Üsve-i Hasene En Güzel İnsan Peygamber Efendimiz (s.a.v.)

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
ÇORAP VE AYAKKABILARI -devamı-01/06/2008 pazar

Habîb-i Ekrem Efendimiz'in giydiği ikinci tip ayakkabı olan ve na'leyn denen sandal tipi pabuçlara gelince;

bunların ayağın üstüne gelecek şekilde köprü gibi bir kayışı bulunmaktadır.

Ayrıca ayak parmaklarının bulunduğu zeminden yukarı doğru kayışa bitiştirilmiş “ikâl” denilen bir bağ,

bu pabuçlarda görülen en bâriz özelliktir.

Kullanılan malzeme ise tabaklanmış deridir.

İbn Abbâs anlatıyor; “Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-'in pabuçlarının ikişer kıbâli 1 vardı. Kayışları da çift katlı idi.” (İbn-i Mâce, Libâs, 27)

Abdullâh bin Ömer de diyor ki; “Efendimiz'in tüysüz deriden mâmul pabuç giydiğini ve onlar ayaklarında iken abdest aldığını görmüştüm.

Dolayısıyla ben de bu cins pabuçları giymeyi seviyorum.” (Buhârî, Libâs, 37; Müslim, Hac, 25)

http://www.usveihasene.com
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN YÜZÜĞÜ/MÜHRÜ 02/06/2008 pazartesi

Resûl-i Ekrem -sallallâhu aleyhi ve sellem- Mekke'den Medîne'ye hicret edip Müslümanları tek siyasî birlik altında topladıktan sonra,

hicretin altıncı senesinde çevresindeki komşu devletlere birer mektup yazıp onları İslâm'a dâvet etmek istedi.

Ancak, ashâbtan bâzı kimseler; “Yâ Resûlallâh! Yabancı devlet reisleri, kendilerine ulaşan yazılar mühürsüz olduğunda pek itibar etmezler.” şeklinde görüş belirttiler.

Bunun üzerine o da kendi adına bir mühür yaptırdı. (Buhârî, Libâs, 50)

Mühür olarak Türkçeleştirdiğimiz ifâdenin aslı “hâtem” dir.

Hâtem yüzük mânâsında da kullanılır.

Nitekim Resûlullâh'ın mührü aynı zamanda yüzük şeklindeydi.

“Hâtemu'n-Nebî” veya “Hâtemü Resûlillah” diye tabir edilen bu yüzük gümüşten yapılmıştı ve kaşlı idi. (Buhârî, Libâs, 48)

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN YÜZÜĞÜ/MÜHRÜ -devamı- 02/06/2008 pazartesi


Kaşının üzerinde ise; “Muhammed Resûlullâh” ibaresinin üç kelimesi,

alttan üste doğru (Muhammed, Resûl, Allâh) birer satır hâlinde kazınmıştı. (Buhârî, Libâs, 55)

Sahâbe arasında bu mühre benzer yüzük yaptırmak isteyenler olmuş ancak Peygamber -aleyhisselâm-;

“Hiç kimse benim mührümün yazısını taşıyan yüzük yaptırmasın! ” (İbn-i Hanbel, III, 290) buyurmak sûretiyle bundan nehyetmiştir.

Zîrâ sözü edilen mühür, İslâm devletinin bir alâmetiydi.

Mühr-i şerîf, Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-'in vefâtından sonra sırasıyla Hz. Ebûbekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman'a intikal etmiş;

ancak Hz. Osman'ın halifeliğinin altıncı senesinde Medîne'deki Eris kuyusuna düşerek kaybolmuştur. (Buhârî, Libâs, 50) 1

http://www.usveihasene.com
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN TEMİZLİK VE TEZYÎN MALZEMELERİ 03/05/2008 salı

Allâh Resûlü elbisesinin temizliğine son derece dikkat ettiği gibi tertip ve düzenine de aynı nisbette îtinâ gösterirdi.

Zîrâ o, îcâb ettikçe saç ve sakalını tarayıp düzeltir, hatta kulak yumuşaklarına kadar uzattığı mubârek saçlarını, zaman zaman kınayla boyar ve zeytin yağı ile de yağlardı. (Tirmizî, Şemâil , s. 18-27)

Ağız temizliğini ihmâl etmeyen İki Cihan Güneşi, gün içerisinde sık sık dişlerini misvaklardı. (Müslim, Tahâret, 42)

Yine, Efendimiz'in her gece yatmadan önce gözlerine sürme çektiği rivâyet edilir.

Güzel koku ise Efendimiz'e sevdirilen üç şeyden biri olup hayâtında ayrı bir ehemmiyete sâhipti. Enes -radıyallâhu anh-:

“Allâh Resûlü'nün bir koku şişesi vardı, onunla devamlı kokulanırdı.” demektedir. (Ebû Dâvûd, Tereccül, 2)

Öte yandan Peygamber Efendimiz, bütün bunları yapmakla birlikte, saç baş düzeltmeye uzun uzun vakit ayırmayı da hoş karşılamamış ve temizlik gibi giyim kuşamdaki sâdeliğin de imânın gereği olduğunu belirtmiştir. (Ebû Dâvûd, Tereccül, 1)

Nitekim, onun bu iş için kullandığı âlet ve edevâtın oldukça külfetsiz olduğu görülür.

Efendimiz'e ait belli başlı temizlik ve tezyin malzemeleri; ayna, tarak, makas, misvâk, sürmedanlık, koku şişesi denilebilecek bir kutu ve bir de tülbentten ibâret idi. (İbn-i Sa'd, I, 484)

Ayrıca Âlemlerin Efendisi herhangi bir yolculuk esnâsında da bü tür eşyalarını yanında bulundururdu. (İbn-i Sa'd, I, 484)

http://www.usveihasene.com
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN binitleri 03/06/2008 salı

Fahr-i Âlem'in kullandığı birtakım binitleri vardı.

Bunlar arasında, hicret yolculuğu esnâsında,

o Mübârek Varlık'ı taşıma lütfuna nâil olan Kasvâ isimli devesi meşhurdur.

Ayrıca Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-'in ilk defa Uhud muharebesinde kullandığı Sekb isimli bir atı,

bunun yanında ona hediye edilen ve kendisinin ashâbından bâzılarına hediye ettiği bir kaç atı daha mevcuttu.

Yine Efendimiz'in Düldül isimli katırı ile Ya'fûr isimli merkebi de,

meşhur binitleri arasında yer almaktaydı. (İbn-i Sa'd, I, 489-492)

http://www.usveihasene.com
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN s.a.v. HARP MALZEMELERİ 04/06/2008 çarşamba

Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-'in bir beşer ve bir peygamber olarak günlük hayâtta giydiği kıyafetlerinin yanında, bir komutan olarak kullandığı zırh, kılıç ve miğfer gibi savaş malzemeleri de olmuştur.

Zırh, muhârebelerde silâh darbelerinden korunmak için giyilen ve küçük demir halkalardan örülmüş yelektir.

Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-, özellikle Uhud ve Hayber gazvelerinde zırh kullanmıştı. (İbn Sa'd, I, 487)

Efendimiz'in zırhları, Zâtü'l-fudûl, Su'diyye, Fıdda, Betrâ ve Harnak gibi isimlerle yâdedilirdi. (Zehebî, es-Sîre, I, 430) Vefâtı esnâsında zırhı,

bir yahûdîden borç aldığı bir miktar arpa karşılığında rehin olarak bulunuyordu. (Buhârî, Cihâd, 89)

Mekke fethinde şehre girerken Allâh Resûlü'nün mübârek başında bir miğfer vardı. (Buhârî, Cihâd, 169)

Ayrıca Fahr-i Kâinât'ın harp malzemelerinden Zülfikâr, Kalaî, Bettâr, Hatf gibi isimlerle anılan bir çok kılıcı mevcuttur. (İbn-i Sa'd, I, 485) Bunlar arasında Bedirde ganîmet olarak elde edilen Zülfikâr isimli kılıç meşhurdur.

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN s.a.v. HARP MALZEMELERİ 04/06/2008 çarşamba

Nitekim “Lâ seyfe illâ Zülfikâr ve lâ fetâ illâ Ali:

Kılıç dediğin Zülfikâr, yiğit dediğin de Ali gibi olur.” sözü bir darb-ı mesel hâline gelmiştir. (Aclûnî, II, 506)

Sevgili Peygamberimiz'in üç adet süngüsü, üç adet de yayı bulunmaktaydı.

Hatta yaylarının Ravhâ, Beyzâ ve Safrâ isimlerine sâhip olduğu belirtilir.

Bir de Efendimiz'in, üzerinde koç resmi bulunan bir kalkanı vardı ki tasvirden hoşlanmadığı için bu resmi kazıtmıştı. (İbn-i Sa'd, I, 479)

Hulâsa, Peygamberimiz'in giyim kuşamıyla ilgili rivâyetlerin ele alındığı bu kısımda şu husus tebârüz etmektedir;

Fahr-i Kâinât Efendimiz hayâtın diğer sahalarında olduğu gibi giyim kuşamında da sâde bir hayât yaşamayı tercih etmiştir.

Dünyanın her türlü maddî imkânlarına sâhip olduğuna inanan bir kral gibi davranmamıştır.

http://www.usveihasene.com
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
osman nuri topbaş hocaefendinin kaleminden

PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN s.a.v. MADDİ MİRÂSI 09/11/2009 pazartesi

Fâni dünyaya, âhiret hayatının kazanıldığı bir yer olarak bakan ve ebedî fayda verecek olanın sâlih ameller olduğu inancıyla bir hayat süren Habîb-i Ekrem Efendimiz; "Biz peygamberler mîrâs bırakmayız, bıraktıklarımızın hepsi sadakadır." buyurmuşlardır. ( Buhârî, Nafakât, 3)

Bu bakımdan onun bıraktığı mirasın zarurî birkaç eşyadan başka bir şey olmayacağı âşikârdır.

Cüveyriye vâlidemizin haber verdiğine göre; Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- vefat ettiğinde, geride bindiği beyaz katırı, silâhı ve yolcular için vakfettiği arâzisi dışında, herhangi bir altın, gümüş, köle, câriye veya başka bir şey bırakmamıştır. (Buhârî, Vesâyâ, 1)

Nitekim yukarıdaki miras hadisinden hareketle, Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-'in gayr-i menkul mallarının vakıf hükmünde olduğu belirtilmiştir.

Onun bu tür malları ise yukarıda işâret edilen arâzileri ile hanımlarının oturduğu odalardan ibârettir.

Ancak bir başka hadiste, Resûl-i Ekrem -sallallâhu aleyhi ve sellem- "...Zevcelerimin geçimi ve âmilimin maaşı dışında, geride bıraktığım mallar, sadaka (vakıf) tır. " 1 buyurarak dâr-i bekâya irtihâlinden sonra arkada kalan hanımlarının nafaka ve mesken imkânlarının karşılanması gerektiğini bildirmiştir.
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
osman nuri topbaş hoca efendinin kaleminden

PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN s.a.v. MADDİ MİRÂSI -devamı- 09/11/2009 pazartesi

Zaten Allâh Resûlü hayâtta iken, elindeki arâzileri, intifâ hakkı kendinde kalmak şartıyla kamunun istifâdesi için vakfetmişti.

Yani bu arazilerin bir kısmından hanımlarının yıllık nafakasını ayırıp diğer gelirleri, devletin ve halkın ihtiyaçlarına harcamaktaydı. (Nevevî, Şerhu Sahîhi Müslim , XII, 82)

Bununla birlikte vefatından sonra zevceleri mağdur edilmemiş, Resûlullâh'ın tavsiyesine uyularak bu arâzilerden vâlidelerimizin nafakaları karşılanmış ve vefâtlarına kadar, vaktiyle kendilerine tahsis edilen hücre-i saâdetlerinde ikâmet etmişlerdir. (Mâverdî, 217-221)

Efendimiz'in İslâm uğruna elindeki arâzilerini vakfetmesi ve; "İnsan ölünce, üç ameli dışında bütün amellerinin sevâbı kesilir: Sadaka-i câriye, kendisinden istifâde edilen ilim, arkasından duâ eden hayırlı evlât." (Müslim, Vasiyye, 14) buyurması, tarihte önemli bir çığırın açılmasına vesile olmuştur.

Binâenaleyh, bidâyetten günümüze kadar bir çok Müslüman, imkân nisbetinde onun nurlu yoluna tâbi olarak çeşitli vakıflar ve hayır müesseseleri kurmuş veya bu gibi müesseselere katkıda bulunmuşlardır.

Böylece, manevî kazançlarının devam etmesini sağlamışlar ve insanlığa eşsiz bir vakıf medeniyeti takdim etmişlerdir.
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
osman nuri topbaş hocaefendinin kaleminden

PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN s.a.v. MADDİ MİRÂSI -devamı- 09/11/2009 pazartesi

Netice itibariyle Resûl-i Ekrem Efendimiz, yokluk anlarında büyük bir metânet ve sabırla, varlık anlarında da elindeki imkânları Allâh yolunda harcamak sûretiyle sâde, mütevâzî, fakir ve onurlu bir hayâtı tercih etmiştir.

Zîra o, ümmetine dünyâlık elde etme yarışı üzerine kurulmuş bir hayât tarzı değil, bilâkis âhiret azığı biriktirme esâsına dayanan zâhidâne bir hayât tarzı tavsiye ediyordu.

Onlara aşırı hırs ve dünya düşkünlüğünün insanı her çeşit kötülüğe sürükleyebileceğini anlatarak, İslâmî bir hayâtın nasıl yaşanması gerektiğini en güzel şekilde göstermiştir.

Nitekim irşâd edici mübârek tavsiye ve sözleriyle birlikte ev düzeni, yemesi, içmesi, giyim kuşamı ve sonuçta bıraktığı maddi mîrâsı bu duruma şâhitlik etmektedir.

Onun zâhidâne hayâtından istifâde edenlere ne mutlu!...

Dipnotlar:
1.Buhârî, Vesâyâ, 32; Müslim, Cihâd, 55. Ayrıca hadiste zikredilen "âmil" ile Efendimiz'in arazilerine bakan ve bizzat çalışan vazîfeli kimse kastedilmiştir. Nitekim bâzı rivâyetlerde Resûlullâh'ın hurmalıklarıyla ilgilenen böyle bir şahıstan bahsedilmektedir. (Müslim, Müsâkât, 99-100)

..::Usve-i Hasene::..
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
osman nuri topbaş hocaefendinin kaleminden

PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN AHLÂKÎ FAZÎLETLERİ 10/11/2009 salı

Allâh Teâlâ'nın ahlâkı ile ahlâklanınız."
(Münâvî, et-Teârîf, s. 564)

Ahlâk; huy, tabîat, yaratılış ve seciye demek olan hulk kelimesinin çoğuludur. Hulk kelimesi, gönül ile idrâk edilen, hislerle duyulan ve ruhla temsil edilen bir öz ve muhtevâyı ifâde eder.

Ahlâk, iyi ya da kötü sıfatları ile kullanılmakta olup iyi ahlâk; nefsin kuvvet ve vasıflarında îtidâlli olması, orta yolu tercih etmesi demektir.

Diğer bir ifâdeyle insanın, bir gâyeye yönelik olarak kendi arzusuyla iyi davranışlarda bulunup kötülüklerden uzak durmasıdır. Bunun aksi ise kötü ahlâktır.

Güzel ahlâk imânı tamamlayan, ihsânı kemâle erdiren, hayâtı güzelleştiren, sâhibini Allâh'ın rızâsına yaklaştıran ve insanları ona meftûn eden bir iksirdir.

Yüce Allâh'ın sıfatlarının insan üzerindeki gölgesi ve bu sıfatlardan kula yansıyan ilâhî akislerdir.

Bu sebeple güzel ahlâkla bezenmek, Allâh'a yakınlığın olduğu gibi bunun aksi de ilâhî sıfatlardan uzaklaşmanın açık bir alâmetidir. Bu ehemmiyetine binâen ahlâk, ibâdetlerin gâyelerinden biri hâline gelmiştir.

Meselâ namaz ve orucun bir gâyesi de insana güzel ahlâk kazandırmaktır. Hatta güzel ahlâk, bâzen nâfile namaz ve orucun derecesine yükselir ve onlarla elde edilen sevap, güzel ahlâkla da elde edilebilir. Nitekim Resûl-i Ekrem Efendimiz bu konuda şöyle buyurmuştur:

"İnsan güzel ahlâk ile gündüzleri hep oruç tutan, geceleri kalkıp namaz kılan kimselerin derecesini elde eder." (Ebû Dâvûd, Edeb, 7)

 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
osman nuri topbaş hocaefendinin kaleminden

PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN AHLÂKÎ FAZÎLETLERİ -devamı- 10/11/2009 salı


Güzel ahlâk, şahıslar için bu derece önemli olduğu gibi topluma da birçok güzellikler kazandırır. Cemiyette muhabbet ve âhenk ancak güzel ahlâk sâyesinde sağlanabilir.

Gezegenler arasındaki câzibe kuvveti, kâinât nizâmının insicâmı için ne kadar önemli ise fert ve cemiyet nizâmında da ahlâk böyle bir öneme sâhiptir.

Ahlâkın tefessüh ettiği (çürüyüp bozulduğu) bir toplum ise dağılmaya ve yok olmaya mahkûmdur.

Ebû Hureyre -radıyallâhu anh-'ın naklettiğine göre Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

"İnsanları maddî yardımda bulunmak sûretiyle memnun ve tatmin etmeniz mümkün değildir. (Malınız buna kâfi gelmez.) Dolayısıyla siz onları güler yüzünüz ve güzel ahlâkınızla memnûn etmeye çalışınız." (Hâkim, I, 212)

Allâh Teâlâ, ahlâken kâmil bir insanı sevdiği gibi onu insanlara da sevdirir.

Bu kimsenin, güzel ahlâkı sâyesinde dünyâsı gibi âhiret hayâtı da müzeyyen hâle gelerek, her iki âlemde de cenneti yaşar. "Mü'minlerin îmânca en olgunları, ahlâkı en güzel olanlarıdır." (İbn-i Hibbân, IX, 483) buyuran Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-'e, insanları cennete en çok neyin ulaştırdığı sorulduğunda:

"Allâh Teâlâ'ya karşı takvâ sâhibi olmak ve güzel ahlâk!" buyurmuştur. (Tirmizî, Birr, 62)
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
osman nuri topbaş hocaefendinin kaleminden

PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN AHLÂKÎ FAZÎLETLERİ -devamı- 10/11/2009 salı

Cennette mertebesi en yüksek ve Habîb-i Ekrem Efendimiz 'e en yakın olanlar da yine güzel ahlâk sâhibi kimselerdir. B u müjdeyi Allâh Resûlü; "Sizin bana en sevgiliniz ve kıyâmet günü bana en ya

kınınız, ahlâkı en güzel olanınızdır." (İbn-i Hibbân, II, 231) hadîs-i şerîfleri ile vermiştir.

İnsanları iki cihanda da kemâle ulaştıracak olan, hiç şüphesiz İslâm ahlâkıdır.

İslâm ahlâkı, Kur'ân'ın koyduğu cihanşümul değerler manzûmesi içerisinde doğmuş, sünnet ile şekillenmiş ve nihâyet Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-' in örnek kişiliğinde yaşanarak kemâl bulmuştur.

Güzel ahlâk âbidesi olan Resûlullâh Efendimiz, Cenâb-ı Allâh tarafından terbiye edilmiş, ümmetine tâlim ettiği ahlâkî kâideleri de vahiy yoluyla yine O'n dan almıştır. Nitekim Sa'd bin Hişâm -radıyallâhu anh- , Âişe vâlidemiz'e:

- Ey mü'minlerin annesi! Bana Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-'in ahlâkını anlat, dediğinde o:

- Sen Kur'an'ı okumuyor musun, diye sordu. Sa'd:

- Evet, okuyorum, cevabını verince Hz. Âişe -radıyallâhu anhâ- :

- Nebiyy-i Muhterem Efendimiz'in ahlâkı Kur'an idi, dedi. (Müslim, Müsâfirîn 139)

Ziya Paşa, Efendimiz'in ahlâkının böyle yüce oluşunun hikmetini şöyle dillendirir:

Bir mektebe oldu kim müdâvim,

Allâh idi zâtına muallim.
 

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
Resulullah (sav) buyurdular ki:
"Allah Teala hazretleri buyuruyor ki: "Benim celalim adına birbirlerini sevenler var ya! Onlar için nurdan öyle minberler vardır ki, peygamberler ve şehidler bile onlara gibta ederler."
[FONT=trebuchet ms,sans-serif]Tirmizi, Zühd 53, (2391)[/FONT]​
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
osman nuri topbaş hocaefendinin kaleminden

PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN AHLÂKÎ FAZÎLETLERİ -devamı- 03/12/2009 perşembe

Resûl-i Ekrem Efendimiz , Allâh Teâlâ 'nın Kitâb-ı Kerîmi'nde medhettiği ahlâkî vasıfların hepsini, tam mânâsıyla kendisinde cem etmiş ve bütün insanların hayranlıkla seyredip örnek alabileceği bir ahlâk meşheri (sergisi) hâline gelmiştir.

O'nun şahsiyetinin en bâriz alâmeti, eşi olmayan bu güzel ahlâkıdır. Bu sebeple Allâh -azîmu'ş-şân- Peygamberimiz'e:

"Muhakkak ki sen pek büyük bir ahlâk üzeresin!" (el-Kalem 68/4) buyurarak onun yüce ahlâkını övmüştür. Resûl-i Ekrem Efendimiz de ahlâkın güzelleştirilmesine o kadar önem vermektedir ki risâletinin gâyesini dahi; "Ben güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim." (Muvatta, Hüsnü'l-hulk, 8) hadisleriyle beyan etmişlerdir.

Resûlullâh Efendimiz, aynaya bakarken ahlâkî güzelliğe vurgu yaparak:

"Allâhım! Yaratılışımı güzel kıldığın gibi ahlâkımı da güzelleştir!"

"Yâ Rabbî! Beni ahlâkın en güzeline ulaştır! Şüphesiz ona ulaştıracak olan ancak Sen'sin!" diye duâ ederdi. (İbn-i Hacer, Fethu'l-Bârî , X, 456)

Aziz Mahmûd Hüdâî hazretleri Allâh Teâlâ'nın sıfatlarının Sevgili Peygamberimiz'de hilkat ve ahlâkî güzellikler şeklinde tecellî ettiğini şöyle terennüm etmektedir:

Âyinedir bu âlem herşey Hak ile kâim

Mir'ât-ı Muhammed'den Allâh görünür dâim.

"Bu âlem aynadır, ondaki gölge varlıklar ancak Hak ile kâimdir. Muhammed Mustafâ aynasından dâimâ Allâh Teâlâ'nın tecellîleri görünür."
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
osman nuri topbaş hocaefendinin kaleminden

PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN AHLÂKÎ FAZÎLETLERİ -devamı- 03/12/2009 perşembe

Mekke-i Mükerreme'de inen sûrelerin ihtivâ ettiği iki ana mevzudan birinin îmân, diğerinin de ahlâk olduğunu dikkate alırsak, Kur'ân-ı Kerîm 'in ahlâka verdiği değeri daha iyi anlarız.

Îmân, Allâh Teâlâ ile irtibatın; ahlâk ise ictimâî çevre ile münâsebetin esâsını teşkil eder. Resûlullâh Efendimiz Allâh'a bağlılıkta da güzel ahlâkta da örnek olduğu içindir ki İslâm, kısa sürede gönülleri fethetmiştir.

Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-'in ahlâk ve fazîletini umûmî mânâda tespit etmek istersek, torunu Hz. Hüseyin ve üvey oğlu Hind bin Ebî Hâle'den gelen bilgiler, onun ahlâk-ı hamîdesini güzel bir şekilde hulâsa etmektedir.

Hüseyin -radıyallâhu anh-, babası Hz. Ali'den Peygamber Efendimiz 'in evinin dışında nasıl davrandığını sormuş, o da şöyle açıklamıştır:

"Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- fazla konuşmazdı.

Ancak konuşması Müslümanlara faydalı olacak, onları birbirine ısındıracak, aralarındaki tefrikayı ve soğukluğu kaldıracak ise konuşurdu.

Her topluluğun yüksek hasletli kişilerine ikramda bulunur, onları kavimlerine yönetici yapardı.
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
osman nuri topbaş hocaefendinin kaleminden

PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN AHLÂKÎ FAZÎLETLERİ -devamı- 03/12/2009 perşembe

Hiç kimseden güler yüzünü ve güzel ahlâkını esirgemezdi. Ashâbından göremediklerini araştırır, onların durumlarını takip ederdi. İyiliği över ve teşvik eder, kötülüğü ise yerer ve ona mâni olurdu. Her işi îtidâl üzere olup asla aşırıya kaçmazdı...

Her hareketi şuurlu, hikmetli ve yerli yerindeydi. Ne aşırılığa düşer ne de hakkı yerine getirmede kusur gösterirdi. Etrâfında insanların en hayırlıları bulunurdu. Onun katında ashâbın en üstünü, ahlâken en kâmil olanıydı. Onların mertebece en yükseği de muhtaçlara en çok yardım edeniydi."

Sonra Hz. Hüseyin, babası Hz. Ali'ye Peygamber Efendimiz 'in bir meclisteki davranış tarzını sordu. Hz. Ali şunları anlattı:

"Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- otururken de kalkarken de mutlaka Allâh'ı zikrederdi. Meclisin herhangi bir yerini kendisine tahsis etmez, böyle yapmayı da men ederdi.

Nerede olursa olsun, bir cemaatin yanına vardığı zaman baş tarafa geçmez, meclisin sonuna oturur ve Müslümanlara da böyle yapmalarını emrederdi. Yanında bulunan herkese iltifatta bulunurdu.

Öyleki yanında bulunan herkes, Resûlullâh nazarında en sevgili kimsenin kendisi olduğunu zannederdi.
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
osman nuri topbaş hocaefendinin kaleminden

PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN AHLÂKÎ FAZÎLETLERİ -devamı- 03/12/2009 perşembe

Kendisiyle oturan veya gelip ihtiyâcını arzeden kimsenin, yanından ayrılıncaya kadar her türlü sıkıntısına katlanırdı.

Bir kimse, kendisinden bir istekte bulununca onu reddetmez, bulursa verir, bulamazsa tatlı ve yumuşak bir dille geri çevirirdi.

Onun hoş görüsü bütün insanları içine alacak kadar geniş, güzel ahlâkı da bütün insanlara örnek olacak kadar olgundu.

Herkes için şefkatli bir baba olmuştu. Hak husûsunda herkes onun katında eşitti.

Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem-'in meclisi bir ilim, hayâ, sabır ve emânet meclisi idi. Meclisinde ne ses yükseltilir, ne bir kimse suçlanır, ne de işlenmiş bir kusur ve hata açığa vurulurdu.

Onun meclisinde bulunan herkes eşit muâmele görürdü. Birbirlerine karşı üstünlükleri ise ancak takva ileydi. Hepsi de mütevâzî idiler.

Büyüklere hürmet ederler, küçüklere şefkat ve merhamet gösterirler, ihtiyaç sâhiplerine öncelikle ilgi gösterir, ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırlar, garib ve yabancı olanları koruyup gözetirlerdi."

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
osman nuri topbaş hocaefendinin kaleminden

PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN AHLÂKÎ FAZÎLETLERİ -devamı-07/12/2009 pazartesi

Hz. Ali, Resûlullâh'ın bir topluluk içindeki davranışlarını anlatmaya şöyle devâm etti:

"Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-, meclisindekilere karşı dâimâ güler yüzlü ve yumuşak huylu idi. Affı ve bağışlaması boldu.

Hiç kimse ile çekişmezdi. Hep sükûnet ve vakarla hareket eder, dâimâ güzel söz söylerdi.

Hiç kimseyi ayıplamazdı. Son derece cömert ve diğergamdı.

Kendisini şu üç şeyden alıkoymuştu:

- İnsanlarla çekişmekten,

- Çok konuşmaktan,

- Yararsız ve boş şeylerle uğraşmaktan.

İnsanlar hakkında da şu üç şeyden titizlikle sakınırdı:

- Hiçbir kimseyi ne yüzüne karşı ne de arkasından kınamaz, ayıplamazdı.

- Hiç kimsenin ayıp ve kusurunu araştırmazdı.

- Hiç kimseye, hakkında hayırlı olmayan sözü söylemezdi.

Peygamber Efendimiz konuşurken, meclisinde bulunanlar başlarına kuş konmuş gibi sessiz ve hareketsiz dururlar; sözünü bitirip susunca, söyleyeceklerini söylerler; fakat onun huzûrunda asla tartışmaz ve çekişmezlerdi.

Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-'in yanında birisi konuşurken, konuşmasını bitirinceye kadar, diğerleri susardı.
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
osman nuri topbaş hocaefendinin kaleminden

PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN AHLÂKÎ FAZÎLETLERİ -devamı-07/12/2009 pazartesi

Meclisinde bulunanlar bir şeye gülerlerse o da tebessüm eder, bir şeye hayret ederlerse o da onlarla birlikte hayret ederdi.

1 Ashâbın dayanamayarak müdâhale etmesine rağmen Peygamberimiz, meclisine gelen garip ve yabancıların söz ve taleplerindeki kabalık ve kırıcılığa katlanırdı. «Herhangi bir ihtiyâcını arzeden birini gördüğünüzde ona yardım ediniz!» buyururdu.

Gerçeğe uygun olmayan şekilde övülmeyi kabul etmezdi. Hakka tecavüz etmedikçe hiç kimsenin sözünü kesmezdi. Bir kimse haksızlık ettiği zaman ise, ya onu böyle konuşmaktan men eder ya da meclisten kalkıp giderdi." (İbn-i Sa'd, I, 423-425)

Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-, "Hayır!" demekten son derece sakınırdı. Yâni lisânında « ?? » yoktu. Yapılmasını uygun gördüğü bir şey kendisinden istenildiği zaman "Olur!" buyurur; uygun bulmadığı bir şey istenildiğinde de susar, onu yapmak istemediği sükûtundan anlaşılırdı. (Heysemî, IX, 13)
 
Üst