Evliyaullah, Rabıta ve Hadis-i Şerfilerle+Alimlerin Görüşleriyle Tasavvuf

adalı

Profesör
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
1,907
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Web sitesi
adali81.blogcu.com
Allah bize Kuranda evliyaların gösterdiği yoldan gidin diyorda haberimiz mi yok?

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:

“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve sâdıklarla beraber olun.” buyuruyor. (Tevbe: 119)

(“Sâdıkîn”den murad “Mürşidûn” olduğu “Bahr-ül Hakâyık” tefsirinde beyan buyurulmuştur.)

Gözünüzden mi kaçtı sayın gronzy?
 

elmnightmare

Profesör
Katılım
8 Eyl 2007
Mesajlar
1,734
Tepkime puanı
8
Puanları
0
İsmail Çetin ile yapılan bir mülakat ve de çok ilginç tespitler var

Feyz: Tarikat meyvemidir?

İsmail Çetin: Ben de tarikat meyvedir diyorum. Ama tarikat meyvedir demek, yani tarikata ihtiyaç yoktur demek değildir. Üstad Bediüzzaman söylemiştir. Üstad Bediüzzaman'ın sözünü anlamıyorlar. Üstad Bediüzzaman bizatihi "Adi bir sofi, müetefennin bir alimden daha fazla imanını kurtarır diyor. Hakiki sofi hakiki nurcudur diyor. Bediüzzaman Tasavvuf zamanı değildir deyişim bir zamana mahsustur diyor. Ehli tasavvuf nura girdikleri vakitte nura nur katarlar. Bediüzzaman tasavvufu en güzel şekilde ortaya koyan zattır. Tarikat zamanı değildir iman kurtarma zamanıdır deyişinin (geçici) muvakkat olduğunu sonra zaman tarikatın zamanı olduğunu gösterdiğini söylüyor. Bediüzzaman tasavvufa karşı değildir. Bediüzzaman yalnız sofilerden değildir. Yani bir şeyhten irşad izni almış demek değildir. Ama büyük bir alim, ilimde çok meşhur ve asrın müceddidir.

Bediüzzaman; "Şimdiye kadar ben yanlız iman hakikatını düşünüp tarikat zamanı değil bid'atler mani oluyor dedim. Fakat şimdi sünneti peygamberi dairesinde bütün oniki büyük tarikatın hülalası olan ve tarik en büyük dairesi bulunan Risale-i Nur dairesi içine her tarikat ehli kendi tarikat dairesi gibi görüp girmek lazım ve elzem olduğunu bu zaman gösterdi. Hem ehli tarikin en günahkarı bile çabuk dinsizliğe giremiyor, kalbi mağlup olamıyor. Onun için onlar tam sarsılmaz, hakiki nurcu olabilirler. Yalnız mümkün olduğu kadar bi'datlere ve takvayı kıran büyük günahlara girmemek gerekir."

Üstad demek istiyor ki; şimdide tarikat zamanıdır. Binaenaleyh her halukarda nur şakirdleri ve ehli tarikatın beraberce çalışmaları gerekir. Bu da iki kanatla olur. İtikad ve tevhid ilmini Risale-i Nur'dan, zikir ve vuslat ilimlerini Erbab-ı Tarikat'tan öğrenmek gerekir.(Özleşme yolu s.175) (Emirdağ Lahikası 11/s.54/Nur yayınları/Beşiktaş/1989/270. Mektup)Bediuzzaman 29. Mektubun telvilhat-ı tı'sanın üçüncü telvihidinde şöyle; Adi bir samimi ehli tarikat, suri, zahiri bir mütefenninden daha ziyade kendini muhafaza eder. O zevki tarikat (rabıta) vasıtasıyla ve muhabbeti evliya (manevi beraberlik) cihetiyle imanını kurtarır. Kebairle fasık olur, fakat kafir olmaz, kolaylıkla zındıkaya sokulmaz. Şedid bir muhabbet ve metin bir itikad ile aktab kabul ettiği bir silsileyi meşayıhı, onun nazarında hiçbir kuvvet çürütemez. Çürütemediği için, onlardan itimadını kesilmezse, zındıkaya giremez...

Tarikatta hissesi olmayan ve kalbi harekete gelmeyen, bir muhakkık, alim zatta olsa, şimdiki zındıkların desiselerine karşı kendini tam muhafaza etmesi müşkülleşmiştir...

Tarikata bağlı, samimi kalbi harakete gelen bir kimse zındık olamaz. Evliyayı sevdiği için, kutub kabul ettiği zevatlar sayesinde Allah-u Teala onu korur. Ama tarikata intisabı olmıyan bir kimse kalbi harakete gelmediyse büyük bir alim olsa dahi zındıkların hilelerinden kendini kurtaramaz. Sofi günah işleyebilir; kafir olmaz. Ama büyük bir alim, kafir olabilir. Bundan üstün cevap olamaz.Bediüzzaman hakikat zamanıdır demiştim yani şimdi öyle demiyorum, zaman gösterdi ki tarikat ihtiyaçtır. Ama tarikatçılar Risale-i Nuru karşısında bilmeyecek, kendisinden bilecek. Yani sofilerle nurcuların birbirine karşı gelmeleri doğru değildir. Risale-i Nur iman hakikatlarını, yani delil ile yol gösterir. Sofi ise kalbi delillerle yol gösterir. Bir kimsenin kalbi müslüman değilse yani kalbi zayıf ise sofi olamaz Müslümanlığı zayıf olur. Delil bilmiyorsa gene zayıf olacak. İkisinin birleşmesiyle sofi meydana gelir. İmam-ı Rabbani meşrebide budur.

Demin sordunuz, Şeyh Muhammed Raşid'in ilmi yönü nedir? diye demekki Şeyh Muhammed Raşid ilimle şeyhtir. İlmi olmayan Şeyh olamaz. Aynı zamanda tasavvuf başlıbaşına bir ilimdir. Demekki Kitapsız olmaz, okumasız olmaz. Nakşibendi meşayıhlarından ümmi çok azdır. Kısmi azamisi büyük alimlerdendir. Büyük bir alim olmıyan büyük bir şeyh olamaz. Şeyh önce alimdir, sonra şeyhtir. Peki sofi ilmi olmuyorsa, kitap okumuyorsa benim kanaitime göre sofi değildir. Şeyh Hz.'lerinin birkaç sene hizmetlerinde bulundum. İlme çok önem veriyordu.Bizce sofilik iki şeydir. Birincisi ilmi tatbikat ikincisi ameli tatbikat. İlmi tatbikat demek, itikatın amelin dört mezheb ehli sünnet vel cematin ölçülerine ayarlanmasıdır. Ameli tatbikat Peygamber (s.a.v) sünneti yani şeriatını ihya etmesidir. Üçüncü bir şey daha vardır. Zikir ve rabıta. Mesala Üstad Bediüzzaman Şeyh Muhammed Raşid'in şeyhinin şeyhi olanın köyünü överek şöyle diyor; "Bediüzzaman küfür ve İslam medeniyetini mukayese etmek esnasında şöyle buyuruyor":

"Dilersen hayalinle Nurşin köyündeki Seyda'nın meclisine gir, kutsal sohbetiyle İslam medeniyetinde padişahları; insan suretindeki melekleri görürsün. Sonra Paris'e git büyük millet meclisine gir. Orada elbiselerini giyinmiş akrepleri , insanoğlu suretine girmiş ifridleri görürsün. (Mesnevi-Arabi, s127)Görülüyor ki, Bediüzzaman Nurşin Köyünü Paris'e Nurşin köyündeki tarikatı bugün tüm dünyayı uyuşturup dinden imandan uzaklaştıran masonluğa mukayese eder.

Önce bilmek sonra yapmak, bilmeden yapan ya çıldırır ya da bir cinne mahkum olur. Ama bilgiyle sofi başlarsa ne çıldırır ne de bir cinne mahkum olur. Bu da güzel bir tedavidir. Tatbikat edilmelidir. Şeyh Hz.'lerin meşrebinde yahutta halifelerde, halifenin halifelerinde samimi olan hatta Muhammed Raşid (k.s)'in en yakınları olanlardan hiçbir şüphemiz yoktur ama uzaklara bakıyoruz ki, kitap okumaya ehemmiyet vermiyorlar. Halbuki tasavvuf adabı öğrenmektir. Adab ise kitapsız olmaz. Önce ilim bilmek sonra ikincisi bilerek, o bilgi üzere Peygamber (s.a.v)'in şeriatını tatbikketmek, üçüncüsü zikir ve rabıta dördüncüsü sohbet ve tarikat devam eder. Öyle olmazsa mürid ya bir cinne mahkum olur, ya hissine kapılır çıldırır. Öyle olmazsa sofi olamaz.

Kaynak: Feyz dergisi 1994 Ekim sayısı
 

grozny

Doçent
Katılım
27 Eyl 2007
Mesajlar
516
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:

“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve sâdıklarla beraber olun.” buyuruyor. (Tevbe: 119)

(“Sâdıkîn”den murad “Mürşidûn” olduğu “Bahr-ül Hakâyık” tefsirinde beyan buyurulmuştur.)

Gözünüzden mi kaçtı sayın gronzy?


adalı' Alıntı:
Siz zıt görüş sahiplerine neye dayanarak inanıyorsunuz peki?

Mürşid kelimesi ile sadık kelimesi arasında ne alaka var?
Mürşid kelimesi de Kuranda geçmektedir,Allah mürşid kelimesini kullanmayı bilmiyor mu (haşa),Allah ne demek istediğini anlatamıyorda "Bahrul hakayık" mı anlatıyor?
Bunlar hep belli amaçlar için ayetleri saptırmadır.O amaç da insanları Allah,Kitap,din kullanılarak belli kişilere itaatkar kullar yapmaktır.
Bu siyasi,ticari menfaatlerine dini alet etmektir.

Allah ise kendinden başkasına kul olanları affetmeyeceğini,onları ebedi cehenneme atacağını söylüyor.
Eğer bir insanın doğru dediğini doğru eğri dediğini doğrudan düşünmeksizin kabul ediuorsak bu o kişiyi kendimize ilah ve rab edindiğimiz anlamına gelir.Çünkü mutlak itaat yalnızca Allaha olur.
 

İbrahim Tevhidi

Profesör
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
765
Tepkime puanı
7
Puanları
0
Yaş
41
Web sitesi
www.rebeze.com
Konu bir kısır döngü gibidir, kimsenin düşüncesi değişmez.

Bize göre bu olay, islama giren Türklerin şamanlığı unutamaması tanrıya bağlantı kurmak için bir takım sözde büyüler yapan şamanlarının törenlerine katılıp, onarın vesile olmasını beklemelerinin devamı gibidir.

İslam devleti fetihler hızladığı dönemde, yeni islama giren kitlelerin eğitimine fazla önem verememiş, böylece bu kitleler eskiden etkilenerek müslüman olmuşlardır.

Eski Türk ve Fars inançlarının etkileri horosan bölgesinde islam ile yoğurulmuştur. Anadoluyu islamlaştıranların oralardan göç ettikleri, o yollardan geldikleri düşünüldüğünde anadolunun sufiliği normal karşılanmalıdır. Hicaz bölgesinde hiç böyle bir hareket görülmemiştir.

Amma velakin buna inan kardeşlerlerimizi hiçbirşeyle itham etmiyoruz, tek tip olamazdık, öyle düşünmek isteyebilirler. Bana birsi mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır derse vereceğim cevap bellidir.

Yukarıdakiler bizim düşüncemizdir, böyle düşünmeyenler şudur budur diye bir ithamımızda yoktur. Allaha ulaşmak için vesile yine ibadet ve cihaddan geçer. Falanca kişinin şefaatini bekleyeceğime(şefaat Allahın o kişiye verdiği bir şey, verip vermediğinden emin olmadığımız halde:O ) Allaha ibadetle ve cihadda vesileler ararım. aracıya, postacıya ihtiyacımız yok inşAllah...

Ha isteyen gitsin, inansın benide alakadar etmez. Neticede herkez kendi islamını beğeniyor yapacak bişey yok.

Burada kimsenin kimseyi değiştirebileceğini sanmıyorum.


Bu arada bu dediklerinizi İmamı Azam Ebu Hanife neden yapmamış :O
 

elmnightmare

Profesör
Katılım
8 Eyl 2007
Mesajlar
1,734
Tepkime puanı
8
Puanları
0
"Men ahabba ehan lillâhi fillâh) "Kim Allah için, Allah yolunda, bir müslümanı kardeş edinir, severse, (ve kàle innî uhibbuke lillâh) 'Ben seni Allah için seviyorum kardeşim! Başka bir şey için değil para için, pul için, menfaat için değil de, ben seni Allah için seviyorum.' derse; (fekàd ehabbehullàh) Allah da onu sever. (fedehalâ cemîanil-cenneh) İkisi birden cennete girer."


Ben Allah için seviyorum o yüzden Allah için sevilenler ne aracıdır ne de postacıdır...
 

İbrahim Tevhidi

Profesör
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
765
Tepkime puanı
7
Puanları
0
Yaş
41
Web sitesi
www.rebeze.com
1. Ebû Hanîfe dedi ki:

"Bir kimsenin Yüce Allah'a ancak onu vesile kılarak ve ancak Yüce Allah'ın şu
buyruğundan anlaşıldığı üzere emrolunmuş ve izin verilmiş surette dua etmesi
gerekir:

"En güzel isimler Allah'ındır. O halde
O'na bunlarla dua edin. Onun
isimlerinde eğriliğe sapanları terkedin. Onlar yapmakta
olduklarının cezasını çekecektir."
(el-A'raf, 7/180)
(ed-Durru'l-Muhtar
maa Haşiyeti Reddi'I-Muhtar (VI, 396-397)

2. Ebû
Hanîfe dedi ki:

"Dua eden kimsenin filânın hakkı için yahut peygamberlerinin ve rasûllerinin
hakkı için Beyt-i Haram'ın ve Meş'ar-i Haram'ın hakkı için senden dilekte
bulunuyorum demesi mekruhtur."
(Şerhu'l-Akîdeti't-Tahâviyye, s. 234;
İthafu's-Saâdeti'l-Muttakîn, II, 285; Aliyyu'l-Kârî, Şerhû'l-Fıkhi'l Ekber, s. 198)

3.
Ebû Hanîfe dedi ki:

"Herhangi bir kimsenin Allah'a ancak onu vesile ederek dua etmesi gerekir. Bir
kimsenin senin Arşının izzet noktaları hakkı için yahutta mahlukatının hakkı
için demesini mekruh görüyorum."
(et-Tevessulu ve'l-Vesile, s. 82; Ayrıca bk.
Şerhu'l-Fıkhi'l-Ekber, s. 198)

(İmam Ebû Hanîfe ile Muhammed b. el-Hasen dua eden bir kimsenin:


"Allah'ım senin Arşının izzet noktaları hakkı için senden diliyorum"

demesini mekruh görmüşlerdir. Çünkü böyle bir duaya izin verildiğine dair bir
nass bulunmamaktadır. Ebû Yûsuf ise sünnette bu konuda bir nassa vâkıf
olduğundan ötürü böyle bir duaya cevaz vermektedir. Vâkıf olduğu bu nassa
göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şu duayı yaparmış:


"Allah'ım senden Arşının izzet noktalan ve kitabının rahmetinin son
sınırlan hakkı için... diliyorum".
.. el-Binaye, IX, 382'de ve Nasbu'r-Raye,
IV, 272'de belirtildiği gibi Beyhaki, Kitabu'd-Daavat el-Kebire'de rivayet
etmiştir. Ancak bu hadisin senedinde tenkid edilmiş üç nokta vardır:


1.
Davud b. Ebî Asım'ın İbn Mes'ud'dan hadis dinlememiş olduğu,


2.
Abdu'l-Melik b. Cureyc hem tedlis yapan, hem mürsel rivayetler nakleden
birisidir.


3.
Ömer b. Harun yalancılıkla itham edilmiş birisidir. Bundan dolayı
İbnu'l-Cevzî, el-Binaye, IX, 382'de belirtildiği üzere: "Bu hadis hiç şüphesiz
uydurmadır, senedi de gördüğün gibi boştur" demiştir. Bk. Tehzibu't-Tehzib,
III, 189, VI, 405, VII, 501 Takribu't-Tehzib, I, 520)

 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Konu bir kısır döngü gibidir, kimsenin düşüncesi değişmez.

Bize göre bu olay, islama giren Türklerin şamanlığı unutamaması tanrıya bağlantı kurmak için bir takım sözde büyüler yapan şamanlarının törenlerine katılıp, onarın vesile olmasını beklemelerinin devamı gibidir.

Allaha ulaşmak için vesile yine ibadet ve cihaddan geçer. Falanca kişinin şefaatini bekleyeceğime (şefaat Allahın o kişiye verdiği bir şey, verip vermediğinden emin olmadığımız halde:O ) Allaha ibadetle ve cihadda vesileler ararım. aracıya, postacıya ihtiyacımız yok inşAllah...

Ha isteyen gitsin, inansın benide alakadar etmez. Neticede herkez kendi islamını beğeniyor yapacak bişey yok.

Burada kimsenin kimseyi değiştirebileceğini sanmıyorum.

Bu arada bu dediklerinizi İmamı Azam Ebu Hanife neden yapmamış :O

Kimsenin görüşleri değişmez değil; sizin görüşleriniz değişmiyor. Bu kadar alim vesileden, vasıtadan, tevessülden bahsetmiş, delillerini göstermiş, siz görmezlikten geliyorsunuz. Bu şahısları alim saymıyor olmanız lazım. Yoksa niye ısrar edesiniz. Belki de bu başlığı incelemeden yazdınız. Bilemiyorum. Kısır döngü vardır, amenna, ama sizin için.

Şamanizmde aklı kalan dahi sizlersiniz. Muhtemelen, konuyu Şamanizme bağlayan birilerini okudunuz ve aklınız orda kaldı. Konunun Şamanizmle ilgisi yok. Bahsi geçen, sözleri yazıları verilen Alimler Zatlar Şaman değildir; Müslümandır ve ilimde fazilette öne geçmiş kimselerdir.

Mesela bu başlıkta vardı:

"Feyz-ul-Kadîr'in müellifi, İmam-ı Subkî'den naklen şöyle demiştir: 'Allah Teala'ya yaklaşmak için Peygamberleri vesile kılmayı yani teşeffu' ve istiâneyi, selef ve haleften, İbnu Teymiye'ye gelinceye kadar hiçbir kimse inkar etmemiştir. O ise hak yoldan ayrılıp, şefaat ve vasıtayı, meded beklemeyi inkar etmiştir.' (Feyz-ul-Kadîr c.2 s.135)

Şihabeddîn Seyyid Mahmud Âlûsî tefsirinin 128. sayfasında tevessülde hiçbir beis (dinen sakınca) olmadığını kaydetmektedir. (Âlûsî c.6 s.126, 128)

"Allah'ım, bizler Nebîmiz sallallahu aleyhi ve sellem'e tevessül ederdik; bize yağmur yağdırman için. Gerçekte biz Nebîmizin Amcasıyla sana tevessül ederiz. Bize yağmur yağdır. Kenz-ul-Ummal c.9 s.5; Hakim'in Müstedrek'i c.2 s.32 Buhari'nin 960. hadis; İstiska babında.. Şerhi Fet-ul-Bari c.2 s.413 Şerhi Umdet-ul-Kari c.3 s.437, Şerhi Kermani c.5 s.103; Tefsir-i Kurtubi c.6 s.159 Buhari şerhi İrşad-us-Sari c.2 s.228"

"Ashab-ı Kiramdan hiçbiri Hazreti Ömer'e, Peygamber ravzasında diridir; neden Ona tevessül etmiyorsun da, Hazreti Abbas'la tevessül ediyorsun demediler. Hepsi de Hazreti Ömer'le birlikte bu tevessülü kabul ettiler."

"Tevessül hususunda En-Nisa' 64 ve El-Maide 35. ayetleriyle alakalı İbnu Kesir c.2 s.306; Alusi cüz 6 s.35; Keşşaf c.1 s.538; Tefsir-i Hatib c.1 s.307 ve sair tefsirlere bakınız; vesileden maksadın salih amel ve salih insan olduğunu görürsünüz. Bu hususta hiçbir tefsir diğerine muhalefet etmemiştir. Ehli Sünnet dışındakiler müstesna.."

"Hâfız İbnu Hacer ve İmam Aynî diyorlar ki: 'Hazreti Ömer'in Hazreti Abbas'la tevessülü hakkındaki hadis merfû'dur; ibnu Habban da Sahîh'inde tahric etmiştir. Bu kıssadan, hayırlı ve salahiyetli Zevat ve Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'in ehli beytiyle istişfa'nın müstehab oluşu istifade olunmaktadır. "

"Buhari'nin şarihlerinden Muhammed Enver Keşmîrî diyor ki: 'Hafız ibnu Teymiye bunu men etmiştir. Ben de bu hususta müterettidim. Zira Tecrîd-ul-Kudûrî'den İmam A'zam'ın Allah'ın isimlerinden başkasıyla iksâmın caiz olmadığı sözünü nakletmiştir. Allah Teala'nın isminden başkasıyla iksâmın caiz olmamasını, tevessülün nefyine hamletmiştir. Eğer tevessül, iksamsa mesele İbnu Teymiye'nin dediği gibidir. Eğer tevessül iksam değilse, tevessül caizdir.'

Keşmirî'nin bu sözüne dikkat edilsin... Kendisi mütereddid olduğunu itiraf etmektedir. Allah'ın isminden başkasıyla iksam, Ehli sünnet arasında ihtilaflıdır. Amma tevessül, teveccuh, istişfa' ittifakla meşru'dur."

"Allâme Şehâb-ur-Remeliyy-uş-Şafiî rahimehullah, 'Avamın, belaya giriftar olduklarında 'Ya şeyh filan' demelerine ne buyurursunuz? ' sorusuna : 'Enbiya ve Rusulle aleyhimussalatu vesselam, Evliya, Ulema ve Salihlerle istiğase caizdir' cevabını vermiştir."

Şeyh Abdulğânî En-Nablûsî Cem'u-l-Esrar fî Men'i Eşrâr an-it-Ta'ni fis Sofîyet-il-Ahyar adlı eserinde, Şehab-ur-Remlî'nin sözünü naklettikten sonra şöyle devam eder : 'Şehab-ur-Remlî, Ey İman edenler Allah'tan korkun ve vesileyi taleb edin.. " mealindeki ayete mebni, tevessül ve istiğasenin caiz olduğunu kastetmektedir. Nitekim Şehab Remlî demiştir ki: 'Enbiya ve Evliyaya, ölümlerinden sonda da sığınmak caizdir. Çünkü Enbiyanın mu'cizeleri, Evliyanın kerametleri, ölümleriyle kesilmez."

"Şevâhid-ul Hak adlı eserde, Şeyh Yûsuf Nebehânî bu hususta dört mezheb ulemasının sözlerini nakletmektedir.

Hanefîlerden Hayreddîn-u Remlî el-Fetevâ-l-Hayriyye adlı eserinde 'Bir takım insanların zikir esnasında ' Ya Şeyh Abdulkadir, şey Lillah' 'Ya Şeyh Ahmet Rufâi, şey lillah' ve benzeriyle meded istemeleri hakkında ne buyurursunuz? ' sorusuna cevaben şöyle demektedir: 'Onların Ya şeyh Abdulkadir demeleri nidâdır. Şey Lillah yani Allah için bir şey demeleri, Allah Teala'nın ikramıyla bir şeyi taleb etmektir. Bunun haramlığına hiç bir gerek yoktur. Kayd-uş-Şerâid ve Nazm-ul-Ferâid adlı eserin müellifinin 'Şey lillah' diyen ba'z kafir olur demesine mağrur olmaya gerek yoktur. Çünkü sözünün delili yoktur"


(A bu ismi geçen şahıslar İslam Ulemasındandır. Şaman değildir. Bu konuları Şamanizme ait göstermekle hata ediyorsunuz. Verilen kaynakları inceleyiniz. Ondan sonra bu konularda dilinizi işletiniz. Devam edecek)
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Rasulullah'ın hayatından sonra da, Ona tevessül etmenin cevazına delâlet eden bir husus da şudur: Tehiyyattaki "Esselâmu aleyke eyyühennebiyyü ve rahmetullahi ve berakâtuhu" "Selam ve selametler, rahmetim ve bereketlerim senin üzerimdedir ey Nebim.. " sözüyle her mü'min Onu selamlar. Bu tevessülün ifadesidir. Hazreti Peygamber Efendimize seslenilir.

Milyarlarca, körü körüne değil naklî ve aklî delillerle din alimleri, nice Gazâlî ve Rabbânî gibi zatların arkasından giden zatlar, vasıtayı kabul etmişler ve inanmışlardır. Bu zatları tekfir etmek demek, ümmetin en büyüklerini tekfir etmek demektir. Binaenaleyh şimdiki profesörlerin ekserisi hatta neşriyatçıların çoğu bu hataya düşmektedirler. Halbuki İslamiyet’i sahih olan Müslümanlara kafir demek yahud onları kafir görmek küfrün ta kendisidir.

Eski âlimlerin tabirinde kullanılan küfür kelimesi, küfrân-ı nimet (nimete karşı nankörlük) manasındadır, yoksa küfr-i hakîkî değildir.
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Evliyadan ve Ruhanilerden manevi yardım istemenin açık delillerini hadis-i şeriflerde bulabiliriz. Utbe ibni Gazvan (radıyallahu anh)’dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte, Resulullah (sallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur:

"Sizin biriniz; bir şey kaybederse yahut yanında arkadaşı bulunmadığı bir yerde yardım isterse 'Ey Allah'ın kulları bana yardım edin! Ey Allah'ın kulları bana imdat edin!' desin. Çünkü Allah'ın bizim görmediğimiz kulları vardır."

Taberanî, el-Mu'cemü'l-Kebîr, No: 290, 17/117, Heysemî, Mecme'u 'z-Zevâid, No: 17103, 10/188


------------

Allâme Muhammed İbni Allan (rahimehullah) "Ezkâr" şerhinde şöyle demiştir;

Bu hadis-i şeriflerde geçen, 'Allah'ın kulları'ndan maksat, ya melekler veya müslüman cinler ya da 'Ebdâl' diye isimlendirilen 'Ricâl-i Gayb' (seçkin veliler)dir.”

İmam-ı Nevevî (Rahimehullah) ise şöyle demiştir:

İlimde büyük hisse sahibi olan bazı büyüklerimiz, içlerinden birinin katırı kaçtığında bu hadis-i şerifle amel ederek, Allah'ın kullarından yardım istediklerini ve o anda hayvanlarının bulunduğunu bize nakletmişlerdir.

Bir kere benim de aralarında bulunduğum bir cemaatte, hayvan kaçmağa başladı, insanlar onu tutmaktan âciz kalınca, ben bu isti'âne'yi (yardım isteme lafzını) söyledim. Benim bu sözümden başka görünen hiçbir sebep ortada yokken hayvan o anda durdu.”


îbn-i Allan, el-Fütûhâtü'r-Rabbâniyye, 5/150-151
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Bedîuzzaman rahimehullah:

"Şimdiye kadar tasavvuf hakkında milyonlarca eser yazılmıştır. Bu kadar alimi ve ardınca gidenleri inkar etmek kâr-ı akıl değildir...

Tarikatta hissesi olmayan ve kalbi harekete gelmeyen, bir muhakkik alim zat da olsa, şimdiki zındıkların desiselerine karşı kendini tam muhafaza etmesi müşkülleşmiştir.
"

29. Mektub, Telvihât-ı Tis'a'dan 3. Telvih
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Mektubat-ı Rabbani, İmam Rabbani Hz. 220. Mektupta buyurur:

"Böyle bir zamanımda, bir Velînin kabri yanından geçiyordum. Bu üzüntümün çözülmesi için, o Velîden yardım diledim. O ânda, Allah Teâlânın lutfü, merhameti yetişti. İşin içyüzü, olduğu gibi açıklandı. Âlemlere rahmet olan, sonuncu yüce Peygamberin aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vetteslîmât rûhâniyyeti hâzır oldu. Üzüntülü kalbi tesellî buyurdu." (Hakikat Kitabevi tercümesi)

"Derken birgün azizlerden birinin kabrinden geçerken, ondan medet istedim ve bu özel duruma dair yardım talep ettim. O anda Cenab-ı Hakkın yardımı yetişti ve bu özel durumun gerçeğini olduğu gibi gerçek haliyle gördüm. Alemlere rahmet olan Muhammed Mustafa'nın sallallahü aleyhi ve sellem ruhaniyeti o anda hazır oldu, hüzünlü gönlümü teselli etti." (Yasin Yayınevi tercümesi, c.1, s.669)
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
"Mecelle" ve "Osmanlı Tarihi" sahibi Ahmed Cevdet Paşa nakletmiştir:

İmam-ı Şafiî Hazretleri buyurmuştur:

"Ebû Hanife ile teberrük ediyorum, her gün mezarını ziyaret ediyorum. Zor bir durumda kalınca onun kabrine gidip, iki rekat namaz kılarım. Allah Teâlâ'ya yalvarırım, dileğimi verir"

İmam-ı Şafiî, İmam-ı Muhammed'in talebesi idi.
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
HADİS-İ ŞERİFLERLE TASAVVUF - YARDIM İSTEME

Abdurrahman ibni Sa'd (Radıyaliahu Anh) şöyle anlatıyor:

Bir kere Abdullah ibni Ömer'in (Radıyaliahu Anhuma) ayağı uyuştu, o zaman bir adam ona: "En sevdiğin insanı an." dedi.

O da: "Ya Muhammed" deyince bağlardan kurtulmuş gibi rahatladı.

(Buhari, el-Edebü'l- Müfred:438, No:993, Sh.262)

Bu şekilde değişik bir rivayet de İmam Mücahid (Radıyaliahu Anh) vasıtasıyla, İbni Abbas (Radıyaliahu Anhuma) dan nakledilmiştir.


***

Bakınız, okumadan, tedkik etmeden, kaynakları görmeden, verilen delilleri incelemeden bir bahiste kalem oynatmayınız.. Bu yazı bu başlıkta mevcut idi.. Bu insanlar kendi kafalarından bir şeyler uydurup sonra onların peşine düşüyor değil ki?

Sizde olduğunu düşündüğünüz akıl, fikir, mantık, hassasiyet, iman cevheri, ihlas gayesi; sürekli itham ile suçladığınız bu insanlarda da mevcuttur..

Ve İslam isnad dinidir.. Alimlerden dinimizi öğrenmek zorundayız.. "Ulema" çoğul, çoğunluk vurgusunu anladığınıza inanıyorum..
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
ALİMLERİN GÖRÜŞÜYLE TASAVVUF - ALİMLERİN TASAVVUFA İHTİYACI

İmam Kuşeyrî rahimehullah diyor ki:

"İslam devam ettiği müddetçe asırlardan hiçbir asır şu sûfiyye tâifesinin şeyhlerinden boş kalmaz; mutlaka her asırda Tevhid ilmini güzel bilen, kavmin imamlarından bir şeyh bulunur. Elbette o vakitte yaşayan ulemâ kendilerine teslim olurlar, ona boyun eğerler, onunla bereketlenirler. Onlarda bir meziyet olmasaydı, bunca ulemâ kendilerine teslim olmazlardı, bilakis onlar ulemaya teslim olacaklardı."

(Tıpkı İmam Şâfiî'nin, ümmi bir çoban olan Şeybân-ı Râî Hazretlerine bağlanması, teslim olması gibi..)


er-Risalet-ul-Kuşeyriyye s.198, Netâic-ul-Efkâr'ın kenarında Ahkâm-ud-Delâle alâ Tahrîr-ir-Risâle c.4 s.206


(Hak Dilaram'dan alıntıdır)

ALİMLERİN GÖRÜŞÜYLE TASAVVUF - YİNE RABITA; YANİ SEVGİ VE KALBİ BAĞLILIK

İmam A'zam Ebu Hanife Hazretleri (Radıyallahu Anh), Resullulah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) in Ravza-i Mutahhara'sında yapmış olduğu münâcât (yalvarış) ında şöyle demiştir:

"Ey Efendim! Benim sana tutkun bir kalbim ve Senin aşkınla kaplanmış bir ruh kalıntım var."

"Sustuğum zaman, bütün sükûtum sen (i düşünmekle geçmek) dedir, konuştuğumda ise senin yüceliğini medhederim."

"Duyduğum zaman ancak senden hoş sözleri duyarım, Baktığım zaman da ancak seni görürüm."

(Ebû Hanîfe, ed-Dürru'l-Meknûn, Beyit No: 43-45)

***

Bu en büyük müctehidin, bu kadar fasîh ve belîğ ifadeleri, Resulullah (Sallahu Aleyhi ve Sellem) e karşı olan rabıtasının kuvvetini ne kadar güzel bir şekilde ortaya koymaktadır.

(alıntıdır)



Mesela bu açık nakilleri atlamış görünüyorsunuz.. Bunlar Şaman Alimleri mi gardaş?

Bunlar Şaman Alimiyse, İslam Alimleri kimlerdir?

Buyrun sayınız..

Lütfen izlediğiniz alimlerin ismini veriniz.. Hangi mezhebe tabi olduğunuzu da sakıncası yoksa bildiriniz.. Söyleyin ki kiminle muhatabız bilelim..

Bendeniz itikadde Maturudi, amelde Hanefiyim efendim..


(Bu başlıktaki hiç bir yazıyı okumasanız dahi en azından 37 - 38 - 39 - 60 - 114 - 152 - 231 - 278 - 279 nolu mesajları inceleyiniz)
 

İbrahim Tevhidi

Profesör
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
765
Tepkime puanı
7
Puanları
0
Yaş
41
Web sitesi
www.rebeze.com
Yukarıdakiler buna delilmi yani., biz bir alaka göemedik. :)

Bir şeyhe kayıtsız şartsız teslim olma!, onun dedikleri şeriate aykırı bile olsa çelişkiye düşmeme, Allaha dua ederken şeyhinin torpilini bekleme bunalrın delili yukarıdakiler ise istediğiniz gibi inanabilirsiniz.

Bırakında bizde inanmama hakkımızı kullanalım.
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
Kimden: İhvan Forum Forum <[email protected]>
Gönderilme Tarihi: 18 Aralık 2007 Salı 07:34:28
Kime: kays adlı üye
Konu: Konu: 'Evliyaullah, Rabıta ve Hadis-i Şerfilerle+Alimlerin Görüşleriyle Tasavvuf' yeni Cevap var

| | | Gelen Kutusu


Selam kays,

İhvan-ıMüslimin isimli üye 'Evliyaullah, Rabıta ve Hadis-i Şerfilerle+Alimlerin
Görüşleriyle Tasavvuf' isimli Konuya 'Tasavvuf' isimli Foruma İhvan Forum ´unda
cevap vermistir.

Konuyu buradan görebilirsiniz:
http://www.ihvanforum.org//showthread.php?t=15927&goto=newpost

Yazilan yeni Mesaj:
***************
*Kardeş ben Hanefiyim İmamı Azamdan bi örnek göster :)*
***************


Konuya daha fazla Mesaj yazilmis olabilir. Konuyu ziyaret edee kadar daha Size
haber verilmeyecektir.

Saygilar

İhvan Forum Yönetimi

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Bu Maili 'Evliyaullah, Rabıta ve Hadis-i Şerfilerle+Alimlerin Görüşleriyle
Tasavvuf' isimli Konuya abone oldugunuz icin aldiniz.

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Aboneligi bitirmek icin gereken Bilgiler:

Forumda bulunan Aboneliginizi bitirmek icin bu Linke tiklayin:
http://www.ihvanforum.org//subscription.php?do=usub&t=15927

Um ALLE Themen abzubestellen, klicken Sie bitte auf diesen Link:
http://www.ihvanforum.org//subscription.php?do=viewsubscription&folderid=all
 
Üst