osman nuri topbaş hocaefendinin kaleminden
PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN AHLÂKÎ FAZÎLETLERİ -devamı-07/12/2009 pazartesi
Hz. Hasan'ın sorusu üzerine Peygamberimiz'in üvey oğlu Hind bin Ebi Hâle -radıyallâhu anh- de Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem-'i şöyle anlatır:
"Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- bakmak istediği tarafa bütün vücûduyla dönerdi. Etrafına gelişigüzel bakınmazdı.
Daha çok önüne bakardı. Bakışı tefekkür ve ibret içindi . Ashâbıyla birlikte yürürken onları öne geçirir, kendisi arkada yürürdü.
Birisiyle karşılaştığı zaman, önce kendisi selâm verirdi. Resûlullâh -aleyhisselâm- sürekli olarak hüzünlü, daima düşünceli idi. Lüzumsuz yere konuşmazdı. Sükûtu uzundu.
Sözünü başından sonuna kadar açık, anlaşılır ve düzgün bir şekilde söylerdi. Konuşurken kısa ve özlü kelimelerle konuşurdu. Sözü ne fazla, ne de eksik sarfederdi.
Sözü, kimsenin gönlünü incitmeyecek ve kimseyi küçük düşürmeyecek şekilde, gâyet yumuşak ve anlaşılır idi. En küçük nimete bile saygı gösterir, hiçbir nimeti hor görmezdi.
Sırf kendi zevki için bir şeyi övmez ve yermezdi. Dünya ve dünya işleri için kızmazdı; fakat bir hak çiğnenmek istendiği zaman, o hak yerini buluncaya kadar hiçbir şey kızgınlığını gideremezdi. Şahsî bir sebeple asla kızmaz, dâimâ affederdi...
Kızgınlığı çabuk geçer, üstelik kızdığını belli etmezdi. Neşelendiği ve ferahladığı zaman gözlerini yumardı. Gülmesi çoğunlukla tebessüm şeklindeydi.
Gülümserken ağzındaki dişleri inci tâneleri gibi görünürdü." (İbn-i Sa'd, I, 422-423) Resûl-i Muhterem Efendimiz, insanların en nâziği, en iyi huylusu ve en mütebessimi idi. (İbn-i Sa'd, I, 365)
PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN AHLÂKÎ FAZÎLETLERİ -devamı-07/12/2009 pazartesi
Hz. Hasan'ın sorusu üzerine Peygamberimiz'in üvey oğlu Hind bin Ebi Hâle -radıyallâhu anh- de Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem-'i şöyle anlatır:
"Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- bakmak istediği tarafa bütün vücûduyla dönerdi. Etrafına gelişigüzel bakınmazdı.
Daha çok önüne bakardı. Bakışı tefekkür ve ibret içindi . Ashâbıyla birlikte yürürken onları öne geçirir, kendisi arkada yürürdü.
Birisiyle karşılaştığı zaman, önce kendisi selâm verirdi. Resûlullâh -aleyhisselâm- sürekli olarak hüzünlü, daima düşünceli idi. Lüzumsuz yere konuşmazdı. Sükûtu uzundu.
Sözünü başından sonuna kadar açık, anlaşılır ve düzgün bir şekilde söylerdi. Konuşurken kısa ve özlü kelimelerle konuşurdu. Sözü ne fazla, ne de eksik sarfederdi.
Sözü, kimsenin gönlünü incitmeyecek ve kimseyi küçük düşürmeyecek şekilde, gâyet yumuşak ve anlaşılır idi. En küçük nimete bile saygı gösterir, hiçbir nimeti hor görmezdi.
Sırf kendi zevki için bir şeyi övmez ve yermezdi. Dünya ve dünya işleri için kızmazdı; fakat bir hak çiğnenmek istendiği zaman, o hak yerini buluncaya kadar hiçbir şey kızgınlığını gideremezdi. Şahsî bir sebeple asla kızmaz, dâimâ affederdi...
Kızgınlığı çabuk geçer, üstelik kızdığını belli etmezdi. Neşelendiği ve ferahladığı zaman gözlerini yumardı. Gülmesi çoğunlukla tebessüm şeklindeydi.
Gülümserken ağzındaki dişleri inci tâneleri gibi görünürdü." (İbn-i Sa'd, I, 422-423) Resûl-i Muhterem Efendimiz, insanların en nâziği, en iyi huylusu ve en mütebessimi idi. (İbn-i Sa'd, I, 365)