Mahmud Samİ Ramazanoglu(k.s) Hazretlerİ

Üsve-i Hasene

Asistan
Katılım
21 Haz 2007
Mesajlar
414
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
37
Konum
İstanbul
Zekatla Malı Muhafaza


[FONT=Tahoma,Tahoma, Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Ebü Hüreyre (r.a.)'dan Rasülullah (s.a.)'ın şöyle buyurduğu rivayet olunmuştur.
"Miskin, halkın kendisine bir iki hurma, bir iki lokma verdiği şu kimseler değildir. Hakiki miskin, kendisini geçindirecek nafakası olmadığı halde halka el açıp istemekten çekinen şu iffet sahipleridir, isterseniz okuyunuz."
Ebu Hüreyre "İsterseniz okuyunuz" sözüyle:
"Ey müminler sadakalarınızı çok fakirlere tahsis ediniz ki onlar nefislerini Allah yolunda cihada ve gazaya vakfetmişlerdir. Onlar yeryüzünde şuraya buraya gitmeye muktedir olamazlar. Bunların halini bilmeyenler onları zengin sanırlar. Habibim,sen bu fakirleri simalarından bilirsin. Bunlar halktan ilhah ve ısrar ile istemezler. Ey müminler! Bu fakirlere sadakadan ne verirseniz muhakkak Cenab-ı Allah o verdiğiniz sadakayı iyi bilir." (1) kavli şerifini kasdeylemiştir.
Bu ayet-i kerime ashab-ı suffe hakkında nazil olmuştur. Suffe, sofa dediğimiz yüksekçe seki demektir. Mescid-i saadete bitişik bu sofanın üstü örtülü olup etrafı açıktı. Burada kimsesiz fakir muhacirler otururdu. Dörtyüz kişilik kadrosu vardı. Çıkanların yerine yenileri alınırdı. Bunlara ikametgahlarına nisbetle "Ashab-ı suffe " denilmiştir. Cihad ile, Kur'an öğrenmekle, Rasülullah (s.a.)'ın mev'ızalarını dinlemekle meşgul olan bu feragatli mübarek zümrenin maişetleri ashab-ı gınanın sadakalarıyla temin olunurdu.
İbn-i Abbas -radıyallahu anh-dan rivayet ediliyor: Allah Rasülü -sallallahu aleyhi vesellem- bir gün Ashab-ı suffe'nin yanında oturdu, onların fakirlik ve perişanlıklarım gördü de, gönüllerini şöyle aldı:
- Ey Ashab-ı suffe! Size müjdeler olsun, sevinin, ümmetimden kim, sizin bulunduğunuz halde, durumuna razı olarak, Allah'a mülaki olursa o, benim refiklerim (dostlarım) dendir.
Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-'den rivayet ediliyor.
- "Allah -celle celalühu- şüphesiz haya eden, halîm, iffetli kimseleri sever. Edebsiz, hayasız ve ısrarla isteyenleri de sevmez."
"Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin." buyurulmuştur.
Bu zekat vecîbe-i emr-i celîli, sadr-ı İslam'dan bu ana kadar ümmet-i Muhammedin temiz vicdanında yaşayan bir emr-i dînîdir.
Zekat emrinin ahlak üzerinde de güzel bir te'siri vardır. Bahil ve mümsik olan kimselere mecburî bir emir olmayıp da ihtiyarî olsaydı, ferdî ve içtimaî yardım ve ihsan hususunda pek ağır davranarak belki de nesayih ve teşvîkat-ı lazimede bulunulsa da onun da tesiri haiz olmazdı. Fakat zekatın cebrî emr-i ilahî ile fariza kılınması bahili de ifay-ı vazifeye davetle, yardım ve ihsana alıştırmağa bir vesile de teşkil etmektedir. Keza zekatın bir hassası da; servet sahiblerinin nail oldukları nî'met-i ilahiyeye karşı eday-ı şükür ve mahmedetine de bir vesiledir. Gerek zekat ve gerekse sadakanın pek çok fezaili vardır. Akil olan kimsenin kalbinde zekat ve sadaka vermeye daima meyil olması lazımdır.
Akil olana yakışan da sadakaya rağbet ve meyil göstermektir. Zira sadakada mal; temizleme ve malın çoğalması ile nimeti verene bir şükran, rızıkta bolluk, ömürde, bereket, sıla-i rahme teşvik, şeytana kahr Allah'ın rızasına meleklerin ve insanların muhabbetine nailiyet, müminin kalbine sürürun dolması, nefsinden maraz ve illetlerin, malından ve evladından afat ve beliyyatın defi dost kazanma bedenin günahlardan temizlenmesi gibi hassalar vardır. Nitekim ayette
Onların mallarından bir zekat al ki, onunla kendilerini temize çıkarmış, mallarına bereket vermiş olasın...
Hadis-i şerifte de.
" Zekatınızı vermekle malınızı muhafaza, fukaraya tasadduk île hastalarınızı tedavî, dua ve tazarru' île bela ve mesaibi reddediniz." buyurulmuştur. M.Sami. Ramazanoğlu 1987 mayıs Altınoluk
[/FONT]
 

Üsve-i Hasene

Asistan
Katılım
21 Haz 2007
Mesajlar
414
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
37
Konum
İstanbul
ihvan abiler Sami efendimizle ilgili bu bölümde yazılabilecek çok şey var ama gerçekten gevşek davranıyoruz .!! günlerce yazı yazılmadığı olur .. Lütfen bu başlık altındada yazıları sıkça göndermeye gayret edelim .Dua ile..
 

İsr@

hizmet erbabı
Katılım
4 Kas 2006
Mesajlar
3,080
Tepkime puanı
62
Puanları
0
Yaş
44
Konum
KOCAELİ
usvei hasene kardeşim ablalara izin yokmu:)


Edeb

Sâmi Efendi'nin bütün hayatı edeb çizgisi içinde geçmiş, her an hadis-i şerifde ifade buyrulan "Allah'ı görüyormuşçasına ibadet etmek ve O' nun muşâhedesi altında bulunduğu duygusuna sâhib olmak" (Buhârı, Tefsir Sûre, 31) mânâsına gelen ihsan duygusu içinde yaşamıştır. En ciddi insanların, en otoriter simaların bile bir zaaf ve hafiflikleri bulunabilir. Fakat onun hayatında böyle bir zaaf ve hafiflik hiçbir zaman görülmemiştir. İstikamet ve edebi her yerde ve her an muhafaza edebilmek keskin kılıcın üzerinde yürümeye benzer. Bu ancak kemâl ehli, tevfik-ı ilâhiye mazhar kimselerin kârıdır. Allah Rasûlü (s.a.) Efendimiz'in "Emrolunduğun gibi istikamet üzre ol!" (Hûd, 112) ayeti beni ihtiyarlattı"

buyurması, bu işin güçlüğüne en güzel delildir.

O' nun sohbetlerine devam edenler bilirler ki, O hiçbir zaman ayak ayak üstüne atarak, ayak uzatarak veya bağdaş kurarak oturmamıştır. Daima dizüstü oturmayı tercih etmiştir. Sohbetlerinde sık sık:

Edeb bir tâc imiş nûr-i Hudâ'dan Giy o tâcı emîn ol her belâdan

beytini okuyarak edebden bahsederlerdi. Sohbetlerde Kur'ân tilaveti esnasında kendileri koltuk kanepede bile olsa hemen dizüstü oturur Kur'ân okuyacak kimse yerde ise hemen koltuk ve sandalyeye oturtulurdu.

Bir gün Halep meşâyıhından Muhammed en-Nebhânî İstanbul'a gelir. Sâmi Efendi Hazretleri bazı ihvânıyla kendilerini ziyarete giderler. Nebhânî ve arkadaşları gayet rahat ve serbest otururken Sâmi Efendi ve ihvanı dizüstü otururlar. Onların bu halini gören Muhammed Nebhanî:

Rahat oturun, der Efendi Hazretleri ve ihvânı oturuşlarını değiştirmeden:

Biz böyle daha rahatız, derler, Nebhânî de bu edeb karşısında:

Edeb, Türklerde dir, demekten kendini alamaz.
 

İsr@

hizmet erbabı
Katılım
4 Kas 2006
Mesajlar
3,080
Tepkime puanı
62
Puanları
0
Yaş
44
Konum
KOCAELİ
Kalb-i Selîm

Sohbetlerinde sık sık "O gün kalb-i selîm'den başka ne evlâd, ne mal; hiçbir şey fayda vermez." (Şuarâ Süresi: 88-89) ayetini okuyarak kalb-i selîmi îzah ederlerdi. O'nun tefsirine göre kalb-i selîm, ne incinen, ne de inciten kalbdi. "İncinmemek incitmemekten daha zordur. Çünkü incitmemek eldedir amma incinmemek elde değildir," derlerdi. Ve ilâve ederlerdi: Fakir hiç kimseden incinmem ve kimseyi incitmemeye çalışırım." Gerçekten de bir asra yaklaşan ömrü boyunca O'nun hiç kimseyi incittiği görülmemiştir.

Kapısına gelen herkesi kabul edip onlarla görüşmek onlara iltifat ve ikramlarda bulunmak adetleriydi. Bir defasında ziyaretine gelenlere bir yakîninin: "Efendi'nin istirahata ihtiyacı var" diye geri çevirmesine muttali olunca:

- Burası Hak kapısıdır. Kimse geri çevrilmez. Hem de ihvanın kötüsü olmaz, buyururlar. Bu tavır, onun insana ve müslümana verdiği değerin en güzel ifadesidir. Torunu yaşındakilere bile hitab ederken isimlerinin sonuna Efendi, Bey sıfatlarını ekleyerek konuşması aynı anlayıştan kaynaklanmaktadır. H. Sâmi Efendi, kendini Allah'a ve Allah'ın kullarına hizmete adamış bir Hakk dostu idi. Daha sülûkünün ilk yıllarında "Yaratılanı Yaratan'ından ötürü sevmek" esasına bağlı kalarak, hizmeti sohbete, gayreti de himmete vesile bilerek şevkle çalışırdı.

Nitekim Kelâmî dergâhı bağlılarından Cide müftüsü H. Hüseyin Efendi'ye yaptığı hizmetler her türlü takdirin fevkindedir. Kelamî dergahında bulunan H. Hüseyin Efendi son zamanlarında hastalanır. Hastalığının şiddeti her geçen gün artar. Ve nihayet Müftü Efendi yatağından kalkamaz olur. Müridân birer hafta nöbetleşe bakmaya başlarlar. Hastalığın şiddeti daha da artırınca acele ailesine bir telgraf çekilmesi kararlaştırılır. Bu haberi duyan o zamanlar dergahın en genç müridi bulunan Sami Efendi mürşidi Es'ad Efendi'ye:

- Efendim, müsaade buyurursanız da Müftü Efendi'ye ben baksam ve âilesine telgraf çekilmese, der. Es'ad Efendi de bu teklifi memnûniyetle kabûl eder. H. Sami Efendi bundan sonra tam on sekiz ay Müftü Efendi'ye en güzel şekilde hizmet ederler. Görenler onun bu hizmetine imrenirler. Müftü Efendi de yaşlı gözlerle:

- Allah'ım! Bana ne ihsanda bulunmuşsan hepsini Sami Efendi'ye bağışlıyorum, diye münacâtta bulunur. Ve Es'ad Efendi ile görüştüklerinde de:

Sami Efendi evladımız, bize hizmette inşallah Hakk'ın rızasına erdi, diye tebşiratta bulunur.

Aslında hayli zamandan beri dergahtaki hizmetlerin ekserisi bu genç ilmiyeli derviş tarafından görülmekte imiş meğer. Gece herkes yatağına yattığında o, gizlice kalkar, yapılacak hizmetleri ifâ eder, her tarafı temizler, suları ısıtır ve öyle yatağına yatarmış. Nitekim Cide müftüsü Hüseyin Efendi, sağlıklı zamanlarında erken kalkmaya çalışıp bu hizmetlerin kimin tarafından yapıldığını öğrenmek istermiş. Fakat ne mümkün. Bir sefer akşamdan yatmamağa karar vererek bir kenara gizlenmiş. Yatağından kalkıp bu hizmetleri gören Sami Efendi tam çöp tenekesini alacağı sırada Hüseyin Efendi tenekeyi kapar ve:

- Evladım bu hizmeti de fakîre müsaade buyur, der.

Sami Efendi nezaketle almak isterse de Hüseyin Efendi:

- Allah aşkına bırak deyince Sami Efendi de bu hizmeti ona bırakır.

İrşad vazifesiyle memleketi Adana'ya gönderildiğinde oradan İstanbul'a mürşidine hediyeler göndermek adetiydi. Fakat o, hediyelerinin bizzat kendi elinin emeği olmasına büyük itina gösterirdi. Rivayete göre ekinler biçildikten hasad toplandıktan sonra tarlalara gider, yerlere dökülen başakları toplar, onları güzelce bulgur yapar ve İstanbul'a gönderirdi. O'nun bu hâline muttali olan babası:

- Oğlum, benim ambarlarım buğday oldu. Niçin Efendi'ne onlardan göndermiyorsun? dedi. O da:

- O kapıya lâyık olan el emeği, göz nurudur, buyururlar.
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
allah razı olsun paylaşımlar için sağolun kardeş
 

agbi

Yasaklı
Katılım
2 Kas 2006
Mesajlar
25
Tepkime puanı
382
Puanları
0
Konum
İzmir
Üsve-i Hasene kardeşim

Zekatla malı muhafaza yazınızı kopyalayıp yazıcıya aktardım Allah razı olsun.

Mesleğim sigortacılık bir kunbaram var en büyük etkin sigorta SADAKA diye yazmıştım yanına izninizle onun yanına ekliyorum.

Hepinizden Allah razı olsun.

Allaha emanet olunuz.
 

Üsve-i Hasene

Asistan
Katılım
21 Haz 2007
Mesajlar
414
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Yaş
37
Konum
İstanbul
Allah sizdende razı olsun .Yazının tamamınıda isterseniz gönderebilirm mail yolu ile
 

İsr@

hizmet erbabı
Katılım
4 Kas 2006
Mesajlar
3,080
Tepkime puanı
62
Puanları
0
Yaş
44
Konum
KOCAELİ
Kalb-i Selîm (devamı)

H. Sami Efendi Hazretleri kendisini sevenleri ve bağlılarını eski kültürümüze ve bâ-husûs eski harflerle okuyup yazmayı öğrenmeye sevk ederlerdi. Hatta bu yüzden son yıllara kadar eserlerini yeni harflerle neşre müsaade etmemişti.

Ayrıca kendileri iyi derecede Fransızca bildikleri halde Batı kökenli kelimelerin Türkçe'de kullanılmasından hoşlanmazlar, böyle Fransızca veya Latince asıllı kelimeleri asla kullanmazlardı. Mesela ilaçların isimlerini bile Latince adıyla değil, kendilerinin ona taktıkları bir ad veya sıfatla zikrederlerdi. Kırmızı hap, pembe şurup gibi. Bu davranış lisanda özenti merakıyla Batı kökenli veya uydurma kelime kullanmayı itiyad edinenlere bir ibrettir.

Sohbetlerinde bir ara Rûhûl-beyan Tefsirinden naklen köpeğin on hasletinden ısrarla bahsetmişlerdi de (bk Musahabe VI) hal sahibi bir ihvan "Biz henüz köpeğin mertebesine gelemedik" demekten kendini alamamıştı. Sohbetlerinde nefs düşmanının insana kurduğu tuzaklardan bahseden ve ihsana nefislerinin tehlikesinden korunabilmek için şunları tavsiye buyururlardı:

1-Açlık ve az yemek, oruca devam,

2-Az uyumak ve teheccüde devam,

3-Huşû ile ibadet, mânâsını düşünerek Kur'an okumak,

4-Zikr-i daim içinde bulunmak,

5-Salih ve sadıklarla beraber olmak.
 

ummuhan

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eyl 2007
Mesajlar
12,943
Tepkime puanı
1,042
Puanları
0
Konum
Arz
Nefislerin Tehlikesinden Korunabilmek için şu tavsiyelerde bulunurdu: Sohbetlerinde nefs düşmanının insana kurduğu tuzaklardan bahseder,

1• Açlık ve az yemek yiyerek oruca devam etmek.

2• Az uyuyarak, teheccüde devam etmek.

3• Huşu ibadete, manasını düşünerek Kur’an okumaya devan etmek.

4• Zikri daim içinde bulunmak.

5• Salih ve sadıklarla beraber olmak.

Sami Efendi Hazretleri, her nefesinin son nefesi olabileceği düşüncesiyle daima abdestli bulunmaya ve abdest üstüne abdest almaya büyük itina gösterirdi. Nitekim muhasebesini tuttuğu bir zatın tesbitine göre Efendi defterleri abdestli yazardı. Yazma işi bitince defterleri kaldırır, abdest alır, biraz Kur'ân okurdu. Az sonra ezan okununca bu sefer namaz için tekrar abdest alırlardı.

Mahmûd Sâmi Efendi hiç kimseye; "Bizden ders al, bizim sohbetimize katıl, sakal bırak, sarık sar, cübbe ve şalvar giy." gibi emirler vermezdi. Dikkat çekecek, fitne uyandıracak hareketlerden kaçınırdı. "Bizim kapımız, hak kapısıdır. Nasîbi olan gelir. Hiç kimseyi zorlamayınız." derdi.

İnsanların kusurlarını yüzüne vurmaz, hatalarından dolayı onları azarlamaz ve hele nefsi için hiç kızmazdı. Kimseye kırılmaz, kimseden karşılık beklemezdi.Onlara örnek olmak suretiyle irşad etmeyi tercih ederlerdi.
 

agbi

Yasaklı
Katılım
2 Kas 2006
Mesajlar
25
Tepkime puanı
382
Puanları
0
Konum
İzmir
Kul hakkı deyince aklıma gelen Allah cc sevdikleri kullarından bir bilet alırken bile bozuk parayı düşünme yüceliği gösteren.

Allah cc bu kullarından toplumuzu eksik bırakmasın.
 

agbi

Yasaklı
Katılım
2 Kas 2006
Mesajlar
25
Tepkime puanı
382
Puanları
0
Konum
İzmir
Duyduğuma göre ki inanırım birgün olsun ayaklarını kabeye karşı tutmamış bir Allah kulu
 

ahmedifaruk

Asistan
Katılım
12 Nis 2007
Mesajlar
275
Tepkime puanı
7
Puanları
0
Yaş
59
Konum
YAHYALI
Kul hakkı deyince aklıma gelen Allah cc sevdikleri kullarından bir bilet alırken bile bozuk parayı düşünme yüceliği gösteren.

Allah cc bu kullarından toplumuzu eksik bırakmasın.
amiin RABBİM sami sultana layık evlat olanlardan eylesin
 

İsr@

hizmet erbabı
Katılım
4 Kas 2006
Mesajlar
3,080
Tepkime puanı
62
Puanları
0
Yaş
44
Konum
KOCAELİ
Mahmud Sâmî Efendi'den

"Hak yolcuları, ihlaslı, müstakîm, zeki, nâzik, nezîh, edepli, mahfiyetli, fedâkâr, dirâyetli, sehâvetli, merhametli, herkesle geçimli, hülâsâ tam mânâsıyla ahlâk-ı hamîde sahibi olmalıdırlar."
"Asık yüzlü, bed huylu, dâima hayatından şikayetçi, derdi yüzlerinden belli kimselerden olmayalım. İnsanlara hep tebessümle mukâbelede bulunalım. Sükûtu ihtiyar edelim, yerli-yersiz konuşmalardan içtinâb edelim."
* * *
"Kalb tasfiyesi için:
1- Seherlerde uyanık olmak
2- İlim meclislerine devam etmek
3- Kalbi, dâima zikre vermek
4- Ölümü çok düşünmek
5- Sâlihlerle, sâdıklarla beraber olmak lâzımdır."

"Nefis tezkiyesi için de:
1- Helâle dikkat etmek
2- Az yemek,
3- Az konuşmak
4- Az uyumak,
5- Az gezmek icâb eder."
 

sufi7007

Profesör
Katılım
24 Nis 2007
Mesajlar
1,161
Tepkime puanı
15
Puanları
0
işin sırrı

2- yemek,
3- konuşmak
4- uyumak,


zamanımız insanının halleri...
 
Katılım
8 Eki 2006
Mesajlar
40
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Doksan dört yıllık ömrü boyunca bir kere ayağını uzatmamış, bağdaş kurup oturmamış olan O gül yüzlü melek, sırtını bir yere dayayarak bir lokma yemek yemediği gibi, vefatından sonra bacaklarını uzatmamış, cenazesi bu halde yıkanmış, kefenlenmiştir. Namazı Ravza'da kılınıp Cennetü'l-Baki'ye gelinceye kadar yine ayaklarını uzatmayan bu mübarek zat, kabre yerleştirenlerin şehadetiyle, ancak kabre konulurken ayaklarını uzatmışlardır.
 
Üst