Hocaefendinin Papa'ya yazdığı mektuba gelen itirazlara verilen cevab

alanyali07

Kıdemli Üye
Katılım
11 May 2008
Mesajlar
6,968
Tepkime puanı
845
Puanları
0
Mübarek Ecdadımız nerde... Bu gözü kapalı diyologcular nerde? Allah razı olsun, ilaç gibi geldi... Keyiflendim. :))))
Mübarek ecdadımız nerde nasıl davranması gerekmişse öyle davranmıştır..
Bakalım mübarek ecdadımızın Papaya yazdığı bu mektuplar da keyiflendirecek mi seni :

Meselâ; Sultan Abdülaziz 27 Eylül 1872'de Papalık makamına yazdığı mektuba; "Haşmetli, asil, sevgili dostumuz hazretleri" hitabı ile başlamış, "…Katolik tebaamızın refah ve mutlu hallerine itina hakkında değişmez olan samimi arzumuz, zat-ı alileri katıda da eskiden olduğu gibi medar-ı itimat ve itminan olacağı şüphesizdir…" ifadelerine yer veriyor.

Başka bir örnek; II. Abdülhamid'in Papa'ya yazdığı mektupta da yine "Haşmetlü, asaletlü, meveddetlü, dost-ı velakarımız hazretleri" diye başlıyor, şöyle devam ediyor; "…Gerek benim, gerekse devletim hakkında samimî duygularınız ve hakkımızda istediğiniz iyilikler bizi memnun ve müteşekkir kılmıştır." (21 Aralık 1887)
-------

Bakalım tavrınız ne olacak ? Bu mektuplarda ki ifadeler FEthullah Gülen'in ifadelerinden daha aşırı..
Taraflı mısınız tarafsız mısınız görecez..
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Mübarek ecdadımız nerde nasıl davranması gerekmişse öyle davranmıştır..
Bakalım mübarek ecdadımızın Papaya yazdığı bu mektuplar da keyiflendirecek mi seni :

Meselâ; Sultan Abdülaziz 27 Eylül 1872'de Papalık makamına yazdığı mektuba; "Haşmetli, asil, sevgili dostumuz hazretleri" hitabı ile başlamış, "…Katolik tebaamızın refah ve mutlu hallerine itina hakkında değişmez olan samimi arzumuz, zat-ı alileri katıda da eskiden olduğu gibi medar-ı itimat ve itminan olacağı şüphesizdir…" ifadelerine yer veriyor.

Başka bir örnek; II. Abdülhamid'in Papa'ya yazdığı mektupta da yine "Haşmetlü, asaletlü, meveddetlü, dost-ı velakarımız hazretleri" diye başlıyor, şöyle devam ediyor; "…Gerek benim, gerekse devletim hakkında samimî duygularınız ve hakkımızda istediğiniz iyilikler bizi memnun ve müteşekkir kılmıştır." (21 Aralık 1887)
-------

Bakalım tavrınız ne olacak ? Bu mektuplarda ki ifadeler FEthullah Gülen'in ifadelerinden daha aşırı..
Taraflı mısınız tarafsız mısınız görecez..

Kaynağını da alalım?
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
taceddin kayaoğlu, nerden almış, bilgi verebilir misiniz? Yani tanınmış, meşhur hangi tarihçi bunları tercüme edip kaynaklık etmiş ona?
 

korakademik

Ordinaryus
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
2,236
Tepkime puanı
63
Puanları
0
Dinler arası diyalog da yeni bir şey değil. Peki Osmanlı pratiği bu konularda neler söylüyor? En çok şimdi bilmemiz gereken bu konuda ne yazık ki yeterince bilgi sahibi değiliz. Tarihçi Taceddin Kayaoğlu üşenmedi, arşive girdi ve Osmanlı-Papalık münasebetlerini ortaya çıkardı, karşılıklı mektuplaşmalar, hediyeleşmeler, kutlamalar ve daha neler neler... Kayaoğlu, belgelerle, Doğu ile Batı ve dinler arasındaki ilişkilerin sürekliliğine dair çarpıcı bilgiler veriyor.
Ağırlıklı olarak tercüme tarihi, eğitim ve kültür üzerine çalışan Kayaoğlu'nun yayınlanmış çalışmaları arasında; Türkiye'de Tercüme Müesseseleri, Maarif-i Umumiye Nezareti Tarihçe-i Teşkilat ve İcraatı (19. Asır Osmanlı Maarif Tarihi), Şirinsiz Ferhat Leylasız Mecnun; Bayburtlu Hicrani gibi kitapları sayabilirim. Habeş Kralı Necaşi ve Cafer b. Ebu Talib'in anısına hazırladığı son çalışması Beyaz Diplomasi; Osmanlı-Vatikan ilişkilerini konu alıyor.
 

girdap

Ordinaryus
Katılım
8 Şub 2007
Mesajlar
2,541
Tepkime puanı
252
Puanları
0
Müslümanlar olarak bizlerin, kendimizi "birilerinin karşıtı" olarak tanımlamamız gerçekten hoş olmayan sonuçlara yol açıyor. Karşıt olduğumuz kişilerin tüm açıklamalarına da karşıt olma ihtiyacı duyduğumuzdan, adil bir değerlendirme yapmaktan uzaklaşıyoruz. Birilerine olan düşmanlığımızın oluşturduğu kin, akıl ve gönlün önüne geçerek haddi aşmamıza neden olmaz inşallah.

Bu konuda da, kendilerini F. Gülen karşıtı gören çok kişi, onun kesinlikle yanlış yaptığına kanaat getirerek konuyu tartışmaya başlıyorlar. Dolayısıyla ikna olmaları çok zor.

Cemaate mesafeli olsam da, özellikle "cenab" ifadesinin kullanılmasıyla ilgili açıklama çok mantıklı geldi bana. Bu ifade üzerinden Gülen'e yüklenenlere iki soru sormak istiyorum:

1) Siz Papa'ya mektup yazmak zorunda olsaydınız, nasıl bir hitap kullanırdınız? Mesela, sadece "Papa" yazıp meramınızı mı anlatırdınız, "gafil papa" mı yazardınız?

2) Bu ifadenin kullanılmasının uygunluğu ile ilgili delil arıyoruz, fakat tersine bakmıyoruz. Başka dinlerden olup da önemli mevkilerde bulunanlara bu tarz hitaplar kullanmanın sakıncalı ya da günah olduğunu belirten kim vardır alimlerimizden? Kaynak rica edebilir miyiz?
 

alanyali07

Kıdemli Üye
Katılım
11 May 2008
Mesajlar
6,968
Tepkime puanı
845
Puanları
0
taceddin kayaoğlu, nerden almış, bilgi verebilir misiniz? Yani tanınmış, meşhur hangi tarihçi bunları tercüme edip kaynaklık etmiş ona?
Öyle soracağınıza bu belgeler ve iddialara itiraz eden tarihçi olmuş mu diye sorsanız daha mantıklı olur..
"Hayır öyle bişey yok,külliyen öyle benzer ifadeler kullanılmamış " diyen mi var ..?
Bir kişi bir noktayı işaret edip "var" dese,O'nun yokluğunu ispat diğerlerine düşer..Malum o işde öyle kolay değil..Sıkaaar..Şu anda sizi de sıktığı gibi..nasıl kıvırsak da tevil etsek veya reddedebilme umudumuz var mı diye düşünüyor olmalısınız..:D:D
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
İstirham ederim, sıkılacak bir şey yoktur. Osmanlı böyle bir lisan kullanmışsa kabul etmeyiz. Reddederiz. Reddetme hakkımız saklıdır. O nedenle sorun yok. Sıkılma da...

Fakat, bu konuda önce emin olmalıyız. Hangi meşhur ve muteber başka yazar, kişi bu konuları yazmıştır, verilmeli. Mesela Mısıroğlu, Ortaylı gibi... Açıkçası Kayaoğlu'nu tanımıyoruz.

Atlanılan ise şu:

Osmanlı Padişahları ya da Cumhurbaşkanı ya da Başbakan ya da Bakan, diplomatik dil kullanabilir. Papaya devlet başkanı olarak öyle bir nezaket ve diplomasi hitabı kullanabilir. Fakat dini bir cemaat önderi, İslam adına yazıp söylerken Müslümanları temsil ettiğini iddia ederken bunu yapamaz. Bu zillete düşemez. O yönetici değildir. İzlediğinizi iddia ettiğiniz Said Nursi merhum nasıl davranmıştı, hatırlatırım. İslam'ı ve Müslümanları zillet içinde göstermeye/sokmaya Gülen dahil hiç kimsenin hakkı yoktur.

Sonra Gülenin papa mektubunun hitabı değil SORUNLU olan. Hadi o hitabı maslahat, nezaket, diplomasi olarak kullanmış olsun. Bu kadarını düşünemeyecek değilizdir. Ancak Mektubun içeriğidir sıkıntılı olan. Gülen kendisini Vatikan'ın bir hizmetkarı ve DAD misyonunun bir parçası olarak gösteriyor. Bunu hangi diplomasiye koyacaksınız. Sonra İslam bugüne kadar hep yalnış anlaşılan DİN olmuştur ve bunda EN ÇOK SUÇLU MÜSLÜMANLARDIR demek ne anlama geliyor? Bu sözleri hangi maslahatla, hangi tarih hadisesiyle, hangi din uygulamasıyla izah edeceksiniz! Biz söyleyelim: bu sözleri, ne bir diplomasiye ne de başka bir şeye koyabilirsiniz. İŞTE yenir yutulur olmayan kısım HİTAP değil, asıl buralardır. Hadi Gülen papa hizmetkarı olsun. Ona da kabul. Ancak İslam'ı ve Müslümanları düşüremez arkadaş. Hatta kafirleri hoşnud edeceğim diye onları da Cennete girecek olarak takdim edemez. Bu kadarı, yalnız Gülen'in şahsiyetini bağlamaz, onu da aşar, Müslümanları ilgilendirir. Cemaat kamuya açık olduğundan bütün Müslümanlara etki eder.

O mektubu savunanlar, bu ifadeleri yani zilleti kabul edip izzet-i nefislerine yakıştırabiliyorlarsa, onu da kendileri bilir. Herkes cüz'i irade sahibi. Karışamayız. Ama biz bu sözleri ve sahibini de hüsn-i kabul etmeyiz.

Gülen'in adamları Mısıroğlu'nu ziyaret etmişler ve Gülen aleyhine yazmayın demişler. Mısıroğlu'da Gülen mektubuyla ilgili eserini önlerine koymuş. Hangisi yanlış ise gösterin düzelteyim demiş. Onlar da hepsi doğru ama işte okullarımız ayakta dursun diye bu söylenenler vs. filan demişler. Sonra (Zaman'da da yayınlanan) papa mektubu yanlış tercüme diye iddia etmişler. Ve Mısıroğlu'na 'size aslını getireceğiz' demişler. O gün olmuş bir daha izlerini yüzlerini gören olmamış.

İşte böyle. Taceddin Kayaoğlu üşenmemiş, tarih arşivine girmiş. Ne iyi etmiş. Allah kolaylık versin.
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
Yahu, bu kadar kendinizi ne diye zorlarsınız anlamk mümkün değil ? Yani, şu hirsitiyanlarla diyalog işinde maden hak yol üzerindesiniz, şu halde ne diye ümmet sizi tasdik etmiyor ? Şüphesiz ki, ümmetin alimleri hak olmayan bir konuda ittifak edemezler. Bu durum dahi sizi sapık bir yola revan olduğunuza en büyük delildir. Abdulhamit mektup yazmışmış ! Abdulhamitin mektupları dinde senet mi olacak şimdi ? Abdulhamitin başka hiç hatası olmadı mı saltanatı boyunca? Geçin bunları geçin...Kendinizi teselli etmeye de boşuna çalışmayın !
 

alanyali07

Kıdemli Üye
Katılım
11 May 2008
Mesajlar
6,968
Tepkime puanı
845
Puanları
0
Osmanlı Padişahları ya da Cumhurbaşkanı ya da Başbakan ya da Bakan, diplomatik dil kullanabilir. Papaya devlet başkanı olarak öyle bir nezaket ve diplomasi hitabı kullanabilir. Fakat dini bir cemaat önderi, İslam adına yazıp söylerken Müslümanları temsil ettiğini iddia ederken bunu yapamaz. .
"tevil"ler başladı yavaş yavaş..
Bu dediğiniz nerde yazıyor? hangi şer'i hükümde "padişahlar,başbakan böyle saygı ifadesi hürmet ifadesi kullanabilir, ama cemaat önderleri ve vakıf önderleri kullanamaz"..
Kaynak ?:D
 

korakademik

Ordinaryus
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
2,236
Tepkime puanı
63
Puanları
0
hitap dan vazgeçtiniz mi iyi bari bir nokta kadar adım atabildik:D

dihye kardeşim sen hangi ümmetten bahsediyorsun.
belde belde, hatta kişi bazında parçalanmış ümmetin hangisi karşı çıkıyor.
çoğunun diyalog çalışmalarından haberi bile yok.
karşı çıkan kesimin zaten diyalog çalışmaları var.
iran cenahı ermenistan ve yunanistan ile sıkı fıkı çalışmaları mevcut (niye bu ikisi özellikle düşünülmesi lazım)
arabistan cenahı bizden önce papalıkla üstelik devlet başkanı düzeyinde ziyaretler gerçekleşti.
mısır deseniz müslümanlar hariç herkesle diyalog içinde:D

mektubu boşverin sonçularına bakın
hamdolsun güzel gelişmeler yaşanıyor...
 

eylül

Veled-i kalbî
Katılım
15 Ara 2006
Mesajlar
5,223
Tepkime puanı
1,026
Puanları
0
Konum
mavera...
:yn:

1- İhvan Forum'da hiç bir akıma, hiç bir mezhebe; bunların değerlerine, hiç bir âlim ve fâzıl bilinen kişiye, hiç bir tarîkâte, cemaate veya mensublarına aşağılayıcı, hakâret edici, alaya alıcı, tekfir edici, müşrik ve sapık ilân edici üslûb ve ithâm kullanılamaz.

Bu manada yazışmalarımıza dikkat edelim.
 

Hikem

Kıdemli Üye
Katılım
31 Ağu 2009
Mesajlar
6,073
Tepkime puanı
702
Puanları
0
2-Metin :
'Üç büyük dinin doğum yeri olarak bilinen toprakların dünyayı daha iyi yaşanabilir bir mekan kılma yolundaki kutsal misyonumuzu tam manasıyla bilen Türk halkından size en içten selamları getirdik. Yoğun gündeminizde bize zaman ayırarak sizinle müşerref olmayı bahşettiğiniz için zat-ı alilerinize en derin kalbi teşekkürlerimizi sunarız.

İtiraz :
Üç Büyük Din yanlıştır , çünkü tek büyük ve Hak din İslamdır !Ayrıca Ehl-i Kitaba selam vermek caiz midir ?
El-Cevab :
Dinler Kategorize edilirken , Hak ve Batıl olarak tasnif edilmektedir. Bir Dine mensub insanların çokluğu o Dinin büyük olmasını göstermediği kadar , o dinin Hak olmasını gerektirmez ! Diğer yandan ifadede geçen “üç büyük dinin doğum yeri olarak bilinen topraklar” ile Filistin (Kudüs) ve Ortadoğu kast edilmek istenmektedir ! Müşerref olma, tanışma uslubundan kaynaklanmaktadır! Müşrik Mut’im bin Adiyy, Efendimiz (SAV) Taif dönüşü Mekkeye alınmadığında ve kendisinden bir kefil istendiğinde Peygamberimize Kefil olmuş ve peygamberimiz bu iyiliği hayatı boyunca unutmadığı gibi, Mut'imin oğlu Cübeyire Bedir esirlerini taleb ettiğinde : " Senin baban bana o kadar büyük bir iyilik yaptıki , şayet baban gelmiş olsaydı Allah'a dua eder , ölülerinizi tekrar diriltmesini isterdim " diyerek , esirleri vermiş ve babasından müşrik olmasına rağmen iltifat etmiştir ! Ehl-i Kitab ile birlikte müşriklere bile selam verilebilinir (Nisa suresi , 86.Ayet-i Kerime) , hatta muhatab kendini bilmez cahil müşrik bile olsa “selam” diyerek selametle neticelenecek söz söylemelidir . ( Furkan Suresi , 63.Ayet-i Kerime )



Dr.Emin Işık'ın yukarıdaki cevabi yazısında izlediği ''mantıksızlığı mantık kabul etme'' metodu şayanı dikkattir!!


Üç büyük din tabirine getirdiği açıklama evlere şenlik! Açıklama ,'' üç büyük din'' tabirini kullanmanın gerekçesini değil, tam tersine, kullanmamanın gerekçesini izah ediyor.Yazar bilmem düştüğü traji-komik durumun farkındamı?! Zira kendisinin ifade ettği şu cümle :'Dinler Kategorize edilirken , Hak ve Batıl olarak tasnif edilmektedir. Bir Dine mensub insanların çokluğu o Dinin büyük olmasını göstermediği kadar , o dinin Hak olmasını gerektirmez '' ne yaman bir çelişkidir!

Ne Ala! O zaman dr. Emin Işık'a soralım, ' Üç büyük Din'' ucubesini kullanma gerekçen nedir.? Senin açıklaman , bu tabiri kullanmayı değil, aksine kullanmamayı izah ediyor!

Saniyen ,müşriklere selam verileceğine dair Nisa süresi 86. ayetinden getirdiği delilde, yazarın anladığı gibi değil.! Galiba yazr savunma adına karaladığı satırları, hiçbir tefsire bakmadan, çalakalem yazmış! F.G. nin yerinde olmak hiç istemezdim.

Zira kendisini savunması için yanlış bir seçim yapmış?Eğer kendisi yapmamışse bile, internet sitelerinde boy gösteren, bu mantık ve ilim yoksunu yazıların, ilgili siteden kaldırılmasını talep etmesi gerekirdi! Herneyse, biz sadede gelelim.



Tüm muteber tefsirler ilgili ayetin tefsirinde şunları söylerler:'Size bir müslüman selam verdiğinde , ona verdiği selamdan daha üstünü ile karşılık verin ve onun verdiği selamın misliyle karşılık verin...
Zimmet ehline gelince(yazarın anladığı gibi burda genel bir küfür ehlinden bahsedilmiyor), onlara selam vermek için önce davranılmaz(Yani selam vermeye önce müslüman başlamaz) ve onlar selam verirse, karşılığında ziyade yapılmaz.(baz. Safvetüt Tefasir, İbni Kesir vd.)
Müslim sahihinde Ebu Hureyreden rivayete göre resulü Ekrem aleyhisselam şöyle buyurmuştur:'' Yahudi Ve Hıristiyanlara ilk selam veren siz olmayın.Onlarla yolda karşılaştığınızda o ları yolun en dar yerine sapmaya mecbur bırakın''

Nerde diyalogcuların ayeti tahrif etmesi, nerede Ehli Sünnet alimlerinin bu ayetten anladıkları!


"Üç büyük din Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam tarihte herkesin bildiği bir anın ertesinde doğdu; Tanrı Demir Çağı'nda adına İbrahim denilen bir şeyhe göründü ve onu sonsuza kadar sürecek bir yükümlülükle bağladı. İbrahim ki, bütün inananların babası, bu üç toplumda Tanrı'ya ibadet edenlerin inancının ve ilahiyatın özü oldu."

Arka planını "üç dinin eşitliği" anlayışının oluşturduğu girişimin yeni bir adımı ile karşı karşıyayız. İtiraz ettiğinizde "barış düşmanı", "iyi niyet celladı", "şiddet ve terör yanlısı" olarak yaftalanmanız işten değil.( F.G.'e atıf. (Bkz. http://www.fethullahgulen.com veya http://tr.fgulen.com)Zira "birlik", "inanç" ve "misafirperverlik" sloganları eşliğinde amaçlarını "Ortadoğu'da bir yol açmak, peygamberin ayak izlerini takip etmek (ve) saygıyı adım adım yaymak" olarak deklare ediyorlar. Güzergâh Harran'dan başlıyor, Suriye ve Ürdün üzerinden Filistin'deki el-Halil'de sona eriyor. Projenin getirilerini de şöyle izah ediyorlar: Dinî/kültürel bakımdan kutsal yerlerin onarılması, ekonomik bakımdan binlerce iş alanı oluşturulması, çevresel bakımdan yol boyunca doğanın korunması… Benzer girişimler daha önce Avrupa'da da olmuş ve hayli "olumlu" sonuçlar vermiş. "İbrahim Yolu Projesi"ne de onlar ilham kaynağı olmuş…

Yazının başında verdiğim paragraf, "Neden Hz. İbrahim?" sorusuna, girişimi başlatanların verdiği cevabı yansıtıyor. Kur'an'ın ve Efendimiz (s.a.v)'in Hz. İbrahim (a.s)'a, diğer dinlere, o dinlerin kendilerini Hz. İbrahim (a.s)'a nisbet etmelerine ne dediğini sormaya gerek var mı? Esasında karşı karşıya bulunduğumuz durumun vehameti dolayısıyla ne kadar tekrar edilse yeridir, ancak bu noktaları bu yazıda tekrar etmeyeceğim.

Bu paragrafın İslam'dan onay alıp alamayacağı yahut Projenin Harvard Üniversitesi Küresel Müzakere Birimi tarafından ortaya atılmış olması ve finansörleri arasında Rockefeller Vakfı'nın bulunması üzerinde de durmayacağım.

Dikkat çekmek istediğim problem, İslam ile diğerleri arasında "ortak noktalar" tesbit etmeye dayanan yöntem. Yani bu ve benzeri girişimleri –ki üst başlık "Dinlerarası diyalog" veya "Medeniyetler buluşması"dır– mümkün kılan "bilinç kayması" durumu. Bir Müslüman, "Hz. İbrahim (a.s) Ümmet-i Muhammed'in, Yahudiler'in ve Hristiyanlar'ın ortak atasıdır" diye düşünmeye başladığı anda o "arzu edilen" bilinç kayması durumunu yaşamaya başlamış demektir.

Daha önemlisi ise, bunun bir adım sonrasında, "Ben Müslümanım" diyenlerin, İslam ile diğerleri arasındaki en temel teolojik/itikadî farklılıkların sıfırlanmasından hiçbir farkı olmayan "empati" sürecine girmesidir. İşte o zaman mesele gelip şu sorunun cevabına dayanıyor: Bir Müslüman itikadî zeminde kendisini bir Yahudi veya Hristiyan'ın yerine koyabilir mi? Eğer eşyanın bir tabiatı varsa –ki Kelam kitaplarımız "Eşyanın hakikati sabittir" der– bu soruya olumlu cevap vermek işte o tabiata aykırıdır. Belki suyu yukarıya akıtabilirsiniz, ama bu soruya "evet" demeniz kendinizi inkâr olacağından, mümkün değildir!


Dinlerarası diyalog sürecinin böyle bir bilinç kayması durumu ile başladığını söylemek birilerince "çok abartılı" bir tesbit olarak ifade edilebilir. Ancak sürecin, kitleler nezdinde böyle bir bilinç kaymasına yol açmayacağını, hatta açmadığını kim iddia edebilir?
Birileri bizi nasıl görmek istiyorsa kendimizi öyle tarif etmek üstümüze bir "ahir zaman bid'ati" olarak yapıştı sanki.

 

korakademik

Ordinaryus
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
2,236
Tepkime puanı
63
Puanları
0
fontu büyütünce sanki biat istermiş gibi bir hale bürünüyorsun:D

sayın kadircik..
sen o genelgenin aslını okudun mu istersen papalığın sitesinden linkini vereyim
biggrin%5B3%5D.gif


birincisi o genelge 1990 aralık ayına ait.
ikincisi hocamızın çalışmaları sonucu sonradan kaldırıldı o genelge tüm dünyada olay olmuştu kaldırılması.
hocamızın papa dan davet alması da değişimden sonra olmuştur...

yani neymiş
biggrin%5B3%5D.gif

siz çıkarın...
hem diyalog çalışmalarına siz mi katıldınız
oturuyorsunuz oturduğunuz yerde
buyrun papa ile siz de görüşün
biggrin%5B3%5D.gif

belki sizi görüp imana erer
biz zayıf kalmışız demek
biggrin%5B3%5D.gif
 

arifan yolcusu

Profesör
Katılım
9 Ağu 2010
Mesajlar
1,303
Tepkime puanı
79
Puanları
0
Yaş
41
Konum
Dergah-ı Mualla
:yn:

1- İhvan Forum'da hiç bir akıma, hiç bir mezhebe; bunların değerlerine, hiç bir âlim ve fâzıl bilinen kişiye, hiç bir tarîkâte, cemaate veya mensublarına aşağılayıcı, hakâret edici, alaya alıcı, tekfir edici, müşrik ve sapık ilân edici üslûb ve ithâm kullanılamaz.

Bu manada yazışmalarımıza dikkat edelim.


batıla batıl demek suçsa burada da bir sorun vardır demek...
 

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
Sorun var ellbette forumda bu konuda bir kaç yıldır...

Geçer inşaallah :)
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
fontu büyütünce sanki biat istermiş gibi bir hale bürünüyorsun:D
sayın kadircik..
sen o genelgenin aslını okudun mu istersen papalığın sitesinden linkini vereyim
biggrin%5B3%5D.gif

birincisi o genelge 1990 aralık ayına ait.
ikincisi hocamızın çalışmaları sonucu sonradan kaldırıldı o genelge tüm dünyada olay olmuştu kaldırılması.
hocamızın papa dan davet alması da değişimden sonra olmuştur...
yani neymiş
biggrin%5B3%5D.gif

siz çıkarın...
hem diyalog çalışmalarına siz mi katıldınız
oturuyorsunuz oturduğunuz yerde
buyrun papa ile siz de görüşün
biggrin%5B3%5D.gif

belki sizi görüp imana erer
biz zayıf kalmışız demek
biggrin%5B3%5D.gif
Müslümanların ille de bir gayr-ı müslimin hidayetine vesile olamsı lazım diye bir emir mi var da gayr-ı müslimlere ve papaya bu kadara ilgi duyorsunuz ? Yoksa, başka bir macınız mı var ? Yahutta maaç var da siz mi bilmiyorsunuz ? Yani, böyle birşey emredilmiş mi bize ? Farz mı ? Vacip mi ? Sünnet mi ? Eğer, peygamberimiz tebliğ yapmış diyorsnaız, o devlet başkanı olarak bunu yapmıştır. Yani, mektup yazarak diğer din mensubu devley başkanlarını islâma davet etmiştir.
 

korakademik

Ordinaryus
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
2,236
Tepkime puanı
63
Puanları
0
Soru : Neden "Diyalog"?
Cevab : İslam’ın doğru temsil edilmesine vesile olduğu için.
Soru : Yani tebliğ etmek değil....
Cevab : En güzel tebliğ, temsil ile olanıdır! Temsil etmeniz için de önce diyalog kurmanız gerekmektedir. Diyalog ile yapılan temsil, güven verirse işte o zaman tebliğ yapmış olursunuz!
Soru : Ama Kur’an “Hak Din İslam'dır” (Ali İmran ,2/19) diyor .
Cevab : Aksini iddia eden olmadı zaten...

Soru : Yalnız, Diyalog ile Hristiyanlık ve Yahudilik meşru gibi gösterilmiş olunmuyor mu?
Cevab : Diyalog ile aslında İslam meşrulaşmış oluyor! Dünyada İslam dini, barbar bir din, terörist bir din, mensublarını sefalete mahkum eden bir din gibi takdim edilmiştir. Diyalog bu vesile ile bunu tekzib etmiştir....
Soru : Bu soruma cevab değildi...
Cevab : Hrsitiyanlığın ve Yahudiliğin aslılları da haktır! Bu noktadan onlar zaten meşrûdur. Lâkin günümüz Hristiyanlığını ve Yahudiliğini "tahrif edilmiş" kabul ettiğimizi zaten biliyorlar...
Soru : Şimdi, “Dinlerarası Diyalog “ tabiri ile diğer dinler meşrulaşmış olmuyor mu sizce?
Cevab : Şayet “hak dinler arası diyalog” denmiş olsaydı , o zaman haklı olabilirdiniz. Lâkin dinler deyince, malum hak ve batıl olarak tasnif edilmektedir.
Soru : Yani?
Cevab : Hak din İslam ile diğer (batıl) dinler arası diyalog ...
Soru : Onların nazarında kendileri hak bizler batıl değil miyiz ?
Cevab : Olabilir, her din mensubu bu konuya kendi açısından bakabilir, biz kendi açımızdan bakıp ona göre yorumlamalıyız . Sizin, onların bakışına göre bizi yargılamanız , ilmi bir yaklaşım içermez.
Soru : Ama İbrahimî dinler diyorsunuz....
Cevab : Yukarıda kısmen dile getirmiştik, Hrsitiyanlıkta, Yahudilikte hatta Hz. Zülküf'e (as) geldiği tezi günümüzde daha çok kabullenilen Budizm’de asılları itibari ile Hz.İbrahim'in (as) tevhid esaslı dini üzerine gelmişlerdir.
Soru : Fakat bugün asılları üzerine değiller, ayrıca İslam geldikten sonra onlar nesh olmadı mı?
Cevab : Evet hem tahrif hem nesh olmuşlardır bu doğru.
Soru : O halde neden Hz.İbrahim’in dini? Yani Hz.Muhammed'in (sav) dini değil ?
Cevab : Bunu Kur’an ifade ediyor: "Ya Muhammed, de ki: Allah beni İbrahim'in dinine iletti" ( En’am ,6/161) demektedir.
Soru : Burda, tevhid esaslı bir din kast edilmek istenmiyor mu?
Cevab : Doğru, lâkin Hz. Adem'in (as), veya Nuh'un (as) değil de, İbrahim’in (as) dininden bahsetmesi manidardır!
Soru : Ne demek istiyorsunuz?
Cevab : Yani, Kur’an-ı Kerim o gün itibari ile dünyada en yaygın bir din olan Hrsitiyanlığa ve Yahudiliğe şunu demek istiyor: "Hz.Muhammed'in (sav) size yaptığı davet, Hz.İbrahim'in (as) asıl dinine davettir." Zaten İbrahimî dinler adı altında bugün yapılan budur. Onlara asıllarını hatırlatmak, mesela Hz. İbrahim'in (as) teslis inancı yoksa neden sizde var şeklinde düşündürmektir.
Soru : Ama Kur’an “İbrahimî Dinler” demiyor, İbrahim’in dini diyor...
Cevab : Yahudiliğin aslı o dönemki İslam Dinidir ve Hz.Musa (as) Hz.İbrahim'in (as) oğlu İshak'ın (as) soyundandır, Hrsitiyanlığın aslı da o dönemki İslam dinidir ve yine Hz.İsa (as) Hz. İshak'ın (as) soyundandır; en son gönderilen Efendimiz (sav) ise Hz.İsmail'in (as) soyundan olmak üzere İbrahim'in (as) dini üzerine olduğuna göre, asılları itibari ile hepsi İbrahimî dinlerdr.
Soru : Onların dua ettikleri Rab ile bizim Rabbimiz Allah aynı mıdır ?
Cevab : Kur’an-ı Kerim: "De ki: Ey kitap ehli! Sizinle bizim aramızda ortak olan bir söze geliniz. Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim.....(Ali İmran , 2/64) derken , Ehl-i Kitab ile ortak olan bir Rabden bahsettiği aşikardır !
Soru : Ama...
Cevab : Ayet’in devamı ise konuyu disipline etmektedir : "......O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilâhlaştırmasın."
Soru : Şimdi, teslis inancındaki Rab ile bizim tevhid inancımızdaki Allah bir mi yani ?
Cevab : Onlar Allah’ın vasıflarında yanılıyorlar, Allah’a eş koşup oğul isnadında bulunuyorlar! Zaten Kur'an da onları bu noktadan uyarıyor ve diyorki. "Ey Ehl-i Kitab, aramızdaki ortak olan Allah inancınızı gözden geçirin ve Allah’a oğul ve benzeri eş İlahlar edinmeyin".
Soru : Peki bu vasıflardaki yanılmış olmaları onları kafir yapmıyor mu?
Cevab : Yukarıda cevablamıştık sanırım, hak din İslamdır diye...
Soru : Gerek Sahabe döneminde gerekse Osmanlı döneminde, neden onca fetihler yapıldı o zaman? Onlar neden diyalog yapmadı?
Cevab : Savaş mevsiminde savaşmak, diyalog mevsiminde ise temsili esas tutmak farzdır! Efendimiz'in (sav) zaman zaman bazı müşriklerle ittifak kurması (Hudeybiye'de), Hristiyan Meliki Necaşiye sahabesini emaneten göndermesi, Ebu Cehil’in yanına 100'ü aşkın gitmesi, amcası Ebu Talib’ten sonra müşrik Mut’im bin Adiyy'in himayesini kabul etmesi, Medine'de Yahudilerle bir antlaşma imazalaması diyalog dönemlerinin gereği iken, bir Bedir , bir Uhud , bir Mu’te ise savaş döneminin cihad şeklidir! Karıştırmamak lazım!
Soru : Ama bugün Irak’ta, Afganistan’da, Filistin’de, Çeçenistanda müminler katlediliyor, siz ise diyalog diyorsunuz! Bu bir çelişki değil mi?
Cevab: Bir kere , diyalog ne ABD ve yönetimi ile, ne İsrail veya yönetimi ile yapılmıyor ki böyle bir iddiada bulunuyorsunuz!
Soru : Peki ya kimlerle diyalog yapıyorsunuz?
Cevab : Bugün itibari ile dünyada müminlerin uğradıkları zulmü kınayan, İslam’a saygılı olan Katolik Dünyası (Vatikan), Ortodoks Dünyası Ruhanileri ile ve diğer bazı İseviler ve Yahudi örgütleri ile yapılmaktadır!
Soru : Ama Amerika Hrisitiyan ve Filistin'de zulüm yapan İsrail’de Yahudi?
Cevab : Hristiyanlar içinde Kur’anı Kerim'e alternatif kitab yazacak kadar İslam’a açıktan düşmanlık besleyen ve Amerika’da büyük ağırlığı olan Evangelist Hıristiyanlar ile yukarıda bahsettimiz diğer Hristiriyan mezheblerini bir tutmak, Şii müslümanları ile biz Sünni Müslümanları bir tutup eleştirmek gibi yanlıştır! Aynı şey Yahudiler için de geçerli. Her Yahudi Siyonist değildir.
Soru : Yani?
Cevab : Bugün İslam’a saygılı olan ve dünyada barışı isteyen Ehl-i Kitabın Ruhanileri ile bir diyalog, dünyadaki müminlerin mazlumiyetini gidermek adına bir zarurettir. Zaten başka türlü de Ümmet-i Muhammed'in mazlumiyet ve mağduriyetin giderileceğide imkansız gibi gözükmektedir.
Soru : Diyaloğu bu şekli ile kabul edelim, ama neden Vatikan’ın önderliğinde bir diyalog?
Cevab : Bugünki Vatikan’ın Dinlerarası Diyalog Sekreteri Thomas Michel, diyalog faaliyetlerini ferdi planda ilk başlatan kişinin Bediüzzaman Said Nursi olduğunu, kendisinin 1950'li yıllarda Vatikan’a bir mektub ile birlikte Zülfikar adlı eserini hediye etmesi sonrası kendilerininde bundan cesaret alarak bu faaliyetleri kurumsallaştırdıklarını dile getirmektedir.
Soru : Ama Vatikan’ın Hristiyanlaştırma projesi olduğunu iddia edenler var...
Cevab : Bediüzzaman Hazretleri, bir mü'minin Hristiyan olamıyacağını, şayet İslam'dan çıkarsa ancak atesit olabileceğinden bahsetmektedir.
Soru : Yani?
Cevab : Bir müslüman Hırsitiyan olamaz! Çünkü artı bir şey kazanmış olmıyacaktır!
Soru : Vatikan’ın böyle bir Hristiyanlaştırma projesi yok mu?
Cevab : Dinlerarası diyaloğa ait resmi yayınlarında yok! Zaten yapılan istatistiklerde, dünyada yükselen değerin İslam olduğunu görmekteyiz. Başta İngiltere ve İsviçre olmak üzere pek çok Hristiyan ülkelerde kiliseler satılıktır! 1964 yılında başlayan diyalog faaliyetleri, 40 senede ciddi Hristiyan üye kaybetmişse, o zaman bu iddiaların spekülasyondan öteye geçemediğini rahatlıkla ifade edebiliriz!
Soru : Ama Türkiye’de pek çok kişinin Hrsitiyanlaştığı söyleniyor...Hatta bir manken Yunanistanlı biri ile evlendi ve dinini değiştirdiğini televizyonlarda ilan etti...
Cevab : Acaba bu kişinin geçmişinde kaç defa alnı secdeye gitmiş veya yaşam tarzı Hakiki İslam’a ne kadar uygun idi ki, bir Müslüman olarak din değiştirdiği kabul edilsin! Diğer yandan farz-ı muhal sizin dediğiniz gibi kabul edilse, burda diyalog faaliyetlerinin ne suçu var?
Soru : İşte diyalog ile her din mensubu cennetlik deniyor ya, ha İslam ha Hristiyanlık..
Cevab : Kim diyor?
Soru : Amentüde ittifakımız var demişti Ahmet Şahin!
Cevab : Hristiyanlığın ve Yahudiliğin asılları ile bir ittifaktan bahsettiği yazısında, günümüz Ehl-i Kitabının vasıflarda yanıldıklarınıda ilave ediyor...Burda bir cennetliktir veya ehl-i necattır anlamı çıkmıyor ki...
Soru : Ama, Fethullah Gülen Küresele Barışa Doğru isimli eserinde: "Kur’an-ı Kerim'de, Yahudiler ve Hristiyanlar hakkında geçen sert ifadeler, ya kendi peygamberleri dönemine ait, ya da Peygamberimiz döneminde yaşayanlara aittir” demiyor mu?
Cevab : Bediüzzman Hazretleri ahirzamanda İslamiyet dinine gelen bir lakaydlık neticesinde, İslam dini hakiki manada temsil edilemediği için, bir nevi bir Fetret Dönemi yaşadığımızı belirtmektedir. Bunu Muhammed Hamidullah gibi bazı İslam alimleri de kabullenmektedir. Dolayısıyla , Hocaefendi de bu hususa parmak basarak, bugünkü Ehl-i Kitab'a hakkıyla İslam temsil edilmediği için bahse konu ayetlerin sert eleştirilerine muhatab olmayabileceklerini dile getirmektedir! Yoksa ehl-i necattır veya ehl-i cennettir demiyor .
Soru : Ama Hatay’da, ezanla çan birlikte seslendirildi, ve temsili sırat köprüsünden hem papazlar, hem hahamlar hemde imam efendiler birlikte geçmedi mi?
Cevab : İlk başta kısmen dile getirmiştik: diyalog her iki tarafın kendi dini inançları ile var oldukları bir ortamdır! Biz ezanımızla varız onlar çanları ile! Temsili sırat köprüsünden sadece biz Müslümanlar geçip onları geçirmemiş olsaydık acaba diyalog ortamı oluşabilir miydi sizce? Onların Kur’an'ı ve Peygamberimizi araştırma imkanı, bizlere bu konulardan sorma ortamı oluşmasını engellemiş olmaz mıydık?
Soru : Anlıyorum...
Cevab : Demek günümüz Ehl-i Kitabı cennetliktir, ehl-i necatır diye bir şey denmemiş, öyle değil mi ?
Soru : Ne bileyim öyle anlaşılıyor sanki ...
Cevab : İyi de, bakın ispatlıyamadınız! Sadece imalardan veya sanki öyle anlaşılıyordan yola çıktınız. O açıdan olmayan bir konu hakkında kesin konuşmak samimi bir müminin işi olmamalıdır! İzninizle son ifadelerimi dile getireyim ....
Soru : Buyrun...
Cevab : Bugün diyaloğa karşı çıkanlar içinde acaba kaç tanesi bilfiil diyalog toplantılarına katılmış, katılanlarla sohbet etmiş veya menfi bir sonuç görmüştür? O halde, bize düşen en azından bu faaliyetlerin sonucunu görmeden olumsuz erken yorumlardan kaçınmak olmalıdır! Allah indinde bu diyalog faaliyetlerinin zerre kadar bir değer kesbediyorsa ki biz ettiğini biliyor ve inanıyoruz, buna karşı çıkanlar, ne kadar samimi olurlarsa olsunlar, neticede bir zarar görmeden yaptıkları eleştirilerle bu faaliyetleri karaladıklarından dolayı manevi bir mesuliyet altında girdiklerini hatırlatmak isterim. Rabbim bizi rızası istikametinden ayırmasın!
 

korakademik

Ordinaryus
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
2,236
Tepkime puanı
63
Puanları
0
DİYALOG üzerine hasbihal

DİYALOG hakkında sık sorulan sorular, SORU-CEVAP şeklinde DİYALOG üzerine hasbihal


Soru : Neden "Diyalog"?
Cevab : İslam’ın doğru temsil edilmesine vesile olduğu için.
===
Soru : Yani tebliğ etmek değil....
Cevab : En güzel tebliğ, temsil ile olanıdır! Temsil etmeniz için de önce diyalog kurmanız gerekmektedir. Diyalog ile yapılan temsil, güven verirse işte o zaman tebliğ yapmış olursunuz!
====
Soru : Ama Kur’an “Hak Din İslam'dır” (Ali İmran ,2/19) diyor .
Cevab : Aksini iddia eden olmadı zaten...



 

Hikem

Kıdemli Üye
Katılım
31 Ağu 2009
Mesajlar
6,073
Tepkime puanı
702
Puanları
0
Korakedemik , muhtemelen yazılarımı okumadan yapıştırmayla , zevahiri kurtarmaya çalışıyor, lakin mızrak çuvala sığmıyor.Son yapıştırdığı yazı, müslümanları ilmihal bilgisi düzeyinde bile muhatab almadığını ima edip, adeta alay ediyor.

İbrahimi Dinlerden kasıt, peygamberler dönemindeki Hak Dinlerden imiş!Fesubhanallah! Sizin diyalog yapıp, sırat köprüsünden! geçirdiğiniz, Hıristiyan ve Yahudi din adamlarıda, zaman tünelinden geçip gelen peygamberler ashabımı yoksa !!!

Lütfen biraz ciddi olun ve muhatablarınızı ciddiye alın!

Anlaşılan sizlerdeki bu tavır, hocanızın vaktiyle ''Cebrail bile gelse, şu partiye oy ver dese, kendisine çok saygı duyduğum halde oy vermem'' mealindeki sözünü hatırlatan bir vatandaşın ''Cebrail Aleyhisselam ımı kasdettiniz?'' sorusuna verdiği cevabda, ''Hayır bizim (Zaman ) gazetede , Cebrail diye çok sevdiğim birisi var, onu kasdettim'' cevabını veren , F.G den miras mı kaldı diye düşünmüyor değilim.Allah Teala basiret versin.!!
 
Üst