Evliyaullah, Rabıta ve Hadis-i Şerfilerle+Alimlerin Görüşleriyle Tasavvuf

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Mehmed Zahid Kotku Hazretlerinin tercüme ettiği Mevlana Halid Bağdadi Hazretlerinin Halidiye Risalesi'nden:

"Mürid edeben keramet görmeyi de kasdetmemelidir. Velîlikte keramet şart kılınmadı ve keramet şeyhin efdal olmasına alâmet olmaz."

Mehmed Zahid Kotku Hazretlerinin tercüme ettiği Mevlana Halid Bağdadi Hazretlerinin Halidiye Risalesi'nde şunlar da yazılıdır:

"Râbıta edebi, mürşidin ruhaniyetine ve onun hemen iki gözü arasına (iki kaşın ortasına) teveccüh etmektir.

Çünkü, 'Onun hayal hazinesi iki gözünün arasıdır.' demişlerdir.

Buradan şeyhinin ruhàniyetine nazar etmektir. Orası menba-ı feyzdir. Mürid bu suretle tazarru ve niyaz ile tevessül ettiği halde, mürşidin ruhaniyetini iki gözü arasına dahil ede ve oradan kalbe, kalbin derinliğine yavaş yavaş ine ve hayalinden gayb etmeye. Belki kendi nefsinden gàib ola (fena). Zira kalbin derinliğinin sonu yoktur ve seyr-i ilallah dâimâ kalben hàsıl olur. Maksad Zât-ı Bârî'dir. Râbıta ise seyr-i ilallaha vesîledir.
"

"Ruhàniyet için yakınlık ve uzaklık, madde ve müddet yoktur. Mürşidinin rûhàniyetinin kendisi ile beraber olduğuna iman ve inancı tam olmaktır.."
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Mehmed Zahid Kotku Hazretlerinin tercüme ettiği Mevlana Halid Bağdadi Hazretlerinin Halidiye Risalesi'nde şunlar da yazılıdır:

"El-ulemâü veresetü'l-Enbiyâ" [Alimler peygamberlerin varisleridir.]

Erbâb-ı tahkîk indinde bu hadisin hakîkatı odur ki; ulemâ zâhir alimleri değil, ilmiyle âmil olan (ilmini bizzat tatbik edip yaşayan) àrif-i billâhlardır. İlmiyle âmil olmayan alimleri ise, kitap taşıyan merkeplere benzetmişlerdir. O halde âmil olan alim ile, âmil olmayan alim arasında çok büyük bir fark meydana çıkmaktadır. Bundan dolayı ikincilerden arslandan kaçar gibi kaçmak lâzımdır. Bu hususta vârid olan hadis-i şerifler pek çoktur, pek de acıdır. Hattâ ehl-i cehennemin bunlardan Allah Celle ve A'lâ'ya sığınacakları bildirilmiştir. Cenâb-ı Hak cümlemizi bu fenâ akıbete düşmekten emin buyursun... Âmîn, ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil-aliyyil-azîm.
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Mehmed Zahid Kotku Hazretlerinin tercüme ettiği Mevlana Halid Bağdadi Hazretlerinin Halidiye Risalesi'nde şunlar da yazılıdır:

"Ehlullaha itiraz kapılarını açanların, sû-i hàtime (kötü bir son) ile ahirete göçtükleri erbâb-ı keşif ve ehl-i hakîkat tarafından bildirilmiştir.

Ehlullaha itiraz eden kimselerin muhakkak küfr üzerine ölecekleri bazı kitaplarda yazılmıştır Allah-u Teàlâ cümlemizi nefsin ve şeytanın şerlerinden emin eylesin..."


"Tarikati ve Mürşid-i Kamilleri inkar edenlerin (Ehl-i inkârın) yemeği, kırk gün feyiz kapılarını kapar." (O yemeği yiyenin kalbine 40 gün feyiz girmez)

---------------------------------------------------------------------------------------------------

Bu konuda şu sözleri de daha önce nakletmiştim:

Resûlullah Efendimiz (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Allah Teâla hazretleri şöyle ferman buyurdu: 'Kim benim veli kuluma düşmanlık ederse ben de ona harp ilan ederim.' "

Abdülhalik Gücdevani Hz. şöyle demiştir:

"Evliyaullah'a ve onların yoluna düşmanlık etmekten kaçının. Çünkü onların yoluna düşmanlık edenler ebedi iflah olmazlar."

Şeyhülislam Hirevi Kuddıse Sırruhu Hazretleri:

"ALLAH dostlarına gizli ve aşikâr buğz etmek öldürücü zehirdir. Onlara taan etmek (onları kötülemek, yermek, ayıplamak) ebedi nimetten mahrumiyeti gerektirir. "

Hirevi Hazretleribir başka zamanda şöyle buyurdular:

"Allah, her kimin perişan olmasını dilerse, onu aleyhimize düşürür. Bizi ayıplamaya ve gıybetimizi etmeye başlar. "

Mevlana Celaleddin Rumi Hazretleri buyurmuştur:

"Ululuk sahibi Allah’ın kullarından, velîlerden baş çeker, uzaklaşırsan bil ki onlar senden hoşlanmıyorlar, onlar seni istemiyorlar. Onların kehlibarları vardır, meydana çıkarırlarsa senin saman çöpü gibi olan varlığını deliye döndürür, kendilerine çekerler. Kehlibarlarını saklarlarsa derhal seni azgınlığa teslim ederler."

Ebul Fadl İbni Kayserani Hz.:

“Tasavvuf ehlinin yolunu inkar edenlerin halini uzun uzun düşündüm. Ve anladım ki Sufilerin Tasavvuf yolunu inkar edenler iki gurupta toplanmış.

Birincisi; cahillerdir. Cahile verilecek cevap duadan başka bir şey değildir.

Diğer gurup ise ilim ehli olup da dinin sünnetleri ve adapları hakkında bilgileri az olanlar ve bu bilgileri asıllarını araştırmaya usullerini öğrenmeye ihtiyaç duymayanlardır. Bu gibi yarım alimler, din ilimlerinden Fıkıh ve Kelam'a, rey kıyas ve tefekküre ait bilgileri öğrenmeye ihtiyaç duymama cahilliğini gösterenlerdir."

Yani bir grup bilgisiz cahil, diğer grup yarım bilgili cahil. Minah eserinde Seyyid Sıbgatullah Arvasi Hazretleri der ki:

"Bu zamanda Mürşid-i Kamilere, Sadatlara (Şeyh Efendilere) karşı münkirlik edenler, Asr-ı Saadette yaşamış olsalardı, Peygamber Efendimize karşı da Allah muhafaza itiraz ederlerdi"

...
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
İbn-i Atâ, Hikem'de demiş ki:

"Ma'sıyyetün evreset züllen venkisâren hayrun min tàatin evreset izzen vestikbâren"

"Zillete (kendi hakirliğini, aczini idrak etmeye) ve inkisâr-ı kalbe (kalb mahzunluğuna) sebep olan bazı ma'sıyetler (günahlar), izzet (kendini ulu görme) ve büyüklük (kibir) getiren taatlerden (iyiliklerden, amellerden) hayırlıdır."

(Halidiye Risalesi Tercümesinden nakildir)
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Mehmed Zahid Kotku Hazretlerinin tercüme ettiği Mevlana Halid Bağdadi Hazretlerinin Halidiye Risalesi'nde şunlar da yazılıdır:

"Mürşidi kendinde olan kudret-i kudsiyye (kutsal bir kuvvet) ile bir kimseye nazar etse, Cüneyd Bağdâdî ve Bâyezid Bistâmî (kuddise sirruhümâ) makamına îsâl eder (yükseltir). Bu nazara uğrayan veya nâil olan kimse, ne kadar kötü ve fâsık (günahkar) dahî olsa, makàm-ı âlîye (yüksek makamlara) vâsıl olur, ancak bu nazarı aramak ve gözlemek lâzımdır.

'El-mü'minü yenzuru binûrillâhi' 'Mü'min Allah'ın nuruyla bakar.' buyrulmuştur.
"



"Kalb feth oldukta feyz-i ilâhî denizler misâli kalbe tevccüh eyledi; ve kendisini her ne kadar idrâk etmese de yine öylece itikad eyleye; çünkü idrâk (bizzat görüp müşahade etmek) vüsûle şart değildir; belki şartı istemek, hemen vüsûle inanmamaktır. "

Yani Rabıta cihetiyle yetiştiğini, dardan kurtulduğunu, derecesinin yükseldiğini görmese dahi, istifadenin devamı için bunlara inanması ihlas etmesi şarttır..


"Tahayyül (hayal etmek suretiyle mürşidini düşünmek) ve râbıta (hayali olarak kalbini Mürşidine bağlamak), çok büyük faydası olan iksîr-i âzamdır. Nefsi öldürür, şeytanı kaçırır. Feyyâz-ı Mutlak Hazretleri'nden (Allah'tan) feyz-i hakîkî ve feyz-i ilâhîye kavuşmağa vasıtadır ve Hak Celle ve A'lâ'ya vusûle (kavuşmaya) götürür. Bazı muhakkıkîn, 'Rabıta zikirden hayırlıdır.' demişler ki, bazı mübtedîlerin (yolun başında olanların) haline nisbetle demektir."
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Edirne müftülüğü yapmış âlim ve ârif bir zât olan el-Hâc Mehmed Fezvî b. Ahmed merhum (m. 1826-1901), “Aynü’l-Hakîka fî Râbıtati’t-Tarîka (Tarîkattaki râbıta, hakikatin ta kendisi)” isimli Risalesinde buyurmuştur:

"Mürîdi, şeyhine olan râbıtasından men' etmeye çalışmak, Allah Teâlâ’nın, “Ona (yaklaşmaya) vesîle arayın” kavl-i şerifine muhâlefet etmektir. (Zira Cenâb-ı Kibriyâ, "bizzat geliniz" buyurmuyor; "vesîle ile yaklaşmamızı" emrediyor... Böylece, vâsıtasız vuslatın mümkün olmadığı, bunun sünnet-i İlâhî’ye yani âdetullâh’a, İlâhî kanunlara aykırı bulunduğu tezâhür etmiş oluyor.)

İnsanı Allâh’a götüren en efdâl vesîle ve vâsıtalar da, Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz ve onun vârisleri olan kâmil ve mükemmil mürşidlerdir.

Binâenaleyh râbıtaya karşı olmak, Allah Teâlâ’nın emrine karşı gelmek mânâsını ifade eder.
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Kâmil insan: "Şerîat sözlerim, tarîkat fiillerim, hakîkat de hâl ve durumumdur." hadîsinden feyiz-yâb olmuştur.

Osman Nuri Topbaş Efendi Hazretleri
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Hz. Ömer radıyallahu anh'ın rivayet etmiş olduğu Hadis-i Şerif'te, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz bize İslam dininin üç rükün üzerine olduğunu bildirmiştir.

1. İslam: Zahirî azalara taalluk eden amellerdir. (Namaz, oruç, hac, zekât gibi.)

2. İman: ALLAH'a, meleklere, kitaplara, peygamberlere, ahiret gününe, kaza ve kaderin ALLAH'tan olduğuna iman etmek gibi kişinin itikadına taalluk eden amellerdir.

3. İhsan: Bu da murakabe ve müşahedeye taalluk eden amellerdir. Bu ihsan makamı, manevi huşu ve huzur içerisinde ALLAH-u Zülcelal'e ibadet ederek kalbin temizlenmesine işaret etmektedir. Bundan dolayı ihsan makamı olmazsa dinin bir kısmını eksik bırakılmış olur.


...

"Şüphesiz ki bu konu bir müslüman için en önemli konudur. Zira kulluğun temel mihengi, her yaptığını, her anını ALLAH rızası için yapabilmektir. İşte bu da tasavvuf ilmini zorunlu hale getirmektedir.

Burada bir meseleye daha açıklık getirmekte fayda var. Denilebilir ki kişinin ihsanı yaşamasına zarar veren tesirleri, Ayet Hadis ve Alimlerin kitaplarından öğrenip teşhis ve tespit edebiliyoruz. Evet bu bir yere kadar doğrudur. Ancak bu marazları tedavi etme usulü ve kurallarını inceleyen ilim ise tasavvuftur. Zira birer tasavvuf mütehassısı olan Mürşid-i Kamiller; hem bu konulardaki zahirî ilmini, hem tecrübelerini ve hem de bâtınî yolla Allah-u Zülcelal'in verdiği manevî ilmi kullanarak kişiyi tedavi etmektedir.


Selim bir kalbe kavuşmanın yolu da, bütün amacı kalbin ıslah olmasını sağlamak olan tasavvufa girmektir.

Tasavvuf yolu insan için çok menfaatli ve lazım olan bir yoldur. Bir insan ne kadar akıllı dahi olsa kendisini yetiştirebilmesi için nasıl okula ve öğretmene ihtiyacı varsa, ALLAH-u Zülcelal'in yolunda ilerlemek isteyenlerin de şüphesiz tasavvuf yoluna ihtiyaçları vardır.

Seyda Muhammed Konyevi K.S

Hanefi ve Şafi Mezhebine Göre Asrımız Meselelerine Fetvalar
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
İmam Rabbani Hazretleri, 363. Mektubunda buyurmuştur:

"Tarikatta irfan sahibi, ona hidayet yolu gösteren, bir Şeyhi taleb etmek, vesile olabilmesi için şer’i emirler meyanında (arasında) sayılır. Bu manada, Allah Teala, şöyle buyurdu:

'Ona vesile arayınız.
' (5/35)"
 

grozny

Doçent
Katılım
27 Eyl 2007
Mesajlar
516
Tepkime puanı
2
Puanları
0
İmam Rabbani Hazretleri, 363. Mektubunda buyurmuştur:

"Tarikatta irfan sahibi, ona hidayet yolu gösteren, bir Şeyhi taleb etmek, vesile olabilmesi için şer’i emirler meyanında (arasında) sayılır. Bu manada, Allah Teala, şöyle buyurdu:

'Ona vesile arayınız.' (5/35)"

Bu ayette vesilenin şeyh olduğu iddiası saptırmadır.

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ ءَامَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَابْتَغُوا إِلَيْهِ الْوَسِيلَةَ وَجَاهِدُوا فِي سَبِيلِهِ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
Vesileden kasıt başta mücahede olmak üzere diğer ibadetler ve iyiliklerdir.


Abdülbaki Gölpınarlı
Ey inananlar, çekinin Allah'tan ve onu vesileyle arayın ve savaşın onun yolunda da muradına erenlerden olun. *
Ali Bulaç Meali
Ey iman edenler, Allah'tan korkup-sakının ve (sizi) O'na (yaklaştıracak) vesile arayın; O'nun yolunda cihad edin, umulur ki kurtuluşa erersiniz.
Diyanet İşleri Meali
Ey İnananlar! Allah'tan sakının, O'na ulaşmaya yol arayın, yolunda cihad edin ki kurtulasınız.
Diyanet Vakfı Meali
Ey iman edenler! Allah'tan korkun. O'na yaklaşmaya yol arayın ve yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz. *
Edip Yüksel Meali
İnananlar ALLAH'ı dinleyin, O'na ulaşmak için yol arayın ve O'nun yolunda cihad edin ki başarasınız.
Elmalılı Hamdi Yazır
Ey inananlar, Allah'tan korkun, O'na yaklaşmaya yol arayın ve O'nun yolunda cihad edin ki, kurtuluşa eresiniz.
Ömer Nasuhi Bilmen
Ey imân edenler! Allah Teâlâ'dan korkunuz ve O'na vesile arayınız ve O'nun yolunda mücâhedede bulununuz ki, felâh bulabilesiniz.
Muhammed Esed
SİZ EY imana ermiş olanlar! Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun, O'na daha yakın olmaya çalışın ve Allah yolunda gayret gösterin ki mutluluğa erişebilesiniz.
Suat Yıldırım
35 – Ey iman edenler! Allah'ın hukukunu gözetin, onun hukukunu ihlal etmekten sakının, O’na yaklaşmaya vesile arayın ve O’nun yolunda mücahede edin ki korktuğunuzdan kurtulup umduğunuza kavuşasınız.
Süleyman Ateş Meali
Ey inananlar, Allah'tan korkun, O'na (yaklaşmağa) yol arayın ve O'nun yolunda cihadedin ki, kurtuluşa eresiniz.
Şaban Piriş Meali
-Ey İman edenler! Allah’tan sakının yolunda cihat ederek O’na ulaşmaya bir vesile arayın ki kurtuluşa eresiniz.
Ümit Şimşek Meali
35. Ey iman edenler! Allah'tan sakının, Onun rızasına erişmek için vesile arayın ve Onun yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz.
Yaşar Nuri Öztürk
35 Ey iman edenler! Allah'ın buyruğuna ters düşmekten sakının; O'na varmaya vesîle arayın. O'nun yolunda gayret gösterin ki, kurtuluşa erebilesiniz.
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55

:)

Mealden hüküm çıkarmaya çalışanlar aldanırlar..

Bu başlıkta, önceki mesajlarda "Vesile" Ayet-i Kerimesiyle ilgili konu hakkında geniş bir çalışmamız vardır.. Orada Müfessirlerden de örnekler verilmişti.. Bakınız..

Bir de "Yalnız Kur'an Diyenlere Deklare" "Bu Kur'an'da Var mı" diye başlıklar vardı, bu forumdan aratırsanız bulursunuz..
 

grozny

Doçent
Katılım
27 Eyl 2007
Mesajlar
516
Tepkime puanı
2
Puanları
0
أُولَـئِكَ الَّذِينَ يَدْعُونَ يَبْتَغُونَ إِلَى رَبِّهِمُ الْوَسِيلَةَ أَيُّهُمْ أَقْرَبُ وَيَرْجُونَ رَحْمَتَهُ وَيَخَافُونَ عَذَابَهُ إِنَّ عَذَابَ رَبِّكَ كَانَ مَحْذُورًا

İSRA 57
Diyanet Çevirisi Onların yalvardıkları bu varlıklar, “hangimiz daha yakın olacağız” diye Rablerine vesile ararlar. O’nun rahmetini umarlar, azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı gerçekten korkunçtur.

S. Ateş O yalvardıkları da, onların (Allah'a) en yakın olan(lar)ı da Rablerine yaklaşmak için vesile ararlar; O'nun merhametini umarlar, azâbından korkarlar. Çünkü Rabbinin azâbı, cidden korkunçtur.

S. Yıldırım Onların tanrılaştırıp yalvardıkları kimseler, "Ne yaparsam O’na daha yakın olabilirim?" diye Rab’lerine vesile ararlar.O’nun rahmetini arar, azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı gerçekten korkunçtur.

Ayete göre sizin vesile edindiğiniz şeyhler, mürşid dediğiniz kimseler de Allaha yakın olmak için vesile arıyorlarmış.Bunların vesile edindikleri kimler iseler siz de direk onları vesile edinin,daha alttaki kişilerle neden uğraşıyorsunuz?

Mealden hüküm çıkaranlar aldnır demişsiniz tamamen katılıyorum.Çünkü arapçayı bütün incelikleri ile Türkçeye çevirmek bile çok zor iken Kuranı çevirmek imkansızdır.
Örneğin الْوَسِيلَةَ
kelimesi "EL" takısı ile kullanılmış.EL lamı tarif yani başına geldiği ismi belirtili hale getirir.Yani vesile edinilen şeyler bellidir.Belli olan şeyler ise aranmaz.Vesile Maide 5 ayetinde buyurulduğu gibi cihad yani Allah yolunda gösterilecek her türlü gayret ve mücadeledir.
Sizin anladığınız vesile olacak mürşidler ise belli değiller,bilinmiyorlar,aranarak bulunuyorlar.Daha doğrusu bulundu zannediliyor.
Bir de arapçayı iyi bilen bir arkadaşımız vesile kelimesini incelayip bizi de aydınlatırsa seviniriz.
Yani VESİLE kelimesi ismi mekan mıdır mıdır,ismi alet midir,insanlar için kullanılır mı ? gibi konularda.

Tavsiye ettiğiniz yazı çok uzun vaktim olunca okurum.Ancak uzun yazılardansa kısa kısa soru cevap tipi yazıların daha faydalı olacağuna inanıyorum.
selametle
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Neyse canım, Allah'ın günü çok, vaktiniz müsait olduğunda okuyunuz onları o zaman.. :)
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Sadık Dana Hazretleri buyurdular:

İmam Gazali kuddise sirruh, Âdâb-ı Zikr’e mahsus risalesinde diyor ki:

"Terbiye etmek suretiyle kötü ahlâkını atıp onun yerine güzel ahlâkı yerleşdirmesi için salikin, mürşid ve mürebbi bir şeyhin terbiyesine girmesi şarttır."

Rûzbehan Bakli, Arâisü’l-beyan’da buyurur:

"Muhakkak Allah Teâlâ ezeli bir sünnet koymuştur ki onu kimse yerine getirmeden hiç bir kimse Hakka vâsıl olamaz. Bu da bir mürşidi kamile kalbi bağlamakdır. Bu yolu ancak Allah’ın kendisine, ârif-i billah bir üstad nasib etdiği, bir üstadın “Dini anlayış tarzının” onun terbiye usûlünün ruhî ve kalbî miraçlarının neş’esini duyabilen salikler bulabilir."

Kutburrabbani Esad Erbili Hazretleri kuddise sirruh Divan-ı Es’ad’da buyurur:

"Bir mürşidi kâmile teslim olan kimsenin kötü hali düzelir. Huysuzlukları, taşkınlıkları bertaraf olur. İtikadı kuvvetlenir. Evvelce taş misali olan gönlü huzura kavuşur. Yumuşar. Allahü Teâlâ’yı daha yakından tanıdığı için aşkı, şevki artar. Zikrullaha istidad peydah olur."

Abdulkâdir Geylânî kuddise sirruh gene buyuruyor:

"Müride behemehal bir kılavuz, bir delil lâzımdır. Zira o öyle bir çöldedir ki, orada akrepler, yılanlar, afetler vardır. Susuzluk vardır. Yırtıcı vahşî hayvanlar vardır. İşte kılavuz onu bu afetlerden sakındırır. Su bulunan yerleri gösterir. Meyvalı ağaçların bulunduğu bölgelere götürür. Halbuki tek başına, kılavuzsuz olduğu takdirde, yırtıcı hayvanların, akreplerin, yılanların, afetlerin bulunduğu bölgelere düşer, perişan olur, mahvolur."

(Gülzar-ı İrfan kardeşimizden alınmıştır)
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Reşahat El Aynel Hayat isimli eserde kayıtlıdır:

"Anlayış sahiplerine düşen borç, gönül ehline yapışmayı saadet bilmek ve gerçek yönelişe Mürşide dönüp kalbini feyz mecrası olmaya müsaid hale getirmek ve ilâhî lutfu gözlemektir."

"Sâliklere, başlangıçta Mürşid alâkasını muhafaza etmeleri en ehemmiyetli borçtur. Zira mürşid, ilâhî hakikatin aynasıdır ve ona yönelmek, fena makamına ermeyi ve cezbeye nail olmayı neticelendirir. Cezbesiz ise bu yol aşılamaz. Bu yüzden, sâlik, mürşid alâkasını gönlünde tutmalıdır ki cezbeye erişebilsin.. "
 

grozny

Doçent
Katılım
27 Eyl 2007
Mesajlar
516
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Falan kişi şunu dedi,filan kişi bunu dedi....bunlar bir şeyi ispatlamaz.Onların doğru söylediğini nereden bileceğiz?
Bu kişiler bu iddialarını delillendirerek söyleseler olur.Ama bu böyledir ,şu şöyledir şeklinde indi görüşlerini bildiriyorlar.

Ben de bu görüşlerin zıddına bir çok isim vererek falan şunu dedi filan bunu dedi desem kabul edecekmisiniz?

Böyle şey olmaz.Bir iddia iddia edenin adına dayanarak kabul edilemez.İspatlanması lazımdır ama bir türlü bunu kabul edemiyprsunuz israrla bir takım isimler sıralıyorsunuz.
 

adalı

Profesör
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
1,907
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Web sitesi
adali81.blogcu.com
Falan kişi şunu dedi,filan kişi bunu dedi....bunlar bir şeyi ispatlamaz.Onların doğru söylediğini nereden bileceğiz?
Bu kişiler bu iddialarını delillendirerek söyleseler olur.Ama bu böyledir ,şu şöyledir şeklinde indi görüşlerini bildiriyorlar.

Ben de bu görüşlerin zıddına bir çok isim vererek falan şunu dedi filan bunu dedi desem kabul edecekmisiniz?

Böyle şey olmaz.Bir iddia iddia edenin adına dayanarak kabul edilemez.İspatlanması lazımdır ama bir türlü bunu kabul edemiyprsunuz israrla bir takım isimler sıralıyorsunuz.

Sayın grozny! İsim sıralıyorsunuz dediğiniz kişiler evliyaullah Hazeratıdır.

Şeyh Es’ad Efendi -kuddise sırruh- Hazretleri:

“Sâdât-ı kiram ve Pirân-ı izam Efendilerimiz hakkında besleyebildiğim cüz’i bir muhabbetten başka bir sermayem yoktur.” buyurmuşlardır. (31. Mektup)

Bizim de aynı şekilde sevgimiz ve başka sermayemiz olmadığı için lütfen bu tarz söylemlerde bulunmayın!!!
 

grozny

Doçent
Katılım
27 Eyl 2007
Mesajlar
516
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Nerden biliyorsunuz onların evliya oldukalarını ?

İşte bu önyargıya karşı çıkıyorum ya.

Allah bize Kuranda evliyaların gösterdiği yoldan gidin diyorda haberimiz mi yok?
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Grozny kardeş, siz nerden biliyorsunuz olmadıklarını? :)
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Üstaz İsmail Çetin Hazretleri buyurmuştur:

"Cahil sofi ile kalp hayatı olmayan âlim arasında fark yoktur. İmam Şafii hazretleri şu şiiri sık sık tekrar ederdi:

Hem Sufi ol hem fakih, olma sakın biri.
Allah’ın hakkına öz nasihatim sana bu.
Şunun kalbi sert, bulmadı takva tatları
Şu da çokça cahil, nasıl yarar sana bu


Türkiye’de şeyhi, hocayı tanımak meseledir. Sırat-ı Müstakim’de olanları araştırmak, onları bulmak gerekir. Sırat-ı Müstakim’i sadece “dosdoğru yol” olarak açıklamak eksiktir. Fatiha suresi 6. ayet-i kerime’de istediğimiz Sırat-ı Mustakim’i aynı surenin 7. ayeti açıklamaktadır; “kendisine nimet verilenlerin yoluna.”

Bunlar kimlerdir diye bir soru varid olunca da, Nisa(68 ve 69) ayetleri açıklamaktadır: “Ve onları mutlaka dosdoğru yola yöneltip-iletirdik. Kim Allah'a ve Resul'e itaat ederse, işte onlar Allah'ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, sıddıklar, şehitler ve salihlerle beraberdir. Ne iyi arkadaştır onlar.

Ayet-i kerime’de bu yolda olanlara “refik” olmak gerektiği hatırlatılıyor. Refik, yani refakatçi olmak. Yani bu gibi kimselerin hizmetinde olmak.

Hülasa, Sırat-i müstakim; ihlâs üzere dini ilimleri erbabından öğrenmek, onlarla beraber olmak, o üstadların hizmetinde bulunmak ve yine öğrendikleri ile ihlâs üzere amel etmektir."


(İsmail Arslan Üstadımdan alıntıdır)
 
Üst