Müslüman Dünyasında Yaşananlar...

Ebu-Zer-1

Doçent
Katılım
10 Kas 2014
Mesajlar
575
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Suriye rejimine bağlı kaynaklar, Cisreşşuğur'u kaybetmelerinin ardından ilk resmi açıklamayı Suriye rejiminin resmi haber ajansı SANA'ya yaptı.

Suriye Ordusu: Siviller zarar görmesin diye Cisreşşuğur'dan çekildik :)

Sivilleri çok düşünürler ya...

Ek:

suriye-ordusu--siviller-zarar-gormesin-diye-cisressugur-dan-cekildik.jpg


Cisr Şuğuur'u ele geçiren Ahrar Şam'dan açıklama
Ahrar Şam İslam Hareketi, Suriye'de Esed güçlerine karşı başlattığı ve Cisr Şuğuur'u ele geçirdiği operasyonla ilgili açıklamada bulundu...
Esed güçleriyle Ahrar Şam İslam Hareketi ve ona bağlı muhalif grupları arasındaki şiddetli çatışmaların sonucunda muhalifler Cisr Şuğuur'un kontrolünü tamamen ele geçirdi. Ahrar Şam İslam Hareketi, "Zafer Operasyonu" olarak adlandırılan kalkışmanın askeri sonuçlarını ve kazanılan zaferin ayrıntılarını açıkladı.

İşte Ahrar Şam İslam Hareketi'nden yapılan o açıklama:
Ahrar Şam İslam Hareketi ve diğer gruplara bağlı Mücahidler, sabahın erken saatlerinden itibaren Cisr ŞuğuUr şehir merkezinin doğu ve batı yakasından hücuma geçtiler. Esed Milislerinin şehirde konuşlandığı mevzi, askeri kontrol noktaları ve karakolları hedef alan yoğun bombardıman ve yaşanan sıcak çatışmalardan sonra Mücahidler, Cisr Şuğur’u Esed Milislerinden temizleyerek Şehri özgürlüğüne kavuşturdular.

Dün akşam saatlerinde, Cisr Şuğur Şehir Merkezi girişinde Zeliituu, Al Saagiyye ve Ayn Sebil askeri kontrol noktalarının Mücahidlerin kontrolüne geçmesi, Esed Milislerinin Lojistik yol olarak kullandığı Eriha-Cisr Şuğuur yolunda Tell Himke ve Tell Auur karakollarının Mücahidler tarafından ele geçirilmesi böylece Şehir Merkezinde kalan Esed Milislerine giden lojistik yolunun kesilmesi, bu operasyonlar esnasında onlarca Esed Milisinin öldürülmesi, onlarca askeri araç ve mühimmatın imha edilmesi bugün gerçekleşen fetihin alt yapısını oluşturan en önemli etkenler arasında yerini almıştır.

Ahrar Şam İslam Hareketine bağlı Mücahidlerin, Cisr Şuğur’un Kuzey Girişinde kalan ‘’ Kehriba, Al Muhtar, Efendi, Sanayii Bölgesi, Haarra, Allaavi, Berrad, Miyaah, Şiirdiyye, Şeker Fabrikası gibi önemli stratejik noktalarda konuşlanan Esed Milisleriyle girdikleri yoğun çatışmalardan sonra söz konusu askeri kontrol noktalarını ele geçirmeleri, çatışmaların şehir merkezinde yoğunlaşmasına ve nihayetinde şehrin Esed Teröristlerinden temizlenerek özgürlüğüne kavuşmasında önemli katkı sağlamıştır.
Bütün operasyonlar, Ahrar Şam İslam Hareketinin de içlerinde olduğu direniş gruplarının, İdlib’in batı kırsalında, Lazkiye Kırsalında ki Cebel Ekradın Güneyinde, Hama Kırsalında Sehl Ğaab’ın Kuzeyinde yer alan Cisr Şuğuur’u özgürleştirmek için ilan ettikleri ‘’ Zafer Operasyonu’’ kapsamında gerçekleşmiştir.

Hatırlanacağı üzere aralarında Ahrar Şam İslam Hareketinin de bulunduğu direniş grupları Zalim Esed Rejimine karşı;İdlib Kırsalında Karmid Askeri Üssünün, İdlib’in Fethinden sonra İdlib’in Güneyinde Esed Milislerinin sığınıp konuşlandıkları bazı askeri noktaların ve İdlib’in batı kırsalında Cisr Şuğur ve Sehl Ğaab’ın özgürleştirilmesi için kapsamlı 3 büyük Askeri Operasyon başlattıklarını ilan etmişlerdi.
unnamed%20(3)(9).jpg


unnamed%20(4)(8).jpg


unnamed%20(2)(16).jpg
 

Ebu-Zer-1

Doçent
Katılım
10 Kas 2014
Mesajlar
575
Tepkime puanı
2
Puanları
0
İHH'dan barışa katkı sunacak önemli sempozyum

ihh-dan-barisa-katki-sunacak-onemli-sempozyum_m.jpg


Silahların susması ile önemli bir aşama kaydeden Çözüm süreci, daha somut ve önemli adımların atılmasını bekliyor. Bu noktada harekete geçen IHH Insani Yardım Vakfı Diyarbakır'da 'Ortadoğu'da Kürtler ve Barış Sempozyumu'düzenledi. Uluslararası düzeyde gerçekleştirilen sempozyumda hangi çözüm şeklinin Türkiye ve Ortadoğu'da barışa katkı sunacağı konuşuldu.
İnsan Hak ve Hürriyetleri (İHH) İnsani Yardım Vakfı Çözüm sürecine katkı sağlamak amacı ile Diyarbakır'da 2 gün sürecek Uluslararası bir organizasyona imza attı. Meselenin bölge, Türkiye, Ortadoğu ve İslam dünyasında daha derinlikli anlaşılması, somut öneri ve adımların biraz daha iyi tartışılarak ortaya konulması için organize edilen sempozyuma İHH Genel Başkanı Bülent Yıldırım'ın yanı sıra bölge milletvekilleri, öğretim üyeleri, gazeteciler ve konu ile ilgili referans kabul edilecek çalışmalara imza atmış isimler katıldı.

Yapılan sunumların Kürtçe, Türkçe, Arapça, Zazaca ve İngilizce kitap haline getirildiği sempozyumda aynı zamanda Moro, Kuzey İrlanda, İspanya ve Doğu Türkistan gibi dünyanın farklı ülkeleri ile Keşmir'den gelecek bazı akademisyenler de barış süreci ile ilgili önemli bilgiler aktaracak.

Sempozyum İHH Genel Başkanı Bülent Yıldırım'ın açılış konuşması ile başladı. Yıldırım; "Çözüm Süreci için birtakım kararlar almak, aynı zamanda kendimize, milletimize ve insanlığa yol göstermek mecburiyetindeyiz. Bütün egemen güçlere rağmen Çözüm Süreci'ni hukuki ve siyasi adımlar atarak gerçekleştirmek durumundayız. Bütün egemen güçlere rağmen Çözüm Süreci'ni hukuki ve siyasi adımlar atarak gerçekleştirmek durumundayız. Kürt ve Türk ittifakının Suriye, Irak ve Lübnan'daki kaosa çözüm üretebilir. İslam milleti kendi meselelerini çözecek yetenektedir. İşte bunu dediğimiz an, kararımızı verdiğimiz an ve bunda da kararlı olduğumuz an çözümü kendimiz üretebiliriz. Fakat bundan rahatsız olanlar var. Bunlar ise İslam dünyasının parçalanması, bölünmesi, kolay yenilir, yutulur hale gelmesi için gayret eden egemen güçlerdir." diye konuştu.

Yıldırım, dünyanın çeşitli ülkelerinde insani diplomasi yürüttüklerini, bu tür barış görüşmelerinde tecrübeli olduklarını dile getirerek, süreçte tıkanmalar yaşanabileceğini ve barış iradesinin önemli olduğunu vurguladı. "Taraflar söylediklerine dikkat etmeli, birbirlerini rencide edecek şeylerden kaçınmalı." diyen IHH Başkanı bu sürecin taraflarının artık millet olduğunu ve yapılan eylemlerin hemen bir tarafa mal edilmemesi ve arkasında kimin olup kimin olmadığının iyi düşünülmesi gerektiğine özellikle vurgu yaptı.

Dünya Alimler Birliği Genel Sekreteri Prof. Dr. Muhyiddin Ali Karadaği, "Ortadoğu barışının tesisinde Kürtlerin rolü" konulu açılış konferansının ardından "Kürtler tarih, dil, kültür, coğrafya" ve "Kürt meselesi, çatışma, değişim, dönüşüm" başlıklı oturumlar gerçekleşti. Sempozyumun 2. Gününde ise "Farklı coğrafyalardaki etnik kökenli silahlı çatışmalar ve çözüm süreçleri" ile "Barış ve çözüm süreci" konulu oturumlar gerçekleşecek.

İHH İnsani Yardım Vakfı Genel Başkan Yardımcısı Gülden Sönmez "Kürt meselesinin tüm yönleriyle çözüme kavuşturulmasıyla ancak barış mümkün olacak. Sempozyumda hangi çözüm şeklinin Türkiye ve Ortadoğu'da meselenin çözümüne ve barışa katkı sunacağı tartışılıyor. Uzun ve zorlu bir süreçteyiz. Silahların susmasıyla en önemli aşama geçildi. Çeşitli riskler ve endişeler söz konusu. Çözüme dair bazı kritik noktalarda önemli beklentiler var. Bu noktada bu sempozyum, siyasi partilerin çözüm konusundaki kararlılığını da etkileyecek. Kürt meselesinin çözümü çok önemli siyasi, ekonomik ve hukuki farklılıklar doğuracaktır. Yeni bir anayasa ve bu anayasadaki kimlik tanımı, yerel yönetimlerin güçlendirilmesiyle ilgili tüm konuların tartışılması gerektiğine inanıyoruz. Tüm sebepleriyle ekonomik manzaranın, insani durumunun ortaya konması, istihdam, eğitim, gençlik politikalarının gözden geçirilmesi, bu alanlardaki sorunların doğru tespit edilerek kime ne rol düşüyorsa somut çözüm önerilerinin hayata geçirilmesi gerekiyor. Çünkü Kürt meselesi sadece Türkiye'nin bir sorunu olarak görünse de aslında Ortadoğu'da yaşayan tüm Kürtlerin ve halkların ortak problemidir. "
 

Ebu-Zer-1

Doçent
Katılım
10 Kas 2014
Mesajlar
575
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Suriye'nin kuzeyinde bulunan kritik kavşaklardan Cisreşşuğur, Suriyeli muhaliflerin ortak operasyonu sonucu Suriye rejiminin elinden alındı.

Al Jazeera: Muhaliflerin yeni hedefi Nusayrilerin yoğun olarak yaşadığı Lazkiye

EK:
Al Jazeera: Muhaliflerin yeni hedefi Nusayrilerin yoğun olarak yaşadığı Lazkiye

al-jazeera-muhaliflerin-yeni-hedefi-nusayrilerin-yogun-olarak-yasadigi-lazkiye_m.jpg


Al Jazeera Türk, Suriye rejiminden muhaliflerin eline geçen Cisreşşuğur'un ardından yeni hedefin Lazkiye olduğunu öne sürdü.

Al Jazeera Türk'ün haberine göre; Muhaliflerin 30 kilometrelik bir alanı kapsayan kuşatma ve saldırısı, Hama’nın kuzeybatı (Sahl el Gab) bölgesinden başlayarak, İdlip, Mastume, Eriha, Cisr es Sugur, Gane, Istebra ve Freyke noktalarını içine alıyor.

Zafer Operasyonu (Maareket en Nasr) adı verilen operasyonun en kritik noktasını İdlip'e 50 kilometre uzaklıkta, Lazkiye tarafından yer alan Cisr es Suğur kasabası oluşturuyor.

Sabah saatlerinden itibaren Fetih Ordusunun komutasındaki farklı silahlı muhalif gruplar Kasaba merkezinde denetimi tamamen ele geçirdiklerini duyurdu. Kasabanın dış kesimlerinde bazı noktalarda ise çatışmalar devam ediyor.

Nusayrilerin yaşadığı bölgelere komşu

Lazkiye'ye 75, Hama'ya ise 58 kilometre uzaklıkta bulunan Cisr es Sugur’un Nusayri nüfusunun yoğun olarak yaşadığı Lazkiye'ye bağlı yerleşim birimleri ile sınırı bulunuyor.

22 Mart’ta başlayan yoğun muhalif saldırıları sebebiyle ilçede yasayan siviller büyük oranda tahliye edilmişti.

Muhalifler Çarşamba ve Perşembe günü top atışları ile rejime ait mevzileri döverken, Cuma ve Cumartesi günleri ise birçok noktaya yönelik karadan fiili saldırılar gerçekleştirdi.

İlk olarak Esed güçlerinin en stratejik mevzii olan şeker fabrikasını (Mamel Sukkar) hedef alan muhalifler Cuma gece yarısı bu nokta ile birlikte şehir merkezinde bulunan Lazkiye Caddesi ve Hastaneyi (Mesve Kalleviye) ele geçirdiler.

Cuma gecesi birçok nokta muhaliflerin kontrolüne geçti

Muhalifler tarafından Zafer Operasyonu adı verilen saldırılarda çok sayıda rejim askerinin öldürüldüğü duyurulurken, abluka altına alınan posta merkezinde 30’dan fazla Esed ordusuna bağlı askerinde kuşatma altında tutulduğu ifade edildi.
Cisr es Suğur ile birlikte operasyon başlatılan Eriha, El Gab, Mastume, Sahl el Gab bölgelerinde birçok noktayı ele geçiren muhalifler Cisr es Sugur ilçesinde bulunan rejim güçlerinin Lazkiye yönünde tek ikmal yolu olan Freyke köyünde de kontrolü sağladı.

Hedefte Lazkiye var

Cisr es Sugur’un düşmesiyle Şam rejiminin İdlip kırsalı ile bağlantısı tamamen ortadan kalkarken Muhalifler Lazkiye yönünde en büyük engelli de asmış oldular.

Suriyeli muhalifler Türkiye sınırına 25 kilometre uzaklıkta bulunan Cisr es Suğur ve çevresinde kontrolü tamamen sağlamaları halinde ülkenin tek otobanı olan 180 km uzunluğundaki Halep-Lazkiye karayolunun da yüzde 85 oranındaki bölümünün kontrolünü ele geçirmiş olacaklar.
 

Ebu-Zer-1

Doçent
Katılım
10 Kas 2014
Mesajlar
575
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Suriye'nin kuzeyinde bulunan kritik kavşaklardan Cisreşşuğur, Suriyeli muhaliflerin ortak operasyonu sonucu Suriye rejiminin elinden alındı.

Al Jazeera: Muhaliflerin yeni hedefi Nusayrilerin yoğun olarak yaşadığı Lazkiye

EK:
Al Jazeera: Muhaliflerin yeni hedefi Nusayrilerin yoğun olarak yaşadığı Lazkiye

al-jazeera-muhaliflerin-yeni-hedefi-nusayrilerin-yogun-olarak-yasadigi-lazkiye_m.jpg


Al Jazeera Türk, Suriye rejiminden muhaliflerin eline geçen Cisreşşuğur'un ardından yeni hedefin Lazkiye olduğunu öne sürdü.

Al Jazeera Türk'ün haberine göre; Muhaliflerin 30 kilometrelik bir alanı kapsayan kuşatma ve saldırısı, Hama’nın kuzeybatı (Sahl el Gab) bölgesinden başlayarak, İdlip, Mastume, Eriha, Cisr es Sugur, Gane, Istebra ve Freyke noktalarını içine alıyor.

Zafer Operasyonu (Maareket en Nasr) adı verilen operasyonun en kritik noktasını İdlip'e 50 kilometre uzaklıkta, Lazkiye tarafından yer alan Cisr es Suğur kasabası oluşturuyor.

Sabah saatlerinden itibaren Fetih Ordusunun komutasındaki farklı silahlı muhalif gruplar Kasaba merkezinde denetimi tamamen ele geçirdiklerini duyurdu. Kasabanın dış kesimlerinde bazı noktalarda ise çatışmalar devam ediyor.

Nusayrilerin yaşadığı bölgelere komşu

Lazkiye'ye 75, Hama'ya ise 58 kilometre uzaklıkta bulunan Cisr es Sugur’un Nusayri nüfusunun yoğun olarak yaşadığı Lazkiye'ye bağlı yerleşim birimleri ile sınırı bulunuyor.

22 Mart’ta başlayan yoğun muhalif saldırıları sebebiyle ilçede yasayan siviller büyük oranda tahliye edilmişti.

Muhalifler Çarşamba ve Perşembe günü top atışları ile rejime ait mevzileri döverken, Cuma ve Cumartesi günleri ise birçok noktaya yönelik karadan fiili saldırılar gerçekleştirdi.

İlk olarak Esed güçlerinin en stratejik mevzii olan şeker fabrikasını (Mamel Sukkar) hedef alan muhalifler Cuma gece yarısı bu nokta ile birlikte şehir merkezinde bulunan Lazkiye Caddesi ve Hastaneyi (Mesve Kalleviye) ele geçirdiler.

Cuma gecesi birçok nokta muhaliflerin kontrolüne geçti

Muhalifler tarafından Zafer Operasyonu adı verilen saldırılarda çok sayıda rejim askerinin öldürüldüğü duyurulurken, abluka altına alınan posta merkezinde 30’dan fazla Esed ordusuna bağlı askerinde kuşatma altında tutulduğu ifade edildi.
Cisr es Suğur ile birlikte operasyon başlatılan Eriha, El Gab, Mastume, Sahl el Gab bölgelerinde birçok noktayı ele geçiren muhalifler Cisr es Sugur ilçesinde bulunan rejim güçlerinin Lazkiye yönünde tek ikmal yolu olan Freyke köyünde de kontrolü sağladı.

Hedefte Lazkiye var

Cisr es Sugur’un düşmesiyle Şam rejiminin İdlip kırsalı ile bağlantısı tamamen ortadan kalkarken Muhalifler Lazkiye yönünde en büyük engelli de asmış oldular.

Suriyeli muhalifler Türkiye sınırına 25 kilometre uzaklıkta bulunan Cisr es Suğur ve çevresinde kontrolü tamamen sağlamaları halinde ülkenin tek otobanı olan 180 km uzunluğundaki Halep-Lazkiye karayolunun da yüzde 85 oranındaki bölümünün kontrolünü ele geçirmiş olacaklar.
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Habertürk TV ‏@HaberturkTV 12 dk.12 dakika önce

SON DAKİKA! KKTC'DE YENİ CUMHURBAŞKANI AKINCI...

BUGÜN YAPILAN SEÇİMDE MUSTAFA AKINCI KKTC CUMHURBAŞKANI SEÇİLDİ
 

Ebu-Zer-1

Doçent
Katılım
10 Kas 2014
Mesajlar
575
Tepkime puanı
2
Puanları
0
"Esed'den Çok İran'la Savaşıyoruz"
Suriye Türkleri Derneği Genel Sekreteri Vezir, direnişçilerin şu an Esed'den çok İran, Hizbullah ve gizli güçlerle savaştıklarını söyledi.
Ahmed Vezir, Esed rejimine bağlı birliklerden çok İran, Hizbullah ve gizli güçlerle savaştıklarını belirterek, direnişçiler güçlendikçe rejimin içindeki karışıklığın da büyüdüğünü söyledi.


Vezir, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Suriye'deki savaşın 15 Mart 2011'de "Esed aleyhine gösteriler" şeklinde başladığını hatırlattı.


Rejimin bu gösterilere silahla karşılık vermesi üzerine gösterilerin kısa sürede ülke geneline yayıldığını ifade eden Vezir, şöyle konuştu:


"Dera kentinde başlayan silahsız gösteriler, ülke genelinde aynı şekilde sürdü. Rejim, bu insanları keskin nişancılarla vurdu. Tüm dünyanın sessiz kalması üzerine halk, uzun süre sonra silahlandı ve gösteriler silahlı direnişe dönüştü. Savaş, uzun süre Suriye halkı ile rejim arasında sürdü. Esed çok kayıp verdi, ciddi istifalar oldu. Devrim hareketi böyle devam ederken son aylarda savaşın boyutu değişti."


İdlib ve Cisr eş-Şuğur


Vezir, son bir ayda direnişçilerin İdlib ve Cisr eş-Şuğur'u alarak, rejime karşı önemli zafer elde ettiğini belirtti.


Bu başarının muhalif grupların Esed'e karşı bir arada savaşmasıyla geldiğini anlatan Vezir, muhalif grupların tüm güçlerini bir araya getirerek, ülkenin birçok noktasında önemli mücadele verdiğini kaydetti.


Bu birlikteliğin ardından Esed'e ciddi kayıplar verildiğini aktaran Vezir, "Muhaliflerin bu güçlenişi, rejimi çok yıprattı. Kendi içinde çözülmeler ve çatlaklar meydana getirdi. Örneğin, yakın zamanda Esed'in istihbaratının başındaki ismi Rüstem Gazali, faili meçhul şekilde öldürüldü. Esed'in önemli adamlarından amcasının oğlu Munzir Esed, hapse atıldı. Yani muhalifler güçlendikçe, aynı oranda rejimin içindeki karışıklık da büyüyor" ifadesini kullandı.


İran askerleri


Şu an rejimin birçok Suriyeli askerinin geri çekildiğini ve savaşmadığını öne süren Vezir, bu çekilmede, İranlı askerlerin savaşa katılıp, gücü ele geçirmek istemesinin önemli rol oynadığını söyledi.


Ülkede İran askerlerinin aktif rol aldığını savunan Vezir, son günlerde bu desteğin arttığını, birçok cephede İran askerlerinin yer aldığını aktardı.


Rejim güçlerinin, kayıpları nedeniyle sayıca azaldığını ileri süren Vezir, "Şu an Esed'den çok İran, Hizbullah ve gizli güçlerle savaşıyoruz. İran, ülkede gittikçe daha çok söz sahibi oluyor. Suriye içindeki gücü eline almaya çalışıyor. Rejim içinde İranlı Şii milisleri istemeyen önemli gruplar var. Bu da rejimi güçsüzleştiriyor. Suriye'deki savaş boyut değiştiriyor" diye konuştu.


Kimyasal tehdit


Cisr eş-Şuğur'un Suriye'deki devrim için çok önemli kale olduğunu dile getiren Vezir, şu an bölgenin çok ağır şekilde vurulduğu bilgisini paylaştı.


İlçede 400'e yakın yaralı olduğunu kaydeden Vezir, "Rejim, muhalifleri kimyasal silah kullanmakla tehdit ediyor. Bazı bölgelerde de bu silahları kullandığı iddia ediliyor. Muhalifler, bu birlikteliği sürdürdüğü takdirde İran, Hizbullah ve gizli güçlerin desteğine rağmen devrimi gerçekleştirecektir. Buna inanç gittikçe artıyor" ifadesini kullandı.

64088.jpg
 

Ebu-Zer-1

Doçent
Katılım
10 Kas 2014
Mesajlar
575
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Siyonist Cumhurbaşkanından “Soykırım” Hamlesi
51934.jpg

Siyonist İsrail Cumhurbaşkanı Reuven Rivlin, 1915 yılı olaylarına ilişkin olarak, ''Ermeni halkı modern toplu cinayetin ilk kurbanıdır'' dedi.
“Ermeni soykırımı” gündemi ile ilgili olarak Cumhurbaşkanlığı Rezidansı'nda bir tören düzenleyen Siyonist Cumhurbaşkanı Rivlin, "Biz belli bir ülkeyi suçlamaya çalışmıyor, katliamın kurbanları ve korkunç sonuçları ile kendimizi özdeşleştirmeye çalışıyoruz" ifadesini kullandı.


"Ermeni halkı modern toplu cinayetin ilk kurbanıdır" değerlendirmesinde bulunan Rivlin, 1915 yılı olaylarına ilişkin İsrail’de ilk kez resmi tören düzenleyen cumhurbaşkanı oldu. Törene, İsrail işgali altında bulunan topraklardaki Ermeni toplumunun temsilcileri ve dini liderleri katıldı.
 

Ebu-Zer-1

Doçent
Katılım
10 Kas 2014
Mesajlar
575
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Esed Güçleri Yine Klor Gazıyla Vurdu
61913.jpg


Suriye ordusuna ait bir helikopterin İdlib'in Cebel ez-Zaviye bölgesindeki Kafr Aveyd köyüne "klor gazı" içerikli varil bombasıyla saldırdığı bildirildi.
Beşşar’a bağlı Suriye ordusuna ait bir helikopterin İdlib'in Cebel ez-Zaviye bölgesindeki Kafr Aveyd köyüne "klor gazı" içerikli varil bombasıyla saldırdığı bildirildi.


Suriye Genel Devrim Konseyi'nden (SRGC) yapılan açıklamada, orduya ait bir helikopterin İdlib kentinde muhaliflerin denetimindeki Cebel ez-Zaviye bölgesindeki Kafr Aveyd köyüne "klor gazı içerikli" zehirli gazla saldırdığı belirtildi.


AA'nın geçtiği habere göre gazlardan aralarında çocuklarında bulunduğu çok sayıda kişinin etkilendiği kaydedilen açıklamada, insanlarda kusma, nefes darlığı ve görme bozukluğu gibi belirtilerin baş duyuruldu.


Bölgedeki yerel aktivistler, klor gazlı saldırıyı doğrulayarak, gazlardan etkilenenlerin çevredeki sahra hastanelere kaldırıldığını bildirdi.
 

Ebu-Zer-1

Doçent
Katılım
10 Kas 2014
Mesajlar
575
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Gülerce: Pensilvanya'nın Telefonuyla Durduruldum
28709.jpg


Gazeteci - Yazar Hüseyin Gülerce,"17 Aralık'taki darbe girişiminde sonra bir şeyler yapmaya çalıştım, Pensilvanya arayıp durdurdu" dedi.
Gazeteci-Yazar Hüseyin Gülerce, 20 Aralık 2014'te yaşananları anlattı ve cemaatle ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Gülerce, '7 Şubat 2012'deki MİT krizinden itibaren Mayıs 2014'te Zaman'dan ayrıldığım güne kadar çizgim bir denge götürmekti. Acaba sulh olabilir mi diye girişimlerim oldu ve engellendim' dedi.

17 Aralık'ta darbe girişimi olduğunu söyleyen Gülerce, 'İş kötüye gidiyor diye hamle yaptım, Pensilvanya'dan arandım' diye konuştu. Gülerce şunları söyledi:

'Kimlerin 'bir adım daha ileri gitme' dediğini, Pensilvanya'dan 10 dakika arayla hangi iki kişinin aradığını açıklayacağım. İş kötüye gidiyor mutlaka bir girişimde bulunmam lazım diyerek Ankara'da yaptığım bir hamle var. Bir yemekte bir insana ricada bulundum, hamlemle ilgili. Lokantadan bahçeye çıkınca 10 dakika arayla Pensilvanya'dan iki kişi aradı. İkinci kişi diyor ki; 'Şu anda ne yapıyorsan bir adım daha iler gitme.' Ben zaten orada 20 Aralık günü kesin kararımı verdim. Fethullah Gülen sulh istemiyor. Çünkü benim attığım adım sulh adımıydı. Ama Pensilvanya'dan gelen iki telefonla durduruldum.'

Gülerce bu açıklamaları Beyaz TV ekranlarında yayınlanan Türker Akıncı'nın moderatörlüğünü yaptığı Ortak Akıl programında yaptı.
(Haber7)
 

Ebu-Zer-1

Doçent
Katılım
10 Kas 2014
Mesajlar
575
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Husiler Sana'da Yeniden Kontrol Noktaları Oluşturuyor
64075.jpg

Yemen'de sona eren "Kararlılık Fırtınası" operasyonunun ardından, Husilerin başkentte zırhlı araç konuşlandırarak kontrol noktaları oluşturduğu bildirildi.
Görgü tanıklarından alınan bilgiye göre, Husi Ensarullah hareketi, Suudi Arabistan öncülüğündeki "Kararlılık Fırtınası" operasyonunun başladığı 26 Mart'tan bu yana ilk kez, başkentin bazı caddelerinde kontrol noktaları oluşturarak zırhlı araçları konuşlandırdı.


Kent sakinleri, kontrol noktalarında küçük yaştaki milislerin bulunduğuna işaret ederek, Taiz ve güneydeki diğer illerde olduğu gibi başkentte de çatışma yaşanmasından endişe duyduklarını bildirdi.


Sana halkının büyük kısmı, 26 Mart'ta başlayan ve 21 Nisan'da sona eren operasyonda, Husilerin mevzilerine yönelik hava saldırıları nedeniyle kenti terk etmek zorunda kalmıştı.


Husilerin, ülkede ilerleyişini engellemek üzere Hadi yönetiminin çağrısı üzerine Suudi Arabistan öncülüğünde kurulan koalisyonun, 26 Mart'ta başlattığı hava harekatına, yine Hadi ve hükümetinin talebi üzerine son verilmişti.
 

Ebu-Zer-1

Doçent
Katılım
10 Kas 2014
Mesajlar
575
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Çin, Doğu Türkistanlı 8 Müslümanı Katletti
62657.jpg

Çin , 66 yıldır işgal ettiği Doğu Türkistan’da, müslümanları katletmeye devam ediyor. Yarım asırdır Doğu Türkistan’lı Müslümanları katleden İşgalci Çin , en son olarak 8 Uygur’u daha katletti.
Türkistan İslam Bülteni Haber Ajansı'nın verdiği habere göre 19 Nisan Pazar günü Doğu Türkistan’ın Lenger kentinin Kirye ilçesi İşgalci Çin ordusu tarafından kuşatılarak ilçede sıkı yönetim ilan edilmişti


Daha sonra bölgeden gelen haberler göre sıkı yönetim ilan edilen Kirye ilçesinde 19 Nisan Pazar günün saat 17 :00 sularında Çin polisi ”Teröristlerin Eylem Gerçekleştirmek İçin Bir Evde Toplandığı ” iddiası ile bir evi kuşatarak içeride bulunanları tutuklamak istemiş ve evde ki Doğu Türkistan’lı Müslümanların buna karşı çıkması üzerine çatışma çıkmıştır.


Çatışmasının büyümesi üzerine Çin polisi , askerlerden yardım istemiş ve 50 araçla yardıma gelen Çinli askerler Doğu Türkistan’lı müslümanların bulunduğu eve 1 gün boyunca ağır silahlar ve bombalar ile saldırarak 8 Doğu Türkistan‘lı Müslümanın şehit etmiştir.
 

Ebu-Zer-1

Doçent
Katılım
10 Kas 2014
Mesajlar
575
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Şehit Ebu Cahişe'nin Cenazesine Binlerce Filistinli Katıldı
64071.jpg


Şehit Mahmud Ebu Cahişe'nin cenaze törenine büyük bir kalabalık katıldı
El-Halil'in İzna beldesinde ve çevresinde yaşayan binlerce Filistinli dün İbrahim El-Halil Camii yakınlarında işgal askerini bıçakladıktan sonra şehit edilen Mahmud Ebu Cahişe'nin bugün (26 Nisan Pazar) öğle saatlerinde yapılan cenaze törenine katıldı.


Şehit Ebu Cahişe'nin naaşı El-Halil Devlet Hastanesi'nden alınarak İzna beldesindeki evine getirildi ve belde camisinde kılınan cenaze namazının ardından toprağa verildi.


Cenaze törenine katılanlar işgal rejimi ve Yahudi yerleşimciler aleyhinde sloganlar atarken, Batı Yaka'da direniş güçlerinin elinin serbest bırakılmasını istedi.


Törene katılan İslami Direniş Hareketi (Hamas) üyesi milletvekili Muhammed Ebu Cahişe, Filistinli gencin işgalci askeri bıçaklama eyleminin Filistin sokağında işgal güçlerinin ihlallerine duyulan öfkeyi yansıttığını söyledi.


Milletvekili Ebu Cahişe, Filistin Yönetimi'nden işgal güçleriyle yapılan güvenlik koordinasyonuna son vermesini, Filistin'de uzlaşıyı gerçekleştirmesini ve işgal rejimi liderlerinin yargılanmaları için uluslararası mahkemelere başvurmasını istedi.


FİEM
 

Ebu-Zer-1

Doçent
Katılım
10 Kas 2014
Mesajlar
575
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Fetih Ordusu Sahil Bölgesine İlerliyor
64064.jpg


Suriye'de Fetih Ordusu'na birliklerin Hama'nın Sehl Gaba bölgesinde "stratejik" öneme sahip birçok köyün denetimini sağlayarak sahile doğru ilerlediği bildirildi.
Saha komutanlarından Ahmed Husavi, AA muhabirine yaptığı açıklamada, direnişçilerin Hama'nın Sehl Gaba bölgesinde Cisr eş Şuğur ile sahil bağlantıları üzerinde yer alan el Kahire, el Mansura, el Vasit ve el Ziyare köylerinin kontrolünü sağladığını söyledi.
Fetih ordusunun bölgede el Kahire köyü ve çevresinde bulunan çok sayıda rejime ait askeri kontrol noktasına saldırdıklarını ifade eden Husavi, Sehl Gaba bölgesinde Karkus ile Fireyki köylerinin kontrollerinin sağlanması için yeni operasyonlar düzenleyeceklerini vurguladı.
"Sehl el-Gaba bölgesindeki direnişçiler, İdlib'in Cisr eş Şuğur ilçesine ulaşarak ilçedeki direnişçilerle beraber Lazkiye bölgesine doğru ilerleyecekler" diyen Husavi, "Sehl Gaba bölgesindeki Kahire köyü kontrol noktası ile iki tankı imha ettik. Bölgede ilerleyişimiz devam ediyor. Kahire köyü Sehl Gaba bölgesi ile Cesr eş Şuğur ilçesi bağlantı yolları üzerinde yer aldığı için alınması gerekiyordu" dedi.
Söz konusu bölgede rejim güçlerinin bulunduğu yerlere havan topu ile doçkalarla saldırdığına işaret eden Husavi, "Ana hedefimiz Hama ve İdlib bölgesini Esed güçlerinden temizleyerek sahil bölgesine yönelmek istiyoruz." sözlerine yer verdi.
Suriye'nin kuzeyinde kurulan Fetih Ordusu, Ahraru'ş Şam İslami Hareketi, İslam Ordusu, Şam el İslam, Nusra Cephesi, Türkmenistan Muhacirleri ve Suriye Türkmenlerinin oluşturduğu Sultan Murad Tugayı birliklerinden oluşuyor. Fetih Ordusu daha önce ülkenin kuzeyindeki İdlib'e düzenlediği operasyonla kentin denetimini sağlamıştı.
 

Ebu-Zer-1

Doçent
Katılım
10 Kas 2014
Mesajlar
575
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Esed'den Pazar Yerine Vakum Bombalı Saldırı: 30 Ölü

64062.jpg

Rejime ait savaş uçağının, İdlib'de bir pazar yerine düzenlediği saldırıda, aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu 30 sivil yaşamını yitirdi.
Suriye Genel Devrim Konseyi'nden (SRGC) yapılan yazılı açıklamada, Esed güçlerine ait bir savaş uçağının, İdlib'in Cisr eş-Şuğur ilçesine bağlı Darkuş beldesinde pazar yerine 2 "vakum bombası" attığı belirtildi.


Aralarında kadın ve çocukların da yer aldığı 30 sivilin yaşamını yitirdiği saldırıda, çok sayıda kişinin de yaralandığı kaydedilen açıklamada, "Çok sayıda yerleşim yerinin yıkıldığı belde halkı, çevre il ve ilçelerden ambulans ve sivil savunma ekipleri istedi. Yıkılan enkazların altında sivillerin olması nedeniyle ağır iş makinelerine ihtiyaç duyuluyor" ifadelerine yer verildi.


Olayı "katliam" olarak niteleyen SRGC, saldırıda hayatını kaybedenlerin çoğunun Cisr eş-Şuğur'dan göç edenlerden oluştuğunu dile getirdi.


Bu arada Suriye İnsan Hakları Örgütü, rejimin hava saldırısını doğrulayarak beldede yaralananların çevre il ve ilçelerdeki sahra hastanelerine kaldırıldığını duyurdu.


Ahraru'ş Şam İslami Hareketi, İslam Ordusu, Şam el İslam, Nusra Cephesi, Türkmenistan Muhacirleri ve Suriye Türkmenlerinin kurduğu Sultan Murad Tugayı birliklerinden oluşan Fetih Ordusu daha önce ülkenin kuzeyindeki İdlib'i ve Cisr eş-Şuğur kent merkezini düzenlediği operasyonlarla ele geçirmişti.
 

Ebu-Zer-1

Doçent
Katılım
10 Kas 2014
Mesajlar
575
Tepkime puanı
2
Puanları
0
İHH’dan Diyarbakır’da Barış Sempozyumu

64060.jpg


İnsan Hak ve Hürriyetleri ( İHH ) İnsani Yardım Vakfı tarafından Diyarbakır'da düzenlenen, iki gün süren Uluslararası "Ortadoğu'da Kürtler ve Barış Sempozyumu" İHH Genel Başkanı Bülent Yıldırım'ın açılış konuşmasıyla başladı.
Çözüm süreciyle ilgili gelinen noktayı değerlendirmek ve katkı sağlamak için İHH İnsani Yardım Vakfı Diyarbakır'da bir sempozyum gerçekleştirdi. Uluslararası düzeyde gerçekleştirilen sempozyumda hangi çözüm şeklinin Türkiye ve Ortadoğu'da barışa katkı sunacağı konuşuldu. Sempozyumda tarafların "egemen güçlere rağmen" dikkatli ve kararlı olması gerektiği vurgulandı.


Çözüm sürecinin bölge, Türkiye, Ortadoğu ve İslam dünyasında daha derinlikli anlaşılması, somut öneri ve adımların biraz daha iyi tartışılarak ortaya konulması için organize edilen sempozyuma İHH Genel Başkanı Bülent Yıldırım'ın yanı sıra bölge milletvekilleri, öğretim üyeleri, gazeteciler ve konu ile ilgili referans kabul edilecek çalışmalara imza atmış isimler katıldı.


Yapılan sunumların Kürtçe, Türkçe, Arapça, Zazaca ve İngilizce kitap haline getirildiği sempozyumda aynı zamanda Moro, Kuzey İrlanda, İspanya ve Doğu Türkistan gibi dünyanın farklı ülkeleri ile Keşmir'den gelecek bazı akademisyenler de barış süreci ile ilgili önemli bilgiler aktardılar.
İHH Genel Başkan Bülent Yıldırım, Çözüm Süreci için birtakım kararlar almak mecburiyetinde olduklarını belirterek, "Hem kendimize, hem milletimize, hem de insanlığa yol göstermek mecburiyetindeyiz. Bütün egemen güçlere rağmen Çözüm Süreci'ni hukuki ve siyasi adımlar atarak gerçekleştirmek durumundayız" dedi.


İslam Dünyası Kendi Meselelerini Kendisi Çözebilir


Kürt ve Türk ittifakının Suriye, Irak ve Lübnan'daki kaosa çözüm üretebileceğini ifade eden Yıldırım, "İslam milleti kendi meselelerini çözecek yetenektedir. İşte bunu dediğimiz an, kararımızı verdiğimiz an ve bunda da kararlı olduğumuz an çözümü kendimiz üretebiliriz. Fakat bundan rahatsız olanlar var. Bunlar ise İslam dünyasının parçalanması, bölünmesi, kolay yenilir, yutulur hale gelmesi için gayret eden egemen güçlerdir" diye konuştu.


Doğu Türkistan'da Uygurca, Kürtlerin Yaşadığı Coğrafyada Kürtçe


Ortadoğu'da İslam'ın ve Müslümanların kötü örnek gösterilmeye çalışıldığını savunan Yıldırım, şu değerlendirmelerde bulundu: "Biz diyoruz ki 'Bir araya geldik Çözüm Süreci için birtakım kararlar almak mecburiyetindeyiz.' Hem kendimize, hem milletimize, hem de insanlığa yol göstermek mecburiyetindeyiz. Bütün egemen güçlere rağmen Çözüm Süreci'ni hukuki ve siyasi adımlar atarak gerçekleştirmek durumundayız. Çin devletine karşı Doğu Türkistan'da Uygurca eğitimi savunuyorsak elbette Kürtlerin yaşadığı coğrafyada, Kürtçe eğitimi savunabilmeliyiz. Türkistan'da istediğimiz her şeyi Kürdistan'da yaşayan insanlar için de isteyebilmeliyiz."


Yıldırım, dünyanın çeşitli ülkelerinde insani diplomasi yürüttüklerini, bu tür barış görüşmelerinde tecrübeli olduklarını dile getirerek, süreçte tıkanmalar yaşanabileceğini, barış iradesinin önemli olduğunu vurguladı.


Çözüm Sürecinin Tarafları Millettir


Çözüm ve barış sürecine katkıda bulunanların unutulmayacağını belirten Yıldırım, "Taraflar söylediklerine dikkat etmeli, birbirlerini rencide edecek şeylerden kaçınmalı. Bu sürecin tarafları millettir, halktır. Artık partileri, örgütleri aşmıştır" ifadesini kullandı.


Provokasyon Uyarısı


6-7 Ekim olaylarını kınayan Yıldırım, seçim sürecinde de provokatif olaylar yaşanabileceğine dikkati çekti.


Yıldırım, "Bu süreçte yapılan bütün eylemleri hemen bir tarafa mal etmeden önce, oturup arkasında kim var kim yok diye tartışmalıdır. Bunlar belki de Çözüm Süreci taraflarını, içinde var olan bir klik de olabilir, hepsini kapsamayabilir. Dışarıdan bir el, bölgesel bir takım güçler olabilir" diye konuştu.


İslam'a Aykırı Bir Kitle Üzerinden Barış Sağlanamaz


Sivil toplum kuruluşları, aydınlar, medya, cemaatler ve kanaat önderlerine Çözüm Süreci'ne katkı çağrısında bulunan Yıldırım, toplumun dokusunun İslam olduğunu, buradan İslam'a aykırı kitle çıkarılarak üzerinden barış yapılamayacağını savundu.


Diyarbakır'daki miting alanının bir ay içerisinde iki kez dolup taştığını hatırlatan Yıldırım, "Nasıl ki örgütü ve siyasi kanadını bu tür barış görüşmelerinde inkar edemezsek, Peygamber sevdalılarını, HÜDA-PAR ve diğerlerini inkar edemeyeceğimiz gibi medrese alimlerini de inkar edemeyiz" değerlendirmesinde bulundu.


Yıldırım'ın konuşmasının ardından, Dünya Alimler Birliği Genel Sekreteri Prof. Dr. Muhyiddin Ali Karadaği, "Ortadoğu barışının tesisinde Kürtlerin rolü" konulu sunum yaptı.


Birinci Oturum: Kürtler: Tarih, Dil, Kültür, Coğrafya


İHH Genel Başkanı Bülent Yıldırım’ın konuşması ve Dünya Alimler Birliği Genel Sekreteri Prof. Dr. Muhyiddin Ali Karadaği’nin sunumunun arkasından sempozyumda ilk oturuma geçildi.
Orhan Miroğlu’nun oturum başkanlığını yaptığı “Kürtler, Tairh, Dil, Kültür ve Coğrafya” adlı ilk oturumda Dr. Müfid Yüksel; Kürtlerin tarihçesi, Dr. Abdulbaset Sieda; Kürt halkı nerede, nasıl yaşıyor? Türkiye, Irak, İran, Suriye Kürtlerinin nüfusu ve sosyolojik, dinî, ekonomik, siyasi durum tahlili , Av. Yusuf Serhat Bucak; Kürt diasporası, Behçet Atila; Kürdistan coğrafyasında insani durum ve insani yardım çalışmaları, Halil Aktuğ; Kürt dili, - Dr. Farsat Mari'i; Kürt kültür ve sanatı, Molla M. Zahid Kuldaş ; Kürtlerin İslam’la tanışması ve İslam’ın Kürt kimliğindeki yeri ve etkisi, milletvekili Altan Tan ise Marksizm ve milliyetçilik etkileşiminde Kürtler üzerine sunumlarını yaptılar.


İkinci Oturum: Kürt Meselesi, Çatışma, Değişim, Dönüşüm


Kazım Koç moderatörlüğünde yapılan ikinci oturumda, Ali Kaça; Kürt meselesinin çıkışı, baskı ve isyanlar, Abdulilah Fırat; vakalar üzerinden Kürtlere yönelik baskı ve zulüm, Doç. Dr. Güneş Murat Tezcür; Kürt meselesinin silahlı çatışma sürecine evrilmesi, Mehmet Yavuz; Ortadoğu’daki (özellikle Suriye ve Irak) gelişmelerin Kürt meselesi ile etkileşimi , - Av. Serdar Bülent Yılmaz; temel haklar ve özgürlüklere dair problemler, Mustafa Eren; Kürt gençlerinin problemleri ve çözüme yaklaşımları ve Nurcan Akyol ise Kürt kadınının problemleri ve çözüme yaklaşımları üzerine sunumlarını gerçekleştirdiler.


Üçüncü Oturum: Farklı Coğrafyalardaki Etnik Kökenli Silahlı Çatışmalar Ve Çözüm Süreçleri


Oturum Başkanlığını Hüseyin Oruç’un yaptığı ve ikinci günde devam eden üçüncü oturumda, Mohajirin Ali; Filipinler-Moro Barış Süreci, - Akın Özçer; Bask milliyetçiliğinden barışa İspanya tecrübesi, Yusuf Çınar; Kuzey İrlanda’da barışa giden yolda silahsızlanma süreci, Amine Ertürk; Çin’in Doğu Türkistan politikasında temel sorunlar, Nazir Ahmed; Keşmir mücadelesinin tarihi geçmişi ve güncel durumlar üzerine sunumlarını gerçekleştirdiler.


Dördüncü Oturum: Barış Ve Çözüm Süreci


Oturum başkanlığını Doç. Dr. İbrahim Özcoşar’ın yaptığı dördüncü ve son oturumda, Nevzat Çiçek; Kürt halkı ne istiyor?, Doç. Dr. Vahap Coşkun; Yeni bir anayasa sorunları çözecek mi? Anayasal ve yasal düzenleme beklentisi, Abdurrahman Kurt; çözüme katkıda toplumsal aktörlerin negatif ve pozitif rollerinin değerlendirilmesi, -İHH Yönetim Kurulu Üyesi Av. Gülden Sönmez ise barış ve çözümün gerektirdikleri, sorumluluklarımız başlığındaki sunumlarını yaparak oturumlar son buldu.

diyarbakir-ihh-20150426-01.jpg


diyarbakir-ihh-20150426-02.jpg


diyarbakir-ihh-20150426-03.jpg


diyarbakir-ihh-20150426-04.jpg
 

Ebu-Zer-1

Doçent
Katılım
10 Kas 2014
Mesajlar
575
Tepkime puanı
2
Puanları
0
İdlib'deki Karmid Karargahın Kontrolü Direnişçilerde

64090.jpg


Suriyeli muhalif grupların, İdlib kentinde rejim güçlerine ait stratejik öneme sahip Karmid karargahında kontrolü sağladığı bildirildi.
Suriyeli direnişçi grupların, İdlib kentinde rejim güçlerine ait stratejik öneme sahip Karmid karargahında kontrolü sağladığı bildirildi.


Yerel kaynaklardan alınan bilgiye göre, Suriye'de direnişçilerin çatı birliği Fetih Ordusu'na bağlı birlikler, İdlib-Lazkiye Karayolu üzerinde rejim güçlerine ait Karmid karargahını ele geçirdi.


Muhalif gruplardan Feylaku'ş Şam (Şam Kolordusu) birlikleri sözcüsü İbrahim el-Hatib, AA muhabirine yaptığı açıklamada, karargaha öncelikle havan topu atıldığını, rejim güçlerinin mevzilerinin yıkıldığını daha sonra karargah yakınlarındaki kontrol noktasına saldırıldığını belirtti.


Hatib, ağır silahlarla kontrol noktalarına yapılan hücumun ardından yaşanan şiddetli çatışmalar akabinde karargahın tamamen kontrol altına alındığını ifade etti.


Rejim güçlerinin, İdlib'de şehir merkezi ve kırsal bölgeleri bombalamak için hareket noktası olarak kullandığı Karmid, İdlib'te rejimin elinde kalan az sayıda karargahlardan biri olma özelliği taşıyordu.


Ahraru'ş Şam İslami Hareketi, İslam Ordusu, Şam el İslam, Nusra Cephesi, Türkmenistan Muhacirleri grubu ve Suriye Türkmenlerinin kurduğu birliklerinden oluşan Fetih Ordusu daha önce ülkenin kuzeyindeki İdlib'i ve Cisr eş-Şuğur kent merkezini düzenlediği operasyonlarla ele geçirmişti.
 

Ebu-Zer-1

Doçent
Katılım
10 Kas 2014
Mesajlar
575
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Mübarek: Siyasal İslam'ın Planlarını Bozduk!

64082.jpg


Mübarek, "Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi'nin bilgi ve deneyimine güveniyorum ancak Mısır'ın bu dönemi aşması için halkın da ona destek olması gerekiyor" yorumunu yaptı.
Mısır'da devrik diktatörü Hüsnü Mübarek, görev başına geldiğinde "siyasal İslami" akımların Mısır yönetimini ele geçirme planlarını boşa çıkardıklarını söyledi.


Mübarek, "Sada el-Beled" isimli bir televizyon kanalında Sina Yarımadası'nın geri alınmasının yıl dönümü münasebetiyle yayınlanan bir programa telefon bağlantısıyla katıldı.


Mübarek, "6 Ekim 1981'de eski Cumhurbaşkanı Enver Sedat hain bir suikaste kurban gitti. Ben o vakit cumhurbaşkanı yardımcısıydım. Mısır, tüm topraklarını geri almamıştı. O vakit çok büyük bir mesuliyetin altına girdiğimi hissettim. Hızlı hareket etmemiz ve ve siyasal İslami akımlardan önce ülkede hakimiyeti sağlamamız gerekiyordu" dedi.


Kahire'deki El-Meadi Askeri Hastanesi'nden programa katılan Mübarek, "Hamdolsun onların ülkeyi ele geçirme planlarını boşa çıkardık. Onlar Sedat'ı öldürmeyi değil ülke yönetimini ele geçirmeyi amaçlıyordu" değerlendirmesinde bulundu.


Mısır'ın mevcut durumuyla ilgili de yorumda bulunan Mübarek, "Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi'nin bilgi ve deneyimine güveniyorum ancak Mısır'ın bu dönemi aşması için halkın da ona destek olması gerekiyor" yorumunu yaptı.


Ordu ile Sisi'nin, ulusal egemenlik ve vatan toprağının kutsallığının ne anlama geldiğini bildiklerini söyleyen Mübarek "Herkes Mısır'ın büyük ve mihver ülke olduğunu bilmelidir. Onu yönetmek büyük sorumluluk gerektiren bir iştir. Cumhurbaşkanının ülke geleceğini ilgilendiren kararlar alabilmesi için halkın onun arkasında durması gerekir" diye konuştu.


Mübarek, Mısır'ın ulusal güvenliğinin bölgede yaşanan olaylarla bağlantılı olduğunu belirterek, Mısır'ın böyle hassas bir dönemde bölgedeki dostlarına sırtını dönmemesi gerektiğini ifade etti.


Mısır ile İsrail arasında 1979'da imzalanan barış anlaşmasıyla İsrail, Taba bölgesi hariç tüm Sina topraklarından çekilmişti. İsrail, 1989'da bu bölgeyi de terk etmişti.


(AA)
 

Ebu-Zer-1

Doçent
Katılım
10 Kas 2014
Mesajlar
575
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Esed Güçleri Kan Dökmeye Doymuyor: 100 Ölü

64080.jpg


Suriye İnsan Hakları Örgütü, Esed güçlerinin, direnişçilerin kontrolündeki yerleşim alanlarına düzenlediği saldırılarda 100 kişi hayatını kaybettiğini bildirdi.
Suriye'de Esed'e bağlı güçlerin çeşitli kentlerde direnişçilerin denetiminde olan yerlere kara ve havadan düzenlediği saldırılarda 100 kişinin öldüğü bildirildi.


Suriye İnsan Hakları Örgütü'nden (SNHR) yapılan açıklamada, "Esed güçlerine ait savaş uçakları ile topçu birliklerinin, direnişçilerin kontrolündeki yerleşim alanlarına düzenlediği saldırılarda, İdlib'te 70, başkent Şam'ın banliyölerinde 13, Halep'te 11, Dera'da 2, Deyru'z Zor'da 2, Humus ve Hama'da birer kişi olmak üzere toplam 100 sivil yaşamını yitirdi" ifadeleri yer aldı.


Açıklamada, Esed güçlerine ait savaş uçakları İdlib'in Cisr eş-Şuğur ilçesine bağlı Darkuş ve Cebel ez-Zaviye bölgelerinde pazar yerine vakum ve varil bombasıyla saldırı düzenledi. Olayda 17 çocuk ve 18 kadının hayatını kaybettiği belirtildi.
 

Ebu-Zer-1

Doçent
Katılım
10 Kas 2014
Mesajlar
575
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Avrupa'nın "Müslüman" Irkçılığı

Eyüp Sabri Togan
Avrupa'da göçmenlere ve özellikle Müslümanlara yönelik yeni göçmenlik düzenlemeleri daha dar ve dışlayıcı siyasetleri kökleştiriyor. Fransa'da Charlie Hebdo ölümlerinin ardından, Müslümanlara yönelik yeni entegrasyon ve asimilasyon uygulamaları Müslümanları ya kimliklerinden taviz vermeye ya da temel haklardan yararlanmalarını kısıtlamayı hedefliyor. Hemen her Avrupa ülkesinin gündeminde vatandaşlık hukukunda zorlaştırıcı yeni düzenlemelere gidilmesi isteniyor.


London School'u of Economics'de 21-23 Nisanda düzenlenen ASEN (Milliyetçilik) konferansında, Norveç'ten İtalya'ya, Bask Bölgesi'nden, Fransa'ya kadar birbirinden bağımsız gibi gözüken pek çok Avrupa ülkesinde gözlemlenen tepkisel bir Avrupa milliyetçiliği değerlendirildi.


Konferansa ilişkin bazı değerlendirmelerimi paylaşmak istiyorum.


Yabancı ve Müslümanlara yönelik korkunun kaynağı kültürel ve dinsel. Yeni değer tartışmaları, Avrupa'nın sahiplendiği, aslında iyi tarif edilmemiş bir dizi değer ile Müslümanların inanç ve yaşam biçimlerini mahkum etmek üzerine kuruluyor.


Yunanistan'da son seçmenlerde Golden Dawn (Altın Şafak) Partisinin yüzde 6 ve 400.000 oy ile mecliste 18 sandalye kazanması Alman Nazizmini aratmayacak bir faşist yükseliş olarak yorumlanıyor. Gold Dawn'ın düşmanlığının ille de Türkleri hedef tahtasında 12'den vuracaklarını düşünenler yanılıyor. Gold Dawn, komünizm karşıtlığı üzerinden varoluşsal temellerini atarken, asıl olarak ülkedeki çok sayıda Müslüman göçmeni hedef göstererek yükseliyor. Bazıları için bu durum, daha iddialı Pan-Helenizm projesinden, geri vitese düşme olarak da yorumlanıyor. Değişmeyen yegane şey, Yunan ırkının imtiyazlığını savunan bir dizi modellemeye önem vermesi ve kutsaması. Sadece ideolojik olmakla kalmayarak, ırkçı siyasetini zaten yerlerde sürünen sağlık sistemini salt Yunan vatandaşlarına münhasır kılmak isteyerek, tırnaklarını Yunan-Ortodoks olmayan "dışarıdakilere" geçiriyor. Yunanistan'ın yaşadığı ağır ekonomik krize karşı Golden Dawn hareketini panzehir olarak lanse edenler açısından ciddi bir problem var. Kör tepkiler üzerinde yükselen bu milliyetçilik formu, Yunanistan'da yaşanan ekonomik krizi çözebilecek hemen hiç bir rasyonel reçete sunmuyor. Kronik ekonomik sorunların Gold Dawn türü milliyetçi tohumları yeşerteceğine inananları haklı çıkaracak bir manzara bu.


Diğer yandan, siyasal gözlemciler, hareketi okumamışların tercihi olarak küçümse de, daha derin değerlendirmeler, tahsil görmüş kesimin de pekala bu Golden Dawn gibi faşist partilere oy verdiğini düşünmek yanlış değil. İngiliz Guardian Gazetesi, 23 Nisan tarihli bir haberde, İngiltere'de ırkçı UKIP partisine oy vermeyi düşünenlerin, sadece yüzde 39'unun bunu itiraf ettiğini tespiti yaptı. Eğer bu tespit, Yunanistan'a uyarlanırsa, milliyetçilik tabanın eğitimli-eğitimsiz daha geniş bir taban desteğine sahip olduğu anlaşılabilir.


Yazımızın ana eksenini oluşturan yabancı ve Müslümanlara yönelik ayrımcılığın Norveç bağlamındaki yansımalarının ilk bakışta ekonomik temelli gözükmeyebilir. Norveç'te sağcı Andres Breivik'in Utoya Adası katliamından sonra, toplumlar arası ilişkileri düzenleyen çok sayıda çaba gösterilmekte. Katliamları hemen arkasından çok kültürlü ve toplumu dayanışma, Norveç'den yabancı ve Müslüman karşıtlığını boşa çıkarmaya azmeden olumlu manzaralar çıkardı. Dr Rojan Ezzati, bu toplumsal rehabilitasyonu önemserken, yine aynı ülkeden Dr Cathrine Thorleisfsson, Norveç'in ırksal ilişkilerini daha derinden alanlar için Norveç'den egemen etnik sınıfın belirleyici etkinliğinin katılımcı bir toplum dokusu oluşturamadığı tespitini yapıyor.


Burada dikkatlerden kaçan bir olgu var. Irkçılığın geriletilmesi ile ırkçı maske çıkarırmış gibi yapıp, kültürel ayrımcılığın devreye sokulduğunu görüyoruz. Irkçılık aslında gerilemiyor, "kültür fundamentalizmi" kisvesiyle için için hırçınlaşarak tedavüle sokuluyor.


Küresel düzeyde artan İslam karşıtlığı korosuna, değişik ülkelerden katılan çok sayıdan kültürel fundamentalist ırkçı yaftası yemeden, İslamcı dalga ile nasıl baş edeceklerinin inceliklerini tartışıyorlar.


Irkçılığa kıyasla, hem yasal yaptırımları olabileceğinden, hem de ahlaki tahammül sınırlarını ihlal edeceğinden, bu tür gizli bir ırkçılık dalgasına ses çıkarılmıyor. O kadar ki, bu tür örtülü ve taktiksel ayrımcılığın Avrupa'nın yeni "kültür fundamentalizmi" olarak başta Müslümanların "Avrupa'nın sözde rüşdünü ispatlamış temel değerlerinin " kafasına kafasına çakılması murad ediliyor.


Avrupa'da ulus devlet sınırlarını aşan bir etkileşim, Norveç'teki Müslüman ve yabancı karşıtlığını kamçılayan Danimarka veya Fransa'da Müslümanların duyarlılıklarını hedef alan simgeler üzerinden büyüyor. Norveç veya Hollanda halkının vereceği tepki, başka bir ülkedeki kültürel mesele olabilir. İslam karşıtlığını ulusal dinamikler kadar uluslararası hadiselere karşı da sinir uçları hassaslaşıyor.


Yine de, günümüz Avrupa'sında her şeyin büyük resim içinde geliştiğini söylemek zor. Örneğin, Ermeni Soykırımı meselesi gibi gerçekten uluslararası boyuttaki bir mesele, Fransa tarafından diaspora Ermenilerinin oylarını kazanma gibi yerel hesaplar ile de yürütülebiliyor. Ya da Akdeniz üzerinden devam edegelen ve trajik insan kayıplarına yol açan göçmen dalgaları, Uluslararası düzenleyici tedbirler yerine, Sarkozy'nin, geçmişte gördüğümüz Fransa İtalya sınırını kapama talebi veya İtalya'nın mahsur kalan göçmenleri kurtarma fonlarını yakın geçmişte kesmesi gibi salt ulusal çıkar hesaplarına kurban edilebiliyor. En son örnek İngiliz savaş gemilerinin Akdeniz'de göçmenlere yardım amacıyla devriye gezme kararı almasına rağmen, kurtarılan Mültecilere İngiltere'de mültecilik başvuru hakkının olmayacağının Başbakan David Cameroon'un ağzından açıklanması oldu.


İslam karşıtlığını provoke eden faktörlerden biri, Müslümanların değişim konusunda gaza gelmemesi ve kendi inançlarının gerektirdiği şartlara bağlı kalmaları. İngiltere'nin ırkçı partisi Ukip genel başkanı Nigel Farage, bütün etnik gruplar entegrasyona açıkken, Müslümanların kimliklerini dışarıda bırakarak bir türlü ana beden içinde erimemelerinden duyduğu rahatsızlığı dile getirmesi bundan. "Değişme bir yana, Müslüman'ların içinde bulundukları toplumu değiştirmeye de cüret ediyorlar" diyen, Nigel Farage bu duruma kayıtsız kalamayacaklarını haykırıyor. Nigel Farage'ın bu provokatif beyanlarına rağmen, bütün köprülerin atıldığını da söyleyemeyiz. Eric Kauffman'ın yaptığı yeni çalışma, İngiltere'de pek çok Bangladeşli Müslümanın kendini İngiliz (British) olarak tanımladığına dikkat çekiyor. Beyaz İngiliz tabir edilen kesimler de, aynı İngiliz sembolizmine yakın görüyorlar kendilerini. Soyut da olsa paylaşılan bir üst kimlik var, ve bu konuda Müslüman'ların kendi aralarında ortak bir yönelimleri yok. Müslümanların kendini İngiliz (British) olarak görmeleri esasında değerlerine yabancılaştıklarını da birebir gösteren bir olgu değil. Tarık Ramazan, Müslümanlara Batılı Müslüman terimini kullanmalarını öğütlüyor mesela. Ancak Batılı veya İngiliz Müslüman vurgusu, bu açıdan bakılınca, bir erime ve çözülme olduğunu göstermiyor.


Kimlik tartışmalarının ötesinde, Genel seçimlerde İngiltere'de yaşayan müslümanların, ortak bir tercihte bulunmaması, hiç olmazsa siyasal tartışmalara katkı sağlayacak irade göstermemeleri üzerinde durulmadı gereken bir durum.


"Avrupa Paylaşmak İstemiyor"


Avrupa açısından sorunun önemli bir boyutunun, genel olarak bir paylaşım sorunu olduğunu söyleyebiliriz. Her geçen gün daha büyük sosyal ve ekonomik bedeller ödenerek, elde edilen, sağlık, eğitim gibi hizmetlere erişim konusunda rekabet var. İngiltere örneğinde, ülkede yaşayan herkese açık sağlık sistemi her yıl hastaların hak sahibi olduklarını gösteren bir ayrıcalıklı hizmete dönüşme yolunda. Devlet destekli ucuz ev kredisine başvuranlar İngiliz veya Avrupa vatandaşı olduklarını göstermek zorunda. Oysa 5 yıl önceye kadar toplum kurgusu bugüne göre daha kapsayıcıydı. Yakın gelecekte kapsayıcı fırsat ve haklardan yararlanma konusunda makasın iyiden iyiye daralacağı bir gerçek.


İşte tam bu noktada, Müslümanlara verilecek göçmenlik hakları ve temel kamu haklarının birbirine bağlandığını görüyoruz. Entegrasyon konusunda zorlanan Müslümanlar göçmenlik haklarının verilmemesi veya var olanların ellerinden gitmesini kolaylaştıracak birçok yaptırım ile karşı karşıya ve fazlası sırada bekliyor.


Ekonomik nedenler dahil, pek çok nedene bağlı olarak ücretsiz eğitim hakkı gibi hakların eskiyi özletir olmasının yanında, Avrupa "vicdanlı" bir paylaşıma asla yanaşmıyor. Ne Ruanda'da 1994 yılında 800,000 kişinin ölmesi, ne Suriye'de 500,000'e yakın insanın ölmesi. Paylaşımları artıracak ve muhtaca kucak açacak kampanyalara dönüşmüyor. Devlet siyaseti açısından bakınca görünen bu.


Bu anlamda dengeler bozuluyor. Ve Avrupa dengeleri düzeltmek yerine fazladan bir daha bozuyor. Göçmenlik ve İslam'a yönelik düşmanlığın gözü dönmüş tezahürlerini görebiliriz.


Göçmen ve Müslümanların topluma katılım düzey ve biçimleri düzenlenebilir ve bunun adına entegrasyon da denilebilir. Bu nedenle ilke olarak bir göçmenlik düzenlemesi ve sosyal-ekonomik uyum anlamında entegrasyonu tamamen olumsuzlamıyorum. Entegrasyon siyasetinde dönüştürme ve başka kimliklere karşı tahammülsüz ve saldırganlık sorun olan. Entegrasyonun gönüllü ve maaşlı Avrupa'nın toleranslı ve yer yer çoğulcu toplum deneyimlerini kendi uhdelerinde görmeden bakabilmeliler. Bunu yapıp yapamadıklarının ölçümü ise bir "işitme testi" almaktan geçiyor. Her durumda, "kültür", yeni mücadele alanının en işlek mücadele alanlarından biri olarak kalacak.
 
Üst