FETULAHÇI TERÖR ÖRGÜTÜ (FETÖ) hakkkında....

redyellow

Kıdemli Üye
Katılım
20 Nis 2010
Mesajlar
2,262
Tepkime puanı
875
Puanları
113
Konum
ankara
Web sitesi
redyellow.besaba.com
Fethullah Gülen'in şikayeti üzerine mahkemenin verdiği gerekçeli karara göre Nurettin Veren 1800 TL para cezasına çarptırılmış... Veren'in şu anda cezaevinde olmasının sebebi iseadam yaralama...Kırklareli Cezaevi’nde yatan Nurettin Veren’in cezaevinde yatması ile Fethullah Gülen’in şikayetinin alakası olmadığı ortaya çıktı.
Veren’in Antalya 2.Asliye Ceza Mahkemesi 2007/503 E ve 2009/476 K sayılı dosyadan verilen H.Dönmez ve Z.Dönmez isimli kişileri yaralama suçundan kesinleşen karar nedeniyle yakalandığı ve cezaevinde bu nedenle bulunduğu öğrenildi.


nurettin veren cemaatla ilgisinden, karakutu vs. olduğundan değil ADAM YARALAMADAN dolayı cezaevinde.
 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
لَوْلاَ اِذْ سَمِعْتُمُوهُ قُلْتُمْ مَا يَكُونُ لَنَا اَنْ نَتَكَلَّمَ بِهذَا سُبْحَانَكَ هذَا بُهْتَانٌ عَظِيمٌşiddetle ferman ediyor ve diyor ki:Gözüyle görmüş dört şahidi gösteremeyen merdud-uş şehadettir.Ebedî şehadetlerini kabul etmeyiniz.Çünki yalancıdırlar.Acaba böyle kazfe cesaret eden hangi adam var ki, gözüyle görmüş dört şahidi gösterebilir.Kur'an-ı Hakîm bu şartı koşturmakla, böyle şeylerde şakk-ı şefeetmeyiniz, bu kapıyı kapayınız demektir. (Br:268) Said Nursî
Not:Zındıka komitesi Müslümanlara en ucuz en keskin silah olarak kullanıyor..Benim müslümanım müteyyakız olmalı,uyanık olmalı böyle şeylere prim vermemeli.. hasan akar
kaynak:
http://www.nurdersi.com/
 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
bir müslümanı âlim ve mazanne kişiyi TEKFİR edenler ancak kendisini TEKFİR etmiştir.. muhterem HOCAEFENDİ bildiğimiz hâdim ZAT (haşa) boynuna haç takıp gezse; bizi de peşinden gidecek (inanacak) bilenler bizi dahi zincirleme TEKFİR ederler ki aslında kendilerini TEKFİR etmişlerdir...


alim olmak insanı kurtarmaz. hatırlatırız, iblis de bir alimdi.

ayrıca, fetulah beyi seven kim kaldı. hangi tarikat şimdilerde lehine kelam ediyor. tam aksine hemen hepsi fetulah beyin ehli sünnet dışına çıktığı, hatta kurana aykırı beyanlarını, etrafına duyuruyor.

nurcular bile artık açıkça, yaptıklarının,nurcuları bağlamayacağını, bu kişinin nurcu olmadığını beyan ediyorlar.

söyeylin bakalım, hiçbirinde mi iman nuru yok.

durduğunuz yeri bir gözden geçirin...





paralel yapı irticai yapı diye bir TEHDİT ve DÜŞMAN yok sadece ZULÜM (arsızlık hırsızlık yolsuzluk rüşvetçilik peşkeşçilik rantçılık fesadçılık yalancılık iki yüzlülük pahalılık adaletsizlik vesayetçilik..) var.. evet, Zulüm babında ne ararsan: var oğlu var oğlu var... ama ZALİMLER ha bire sürekli ısrarla var olmayan şeylerden bahsediyor.....


kimse siyasetçilerin temiz olduğunu savunmuyor.

madem bu siyasetçiler hırsızdı, haindi... dersaneleriniz kapanınca mı aklınız başınıza gelmeye başladı. komik oluyorsunuz. inandırıcılığınız yok., hainlik etmeye başladınız. dersaneleriniz kapanmasa idi, siyasetçilerin hainliklerine, hırsızlıklarına göz mü yumacaktınız. o zaman siz de hainsiniz, hırsızsınız... ila ahir...

gayri meşru tarik ile maksadına giden adam maksadının aksi ile tokat yermiş...

fetulah bey bu paralel örgütün beynidir. yapılan herşey bilgisi dahilindedir. bakalım paçayı nasıl yırtacak.

not: biz olsak paralelci olduğu iddia edielen, 3500 hakim ve savcıyı tek kalemde kovarız...
 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
İSRAİL ; ''İÇİNE SIZDIĞIMIZ BU YAPIYLA TÜRKİYE' YE BU SEÇİMİ KAYBETTİRECEĞİZ ''
 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
Alman atasözü
Tilki vaaz vermeye başlarsa gözünüz tavuklarda olsun.

Açıklaması
Üstad’ın talebelerini dâvâ edenler Risale-i Nur’dan, Üstad’dan veya talebelerinden söz etmeye başlarsa gözünüz imanınızda olsun.
(Bu arada sık sık cebinizi yoklamayı da unutmayın.)
— Fotoğraf: Ümit Şimşek (Üsküdar)'da.

10426536_642026652546426_4725969883523340123_n.jpg


kaynak:
https://www.facebook.com/yazarumitsimsek?fref=ts
 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
ehline... anlayana...

Neocon-İsrail kirli ittifakının müttefiki olarak şimdilerde Yeni Türkiye’nin kalbine saldıran, ülkeye haftalardır kan kaybettiren, ekonomik zarara uğratan, yargı ve emniyet bürokrasisini karıştıran, ülkenin dünyadaki imajına zarar veren, ABD-İsrail-AB muhibbi, kendi ülkesinin başbakanına beddua eden, Firavun, Nemrut diyen, yalakalarıyla konuşurken Sn. Başbakan’a ünvanını bile fazla gören, “Kenan Evren’e laf söyleyenin burnunu kırarım” sözünün sahibi, Çevik Bir’e yazdığı mektupta temennalar ederek okulların anahtarı teslime hazır olduğunu beyan eden, takiyyecilikte sınır tanımayan, sözümona dünyayla ilgisi olmayan bir derviş imajı çizmesine rağmen Koç’larla, Ciner’lerle, Sabancı’larla Uganda’lardaki altın ve rafineri işlerine ilişkin emirler veren, gençlik yıllarında Özel Harpçilerle ilişkisini Küçük Dünyam’da bizatihi kendisi itiraf eden bir tuhaf âdem Fethullah Gülen…
Peki bu tuhaf adem nasıl oluyor da, yüzbinlerce kişiyi robot haline getirebiliyor, beynine hükmedebiliyor, kendisinin gözükara birer fanatiği haline getirebiliyor?

Ülkesinin başbakanı ve seçilmiş iktidarına sürekli hakaretler yağdıran bu “Mehdi, Mesih, Velâyet-i Kübrâ sahibi”, bilmiyor mu ki, Hak dostları değil Müslüman-mütedeyyin yöneticilere, sineğe böceğe, taşa toprağa bile hakaret kasdıyla bakılmaz. Hele ülkesine adeta savaş açarcasına, beyinlerini esir aldığı yargıçları, emniyetçileri, bankacıları, hülasa bürokratları, işadamları vesair bağlılarını kışkırtmaz. Seçilmiş iktidarı darbeyle alaşağı etmek bir yana onun hatalarını kavl-i leyyinle hatırlatmak dışında asla bir isyana, bir karışıklığa, bir kaosa yeltenmez. Hak dostları, herşeyin Hak’tan olduğunu bilir, görür ve zevkederler. Devletine, milletine karşı suikast planlarının içinde yer almazlar.

Bu İsrail-Neocon muhibbi Muhterem bunca varlığı, bu hormonlaşmış cemaati nasıl toplayabiliyor?

İşin ehli diyor ki, bu iş ancak, dinimizde hele hele Hak dostlarının, Hakikat ehli kimselerin asla yeltenmeyeceği bir manevî kural ihlaliyle olur : Hüddam kullanma.

Hüddam, hizmetçi demektir.
Bir tür ifrittir.

Kur’an’da Süleyman Peygamber’in kıssasında bahsi geçmektedir.
Bu, daha çok ayet/surelerin ve Esma-yı Hüsna’ların tasarrufunu elde etmekle sağlanan, aşırı bir manevî güç ve kudrettir.
Bundan gerçek Hak dostları uzak durur.

Manevî bir tasarruf elde etse de asla onu kullanmaz, sıradan bir insanmış gibi, mütevazi bir biçimde yaşar, adetullaha riayet eder.
Ülkesine adeta savaş açan bu muhterem Hüddam kullanıyor ve Evrad’ındaki Hüddam dualarıyla da, her gün evradını düzenli okuyan bağlılarını uyuşturmayı, beyinlerine hükmetmeyi sürdürüyor.
Yoksa olup bitenlere bakan bir akl-ı selim sahibi kişi bu yanlışta bir an bile durmaz, döner.

Bu muhteremin kullandığı Hüddam hayli güçlü.
O’nunla fırıldağı çeviriyor.
Fakat biliyor bilmiyor, sonunda o kullandığı Hüddam onun azraili olur.
Boğarak, kan işeterek öldürür.
Beynini sulandırır, akli melekelerini, muhakemesini boşar.
Bu, adetullaha, Hakk’ın emirlerine, Kur’an’ın şeriatına aykırıdır.
Bu, Hakikat ehli olmayan şikecilerin şiarıdır.
Bu türden ruhsatsız işyeri çalıştıran bir çok muhterem gelip geçmiştir dünyamızdan.
Hepsinin de akıbeti kötü olmuştur.

Hele hele beddua eden, hakaret eden, saltanat iddiasında bulunan, devleti ele geçirme planlarıyla yanıp yakılan, değil ülkesini hatta dünyayı yönetmeye, yönlendirmeye tâlip olan bu muhteremin haktan hakikatten zerre miskal nasibi olmadığı aşikardır…
(Hüddam’la ilgili ayrıntılı bilgi edinmek isteyenler için notlar :
Hüddam Nedir?
Ayetlerin okunmasıyla elde edilen güçle kişiye yardımına gelen hizmetçi konumundadırlar. Cinlerden daha üstün yetenekleri vardır. Buna sahip olan dinine ve genel ahlak kuralları içerisinde hareket etmesiyle Cenabı Hak tarafından ona verilen bir hediyedir. Her hangi bir yanlış hareket sonucunda kişinin gerekli öz veriyi göstermediğinden dolayı, bütün yetkiler alınarak kişi yalnız bırakılır. Bir daha da bu gücü elde etme şansı azalır. Müslüman ve inançlı olurlar.

Temel olarak zaman ve mekan kavramları olmayan, istediği şekle girebilen, ışık hızında veya daha fazla güçle hareket edebilen, yerçekiminin etkisinde kalmadıklarından dolayı boşlukta hareket edebilen, beslenme alışkanlıkları bizden daha farklı olan, bedensiz varlıklar diyebiliriz.
Hüddam Edinmenin Yollar
1- Kuranı Kerim’in tamamını ya da belli sure yada ayetlerini vird edinerek (sürekli ve düzenli şekilde okuyarak) o surelerin hadimlerinin yardımı sağlanır. Bir insan bir ayet, sure ya da Kur’an-ı Kerim’in tamamını okuduğu zaman hadim olan melek ya da cinlerden birisi hemen orda hazır olur. Sürekli okuyan kimse özel bir statü kazanır ve tutulan listeye girer. Kişi okurken melek ve cinler başında pervane olurlar. İnsan yanlış okuduğu zaman yüksek sesle doğrusunu okur ve düzeltirler. Böylece kişinin hatasını da tamamlamış olurlar. Eğer okuyan insan dünyevi bir maksat için okumuşsa onu yerine getirmek için çalışırlar. Uhrevi bir maksat için okumuşsa Allah’a o kişi adına dua eder ve istediğini vermesi için yalvarırlar.

2- Hüddam edinmek deyince hepimizin aklına gelen, sakıncaları hesap edilmeksizin keşke bende edinsem dediğimiz, belirli usuller, azimetler ve riyazatlar sonucu kendini bir sure ya da ayetin hizmetine adamış olan Müslüman cinleri kendine bende etmekten ibarettir.

Burada hemen şunu belirtmek isterim ki cinler bundan hiç hoşnut olmazlar. Çünkü birinin hizmetine giren cin artık sure yada ayetin hadimi değildir. Fakat Müslüman oldukları için, sürekli o sure ya da ayetin okunmasına hürmeten insana zarar vermez ve isteklerini yerine getirir.
Bir kimse hüddam için riyazata girip evrad ve ezkara başladığı vakit melek ve cinlerin bundan hemen haberi olur ve maksadını bilirler.

Bir müddet kişinin riyazatı kesmesini beklerler. Eğer kesmez ve devam ederse bıraktırmak için çeşitli şekillerde korkuturlar. Daha bırakmazsa hadim taifesinden bir cin gelir. Eğer riyazat yapan bu gelenin gerçek hadim olduğu düşüncesine kapılır ve riyazatı bırakırsa (ki yüzde 90 ı bırakır) o cinle ömür boyu görüşür. Yok bırakmaz devam eder ve usulü tamamlarsa artık o cin taifesi surenin hüddamlığından azledilip o kişinin hizmetine verilir. O surenin hadimliğine de başka bir taife geçer.

Her sure ve ayetin hüddamının bir unvan ve mertebesi vardır. Surenin hadimliği görevi onlara geçince artık asıl isimleri ne olursa olsun o unvan ve ismi kullanırlar.
Peki cinler kendilerine zarar verilmesine ve ulvi hizmetlerinin son bulmasına sebep olan insanlara zarar verirler mi?
Cinler Müslüman olduğu için, okunan sure ve ayetinde hürmetine riyazat yapana zarar vermezler ama buğzederler. Çünkü onun yüzünden ulvi bir vazifeden alınmışlardır. Velevki riyazat yapan kişi islamı hakkıyla yaşayan kişi olmasa bile.

Fakat bazen aile efradı eğer uygunsuz yaşayan insanlarsa onlara zarar verebilir yada korkutabilirler.

Hüddam Edinmenin Dünyadaki Zararları

Hüddamcı ya da cincilerin bu güne kadar iflah oldukları nerdeyse hiç görülmemiştir. Cinler sayesinde bir takım dünyalık edinen insanlar belli bir süre sonra sefalete düşmüşlerdir. Zira cinler o kişiye gece gündüz durmadan beddua etmektedirler. Yine hüddamcı ve cincilerin ölüm anları da çok zor geçer. Dünyadayken ibadetlerinden zevk ve tat alamazlar. Yanlarına ne melek ne de ruhaniyetler yaklaşmaz. Çünkü onlar zalim durumuna düşerler. Allah’ın rahmeti de zalimlere tecelli etmez. Ölüm zamanları gelince başlarında hiçbir melek (bedenlerinde vazifeli olanlar hariç), hiçbir ruhaniyet bulunmaz. O cinlerde artık onu terk etmişlerdir. Dolayısıyla şeytanla baş başa kalırlar. Şeytan onların imanını (bulundukları zor durumdan istifade ederek onu kandırıp ki ölüm anı insanın en zor zamanlarından biridir) ellerinden alırlar. Azrail a.s de onların canını bir kafir ve zalimin canı nasıl alınıyorsa öyle alır.

Hüddam Edinmenin Ahiretteki Zararları

Başta peygamberimiz olmak üzere tüm nebilerin, velilerin ve Kur’an-ı Kerim’in şefaatından mahrumdurlar. Cinler kendilerini zorla hür iken zorla esir eden, Kur’an hizmetçisiyken bu hizmetten mahrum eden insandan şikayetçi olacak ve haklarını alacaklardır. Şunu unutmayalım ki kul hakkı sadece insanlar arasında cereyan eden bir hadise değildir. Cinlerle insanlar hatta hayvanlar arasında bile bir hukuk vardır ve her hak er ya da geç sahibine iade edilecektir. Ayrıca Kuran-ı Kerim’de bu kişiden şikayetçidir. Çünkü Kur’an’ın ayet ve surelerini dünya menfaati için kullanmış, Kur’an’ı para karşılığı satmıştır.

Kendisine ve tüm insanlara Allah’ın meccanen (karşılıksız olarak) hidayet, kurtuluş ve şifa kaynağı olarak gönderdiği kuranı kerimi maksadının dışına çıkarmış ve menfaat kaynağı olarak kullanmıştır. Peygamberimiz bir hadis-i şeriflerinde “Kuran-ı Kerim ahirette mutlaka karşınıza çıkacaktır. Ya (ya Rabbi bu beni öğrendi, okudu, bende yazılanlarla amel etti….. diye) şefaatçı olur ya da şikayetçi olur. Şefaatı da makbuldür (şefaat ettikleri cennettedir) şikayetide makbuldür” buyurmuştur.)

http://www.medyagundem.com/gulen-orgutu-uyeleri-nasil-gozu-kara-fanatiklere-donusuyorlar/

Ne yapıyoruz? KORKMUYORUZ, NAS -FELAK- AYETEL KÜRSİ OKUYARAK BAŞBAKANIMIZA GÖNDERİYORUZ. CİNNİ VE İNSİ ŞEYTANLARDAN ALLAH'A SIĞINIYORUZ.

Kan kusarak ve işeyerek ölüyormuş hüddamcılar. Herkes layığını bulur.


fetulahçıların boyunlarında veya evlerinde bulundurduğu kıtmir duası ile ilgili, hasan akar abiden önemli açıklama.




KITMİR DUASI NEDİR..?

-Muhterem Abdurrezzak Sadıkoğlu Hocam :!
-Müsadenizle size bir sualimiz olacak.
-Tabiiki buyurun;
-Piyasada kıtmir adında taşımak için dualar dolaşıyor, içini açtık haaa burada buyurun içine bir bakın ne dersiniz?
Abdurrezzak Sadıkoğlu: -Kardeşim kıtmir demek köpek demektir ki, tevazu ve alçak gönüllülükle hiç alakası yoktur, bununla sihir ve büyü yapılıyor.
Malum köpeğin iki tane temel sıfatı vardır.
Birincisi sahibine ölesiye sadakat ve bağlılıktır..
İkincisi gösterilen hedefe ölesiye saldırır..
-Peki ne yapalım elimizdeki kıtmir duasını..hocam?
-Hemen boynunuzdan çıkarın; ya bir nehire ya bir denize ya da göle veyahut sirkeli kabın içine bırakın. Üzerinizdeki tesiri Allah'ın izni ile kalkar.
-Abdurrezzak Sadıkoğlu hocam Allah sizden razı olsun.
-Abdurrezzak Sadıkoğlu: Estağfirullah kardeşim sizin menfaatiniz bizim için herşeyin üstündedir.


...Editör



kaynak:
http://www.nurdersi.com/

fetulahçıların boyunlarında veya evlerinde bulundurduğu kıtmir duası ile ilgili, hasan akar abiden önemli açıklama.




KITMİR DUASI NEDİR..?


-Muhterem Abdurrezzak Sadıkoğlu Hocam :!


-Müsadenizle size bir sualimiz olacak.


-Tabiiki buyurun;


-Piyasada kıtmir adında taşımak için dualar dolaşıyor, içini açtık haaa burada buyurun içine bir bakın ne dersiniz?


Abdurrezzak Sadıkoğlu: -Kardeşim kıtmir demek köpek demektir ki, tevazu ve alçak gönüllülükle hiç alakası yoktur, bununla sihir ve büyü yapılıyor.


Malum köpeğin iki tane temel sıfatı vardır.


Birincisi sahibine ölesiye sadakat ve bağlılıktır..


İkincisi gösterilen hedefe ölesiye saldırır..


-Peki ne yapalım elimizdeki kıtmir duasını..hocam?


-Hemen boynunuzdan çıkarın; ya bir nehire ya bir denize ya da göle veyahut sirkeli kabın içine bırakın. Vucudunuzda hemen titreme ve terleme olur.Üzerinizdeki tesiri Allah'ın izni ile kalkmış olur...


-Abdurrezzak Sadıkoğlu hocam Allah sizden razı olsun.


-Abdurrezzak Sadıkoğlu: - Estağfirullah kardeşim sizin menfaatiniz bizim için herşeyin üstündedir.


...Editör

kaynak:
http://www.nurdersi.com/



kıtmir duası foto

1_ikisira2.jpg


ACC-044-5.jpg



ACC-018-2T.jpg



"M.Fethullah Gulen Hocaefendi'nin el yazisiyle 925 Ayar Gumuse Basilmis kolye seklindedir."

Büyü Nasıl Bozulur


FETULAHÇILARIN İNSANLARI BÜYÜLEMEK İÇİN KULLANDIKLARI; "KITMİR DUASI" İLE İLGİLİ MESELE İÇİN 38:00 DAKİKADAN SONRASINA BAKINIZ....

 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
Prof. Dr. Ahmet Keleş içinden geldiği Cemaat'i ve #DöneminDECCALİ 'ni anlattıyor
 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
<span style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: arial, sans-serif; line-height: 17px;">


Hangi Fethullah Gülen?

Konuk: İsmail Kılıçarslan Kadraj A Haber Ahaber

FETO sen bir ...
"Cebrail (AS)'ı çok severim, âşık gibi. Burnumun kemikleri sızlar, hiç görmediğim tanımadığım bir melek bu. O bir parti kursa ben ona diyeceğim ki; 'sen bir parti kurdun ama müsaadenle ben seni desteklemeyeceğim.' Esas benim için önemli olan Türk toplumunun ittifakıdır. "
1-Cebrail (AS) bir melektir ve Allah'ın emirlerinin dışında bir iş yapamaz. Haşa, bir parti kurduysa, ona emrolunmuştur. Dolayısıyla kurduğu partiye destek vermemek Allah'a karşı gelmektir.
2-"Cebrail (AS) hiç görmediğim tanımadığım bir melek" diyor. Ne yani, görüp tanıdığın melek mi var? Yahut görüp tanıma imkanın.
3-"Benim için önemli olan Cebrail (AS)'ın kurduğu parti değil, Türk toplumunun ittifakıdır" diyor. Haşa sümme haşa; Hazreti Peygamber Efendimiz "Benim için önemli olan senin getirdiğin vahiy değil, Arap toplumunun ittifakıdır" diyebilir miydi? Demem o ki, yine haşa peygamber olsan diyemezsin. Bu ne cüret! Bu nasıl bir kibir yahu? Kaldı ki bu toplumun yüzde 50'si AK Parti'de ittifak etmiş. Diğer yarısı ise en az on parça.
Ve son bir not.
Bunları söylediği yıllarda memlekette Refah Partisi rüzgarı esiyordu.
Merhum Erbakan Hoca'dan hiç hazzetmediği malum. Sanıyorum, bir yerlere "Korkmayın, biz Refah Partisi'ne oy vermeyiz" mesajı gönderiyordu.

Savaş Ay Fethullah Gülen Röportajından:
Cebrail hiç görmediğim bir melek, ( başka melekleri görüyorum iddiası var bu cümlede ) o bile gelse kusura bakma desteklemem.
Allahın Elçisi olan, Allahın gönderdiği bir Meleği dahi desteklemiyorlar ama CHP yi destekleyen bir CEMAAT.
 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
İsmail Kılıçarslan : Elektriği şebekeden almak
 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0


Said Alpsoy'un Cemaat'in futbol imamlığından ayrılışı
Gülen örgütünde yıllarca futbol camiasının imamı olarak görev yapan Said Alpsoy, cemaatten ayrılış sürecini anlattı.

Cemaat'in futbol imamı olarak tanınan Said Alpsoy, 17 yıl Gülen hareketinin yayın şirketinde görev aldı. Camianın şirketlerinin yayın danışmanlığından futbolcu imamlığında, bürokrasideki genç Gülen gönüllülerinin "hizmet ağabeyliği"nden kitapların dini açıdan kontrollü görevine kadar birçok kademede görev aldı.

BAĞIMSIZ YAZARLIK VE YAYINCILIĞA DEVAM EDİYOR
Gülen grubundan ayrıldıktan sonra bağımsız yazarlık ve yayıncılık faaliyetine devam eden Said Alpsoy, bugünlerde Cemaat'in geçmişi, bugünü ve yarınını anlatan üç kitap çalışması hazırlığı içine girdi.

17 ARALIK SONRASI CEMAAT
Said Alpsoy, Gülen hareketi içinde geçen yıllarını ve 17 Aralık operasyonunun ardından yaşanan süreci Sabah gazetesine anlattı;

"1965 yılında İzmir Foça'da doğdum. İstanbul Üniversitesi Tarih bölümünündeki eğitimimi yarıda bıraktım. Dini ilimler ve tarih alanında kendimi yetiştirmeye çalıştım. 17 sene Gülen cemaatinin içinde aktif olarak yer aldım. Bu sürecin son altı senesinde Kaynak Holding bünyesinde Gülen hareketine ait kitabevlerinde satılan kitapların dini açıdan kontrolünü yapıyordum.

"TEPKİLERİM CİDDİYE ALINMADI"
Benim için 3 tane kırılma noktası var. Birincisi hizmetle bağımı kesmeme neden olan süreç. Zaman içerisinde, cemaate ait kitapevlerinde satılan kitaplarda islami hassasiyetimiz ve ölçülerimiz dikkate alınmamaya başlandı. Bu duruma gösterdiğim tepkilerin hiçbiri ciddiye alınmadı. Benim hizmete katıldığım yıllardaki iman kurtarma misyonu 2000'li yıllarda bir ticari faaliyete dönüşmüştü.

"FUTBOLCULARIN İMAMLIĞI GÖREVİNİ YÜRÜTTÜM"
Gülen hareketi içerisindeki son yıllarımda Süper Lig'deki futbolcularla 'hizmet abisi' olarak ilgilendim. O dönemde futbolcuların resmi bir imamı vardı ama aktif değildi. Aktif olarak o görevi ben yerine getiriyordum. Bu durumdan hizmetin üst düzey yönetiminin haberi ve onayı vardı. Amaç, futbol takımlarından cemaate adam kazanmaktı. Kamuoyunun yakından tanıdığı birçok futbolcu ile hizmet adına ben ilgileniyordum.

"DERSHANE SÜRECİNDE İMPARATORLUK ORTAYA ÇIKTI"
Ortaya yurtlar, dershaneler ve okullardan oluşan adeta bir imparatorluk çıkmıştı. Sonrasında güç zehirlenmesi yaşamaya başladılar. Kendilerine verilen halk desteği büyük bir güce dönüştü. Bu, Gülen ve cemaatin üst yönetimi tarafından hazmedilemedi. Anadolu insanının kültürel ve manevi değerlerini koruma, İslam'ı anlatma/yayma hedefi, yerini Gülen ve cemaat üst yönetiminin devleti ele geçirip hükmetme hırslarının tatmin amacıyla yer değiştirdi.

"ERDOĞAN'IN LİDERLİK GÜCÜNÜ UNUTTULAR"
İşin özü Cenab-ı Hak'kın takdiridir. Sebepler açısından ise birincisi Türk halkının derin tarihsel sağduyusu ile haklı olan ile-haksızı, saldıran ile-savunanı ayırt edebilme yeteneği ve şuur altında hala iliklerine kadar Müslüman kalmaya devam etmiş olmasıdır. İkincisi ise Başbakan Erdoğan'ın tahmin edemedikleri, liderlik yeteneği, çabuk ve kesin hareket edebilme dirayetidir. Üçüncüsü, sözünü ettiğimiz tepkisinde, Başbakan Erdoğan'ın ihtiyaç duyacağı kadro desteğini verebilecek nitelik ve niceliğe sahip dindar ve vatansever bir bürokrat katmanının artık yetişmiş olmasıdır.

"CEMAAT GÜCÜNÜ KONTROL ALTINDA TUTAMADI"
Cemaat güç sahibi olmayı becerdi ancak o gücü kullanıp kontrol altında tutmayı beceremedi. Bu durum 19. yüzyılın ünlü İngiliz siyasal bilimcisi Cemaatin 800 binden fazla insanı dinlediğinden söz ediliyor. Neredeyse herkesi dinlemişler. Yani bulunca bunamışlar ya da güçlerinin altında ezilmişler."
 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
CEMAAT'in çocukları bunalıma sokan 'Paralel' evlilik oyunları!
 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
Iki Karadenizli genç Fethullah Gülen Hocayı ziyarete gider HD version


:)



 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
Akit, cemaatin Sudan ve Pakistan ülke imamlığını yapan Şükrü Aslan Hocaefendi’nin Fetullah Gülen’e yıllar önce yazdığı şok mektuba ulaştı.

hocasina-bile-saygisi-yok-h1402772871.jpg


Fetullah Gülen’in, kendisinin beyin takımında yer alan kişileri dahi dinlemediği ortaya çıktı. Fetullah Gülen’e Arapça’yı öğreten ve Gülen’in “Fıkhı gidip ondan öğrenin” dediği Şükrü Aslan Hocaefendi’nin, yıllar önce Fetullah Gülen’e mektup yazarak uyardığı öğrenildi. Gülen Cemaati’nin Sudan ve Pakistan ülke imamlığını yapan Şükrü Aslan Hocaefendi, Gülen’e gönderdiği mektubunda; “Siyaseti fazla kurcaladığımız için cemaatin siyasi görü-şü Müslümanlarca yanlış anlaşılıyor. Temsilci kardeşlerimiz bölgelerinde bir ‘tahsildar’ du-rumuna düşmektedirler. Gerek ‘Işıkevler’deki talebelerimize, gerekse bize gö-nül veren fedakar ve sadakatli halk yığınlarına gereken ma-nada bir İslami kültür veremiyoruz. Hizmetimize diğer Müslümanlar tarafından yapılan itirazlara ve tenkitlere tahammülsüzlü-ğümüz ve kendimizi hatasız zannetmemiz, bizim hoşgörü mesa-jımıza ters düşüyor” ifadelerini kullandı. Fetullah Gülen, Şükrü Aslan Hocaefendi’nin mektubunu aldıktan sonra kendisini Sudan ülke imamlığından aldı ve merkeze çekti.
İŞTE O MEKTUP
Gülen Cemaati’nin Sudan ve Pakistan ülke imamlığını yapan Şükrü Aslan Hocaefendi’nin, yıllar önce yazdığı mektuptan satır başları:
“Biz de her yanımızı yeniden gözden geçirmeli ve hizmetimizi yeni ve daha de-rin buutlu dinamiklerle donatmalıyız ki, devam ve bekaya liyakat kazansın. Yoksa her ‘hareket’ gibi bizim de pörsüyüp demode olmamız kaçınılmazdır. Bu noktadan hareketle hizmetimizin bazı yanlarını Şûra meclisine sunacak ve bunlarla alakalı düşüncelerimi arz edeceğim:
1- Gerek içeride, gerek dışarıda olsun “mümessil” duru-munda olan pek çok kardeşimizin İslamî ilimlerde, gereken se-viyede olmadığı görülüyor.
BİRİNCİ VAZİFELERİ TAHSİLDARLIK İRŞAD VE TEBLİĞ OLMALI
2- Temsilci kardeşlerimiz bölgelerinde bir ‘tahsildar’ du-rumuna düşmektedirler.
Halbuki temsilci kardeşlerimizin birinci vazifeleri irşad ve tebliğ olmalı. Para işi ise tamamen halka ve mütevellilere bırakılmalı. Çünkü mürşidler ve alimler ne zaman ve ne ka-dar para ile daha çok meşgul olmuşlarsa o nispette irşad mevzuunda tesirsiz olmuş ve itham altında kalmışlardır.
LÜKS, YENİDEN GÖZDEN GEÇİRİLMELİ
3- Hizmetin müesseselerindeki lüks, konfor ve bazı uygulamalar yeniden gözden geçirilmeli. (…) Bazı idareci kardeşlerimizin yeme-içme gibi konularda tebaadan farklı bir tarz takip etmeleri kulislerden eksik olmuyor. İran’da merhum Humeyni ile alakalı yapılan bir anketle en çok takdir edilen ve çarpıcı bulunan tarafının, İslamî inkılaptan sonra da iki odadan ibaret olan aynı kiralık evde hayatının sonuna kadar yaşamış olması bulunmuştur.
İSLÂMİ İLİMLERDE GEREKEN MESAJI VEREMEDİLER
4- Mümessillerin bir alt ünitelerinde hizmet veren sorumlu kardeşlerimizin, çoğunluğu itibariyle başta risale kültürü olmak üzere diğer İslami ilimlerde de gereken mesajı veremedikleri anlaşılıyor.
5- Hizmet veren sorumlu kardeşlerimizin hür düşünceye ve hür düşünenlere saygılı hareket etmemeleri sonucu, istek-siz ve gönülsüz veya memuriyet zihniyetiyle çalışmalara se-bebiyet vermektedir. Dolayısıyla gittikçe “gayri memnunlar” asayişi arttığı gibi, beklenen randıman da alınamamaktadır.
Halbuki, hizmette şeffaf olmak, fikir ve düşünce hürriyetini geliştirmek ve alınan ka-rarlara herkesin, en azından çoğunluğun görüşlerim almak; gelişen cemaatin geleceği için çok mühimdir. İdarecilerin gıyaplarında çekiştirilmekten kurtulmalarının ve tebaalarının da gö-nüllü çalışmalarının tek yolu; sonsuz fikir hürriyetine sadık kalmak ve her kesin fikrine saygı göstermekle mümkün olabilir. Alınan kararlara ikna edilmeyen ve tepeden inmeci metodlarla yapılan işler, basınç bombalarına benzerler. Tabii seyir içinde zamanla gayri memnunlar çoğalır ve beklenmedik/istenmedik hatmî sonuçla karşı karşıya kalınır. Yakın tarihimizde sadece Nur cemaatinin fraksiyonlarının çokluğunu düşünmek bile bize yeter ve artar.
BİZİ ‘LAİKLER VE ORDU’ DAN YANA BİR CEMAAT DU-RUMUNA DÜŞÜRÜYOR
7- Siyaseti fazla kurcaladığımız için cemaatin siyasi görü-şü Müslümanlarca yanlış anlaşılıyor.
Bir taraftan siyasetle iştigal etmiyoruz derken, öbür taraftan siyaset üzerine görüşler beyan etmemiz ve bu görüşlerin genellikle İslamî bir partiye karşı imiş gibi algılanması, he-men hemen bütün İslamî cemaatler nezdinde bizi ‘laikler ve ordu’ dan yana bir cemaat du-rumuna düşürüyor. Eğer bu konuşmaları yaparken ihtiyat ve tedbir adına yapıyorsak, bence bu tavrımız tenkit edilebilir. Çünkü İslam’ın ihtiyat adına müsaade ettiği şey, düşmanların aleyhine atıp tutarak, onlan boş yere kendimize musallat etmemektir. Yoksa düşmanların lehine idare-i ke-lam etmek demek değildir. Çünkü onların gayri kanuni ve antidemokratik girişimlerinin fatu-rası daha sonra bize çıkarılır ve çıkarılıyor da.
FERDİ HİZMETLER UNUTULUYOR
8- Umumiyetle, devletler ve kıtalar bazında hizmet temsil ediliyor, ancak havari - misal ferdi hizmetler unutuluyor.
Hâlâ İslam’la tanışmamış, Hanif din adına bir şey bilme-. yen, hatta semavi din diye bir şey duymayan nice insan; Çin’de, Afrika’da, Hindistan’da ve dünyanın daha nice yerlerinde hâlâ şaşkın ve derbeder yaşamaktadır. Bu gibi yerlere okul ve resmi hüviyetten çok, insanlık namına ve siyasetsiz, devletsiz, tamamen tebliğ merkezli bir şekilde gitmeli.
9- Gerek Hocama gerekse hizmetimize diğer Müslümanlar tarafından yapılan itirazlara ve tenkitlere tahammülsüzlü-ğümüz ve kendimizi hatasız zannetmemiz, bizim hoşgörü mesa-jımıza ters düşüyor.
(…) Ancak hocamın ufku ne kadar engin ve derûni ise, birkaç istisnanın dışında cemaatı-mizin İslamî ufku maalesef o nispette sığ ve sathidir.
Hatta Hocamın bile bazen o dünya çapındaki engin hoşgörüsüne sığmayan bazı sözleri olabilir. Mesela, Humeyni için “ancak bir Müslümanın dübüründeki bir kıl kadar kıy-meti olabilir” ifadesi gibi veya Suudi Arabistan Kraliyet ailesine “Deve çobanları” demesi gibi. Yani demek istiyorum ki diğer simge bazı “sözcükler” gibi diyaloğun da içini boşaltmamalıyız. En dinsiz insanlarla bile diyaloğa geçmenin İslamî bir davet metodu olduğunu Hz. Muhammed A.S.’de bütün çıplaklığıyla görüyoruz.
10- Zaman Gazetesi ile ilgili politikamızın birçok eksik yanı olduğuna inanıyorum.
İSLÂMİ KÜLTÜR VEREMİYORUZ
11- Gerek ‘ışık evler’ deki talebelerimize, gerekse bize gö-nül veren fedakar ve sadakatli halk yığınlarına gereken ma-nada bir İslami kültür veremiyoruz.
NURETTİN VEREN CEMAATTEN NİÇİN UZAKLAŞTIRILDI?
12- “İstişare”nin ne demek olduğunu ve nasıl umdeler içerdiğini, ne mesuliyetler getirdiğini ve ne kadar bağlayıcı olduğunu bilmeme.
Hem mesela Nurettin Veren bey bu heyetten ve hatta cemaatten uzaklaştırıldı. Fakat niçin uzaklaştırıldığını ben şahsen bilmediğim gibi, diğer kardeşlerimin de aynı seviyede doğru sebeplerini bildiklerine kani değilim. Halbuki bu kardeşimizin durumu değişik seviyelerde ve çok farklı şekillerde hem konuşuluyor, hem soruluyor. Onun için Nurettin beyin durumu çok öz de olsa heyete anlatılmalıydı. Ta ki hizmet adına yanlış yorumlar yapılmasın.
Hem Hocama, her fırsatta arkadaşların mal ve mülkü olmasın buyuruyor. Peki Nuret-tin bey kovuldukta sonra acaba geçinecek kadar maaş veriliyor mu? Nurettin ağabey kovuldu. Ya yarın bize de birisi «haydi defol, git!» dese biz ne yapabiliriz?
Yani demek istiyorum ki bizim bu âlî heyette şeffaf olmalı ve insanların aklını çalış-tırmalı, bu arkadaşlara seviye kazandırmalı. Tabii bu işte birinci vazife Hocama düşüyor.
Herkesi şeffaf hale getirme, herkese şahsiyet kazandırma ve herkesi kendi gibi hür fi-kirli ve çelik iradeli yapma vazifesi.
13- Dışarıda eğitim yapmak için gönderilen öğrenciler umumiyetle ya vasat ya da vasatın altında oluyor.
KONTROL CİHAZI KONMASI BİR FANTEZİDİR
15- İş- emniyet tedbirleri ile bürokrasinin alabildiğine birbi-rine karıştırılması..
(…) Hocamın yanına çıkarken gelenin kim olduğunu tespit etmek, randevu-sunun olup olmadığım araştırmak ve yukarıdan istifsarda bulunacak, günümüzün şartlarında bir zaruret arz ediyor. (…) Ancak bütün bunlar yapılırken, bir de kontrol cihazı konması, bence bir zaman kaybı olduğu kadar aynı zamanda tedbirden öteye bir bürokrasi ve bir fantezidir. Çünkü Hocama gelen kimseler ya tanıdık birisidir, ya da çok iyi tanınan ve bilinen biriyle gelen birisidir. Her iki durumda da elektronik kontrolün hiçbir faydası kalmıyor.
Kaldı ki eğer Hocama bir suikasttan korkuluyorsa bu gibi tedbirlerin de çok faydası olacağını zannetmiyorum. Dolayısıyla bu cihazın olmasını Hocam istiyorsa, bence Hz. Ömer’i (r.a). her fırsatta örnek veren Hocam, O’nun korumasız olduğunu, aynı zamanda şehit edildi-ğini, şehadetin ise çok büyük bir şeref ve rütbe olduğunu hepimizden daha iyi bilmiyor mu?
16- Cemaatte ibadete ehemmiyet verildiği kadar muamelat ve ahlaka ehemmiyet verilmiyor.
17- Hocam olduğundan farklı olarak takdim edildiğinden dolayı bazı mahzurların doğması.
Hocam mevzuu bahis olduğu yerde ve münasebetlerde sınırsız mübalağalara kaçılıyor.
Mesela Hocamla görüşmeye götürülen öğrencilere “Kalbinizi temiz tutun, çünkü Hocam içinizi okur, sonra mahcup olursunuz” gibi ifadeler veya “evinizde sabah nama-zına kalkmadığınız zaman Hocama malum olur” gibi akide de küfür sayılabilecek şeyler gibi.
18- Kendi neşriyatımız dışında fazla kitap okumama.
Bilhassa İslami Kültür adına her şeyi Nil Yayınlarından ibaret görmek ve onların dışında bazı yayınlara ambargo koymak aydın insanların tavrı olamaz. Hâlâ yasaklarla bir yere varacağını sanan demode olmuş bir anlayıştır bu bence.
Hatta Abdurrahman Dilipak gibi veya yıllarca bizim gazetede köşe yazarlığı yapan Ali Bulaç bey gibi, Türkiye’de “İslami yazar” olarak kendilerini kabul ettiren yazarların kitapları-na cemaat için ambargo kararı çıkarmak hangi mantığın ürünüdür ve bu durum ne ile izah edilebilir?
BAZI ARKADAŞLAR BAŞKASI ADINA KONUŞUYOR
6- Hocamla yapılan istişarelerde bazı arkadaşların başkası adına konuşması, daha sonra bazı mahzurları doğuruyor.
Mesela bir yer için ekstra olan para isteniyor veya yeni bir okul düşünülüyor. Hemen oradan bir arkadaş: Hocam onu filan yere verelim veya şuraya şu kadar yazalım diyor. Hal-buki verelim denilen arkadaş da orada bulunuyor ve sesini çıkarmıyorsa, evvela onun konuş-masını beklemeli. Yoksa bir nevi emri vaki ile karşı karşıya kalınıyor, daha sonra her ay ki toplantılarda birçok hulfu’l vaadler meydana getiriyor.
HİZMETTEKİ ARKADAŞLAR DIŞARI İTİLMEKTE
19- Hizmetteki arkadaşlar hakkında yargısız infazların alabildiğine çoğalması.
Cemaat içerisinde yıllarca fisebilillah hizmet eden arkadaşlarımız bazen imamlarla anlaşamamaları noktasında yargısız infazlara başvurularak dışarı itilmektedirler. En ilkel kabilelerde bile idama mahkûm edilenlerin son arzusu sorulurken, İslamî bir cemaatte bir insanın ifadesi alınmadan yargısız infaza tabi tutulması hangi İslamî kıstasla telif edilebilir. Bu yazımı, 30 senedir içinde bulunduğum Nur Ekolünün ve onun çağdaş bir zemine oturtmaya çalışan Fethullah Hocanın gayretlerinin yozlaşmaması ve sırat-ı müstakimden sap-maması ümidiyle yazdım.”

kaynak:
http://www.habervaktim.com/haber/374885/hocasina-bile-saygisi-yok.html
 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
ali bulaç tan entellektüel düzeyi yüksek bir yazı. ama bazı hususları ustalıkla gizlemiş ve yaşanan tüm olumsuzlukları akp nin sırtına yüklemiş. 11 yıl iktidar (akp) ile kol kola giderken, maliyetine katlanmadan iktidarın her türlü imkanından faydalanıp, "semirirken" bu sözleri söylemiyordunuz. demezler mi adama NE OLDİ ŞİMDİ???

toplumun %1 ini oluşturan bir camaatin (paralel ihanet çetesi) devlet elit kadrolarının %40-50 sini işgal etmesini de sosyolojik olarak izah etsin de görelim... ali bey ilminizin izzeti bunu mu gerektiriyor. ... bu yazıyı ancak bir MİLİTAN yazar. siz fetulahçı örgüt militanı olmuşsunuz. akletmiyorsunuz artık!!!

654428.jpg


"Ali Bulaç: AK Parti'nin kozmik odasına girdiler

1995-98 yılları arasında Tayyip Erdoğan’ın danışmanlığını da yürüten araştırmacı-yazar Ali Bulaç, “İttihatçı ekip, 2011 yılında, Dışişleri’ne ve AK Parti’nin kozmik odasına girdi. Bu ekip, Erdoğan’ı, yeniden Osmanlı’yı kuracağına ve Ortadoğu’nun lideri olacağına inandırdı” diyor

*Ortadoğu’nun bu denli karışacağını tahmin edebilir miydiniz?

Var olan durum, Türkiye ve İran’ınOrtadoğu’da yanlış bir politika takip etmelerinin sonucudur. Yükselen bir Çin ve Hindistan gerçeği var. ABD, Uzakdoğu’ya giderken, Ortadoğu’nun çatışma bölgesi olarak kalmasını istemiyor.

Burada önemli bir rol oynayacak güce ihtiyaç var. Bölgede de üç önemli aktör var: Türkiye, İran ve Mısır. İran, İslam Devrimi’nden beri Batı’yla çatışıyor. Mısır’da da Mübarek’in baskı rejimi var. Türkiye, NATO ülkesi. AB üyelik sürecini takip ediyor. 200 yıllık bir Batılılaşma tecrübesi var. Demokrasi ve İslam’ı beraber götürme iddiasında.

Türkiye’den istedikleri üç şey vardı. Birincisi, İsrail’i güvenli sınırlar içerisinde tutmak ve bölge ülkesi yapmak. İkincisi, petrol kuyularına ve enerji nakil hatlarına bir zarar gelmemesini sağlamak. Üçüncüsü de radikal, El Kaide tarzı grupların iktidara gelmesini önlemek. Türkiye’ye, “Bunu kabul edersen, seni Batı’nın Japonya’sı yapacağız” dediler. Türkiye bunu kabul etti.

*Bunu ne zaman söylediler?

2000-2002 arası görüşmelerde. AK Parti’nin önü böyle açıldı. Clinton havadaki uçağından AB’ye, “Türkiye’nin önündeki engelleri kaldırın” direktifi verdi. Türkiye’ye geldiğinde de “21. Yüzyıl’ı Türkiye inşa edecek” dedi.

Bu bir kelam-ı rüşvet değil, stratejiydi. “Seni engelleyen askerse tasfiye edeceğiz” dediler. Reformlar yapıldı, sermaye arttı. Türkiye’nin sinerjisi, Arap Baharı’na da ilham kaynağı oldu.

SUUDiLER’iN TUZAĞINA DÜŞTÜK

*Nasıl?

Orada üç önemli unsur vardı. Bir, bölgedeki baskı rejimlerine tepki. İki, gelir eşitsizliğine, yoksulluğa, işsizliğe tepki. Üçüncüsü de İsrail’e karşı bir tepki. Türkiye’nin dönüşümü, İran’daki devrim, Arap halklarındaki uyanış bir araya geldiğinde, bu onların da onurunu kurtaracak bir şey. Ama 2011 yılında Türkiye’nin dış politikasında temel bir değişiklik meydana geldi.

*Neydi o değişiklik?

Tunus ve Mısır’daki gibi Suriye’de de gösteriler başlayınca, Türkiye, Esed’i zamana yayılmış bir değişime ikna edeceğine, silahlı grupları destekledi. Sivil muhalefetin militarize olmasına sebebiyet verdi. Burada Türkiye, Suudiler’in tuzağına düştü. Türkiye’yi silahlı mücadeleyi desteklemeye ikna ettiler. İskenderun, Hatay ve Kilis üzerinden, oraya bolca insan aktı. Afrika’dan, Libya’dan getirdikleri adamları, burada hastanelerde tedavi edip beslediler. Ceplerine para koyup oraya gönderdiler. Ürdün, Lübnan ve Irak üzerinden de bol miktarda insan girdi ve iç
savaş başladı.

İran, Suriye’ye, Hamas’a ve Hizbullah’a lojistik destek, para ve silah veriyor. İran baktı ki Suriye düşecek, kolu kanadı kırılacak, Hizbullah’a ağır bir darbe indirilecek; Suriye’deki iç savaşa müdahil oldu. Türkiye o dönemde muhalefeti militarize etmeseydi, İran da Esed’i ikna etseydi, Esed’in Türkiye’yle ilişkileri de çok çok iyi olurdu. Esed, Türkiye’nin sözünü dinliyor, bütün değişimleri Türkiye’yi örnek alarak yapıyordu. Yerel yönetimler düzenlemesini, Türkiye’nin mevzuatına göre yapmıştı mesela. Suriye’ye her gidişimde, 10 sene atladığını görüyordum.

SURiYE ÜZERiNDEN ORTADOĞU’YA HÂKiM OLMAK iSTEDiK

*Başbakan Erdoğan, “Esed’e, reformları hızlandır dedim; ama yapmadı” diyor.

Türkiye 30 senede yapamadığını, Esed’den 3 ayda yapmasını istedi. Esed çok daha köklü reformlara girişse bile Türkiye kabul etmeyecekti. Kafalarda şu vardı: “Libya’da geç kaldık. Suriye’de geç kalmayalım. Suudi Arabistan’la beraber hareket edelim. Suriye’de bizden yana bir rejim kuralım. Suriye üzerinden de Ortadoğu’ya hâkim olalım.” Ama Türkiye üç okumayı yanlış yaptı.

*Nelerdi onlar?

Birincisi, sandıkları gibi Esed 3 ayda gidecek biri değildi. Nüfusun yüzde 45’i Esed’in arkasında. Nusayriler, Hıristiyanlar, Kürtler’in bir kısmı, laik Arap milliyetçileri, laik Sünniler, iş dünyası, Halep Çarşısı, bir sürü ulema, Esed’i destekliyor. Orada Suriye’den kopması için ancak Arap milliyetçilerine umut bağlayabilirsiniz. Bunlar da Türkiye’yi lider olarak kabul etmez. İkinci hata, Türkiye’nin bölgeyi yanlış okumasıydı. 2006 yılında Suriye ve İran arasında imzalanan bir stratejik işbirliği anlaşmasına göre iki devletten birisi saldırıya uğrarsa, diğeri ona destek verecek.

SURİYE’YE GÜCÜMÜZ YETMEZ

Esed, “Ben Türkiye’nin 82. vilayeti olmaya razıyım. Tek isteğim, İran’la ilişkiyi bozmayacaksınız” dedi. Hâlbuki Türkiye’nin politikası, Suriye’yi İran’dan koparıp Batı’ya yaklaştırmak ve onun üzerinden Arap âlemine hâkim olmak. Bunu sezdi Suriye. Bizim Dışişleri sonrasını şöyle okudu: “İran, Irak ve Lübnan, Suriye’nin yanında. Eğer Suriye’ye askeri müdahalede bulunursak o anda diğer üçüyle de savaşmak zorundayız. Buna gücümüz yetmez. Suriye’ye de yetmez.”

*Suriye’ye neden yetmez?

Suriye’nin Hava Kuvvetleri, Türkiye’den dört kat daha üstün. Türkiye bir hata daha yapmış. Malatya Kürecik’te radar tesislerini kurmuş. Onu kurduğu andan itibaren de Rusya, Tartus’taki (Suriye) üslerini modernize etti. Bu yeni silahların neler olduğunu da kimse bilmiyor. Bunları test etmek için uçak kaldırdı Türkiye. İskenderun açıklarında düşürdüler. Uçağı düşüren de füze değil, füzenin ısısı. Bu, ABD’nin de gözünü korkuttu. Türkiye’nin kendi gücüyle Esed’i deviremeyeceğini anladı.

EL KAiDE, SUUDLAR’IN HiZMETiNDE

*El Kaide’yi bölgeye sokan kim?

Şahsi kanaatim, El Kaide’nin arkasında, doğrudan devletler yok. Ama petrol zengini prensler var. El Kaide, tüm zamanların en güçlü örgütlerinden bir tanesidir. Bir doktrin üzerine kurulmuştur ve örgütsüz organizasyondur. Çözmek ve kontrol altına almak, o kadar kolay değil. Örgütü kuranlar, iyi eğitimli, genellikle mühendis, avukat, teknolojiyi iyi kullanan, master yapmış kişiler. Büyük bölümü Arap milliyetçisi ya da Marksist olarak siyasete girmiş. Bu örgüt netice itibariyle, Suudlar’ın bölge stratejisine hizmet ediyor.

Suudlar’ın bölge stratejisi nedir?

Vahabi ve Selefi ideoloji üzerinden Suud’u merkeze alan, bölgesel bir patronajlık ideolojisi. Türkiye’nin tekrar Osmanlı’yı diriltmesini istemiyorlar. Mısır merkezli İhvan’ın da bölgeyi domine etmesini istemiyorlar. Şiilikten de nefret ediyorlar. Dolayısıyla Suudiler; Türkiye, İran ve Mısır’la bütün dünyada rekabet halindeler. Afganistan Savaşı’ndan sonra da dünyadaki bütün İslami gruplarla, mücahitlerle irtibat kurdular.
Sünniler, hem Irak’ta, hem de Suriye’de ortada kaldı. Türkiye bunu öngöremedi. Suudiler de bu hat üzerinde oldular. El Kaide üzerinden, önce El Nusra, sonra IŞİD.

iRAN VE TÜRKiYE IŞiD’i DURDURABiLiR

*Işid’in hedefi ne?

Hedeflerinde Bilad-ı Şam yani Suriye, Lübnan, Ürdün, Filistin ve Irak bölgesi var. Türkiye’nin de güneyinde şimdi yeni bir Selefi, Vahabi, Suud desteğinde bir devlet ortaya çıkıyor. Musul’u aldılar ve hızla ilerliyorlar. Türkiye de perişan ve çaresiz vaziyette.

*Irak’taki o parçalı yapı içinde Işid ne kadar ilerleyebilir?

Suriye ve Mısır meselesinden sonra, Türkiye ve Suudi Arabistan’ın arası açıldı. Işid’in ilerlemesi de Türkiye ve İran’ın işine gelmiyor. Eğer ikisi işbirliği yaparsa, Işid’i durdururlar. Fakat Suriye’de iç savaş olduğu müddetçe Işid ilerler. Irak’ta zaten zayıf bir yönetim var. Maliki her şeye hâkim değil. Kürtlerle başı dertte.

*Öyleyse İran’ın Türkiye’ye, Suriye’de geri adım attırma ihtimali yüksek, diyebilir miyiz?

Türkiye, Suriye’de savaşı kaybetti. Şu anda her açıdan İran’a muhtaç! Muhalifler üzerindeki etkisi de zayıflıyor. Bundan iki sene önce çok fazla şansı vardı, Türkiye’nin. Muhalefeti ikna ederdi. İran da Esed’i ikna ederdi. Muhalefet dışarı çıkardı. Hizbullah da Suriye’yi terk ederdi. Bir yol haritası çizilirdi. Türkiye de, İran da bölgeyi yanlış okuyor. Bir ulus devletin, bölgede tahakküm kurmasının devri geçti. Kürtler de aynı hatayı yapıyor. Türkiye, İran ve Mısır’la işbirliği yapıp, demokratikleştirici bir yumuşak güçle bölgeye gitseydi, oraya düzen verebilecek bir patronaja sahip olabilirdi. Bu, imkân da ayağına geldi.

OSMANLI’YI YENiDEN KURMANIN ŞEHVETiNE KAPILDlLAR

*Türkiye bu imkânı neden kullanamadı?

2011 yılında İttihatçı bir ekip Türk dış politikasını ele geçirdi.

*O tarihte, Ergenekon Davası’yla, bahsettiğiniz o İttihatçı ekibin omurgası çökertilmiş değil miydi?

Bunlar, görünürde Ergenekoncular’a karşı olan Ergenekoncular! Sistemli bir biçimde AK Parti’ye sızdılar. Partinin dış politikasını ele geçirdiler. Tıpkı Enver Paşa gibi, yeni bir Osmanlı İmparatorluğu kurmanın şehvetine kapıldılar! 2012 yılının başında Kayseri’de, Ahmet Davutoğlu, “1911 öncesi sınırlara döneceğiz. Kaybettiğimiz bütün toprakları alacağız. Biz olmadan bölgede yaprak kımıldayamaz” dedi. Bu, Sarajevo’dan Yemen’e, Kırım’dan Orta Afrika’ya kadar, 20 milyon kilometrekare üzerindeki 50 ülkeyi ilhak edeceğiz demektir! Türkiye’deki İslamcı ve ulusalcı zihinler hasta! Akıllarında şu var: “Bir İslam birliği ya da bölgesel birlik kurulacak. Bu, Türkiye’nin liderliğinde olacak.”

*İttihatçı grup, Erdoğan’ı da mı etki altına aldı?

Tayyip Bey’i de, “Sen, İslam âleminin lideri olacaksın. Balkanlardan Kafkaslara, Orta Afrika’ya kadar yeniden Osmanlı’yı kuruyoruz. Ya Allah!” diye ikna ettiler. “Ya Allah” deyince de Mısır, İran, Ürdün, Suriye ayağa kalktı! Özal’dan ders almaları gerekirdi. Özal, “21. asır, Türk asrı olacak. Biz, Osmanlı bakiyesiyiz” diye, Türkiye’nin başına bir bela açtı. Türki Cumhuriyetler bile kabul etmedi bunu. Almatı Valisi bana, “Siz bize bir Kanadalı edasıyla geliyorsunuz. Sanki bütün sorunlarınızı çözmüşsünüz de bize akıl veriyorsunuz” demişti.

ARAPLAR TÜRKiYE’NiN NiYETiNi ANLADI

*Dış politikayı İttihatçıların ele geçirdiği yıl olarak işaretlediğiniz 2011, Erdoğan’ın iç politikada da değiştiği yıl kabul ediliyor. İçerideki ve dışarıdaki değişim eşzamanlı mı?

Ben eşzamanlı okuyorum. Bunun Erdoğan için rasyonel bir sebebi var. “Yeniden bölgenin hâkimi olacağız” derken, 3. köprünün ismini de Yavuz Sultan Selim koydular. İran’a, “Seni durduracağız” mesajı veriyorlar. Kürtlere, “Bizim çiftliğin kâhyası sensin” diyorlar. Araplara da “Geliyoruz. 400 sene, Yavuz Sultan Selim gibi hâkimiyet kuracağız” diyorlar. Ama bir yandan da “Türkiye’nin hızla kalkınması lazım. AB bize mani. Türkiye’nin Çin gibi büyümesi için otoriter bir rejime gitmesi lazım. O zaman, AB sürecinden kopalım” dediler.

Ajandadakiler ortaya çıkınca, Arap entelektüelleri ve İslamcıları uyandı: “Bunların niyeti kötü. Osmanlı olmaya soyundular.” Araplar’ın zihinlerinde Osmanlı’dan kalan en son şey, İttihat ve Terakki. Hep zulüm görmüşler. Böyle olunca, “Niye senin hâkimiyetine gireyim” dediler. 300 milyon Arap var. Nüfus olarak senden üstünler. Yerüstü ve yeraltı kaynakları daha zengin. İslamiyet orada zuhur etmiş. Türkiye’nin hâkimiyetinin hiçbir mantığı yok.

17 ARALIK: DEVLET RESTORASYONU

*2011’de içerideki çoğulculuğa yönelik bastırma neden kaynaklandı?

Kamuoyu, Türkiye’nin Suriye politikasına cevaz vermedi. Alevi vatandaşlarımız haklı olarak tedirgin oldu. Tepkiler arttıkça, hükümet de bastırmak için daha fazla otoriterleşti. Daha önemli bir şey var ki AK Parti Hükümeti bir koalisyondu.

*Kimler vardı, bu tek parti koalisyonunda!

AK Parti, Milli Görüş geleneğinden geliyordu. Bunun da Türkiye’deki oy potansiyeli, yüzde 20-23’tür. Diğeri ise merkez sağ seçmenidir. Büyük oy depoları, Kürtler, geleneksel-muhafazakâr kesimler ve yoksullardır. Bütün cemaatler, tarikatlar, radikal gruplar, ılımlı İslamcılar da bir koalisyon oluşturarak AK Parti’yi çıkardılar.

2011’e gelince AK Parti dedi ki: “Bu bizim oyumuz. Ortak mortak dinlemeyiz.” Devletin içindeki irade de koalisyon içindeki dindarların devlette yer almasından çok rahatsız oldu. Devletin kuruluş felsefesine aykırı! “O zaman bunları devletten temizleyelim” dediler. Bizim devletimizin bir refleksi var.

*Nasıl bir reflekstir bu?

Sabit. 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat… 17 Aralık da bunların devamı. Şu anda devlet kendini, AK Parti üzerinden restore ediyor. En güçlü aktör hangisiyse, oradan başlayalım!

DEVLET, AK PARTi’Yi KULLANIP ATACAK

*Yani Cemaat’ten…

Aynen öyle. Çünkü Cemaat çok güçlü. Küresel bir vizyona sahip. Dünyada ne kadar dil konuşuluyorsa, bunları biliyor. Uluslararası bir görgüsü, toplumsal desteği var. Orta sınıfa hitap ediyor. Dolayısıyla demokratikleşme talebinde bulunduğunda bastıramazsın. Devlet kaynaklarıyla da beslenmiyor.

Bu arada da parti yolsuzluğa karışmış. İttihatçı ekip, 2011’de Dışişleri’ne ve AK Parti’nin kozmik odasına girince, Erdoğan’a şu doktrini kabul ettirdiler: “İktidar= CHP+asker. Biz de CHP yerine AK Parti’yi koyuyoruz. O halde, derin devletle uzlaşacağız.”

*Öyleyse vesayetin sadece aktörü değişti…

Aynen. AK Parti’yi ikna ettiler. “1 milyon nüfuslu bir Türk ordusu var. Koca bir Türkiye var. Kürtlerle barış imzalayacağız. Ortadoğu’da bir güç olacağız. Sakın partnerlerine güvenme. Onlar sana kazık atar.” Cemaat’ten başladılar.

Şu anda Nurcular üzerinden operasyon yapıyorlar. Süleymancılar’ın yurtlarını kapatmaya başladılar. Mahmut Efendi Cemaati’ni tehdit ediyorlar.
Sıra diğer cemaatlere de gelecek. Çünkü bu devletin projesi, devletin operasyonu. AK Parti’yi kullanıp atacak! Nasıl 28 Şubat’çıları sonradan içeri attılarsa, AK Parti’ye de aynısını yapacaklar. Bu devlet bir ruhtur. Bedenden bedene geçiyor. Şu anda AK Parti’nin bedeninde yaşıyor.

CEMAATLER, ‘SiViL DEVLET KURULUŞU’ OLDU

*AK Parti, bu süreçte tarikat ve cemaatleri nasıl ikna etti?

Onlar, 1995’ten bu yana belediyeler, 2002’den bu yana da merkezi yönetim üzerinden kamu kaynaklarına bağlanmışlar. O kaynakların kesilmesi bile, faaliyetlerinin sona ermesine yol açabilir. Bu ilişki ağı, hukuki yönden, onları suçlu duruma da düşürmüş.

*O zaman Türkiye’deki birçok dini tarikat ve cemaat, sivil değil?

Bir şeyin sivil olabilmesi için gönüllü, hükümet dışı ve özerk olması lazım. Refah Partisi dönemiyle birlikte kamu kaynaklarından bu yapılara para aktarılınca, sivil toplum kuruluşu olmaktan çıkıp ‘sivil devlet kuruluşu’ oldular.

ÇANAKKALE SAVAŞI’NDAN SONRAKİ EN BÜYÜK FELAKET

*“Devletin uleması” kavramından da bahsedebilir miyiz bu dönemde?

Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Cumhuriyet’i bu şekilde kurmalarına yol açan en önemli sebep, Çanakkale Savaşı’dır. O savaşta 50 bin İslamcı öldü. Medresedeki kitaplarını bırakıp, cephede şehit oldular. Stok bitti! AK Parti de Çanakkale Savaşı’ndan sonra başımıza gelen en büyük felaket! Entelektüellerin hepsini devletleştirdi!

Zihinlerini uyuşturdu. Bunlar Ebu Hanife çizgisinde, sivil olarak mücadelelerine devam etmeleri gerekirken, devletin ideolojisini üreterek post-Kemalizm’i var ettiler.Post-Kemalizm’i şu anda İslamcılar üretiyor.

*Kemalizm’e küfreden bir Post-Kemalizm.

Aynen öyle! Postmodernizm de modernizmi eleştirir; ama netice itibariyle onun devamıdır.

ATEiSTLEŞME TEHLiKESi VAR

*Seküler bir insanın din algısını nasıl etkiledi, devletçi İslamcılık?

Dinin içini boşalttılar. Tüketime ve gösterişe dönük, kendi sitelerine kaçıp geçmişlerini unutan zenginler zümresi ortaya çıktı.

*AK Parti’nin desteklediği zenginler zümresi, devletin yeni seçkinleri mi?

Evet. Devletin serasında yetişiyorlar. Bunlar üretici değil, komisyoncu! Yeşil alanı imara açıyorlar. Aracılık yapıyorlar. Ellerine birdenbire muazzam bir para geçiyor. Bunu yatırıma dönüştürmüyorlar. Çünkü üretimi bilmiyorlar. Kendilerine dabbetül arz gibi bir cip, eşlerine pahalı eşarplar alıyorlar. Fatih’i, Beykoz’u, Üsküdar’ı, Çengelköy’ü terk edip, Boğaz manzaralı, yüksek güvenlikli sitelere kaçıyorlar. Geriye kalanlar, “İslam bunları besliyor” deyip, İslam’a karşı bir öfke, muhalefet geliştiriyor. Bundan daha büyük fecaat olabilir mi?

*Bunun vebali ne?

Çok ağır. Dininin kıymetini, değerini bilenlerin hemen eleştirel bakmaya başlamaları, muhalefet etmeleri gerekir. Aksi halde bu toplum fiilen ateistleşir, materyalistleşir. Bunun farkına bile varmaz! Dinden umudun kesildiği yerde nihilizm olur. Bu toplum, tarihte hiç bu kadar çözülmemişti. Hanif solcularla İslamcıların yeniden bir araya gelip durum değerlendirmesi yapması lazım.

*AK Parti’nin bitişi, Türkiye’de siyasal İslam’ın bitişi anlamına da gelir mi?

Hayır. AK Parti’nin İslamcı olduğunu kabul etmiyorum. 2011’den sonra, meşruiyetlerini sağlamak için dinin argümanlarına yapıştılar. Hâlbuki dinin muamelat kısmını yürürlükten kaldırmışlardı. Bunlar İslamcılıktan vazgeçmiş insanlar. Ama şu da var ki İslami gelenekten gelen bir partinin iktidar olması artık çok zor.

RÖPORTAJ - FATİH VURAL - BUGÜN GAZETESİ"


kaynak:
http://gundem.bugun.com.tr/osmanli-hayali-felaketimiz-oldu-haberi/1145248
 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
655023.jpg


Akgündüz: İhsanoğlu Masonların Adayı
Akademisyen Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, çatı aday Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu hakkında şok bir iddiada bulunarak “Masonların adayı ve başörtüsüne karşı olmakla meşhur, asla güvenmiyoruz” dedi.

CHP ve MHP’nin uzun arayışlar sonucu belirlediği çatı aday Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu ile ilgili Rotterdam İslam Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Akgündüz çok çarpıcı açıklamalarda bulundu. Prof. Akgündüz resmi facebook sayfasında İhsanoğlu için, “Masonların adayı ve başörtüsüne karşı olmakla meşhur, asla güvenmiyoruz” ifadelerini kullandı.
“YENİ BİR DEMİREL CUMHURBAŞKANI OLMASIN!”
Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, resmi facebook sayfasında muhalefetin çatı adayı Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu’na ilişkin çok çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. “Ekmeleddin İhsanoğlu, Masonların adayı ve başörtüsüne karşı olmakla meşhur, asla güvenmiyoruz” başlıklı yazısında Akgündüz, İhsanoğlu için, “Yıllardır Demirel ailesinin damadı (Zira Sadettin Bilgiç'in kızı) olması hasebiyle İRCİCA (Uluslararası İslam Kültür ve Sanat Tarihi Araştırma Merkezi) Başkanlığını yürüttü. Yeni bir Demirel Cumhurbaşkanı olmasın!” dedi.
“TEŞKİLATA MASONLARI DOLDURDU”
Akgündüz değerlendirmesinde, “Ekmeleddin Bey’in mason olduğuna dair şahsen elimizde belgemiz yok ise de, onun mason olmadığını söylemeyen yok. Ayrıca İslam Konferansı Teşkilatında Genel Sekreter iken o teşkilatın çoğunu masonlarla doldurduğu malum. Bizatihi dindar çalışanlardan bunu Cidde ziyaretimde öğrendim ve ben de şoke oldum. Kendisini çok seviyordum” açıklamalarında bulundu.
BAŞÖRTÜSÜNE KARŞI BİR ŞAHSİYET”
Yazısında, “Maalesef başörtüsüne karşı bir şahsiyet olduğunu yaşanan olaylardan öğrendim” diyen Akgündüz, “İki misal zikredeyim; Bir önemli devlet adamının kızı başörtülü ve gönüllü olarak Ankara’daki Ekonomi kuruluşunda çalışmaya başladığında, başörtüsü engeli çıkarmış ve o hanımefendi de ayrılmak zorunda kalmıştı. Ayrıca İslam Konferansının Cidde’deki merkezinde çalışan yüksek yetkililer, hep Başbakanımızın Hanımının ve kızlarının başörtüleriyle alay ettiklerini çalışanlardan dinledim” ifadelerini kullandı.
”İMANLI MHPLİLER VE KÜRD’LER OY VERMEZ”
Prof. Dr. Akgündüz yorumunda, “Bizi üzen ise, Yukarıdaki iddiaları yok sayarsak, böyle bir insanın CHP'den aday olmasıdır. MHP'deki imanlı kadroların böyle bir insana oy vermeyeceklerinden eminim. Ayrıca imanlı Kürd kardeşlerimizin de böyle birine itimad etmeyeceklerinden eminim” dedi.
”PARALEL YAPI DÖRT ELLE SARILDI”
Akgündüz değerlendirmelerini şu şekilde sonlandırdı: “Eskiden hizmet hareketi şimdi ise paralel yapı diye bilinen ekip, mal bulmuş mağribi gibi hemen dört elle sarıldılar. Tam onlara münasip aday; hem mason olduğu söyleniyor; hem başörtüsüne karşı; hem Amerika ve belki de İsrail de destekleyecek.”
”BEN SÖYLEMESEM KİM SÖYLEYECEK?”
Söz konusu değerlendirmesi hakkında Akit’e konuşan Prof. Akgündüz, “Yazımdan sonra özellikle paralel yapıdan ve masonlardan çok tepki aldım. Fakat ben doğrudan yanayım. Allah için konuştum. Kimseyi desteklemek veya eleştirmek için yazmadım. Yeni bir Demirel ortaya çıkarmak istiyorlar. Adam hayatı boyu başörtü düşmanlığı yaptı. Cidde’ye bile masonları tayin etti. Ben bunu açıklamasam kim açıklayacak. Ayrıca ben yazımda iddia ediliyor dedim hiçbir suçlama yapmadım” şeklinde konuştu.




 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
basbakan-kadir-topbasa-neden-kizgin-gulenin-son-kitabi-cemaatte-nasil-yankilandi-2006141200_m.jpg


Başbakan Kadir Topbaş'a neden kızgın Gülen'in son kitabı Cemaat'te nasıl yankılandı
Kimin aklına gelirdi; 17 ve 25 Aralık operasyonları olacak? Kimin aklına gelirdi; etle tırnak gibi birbirlerine yapışık Cemaat ile AKP can düşmanları haline gelecek?
Bu ülkede olmaz denilenler oluyor gördüğümüz gibi, “olmaz olmaz” diye bir şey yok. Düne kadar Cemaat’e düşman olanlar, AKP’yle çatıştılar diye dost oluvermedi mi?
Cemaat düne kadar Tayyip’e “gelmiş geçmiş en büyük lider” diyordu, şimdi “diktatörden” başka bir şey demiyorlar.
AKP’liler de “Sevgili Hocamız” dedikleri Fethullah Gülen için, “Alim bozuntusu” diyorlar artık. Bütün kötülüklerin anası hatta onlara göre.
Her iki taraf da bu konumlarından vazgeçmeye niyetli değil. Tayyip, Cemaatçilerin inlerine girmeye, Cemaat de her ne pahasına olursa olsun önüne gelen her kesimle ittifak ederek Tayyip’i indirmeye kararlı.
Arada hala çok aracılar gelip gidiyor ama aralarının düzelme şansı şu an için hiç yok.
Gerçi burası Türkiye, “olmaz olmaz” diye bir şey yok, ama Cemaat’ten son zamanlarda giden aracılar da Tayyip’ten yeşil ışık alamadılar.
Tayyip’in hatırını kıramayacağını düşündükleri kişilerden tutun, GYV’ndan, bazı holding yöneticilerinden pek çok aracı el altından bir çıkar yol arıyorlar. Eğer bir umut bulsalar, şu anki tavırlarından bir anda dönüverecekler. Ama aracılar, Tayyip’e ulaşamıyorlar bile.

“HALA PARALELCİLERİ TEMİZLEYEMEDİNİZ” FIRÇASI
Tayyip, geçtiğimiz haftalarda belediyelere ultimatom vermiş, hala “paralelcileri temizlemediniz” diye. Özellikle İBB Başkanı Kadir Topbaş’a kızgınmış. Zira bugüne kadar İBB’de % 1 bile paralelci temizlenememiş.
Belediye de önemli bir makamda bulunan dostum, son günlerde bazı koltuk sahiplerinin değişmeye başladığını anlattı. Paralelcilere karşı yeni yeni hamleler ancak kendini gösterir olmuş. Artık bütün belediyeler şimdi daha kararlı olarak, paralelcilerin yer tahsis taleplerini reddetmeye başlamış bu yüzden. Arkadaşım, bu kararlılık henüz yeterli değil ama şimdiden bazı Cemaatçi bilinenler bile kendilerini aslında Tayyipçi’ymiş gibi göstermeye çalışıyor, hatta Cemaat’e savaş açmış görünüyor diyor.
Tepelerde, kurumsal yapılarda bunlar olup biterken, tabanlarda o kadar acınası şeyler oluyor ki, ağlamak mı lazım, gülmek mi lazım bilemedim.
Tabandakiler, on yıllarca beraberlikten sonra düşman kesilmeyi tam olarak kavrayamadılar. Her iki kesimden de kendi liderlerini suçlu bulanlar var bu yüzden. Tabii, kolay değil, Tayyip’i Fatih Sultan Mehmet, Fettullah Hoca’yı da Akşemseddin görüyorlardı yakın zamana kadar. “Tayyip artık daha fazla Cemaat’e hakaret etmese”, “Hocaefendi biraz mutedil olsa,‘pişman olduk’ demese bile, yumuşatıcı ifade kullansa” diyenlerin sayısı hiç de az değil.

NT MAĞAZALARI BOMBOŞ
Geçtiğimiz günlerde NT mağazalarından birine gittim. Daha önce ne kadar kalabalık olurdu, bazen millet sıraya girerdi. Şimdi bomboştu. Birkaç kez önünden geçtiğimde ne kadar tenha olduğunu görüyordum, girince doğrusu şaşırdım. Çünkü Cemaat böyle durumlarda organize olur, ”biz ayaktayız” mesajı vermek için bir şey almayacak bile olsalar kalabalık görünmeyi, göstermeyi tercih ederlerdi. Ama bomboştu gerçekten, yarım saat kadar durduğum süre içinde bir-iki kişi mi ne girdi.
Mağazada görevli bayanla dostluğumuz öteden beri vardır. “Hayırdır, ne bu tenhalık?” dedim. “Valla epeydir böyle” dedi. “Hocaefendinin yeni çıkan kitabını bile (Mefkure Yolculuğu) doğru dürüst satamıyoruz. Son yaşananlar bizim için çok kötü oldu. İlk başta yurtlardan, dersanelerden arkadaşlarımız geldiler gittiler ama şimdi onlar da gelmez oldular. Sıkıldı, bıktı herkes. Sinek avlıyoruz desek yeri var.”
Biraz deşeledim. “Hürriyet gazetesine ilan verildi, DR’lara yığın yığın Hocaefendi’nin kitapları gönderildi ama ne burada, ne orda kitap pek satılmadı. Oysa bu kitaptan camia olarak çok umutluyduk, bugünlerde hareket getirir diyorduk. Bir gövde gösterisi olacak diye düşünüyorduk, hiç de öyle olmadı. Yine tepelerden bazı büyükler, işadamları toplu toplu aldılar ama mağazalardan değil, Kaynak grubunun kendisinden aldılar. Ama onlar da yeterli değilmiş, Kaynak’taki ağabeylerden biri öyle söyledi.”
“Baya zararlı olmuş sanırım sizin için,” dedim.
“Çok oldu. Bu çatışmadan sonra o kadar çok insan ayrıldı ki bizden, hiç beklemiyorduk. Ayrılmakla kalmadılar, bize şiddetle düşmanlar. Kutlu Doğum programlarımız her zaman aşırı kalabalık olurdu. Bu sefer bu semtteki kültür merkezimizde bir sıra zor doldu. Başka yurttan birileri geldi de, iki sıra dolabildi. Yurttaki arkadaşlar ayrılmak istiyor, ikna edemiyoruz. Komşular, tanıdıklar gördükleri yerde hakaretler yağdırıyorlar.”
Konuşmamız sırasında bir ara konu Bank Asya’ya geldi. “Bank Asya, Koç’un ve Ciner’in desteği olmasaydı bitmişti, günlerce dua ettik destekleri için.” dediğinde çok şaşırdım. Bu konuşmadan şaşırtıcı bir şey daha öğrendim. Koç, Başbakan’la görüştüğünde arabuluculuk yapacak denilmiş, bunun için de dua etmişler.

CEMAATÇİ GİBİ GÖRÜNMEYEN MÜSTEŞAR
Bu konular camiadaki insanların aralarında konuşulan meseleler. Başka arkadaşlardan da duydum, Cemaat’e sadık bilinen bazıları Tayyipçi oluyormuş. 17 ve 25 Aralık sürecinde hala Cemaat’te kalıp da, son aylarda bırakanlarmış bunlar. Fakat bunun yanı sıra, Cemaat’ten olduğu halde makamlarını ve mevkilerini koruması için Tayyipçi görünmesi istenenler de var.
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, geçen yılın Eylül ayında Cemaat’ten“Cemaatçi gibi görünmeyen” müsteşar istemiş. O zamana kadar müsteşar olan bazıları cemaatçi diye kabul görmemiş. O isteğinden sonra, dördüncü önerdikleri kişi müsteşar olmuş. O kişi gerçekten de Cemaat’le bağı pek olmayan, görüntü itibarıyla alaka kurulamayacak biriymiş.

CEMAATÇİ GÖRÜNEN TAYYİPÇİLER
Böyleleri de var gerçekten. Kimisi yıllardır iş yaptığı için, AKP’ye oy verdiği halde Cemaatçi görünüyor, kimileri de tabii ki sızabilmek için.
Ama yayın dünyasında bu örnek daha çok.
Timaş, sağ kesimin en güçlü yayınevlerinden biri. Her kitabı NT mağazalarında onbinlerce yüzbinlerce dağıtılıyor, hatta Cemaat tarafından “Cemaat’in yayınevlerinden” muamelesi görüyor. Belediyelerde Cemaat etkinken ihalelerde Kaynak grubunun yayınevleriyle birlikte kollanan yayıneviydi aynı zamanda.
Timaş, gerçekten de Cemaatçi bir yapıya sahip. Timaş’ı kuran Hekimoğlu İsmail, Zaman yazarı, oğlu Osman Okçu Timaş’ın yayın yönetmeni. Timaş’ın yönetim kurulu başkanı Osman Nuri, aynı zamanda Cemaat’in Gökkuşağı dağıtımının da yönetiminde. Yani her şeyiyle Cemaatçi bir yayınevi.
Ama Timaş, belediyeler, valilikler, kaymakamlıklar ve MEB’teki ihalelerden mahrum kalmamak için son aylarda hükümetin etkili insanlarına, aslında Cemaatçi olmadıklarını, hiçbir bağ bulunmadıklarını, tam tersine Tayyipçi olduklarını söylüyorlar. Hatta o yapıdan kendilerinin bile rahatsız olduklarını ifade etmekten çekinmiyorlar.
Bir başka yayınevi Nesil yayınlarında ise durum tersine. Nesil yayınlarının mensup olduğu Nurcu grup, hükümeti destekliyor. Bediüzzaman’ın talebelerinden Mehmet Fırıncı, Nesil yazarlarından Metin Karabaşoğlu Atv’nin haber kanalında sürekli Cemaat’i eleştiren, Tayyip’e minnet eden konuşmalar yaptılar.
Nesil, Tayyipçi yayınevi konumunda aslında. Ama Cemaat’in NT ve Gökkuşağı ile yoğun ticarisi ilişkisi olan bir yayınevi aynı zamanda. Gökkuşağı ve NT’de Timaş’tan sonra Nesil kitapları çok satıyor.
Cemaat, Nesil’in Tayyipçi olmasından rahatsız oldu ve Yavuz Bahadıroğlu, Metin Karabaşoğlu gibi yazarlara ambargo koydu.
Durum böyle olunca bir anda Nesil yayın grubunda yönetim değişiverdi ve grubun genel müdürü cemaatçi diye bilinen eski pazarlamacı Selahattin Aslan oldu. O zamana kadar pek itibar edilmeyen, dışlanan Cemil Tokpınar da Cemaatle arası iyi, o süreçte Zaman gazetesine Cemaat’i öven röportaj verdi diye gözde haline geldi. Selahattin Aslan ve Cemil Tokpınar birlikte cemaatin etkili isimleriyle görüştüler ve Tayyipçi olmadıklarını, Hocaefendi için çok dua ettklerini ifade ettiler.
İşte tabanda buna benzer şeyler çok yaşanıyor.
Aslında yazacak o kadar çok şey var ki…
Gülsek mi, ağlasak mı, hala bilemiyorum…

Asiye Güldoğan

kaynak:
http://www.odatv.com/n.php?n=basbak...n-kitabi-cemaatte-nasil-yankilandi-2006141200
 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
Hanefi Avcı cezaevinden çıkar çıkmaz Gülen örgütünü bombaladı!
 

Muminaga

Yeni
Katılım
19 Ara 2006
Mesajlar
8,208
Tepkime puanı
989
Puanları
0
Acınası haldeler.
bu pazar sabahı kahve eşliğinde okunduğunda tadı damakta kalacak bir yazı

adamlarda yahudi geni var adeta
hep para, hep para, menfaat, imtiyaz, pastadan pay, aman ihale kaçmasın, aman menfaat musluğu açık kalsın kaygısı, endişesi.
işbirlikçi fitne yuvası cemaat bir insanı bu kadar nasıl değiştirebiliyor? insanlıktan uzaklaştırabiliyor hayret doğrusu...
“HALA PARALELCİLERİ TEMİZLEYEMEDİNİZ” FIRÇASI
Tayyip, geçtiğimiz haftalarda belediyelere ultimatom vermiş, hala “paralelcileri temizlemediniz” diye. Özellikle İBB Başkanı Kadir Topbaş’a kızgınmış. Zira bugüne kadar İBB’de % 1 bile paralelci temizlenememiş.
Belediye de önemli bir makamda bulunan dostum, son günlerde bazı koltuk sahiplerinin değişmeye başladığını anlattı. Paralelcilere karşı yeni yeni hamleler ancak kendini gösterir olmuş. Artık bütün belediyeler şimdi daha kararlı olarak, paralelcilerin yer tahsis taleplerini reddetmeye başlamış bu yüzden. Arkadaşım, bu kararlılık henüz yeterli değil ama şimdiden bazı Cemaatçi bilinenler bile kendilerini aslında Tayyipçi’ymiş gibi göstermeye çalışıyor, hatta Cemaat’e savaş açmış görünüyor diyor.

NT MAĞAZALARI BOMBOŞ
Geçtiğimiz günlerde NT mağazalarından birine gittim. Daha önce ne kadar kalabalık olurdu, bazen millet sıraya girerdi. Şimdi bomboştu. Birkaç kez önünden geçtiğimde ne kadar tenha olduğunu görüyordum, girince doğrusu şaşırdım. Çünkü Cemaat böyle durumlarda organize olur, ”biz ayaktayız” mesajı vermek için bir şey almayacak bile olsalar kalabalık görünmeyi, göstermeyi tercih ederlerdi. Ama bomboştu gerçekten, yarım saat kadar durduğum süre içinde bir-iki kişi mi ne girdi.
Mağazada görevli bayanla dostluğumuz öteden beri vardır. “Hayırdır, ne bu tenhalık?” dedim. “Valla epeydir böyle” dedi. “Hocaefendinin yeni çıkan kitabını bile (Mefkure Yolculuğu) doğru dürüst satamıyoruz. Son yaşananlar bizim için çok kötü oldu. İlk başta yurtlardan, dersanelerden arkadaşlarımız geldiler gittiler ama şimdi onlar da gelmez oldular. Sıkıldı, bıktı herkes. Sinek avlıyoruz desek yeri var.”
Biraz deşeledim. “Hürriyet gazetesine ilan verildi, DR’lara yığın yığın Hocaefendi’nin kitapları gönderildi ama ne burada, ne orda kitap pek satılmadı. Oysa bu kitaptan camia olarak çok umutluyduk, bugünlerde hareket getirir diyorduk. Bir gövde gösterisi olacak diye düşünüyorduk, hiç de öyle olmadı. Yine tepelerden bazı büyükler, işadamları toplu toplu aldılar ama mağazalardan değil, Kaynak grubunun kendisinden aldılar. Ama onlar da yeterli değilmiş, Kaynak’taki ağabeylerden biri öyle söyledi.”
“Baya zararlı olmuş sanırım sizin için,” dedim.
“Çok oldu. Bu çatışmadan sonra o kadar çok insan ayrıldı ki bizden, hiç beklemiyorduk. Ayrılmakla kalmadılar, bize şiddetle düşmanlar. Kutlu Doğum programlarımız her zaman aşırı kalabalık olurdu. Bu sefer bu semtteki kültür merkezimizde bir sıra zor doldu. Başka yurttan birileri geldi de, iki sıra dolabildi. Yurttaki arkadaşlar ayrılmak istiyor, ikna edemiyoruz. Komşular, tanıdıklar gördükleri yerde hakaretler yağdırıyorlar.”
Konuşmamız sırasında bir ara konu Bank Asya’ya geldi. “Bank Asya, Koç’un ve Ciner’in desteği olmasaydı bitmişti, günlerce dua ettik destekleri için.” dediğinde çok şaşırdım. Bu konuşmadan şaşırtıcı bir şey daha öğrendim. Koç, Başbakan’la görüştüğünde arabuluculuk yapacak denilmiş, bunun için de dua etmişler.

CEMAATÇİ GİBİ GÖRÜNMEYEN MÜSTEŞAR
Bu konular camiadaki insanların aralarında konuşulan meseleler. Başka arkadaşlardan da duydum, Cemaat’e sadık bilinen bazıları Tayyipçi oluyormuş. 17 ve 25 Aralık sürecinde hala Cemaat’te kalıp da, son aylarda bırakanlarmış bunlar. Fakat bunun yanı sıra, Cemaat’ten olduğu halde makamlarını ve mevkilerini koruması için Tayyipçi görünmesi istenenler de var.
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, geçen yılın Eylül ayında Cemaat’ten“Cemaatçi gibi görünmeyen” müsteşar istemiş.
CEMAATÇİ GÖRÜNEN TAYYİPÇİLER
Böyleleri de var gerçekten. Kimisi yıllardır iş yaptığı için, AKP’ye oy verdiği halde Cemaatçi görünüyor, kimileri de tabii ki sızabilmek için.
Ama yayın dünyasında bu örnek daha çok.
Timaş, sağ kesimin en güçlü yayınevlerinden biri. Her kitabı NT mağazalarında onbinlerce yüzbinlerce dağıtılıyor, hatta Cemaat tarafından “Cemaat’in yayınevlerinden” muamelesi görüyor. Belediyelerde Cemaat etkinken ihalelerde Kaynak grubunun yayınevleriyle birlikte kollanan yayıneviydi aynı zamanda.
Timaş, gerçekten de Cemaatçi bir yapıya sahip. Timaş’ı kuran Hekimoğlu İsmail, Zaman yazarı, oğlu Osman Okçu Timaş’ın yayın yönetmeni. Timaş’ın yönetim kurulu başkanı Osman Nuri, aynı zamanda Cemaat’in Gökkuşağı dağıtımının da yönetiminde. Yani her şeyiyle Cemaatçi bir yayınevi.
Ama Timaş, belediyeler, valilikler, kaymakamlıklar ve MEB’teki ihalelerden mahrum kalmamak için son aylarda hükümetin etkili insanlarına, aslında Cemaatçi olmadıklarını, hiçbir bağ bulunmadıklarını, tam tersine Tayyipçi olduklarını söylüyorlar. Hatta o yapıdan kendilerinin bile rahatsız olduklarını ifade etmekten çekinmiyorlar.
 
Üst