Müslüman Dünyasında Yaşananlar...

Ebu-Zer-1

Doçent
Katılım
10 Kas 2014
Mesajlar
575
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Suriyeli muhaliflerden Halep'te güç birliği

suriyeli-muhaliflerden-halep-te-guc-birligi_m.jpg


Suriye'de muhalifler İdlib'den sonra Halep'te de 'Fetih Ordusu' çatısı altında birleşti.


Suriye'de "Fetih Ordusu" çatısında birleşerek İdlib kent merkezi ve kırsalında ilerleme kaydeden muhaliflerin Halep'i ele geçirmek için de "Halep Fetih Ordusu" (Fetih Haleb) çatısı altında operasyon birimi kurdukları bildirildi.

Ortak operasyon birimine katılan muhalif gruplar tarafından yapılan yazılı açıklamada, "Halep'in kurtarılması için güçlerin birleştirilmesi" hedefiyle söz konusu kentte Fetih Haleb'in kurulduğu belirtildi.

İdlib ve Cisr eş-Şuğur'un ele geçirilmesinin ardından kurulan ortak operasyon biriminde, Şam Cephesi (Cebhetu'ş Şamiyye), Feylaku'ş Şam (Şam Kolordusu), Ahraru'ş-Şam İslami Hareketi (Şam Özgürleri), Ceyşu'l İslam (İslam Ordusu) ve Tecemmu Festekim Kema Umirte'nin (Emrolunduğun Gibi Dosdoğru Ol Topluluğu) yer aldığı kaydedildi.

Açıklamada ayrıca, Halep'te savaşan diğer muhalif gruplara da Fetih Haleb'e katılmaları için çağrı yapıldı.

Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ve ÖSO dışında örgütlenen silahlı muhalif gruplar Halep kentinin yüzde 60'ını kontrol ediyor.

Bunun yanı sıra, muhaliflerin tünelleri kullanarak, dün Eski Halep'te Esed rejimin kontrolündeki 2 önemli karargahı patlatmasının ardından rejim güçleri ve muhalifler arasında şiddetli çatışmalar yaşandı. Can kaybı ve maddi hasara ilişkin bilgi verilmedi.

Suriye'nin kuzeyinde yer alan ülkenin ikinci büyük kenti Halep, 2 haftadır rejim güçlerince havadan bombalanıyor.

İdlib'te Fetih Ordusu adı altında birleşen muhalifler, son olarak dün İdlib'e bağlı Karmid karargahını da ele geçirerek, Cisr eş-Şuğur kırsalının neredeyse tamamını kontrol altına aldı.
 

Ebu-Zer-1

Doçent
Katılım
10 Kas 2014
Mesajlar
575
Tepkime puanı
2
Puanları
0
İran'dan savaş ilanı gibi açıklama

iran-dan-savas-ilani-gibi-aciklama_m.jpg


İran Devrim Muhafızları Ordusu Komutanı Caferi: 'Suudi Arabistan bölgede siyonistlerin adımlarını izliyor. Suud Hanedanı'nın çöküşü yaklaşıyor'

İran Devrim Muhafızları Ordusu Komutanı Tümgeneral Muhammed Ali Caferi, Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyon güçlerinin Yemen'deki Husi hedeflerine yönelik düzenlediği Kararlılık Fırtınası Operasyonu'na tepki göstererek, "Suudi Arabistan utanmazca bütün İslami kuralları çiğneyerek, bağımsızlık isteyen ve hegemonyacı sisteme karşı duran Müslüman bir ülkeye saldırdı" dedi. İran resmi ajansı IRNA'nın haberine göre, başkent Tahran'daki Devrim Muhafızları'nın Bilimsel Tıbbi Araştırma Festivali'nde konuşan Caferi, Suudi Arabistan'ı hainlikle suçlayarak, "Devlet adamlarımız, geçmişte bazı maslahatlar nedeniyle Suudi Arabistan'la ilgili konuşmuyorlardı ancak Yemen'deki saldırıların ardından Suud Hanedanı'nın hain yüzü ortaya çıktı. Yetkililerimiz, Suudi Arabistan'la ilgili eski düşüncelerini bir kenara bırakmalı" ifadelerini kullandı.

Caferi, Suudi Arabistan'ı bölgede İsrail'in adımlarını izlemekle suçlayarak, "İslam Devrimi'nin karşıtları, gün geçtikçe şeffaflaşıyor. Artık ikiyüzlülük maskesi arkasına saklanamazlar. Suudi Arabistan utanmazca bütün İslami kuralları çiğneyerek, bağımsızlık isteyen ve hegemonyacı sisteme karşı duran Müslüman bir ülkeye saldırdı. Bugün Suudi Arabistan, Yemen halkını bombalayarak katliam yapıyor. Suud Hanedanı'nın çöküşü yaklaşıyor. İslam Devrimi'nin ilk dalgası, komünizmin çöküşüne neden oldu. Sonraki dalgaları ise Suud Hanedan'ının çöküşünü beraberinde getirecektir" şeklinde konuştu. Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyon, Yemen'de başkent Sana ile bazı kentleri kontrol altına alan Husilere karşı 26 Mart'ta "Kararlılık Fırtınası" adlı hava harekatını başlatmıştı. Yemen'de Hadi yönetiminin müdahale çağrısı üzerine başlatılan operasyonun 21 Nisan'da sona erdiği açıklanmıştı. Koalisyon güçlerinin sözcüsü Tuğgeneral Ahmed el-Asiri, Yemen halkı için artık "Umuda Dönüş" operasyonunun başladığını söylemişti.
 

Ebu-Zer-1

Doçent
Katılım
10 Kas 2014
Mesajlar
575
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yeni Şafak yazarı 'Muhafazakar kadınlar'ı eleştirdi

yeni-safak-yazari-muhafazakar-kadinlar-i-elestirdi_m.jpg


Yeni Şafak yazarı Fatma Barbarosoğlu, 'İnstagram güzellerinin, takipçilerinin olduğu bir çağda, bazıları defile yapacak. Yiyin için, eğlenin. Sıratı geçen sizsiniz. ' diyerek 'muhafazakar moda severler'i eleştirdi.

Yeni Şafak yazarı Fatma Barbarosoğlu, bugünkü yazısında, 'Tarz-ı Bahar Defilesi'ni ve 'muhafazakar moda severler' olarak adlandırdığı kesimi çok sert eleştirdi.

BARBAROSOĞLU MUHAFAZAKAR MODA SEVERLERE KIZDI MI?

Kendisine gelen “…Mayıs Cumartesi günü, abiye ve gelinlik modellerinin sunulacağı Tarz-ı Bahar Defilesi ile muhafazakâr kesimin moda tutkunları ilk kez böylesine kapsamlı bir etkinlikte buluşuyor. Tüm gün sürecek etkinlik kapsamında, Hüsn-ü Hat Sergisi Açılışı ve Mücevher Defilesi de yer alacak.” ifadelerinin yer aldığı e-maile verdiği tepkiyi köşesinden paylaşan Barbarosoğlu, "Birileri defile yapar bana ne. Harcadıkları paranın vebali kendi boyunlarına.“Muhafazakar kesimin moda tutkunları” ifadesinden mi yaralandım? Hayır" diyerek 'aslında moda severlere kızmadığını' , tepki gösterdiği noktanın 'hüsnü hat sergisi' ismi üzerinden bir 'avlama' politikası güdüldüğünü, bu yöntemle de bir 'zeka ışıltısı ortaya konulamadığını' dile getirdi.

"MUHAFAZAKAR KADINLAR, HER GECE RÜYANIZI SURİYELİ ÇOCUKLAR..."

Defile daveti e-maili üzerine, kişisel Twitter'ından “Cemile Sultan'da yaza merhaba diyecek olan muhafazakar kadınlar! Her gece rüyanızı Suriyeli çocuklar beklesin!” mesajını paylaştığını söyleyen Barbarosoğlu

İşte o yazıdan çarpıcı satırlar:

(...)

Uzun bir süredir İstanbul'un eski Kültür Müdürü Ahmet Emre Bilgili'nin Kültürel Hayırseverlik kavramı üzerine düşünüyorum. Prof.Dr.Bilgili Kültür Müdürlüğü'nden gelen tecrübesi ile “kültürel hayırseverlik” kavramı üzerinde duruyor , “sosyal sorumluluk projesi” adı altında gerçekleştirilen bazı projelerin sıkıntılarına işaret ediyor.

"SURİYELİ ÇOCUKLAR..."

Zihnimin bir tarafında Suriyeli çocuklara, çocuk ülkesinin renklerini yeterince sunamıyor olmamızın getirdiği sıkıntı, diğer tarafında Müslümanların kültür konusundaki zaafları ile nasıl başa çıkabileceğimiz sorusu...

BARBAROSOĞLU'NU 'ŞOKE EDEN' E MAIL

Bazen iki olay üst üste gelince olayın vahametini daha derinden hissederiz. Bu nedir şoku ile titreriz bir müddet. Yukarıda size tasvir etmeye çalıştığım duygular eşliğinde yol almaya çalışırken, aşağıdaki cümleler e posta olarak düştü. Yıkılan dağ gibi, çöken ev gibi.

“…Mayıs Cumartesi günü, abiye ve gelinlik modellerinin sunulacağı Tarz-ı Bahar Defilesi ile muhafazakâr kesimin moda tutkunları ilk kez böylesine kapsamlı bir etkinlikte buluşuyor. Tüm gün sürecek etkinlik kapsamında, Hüsn-ü Hat Sergisi Açılışı ve Mücevher Defilesi de yer alacak.”
Sosyal medya denen şeyin bazen insanı çatlamaktan kurtardığını düşünüyorum. Bir kuyuya bağırma ihtiyacı. Bağırma ihtiyacını giderdiğimiz yer sanal alem. Bir iki cümle yazınca rahatlıyoruz. Bir yerde birilerinin bizi duyduğunu sanıp yalnız olmadığımız yanılgısını yaşıyor olmak iyi geliyor.

"BİR DEFİLE DAVETİ NİYE İÇİMİ DARALTIYOR Kİ..."

Nitekim ben de öyle yaptım. Duygularımı tivit cümlesi içine sığdırmaya çalışıp “Cemile Sultan'da yaza merhaba diyecek olan muhafazakar kadınlar! Her gece rüyanızı Suriyeli çocuklar beklesin!” diye yazdım sanal aleme.

Bir defile daveti niye içimi daraltıyor ki?

Birileri defile yapar bana ne. Harcadıkları paranın vebali kendi boyunlarına.“Muhafazakar kesimin moda tutkunları” ifadesinden mi yaralandım?
Hayır!

"SOKAĞIN KİRİ..."

Moda konusunda konuşma yapmayı bile kabul etmiyorum. Meselenin vahametini 1990'larda sezmiş, bu konuda doktora tezi hazırlamış, üzerine iki kitap daha yazmış biri olarak, daha fazla moda konusunda konuşmayı kendimin gerisine düşmek olarak gördüğüm için hiçbir konuşma teklifini kabul etmiyorum. Oysa insanın en iyi bildiği konuda konuşmasından daha kolay daha anlamlı ne olabilir değil mi?

Tesettür modası hakkında görüş vermiyor, konuşma yapmıyorum. Tesettür defilelerine, tesettür modasına tepki göstererek kendimizi rahatlatıyoruz.
Tepkilerimiz sokağın kiri ile ilgilenmeyip sadece oturduğumuz evin pencerelerindeki kir ile ilgilenmeye benziyor.

"INSTAGRAM GÜZELLERİ..."

Ok yaydan çıktı bir defa. İnstagram güzellerinin, takipçilerinin olduğu bir çağda, bazıları defile yapacak. Bazıları defileye seyirci olacak.

"YİYİN, İÇİN, EĞLENİN..."

Yiyin için, eğlenin. Hayat size güzel. Sıratı geçen sizsiniz. Cenneti kazanan sizsiniz. Mutluluk en çok sizin hakkınız, diğerleri yani ölenler, yani savaştan kaçanlar sizin sorumluluğunuzda değil. Sosyal adalet size lazım değil. Bütün bu yaşananlardan hiç sorumluluk duymuyorsunuz. Yaşananlar mı? O ne ki? Zaten sizi mutsuz edecek hiçbir haberi okumuyor, dünyada olan bitenler ile ilgilenmiyorsunuz. Ah yanlış oldu. İlgileniyorsunuz elbet, nerede ne yenir, nerede ne giyilir ve en güzel fotoğraflar nerede çekilir biliyorsunuz.

Ve elbette nereden kazanılacağını biliyorsunuz.(Kaybetmek konusunda da kafanızı yormanız gerekmiyor mu?)

Ticaretinizi yapacaksınız. Yapın. Talep oluşturuyorsunuz, oluşturun. Birileri dünyanın en güzel gelini olacak, birileri dünyanın en pahalı gelinliğini tasarlayıp satacak. Arzı ile talebi havuz başında buluşturacaksınız. Buluşturun.

Lakin hüsnü hat sergisini rahat bırakın.

Sizi birilerinin eski kelimeler, terkipler kullanarak avlamasına razı olmayacak bir zeka ışıltısı koyun ortaya!

Bu kadarını yapın lütfen!
 

Ebu-Zer-1

Doçent
Katılım
10 Kas 2014
Mesajlar
575
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Tevekkül Karman'ın TV kanalı yağmalandı

tevekkul-karman-in-tv-kanali-yagmalandi_m.jpg


Husiler, Tevekkül Karman'ın yöneticiliğini yaptığı Belkis TV'nin Sana ofisini yağmaladı

Husilerin,Yönetim Kurulu Başkanlığı'nı Nobel ödüllü Yemenli aktivist Tevekkül Karman'ın yaptığı "Belkıs TV" kanalının başkent Sana'daki ofisine baskın düzenlediği belirtildi.
Televizyon yetkilileri, detay vermekten kaçınarak Husilerin ofisteki tüm ekipmanları yağmaladığını kaydetti.

TEVEKKÜL KARMAN SALDIRIYI KINADI

Karman, yaptığı yazılı açıklamada, Husilerin TV ofisine yönelik saldırısına tepki gösterdi. Kanal çalışanlarının can güvenliğinden Husilerin lideri Abdülmelik el-Husi'nin sorumlu olduğunu ifade eden Karman, "Husiler tarafından düzenlenen baskından derin üzüntü duyuyoruz. Husilerin, basın mensuplarına yönelik devam eden ihlaller ve saldırıları, suçlarına şahit olanların susturulması ve kendilerine karşı çıkan tüm sesleri kısmaya dayalı eylemlerini kınıyoruz" ifadelerini kullandı.

Uluslararası basın kuruluşları ve tüm hukuk kurumlarına, "Gazetecileri koruma" çağrısında bulunan Karman, "Saldırılara rağmen Husilerin işlediği suçları ortaya çıkarma ve mesajımızı iletmekten vazgeçmeyeceğiz" dedi.
 

nizamname

Paylaşımcı
Katılım
22 Eki 2014
Mesajlar
134
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Adan Oktar kurtarsın artık Müslümanları bu halde iken
 

Ebu-Zer-1

Doçent
Katılım
10 Kas 2014
Mesajlar
575
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Etyen Mahçupyan: Siyaset AKP’nin rahat koşullarda...

etyen-mahcupyan-siyaset-akp-nin-rahat-kosullarda_m.jpg


Akşam gazetesi yazarı Etyen Mahçupyan, 'Siyaset AKP’nin rahat koşullarda iktidar olmasına izin vermeyebilir' dedi. 'Siyasi sistemin ve vatandaşlık bağının yeniden tanımlanacağı, tutarlı, işlevsel ve meşru zeminde yeniden üretilmek zorunda olacağı bir dönemin eşiğindeyiz' diyen Mahçupyan, 'Bir yandan bunu tek başına yapmanın sakıncaları var, diğer yandan öteki partilerin söz konusu dönüşüme çeşitli nedenlerle direnmeleri mümkün' ifadesini kullandı.

Etyen Mahçupyan'ın "AKP listesinin analizi (2)" başlıklı yazısı şöyle:

AK PARTİ'NİN RAHAT KOŞULLARDA İKTİDAR OLMASINA İZİN VERMEYEBİLİR

Seçim bir dönemin bitmekte olduğunu fark ettiğimiz bir tarihsel dönemece denk geliyor ve yeniyi üretmek açısından asıl sorumluluk bu iddiayı taşıyan, bunu bir hedef ve seçim vaadi haline dönüştüren iktidara düşüyor. Öte yandan siyaset AKP’nin rahat koşullarda iktidar olmasına izin vermeyebilir. Siyasi sistemin ve vatandaşlık bağının yeniden tanımlanacağı, tutarlı, işlevsel ve meşru zeminde yeniden üretilmek zorunda olacağı bir dönemin eşiğindeyiz. Bir yandan bunu tek başına yapmanın sakıncaları var, diğer yandan öteki partilerin söz konusu dönüşüme çeşitli nedenlerle direnmeleri mümkün. İktidar hem yeni anayasayı yapmak ve sistemin dönüşümünü gerçekleştirmek, hem de muhtemel çalkantılara ve risklere karşı dayanıklı olmak zorunda. Söz konusu çoklu hedef AKP’nin kendine özgü bir aday ‘aritmetiği’ aradığını ima ediyor...

Birincisi ortaya çıkan liste büyük ölçüde teşkilatın damgasını taşımakta. Siyaseten güçlü ve toplumsal bağı kuvvetli olan AKP teşkilatının iç dengeleri listeye yansırken, merkezin isim bazında az ama sıralama açısından epeyce etkin olduğu söylenebilir. Bunun ötesinde tabii ki merkezin kendi tercihlerinin listede yer bulmasını sağlayacak imkanların da baştan yaratıldığını varsayabiliriz.

İkinci olarak üç dönem kuralının dışarda bıraktığı isimler bir yana, AKP’nin bir önceki dönemin parlamento grubunu büyük ölçüde yeni döneme taşıdığını görüyoruz. Bunun ana nedeninin hükümet olmayı her halükarda garantileyecek bir grubun oluşmasını sağlamak, sırtını ona dayayabilmek olduğu öne sürülebilir. Özellikle HDP’nin barajı geçmesi halinde AKP’nin fire vermeyecek bir kadro ile mecliste bulunmasının önemi açık.

Üçüncü nokta merkezin tercihlerini yansıtan ve Türkiye’deki dönüşümün taşıyıcıları olmaları beklenen yeni kuşak isimlerin listede yer almasıdır. Parlamentonun kritik işlevi komisyon faaliyetlerinde yoğunlaşmakta ve ‘yeni’ olanın pratiğe yansıması da bu komisyonlarda tasarlanmakta. Özellikle yeni bir anayasanın yapılacağı bir dönemde bu yeni kadronun özel bir işlevinin olacağı açık. Bu kadronun aynı zamanda bizzat partinin değişimi ve yenilenmesi yönünde de ağırlığının olacağını tahmin edebiliriz.

HDP'NİN BARAJA TAKILMASI SONUCU VEKİLLİK MAKBUL BULUNMUYOR

Son olarak seçilip seçilemeyeceği belli olmayan adayların birçoğunun epeyce ‘kaliteli’ olduğu görülüyor. Sanki HDP barajı geçemediği takdirde bu kişilerle birlikte yeni döneme yürümek istenmiş, ama HDP barajı geçerse oluşacak ortamda ‘sağlam’ isimlerle mecliste kalmak tercih edilmiş. Öte yandan HDP’siz bir Meclis ihtimali karşısında bazı illerde listenin söz konusu sıralarına Kürt adayların konması düşünülmüş gibi gözüküyor. Ama birçok Kürt için HDP’nin baraja takılması sayesinde milletvekili olmanın pek makbul bulunmadığını da görmek gerek…

Sonuçta AKP üç seçimlik maratonun sonuncusuna da bütünlüğünü ve birlikteliğini koruyarak, bir misyon partisi olduğunu unutmayarak giriyor. Seçim kampanyasının başlaması ile birlikte bu özelliğin daha da öne çıkması beklenir. On üç yıldan sonra hala hem kendisini hem de ülkeyi yenilemeye aday bir parti olabilmek Türkiye siyaseti açısından epeyce devrimsel bir durum.
 

Ebu-Zer-1

Doçent
Katılım
10 Kas 2014
Mesajlar
575
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Musul operasyonu Ramazan'dan sonraya kaldı

musul-operasyonu-ramazan-dan-sonraya-kaldi_m.jpg


'Musul'u DAEŞ'ten kurtarma operasyonunun' ramazan ayından sonraya bırakıldığı bildirildi.

Irak Türkmen Cephesi (ITC) Yürütme Kurulu Üyesi ve Musul İl Meclisi Başkan Yardımcısı Nurettin Kaplan, "Kenti DAEŞ'ten kurtarma operasyonunun" ramazan ayından sonraya bırakıldığını söyledi.

Siyasi çalışmalarını Kerkük'te sürdüren Kaplan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Musul'u kurtarma operasyonuna ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Musul'da yaklaşık 2 milyon sivilin yaşadığını aktaran Kaplan, "Dolayısıyla askeri plan kurmak zor oluyor. Musul'u kurtarmaya yönelik hazırlanan operasyon planları da buna göre değiştiriliyor. Bu operasyondaki en büyük plan içerideki sivillerin nasıl kurtarılacağıdır. Dolayısıyla Musul operasyonu ramazan ayı sonrasına kaldı" dedi.

Musul'daki insanların ağır şartlar altında hayatını sürdürmeye çalıştığına dikkati çeken Kaplan, şunları kaydetti:

"Su ve elektriğin yok denecek kadar az olduğu Musul'da hayat şartları çok zor. Musulluların en büyük sorunlarından bir tanesi de yaşadıkları korku ve endişedir. Musul'dan kaçanlarla görüştüğümüzde bunların ciddi ve ağır bir psikolojik travma geçirdiklerini görüyoruz. Bu insanların tümünün artık psikolojik tedaviden geçmesi gerektiğini düşüyoruz. Şu an Musul ile Suriye'nin Rakka şehri arasında açılan yol sayesinde şehrin yiyecek, içecek ve ilaç gibi günlük ihtiyaçları karşılanıyor."

Türkmenlerin yaşadığı Musul'un Telafer ilçesindeki duruma değinen Kaplan, "DAEŞ'in kontrolündeki Telafer aynı zamanda Irak'ın en büyük ilçesidir. Eğer Telafer kurtarılamazsa Türkmenler kendi coğrafyalarını kaybedecektir. Bizler millet olarak varlık yokluk mücadelesi veriyoruz. Dolayısıyla acil bir şekilde Telafer'i kurtarma operasyonunun başlatılması gerekiyor. Kurtarma operasyonu geciktiği için o bölgedeki insani durum daha da kötüye gidiyor ve şehrin altyapısı tahrip ediliyor" diye konuştu.

Irak ordusunun çekilmesinin ardından 10 Haziran 2014'te Musul terör örgütü DAEŞ'in eline geçmişti. DAEŞ, bunun ardından Telafer ilçesine de girmiş ve binlerce Şii Türkmen bölgeyi terk etmişti. Musul ve Telafer'in kurtarılması için Irak ordusunun, "Sünni gönüllüler" ve Peşmergenin desteğiyle operasyon hazırlığı devam ediyor. ABD öncülüğündeki koalisyon ülkelerinin de savaş uçaklarıyla operasyon sırasında Irak ordu birliklerine havadan destek vermesi bekleniyor.
 

Ebu-Zer-1

Doçent
Katılım
10 Kas 2014
Mesajlar
575
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Ahmet Hakan'dan Cübbeli Ahmet'e: Allah'tan kork

ahmet-hakan-dan-cubbeli-ahmet-e-allah-tan-kork_m.jpg


Hürriyet Gazetesi yazarı Ahmet Hakan bugün köşesinde 'soykırım' diyen ülkelere karşı Türkiye'nin tepkinisi yazdı. Yazısının bir bölümünü ise Cübbeli Ahmet Hoca'ya ayırdı.


"Tehcir Allah'ın emridir, atalarımız Allah'ın emrini yerine getirmiştir" diyen Cübbeli Ahmet Hoca'ya, ''Allah'tan kork'' dedi.


AHMET HAKAN'IN YAZISININ İLGİLİ BÖLÜMÜ,


Ey Cübbeli Ahmet Allah'a iftira etme


CÜBBELİ Ahmet demiş ki:


"Tehcir Allah'ın emridir, atalarımız Allah'ın emrini yerine getirmiştir".




Allah'tan kork Cübbeli!


Allah'a iftira atma.


Bak!


Başbakan Davutoğlu "tehcir insanlık suçudur" diyor.


Sense Allah'ı bu suça ortak etmeye çalışıyorsun.


Tövbe de.


Kendine gel.


Allah'tan kork Cübbeli!


Günahsız sabi sübyanların evlerinden barklarından sökülüp atılmasına Allah'ı ortak etme.


Hiçbir çete faaliyetine katılmamış masum çaresizlerin yollarda katledilmelerine Allah'ı ortak etme.


Çıkan fitneye ortak olmamış, fitnenin içinde yer almamış, fitneyle işi olmamış mazlumların öldürülmelerine Allah'ı ortak etme.




"Siyaset" de.


"Olmuş bir şeyler" de.


"Onlar da bize yaptı" de.


"Mukatele" de.


"Tatsızlık" de.
Ne dersen de...


Ama Allah'ı bu işe karıştırma.


Merhamet dinini kirletme.
 

Ebu-Zer-1

Doçent
Katılım
10 Kas 2014
Mesajlar
575
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Leman Sam'dan olay Nepal tweeti

leman-sam-dan-olay-nepal-tweeti_m.jpg


Şarkıcı Leman Sam'ın Nepal'deki depremle ilgili twiti takipçilerinin büyük tepkisin çekti.

Dün Nepal'de 7.9 büyüklüğünde meydana gelen depremde, 970'den fazla kişi hayatını kaybetti.

"Benim için IŞİD ile bıçağını masum bir hayvanın boğazına dayayan aynı duygudadır, IŞİD beni şaşırtmıyor" tweeti nedeniyle büyük tepki toplayan sanatçı Leman Sam, bu kez Nepal'daki deprem felaketiyle ilgili attığı tweetiyle tepki çekti.
lm.jpg

lm.jpg
 

Ebu-Zer-1

Doçent
Katılım
10 Kas 2014
Mesajlar
575
Tepkime puanı
2
Puanları
0
'Sadece Türkiye yardım etti'

Irak Türkmen Cephesi Başkanı Salihi, Iraklı Türkmenlere sadece Türkiye’nin yardım ettiğini, diğer Türk cumhuriyetlerinin kendilerine kayıtsız kaldıklarını söyledi.

salihisrop.jpg


Salihi, Türk cumhuriyetlerinin talep beklemeksizin kendilerine yardım etmeleri gerektiğini söyledi. [Fotoğraf: Al Jazeera Türk-İlker Taş - Arşiv]Irak Türkmen Cephesi (ITC) Başkanı Erşad Salihi, Türkiye dışında hiçbir ülkeden yardım almadıklarını belirterek, diğer Türk cumhuriyetlerinin kendilerine kayıtsız kaldıkları siteminde bulundu.
Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM tarafından düzenlenen 4. Dünya Türk Forumu için geldiği İstanbul'da AA muhabirine açıklama yapan Salihi, Türkiye’nin insani yardım bakımından çok ciddi adımlar attığını vurgulayarak, "Irak’ın içinde en çok yardım alan Türkmen göçmenler oldu. Türk Kızılayı, AFAD, sivil toplum kuruluşları, partiler, valilikler ve belediyelerden yardımlar geldi. Hepsi bize yardım elini uzattı” dedi.
Diğer Türk cumhuriyetlerinden Azerbaycan’da ise Irak Türkmenleri konusunun sadece mecliste gündeme getirildiğini, bunun dışında devlet olarak Azerbaycan’la herhangi bir temasları olmadığını dile getiren Salihi, "Diğer Türk cumhuriyetlerinden de ne siyasi ne de ekonomik destek aldık. Bizim bu yönde talebimiz de olmadı. Bunun için talebimizin olması da şart değil” ifadelerini kullandı.
Filistin’in başına bir felaket geldiğinde Arap ülkelerinin yardıma koştuğunu dile getiren Salihi, aynı şekilde Türk cumhuriyetlerinin de talep beklemeksizin kendilerine yardım etmeleri gerektiğini söyledi.
"Orada kardeşleriniz kesiliyor, ölüyor"
"Millet olarak gururluyuz, ölsek de kimseye el açmayız" diyen Salihi, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ama şu bilinsin ki, orada kardeşleriniz kesiliyor, ölüyor, silahsızlar, güçsüzler. Onlara yardım elini uzatmak sizin görevinizdir. Bizden kapınıza gelmemizi beklemeyin.”
Türk halklarına ve ülkelerine “Orada yaşayan halkınız var, bizim sahipsiz bırakmayın” çağrısında bulunan Salihi, "Irak’taki varlığımızdan tüm Türk dünyası haberdar olmalı. Bizim yok olmamız gelecekte muhakkak kendilerini de etkileyecektir. Şu anda Türkiye’ye yüzlerce Telaferli sığındı. Bunların buraya sığınması bu ülkeyi etkileyecektir. Irak'ta istikrar olması durumunda onların Türkiye’ye göç etmesinin bir anlamı olmaz."
Salihi, Türkiye’nin Irak yönetimiyle ilişkilerinin güçlü olmasının Türkmenlerin lehine olduğunu vurgulayarak, "Türkiye’nin dış politikasını etkilememek için Ankara’dan fazla talepte bulunmadık Ancak gönül isterdi ki bizim bölgelerimize kendimiz hakim olalım. Silahlı gücümüz olmadığı için bu bölgeler elimizden gitti. Silahı olmayan bir millet başkasının yanında esir olur. Bu hususta bize maalesef hiç kimse yardım elini uzatmadı” diye konuştu.
"Bölgemizde Irak hükümetinin hakimiyeti kalmadı"
Irak ordusunun güvenliklerini sağlayıp sağlamadığına ilişkin bir soruya Salihi, “Maalesef Kuzey Irak’ta Irak ordusunun gücü bulunmuyor. Peşmerge onların tümünü oradan çıkarttı. Hükümet de bu güçlerini savaşmak üzere diğer bölgelere kaydırdı. Bizim bölgemizde Irak hükümetinin hakimiyeti kalmadı. Onlar Güney Irak ve Bağdat, Ramadi ve Felluce taraflarına hakimler” dedi.
Şu anda Irak’ta sorunlar bitmiş gibi terör örgütü DAEŞ sonrasının konuşulduğunu aktaran Salihi, "Ramadi’nin büyük kısmı ile Musul'un militanların elinde olduğunu” vurgulayarak, herkesin DAEŞ’in proje olduğunu ve belli maksatlarla Irak’a getirildiğini düşündüğüne dikkati çekti.
Salihi, DAEŞ’in Irak halkı arasındaki mezhep kavgasını daha belirgin hale getirdiğine işaret ederek, şöyle devam etti:
“Artık ülkede Şii bölgesi belirleniyor, Sünni bölgesi az da olsa belirleniyor, Kürt bölgesi zaten belirlenmiş durumda. Anlaşmazlık bölgeleri denilen yerleri de Kürtler kendi bölgeleri gibi görüyorlar. O bölgelerde Bağdat hükümetinin gücü yok ve oralara kendileri hakim.”
"Mezhepsel projelerden vazgeçilmelidir"
DAEŞ sonrası Irak’ta daha farklı kavgaların yaşanacağı öngörüsünde bulunan Salihi, “Bence daha sonra petrol için kavgalar çıkabilir, vilayetler arasında, aşiretler arasında kavgalar çıkabilir. Bu terör örgütünün yaptığı maceralar, halkı birbirine karşı getirecek. Eğer Iraklılar akıl ve mantığa dayanan tutum almazsa bence çok daha fazla kan dökülür. Bölge ülkeleri de istikrardan yana olmalılar. Mezhepsel projelerden vazgeçilmelidir. Laik bir sistem oluşturulmadığı takdirde herkes bundan zarar görecek” ifadelerini kullandı.
Şiilerin İran yanlarında olduğu için, Kürtlerin de ABD yanlarında olduğu için kendilerini güçlü gördüğünü savunan Salihi, taraflara dengelerin her an değişebileceği, bu durumdan herkesin zararlı çıkabileceği, buna göre hareket edilmesi gerektiği uyarısında bulundu.
Irak’taki tüm tarafları mezhepsel politikalardan vazgeçmeye çağıran Salihi, “Mezhepsel siyaset izleyenler kısa vadade bir şeyler kazansa da gelecekte bu kazanımlarının tümünü kaybederler. Mezhep kavgalarının sürmesi durumunda sadece Irak’ın değil bölgenin de geleceği vahim hal alır” diye konuştu.
Kuzey Irak yönetimiyle ilişkileri konusunda ise Salihi şunları kaydetti:
“Onlara sorunlarımızı konuşmak için bir araya gelelim, oturup konuşalım diyoruz ama onlar buna yanaşmıyor. Zira bizimle konuştuklarında hakimiyetlerindeki bazı yerleri bize vermiş olacaklar, dolayısıyla bizimle konuşmak istemiyorlar.”
Salihi ayrıca, Kuzey Irak yönetimini provokatif eylemlerde rolü olmakla ve yasadışı uygulamaları sürdürmekle suçladı.
Kaynak: AA



 

Ebu-Zer-1

Doçent
Katılım
10 Kas 2014
Mesajlar
575
Tepkime puanı
2
Puanları
0
'Esed'e desteğe son verin'Suriye'deki iç savaşı sonlandırmak amacıyla Mayıs ayında planlanan Cenevre görüşmelerine İran'ın davet edilmesinin ardından Washington, Tahran'ın Cenevre bildirgesini kabul etmesi ve Esed rejimine desteğine son vermesi gerektiğini belirtti.
cenevre_2.JPG


2014 yılının Ocak ve Şubat aylarında Cenevre'de düzenlenen konferansta Suriye'deki krizin çözümüne yönelik somut bir ilerleme kaydedilememişti.[Fotoğraf: Reuters-Arşiv]ABD Dışişleri Bakanlığı sözcülerinden Jeff Rathke, "İran, Suriye'deki çatışmanın barışçıl şekilde sonlandırılmasında yapıcı rol oynamak istiyorsa, Esed rejimine desteğini sona erdirmeli ve Cenevre bildirisinin ilkelerini desteklemeli" dedi.
Rathke’ye günlük basın toplantısında, İran'ın, Suriye barış görüşmelerine davet edilmesine ABD’nin bakışı soruldu.
Konunun farkında olduklarını belirten Rathke şunları söyledi:
"Sizi konuyla ilgili daha fazla bilgi için BM Suriye Özel Temsilcisi Staffan de Mistura ve ekibine yönlendiriyorum. Eğer İran, Suriye'deki çatışmanın barışçıl şekilde sonlandırılmasında yapıcı rol oynamak istiyorsa, ilerlenilecek yol açık: Esed rejimine desteğini sona erdirmesi ve Cenevre bildirisinin ilkelerini desteklemesi. Kapsam, tarih ve katılım BM özel temsilcisinin üzerinde çalıştığı bir şey ama ilkeler açık: Cenevre bildirisi."
'Müzakere değil istişare'
Mistura'nın bunun bir 'Cenevre-3' veya 'müzakereler' olmadığını vurguladığını hatırlatan Rathke, ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Daniel Rubenstein'ın da Cenevre'de BM öncülüğündeki istişarelere katılacağını bildirdi. Rathke, "Tekrar etmek gerekirse, bunu müzakereler olarak değil, istişareler olarak görüyoruz" dedi.
Öte yandan, Suriye rejiminin pazar günü İdlib ve Hama’daki saldırılarında klor gazı kullanıp kullanmadığına yönelik soru üzerine Rathke, konuyla ilgili iddiaları araştırdıklarını kaydetti.
Birleşmiş Milletler (BM) Sözcüsü Ahmed Fevzi, geçtiğimiz cuma günü İran'ın 4 Mayıs'ta Cenevre'de başlayacak Suriye görüşmelerine davet edildiğini bildirmişti. BM, geçen hafta davetiyelerin taraflara gönderildiğini, 4 ila 6 hafta sürecek görüşmelerin elçiler ve uzmanlar seviyesinde olacağını ve görüşmelerin sonunda büyük bir toplantı yapılmayacağını duyurmuştu.
Kaynak: AA




 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Suriye'den çok güzel haberler geliyor. Esed'i istemeyen bütün gruplar güçlerini birleştirdiler. Lazkiye'yi de ele geçirirlerse, Esed kafiri yolcu... İnşallah. 4 senedir bekliyoruz bu muştuyu...
 

Ebu-Zer-1

Doçent
Katılım
10 Kas 2014
Mesajlar
575
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yeni veliaht Prens Muhammed bin Nayif kimdir?
Suudi Arabistan'da Kral Selman tarafından veliaht olarak atanan Prens Muhammed bin Nayif, ülkedeki hızlı siyasi yükselişi, ABD ile yakınlığı, El Kaide ile mücadelesi ve Yemen operasyonundaki aktif rolü ile biliniyor.

Muhammed%20bin%20Nayif%20%5BAFP%5D%20-%20main.jpg


Muhammed bin Nayif'in Kral Abdulaziz'in Suudi Arabistan tahtına geçecek ilk torunu olması bekleniyor. [Fotoğraf: AFP-Arşiv] Muhammed bin Nayif bin Abdulaziz El Suud, Kral Selman'ın beklenmeyen kabine değişikliğinin ardından yeni veliaht prens oldu. Böylelikle ülkede ilk kez veliahtlık Kral Abdulaziz'in oğullarından torunlarına geçmiş oldu. Henüz 55 yaşındaki Prens Muhammed bin Nayif, Kral Selman'ın yeğeni. Prens Muhammed bin Nayif aynı zamanda İçişleri Bakanı ve Güvenlik ve Siyasal İşler Konseyi Başkanı.
Prens Muhammed, Suudi Arabistan'daki birçok hanedan üyesi gibi eğitimini ABD'de tamamladı. Portland'daki Lewis&Clark Koleji'nde dersler alan Muhammed FBI'ın düzenlediği güvenlik eğitimlerine katıldı, daha sonra ise Scotland Yard'da anti-terör birimlerinde eğitim aldı.
Yükselişi hızlı oldu
Ülkeye döndükten sonra bir süre işadamlığı yapan Muhammed, 1999 yılına gelindiğinde ise İçişleri Bakanı'nın güvenlik işlerinden sorumlu yardımcılığına getirildi. Görevi süresince bakanlıkta sivil savunma direktörlüğü de yapan Muhammed bakanlığın etkin isimlerinden biri oldu.
2009 yılının Kasım ayında Kral Abdullah, Prens Muhammed bin Nayif'i Yüksek Ekonomi Konseyi üyesi olarak atadı. Bu hamle aynı zamanda Kral Abdullah'ın Muhammed bin Nayif'in yükselmesine verdiği onay olarak da yorumlandı. Aynı zamanda Nayif aldığı yeni görevle ülke ekonomisinde de etkisini artırarak söz sahibi oldu.
Nitekim dönemin İçişleri Bakanı olan babası Prens Nayif'in 2012 yılında ölmesinin ardından İçişleri Bakanı Yardımcısı olarak atanan Nayif, aynı yıl içerisinde, çok kısa bir süre sonra ise Kral Abdullah tarafından İçişleri Bakanı olarak atadı.
Suikast girişimi
Prens bin Nayef'e şimdiye kadar dört suikast girişiminde bulunuldu.
2009 yılının Ağustos ayında Arap Yarımadası'ndaki El Kaide üyesi genç bir kişi Prens Muhammed'e bir mesaj gönderdi. Abdullah Hasan Asiri adındaki El Kaide üyesi Prens Muhammed'in gönderdiği uçakla bulunduğu yerden alınıp Ciddde'ye getirildi.
El Kaide üyesi Asiri Prens Muhammed'e kısa bir mesafe kala üzerinde saklamış olduğu bombayı patlatarak Muhammed'in yaralanmasınaa sebep oldu.
Saldırının ardından devlet televizyonuna çıkan Muhammed eli bandajlı bir şekşldeyken şunları söylemişti:
"Aranmasını istemedim, daha sonra ise beklenmedik biçimde kendini havaya uçurdu. Ancak bu sadece krallık içinde terörizmle savaşmak için benim kararlılığımı artırdı."
Yemen politikası ve ABD ile yakınlık
Suudi Arabistan'ın öncülüğünde Yemen'deki Husilere karşı başlatılan 'Kararlılık Fırtınası' operasyonunda Muhammed bin Nayif aktif rol aldı. Prens Muhammed çok daha öncesinden Yemen'i 'tehlikeli bir başarısız devlet' olarak tanımlamış ve Suudi Arabistan'ın güvenliğine tehdit olduğunu söylemişti. Devrimden önce de dönemin lideri Ali Abdullah Salih'in ülkede kontrolü kaybettiğini belirten Muhammed strateji olarak ise Yemenli kabilelerle doğrudan iletişim kurulmasını önermişti.
'Terör'le mücadele programlarının uygulanmasında Washington ile birlikte çalışan Prens Muhammed istihbarat paylaşımını da büyük ölçüde artırılmasını sağladı. 14 Ocak 2013'te ABD Başkanı Barack Obama ile Washington'da görüşen Muhammed güvenlik ve bölgesel gelişmeleri ele almıştı. ABD ile yakın ilişkilerinden dolayı kabinedeki en Amerikan yanlısı bakanlardan biri olarak görülüyordu.
Wikileaks'te Muhammed bin Nayif
2012 yılında İçişleri Bakanı olarak atanmadan önce Wikileaks’in sızdırdığı ve Mart 2009 tarihli belgede, Muhammed bin Nayif 'Kral Abdullah’ın takdirine nail’ şeklinde niteleniyor. Aynı belgede Muhammed Bin Nayif’in reformcu fikirleri en çok benimseyen prens olmasına rağmen muhafazakar alimlerle iyi ilişkiler yürüttüğüne dikkat çekilmişti.
Bir başka Wikileaks belgesinde Muhammed Bin Nayif ‘İran’a karşı tavizsiz’ olarak anılıyor ve ‘İran’la bir savaş durumunda’ Suudi Arabistan'ın alt yapısını korumak konusunda Amerikan yetkililere danışmaktan yana olduğuna dikkat çekiliyor.
Muhammed bin Nayif, diğer hanedan üyelerine nazaran medyada daha fazla görülmesiyle de biliniyor.
Kaynak: Al Jazeera
 

Ebu-Zer-1

Doçent
Katılım
10 Kas 2014
Mesajlar
575
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Koalisyon Sana Havaalanı'nı vurdu
Yemen'de İran destekli Şii Husilere yönelik askeri operasyon düzenleyen Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyon güçleri, İran'a ait bir uçağın inişini engellemek için Sana Uluslararası Havalimanı pistini vurdu.

Yemen%27de-Sana-Havaalan%C4%B1-vuruldu-promo.jpg


Koalisyon güçlerinin sözcüsü Tuğgeneral Ahmed Asiri, "Bir İran uçağına isteği üzerine yerel saatle 09:00 ila 13:00 arasında Sana Havalimanı'na iniş izni verildi. Uçak Umman hava sahasını geçtikten sonra, verilen sürenin ve bu tür durumlarda Suudi Arabistan havalimanlarından birine uğramasını gerektiren rotanın dışına çıkarak Sana'ya inmek istedi" ifadelerini kullandı.
"Uçağın pilotuyla iletişime geçilmeye çalışıldı ancak pilot cevap vermedi ve çağrılara rağmen iniş yapmak istedi, bunun üzerine koalisyon uçakları inişi engellemek için Sana Havalimanı'nın pistini vurmak zorunda kaldı" diyen Asiri, "Uçak iniş yapamadı ve İran'a döndü" şeklinde konuştu.
Asiri son olarak, "normalde uçağın belirlenen vakti aşmasının anlaşılır olabileceğini ancak, uçağın kontrol amacıyla Suudi Arabistan'ın güneyindeki Bişe Havalimanı'na inmeyi kabul etmemesinin şüpheleri arttırdığını" dile getirerek, "Bu da uçakla alakalı doğru olmayan bir şeyler olduğunu gösteriyor" dedi.
"Yolcu uçağı alev aldı"
Havalimanında çalışan ve isminin açıklanmasını istemeyen bir yetkili, piste düzenlenen hava saldırısında alanda park halinde bulunan Felix Hava Yolları'na ait ticari bir uçağın da isabet alarak yandığını belirtti.
Yemen'de Husilere yönelik hava operasyonlarının başladığı 26 Mart tarihinden itibaren Sana "uçuşa kapalı hava sahası" ilan edilmişti.
Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyon, Yemen'de başkent Sana ile bazı kentleri kontrol altına alan Husilere karşı 26 Mart'ta "Kararlılık Fırtınası" adlı hava harekatı başlatmıştı. Yemen'de Cumhurbaşkanı Abdurabbu Mansur Hadi yönetiminin müdahale çağrısı üzerine başlatılan operasyonun 21 Nisan'da sona erdiği açıklanmış ve koalisyon güçlerinin sözcüsü Tuğgeneral Ahmed Asiri, Yemen halkı için artık "Umuda Dönüş" operasyonunun başladığını söylemişti.
Kaynak: AA
 

Ebu-Zer-1

Doçent
Katılım
10 Kas 2014
Mesajlar
575
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Filistinliler Tel Aviv'de yıkımları protesto etti
İsrail’de yaşayan Filistinliler, İsrail'in "ruhsatsız" oldukları iddiasıyla Araplara ait evleri yıkması olaylarının artmasını Tel Aviv’de düzenledikleri gösteriyle protesto etti.

Telaviv%20Filistinli%20g%C3%B6steri%20Main.jpg


Filistin bayrakları taşıyan yüzlerce kişi, Tel Aviv’deki İzak Rabin Meydanı'nda bir araya geldi. İsrail’in, ‘ruhsatsız olduğu’ gerekçesiyle Araplara ait evleri yıkmasını protesto eden Filistinliler, bu uygulamayı kınayan pankartlar açtı.
‘İsrail’in Arap Vatandaşlarını Takip Etme Komisyonu’nun çağrısı ile düzenlenen gösteriye, İsrail meclisi Knesset’te bulunan Arap partileri de destek verdi.
Rabin meydanında toplanan Filistinli protestocular, İsrail’e, "Arapların evlerini yıkma" politikalarına son vermesi çağrısında bulundu. Ev yıkımlarının bu şekilde devam etmesi halinde önümüzdeki yıllarda Araplara ait on binlerce evin yıkılmış olacağını belirten protestocular, İsrail’in yıktığı her evin yerine bir yenisini inşa edeceklerini söyledi.
Esnaf kepenk kapattı
İsrail'in "ruhsatsız" oldukları iddiasıyla Araplara ait evleri yıkmasını protesto eden Filistinli esnaf da kepenk kapattı. Negev, Kefr Kenna, Celil ve Dahmeş köylerinde Filistinlilere ait evlerin yıkılmasını protesto eden öğrenci ve öğretmenler de Filistinlilerin yaşadığı bölgelerde dersleri boykot etti.
İsrail'in 8,5 milyonluk nüfusunun yaklaşık 2 milyonu, 1948 yılındaki savaş ve işgale rağmen yurtlarında kalarak İsrail vatandaşı olan Filistinlilerden oluşuyor. Tel Aviv yönetimi, İsrail vatandaşlığı alan söz konusu Filistinlileri "İsrailli Araplar" diye tanımlıyor.
Filistinliler ise İsrail'i işgalci olarak gördükleri için bu bölgeyi "1948 toprakları" olarak nitelendiriyor.
İsrail’in ‘Ruhsatsız Yapıları Denetleme Birimi’, işgal altındaki Doğu Kudüs ve Batı Şeria’nın yanı sıra, İsrail vatandaşı Arapların yaşadığı yerlerde de sık sık ev yıkımları gerçekleştiriyor.
Geçtiğimiz günlerde İsrail güçleri, Negev, Kefr Kenna, Celil ve Dahmeş köylerinde Filistinlilere ait evleri yıkmıştı.
Kaynak: AA
 

Ebu-Zer-1

Doçent
Katılım
10 Kas 2014
Mesajlar
575
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Suriye Türkiye'yi BM'ye şikayet etti
Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim, kuzeydeki İdlib ve Cisru Şugur kentlerini ele geçiren muhaliflere Türk ordusunun lojistik ve ateş desteği sağladığını iddia etti. Suriye rejimi Türkiye’yi BM’ye şikayet etti.

Suriye%20%C3%A7at%C4%B1%C5%9Fma%20Main.jpg


Suriye Televizyonu, Salı günü Dışişleri Bakanı Velid Muallim’in ‘Bu Türkiye’nin Suriye’ye direkt saldırısıdır’ ifadelerini kullandığını aktardı.
Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim, ülkesindeki son gelişmelere ilişkin yaptığı açıklamada, muhaliflerin son dönemde saldırılarını artırmalarından Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye’yi sorumlu tuttu.
Suriye rejiminden BM'ye mektup
Suriye Resmi haber Ajansı (SANA) da, Suriye Dışişleri Bakanlığı’nın Türkiye’nin terörle mücadele konusundaki Birleşmiş Milletler kararlarını ihlal ettiği ve saldırıda bulunduğu gerekçesiyle BM Güvenlik Konseyi'ne başvurarak Türkiye hakkında önleyici kararlar almak için acilen harekete geçmesini talep ettiğini belirtti.
SANA, Suriye Dışişleri Bakanlığı’nın BM Genel Sekreteri ve BM Güvenlik Konseyi Dönem Başkanı’na birer mektup gönderdiğini ve Türkiye’yi ‘teröristlere’ gayrı meşru biçimde destek vermek, böylece Suriye’nin güvenliğini tehdit emekle suçladığını bildirdi.
Suriye Dışişleri Bakanlığı mektuplarda ‘Türk hükümetinin, terörist grupların Nisan başından itibaren İdlib, Cisru Şugur kentler, iki gün önce de İştebrak beldesine sızmaları ve ilerlemeleri konusunda Türk hükümetinin desteği ile ilgili çok önemli bilgiler aktarmak istiyoruz’ ifadelerine yer verdi.
Suriye rejimi son zamanlarda Türkiye’ye yönelik suçlamalarını artırmıştı. Türkiye, Suriye rejiminin suçlamalarını reddediyor.
Suriye’de silahlı muhalif gruplar tarafından başlatılan son dönemlerin en kapsamlı saldırısı sürüyor. Yaklaşık dört yıldır çatışmaların yaşandığı İdlip kentine bağlı Cisru Şugur kasabası 25 Nisan’da muhaliflerin eline geçmişti.
Birçok nokta muhaliflerin kontrolüne geçti
Muhalifler tarafından Zafer Operasyonu adı verilen saldırılarda çok sayıda rejim askerinin öldürüldüğü duyurulurken, abluka altına alınan posta merkezinde 30’dan fazla Esed ordusuna bağlı askerin de kuşatma altında tutulduğu ifade edildi.
Cisru Şugur ile birlikte operasyon başlatılan Eriha, El Gab, Mastume, Sahl el Gab bölgelerinde birçok noktayı ele geçiren muhalifler, Cisru Şugur ilçesinde bulunan rejim güçlerinin Lazkiye yönünde tek ikmal yolu olan Freyke köyünde de kontrolü sağladı.
Hedefte Lazkiye var
Cisru Şugur'un düşmesiyle Şam rejiminin İdlip kırsalı ile bağlantısı tamamen ortadan kalkarken, muhalifler Lazkiye yönünde en büyük engeli de asmış oldular.
Suriyeli muhalifler Türkiye sınırına 25 kilometre uzaklıkta bulunan Cisr Şuur ve çevresinde kontrolü tamamen sağlamaları halinde, ülkenin tek otobanı olan 180 km uzunluğundaki Halep-Lazkiye karayolunun yüzde 85 oranındaki bölümünün kontrolünü de ele geçirmiş olacaklar.
Kaynak: Al Jazeera, SANA, Reuters
 

Ebu-Zer-1

Doçent
Katılım
10 Kas 2014
Mesajlar
575
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Trablus Meclisi BM taslağını reddettti
Libya'da, Trablus mekezli Milli Genel Kongre (MGK), Birleşmiş Milletler'in, "Tobruk'taki Temsilciler Meclisi'nin tüm Libyalıları temsil eden yasama organı olarak kabul edilmesi" önerisini reddetti.

leon-libya.main_.jpg


Trablus mekezli Milli Genel Kongre (MGK) Salı günü yaptığı toplantıda Birleşmiş Milletler (BM) Libya Özel Temsilcisi Bernardino Leon’un sunduğu anlaşma taslağını oybirliği ile reddetti.
Toplantının ardından MGK tarafından hazırlanan ortak bildiri Libya Çalışma Bakanı Cemil Humeydan tarafından okundu. Humeydan, BM Temsilcisi'ni eleştirdi ve önerisinin Tobruk hükümetine büyük yetkiler verdiğini bildirdi.
MGK, açıklamasında sürekli biçimde devam eden hava saldırılarına rağmen Fas’ta yapılan görüşmelere iyi niyetli olarak gittiklerini ama BM Temsilcisi'nin ortaya attığı taslağın Libya krizinin çözümü için objektif bir temele oturmadığını belirtti.
Açıklamada, ortaya konan metin ciddi diyalog çabalarını tahrip edici olarak nitelendi.
Libya’daki krizden çıkış için diyalog yoluyla ortak bir çözüm bulunması gerektiğini vurgulayan MGK, BM Libya Özel Temsilcisi’ne taslağını gözden geçirme ve tüm taraflara eşit mesafede durma çağrısı yaptı.
‘Hayal kırıklığı’
BM gözetiminde Libyalı taraflar arasında yapılan görüşmelerde MGK heyetinin başkanlığını yapan Salih Mahzum BM Temsilcisi'nin sunduğu anlaşma taslağını ‘hayal kırıklığı’ olarak niteledi.
Salih Mahzum, Fas'taki diyalog görüşmelerinde BM'nin taraflara sunduğu anlaşma önerisinin nihai metninin ulaşmasının ardından başkent Trablus'ta düzenlediği basın toplantısında, ‘Tobruk'taki Temsilciler Meclisi'nin tüm Libyalıları temsil eden yasama organı olarak kabul edilmesi önerisi hayal kırıklığıdır ve Anayasa Mahkemesi'nin kararına da aykırıdır. Bu ancak bizi sıfır noktasına götürür’ dedi.
BM'nin önerisinde Libya'daki tek meşru yasama organının Tobruk Meclisi olarak sunulmasını ‘tehlikeli bir durum’ diye niteleyen Mahzum, Fas'taki müzakere sürecinden duyduğu rahatsızlığı dile getirdi.
Mahzum şunları söyledi:
‘BM Libya Özel Temsilcisi Bernardino Leon, bize Trablus'ta Anayasa Mahkemesi'nin kararı ile Tobruk seçimleri arasında uygun bir çözüm bulmaya çalışacaklarını söylediği için müzakerelere gittik. MGK, uzlaşı hükümetinin Tobruk meclisinin elinde, istediği gibi oynatacağı bir öneriyi ummuyordu. Ancak biz diyaloğu sürdürmekte kararlıyız. Leon'la ya da başkasıyla gerçekçi bir çözüm bulunması şart.’
Leon'un önerisi
BM Libya Özel Temsilcisi Leon, Libya'daki krizin çözümü için, ulusal uzlaşı hükümeti ile başkanlık konseyinin kurulması, Tobruk'taki Temsilciler Meclisi'nin tüm Libyalıları temsil eden yasama organı olarak kabul edilmesi ve devlet yüksek konseyi, anayasa hazırlık komisyonu, milli güvenlik konseyi ve belediye meclisleri kurulması gibi 3 ana başlıktan oluşan öneri sunmuştu. Önerinin Tobruk Meclisi ile ilgili olan 2. maddesi, tarafların üzerinde anlaşamadığı ana konuyu oluşturuyor.
İki ordu, iki parlamento, iki hükümet
2011’de Muammer Kaddafi’nin devrilmesinin ardından siyasi istikrarın sağlanamadığı Libya'da, 25 Haziran’da düzenlenen seçimlerden sonra siyasi sahnede büyük değişiklikler oldu ve Libya’da iki ordu, iki parlamento ve iki hükümet oluştu.
Kaddafi’nin devrilmesinden sonra Libya’da ordu standartlarında bir askeri yapı kalmadı ve sahada farklı siyasi ajandaları olan birbirinden bağımsız silahlı milisler hâkim olmaya başladı.
Emekli general Halife Hafter’in Zintan merkezli milis gruplarla Mayıs ayında başlattığı darbe girişimi, Trablus ve Misrata'daki silahlı gruplarla ortak hareket eden Trablus'taki merkezi yönetim tarafından engellenmişti.
Bu olayların ardından iki meclisin faaliyete geçtiği ülkede, Milli Genel Kongre'nin desteklediği Libya Şafağı (Fecr) Koalisyonu ile Tobruk Temsilciler Meclisi'nin destek verdiği Hafter'e bağlı Onur Operasyonu Koalisyonu arasındaki çatışmalar devam ediyor.
Kaynak: Al Jazeera, AA
 

Ebu-Zer-1

Doçent
Katılım
10 Kas 2014
Mesajlar
575
Tepkime puanı
2
Puanları
0
'İran ABD gemisine el koydu' iddiası
İran'ın karasularına girdiği gerekçesiyle bir ABD kargo gemisine el koyduğu iddia edildi. Pentagon ise geminin ABD'ye kayıtlı olmadığını ve gemide ABD vatandaşı olmadığını açıkladı.

ran-sava%C5%9F-gemileri.jpg


El Arabiya televizyonunun duyurduğu ve İran'ın yarı resmi Fars haber ajansının da geçtiği habere göre, İran donanması bir ABD kargo gemisine el koydu. Habere göre, İran donanmasına ait devriye botları gemiye ateş açtı ve ardından gemiye çıkıldı. Gerekçe ise, geminin Basra Körfezi'nde İran karasularında izinsiz bulunması. İddiaya göre, gemi İran'ın güneyindeki Bender Abbas limanına götürüldü.
Pentagon: ABD gemisi değil
ABD Savunma Bakanlığı Pentagon Sözcüsü Steve Warren, MV Maersk Tigris gemisi Marshall Adaları'na kayıtlı ve gemide ABD vatandaşı yok. Sözcü, İran Donanması'na bağlı devriye teknelerinin, Maersk Tigris'in pruvasına ateş edip İran sularından uzaklaşmasını emretmesinin ardından gemiye çıkıldığını söyledi. Olay sırasında geminin Hürmüz Boğazı'nda seyretmekte olduğunu da ekledi.
Warren, kendi sularında daha fazla ilerlememesine yönelik İran'ın ilk uyarısını dikkate almayan geminin, uyarı ateşi açılmasının ardından talimata uyduğunu kaydetti.
Amerikan savaş gemisi USS Farragut ile devriye uçakları da Maersk Tigris gemisinden gelen yardım çağrısı üzerine durumu incelemek amacıyla bölgeye gitti.
Fars haber ajansı gemiye liman yönetiminin başvurusuyla çıkarılan mahkeme kararı üzerine müdahale edildiğini bildirdi.
Geminin şirketinden yapılan açıklamada ise gemiye neden el konulduğunun bilinmediği belirtildi.
Kaynak: Fars News, Reuters
 

Ebu-Zer-1

Doçent
Katılım
10 Kas 2014
Mesajlar
575
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yermuk'ta ölümü beklemek
Suriye'nin güneyinde Filistinli mültecilerin yaşadığı Yermuk Mülteci Kampı'nda 18 bin kişi kaldı. IŞİD ve rejim tehdidi altında hayatta kalmaya çalışanlar, uluslararası toplum tarafından unutulduklarını düşünüyor.

Yermuk-kamp%C4%B1-AFP-promo.jpg


Suriye'nin başkenti Şam'ın güneyindeki Yermuk Mülteci Kampı'nda yaşayan Filistinliler, Suriye rejiminin yıllar süren kuşatması ve IŞİD işgali sonrasında kendilerini terk edilmiş hissettiklerini söylüyor.
Kampta yaşayan 160 bin Filistinliden bugün geriye 18 bini kaldı. Kampta yaşayan Ömer isimli Filistinli bir mülteci Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) mensuplarının Yermuk'u işgalinden birkaç gün sonra komşu şehir Yalda'ya kaçmış.
Al Jazeera'ye konuşan Ömer, "Tam bir keşmekeşti. IŞİD Hacer-ul Esved bölgesinden girdi. Ondan sonra onların barbarlığının yanı sıra, rejimin kampa sürdürdüğü bombardıman da yoğunlaştı. Her yerde daha fazla misket bombası vardı." diyor.
Suriye'de Yaşayan Filistinliler Sivil Toplum Ağı'na göre, tahmini 4000 kişi çoğu rejimin kuşatması altında bulunan komşu bölgelere kaçtı.
Ömer gibi diğer birçok mülteci de güvenlik kaygısı nedeniyle takma isim kullanmayı tercih etti. "Bunalımdayım" diyen Ömer, sözlerine şöyle devam ediyor:
"Yani üç yıllık kuşatmaya dayanıp kampta kaldıktan sonra, bir grup barbar kampı basıp insanların kellesini uçurduğu için kampı terk etmek zorunda kaldık."
BM 'toplu katliam'dan endişeli
BM Güvenlik Konseyi Yermuk'taki durumla ilgili ciddi kaygı duyduğunu ve şiddet artarsa toplu katliamdan endişe ettiğini açıkladı. Yermuk'ta kalan mültecilerden biri olan Ahmet toplu katliamın hâlihazırda var olduğunu söylüyor.
"Kamp mezbaha gibi" ifadesini kullanan Ahmet, "Bir yandan rejimin attığı misket bombaları, bir yandan IŞİD ve müttefiki Nusra ile (El Kaide'nin Suriye kolu) muhalif güçler arasında süren çatışmalar" diyor.
Kampta bulunan çoğu kişi çaresizlik ve kötümserlik duygularıyla dolu. Suriye rejimi ve yandaşlarının bir yıl süren kuşatmasına müdahalede başarısız oldukları için Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ve uluslararası kamuoyuna öfke kusuyorlar. IŞİD işgali de bu krizle birleşti.
'Bizi yüz üstü bıraktılar'
Kamp sakinleri rejim güçlerince sürdürülen kuşatma nedeniyle kesilen su ve gıdaya ulaşmakta zorlandıkça birbirlerine daha sıkı kenetleniyorlar. Ahmet "Başka kimsemiz yok. Hep birlikte bir sığınak arıyoruz. Başkaları bizi yüz üstü bıraktı." diyor.
BM Filistinli Mülteciler Yardım Kuruluşu (UNRWA) ve uluslararası kuruluşlar 215 gündür gıda ve sudan mahrum olan kampta yardım dağıtma noktasında zorluklarla karşılaşıyor.
BM kayıtlarına göre, Suriye'de yaşayan Filistinlilerin üçte biri Yermuk'ta yaşıyor. Normalde 160 bin kişinin yaşadığı kampta bugün geriye kalan kişi sayısı 18 bin. Çatışma şiddetlendikçe birçok kişi kaçmak zorunda kaldı. Bazıları Avrupa'ya giderken, diğerleri Suriye'nin çeşitli bölgelerine ve komşu Arap ülkelerine dağıldı.
'Bir somun ekmek 10 dolar'
Kampta kalanlar ve komşu şehirlerde kuşatma altında yaşayanlar için huzurlu bir gelecek uzak görünüyor. Ömer "Ölümün kapımızı çalmasını bekliyoruz" diyor. IŞİD işgali daha fazla kişinin Beyt Sahem ve Yalda gibi bölgelere kaçmasına neden oldu. Bu bölgelerdeki gıda kıtlığı nedeniyle gündelik ihtiyaçlar fahiş fiyatlara satılıyor, bir somun ekmeğin fiyatı 10 dolara kadar çıkıyor.
Bir zamanlar canlı olan caddeler şimdi bomboş. Binalar harabeye dönmüş halde ve dükkanlar kapalı. Mülteciler bulabilecekleri her yerde yiyecek bir şey arıyor.
Kampta yaşayan Filistinli aktivisit Amcat "Hiçbir şey yok. Yemek yok. Su yok. Üstümüze bombalar yağıyor ve uluslararası toplum sessiz" diyor.
Kampta yaşayanlardan bazıları kampı terk edenleri geri dönmeye çağırıyor. Ahmet "Bu iş artık direniş meselesi değil. Bu hayatta kalma meselesi. Varoluş meselemiz" diyor ve savaş alanına dönen kampta Filistinli mültecilerin arada sıkışıp kaldığını belirtiyor.
'IŞİD olduğu sürece kampa dönmeyeceğim'
Ömer gibilerine göre ise kamp çoktan elden gitti. "IŞİD orada olduğu sürece kampa geri dönmeyeceğim" diyen Ömer "Gitseler bile kamp harap vaziyette. Kampın tamamı mahvoldu" ifadelerini kullanıyor.
Yakın gelecekte bir çözüm bulunacağını düşünmeyen Ömer şunları söylüyor: "Tüm taraflar hatalı: Filistinli fraksiyonlar, Filistin Yönetimi, muhalif güçler"
FKÖ Yürütme Kurulu üyesi ve Yermuk'te yaşayan Filistinlilerden sorumlu Ahmet Mecdelani 6 Nisan'da yaptığı açıklamada Filistinli bir delegasyonun Yermuk'te bir çözüm bulmayı deneyeceğini söylemişti.
Mecdelani IŞİD işgali öncesi kuşatmanın gevşetilmesi çabasıyla Suriye'yi birkaç kez ziyaret etmiş ama çabaları bir işe yaramamıştı.
'Ne yaparsak yapalım, kazanamıyoruz'
FKÖ Yürütme Kurulu'nun bağımsız üyesi ve Filistinli bir siyaset uzmanı olan Esad Abdurrahman FKÖ'yü başka bir ülkenin içişlerine müdahaleden alıkoyan kısıtlamalar nedeniyle FKÖ'nün daha fazla bir şey yapamayacağını söylüyor.
Al Jazeera'ye konuşan Abdurrahman şunları söyledi:
"FKÖ kamptan kaçan Filistinlilere yardım ediyor. Ancak Ürdün'de, Lübnan'da ve Irak'ta yaşanan deneyimlerde gördük ki biz Arap ülkelerinin içişlerine müdahale edince zararlı oluyor."
Abdurrahman durumu çıkmaz bir durum olarak değerlendiriyor ve şunları ekliyor: "Nerede, ne yaparsak yapalım, kazanamıyoruz."
'Bir tarafta IŞİD, diğer tarafta rejim'
Abdurrahman Yermuk'ta yaşayanlara yardım etmenin tek yolunun onlara kamp dışında bir yere yerleşmelerini sağlamak olduğuna inanıyor. "Bu işin çok tarafı var." diyen Abdurrahman sözlerine şöyle devam ediyor:
"Bir tarafta IŞİD var, diğer yanda rejim. Örneğin Suriye rejiminden hapishanelerde tuttuğu Filistinli mahkumları serbest bırakmasını istesek, bizden IŞİD'in kaçırdığı Suriyelileri serbest bırakmasını istememizi isterler. Bu kolay bir iş değil ve içişlerine müdahale edemiyoruz."
Bu arada işgal altındaki topraklarda ve yurt dışında yaşayan Filistinliler yardım malzemelerinin güvenli geçişi ve kamp sakinlerinin sorunsuz tahliye edilmesi talebiyle harekete geçmeye çalışıyorlar.
"Bugün burada Filistinliler ve Filistin davasıyla dayanışma içinde olanlar Yermuk'la dayanışma için, Yermuk'ta geriye kalan ve korunması gereken şeyleri korumak için ve Yermukluların kampların özgürleşmesi savaşını desteklemek için tek bir yumruk gibi bir araya geldik." Bu ifade Filistinli aktivistlerden oluşan bir koalisyonun demecinde bulunuyor.
'Bizim için dua edin'
FKÖ güvenli geçiş sağlamak için çabalıyor ama bunu kampı terk edenlerin Suriye rejimi tarafından tutuklanmayacağı garantisini sağlamadan yapıyor.
Berlin'de yaşayan Filistinli aktivist ve blog yazarı Abir Kopty Yermuk için harekete geçme konusunda da aktif olarak mücadele veriyor. Al Jazeera'ye konuşan Kopty, "Şu ana kadar Filistin Kurtuluş Örgütü'nden boş açıklamalar dinledik. FKÖ'nün rejimle ve uluslararası insan hakları kuruluşlarıyla derhal yoğun bağlantılar kurması, Filistinli ve Suriyelilerin kuşatma altındaki Yermuk'tan güvenli tahliyesini sağlaması ve kamptan ayrılanların rejim tarafından tutuklanmasına engel olması gerek" diyor.
Ömer, FKÖ ve diğer kuruluşların çabalarıyla ilgili umutsuzlukla şunları söylüyor:
"Beni bağışlayın ama söylenecek başka bir şey kalmadı. Bizim için dua edin."
Kaynak: Al Jazeera
 
Üst