Yalnız Kurancılar

çelebiler

Kıdemli Üye
Katılım
4 Ocak 2013
Mesajlar
7,457
Tepkime puanı
211
Puanları
0
yahu sen ne dediğinin farkındamısın... bunu en bilgisiz müslüman bile bilir.. bu kadarda raydan çıkma ....öğlen namazının farzının 4 rekat olduğuna inanmayan bir kişi Allah muhafaza buz gibi kafir olur...ne kadar kendini müslüman görürse görsün farketmez...sen daha bunuda bilmiyormusun

Hayır kafir olmaz.Kafirlik Allah'ın ayetlerini gizlemekle olur.Kuran'da olmayan hükümleri din diye insanlara yutturmakla olur.Öğlen namazının dört rekat kılınacağına dair ayeti göster varsa öyle bir ayet.

Allah'ın ayetlerini inkar etmeyen birisine sen nasıl kafir olur diye hüküm verebiliyorsun?

Ben sana söyliyeyim.Uydurulmuş dine göre bu hükmü veriyorsun.Bak Allah'ın kitabına bu söylediklerin var mı?

Namazlar aslında iki rekattır.Dört rekat kıldıklarımızın son iki rekatları da sünnet kabul edilir.Araştır böyle olduğunu göreceksin.
 

çelebiler

Kıdemli Üye
Katılım
4 Ocak 2013
Mesajlar
7,457
Tepkime puanı
211
Puanları
0
ilk olarak gördüğün üzere 80 sopa değil, 100 sopa imiş. anlı şanlı komik üniversitenin hokkabaz profesörü uydurmuş.

ikinci olarak ayette geçen "Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüzer değnek vurun. Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah’ın dini(nin koymuş olduğu hükmü uygulama) konusunda onlara acıyacağınız tutmasın. Mü’minlerden bir topluluk da onların cezalandırılmasına şahit olsun." ifadesinin bekarlar için olduğunu muhammed alehisselatü vesselamın uygulamasından öğreniyoruz.

şöyle düşün; evli bir insanın zinası ile bekar bir insanın zinasının cezasının bir olması adilmidir. ya da şöyle söyleyelim, evli insan bu ihtiyacını helal yoldan giderebilirken, bekar bir insan şeytanın bu hilesine, nefsine yenik düşebilir. şimdi her iki insana da aynı cezayı tatbik etmek sence adaleti sağlar mı? lütfen vicdanına bir sor?

Yok hiçbirşey düşün yada uydur kaydır deme yetkisinde değiliz.Senin de kimsenin böyle bir yetkisi yok ayeti okumak,iman etmek ve tatbik etmekle mükellefiz o kadar.Öyle düşün böyle uydur bırak bu işleri ayeti olduğu gibi oku ve ne anlıyorsan anlat.

Bu soruma da cevap vermemişsin.

Şimdi sen cevap ver Kuran'da Allah zina edenin cezasını "100 sopa" olarak belirlemiş olduğu halde Allah'ın Peygamberi,Allah'ın bu hükmüne aykırı bir karar vererek yahudi şeriatının hükmüne uyarak insanlara taş atarak öldürülmeleri hükmünü verebilir mi?
 

MÜTEŞEKKÜR

Kıdemli Üye
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
6,938
Tepkime puanı
198
Puanları
0
Nasılsın Kardeşim iyi misin?Bir rahatsızlığın yoktur inşallah.Sakin ol çoşma hemen.Kendini bu dinin kurtarıcısı,bizlerin de efendisi zannetme.

Bu konular tüm hadis kitaplarında var aç oku öğren tamam mı güzel kardeşim.

ALLAH RIZASI İÇİN SÖYLE!.HADİS OLMADAN DİN OLUR MU?PEYGAMBERE İTAAT EDİLMENİN MAHİYETİNİ BİLMİYORSUNUZ.

Kur'an'da "namaz nasıl kılınır?" diye bir tarif de yoktur."Gusül abdesti nasıl alınır" o da yoktur.Namazların kaç rekat kılınacağına dair hiçbir ayet de yoktur.Peki ne yapalım o zaman?Namaz kılmayalım mı?.Beynamaz mı olalım şimdi?

Asr-ı Saadette Hadisler Yazılmadı mı?
Prof. Dr. M. Yaşar Kandemir
1993 - Mayis, Sayı: 087, Sayfa: 024 (Altınoluk dergisi)

Dinimizin iki ana kaynağı vardır. Biri Allah'ın kitabı Kur'an-ı Kerim, diğeri Rasûlullah Efendimiz'in sözleri ve yaşayışı demek olan hadis-i şerifler. Biz Kur'an'ın tek bir harfi bile değişmeden, hadislerin ise, beşer tarihinde bir benzeri daha görülmeyen orijinal ve güvenli bir şekilde günümüze geldiğini biliyoruz. Fakat çoğu yahudi ve hıristiyan olan İslâm düşmanları, öteden beri, dinin bu iki kaynağı hakkında müslümanları şüpheye düşürmek istemişlerdir.
Daha çok İslâmi ilimler üzerinde araştırmalar yapan Batılılar, ki biz onlara şarkiyatçı anlamında müsteşrik diyoruz, Kur'an-ı Kerim'i Allah kelamı olarak kabul etmezler. Bunu kabul etseler, zaten mesele kalmaz. Onlara göre Kur'an-ı Kerim, Peygamber Efendimiz'in Allah'dan getirdiğini iddia ettiği kendi sözleridir.

Ya Hadis-i Şerifler?

Onların dediğine göre hadisler, karşılaştıkları bazı problemleri çözmek için İslâm alimlerinin zaman zaman uydurup Hz. Peygamber'e nisbet ettikleri sözlerdir. Müsteşriklerin bir çoğunun kanaati böyledir. Daha insaflı görünen bazıları, hadisleri kabul etmekle beraber, Sahih-i Buhari ve Sahih-i Müslim gibi en güvenilir hadis kitaplarımızdaki hadislerin çoğunun sonradan uydurulduğunu ileri sürerler.
Müsteşriklerin bizim memleketimizdeki temsilcileri, diğer bir ifadeyle bizim müsteşrikler, son günlerde memleketimizde, hadisler hakkında ileri geri konuşmaya ve zihin bulandırmaya başladılar. Konu doğrudan doğruya Rasül-i Ekrem Efendimizi ilgilendirdiği için bu meseleyi birkaç sohbet konuşu yapmayı uygun gördük. Zira yüksek tahsil yapmış bazı müslüman kardeşlerimiz bile, hadisleri gözden düşürmeyi hedef alan muhtelif makalelelerin veya kitapların tesirinde kaldıklarım, bu sebeple zihinlerinin allak bullak olduğunu, hadislerin sağlamlığı ve Hz. Peygamber'e nisbeti konusunda gönüllerinde ciddi şüpheler uyandığını söylüyorlar.Temiz ve iyi niyetli insanlarımızın düşürüldüğü bu hal, bizim de gönlümüzü yaralıyor.
Dini tahsil yapmış olsun veya olmasın, herbir müslümanın, bu Peygamber mirası hadis-i şerifler hakkındaki ithamları ve bu ithamlara verilen cevapları öğrenmesi, her devirde olduğu gibi günümüzde de yayılmak istenen manevi mikroplara karşı aşılanması, bu mikropların tesirinde kalmış olan kardeşlerine, hiç değilse ilk yardım kabilinden el uzatması gerekir.
Batılı araştırıcıların bizdeki hınk deyicileri, zaman zaman ortaya sis bombası fırlatıyorlar. Diyorlar ki;
- Kur'an-ı Kerim günümüze kadar sağlam bir şekilde gelmiştir. Fakat hadisler öyle değildir. Onlara güvenilemez.- Niçin güvenilemez?
- Çünkü Kur'an-ı Kerim Hz. Peygamber'in zamanında yazıldığı halde, hadisler yazılmamıştır. Üstelik Hz. Peygamber hadislerin yazılmasını yasaklamıştır. Hal böyle olunca, hadis diye ortaya sürülen binlercesöze nasıl inanabiliriz?
İddia sahiplerinin asıl maksadı, sadece Kur'an'la yetinmek, hadisleri devre dışı bırakmaktır. Zaten bunu açıkça söylemekten de çekinmiyorlar.
Niçin böyle yapıyorlar, derseniz, bunun kısaca cevabı şudur:
Kur'an-ı Kerim'in ilk müfessirleri olan Peygamber aleyhisselam, ayetlerin nasıl anlaşılması gerektiğini açıklamış, bozuk fikirli kimselerin Kelam-ı Kadim'i keyiflerine göre yorumlamasına meydan bırakmamıştır. Onun bu yorumları hem hadis kitaplarımızda hem de rivayete dayanan tefsir kitaplarımızda yerini almıştır. Bu hadisler, Kur'an-ı Kerim'i keyiflerine göre yorumlamak isteyenlerin boğazına ham armut gibi oturduğu ve nefeslerini kestiği için bu Peygamber mirasını elden çıkarmak istiyorlar.
Peygamber aleyhisselamdan daha ileri bir İslâm kahramanı görünümündeki bu kimseler, Kur'an üzerinde sere serpe konuşacakları, bangır bangır bağıracakları ve hiçbir engele takılmadan üzerinde ter ter tepinecekleri bir meydan istiyorlar. Bu ayetten kastedilen mana şudur, şu ayetten kastedilen mana budur, diye ahkam kesmek istiyorlar. Kur'an'ı anlamada önlerinde hadis gibi bir engel kalmayınca, tabii ki onları bağlamak için, Deniz Yolları vapurlarının halatları bile yetmeyecektir.
Sapı bizden olan bu baltalar, ondört asırlık hadis çınarını büsbütün devirebilmek veya en azından önemli dallarını budayabilmek için, öncelikle Asr-ı saadette hadislerin yazılmadığı şüphesini uyandırmak istiyorlar. Peygamber zamanında yazılmayan bu sözlere dayanarak Allah'ın kitabını doğru olarak nasıl anlayabiliriz? diyorlar. Burada onlara bir soru yöneltelim:
- İslâmiyetin ilk yıllarında Resul-i Ekrem Efendimizin hadislerin yazılmasını yasakladığını söylüyorsunuz. Bu söz doğrudur. Ama bu bilgiyi Kur'an-ı Kerim'den değil de yine hadislerden öğreniyorsunuz. Hadislerin günümüze sağlam olarak gelmediğini iddia ettiğinize göre, Peygamber devrinde hadis yazmanın yasaklandığına dair bu hadisin sağlam olarak geldiğini nereden biliyorsunuz! Hadislere karşı olduğunuza göre, onların verdiği hiçbir bilgiye güvenmemeniz gerekmez miydi?! Demek ki siz işinize gelen hadisi kabul ediyor, işinize gelmeyeni kabul etmiyorsunuz!
Hadislerin Yazılması
Şimdi asıl konumuza başlayabiliriz. Peşinen şunu belirtelim ki, hadisler bize, dünya tarihinde bir benzeri daha görülmeyen eşsiz bir metodla gelmiştir. Hadis Usulü dediğimiz ilme şöyle bir bakıldığında, bu metodun mükemmelliği bütün açıklığı ile görülür.
Peygamber Efendimizin hadisleri, onun zamanından itibaren başlıca iki şekilde korunmuştur: Yazarak veya ezberleyerek. Bir üçüncü şekil daha var ki, hadislerin en güvenli şekilde geldiğinde hiç şüphe bırakmaz. O da hem yazarak hem de ezberleyerek rivayet etme usulüdür.
Önce Asr-ı saadette hadislerin yazılıp yazılmadığı konusuna bakalım.
Resül-i Zîşan Efendimizin zamanında yazı malzemesi pek azdı. Bugünkü gibi çeşitli kağıtlar yoktu. O devirde en iyi yazı malzemesi deriydi. Fakat deri kolay bulunan birşey değildi. Vahiy katibi dediğimiz sahabîler, Kur'an ayetlerini bazan deriye, bazan bir yaprağa, bazan bir yassı kemik üzerine yazıyorlardı. Bazı sahabîlerin hem ayetleri hem de hadisleri aynı malzemenin üzerine yazabileceklerini hesap eden Efendimiz, bu durumda ayetle hadisin birbirine karı-şabileceğini düşündü ve hadislerin yazılmasını yasakladı. Zira önemli olan Kur'an-ı Kerim'in korunmasıydı. Daha önceleri ilahî kitaplar iyi korunmadığı için sonraki devirlere sağlam bir şekilde gelememişti.
Peygamber aleyhisselam'ın hadislerin yazılmasını yasaklamasının asıl sebebi bu olmalıdır. Hatıra ikinci bir sebep daha gelmektedir. O da şudur: İslâmiyetin geldiği sıralarda Araplar arasında yazı bilenlerin sayısı azdı. Fakat Resûlullah Efendimiz, açtığı okullarda yazı öğrenimini hızlandırdı. Belki yazıyı yeni öğrenen sahabilerin hadisleri yanlış yazdıklarım tesbit etti. Kendi sözlerinin yanlış anlaşılmasının doğuracağı kargaşayı dikkate alarak hadislerin yazılmasını yasakladı.
Fakat ashab-ı kiramın içinde hem yazıyı çok iyi bilen hem de son derece zeki, güvenilir ve dikkatli bazı gençler vardı. Bunlar Peygamber Efendimizden, hadisleri yazmak için izin istediler. Resûlullah Efendimiz onları çok iyi tanıdığı, hata yapmayacaklarını bildiği için, istedikleri izni verdi. Bir süre sadece, özel izin alanlar hadis yazdı. Yazı yazmayı bilenler, hadis yazma yasağı konmadan öncede duyduklarını yazmışlardı.

Hadis yazma yasağının konmasına sebep olan mahzurların bir müddet sonra kalktığını ve isteyenin hadisleri yazmasına izin verildiğini görüyoruz. Hafızası güçlü olmadığı için hadisleri öğrenemediğinden yakınan bir sahabiye, Peygamber Efendimizin, hadisleri yazarak hafızasına yardımcı olmasını tavsiye etmesi (Tirmizi,ilim 12) artık herkese bu konuda genel bir izin çıktığını göstermektedir.
Ebû Şah diye tanınan İran asıllı bir sahabînin, Efendimizin bir konuşmasına hayran kaldığını, bu konuşmayı yazıp kendisine vermesini istirham ettiğini, Peygamber aleyhisselam'ın da, o konuşmayı yazıp Ebû Şah'a vermelerim ashabına emrettiğini biliyoruz (Buharî, Diyat 8). Büyük muhaddis İbni Hacer el-Askalanî, bu olayın Mekke Fethinden önce cereyan ettiğini söylemektedir. Ahmed ibni Hanbel Hazretlerinin muhaddis oğlu Abdullah da, hadislerin yazılabileceğini belirten en iyi vesikanın bu hadis olduğunu ifade etmektedir.
En çok hadis yazan genç sahabilerin basında, daha çok oruç tutmak, daha çok namaz kılmak ve Kur'an-ı Kerim'i üç günde bir hatim edebilmek için Peygamber Efendimizle adeta pazarlık edenAbdullah ibni Amr İbni As gelir. Beş binden fazla hadis rivayet ettiğini bildiğimiz Ebû Hureyre hazretleri, Abdullah İbni Amr'ın kendinden daha fazla hadis bildiğini ve bunları rivayet ettiğini haber vermektedir. Onun kendisinden daha fazla hadis bilmesinin sebebini söylerken de, çünkü o yazardı, ben yazmazdım, demektedir. Abdullah'ın es-Sahîfetü's-sadıka diye bilinen kitabında bin tane hadis bulunduğu bilinmektedir. Yukarıda arzettiğim hususlar gibi, bu sahife de, Resûlullah Efendimiz zamanında hadislerin yazıldığım gösteren en sağlam vesikalardan biridir.es-Sahîfetü's-sadıka'daki rivayetlerin tamamı, Ahmed İbni Hanbel'in Müsned'i vasıtasıyla günümüze gelmiştir.
Peygamber Efendimizin bu abid ve zahid sahabisi ona şöyle sormuştu:
- Ya Resülallah! Sizden işittiklerimin hepsini yazayım mı?
Resûlullah Efendimiz:
- "Evet, yaz!" buyurmuştu.
Abdullah bir hususu daha öğrenmek istiyordu:
- Sükunet halinde olduğu gibi, öfkelendiğiniz zaman da yazabilir miyim? diye sordu. Aldığı cevap şöyleydi:
- "Yaz! Ben hiç bir zaman hakikat dışında birşey söylemem" (Ebû Davud, İlim 3). Belki de Abdullah İbn Amr'ın hadis yazma macerası böyle başladı ve devam etti.
Bazı sahabilerin Hz. Peygamber hayattayken hadis yazdıklarını, bunları çocuklarına en değerli miras olarak bıraktıklarını ve sahife diye anılan bu eserlerde pek çok hadis bulunduğunu biliyoruz.Sa'd İbn Ubade'nin, Semüre İbni Cündeb'in, Cabir İbni Abdullah'ın, İbni Abbas'ın, Hz. Ali'nin sahifeleri bu yazılı vesikalardan bir kaçıdır. Ebû Hureyre'nin, talebesi Hemmam İbni Münebbih'e yazdırdığı 138 hadis ihtiva eden ve günümüze gelmiş bulunan es-sa-hifetü's-sahiha da bu pek değerli mirasımızdan biridir.
 

çelebiler

Kıdemli Üye
Katılım
4 Ocak 2013
Mesajlar
7,457
Tepkime puanı
211
Puanları
0
ALLAH RIZASI İÇİN SÖYLE!.HADİS OLMADAN DİN OLUR MU?PEYGAMBERE İTAAT EDİLMENİN MAHİYETİNİ BİLMİYORSUNUZ.

Kur'an'da "namaz nasıl kılınır?" diye bir tarif de yoktur."Gusül abdesti nasıl alınır" o da yoktur.Namazların kaç rekat kılınacağına dair hiçbir ayet de yoktur.Peki ne yapalım o zaman?Namaz kılmayalım mı?.Beynamaz mı olalım şimdi?



Tamam Kardeşim sen böyle inan hadislere göre yaşa.Kuran ile hadis çeliştiğinde de hadis Kuran'ın açıklamasıdır zannet KUran'ı bırak hadise uy hatta hastalanınca hadise göre git deve sidiği iç ama bil ki hadisler seni Kuran'dan alıkoyacak Kuran'ın haricinde bir dine inanmaya başlayacaksın.

Mesela recmi konuşuyoruz önceki iletilerde.Allah'ın "öldür" hükmü vermediği sopa cezası verdiği bir suça,günaha peygamberimizin vefatından 200 sene sonra toplanıp ne oldukları öğrenilmeye başlayan hadislerden hüküm çıkararak bir insanı öldürmeye nasıl izin verebiliriz?

Allah'ın "öldür" demediği bir insanı öldürmek cinayet değil midir?Allah'ın emrine karşı gelmek değil midir?

"Peygambere itaat etmek" ne demektir?Peygambere itaat Kuran'a uygun yaşamak demektir.Hani Kuran'da zina yapana ölüm cezası nerede?Düşünelim biraz biz neye uyarsak Peygambere itaat etmiş oluruz?
 

lübb

Paylaşımcı
Katılım
5 May 2013
Mesajlar
197
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Tamam Kardeşim sen böyle inan hadislere göre yaşa.Kuran ile hadis çeliştiğinde de hadis Kuran'ın açıklamasıdır zannet KUran'ı bırak hadise uy hatta hastalanınca hadise göre git deve sidiği iç ama bil ki hadisler seni Kuran'dan alıkoyacak Kuran'ın haricinde bir dine inanmaya başlayacaksın.

Mesela recmi konuşuyoruz önceki iletilerde.Allah'ın "öldür" hükmü vermediği sopa cezası verdiği bir suça,günaha peygamberimizin vefatından 200 sene sonra toplanıp ne oldukları öğrenilmeye başlayan hadislerden hüküm çıkararak bir insanı öldürmeye nasıl izin verebiliriz?

Allah'ın "öldür" demediği bir insanı öldürmek cinayet değil midir?Allah'ın emrine karşı gelmek değil midir?

"Peygambere itaat etmek" ne demektir?Peygambere itaat Kuran'a uygun yaşamak demektir.Hani Kuran'da zina yapana ölüm cezası nerede?Düşünelim biraz biz neye uyarsak Peygambere itaat etmiş oluruz?


klasik bir cevap olacak ama ayette, nasıl namaz kılınması gerektiği de yazmıyor. sen namaz kılıyormusun? neye göre kılıyorsun?
 

çelebiler

Kıdemli Üye
Katılım
4 Ocak 2013
Mesajlar
7,457
Tepkime puanı
211
Puanları
0



klasik bir cevap olacak ama ayette, nasıl namaz kılınması gerektiği de yazmıyor. sen namaz kılıyormusun? neye göre kılıyorsun?

Çok klasik oldu.çok cevap verdim bu soruya.Sadece şunu söyliyeyim.Bu soru hadisleri aklamaya yetmiyor.

Kuran'da namaz ilmihal bilgisi gibi tarif edilmez çünkü o zamanda tüm insanlar namazı biliyorlar ve kılıyorlardı.Yine bunu Kuran'dan anlıyoruz.Kuran'da secde den rükudan bahseden ayetler gelince hiç kimse "secde nedir?rüku nedir" sormadı zaten biliyor ve namazı kılıyorlardı.Siz bu ipuçlarına göre araştırın göreceksiniz ki hıristiyanlar,yahudiler,İbraniler,müşrikler tüm o bölgedeki insanlar namazı biliyor ve kılıyorlardı.

Yahudi ve Hıristiyanlar halen kılmaktalar.Üstelik yahudiler neredeyse bizimle aynı kılıyorlar.Abdest de alıyorlar.
 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
Yok hiçbirşey düşün yada uydur kaydır deme yetkisinde değiliz.Senin de kimsenin böyle bir yetkisi yok ayeti okumak,iman etmek ve tatbik etmekle mükellefiz o kadar.Öyle düşün böyle uydur bırak bu işleri ayeti olduğu gibi oku ve ne anlıyorsan anlat.

Bu soruma da cevap vermemişsin.

Şimdi sen cevap ver Kuran'da Allah zina edenin cezasını "100 sopa" olarak belirlemiş olduğu halde Allah'ın Peygamberi,Allah'ın bu hükmüne aykırı bir karar vererek yahudi şeriatının hükmüne uyarak insanlara taş atarak öldürülmeleri hükmünü verebilir mi?


hadislerden öğrendiğimiz kadarı peygamberimiz yaşarken bu cezayı tatbik etmiş.

şimdi esas sorun şu. sen hadisleri kabul etmediğin için bunu da kabul etmeyeceksin, aklıca bizi fasit bir dairenin içine alacaksın.

ben sana bir soru sorayım?

peygamberimiz hadis kaynaklarında geçtiği şekli ile (velev ki) recm cezasını tatbik etmişse, peygamberimiz kurana aykırı mı hareket etmiş olur.
 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
Bilmem kendilerine sor.Kuran'da "yüz sopa" geçer Nur Suresi 2. ayet.

Şimdi sen cevap ver Kuran'da Allah zina edenin cezasını "100 sopa" olarak belirlemiş olduğu halde Allah'ın Peygamberi,Allah'ın bu hükmüne aykırı bir karar vererek yahudi şeriatının hükmüne uyarak insanlara taş atarak öldürülmeleri hükmünü verebilir mi?


anlaşıldı. senin akıl hocan belli oldu. sen bayındırın öğrencisisin. bayındırın aşağıdaki videodaki söylediklerini papğan gibi tekrarlamaktan öte birşey de demedin. şimdi muhatabım sen değilsin.

yıkıl karşımdan.!!!

http://www.youtube.com/watch?v=SjDURaYtgh4




muhatabım bayındır. bayındıra söyle. doğru söyledikleri var. ama yanlışı da bilerek bilmeyerek ekliyor.

bak biz ayran isek bayındır tereyağ. ayran bozulduğunda çökelek yaparlar ama tereyağ bozulduğunda zehir olur.

şimdi git bayındıra söyle.

bir oda dolusu temiz suya bir damla sidik karışırsa bu su necis olur. içillmez. bayındır da doğrularının arasına sidik karıştırıyor. avamın bunu tespit etme şansı da yok. bu sebeple bayındırın tüm söyledikleri, avam tarafından dikkate alınmamalıdır.

ayrıca bayındıra söyle, yaptıklarının cezasını hukuk çerçevesinde burada görmezse, inşaallah ahirette görecektir.

oynayan taş, kendi altındaki taştır. bir defa yerinden çıkarsa bayındırın duracağı yerin (allahü alem bissavab) cehennemin dibi olmasından korkarım. tez tövbe etsin. tabi nasibi varsa???
 

çelebiler

Kıdemli Üye
Katılım
4 Ocak 2013
Mesajlar
7,457
Tepkime puanı
211
Puanları
0
anlaşıldı. senin akıl hocan belli oldu. sen bayındırın öğrencisisin. bayındırın aşağıdaki videodaki söylediklerini papğan gibi tekrarlamaktan öte birşey de demedin. şimdi muhatabım sen değilsin.

yıkıl karşımdan.!!!

http://www.youtube.com/watch?v=SjDURaYtgh4




muhatabım bayındır. bayındıra söyle. doğru söyledikleri var. ama yanlışı da bilerek bilmeyerek ekliyor.

bak biz ayran isek bayındır tereyağ. ayran bozulduğunda çökelek yaparlar ama tereyağ bozulduğunda zehir olur.

şimdi git bayındıra söyle.

bir oda dolusu temiz suya bir damla sidik karışırsa bu su necis olur. içillmez. bayındır da doğrularının arasına sidik karıştırıyor. avamın bunu tespit etme şansı da yok. bu sebeple bayındırın tüm söyledikleri, avam tarafından dikkate alınmamalıdır.

ayrıca bayındıra söyle, yaptıklarının cezasını hukuk çerçevesinde burada görmezse, inşaallah ahirette görecektir.

oynayan taş, kendi altındaki taştır. bir defa yerinden çıkarsa bayındırın duracağı yerin (allahü alem bissavab) cehennemin dibi olmasından korkarım. tez tövbe etsin. tabi nasibi varsa???

Ne saçmalıyorsun? İstersen seni bir doktora götüreyim.Zeytin peynir ayran çökelek hayırdır inşallah karnın mı acıktı?

Sen kendini ne zannediyorsun?Allah mı Peygamber mi?
 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
ilahiyatçının verdiği fetvaya bakın!!! (bu ilahiyatçıların yetiştirdiği imamlara acıyorum)

videonun 05:30 saniyesinde söylüyor.


kim bu?


kıyamet çok yakın bilesiniz.... ey müslümanlar!!!

http://www.youtube.com/watch?v=hfd1K0zzQMU




değerli kardeşlerim. yukarıda paylaştığım video daki dehşet durumun iyi anlaşılamadığını düşünüyorum.

biraz da kolaycılık olsun diye videonun içeriğini özetlemeye çalışacağım.

bir kadın iclal gürpınarın programına bağlanıyor. kadın evli ve bir kızı var. kocası hergün eve gelmiyor. kadın bir dost bulmuş. dostu da evli. kadın iki erkeği aynı anda idare ediyor. kadın üç aylık hamile. ama kocasından değil. kadın durumunu ifade ediyor ve yardım talep ediyor.

ikbal hanım beni aşan bir durum diyor. oradaki hoca kılıklı insi şeytan fetvayı veriyor. "normalinde tövbe edeceksin, bir daha o adamı yakınına yaklaştırmayacaksın, bitecek o iş..." buraya kadar hadi diyelim...

iclal ilave ediyor. "bebek doğduğunda, kocası kendinden bilecek o zaman" diyor. hoca kılıklı "tabi tabii" diyor.


değerli kardeşlerim. islam nesebe ne kadar önem verir biliyorsunuz. bu bence tek örnek değil. bunun gibi niceleri vardır.

burada ne kadın ne sunucu hakkında birşey demiyorum. ama hoca kılıklı insi şeytana diyorum. Allah (cc) tan kork. Peygamberi zişan efendimizden utan. sen nasıl başkasının ***ine saf bir mümine babalık yaptırabilirsin.
kadın zina ettiğinde nikahı ne durumdadır bundan haber ver? diğer hükümlerden bahsetmiyorum bile.


başımıza gelenlerin en büyük müsebbibi bu hoca kılıklı insi şeytanlardır.

hala sinirliyim....

kıyamet çok yakın bilesiniz.

Allah ım bizi ıslah et. amin.
 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
değerli kardeşim;

hoca kılıklı (orada islam adına konuşuyor - fetva veriyor) bu soruya burada cevap vermek istemiyorum. özel olarak görüşelim vs dese anlaşılabilir. ne diyor dikkat buyurun.

"ikbal hanım beni aşan bir durum diyor. oradaki hoca kılıklı insi şeytan fetvayı veriyor. "normalinde tövbe edeceksin, bir daha o adamı yakınına yaklaştırmayacaksın, bitecek o iş..." buraya kadar hadi diyelim...

iclal ilave ediyor.
"bebek doğduğunda, kocası kendinden bilecek o zaman" diyor. hoca kılıklı "tabi tabii" diyor."

ben buna itiraz ediyorum. programı milyonarca insan izliyor/izleyecek. bu fetvaya göre amel edenlerin günahı bu hoca kılıklı insi şeytanın boynuna.

dikkat edin ben bu fıkhi konuda hüküm vermedim. sadece kusuru bulunanaın kusurunu ortay koydum.

 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
Bakın bu ilahiyatçının bir videosu tevafuk eseri karşıma çıktı.


Konu: süt annelik ve nesep

http://www.youtube.com/watch?v=Oyms8Kp2BAg


Süt bağışı kampanyasını eleştiriyor ve nesep/evlilik konusunda, dine uygun olmadığını vurguluyor. Bir de örnek veriyor. Süt kardeşi olduğu ortaya çıkan 7 çocuklu bir ailenin kesin ayrılması gerekir diyor. Ne güzel söylemiş değil mi?

Ama gelin görün ki bu hoca kılıklı .. yukarıda paylaştığımız video da evli bir erkekle zina eden evli bir bayan için

"normalinde tövbe edeceksin, bir daha o adamı yakınına yaklaştırmayacaksın, bitecek o iş..." diyor. buraya kadar hadi diyelim...

iclal ilave ediyor. "bebek doğduğunda, kocası kendinden bilecek o zaman" diyor. hoca kılıklı "tabi tabii" diyor."




Yani bu ne perhiz bu ne lahana turşusu.

Sen süt kardeşliği için “keşsin ayrılmalılar diyorsun. Zina eden kadın için "normalinde tövbe edeceksin, bir daha o adamı yakınına yaklaştırmayacaksın, bitecek o iş..." diyeceksin. Bebek doğduğunda da kadın durumu gizlemeliymiş.

Bu adam kendi sitesinde yayınladığı videoda (Zinanın erkek ve kadın için cezası aynı mı?) “recm” için ihtilaflı bir konudur diyor. buyurun aşağıdaki videoyu izleyin


01:45 saniyede söylüyor.

http://www.yusufkavakli.com/video/80-zinanin-erkek-ve-kadin-icin-cezasi-ayni-mi.html





Bu arada adamın adı Yusuf kavaklı imiş. Zavallı.

İstanbul eski müftü yardımcısı imiş. Kim bilir görevdeyken, ne sapık fetvalar vermiştir

Buyurun biyografisi:

Yusuf Kavaklı; Eski İstanbul Müftü Yardımcısı, İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü Mezunu.

1946 yılında Sivas'ta doğdu. İlkokulu köyünde bitirdi.

1970 yılında İstanbul İmam-Hatip Lisesi'nden, 1974'te İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü'nden mezun oldu.

Uzun süre İstanbul müftü yardımcısı olarak çalışan Kavaklı, 2011 yılında bu görevinden emekli oldu.
 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
1) İslam'ın evliliğe verdiği önem:
İlk insan Adem ve Havva'nın meşru evlilikle başlattığı aile yuvası, sonraki bütün semavî dinlerde devam edegelmiştir. Son din İslam da, aile yuvasının devamı ve doğacak nesillerin sağlığı için birtakım önlemler almıştır. Ayet ve hadislerde meşru evlilik özendirilmiş, evlilikten yüz çevirip, ömür boyu bekar kalmak isteyenler kınanmıştır.
Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyurulur: "Size helal olan kadınlardan ikişer, üçer, dörder tane nihaklayın." (en-Nisa.4/12.) "Sizden bekarları ve kölelerinizle cariyelerinizden salih olanları evlendirin. Eğer onlar fakir iseler, Allah onları fazl ve keremiyle zengin kılar. Allah geniş lütuf sahibidir, her şeyi çok iyi bilendir." (en-Nur, 24/32) Allah Teala, Hz. Havva'yı, Adem'in onunla huzur ve mutluluk duyması, ona bir hayat arkadaşı olması için yaratmıştır. "Sizi bir tek insandan yaratan ve onunla gönlü huzura kavuşsun diye eşini de kendisinden vareden Allah'tır." (el-A'raf, 7/189; bk. en-Nahl, 16/72; er-Rum, 30/21.)
Enes b. Malik (r.a)'ın naklettiğine göre, Rasülullah (s.a.s)'in eşleriden, Allah Rasulünün günlük ibadetlerini soran üç kişilik heyet onun ibadetini az bulmuş olacaklar ki kendi aralarında şöyle dediler. "Hz. Peygamberle biz bir olabilir miyiz? Onun geçmişteki ve gelecekteki günahları bağışlanmıştır. İçlerinden biri tüm geceyi namaz kılmakla geçireceğini, diğeri devamlı oruç tutacağını ve üçüncüsü de kadınlara yaklaşmayacağını ifade ettiler." Daha sonra durumu öğrenen Allah elçisi şöyle buyurdu: "Allah'a yemin olsun ki, ben sizin Allah'tan en çok korkanınız ve O'ndan en fazla sakınanınızım; fakat zaman zaman oruç tutar ve iftar ederim; namaz kılar ve uzanıp yatar, dinlenirim; kadınlarla da evlenirim. Kim benim sünnetimden yüz çevirirse, o benden (benim ümmetimden) değildir." (Buharî, Nikah, 1; Müslim, Sıyam, 74, 79.)
Allah'ın Rasulü evlenme imkanı bulamayan gençlere şöyle buyurmuştur. "Ey gençler!, sizden evlenmeye gücü yeten kimse hemen evlensin, zira evlilik gözü haramdan en iyi korur ve cinsel oraganın en sağlam kalesidir. Evlenmeye imkanı olmayan ise oruç tutsun. Çünkü oruç cinsel isteği kırar." (Buharî, Savm, 1, Nikah, 2,3; Müslim, Nikah, 1,3; Ebü Davud, Nikah, 1; İbn Mace, Nikah,1.)
Kur'an-ı Kerîm'de mü'min bir erkeğin ancak iki çeşit kadınla ilişki kurabileceği belirtilir. Bunlar da nikahlı eşi veya sahip olduğu cariyeden ibarettir. "Onlar ki, ırzlarını korurlar. Ancak eşleri ve sahip oldukları cariyeler bunun dışındadır. Bunlarla olan meşru ilişkilerinden dolayı onlar kınanmazlar. Kim bunun ötesine geçerse, işte onlar sınırı aşan kimselerdir." (el-Mü'minun, 22/5-7; krş. el-Mearîc, 70/29-31.)
Buna göre İslam'da bu meşru cinsel tatmin dışında kalan ilişkiler yasaklanmıştır. Zina, eşcinsellik, elle tatmin vb. bunlar arasında sayılabilir. Bütün bu yasakların gayesi ferdin fizik ve ruh sağlığını, aile yuvasını ve özellikle bu yuvanın özünü oluşturan kadını korumaktır. Bu yasakları ve müeyyidelerini kısaca açıklayacağız.
2) Zina yasağı ve kapsamı:
Zina; bir kadınla nikahsız veya haksız olarak cinsel ilişkide bulunmaktır. Bir fıkıh terimi olarak zina şöyle tarif edilmiştir: "İslamî hükümlerle yükümlü bulunan bir erkeğin, kendisine cinsel istek duyulacak yaştaki bir kadına, İslam ülkesinde, nikah akdine veya cariyelik statüsü gibi haklı bir nedene dayanmaksızın önden cinsel ilişkide bulunmasıdır."
Zina, İslam'da ve önceki bütün semavî dinlerde yasaklanmış ve çok çirkin bir fiil olarak nitelendirilmiştir. O, büyük günahlardan olup, ırz ve neseplere yönelik bir suç olduğu için cezası da hadlerin en şiddetlisidir.
Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyurulur: "Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, çok çirkin bir iş ve kötü bir yoldur." (el-İsra, 17/32) "Onlar Allah ile birlikte başka ilaha dua etmezler. Haksız yere, Allah'ın haram kıldığı kimseyi öldürmezler ve zina da etmezler. Kim bunları yaparsa cezaya çarpar. Ona kıyamet gününde kat kat azap verilir ve o azabın içinde alçaltılmış olarak sonsuza kadar bırakılırlar." (el-Furkan, 25/68-69; Bundan sonra gelen iki ayette tevbe edip imanını yenileyen ve güzel amel yapanlar bu azaptan istisna edilmiştir.) "Ey Muhammed! Mü'min erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını ve namuslarını korusunlar. Böyle davranmak onlar için daha temiz ve daha hayırlıdır." (en-Nur, 24/30.) "Mü'min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını ve namuslarını korusunlar, görünmesi zaruri olanlar dışında zinetlerini gösîermesinler. Baş örtülerini de yanlarına sarkıtsınlar." (en-Nur, 24/31.)
Hz. Peygamber'in zinayı kötüleyen ve onun ahirette meydana getireceği sıkıntıları dile getiren çeşitli hadisleri vardır. Zinayı büyük günahlar arasında sayan, (bk. Buharî, Vesaya, 23, Edeb, 6; Müslim, İman, 38; Ebü Davud, Vesaya, 10; Tirmizî, Tefsir, 5.) zina eden kimsenin mü'min olarak zina etmiş olamayacağını bildiren (Ebu Davud, Sünne, 15; Krş. Tirmizî, iman, 11.) ve zinanın açıkta işlenişinin bir kıyamet belirtisi olduğunu belirten (Buharî, Hudüd, 22, Talak, 11; Ebu Davud, Hudud, 17.) hadisleri örnek olarak verilebilir.
İslam'ın yasakladığı bir fiili işleyen için, ayet veya hadisle belirlenmiş olan cezaya "had cezası" denir. Çoğulu "hudûd"tur. Nass'la belirlenmiş ceza çeşitleri çok azdır. Bunlar beş tane olup şunlardır: a) Zina; bekar için 100 celde, evli için recm cezası, b) Hırsızlık; el kesme cezası, c) İçki içme; 40-80 değnek, d) Yol kesme; suçun ağırlığına göre; öldürülme, asılma veya kol ile bacağın çapraz şekilde kesilmesi, e) Zina iftirası; seksen değnek cezası. Kul hakkına yönelik kısas da, nass'ların belirlediği cezalardandır.
Yukarıda belirtilenlerin dışında kalan ve İslam Devleti tarafından belirlenen cezalara ise "ta'zîr cezası" denir.
3) Zina için nass'larda öngörülen ceza:
İslam'da cezanın caydırıcı olmasına önem verilmiştir. Bu yüzden suç işleyen teşhir edilir ve ceza toplum içinde açıkta uygulanır.
Kur'an-ı Kerîm'de, şöyle buyurulur: "Zina eden kadın ve zina eden erkekten herbirine yüz değnek vurun. Eğer Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız, bunlara Allah'ın dinini uygulama konusunda acıyacağınız tutmasın. Mü'minlerden bir topluluk da, onların cezası na şahit olsun." (en-Nur, 24/2.)
Bu ayette bekar olan erkek veya kadının zina fiiline verilecek ceza belirlenmiştir. Değnek vurma (celde), ete geçmemek üzere, yalnız deriyi etkileyecek şekilde vurmak demektir. Vururken yalnız kürk, manto ve palto gibi kalın giysiler çıkartılır, diğerleri çıkarılmaz.
Evli, iffetli erkek veya kadına uygulanacak recm cezası ise sünnetle sabittir.
Hadiste şöyle buyurulur: "(Evlenmiş) yaşlı erkek ve yaşlı kadın zina ederlerse, onları recmediniz." (İbn, Mace, Hudud, 9; Malik, Muvatta', Hudud, 10; Darîmî, Hudüd, 16; A. b. Hanbel,V,132,183.) Hz. Peygamber (s.a.s), erkek ve kadın iki yahudiye ve ashab-ı kiram'dan Maiz ile Beni Gamid'ten bir kadına recm cezası uygulamıştır. Recm'in meşru oluşu üzerinde sahabenin görüş birliği vardır.
Zina cezası Allah'a ait haklardandır. Bu, aileye, nesle ve toplum düzenine karşı işlenen bir suç olduğu için toplum haklarından sayılır.
4) Zina cezasının uygulanma şartları:
Zina eden erkek veya kadına ceza uygulanabilmesi için aşağıdaki şartların bulunması gerekir.
a) Zina eden erkeğin erginlik çağına ulaşmış olması gerekir. Ergin olmayan çocuğa had uygulanmaz.
b) Zina edilen kadının da ergin veya kendisine cinsel istek duyulan bir yaşta olması gerekir. Küçük kız çocuğu ile zina edilmesi halinde zina eden erkeğe de kıza da had cezası gerekmez. Ergin olmayan çocukla cinsel temasta bulunan kadına da had uygulanmaz. Burada fiilin haram olması yanında İslam Devletinin koyacağı ta'zîr cezası ile kızlığın kaybedilmesi gibi durumlarda ayrıca diyet (maddî tazminat) cezası devreye girer.
c) Zina edenlerin akıllı olması gerekir. Akıl hastasına had uygulanmaz.
Mezhep imamları çocuk ve akıl hastasına zina haddinin gerekmediği konusunda görüş birliği içindedir. Delil şu hadistir. "Üç kişiden kalem kaldırılmıştır. Çocuktan ergin oluncaya, uyuyandan uyanıncaya ve akıl hastasından iyileşinceye kadar." (Ebu Davud, Hudud, 17) Diğer yandan akıllı bir erkek akıl hastası bir kadınla veya akıl hastası bir erkek akıllı bir kadınla zorlama olmaksızın zina etse, bu ikisinden akıllı olana had cezası uygulanır.
d) Çoğunluk fakihlere göre, müslümanla gayri müslimin zinasında had cezası uygulanır. Fakat Hanefîlere göre, evlenmiş bulunan (muhsan) gayri müslime recm uygulanmaz değnek vurulur.
Malikîlere göre, iki gayri müslim birbiriyle zina etse, bunlara had uygulanmaz. Fakat bunlar zinalarını açığa vururlarsa te'dib edilirler. Kafir bir erkek, müslüman kadını zinaya zorlarsa öldürülür.
Şafiî ve Hanbelîlere göre pasaportlu gayri müslim yabancılara ne zina ve ne de içki içme cezası verilmez. Çünkü bunlar Allah haklarından olup, müste'menler bu hakları üstlenmemiştir.
e) Zinanın istekle yapılmış olması gerekir. Çoğunluk fakihlere göre zinaya zorlanan kimseye had uygulanmaz. Hadiste şöyle buyurulmuştur: "Ümmetimden yanılma, unutma veya zorlanma sonucunda işledikleri fiilin hükmü kaldırılmıştır." (Buharî, Hudud, 22, Talak, 11; Ebu Davud, Hudud, 17; Tirmizî, Hudud, 1; İbn Mace, Talak, 15.)
Çoğunluk İslam fakîhlerine göre, zinaya zorlanan erkeğe de had cezası uygulanmaz. Delil, yukarıda verdiğimiz hadisin genel anlamı ve suçluda zorlanma özrünün bulunmasıdır.
Ebu Hanîfe ise, erkek için önceleri yalnız devlet yöneticilerinin zinaya zorlamasını haddi düşüren bir neden olarak görürken, sonraki görüşünde, her çeşit zorlamanın haddi düşürebileceğini söylemiştir. Çünkü zorlanan kimsenin, kimi zaman istemediği halde cinsel birleşmeye gücü yetebilir. (bk. el-Kasanî, a.g.e., VII, 34,18; İbn Rüşd, a.g.e., II, 267,431; İbn Kudame, el-Muğnî, 3, bask, Kahire, 1970, VIII, 187, 205; ez-Zühaylî, a.g.e., VI, 27 vd.; Bilmen, a.g.e., III, 197.)
f) Zinanın insanla yapılmış olması gerekir. Üç mezhebe ve Şafiîlerde sağlam görüşe göre hayvanla cinsel temas edene had cezası gerekmez, ta'zîr uygulanır. Hayvan öldürülmez ve çoğunluk müctehitlere göre onun etinin yenilmesinde de bir sakınca yoktur. Hanbelîlere göre, fiil iki erkeğin şahitliği ile sabit olursa hayvan öldürülür, eti yenmez ve hayvanın tazmin edilmesi gerekir. (bk. Tirmizî, Hudud, 24; A. b. Hanbel, l, 217, Hamdi Döndüren, «Zina» Mad. Şamil İslam Ansik. VI, 477-482)
g) Cinsel birleşmenin önden olması ve sünnet yerinin girmiş bulunması gerekir. Arkadan ilişki, yani livata Ebu Hanîfe'ye göre yalnız ta'zir cezasını gerektirir. Ebu Yusuf, İmam Muhammed ve diğer üç mezhebe göre ise livata, haddi gerektirir.
Yabancı bir kadına öpme, sarılma veya cinsel organın dışında uyluk, karın vb. başka yere temas ise yalnız ta'ziri gerektirir. Çünkü bu, şer'an kendisine bir şey takdir edilmeyen münker bir fiildir.
h) Zinanın bir nikah şüphesine dayalı olarak işlenmemesi gerekir. Çoğunluk müctehitlere göre, bir kimse yabancı bir kadınla kendi eşi veya cariyesi sanarak cinsel temasta bulunsa had gerekmez. Ancak kadın bilerek susmuş ve zinaya razı olmuşsa yalnız ona had cezası uygulanır.
Ebu Hanîfe ve Ebu Yusuf'a göre ise, zina konusunda "şahısta yanılma" iddiası dikkate alınmaz. Çünkü bu durumda, fiili işleyenden şüphe kalkmaz.
Evliliğin batıl oluşu konusunda, mezhepler arasında görüş birliği varsa, bundan sonraki cinsel birleşme had cezasını gerektirir. İki kız kardeşi bir nikah altında toplamak, beşinci eşle evlenmek, nesep veya süt yönünden haram olan bir kadınla evlenmek, iddet beklemekte olan kadınla veya üç talakla boşadığı kadınla hülleden, (başka bir erkekle evlenip, bu evliliğin herhangi bir nedenle sona ermesinden) önce evlenmek bu niteliktedir. Ancak taraflar bütün bunların haramlığını bilmediklerini öne sürerlerse, burada önceye ait bilmemek bir özür sayılır ve cinsel birleşme durumunda had cezası uygulanmaz.
Zinanın bir para karşılığında olması halinde, Ebu Hanîfe'ye göre, her ikisine de had cezası uygulanmaz. Çünkü bu durum bir mehir karşılığında nikah akdine benzemektedir. Burada şüpheden dolayı had düşer. Ancak fiil haram olduğu için, İslam Devleti'nin bu konuda koyduğu bir ceza varsa (ta'zir) bu uygulanır. Ebu Yusuf ve İmam Muhammed'e göre, zinada paranın bulunması, sonucu etkilemez. (Bilmen, İstilahat-ı Fıkhıyye Kamusu, İst, 1968, III, 197 vd.) Mut'a nikahı da, temelde bir bedele dayandığı için yukarıdaki hükümlere bağlı olsa gerektir. İleride, mut'a evliliğini ayrıca inceleyeceğiz.
i) Zinanın daru'l-İslam'da olması gerekir. Aksi halde had cezası uygulanmaz. Çünkü İslam Devleti, darulharp veya darulbağy (asiler ülkesi) üzerinde velayet yetkisi kullanamaz. Yani onun, orada hadleri uygulamaya gücü yetmez. Ancak darulharp'te İslam toplumuna azınlık olarak kendi dini inanç ve hükümlerini yaşama ve uygulama hakkı tanınmışsa, bu takdirde müslümanların fedaratif bir yapı veya çok hukuklu bir sistem içinde, İslam'ın "muamelat ve ukübata ilişkin esaslarını uygulamaları da mümkündür. Artık bu statüyü benimseyip İslam toplumuna bağlanan mü'minler için, uygulanması İslam Devletinin varlığına bağlı olan hükümler de bağlayıcı olur.
5) Zina cezasının çeşitleri:
Zina cezası, bu fiili işleyenin bekar veya evli oluşuna göre ikiye ayrılır. Bekar kimseler için değnek (celde) ve evlilerin zinasında recm cezası. İslam Devleti'nin koyacağı ta'zir cezası ile sürgün de bunlar arasında sayılabilir.
a) Yüz değnek (celde) cezası:
Bekar erkek veya kadın için zina cezası yüz değnek olup, Kur'an-ı Kerim'de belirlenen bir ceza türüdür. "Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüzer değnek vurun" ayeti bunun delilidir. (en-Nur, 24/2.)
İslam'ın ilk dönemlerinde bekarın zinasına yüz değnek yanında bir yıl süreyle sürgün cezası da uygulanıyordu. Hadiste şöyle buyurulur: "Bekar'ın bekar'la zinası için yüz değnek ve bir yıl sürgün. Dulun dulla zinası için ise yüz değnek ve taşla recm vardır."(İbn Mace, Hudud, 7.)Ancak Nur süresi inince bekarlar için yalnız değnek (celde), evli olanlar (muhsan) için ise sünnetle recm cezası belirlenmiştir. (es-Serahsî, el-Mebsût, IX, 36 vd.)
Hanefîlere göre sürgün, bir had cezası değil, İslam Devlet başkanının takdirine bırakılan bir ta'zir cezası niteliğindedir. O, sürgünde bir yarar görürse uygulayabilir. Nitekim zina edenin gerektiğinde tevbe edinceye kadar hapsedilebilmesi de bu niteliktedir.
Şafiî ve Hanbelîlere göre celde ve bir yıl sürgün birlikte uygulanır. Sürgün yeri, seferilik mesafesinden uzakta olmalıdır. Diğer yandan kadın, sürgüne kocası veya mahrem bir hısımı ile birlikte gönderilmelidir. Çünkü Allah'ın Rasulü; "Kadın yanında kocası veya mahremi bulunmadıkça yolculuğa çıkamaz" (Buharî, Taksîr, 4, Mescidü Mekke, 6, Sayd, 26, Savm, 67; Ebu Davud, Menasik, 3; Müslim, Hacc,413-414.) buyurmuştur.
Malikîlere göre ise yalnız erkek sürgün edilir, yani bulunduğu beldeden uzakta hapsedilir. Kadın gittiği yerde de zina etmemesi için sürgün edilmez.
Yukandaki hadisin sonunda, evli için öngörülen celde ve taşla recm, dört mezhepçe amel edilmeyen bir esastır. Çünkü evli için yalnız recmi öngören hadisler daha sağlamdır. Nitekim Ebu Hüreyre ve Zeyd b. Halid'ten bir topluluğun naklettiği işçinin kıssasında, Hz. Peygamber bekar olan işçi için yüz değnek ve bir yıl sürgün cezasına, kadın için ise yalnız recm cezasına hükmetmiştir. (bk. es-Serahsî, a.g.e., IX, 37; ez-Zühaylî, a.g.e., VI, 39.)
b) Recm cezası:
Recm; evli veya dul (muhsan) olarak zina eden erkek veya kadına sünnetle belirlenen bir ceza türüdür. Hz. Ömer, Rasulullah (s.a.s)'den işittiği; "Yaşlı erkekle yaşlı kadın zina ederlerse, onları recmedin" ifadesinin
Kur'an'dan bir ayet olduğunu söylemişse de başka şahit bulunmadığı için bu ibare Kur'an-ı Kerîme alınmamıştır. Diğer yandan Ömer (r.a) halifeliği sırasında Medine minberinden recmi ilan etmiş ve sahabe topluluğundan hiç kimse buna karşı çıkmamıştır. (bk. es-Serahsî, a.g.e., IX, 37; Ahmed Davudoğlu, Sahih-i Müslim, Terceme ve Şerhi, İstanbul 1978, VIII, 350.)
Hz. Peygamberin recm cezasını uygulama örnekleri:
1. İşverenin eşiyle zina eden bekar işçiye yüz değnek ve bir yıl sürgün cezası, kadına ise evli olduğu için recm cezası uygulanmıştır.
Zina eden kadının kocası ile işçinin babası Hz. Peygamber'e başvurarak "Allah'ın kitabı" ile hüküm verilmesini istemişlerdi. İşçinin babası, İslamî hükmü bilmediği için daha önce, oğlu adına yüz koyun ve bir cariyeyi kurtuluş fidyesi olarak vermişti. Hz. Peygamber kendilerine şöyle buyurdu: "Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, aranızda Allah'ın kitabı ile hükmedeceğim. Cariye ve koyunlar geri verilecek. Oğluna yüz değnekle bir yıl sürgün gerek. Ey Uneys! Sen de bu adamın karısına git. Eğer zinasını itiraf ederse, onu recmet". Uneys (r.a.) kadına gitmiş ve kadın suçunu itiraf ettiği için Hz. Peygamber'in emri ile recm edilmiştir.(Müslim, Hudüd, 25; Buharî, Hudüd, 3, 38, 46, Vekalet, 13. Hadisi; Ebü Hureyre ile Zeyd b. Halid el-Kühenî nakletmiştir.) ( Ebü Hanîfe'ye göre bu hadisteki bir yıl sürgün, celde ayetine ilave niteliğinde olup, ayet inince bu ilave kısım neshedilmiştir. Ancak İslam Devlet başkanı bunu bir ta'zir cezası olarak verebilir.)
2. Zinasını dört defa ikrar eden Maiz b. Malik (r.a)'in recm edilmesi.
Maiz Hz. Peygambere gelerek zina suçunu itiraf etmiş ve bu ikrarını ayrı zamanlarda gelerek dört defa yenilemiştir. Nebî (s.a.s.) onun akıl hastası veya sarhoş olup olmadığını soruşturduktan sonra recm edilmesini emir buyurmuştur. Sahabiler recimden sonra ikiye ayrıldı. Bir kısmı Maiz helak oldu, derken bir kısım sahabiler de onun en büyük tevbeyi yapmış olduğunu söylediler. Bunun üzerine Allah'ın Rasülü şöyle buyurdu: "Maiz öyle bir tevbe etti ki, bu tevbe bir ümmet arasında paylaştırılsa onlara yeterdi."(Müslim, Hudüd, 22; eş-Şevkanî, Neylü'l-Evtar, VII, 95, 109; Zeylaî, Nasbu'r-Raye, III 314 vd.)
3. Gamid'li evli kadının zinadan dolayı recmedilmesi.
Maiz'in recmedilmesinden kısa bir süre sonra Ezd kabilesinin Gamid kolundan bir kadın geldi ve "Ey Allah'ın Rasülü! Beni temizle" dedi. Hz. Peygamber "Yazıklar olsun sana. Çık git, Allah'a tevbe ve istiğfar et" buyurdu. Kadın; "Beni, Maiz'i çevirdiğin gibi geri çevirmek istiyorsun" deyince, Hz. Peygamber durumunu sordu. Zinadan gebe olduğu anlaşılınca, doğumdan sonra gelmesini söyledi. Doğumdan sonra da, çocuğun bir süre anne sütü emmesine izin verildi. Daha sonra bir sahabi, çocuğun bakımını üstlendi ve Allah elçisinin emri ile Gamid'li kadın recm edildi.
Halid b. Velid'in (ö. 21/641) bu kadın hakkında bazı kötü sözler söylemesi üzerine Allah'ın Rasulü şöyle buyurdu: "Ey Halid! Allah'a yemin olsun, bu kadın öyle bir tevbe etti ki, onu bir baççı (vergi memuru) yapsaydı, şüphesiz mağfiret olunurdu. Onu kevser suyunun başında görüyorum" (bk. Müslim, Hudud, 22, 23, 24; İbn Mace, Diyat, 36; Malik, Muvatta', Hudud, 11.) Sonra cenaze namazını kıldırmış ve kadın defnedilmiştir.
4. Evli bulunan yahudi erkeği ile yahudi kadının zina nedeniyle recm edilmesi.
Abdullah b. Ömer (r. anhuma)'nın naklettiğine göre, Allah'ın Rasülüne zina eden bir yahudi erkeği ile yahudi kadını getirilmişti. Hz. Peygamber Tevrat'ta evlilerin zinası için konulan cezayı sorunca, Tevrat'a bakan bir yahudi genci "recm" ifadesini atlayarak okumak istedi. Durumu fark eden ve temelde bir yahudi olan Abdullah b. Selam (r.a.), okuyan yahudinin elini Tevrat'ın üzerinden kaldırtınca, recm ayeti görüldü ve her iki yahudi hakkında evli olarak zina ettikleri için recm uygulandı. (bk. Müslim, Hudud, 26, 28.)
Hanefîlere ve İmam Şafiî'den bir görüşe göre ehl-i küfür, İslam mahkemesine başvurursa, hakimin Allah'ın hükmü ile karar vermesi gerekir. Bu konuda hakime verilen seçmeli hak neshedilmiştir. Diğer yandan Ebu Hanîfe şöyle demiştir: "Gayri müslim eşler, İslam mahkemesine birlikte başvurursa, aralarında adaletle hükmetmek gerekir. Yalnız kadın gelir, kocası razı olmazsa hakim hüküm veremez". Ebu Yusuf ve İmam Muhammed'e göre ise hüküm verebilir. (Davudoğlu, a.g.e., VIII, 376.)
Recm için erkek veya kadının "muhsan" olması gerekir. Bir kimsenin muhsan sayılması için yedi niteliğin bulunması şarttır. Bunlar: Akıllı olmak, ergin bulunmak, hür ve müslüman olmak ve sahih nikahlı eşiyle cinsel temasta bulunmuş olmaktır. Muhsanlık şifalının devamı için, evliliğin devam etmekte olması şart değildir. Bu yüzden ömründe bir defa evlenen ve eşi ile cinsel temasta bulunan kimse de muhsan olabilir. (Bilmen, a.g.e., III, 201)
6) Zinanın hakim önünde tesbiti:
Zinanın ikrar veya şahitle sabit olabileceği konusunda görüş birliği vardır.
a) Zinanın ikrar yoluyla sabit olması:
İslam'da had cezalarının tesbit yöntemleri birbirinden farklıdır. Bunu suçun niteliği belirler. Nitekim çalınan malın hırsızın elinde bulunması hırsızlık fiilinin delili olurken, ağzı şarap kokan kimseyi de bu durumu ele vermiş olur. İslam zinanın tesbitini ise çok ağır şartlara bağlamış ve kişiyi temize çıkarmak için çeşitli fırsatlar vermiştir. Bu yüzden zina ikrarı özel şartlara bağlanmıştır. İkrarın hakim önünde ayrı ayrı meclislerde ve dört kere yapılması, ikrarda bulunanın akıl hastası veya sarhoş olmaması ve dış görünüş bakımından da zina edecek durumda bulunması bu şartlar arasında sayılabilir.
Zina ikrarında zaman aşımına itibar edilmez. Diğer yandan, kendisiyle zina edildiği ileri sürülen erkek veya kadının mahkemede hazır bulunması şart olmadığı gibi, karşı taraf zinayı inkar etse bile, itiraf edene had cezası uygulanabilir. Nitekim işçinin zinası olayında Allah'ın Rasülü erkeğe dayak ve bir yıl sürgün cezası öngörürken; kadın için, "Ey Ümeys! O kadına git, itirafta bulunursa, onu recm et" buyurmuştur. Şafiî ve Malikiler, burada dört kere ikrardan söz edilmediği için, bir kere ikrarı zinanın sabit olması için yeterli bulur.
b) Dört şahitle isbat:
İkrar bulunmadığı zaman, zinanın müslüman, erkek, adaletli ve hür dört şahitle isbat edilmesi de mümkündür. Allah Teala şöyle buyurur: "Kadınlarınızdan fuhuş yapanlara karşı içinizden dört şahit getirin." (en-Nisa,4/15.) Diğer yandan Hz. Aişe'ye zina iftirası atan veya bunun dedikodusunu yapanlar için Yüce Allah şöyle buyurur: "Buna karşı dört şahit getirmeleri gerekmez miydi? Mademki onlar bu şahitleri getiremediler, o halde onlar Allah indinde yalancıların ta kendileridir." (en-Nur, 24/13)
Dört şahidin de zina fiilini bizzat görmesi, zinanın yeri ve zamanı konusunda aynı şeyleri söylemesi gerekir. Şahit beyanları arasında çelişki bulunur ve bu çelişki yeni sorularla giderilemezse şahitlerin şahitlikleri reddedilir. Çünkü şahit ifadelerinin kesin ve çelişkisiz olması gerekir. Aksi halde suç üzerinde şüphe doğar. Şüphe ise haddi düşürür. Nitekim hadiste; "Gücünüzün yettiği kadar, şüphe bulununca hadleri düşürünüz" (Tirmizi, Hudud, 2; İbn Mace, Hudud, 5; Ebu Davud, Salat, 14) buyurulur.
Diğer yandan bekar veya dul kadının gebe olması veya evlilikten sonra altı ay geçmeden doğum yapması gibi durumlarda, doğan çocuk zinanın bir şahidi sayılır. Nitekim Hz. Ali'nin evlilikten sonra altı ay geçmeden doğum yapan kadına zina cezası uyguladığı nakledilmiştir.
7) Zina cezasının infaz şartları:
a) İslam devletinin varlığı:
Had cezası, zina fiili darul İslam sayılan bir yerde işlendiği takdirde uygulanır. Bu konuda İslam müctehitlerinin görüş birliği vardır. Çünkü Hz. Peygamber döneminde onun izni olmadan hiç bir had uygulanmamıştır. Raşid halifeler döneminde de onlardan izinsiz bir haddin uygulandığı nakledilmemiştir. Ancak Yemen, Mısır, Suriye, Irak gibi taşra yönetimlerinde de valî ve kadılar hadleri merkezden aldıkları velayet yetkisiyle uyguluyordu. Yargı tarafsız bir makamın araya girip hakem rolü oynaması ve verilecek cezayı uygulaması ilkesine dayanır. Diğer yandan hadlerin tesbiti araştırma ve içtihadı gerektirir. Davacı, davalıyı suçlar, mahkum eder ve cezayı da bizzat infaza kalkışırsa zulüm ve haksızlıklardan güvende olunamaz.
Diğer yandan yukarıda da belirttiğimiz gibi müslümanların azınlıkta olduğu ülkelerde federatif yapı veya çok hukuklu sistem içinde İslamî hükümlerin, federal bir anayasa çerçevesinde de uygulanması mümkündür.
b) Recm uygulamasına önce şahitlerin başlaması:
Bekarların zina cezası olan celde'de şahitlerin infaza önce başlaması şartı aranmaz. Çünkü onlar infaz şeklini bilmeyebilir.
Recm'de ise infaza önce şahitlerin başlaması ve uygulama sonuna kadar hazır bulunması da şarttır. Bu durum, son ana kadar haddi düşürmeye fırsat vermek içindir. Çünkü şahitler herhangi bir tereddütleri varsa, her an dönebilirler. Bu takdirde ceza düşer.
c) Değnek cezasında suçlunun helaki tehlikesinin bulunmaması gerekir.
Bu yüzden dayağın çok sıcak veya çok soğuk havada yahut hastalık, gebelik veya lohusalık gibi durumlarda infaz edilmeyip geciktirilmesi gerekir. Ancak Şafiî ve Hanbeliler, iyileşme umudu olmayan hastalığı bunun dışında tutarlar.
Değnek cezası yalnız deriye acı verecek şekilde ne ince ve ne de kalın olmayan budaksız orta bir değnekle bir veya iki gün içinde yüz defa vurma şeklin de infaz edilir. Erkekte dış giysiler çıkartılır ve avret yeri kapalı bulundurulur. Yüz, baş, karın, sırt ve cinsel organ gibi ölüme yol açabilecek yerlere vurulmaz.
Vuruşlar omuz, kol, baldırlar ve ayak gibi uzuvlara yayılır.
Suçlu kadın ise, celde (vurma), oturduğu yerde infaz edilir. Yalnız manto, kürk gibi kalın giysisi çıkarılır. (bk. el-Kasanî, a.g.e., VII, 57 vd.; İbnü'l-Hümam, a.g.e., IV, 121 vd,; İbn Rüşd, a.g.e., lll, 428; Zeylaî, a.g.e. III, 319 vd.)
Sonuç ve değerlendirme:
İslam'da cehennem karşısında cennet, günah karşısında af ve mağfiret birlikte bulunur. Allah Teala kimi hakları korumak için şiddetli cezalar koymuş, fakat buna karşılık da kişinin İslamî hükümlere samimi olarak teslim ve razı olma durumuna göre, kuluna rahmet ve mağfireti ile de muamele etmiştir.
Nitekim Kur'an-ı Kerim'de haksız yere cana kıyan veya zina edenlerin kıyamet günü, alçaltılmış olarak, sürekli bir şekilde azapta kalacakları bildirildikten sonra şöyle buyurulur: "Ancak tevbe edip, imanını yenileyen ve salih amel işleyenler bunun dışındadır. Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayan ve çok merhamet edendir. Yine kim tevbe edip, salih amel işlerse, şüphesiz o tevbesi kabul edilmiş olarak Allah'a döner." (el-Furkan, 25/70, 71.)
İslam'da zina fiilinin ortaya çıkması değil, setredilmesi, gizli tutulması, hatta şahitlik etmeyerek cezanın düşmesine yardımcı olunması daha faziletli sayılmıştır. Nitekim Allah elçisi, zinasını ikrar eden Maiz'e "Belki ona sadece dokunmuş veya yalnız onu öpmüş olmayasın." (Buharî, Hudud, 28; Ebu Davud, Hudud, 23; A.b. Hanbel, l, 238, 255, 270.466. eş-Şevkanî, Neylü'l-Evtar, VII, 102.) sözleriyle ikrarından dönebileceğini telkin buyurmuştur. Hatta ceza uygulanırken Maiz'in kaçmaya yöneldiğini, infazdan sonra öğrenen Allah'ın elçisi şöyle buyurmuştur: "Keşke onu bıraksaydınız. Belki o tevbe edecek ve yüce Allah da tevbesini kabul buyuracaktı." (eş-Şevkani, Neylü'l-Evtar, VII, 102)
Diğer yandan infazdan sonra Maiz'in helak olduğunu söyleyenlere karşı Allah elçisinin söylediği şu sözler de Allah Teala'nın rahmetinin ne kadar geniş olduğunu gösterir. "Maiz Allah'ın hükmüne razı olmakla, öyle bir tevbe etti ki, bu tevbe bir ümmet arasında paylaştırılsa onlara yeterdi." Yine zinasını ikrar ederek Allah'ın hükmüne kendi rızası ile teslim olan Gamid'li kadının cenaze namazını bizzat Rasulullah (s.a.s) kıldırmış ve Hz. Ömer'in; "Zina ettiği halde onun cenaze namazını kılıyorsunuz" demesi üzerine de şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz, bu kadın öyle bir tevbe etti ki, Medine halkından yetmiş kişiye paylaştırılsa, onlara yeterdi. Ey Ömer! Sen, Allah için canınıfeda etmekten daha üstün bir tevbe şekli bulabilir misin." (Müslim, Hudud, 24, bk. İbn Mace, Diyat, 36; Malik, Muvatta', Hudüd, ıı.)
Zina cezasının, ayrı meclislerde dört kere ikrar veya dört erkek şahitle ispat şartına bağlanması bu cezayı adeta sembolik bir duruma getirmektedir. Çünkü zina fiilinin aynı anda dört şahit tarafından görülmesi imkansız gibidir. Ya fuhşu açıkça yapan veya bunu alışkanlık haline getirenler bu duruma düşebilir. Nitekim, Hz. Peygamber ve dört halife döneminde bu cezanın yok denilecek kadar az sayıda uygulanması bunu göstermektedir. Bir cezanın caydırıcı niteliğinin güçlü olması ve Demokles'in kılıcı gibi başın üstünde sürekli olarak varlığının hissedilmesi, geniş ölçüde uygulanmasından daha önemlidir. İslam, kadının iffetine ayrı bir önem vermiştir. İffet üzerinde dedikodu yapılmasına bile ağır müeyyide getirmiştir. Bir kimseye zina isnadında bulunan kimse bunu dört erkek şahitle ispat edemediği takdirde, "zina iftiracısı" durumuna düşer ve kendisine "kazif cezası" gerekir. Ayette şöyle buyurulur: "Namuslu ve hür kadınlara zina iftirası atan, sonra da bunu dört şahitle ispat edemeyen kimselere seksen değnek vurun. Onların ebedî olarak şahitliklerini kabul etmeyin. Onlar fasıkların ta kendileridir." (en-Nur, 24/4.)
Eğer kadına bu isnadı yapan kocası olur ve dört şahitle ispat edemezse, onun için "lian" veya "mulaâne (lanetleşme)" denilen bir yöntemle, hakim önünde evliliği sona erdirme hakkı tanınmıştır. Ashab-ı Kiramdan Hilal b. Ümeyye (r.a.) karısını zina ile itham edince, Allah'ın Rasülü, bunu dört şahitle ispat etmesini, aksi halde "kazf cezası (seksen değnek)" vurulacağını bildirdi. Bunun üzerine, aşağıdaki "lian" ayeti indi: "Hanımlarına zina isnat edip de, kendilerinden başka şahitleri olmayanların şahitliği, doğru söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah'ı şahit tutup yemin etmesiyle olur. Beşinci defasında; eğer yalan söyleyenlerden ise, Allah'ın lanetinin kendi üzerine olmasını diler. Kadının da kocasının yalancılardan olduğuna dair, Allah'ı dört defa şahit tutup yemin etmesi, cezayı kendisinden kaldırır. Beşinci defasında; kocası doğru söyleyenlerden ise, Allah'ın gazabının kendi üzerine olmasını diler." (en-Nur, 24/6-9.) Ayet ilk olarak Hilal ailesine uygulanmış ve Allah'ın Rasülü yeminleşmeleri sonunda eşlerin arasını ayırmıştır. (eş-Şevkanî, a.g.e., VI, 268; Sünnetten uygulama örnekleri için bk. Müslim, Lian, 4, 10,; Ebu Davud, Talak, 27; Tirmizî, Talak, 22, Tefsîru Sure 24/2; Nesaî, Talak, 42;Darimî, Nikah, 39.) Lian sonunda hakimin evliliğe son vermesi Ebu Hanîfe ve İmam Muhammed'e göre "bain talak", çoğunluk fakihlere göre ise "evliliği fesih" niteliğindedir. (bk. el-Kasanî, a.g.e., III, 244 vd.; İbnü'l-Humam, a.g.e., III, 253 vd.; İbn Rüşd, a.g.e, II, 120. vd.; İbn Kudame, el-Muğnî, VII, 410 vd.473.)
Sonuç olarak İslam cinsel hayatı düzene sokmuş, böylece nesep ve nesilleri koruma altına alırken, insan varlığının, anne-babanın şefkatli kollarında ve aile yuvası sıcaklığı içinde yetişmesini hedeflemiştir. Bu arada nesilleri zinadan koruma yanında, zina benzeri temaslardan uzak kalmaları için de bir takım tedbirler almıştır.

kaynak:
http://www.islamiyasam.com/modules/Evlilik_ve_Aile_Hayati/32.htm
 

rabbinsadikkulu

FETÖ nurcu değildir!
Katılım
10 Ocak 2012
Mesajlar
9,937
Tepkime puanı
131
Puanları
0
Zinaya yaklaşmayın! O; hayâsızlık, çirkin, aşağı bir iş, kötü bir yoldur. İsra 32


Erkek ve Kadın ; Nikah kıyılıp evlendikten sonra kocasının nikahında iken; yabancı (kocasından başka) bir erkekle zina ederlerse .....


1- Nikah bağı kopar.

2- Erkek ben razıyım , karımı affettim, bir daha yapmayacak vs diyerek Evli kalmaya devem etmek istese de Evli kalamaz.
Kadının Zina yapması aradaki tüm bağı koparmıştır. Çünkü kadın namustur. Erkek üstün kılınmış ve talak yetkisi de kocadadır. Eğer Zina anının 4 şahidi yoksa cezası ahirete kalır ve erkek istemesede boşanmış olurlar, nikah düşer. Şahidler mevcut ise hadlerin uygulabildiği İslam devletinde kadın recm edilir.

kaynak: (bilgilerin devamı için de bakılabilir)

http://www.islam-tr.net/tevhid/27741-evli-iken-zina-eden-kadinin-hukmu-ve-nikahin-durumu.html
 
Üst