Mesihçi ile Röportaj

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Sofuoglu

Ordinaryus
Katılım
29 Tem 2006
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
254
Puanları
83
kusura bakmayın ama direk olarak şaha mukabil saldırı hakaret ve geçmişte kalmış iyiliği başa kakma bile var .
Sürçi lisandan fazlası mevcut , sinir öfke ile yazılınca maalesef bunu bende dahil haddi fazlasıyla aşıyoruz !!!
Hakaret etmedim!
Uslup sert doğru!
Evet kızdım çünkü niyet halis!
Kendisine itafen bir durum yok Hirahoş abide dahil birkaç kişi uyarıda bulundu, ona itafen yazılan gerekçe! Kafirin hatrına mukabil müslümanın uyarısı siliniyor! Ister istemez asabileşiyoruz!
Sonuçta ak kaşık değiliz! Uslubumu müdafaa edecek değilim
Köpekleşmiş nefsimiz var!
Böyle bu duruma gelinmesini istemezdim tabi..!!
 

Sofuoglu

Ordinaryus
Katılım
29 Tem 2006
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
254
Puanları
83
Sizi anlamakta gerçekten güçlük cekiyorum bu konunun sorumlusu benim ve elbette benim ilgilenmem gerekir. Suc ortbas iman cehennem vs iki dakikada beni herseye yakistirdiniz size kizginmiyim hayir sadece konuyu daha fazla sabote etmeyelim lutfen..

Bakın yanlış yapıyorsunuz!
Bu konu sizin değil forumun!
Bizde fikrimizi beyan ediyoruz!
Işinize gelmeyen fikire sabote ediyorsunuz denirmi yahu!
Hadi ben sabote ettim diğer arkadaşlarınkini niye sildin!
Kendini kandırma!

Yetki ile yazdiklarimiza müdahele etme!
Gerekiyorsa konuyu kilitle yönetimle iştiraye al gerek görülürse sabotaj var denilirse EyvaAllah deriz!
Ama sen müdahele etme lütfen!
Çünkü bu saatten sonraki tüm müdahelen görevin için değil nefsin için olur...!!
 

Aşk Şairi

Kıdemli Üye
Katılım
11 Nis 2007
Mesajlar
3,286
Tepkime puanı
382
Puanları
0
Web sitesi
www.haksairi.com
Âlemde en üstün vasıflarla yaratılan varlık; insandır. Sahip olduğu bu üstün meziyetler, insana diğer varlıklara verilmeyen yükümlülükleri de yüklemiştir. Akıl, anlama kabiliyeti, işitme, görme, konuşma gibi üstün meziyetlerden insan "hesaba çekilecektir. "...kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur" (el-İsrâ, 17/35). Her eşyanın var oluşunun bir maksat ve gayesi olduğu gibi insan ve onun uzuvlarının da yaratılışlarının birtakım gayeleri vardır. Eşya, ancak gayesine göre kullanıldığı takdirde gerçek değerini bulur.

Konuşma kabiliyeti insanlar için verilmiş değerlerin en önemlilerinden biridir. Bu kabiliyet ile insan, hemcinsleriyle anlaşma imkanına sahip olur. Toplum hâlinde yaşamak mecburiyetinde olan insan, her gün defalarca bu kabiliyetini kullanarak etrafında dost veya düşman halkaları meydana getirir.

Hayatımızı ilâhî ölçülere göre sürdürmemizi emreden Yüce Allah, çevremizde dost kazanmamızın sırrını açıklarken şöyle buyurur: "(insanlar) Allah'a çağıran, iyi iş yapan ve "ben müslümanlardanım' diyenden daha güzel sözlü kim olabilir? İyilikle kötülük bir olmaz. (Sen, kötülüğü) en güzel olan şeyle sav; o zaman (bakarsın ki) seninle arasında düşmanlık olan kimse, sanki sıcak bir dost oluvermiştir"(el-Fussilet, 41/33,'34).

İnsanlara karşı iyi muamele ve güzel söz söyleme İslâm'ın prensiplerindendir. Firavun'u hak din'e davet için giden Hz. Musa ve Harun (a.s.)'a Allah; "O'na yumuşak şöyle, konuşun..." (Tâhâ, 20/44) emrini vererek kâfire yapılan tebliğin yumuşak ve güzel söz ile yapılması gereğini ifade etmiştir. Sözlerin en güzeli, insanları hakk'a, doğruya, olgunluğa, insanca yaşamaya sevkeden Allah'ın kelâmıdır: "Allah, sözün en güzelini, birbirine benzer, ikişerli bir kitap halinde indirdi..." (ez-Zümrüt, 39/23). Sözlerin en güzeli olan Allah kelâmını ümmetine tebliğ eden Hz. peygamber (s.a.s.) de birçok hadislerinde, insanlara karşı güzel söz söylemeyi emir ve tavsiye etmiş; bizzat kendisi de hayatı boyunca kaba sözden sakınmış; şahsına hakaret eden insanlara bile; "Allah'ım; onlara hidayet et, çünkü onlar gerçeği bilmiyorlar" diyerek duada bulunmuş ve rıfk ile muamele etmiştir. O'nun bu yüksek ahlâkı, gün gelmiş, düşmanlarının bile sevgi ile etrafında imanla toplanmalarına vesile olmuştu. Yahudilerden bir grup Hz. Peygamber'e (s.a.s.) gelip, güya selâm veriyormuş edasıyla "Essâmu Aleyküm=Ölüm üzerinize olsun" deyince, yanında bulunan Hz. Âişe dayanamayarak, "ölüm sizin üzerinize olsun, Allah size lânet etsin, Allah size gazap etsin" diye cevap verince Hz. Peygamber (s.a.s.), "Yavaş ol Âişe! Yumuşak hareket et; sert hareketten ve çirkin sözden sakın " buyurmuştur. Câbir İbn Abdullah, Hz. Peygamber (s.a.s.)'in "Kötü söz ve harekette bulunanla kendini kötü söz ve hareketlere zorlayanı ve çarşılarda bağırıp çağıranı Allah sevmez" buyurduğunu rivayet eder. Müslüman, elinden ve dilinden zarar görülmeyen insandır; başkalarına dil uzatmak, lânet etmek, kötü iş yapmak ve kötü söz söylemek, müslümana yakışmayan hallerdir. Müminin en düşük ahlâklısı, kötü sözlü olanıdır. İslâm, değil müslümana, kâfirlere bile lânet edilmemesi gerektiğini Peygamber (s.a.s.), diliyle yasaklamıştır: "Allah'ın lâneti ile, Allah'ın gazabı ile ve ateş ile lânetleşmeyiniz" (Ebû Dâvûd, Edeb) Ebu Hureyre'nin rivâyetine göre; Peygamber (s.a.s.)'den müşriklerin aleyhine Allah'tan dua etmesini isteyen birine Hz. Peygamber (s.a.s.). "Ben, lânet edici olarak gönderilmedim; ancak rahmet olarak gönderildim" buyurmuştur" (Müslim, Birr, 87) Gerçekte Resulullah, âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir (Enbiyâ, 21/107).

Güzel söz; gönül alan, onur kırmayan, hak ve doğruyu gösteren bütün sözlerdir. Fertler arasında sevginin, hak ve doğrunun üstün tutulması; nefret ve düşmanlığın giderilmesi, hakka uygun sözlerle mümkün olmaktadır. Allah, bir toplumun, diğerini ayıplamamasını, kusurlarını araştırmamasını, aleyhinde iftira ve gıybette bulunmamasını emretmektedir (el-Hucurât, 49/11, 12) Bu konuda Hz. Peygamber'den şu hadisler nakledilmektedir:

"Mümin dil uzatıcı değildir, lânet okuyucu değildir, kötü iş yapan değildir, kötü söz söyleyen değildir" (Tirmizî, Kadir, 1978).

İbn Abbas'tan rivayet edildiğine göre; Resulullah zamanında iki adam arasında karşılıklı sövme oldu: Bunlardan biri sövdü, diğeri sustu. Peygamber (s.a.s.) de oturuyordu. Sonra diğeri aynı sözü geri çevirdi. Bunun üzerine Peygamber (s.a.s.) kalktı ve meclisten dışarıya çıktı. Hz. Peygamber'e "niçin kalktın" diye sorulunca, "Melekler kalktı, ben de onlarla beraber kalktım. Bu sövülen, sükût ettiği müddet, melekler buna sövene, sözü geri çeviriyorlardı. Ne zaman ki, bu adam, sövenin sözünü geri çevirdi, melekler kalktı, gitti" buyurmuştur (Ebû Dâvûd, Edeb, II, 572); "Sövülen iki kimsenin söyledikleri sözün günâhı; sövülen hududu aşmadıkça, ilk söze başlayan üzerinedir" (Müslim Birr, 68); "Müslümana sövmek fâsıklıktır" (Nesâî; Tahrimu'd-Dem, 27); "Size, kötü olanlarınızı haber vereyim mi; koğuculukla dolaşıp insanlar arasını bozan ve temiz kimselere ayıp isnad edenlerdir" (İhyâ, Cüz, III, 135). Hz. Ali, "Çirkin laf edenle onu yayan, günâh işlemekte eşittir" (Beyhakî, Şuabu'l-İman); İbn Abbas da, Hucurât suresinin 11. ayetini izah ederken "Bir kısmınız bir kısmınıza dil uzatmasın. Muhakkak Allah, çirkin söz kaçıranı, kasden çirkin söz söylemeye yelteneni sevmez" demiştir (Edebü'l-Müfred, I, 344).

Yüce Allah sözün en güzelinin,

"Tevhid = Allah'ı birleme" kelimesi olduğunu ifade etmiştir (İbrahim, 14/25; 5-10). Müslümanın her türlü kötü söz ve hareketlerden kaçınması gerektiği gibi, dilini Allah'ı zikir ile ve insanları Allah'a davet ile meşgul etmelidir. Güzel sözlerle insanları Hakka çağıran ve kötülüklerden alıkoymaya gayret edeni medh eden Yüce Allah, "İçinizden hayra çağıran, iyiliği buyurup, kötülükten men eden bir topluluk olsun; işte onlar kurtuluşa erenlerdir" (Âl-i İmran, 3/104) buyurmuştur.

Hz. Peygamber (s.a.s.) bütün hayatı boyunca fıtratı ve Allah'ın emri gereği (Hicr,15/88) müminlere karşı şefkat ve merhametle muamele etmiş; huysuzluk, kati yüreklilik ve kaba konuşmaktan sakınmıştır (Âl-i-İmrân, 3/109). Allah'a ve ahiret gününe iman eden ümmetine de, ya hayır söylemesini, ya da susmasını tenbih etmiştir (Riyâzü's-Sâlihîn, II, 120). Bir kimsenin, diğer bir kimseye "fâsık" veya "kâfir" diye söz atmasını da yasaklayan Hz. Peygamber (s.a.s.), "O, kimsede bu haller mevcud değilse, bu gibi sözler onu söyleyene döner" (Riyazü's-Sâlihîn, III, 146) demiştir. Bir adam şarap içmiş, bunun üzerine de İslâmî ceza ile cezalandırılmıştı. Hazır bulunanlardan bazıları suçluya "Allah seni kahretsin, rezil etsin" demişlerdi. Söylenen sözleri hoş görmeyen Hz. Peygamber;

"Hayır, öyle söylemeyiniz, bu adamın aleyhine şeytana yardım etmeyiniz" (Riyazü's-Sâlihîn, III, 146) buyurarak, suçlu da olsa bir insana kahredici sözler söylemenin doğru olmadığına işaret etmiştir. İnanan bir insana, şer olarak, müslüman kardeşine hakaret etmesi kâfidir (Riyazü's-Sâlihîn, III,156). Müslümanlar hakkında kötü zan ifade eden sözlerden de kaçınılmalıdır (el-Hucurât, 4/92). Çünkü zannın kötüsü, sözlerin en çirkini ve en yalanıdır (Riyazü's-Salihin, 3/155).

Sözü işitip en güzeline uymakla mükellef olan müslüman (ez-Zümer, 39/17, 18), hayatta bulunan müslüman kardeşine sövmekten nehyedildiği gibi, müslümanın ölülerine de sövmemekle ve ayıplarını araştırmamakla emrolunmuştur (Riyazü's-Sâlihîn, III, 147).

Allah'ın verdiği ilâhî nimetlere şükretmek, imanının ve İslâm'ının gereğidir. Ancak şükür, basit bir "teşekkür" ifadesinden ibaret değildir; müslüman, sözlü teşekkürüne ilâveten bedenî ve malî ibâdetlerle de şükrünü eda edebilmelidir. Nimetler, şükrünü eda edemeyeceğimiz kadar çoktur. Tövbe ederek bağışlanmamızı arzu eden Yüce Allah, yaptığımız her tür iyilikleri sadaka kabul ederek, bu yolla affımıza vesileler yaratmıştır.

Hz. Peygamber (s.a.s.), "Her iyilik bir sadakadır" (Edebü'l-Müfred, I, 245) buyurmuştur. Hadiste geçen ma'ruf kelimesinin manası geniştir. Allah'a ibadeti ve O'nun rahmetine yakınlık için söylenen sözlerle yapılan işler, insanlara söz ve işlerle yapılan ihsan ve yardımlar, ma'ruf kelimesi ile ifade edilmiştir.

İnsanlar (müslümanlar), iyilik ve takva üzerine birbirleriyle yardımlaşmalıdırlar (el-Mâide, 5/2). İyilik yapma imkânına sahip olmayanlar ise, hiç olmazsa güzel söz ve tatlı 'dil ile din kardeşinin gönlünü hoş tutmalı ve bu yolla da Allah'a şükrünü eda etmelidir. Çünkü güzel söz ve tatlı dil, Allah katında bir sadaka kabul edilmiştir. Hz. Peygamber "Yarım hurma ile olsa dahi ateşten korunmaya çalışınız. Bunu da bulamazsanız tatlı sözlerle..." buyurmuştur. Hadîsin devamında, söylenen güzel bir sözün sadaka hükmüne geçtiğini müjdelemiştir (Riyazü's-Sâlihîn, II, 109).

Eşyanın, yaratılış gayesinin dışında sarfedilmesi, onun değerini düşürür. Lisanın (konuşma kabiliyetinin) yaratılış gayesi, hakkı söylemek ve muhataba meramım ifade edebilmektir. Sözü yerinde kullanmak onu tesirli kılarken, yerli-yersiz sarfedilen söz de, tesiri azaltır; anlatılmak istenen manayı daha da karmaşık duruma getirdiği gibi o nisbette muhatabı da sıkar. Cevâmiu'l-kelim = Veciz söz (az kelime ile çok mana ifade etme) Kur'an ve hadislerin edebî üslûbundan birini teşkil etmektedir.

İnanan insan, dinî ve dünyası için, lüzumsuz olan her türlü şeyden yüzçevirir (el-Müminun, 23/3). Lisanı, gereksiz ve boş sözlerle meşgul etmek, insan hakkına tecavüz sayılan gıybet, iftira, dedikodu, yalan sözler, söyleyenin kalbini kararttığı, günâha sevkettiği gibi, dinleyeni de yanlış kararlara, fâhiş hatalara tamiri mümkün olmayacak derecede felâketlere sürükleyebilir.

Mümtehine suresinin ilk ayetinde Cenâbı Allah; "Ey iman edenler, benim de düşmanım, sizin de düşmanınız (olanlar)ı dostlar edinmeyin (Kendileriyle aranızdaki sevgi yüzünden onlara (Peygamber'in maksadını) ulaştırırsınız (değil mi?)..." buyurmaktadır. Müfessirler bu âyetin nüzul sesebi hakkında şu hadiseyi naklederler: Hz. Peygamber (s.a.s.) Mekke'ye karşı sefer hazırlığına girişir. Bu, müslümanlarca bilinen bir sırdır. Sahâbeden Hâtıb b. Ebî Beltaa, Mekke'de küffâr içinde kalan evlâtlarını ve ailesini tehlikeden korumak maksadıyla, Hz. Peygamber'in bu hazırlığını, Mekke'ye dönmek üzere olan Sare isimli bir şarkıcı kadına verdiği mektupla bildirmek ister. Cebrâil vasıtasıyla durumdan haberdar olan Hz. Peygamber (s.a.s.), Hz. Ali, Talha, Ammâr, Zübeyr ve Ebû Mersed'i göndererek kadından mektubu aldırır. Yaptığını itiraf eden Ebû Beltaa, özür dileyerek Hz. Peygamber tarafından affedilir. Konuşulmaması gereken yerde konuşmak, sırrı ifşa etmek, birçok tehlikeli olayların meydana gelmesine sebep olabilir.

Allah, razı olduğu kullarının vasıflarını sıralarken; "Rahman'ın kullan ki yeryüzünde mütevazî olarak yürürler, câhiller kendilerine laf atarsa "selâm" derler" (el-Furkân, 25/63);

"Boş söz işittikleri zaman ondan yüz çevirirler ve "bizim işlerimiz bize sizin işleriniz size. Size selâm olsun; biz câhilleri istemeyiz' derler" (el-Kasas, 28/55) buyurmaktadır. Lüzumsuz söz ve sataşmalardan sakınan müminler böylece dövülürken, bunun aksine boş ve lüzumsuz sözlerle meşgul olanlar için de şu ikaz yapılmaktadır: "Însanlardan kimi vardır ki, bilgisizce (insanları) Allah'ın yolundan saptırmak ve onunla alay etmek için (masal, hikâye, türkü) gibi eğlence (türünden boş) sözleri satın alırlar. İşte onlara, küçük düşürücü bir azap vardır. Ona ayetlerimiz okunduğu zaman sanki onları hiç işitmemiş, sanki kulaklarında ağırlık varmış gibi büyüklük taslayarak (arkasını) döner. Onu, acı bir azap ile müjdele" (Lokman, 31/6, 7). Bazı masal kitaplarını getirip Mekkelilere okuyarak onları eğlendiren, dolayısıyla Kur'ân'ı dinlemelerine engel olan Nadr İbn Haris ve benzerleri hakkında nâzil olan bu ayet, boş lafların hakkı dinlemeye engel olduğunu veciz bir şekilde ifade etmektedir. Müddessir suresi 45. ayette de boş söz ve boş davalara dalmanın cehenneme gitme sebebi olduğu belirtilmektedir.

Her iş ve sözü imanı ile uygunluk gösteren değerde olan müslüman, ahirette lüzumsuz söz söyleme ve dinlemeden uzaktır: "Orada boş söz değil, yalnız selâm işitirler" (Meryem, 19/62). lüzumsuz söze kulak asmayan müslümanlar, daima hakkı dinler, hakkı söyler ve yalandan sakınırlar (el-Furkan, 25/72, el-Ahzâb, 33/70). Dünyada lüzumsuz söz ve boş davalarla meşgul olanlar, yalan, iftira, dedikodu ile kalplerini karartanlar, ahirette hesaba çekildikleri zaman, dünyada olduğu gibi lüzumsuz ve yalan lakırdılar etmeye başlayınca onların ağızlarına mühür vurulur ve diğer uzuvları aleyhlerinde şahidlik etmeye başlar (Yâsin, 3/65, 41/21).

Lüzumsuz ve faydasız sözlerden kaçınmak, daima hak ve doğruyu konuşmak, müminin prensibidir. Önemsenmeden söylenen öyle lüzumsuz söz vardır ki, insanı cehennemin en derin yerine sevkeder (Müslim, Hadis, no: 2988). Tirmizî'nin Ebû Hureyre'den rivayetine göre Hz. Peygamber (s.a.s.); "Bir mecliste lüzumsuz sözler konuşan kimse, kalkarken 'Sübhaneke'llahümme ve bi hamdike eşhedü en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbü ileyke' derse, oradaki hataları bağışlanır" buyurmuştur.

Cengiz YAĞCI
 

Verda

Gales
Katılım
9 Nis 2010
Mesajlar
10,917
Tepkime puanı
1,010
Puanları
0
Arkadaşlar ben su yazilanlara sadece gulebilirim beni tanimiyorsunuz sizin bana yazdiginiz hakaretlere karsi size dua dahi edebilirim nefsani hareketmis falan bunlari gecin sadece sorumlulugum olan konuyu ve konugumu korumam gerektigini biliyorum ki sirf hrstyan oldugu icin onca mesnetsiz soz soyleme hakki kimseye verilemez..
 

Sofuoglu

Ordinaryus
Katılım
29 Tem 2006
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
254
Puanları
83
Arkadaşlar ben su yazilanlara sadece gulebilirim beni tanimiyorsunuz sizin bana yazdiginiz hakaretlere karsi size dua dahi edebilirim nefsani hareketmis falan bunlari gecin sadece sorumlulugum olan konuyu ve konugumu korumam gerektigini biliyorum ki sirf hrstyan oldugu icin onca mesnetsiz soz soyleme hakki kimseye verilemez..
Bende size dua edicem inşâAllah!!
Hala yanlış yerde takılı kalıyorsunuz!
Hristiyan biri yok! O kafir ben bişey demedim!
Kâfirler hakkında Allah kelamini ekledim!
Konuğunu koruyacaksin diye bizim konu ile ekledigimiz mesajlarimizi silmen yanlış!
Biz üzerimize düşeni yapalım! Kafiri kuffari koruyacaz diye niye o vakit birbirimizi kırıyoruz!
Bırak kim nasıl takdir ediyorsa etsin! Buna sen karar verme! Bizim dediğimiz bu!
Ayrıca sana hakaret ettiğimi düşünmüyorum! Öfke ile ağır yazdığım doğrudur!
Eğer öyle algılama olduysa hakkını helal et!
 

Verda

Gales
Katılım
9 Nis 2010
Mesajlar
10,917
Tepkime puanı
1,010
Puanları
0
Sn Sofuoğlu helallik bir durum yok anlayislarimizin farkli oldugu basindan beri belliydi o silinen mesajlarin nasil bir niyetle yazildigi aşikârdir bu tarz yaklasimlara bu baslikta izin veremem diger roportajlarimda da bu boyle olmuştur size bu kadar açıklama yapmam ise eski bir uye olmaniz hatrinizadir daha fazla zorlamayin lutfen ve dahi uyari ve nasihatlarda da bulunmayin rica ederim..
 

Sofuoglu

Ordinaryus
Katılım
29 Tem 2006
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
254
Puanları
83
Sn Sofuoğlu helallik bir durum yok anlayislarimizin farkli oldugu basindan beri belliydi o silinen mesajlarin nasil bir niyetle yazildigi aşikârdir bu tarz yaklasimlara bu baslikta izin veremem diger roportajlarimda da bu boyle olmuştur size bu kadar açıklama yapmam ise eski bir uye olmaniz hatrinizadir daha fazla zorlamayin lutfen ve dahi uyari ve nasihatlarda da bulunmayin rica ederim..

Yine başa dönmeyelim istersen!
Kimseyi zorlandığım vs. Yok!
Sakın aba altından sopa göstermeye vs. Kalkişma!
Silinen mesajımı tekrar ekleyebilirim! Niyetim sadece Riza-yi ilahidir! Bunada Allah şahit!!
Din nasihattır!
Gerekirse sen bana! Gerekirse ben sana edebilirim bunda bir beis olmasa gerek!
Ben hakkını helal et diye tartismayi kapatmaya çalışıyorum sen hala uzatiyorsun!
Tamam kapatalım o vakit!
 

Mahpeyker

Kıdemli Üye
Katılım
2 Eyl 2009
Mesajlar
4,456
Tepkime puanı
742
Puanları
0
benim mesajimi da silmis sayin verda . hayirdir hangi kurali ihlal ettimde mesajim silindi ? hakaret etmemistim -sadece fikrimi beyan etmistim ve ayni zamanda soru da yöneltmistim "misafirinize" !

tekrarliyorum ; ilk geldiginizde rahib gibi bir sey oldugunuzu, dünya ile pek ilginizin olmadigini, kilisede kaldiginizi söylemistiniz. bu röportajda ise tamamen farkli seyler söylüyorsunuz. hangisine inanmamiz lazim ?

ayriyeten mesihci nami ile maruf üye - yani misafir degil sayin @hirahosun dedigi gibi- yasina göre bilhassa islam dini hakkinda cok fazle ve derin bilgiye sahib. bu bile onun hakkinda süphe uyandirmasi gerekir - forumda ki akli selim üyeler indinde !

hiristiyanlik hakkinda soru sorupda o kisiye misyonerlik yapmasina sebep olmayin ! hiristiyanligi ögrenmek istiyorsaniz gidip kitap alin ve ordan ögrenin- veya özelden konusun mesihci ile !!!



bu arada mesajimi sildigi icin sayin verdayi da kiniyorum ! ben aptal bir insan degilim - isine geldigi gibi söylenen seylere inanacak ! ilk basta bu adam kendini farkli tanitmisti. simdi de farkli . dogal olarak gercekleri ögrenmek istiyorum - ve bunu sorgulamakta en dogal hakkim !

"röportajinizi" da sabote felan etmiyorum/z
 

deren

semure
Katılım
11 Haz 2012
Mesajlar
2,393
Tepkime puanı
262
Puanları
0
merhaba

sizin sorulan sorulara riyakarlık yapmadan inandığınız gibi cevap verdiğinizi gösteriyor.tabi bu aldığımız cevaplar bizim hoşumuza gitmiyor olsada sonuçta sizin inancınız herkesin inancı kendine.benim sorum aile bağlarınız nasıl annenize düşkün müsünüz onunla alış verişe çıkarmısınız ? oğlum genellikle benimle alış veriş yapmak ister beraber gezeriz onunla çok iyi vakit geçiririz sizin annenizle olan ilişkiniz nasıl ?
 

Mesihçi

Ordinaryus
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
2,212
Tepkime puanı
91
Puanları
0
Evet @Mesihçi karşımızda bir hırıstiyan olunca ister istemez sorular ağırlıkla o yönde olabiliyor umarız bize darılmıyorsunuzdur. Esasen hırıstiyanlığı bizim bildiğimiz yanı sıra sizin tarafınızdan nasıl tanımlandığını merak ediyoruz en azından benim için böyle yani Kur'an'ın bize bildirdiği hırıstiyanlık ile bugünün hırıstiyanlığı arasında bir fark olup olmadığı..


Kader hakkında görüşünüz nedir nasıl tanımlarsınız kaderi?
Teoloji ilmi için başka her hangi bir dil bilinmesi gerekir mi?

Estağfurullah, darılmıyorum sadece inanmasalar dahi inancıma ve ona inananlara karşı bu kadar öfkeli olunmasını anlayamıyorum. Teşekkür ederim anlayışınız için.

Teoloji için eski İbranice, Süryanice(Aramice) ve eski Yunanca bilmek çok faydalı olacaktır. Öncelikle Yunanca, sonra İbranice en son Aramice öğrenilebilir önem sırasına göre. Zira orijinal Kutsal metinler bu dillerdedir. Ben yalnız eski Yunanca'yı biraz biliyorum. İbranice öğreneceğim inşallah. Aramice öğrenmeyi planlamıyorum. Zaten Arapça'ya çok benziyor. :)

Kadere gelince Tanrı'nın çaresiz kuklaları değiliz. Yani yaptığımız hiç bir kötülükten Tanrı sorumlu değildir. Çünkü özgür irade vardır. Özgür irade olmasa günah olmazdı. Kader, Tanrı'nın egemenliğidir. O her şeyin ne olacağını bilir. Bizim ne yönde kararlar verip ne hatalar yapacağımız dahil. Ama bu bizim bunları kendi isteğimizle yaptığımızı değiştirmez. İnsan büyük oranda kendisi yaptıklarıyla hayatını şekillendirir. Tanrı ise bunu önceden bilir ve planı doğrultusunda dilerse müdahale eder. Evde yatıp da kaderim başıma gelecek nasıl olsa gibi bir mantık yoktur.
Esenlikler.
 

Verda

Gales
Katılım
9 Nis 2010
Mesajlar
10,917
Tepkime puanı
1,010
Puanları
0


hiristiyanlik hakkinda soru sorupda o kisiye misyonerlik yapmasina sebep olmayin ! hiristiyanligi ögrenmek istiyorsaniz gidip kitap alin ve ordan ögrenin- veya özelden konusun mesihci ile !!!



Yani bu anlayışa ne diyebilir ki insan :D

Evet Mesihçi'nin burdaki bazi insanlardan daha cok İslami tanidigi da bi gercektir tabi..
 

Mesihçi

Ordinaryus
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
2,212
Tepkime puanı
91
Puanları
0

3 lü birlik derken...? İsa Mesih, Meryem ve Kutsal Ruh'mu demek istiyorsunuz?
Bunların üçünün toplamı da tanrı mı oluyor?



Bilmediğimiz pek çok isimlerle karşılaşıyoruz.
ihtiyarlar?
deoconlar?
hizmetliler?
sıradan cemaat? Bu sonuncusu bizler oluyoruz sanırım. :)
Bu bir kast sistemi mi?



Cennette nasıl işliyor?



Yani biz tuvalet deliğiysek, onlar koltuk takımı... Bu bana biraz budist felsefesini hatırlattı ama neyse...




Havarilerin İsa tarafından yetiştirildiğini inkar edemeyiz. Şimdi siz İsa Mesih'i üçlü birliğin bir parçası olarak görünce, havarilerin peygamberlerden üstün olduğu fikri pek aykırı durmuyor. Direk tanrının bir parçasının yetiştirdiğiyle, tanrının direk muhatap almayıp cebrail ile görev verdiği kişi elbette bir olamazdı.


Zahmet edip cevap yazdığınız için teşekkür ederim...

Ama bilmenizi isterim, sizin felsefeniz benim kafama yatmadı... Çünkü Allah, parçalara bölünmekten münezzehtir.

Neyse...
ASLA! Meryem sıradan bir imanlıdır. Tanrı olmakla hiçbir ilgisi yoktur. Üçlü birlik Baba, İsa ve Kutsal Ruh'tur.

O bir kast sistemi değildir. Görev dağılımıdır. Rabbin karşısında hepsi eşittir. Ancak her görevi yapan birilerinin olması gerekir. Sıradan cemaat siz olmuyorsunuz bildiğim kadarıyla Hristiyan değilsiniz. Budist teolojisiyle hiç ilgisi yoktur. Cemaat içindeki görev dağılımıdır. Her görevi yapan birilerinin olması gerekir ki vücut sağlıklı çalışsın. Herkes beyin, herkes göz olursa işler yürümez. Birileri ayak, birileri el olmalı...
 

Mesihçi

Ordinaryus
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
2,212
Tepkime puanı
91
Puanları
0
Karşılıksız affedemediği için kendisine azap çektiren bir tanrı var öyle mi?

Kullarını affetmekten aciz bir tanrı... Enteresan bir inanç. Niye yarattı ki o zaman bu kadar günahkarı? Mazoşist bir tanrıya inanıyorsunuz.

İnsanlara affetmeyi telkin eden ama kendisi karşılıksız affedemeyen, affedebilmek için kendi canını yakan biri.
Tanrı acı çekmekten zevk almıyor. Affetmez, çünkü günahları öylece silmek adil değildir. Tanrı ise adildir. Günahın ücreti ölümdür. Bu kadar basit. Nesini anlamıyorsunuz çözemiyorum. İnsanların affetmesi, sırtını dönmektir. Kendisine kötülük yapanın Tanrıya karşı günah işlediğini bilip kişiselleştirmemektir. Üslubunuzu ise kınıyorum.

Esenlikler.
 

Mesihçi

Ordinaryus
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
2,212
Tepkime puanı
91
Puanları
0
merhaba

sizin sorulan sorulara riyakarlık yapmadan inandığınız gibi cevap verdiğinizi gösteriyor.tabi bu aldığımız cevaplar bizim hoşumuza gitmiyor olsada sonuçta sizin inancınız herkesin inancı kendine.benim sorum aile bağlarınız nasıl annenize düşkün müsünüz onunla alış verişe çıkarmısınız ? oğlum genellikle benimle alış veriş yapmak ister beraber gezeriz onunla çok iyi vakit geçiririz sizin annenizle olan ilişkiniz nasıl ?

Merhaba, teşekkür ederim.
Anneme çok düşkünümdür. Bazen bunu abarttığım da oluyor. Ama annem derken bile içim titrer. Kocaman yüreği vardır onun. Ben onu melek diye çağırırım. Kuzum derken bir kuzum daha çıkar ağzından. Allah anneleri korusun.
Lise de çocuklar çok küfreder bilirsiniz erkek olma dönemidir. İnsanlara şöyle demiştim. "Küfürlerinizi bana edin, annemi karıştırmayın, yoksa tek tek hepinizle kavga etmem gerekecek." Bir daha ne bana ne de anneme küfretmediler ondan sonra. :)
 

Sofuoglu

Ordinaryus
Katılım
29 Tem 2006
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
254
Puanları
83
:confused1:
Burayı anlamadım...

Abi neyini anlıyacaksın yapmayın etmeyin!
Adam anlayın diye yazmıyor zaten!
Misyonerlik yapıyor! Bu foruma çocuklar giriyor! Dini bilgisi yeterli olmayan gençler giriyor! Burayı okuyupta etkilenip hakkaten bu Hristiyanlık güzel bir dinmiş derse bunun vebalini kim ödeyecek! !
Burdaki Çoğu müslümandan daha iyi Müslümanlığı biliyor diyerek bu kafire methi senalar edenler !bunun küfrüne ortak olanlar bunun vebalini nasıl verecek!!
 

Kaptan

Mecra Yazarı
Katılım
9 Ocak 2012
Mesajlar
15,445
Tepkime puanı
1,111
Puanları
0
Konum
Giresun
Şu röportajı biri durdursun yoksa beni kaybedeceksiniz, her an saf değiştirebilirm ona göre.

Yahu benimkisi de pamuk ipliğine bağlıymış be

"İslam, ne bugünkü Müslümanların tavır ve davranışları, ne İslam tarihinin şu veya bu dönemi, ne de İslam adına kaleme alınan şu veya bu kitabın anlattıklarıdır. İslam Ku'ran'dır..."
 

ihvanistanbul

AkhenAton
Katılım
4 Eki 2009
Mesajlar
7,663
Tepkime puanı
2,339
Puanları
113
Konum
istanbul
Tanrı acı çekmekten zevk almıyor. Affetmez, çünkü günahları öylece silmek adil değildir. Tanrı ise adildir. Günahın ücreti ölümdür. Bu kadar basit. Nesini anlamıyorsunuz çözemiyorum. İnsanların affetmesi, sırtını dönmektir. Kendisine kötülük yapanın Tanrıya karşı günah işlediğini bilip kişiselleştirmemektir. Üslubunuzu ise kınıyorum.

Esenlikler.


Günah mefhumunu kendi koyan, kendi yarattığı canlıların ne günah işleyeceğini bilemez mi? Nefis veren, günah işleme kapasitesiyle yaratan ve babalarının günahlarını evlatlara çektiren bir tanrı için karşılıksız affetmek adil değil öyle mi? Masum çocuğa günah yüklemek adil mi? İnsanlar bile babaların işlediği suçlardan dolayı evlatları yargılamazken tanrı nasıl olursa miras olarak günahkar kabul eder insanı?
Hayır insanların affetmesi sırtını dönmek değildir. Affetmek, merhametle alakalıdır. bağışlamaktır. insan kendisine yapılan yanlışları, hataları bağışlayabilir karşılıksız. böyle bir özellik var insanda ama Siz tanrının yani herşeyin yaratıcısının illede kurban istediğini söylüyorsunuz. Yani günahtan pişman olmak yetmiyor sizin tanrınıza. ille biri kurban olmalı.
 

Verda

Gales
Katılım
9 Nis 2010
Mesajlar
10,917
Tepkime puanı
1,010
Puanları
0
Şu röportajı biri durdursun yoksa beni kaybedeceksiniz, her an saf değiştirebilirm ona göre.

Yahu benimkisi de pamuk ipliğine bağlıymış be

"İslam, ne bugünkü Müslümanların tavır ve davranışları, ne İslam tarihinin şu veya bu dönemi, ne de İslam adına kaleme alınan şu veya bu kitabın anlattıklarıdır. İslam Ku'ran'dır..."

Sewgili Rad en az senin roportajin kadar olayli geciyor :D
 

Kaptan

Mecra Yazarı
Katılım
9 Ocak 2012
Mesajlar
15,445
Tepkime puanı
1,111
Puanları
0
Konum
Giresun
Mesihçi ile ortak yönümüz nedir acaba bizi bir noktada buluşturan

Aha da birilerine koz verdik, seyreyle şimdi

"İslam, ne bugünkü Müslümanların tavır ve davranışları, ne İslam tarihinin şu veya bu dönemi, ne de İslam adına kaleme alınan şu veya bu kitabın anlattıklarıdır. İslam Ku'ran'dır..."
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst