osman nuri topbaş hocaefendinin kaleminden
PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN AHLÂKÎ FAZÎLETLERİ ( AHDE VEFÂSI )
İbn-i Abbâs hazretleri; "Kim ahdini bozarsa, Allâh mutlaka ona bir düşman musallat eder." (Muvatta, Cihâd, 4) demek sûretiyle sözüne sâdık olmayanların, Allâh Teâlâ ve kulları tarafından sevilmeyeceğini ve musîbetlere mâruz kalacağını bildirmiştir.
Rabbimiz Kur'ân-ı Kerîm 'de, va'dine sâdık olduğunu, verilen bir sözün, katında asla değişmeyeceğini bir çok defâ beyân buyurur.
Resûl-i Ekrem Efendimiz, ashâbından birinin cenaze namazını kıldırdıktan sonra şöyle duâ etmiş ve Allâh Teâlâ'yı ehl-i vefâ diye vasıflandırmıştır:
"Allâhım! Falan oğlu falan Sana emânettir ve Sen'in teminâtın altındadır. Artık onu kabir fitnesinden ve cehennem azabından koru. Sen sözünde duran ve hamde lâyık olansın..." (Ebû Dâvûd, Cenâiz, 54-56)
Duâda geçen "Ehlü'l-vefâ" ifadesi Allâh Teâlâ'nın ahdine sâdık ve her türlü övgüye lâyık olduğunu, verdiği emânı geri almayıp gereğini yerine getirdiğini, iyi davrananları mükâfatlandırdığını, hakkı ve haklıyı dâima gözettiğini anlatmaktadır. Yüce Rabbimiz bu sıfatını kullarında da görmeyi sevdiği için:
"Bana olan ahdinize vefâ gösterin ki ben de size olan ahdimi îfâ edeyim!" (el-Bakara 2/40) buyurarak onlara da ahidlerini yerine getirmelerini emretmektedir.
Allâh Teâlâ 'nın en kâmil kulu olan ve O'nun emirlerine herkesten daha sıkı sarılan Resûl-i Ekrem Efendimiz, kulun Allâh ile olan mîsâkına sık sık temas ederek, Seyyidü'l-İstiğfâr diye meşhûr duâsında:
"- Allâhım! Ben Sen'in kulunum. Gücüm yettiği kadar ahdine ve va'dine sadâkat gösteriyorum!" (Buhârî, Deavât, 16) diye istiğfâr ederdi.
PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN AHLÂKÎ FAZÎLETLERİ ( AHDE VEFÂSI )
İbn-i Abbâs hazretleri; "Kim ahdini bozarsa, Allâh mutlaka ona bir düşman musallat eder." (Muvatta, Cihâd, 4) demek sûretiyle sözüne sâdık olmayanların, Allâh Teâlâ ve kulları tarafından sevilmeyeceğini ve musîbetlere mâruz kalacağını bildirmiştir.
Rabbimiz Kur'ân-ı Kerîm 'de, va'dine sâdık olduğunu, verilen bir sözün, katında asla değişmeyeceğini bir çok defâ beyân buyurur.
Resûl-i Ekrem Efendimiz, ashâbından birinin cenaze namazını kıldırdıktan sonra şöyle duâ etmiş ve Allâh Teâlâ'yı ehl-i vefâ diye vasıflandırmıştır:
"Allâhım! Falan oğlu falan Sana emânettir ve Sen'in teminâtın altındadır. Artık onu kabir fitnesinden ve cehennem azabından koru. Sen sözünde duran ve hamde lâyık olansın..." (Ebû Dâvûd, Cenâiz, 54-56)
Duâda geçen "Ehlü'l-vefâ" ifadesi Allâh Teâlâ'nın ahdine sâdık ve her türlü övgüye lâyık olduğunu, verdiği emânı geri almayıp gereğini yerine getirdiğini, iyi davrananları mükâfatlandırdığını, hakkı ve haklıyı dâima gözettiğini anlatmaktadır. Yüce Rabbimiz bu sıfatını kullarında da görmeyi sevdiği için:
"Bana olan ahdinize vefâ gösterin ki ben de size olan ahdimi îfâ edeyim!" (el-Bakara 2/40) buyurarak onlara da ahidlerini yerine getirmelerini emretmektedir.
Allâh Teâlâ 'nın en kâmil kulu olan ve O'nun emirlerine herkesten daha sıkı sarılan Resûl-i Ekrem Efendimiz, kulun Allâh ile olan mîsâkına sık sık temas ederek, Seyyidü'l-İstiğfâr diye meşhûr duâsında:
"- Allâhım! Ben Sen'in kulunum. Gücüm yettiği kadar ahdine ve va'dine sadâkat gösteriyorum!" (Buhârî, Deavât, 16) diye istiğfâr ederdi.