Kur’an’da hz. Adem‏

Son.Fedai

Kıdemli Üye
Katılım
12 Şub 2007
Mesajlar
6,367
Tepkime puanı
136
Puanları
63
Yaş
54
Konum
Gaziantep
Web sitesi
www.elibolyazilim.com
Çevre şartları varlıkların genetik yapısını değiştirir mi? İnsanların yüz şekilleri, göz çekikliği, ten rengi yaşadığı çevreye göre mi oluyor?

Çevre şartları varlıkların genetik yapısını değiştirir mi? İnsanların yüz şekilleri, göz çekikliği, ten rengi yaşadığı çevreye göre mi oluyor?

Yazar: Adem Tatlı (Prof.Dr.), 22-11-2010



Bütün canlıların genetik özellikleri genlerinde şifrelenmiştir. Genler de kromozom adı verilen büyük moleküller üzerinde yer alırlar. Kromozomların temel yapısı; asit, baz ve proteinlerden meydana gelmiş DNA molekülleridir. Bu genetik yapıların esası olan DNA’ları, ya da kromozomları değiştirecek veya bozacak çevre şartları, o canlının genetik yapısına tesir eder. Bu çevre şartları ya canlının kendi iç bünyesidir, ya da içerisinde bulunduğu dış çevredir.

Canlının genetik yapısında meydana gelebilecek bir değişikliğin, o canlının genetik yapısını ne dereceye kadar değiştireceği, değişiklik düzeyine ve canlının genetik potansiyeline bağlıdır.

Canlı türleri tek fert olarak değil, bir topluluk olarak dikkate alınır. Bu topluluğa populasyon adı verilir. Mesela, bal arısı grubu bir populasyondur. İnsanlar da bir populasyondur. Dolayısıyla populasyonun içerisindeki fertler genetik olarak birbirlerinden ufak tefek farklılıklara sahiptirler. Biz buna o populasyonun genetik potansiyeli, ya da gen havuzu diyoruz. Bu gen havuzu içerisindeki fertler arasında gen akışı olacak ve bazı birleşimler sonucunda daha önce dış görünüşte etkisini göstermeyen bir takım karakterler ortaya çıkacaktır. Bu dış görünüşte ortaya çıkan yeni karakterlerin muhtelif sebepleri olabilir. Bunlar:

1. Genetik yapıda mevcut olup, ancak dominant karakterin tesirinde etkisini gösteremeyen bazı genlerin, bu etkiden kurtulması sebebiyledir. Nasıl ki, gündüz gökyüzünde yıldızlar olduğu halde, güneşin dominant etkisi sebebiyle görülemiyorlar. Güneşin etkisi ortadan kalktığı zaman, kendilerini gösterebiliyorlar. Bazı karakterler de böyledir. Dominant karakterlerin tesirlerinden kurtuldukları zaman etkilerini gösterirler.

2. Çevrenin tesiriyle kromozomlarda, ya da genlerde kopma veya eklenmeler sebebiyledir. Aslında çevre, canlıya dışarıdan yeni genetik yapı ilave etmiyor; mevcut gen havuzundaki potansiyele bağlı değişmeler bunu sağlıyor.

Bunu şöyle bir misalle biraz açabiliriz:

Kabul edelim ki, bal arısının A ilacına dayanıklılık dozu en fazla 120 birim olsun. Siz önce ortama 70 birim A ilacı verdiğiniz zaman arı populasyondaki fertlerin bir kısmı ölecektir. Çünkü o ilaca karşı koyacak karakterler potansiyel halinde genetik yapısında olmasına rağmen faaliyete geçmemiştir. Zira şimdiye kadar böyle bir çevreyle karşılaşmamıştır. Şimdi böyle bir ortamda derhal genetik yapıdaki karakterler faaliyete geçer ve siz o ilacın dozunu daha sonra 100 birime çıkarsanız bile ondan etkilenmezler. Aslında arı populasyonu bu ilaca dayanıklılığı o çevreden kazanmadı. Zaten onun genetik yapısında olan karakterler, çevrenin tesiriyle harekete geçmiş oldu. Dozu maksimum sınır olan 120’ye çıkardığınız zaman o populasyon ortamdan kalkacaktır.

İşte aynen bu ilaç dozu gibi, insan da dâhil, her canlının yaşayabileceği maksimum ve minimum yaşama şartlarını Allah, yarattığı varlıklara genetik potansiyel olarak vermiştir. Gen havuzundaki çevre faktörleriyle olabilecek değişiklikler, o canlının maksimum, ya da minimum yaşama sınırına kadardır. Olabilecek değişiklik o sınırı aştığı zaman o canlı yeni bir türe dönüşmüyor. Yaşama sınırını aştığı için ortamdan siliniyor.

İlk insan Hz. Âdem (as)’in genetik yapısında bütün insanların renk ve ırk karakterleri mevcuttu. Tarihi seyir içerisinde birbirinden ayrılan kabile ve gruplar, kendi içlerinde çoğalmaya başladılar. Böylece, genetik açılımlar ve yeni birleşmelerle, insanın gen havuzunda bulunan muhtelif renk ve ırk karakterleri de fenotip dediğimiz dış görünüşte kendilerini gösterebilir hale geldiler.

Tamamen ihtisas ehlini ilgilendiren konular


Aslında bu konular tamamen ihtisas ehlini alakadar eden çok hususi meselelerdir. Bu işin dışında olan kimselerin bu konuya ilgi duymaları, pozitivist ve materyalist düşünürlerin, insanın geçmişini bu tip değişikliklerle izah etmelerinden kaynaklandığı kanaatindeyiz. Ayrıca, nefis de, çevre şartlarının değişmesiyle insanın tesadüfen ve gelişigüzel diğer canlıların farklılaşmasıyla ortaya çıktığını gösteren bir yol bulmaya çalışıyor. Ta ki, Allah’ı devreden çıkarıp, O’nun emir ve yasaklarını tanımasın. Hâlbuki bir atomun hareketi dahi Allah’ın ilim, irade ve kudretinin haricinde değildir. Hiç mümkün müdür ki, mahlûkatın en şereflisi olan insanın ortaya çıkışı, O’nun bilgisi haricinde olsun.

Allah’ı inkâr, ahirete gitmeye mani değil, Cennete girmeye manidir

Allah’ı yok saymakla O devreden çıkmaz. Bu, güneşin varlığını inkâra benzer. Güneşin varlığını kabul etmeyip gözünü kapayan, sadece kendisine gece yapar. Allah’ın varlığını ve ahireti kabul etmemek, ahirete gitmeye mani değildir; sadece Cennete girmeye engeldir.

Sebepler Allah’ın ilim, irade ve kudretine birer perdedir

Hangi canlı olursa olsun ve hangi çevrede bulunursa bulunsun, onun vücudunda meydana gelebilecek her türlü değişiklik yine Allah’ın ilim, irade ve kudretiyle olacaktır.

Çevre şartları birer sebeptir. Ağaç elma meyvesine sebep olduğu gibi, ağacın meydana gelmesine de çekirdek sebeptir. Sebepler, varlıkları yapıyor ve idare ediyor gibi gözüküyor. Esasında bir varlığı meydana getiren sebep ile o varlığın arasında yer ile gök arası kadar mesafe vardır. Nasıl ki, ufukta sema ile dağ bitişik göründüğü halde aralarındaki mesafe adeta yer ile gökyüzü kadardır. Aslında sebeplerin arkasında esas iş yapan Allah’tır. İnsan da canlıların yapısına şuurlu müdahale ettiği halde, o da bir sebeptir. Çünkü canlıların hücrelerini yapan ve yenileyen, Allah olduğu gibi, insana ilim, irade ve hayatı veren de, onun çalışmasını tanzim eden de yine Allah’tır.

Allah, bize verdiği ilim, irade ve kuvvetle, kâinat kitabını, yani evrendeki bütün varlıkları ve onların tâbi olduğu kanunları incelememizi ve varlılar arasındaki bir takım kanun ve prensipler ile bunların işleyişlerini ortaya koymamızı istiyor ve buna teşvik ediyor.

Şart odur ki, bunlar bilimin kaideleri ile otaya konurken, Allah’ın mülkü sebeplere ve tesadüflere verilmesin.


Kaynak: http://www.sorularlaislamiyet.com/index.php?s=article&aid=13634
 

Mahmut Akar

Asistan
Katılım
9 Mar 2007
Mesajlar
444
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
kocaeli
Web sitesi
www.tefsirdersi.com
O Zaman ben de sana derim ki biolojik olarak bir kadın ve bir erkekten nasıl hem zenci, hem çinli, hem sarışın hem de esmer olur??
Biyolojik olarak bir kadın ve bir erkek yok zaten, Birden fazla Adem ve Havvalar var.
Siz başlangıç yazısını hiç okumadınız galiba..


Başka başka versiyonlara savunan hadislere bir çıkış noktası arıyan, hadis dini müntesipleri...
Örneğin kutup Buzullarında yaşayan birisinin genetik yapısı ile afrikada yaşayan birinin ki bir midir?
Tabii ki farklıdır . rabbimiz buyuruyor zaten "İnsanları farklı renk ve diller de yarattık.."
Bu mantıkla düşünürsek Hz. Adem AS dünyanın her yerine gidip orada bir çocuk yapmış ve onu orada bırakmış demek lazım gelmez mi?
Aynı Adem bunu yapabilecek kapasite ve genetiğe sahip değil zaten..

Eğer zaman ve mekanla genetik yapı değişmiyorsa bu adamlar nereden geldiler?
Eskimoların Ademleri olduğu gibi, Zencilerin de başka bir ademleri vardı...Bütün kavimlerin ve bütün dillerin...


Hacı;

Buzullarda yaşayan birini al Afrikaya götür en çok 6-7. kuşkta adam değişir
Bu mantıkla Amerikaya götürülen zencilerin bu günkü torunları bembeyaz olmalılar değil mi? Zira en az 500 sene önce afrikadan zorla kaçırılmışlardı.
Amma ne hikmetse hala zenciler. melezler istisnadır.
Çinliler de yaşadıkları yere uyum sağlamak için elbette dış görnüşlerinde (göz, burun vs) değişiklik olacak.
Ne gibi bir atmosfere sahipler ki gözleri çekilmiş?
Aynı veya benzer çekinik gözler peru ve çevresin de de var ne hikmetse? Üstelik esmer tenliler...


Yani Harf olarak değişmiş olabilir mi?
İbni Abbasın mushafın da her surenin başına fatiha suresi koyulmuş...


Biz hadislerin korunmadığını değil bilakis korunduğunu söylüyoruz.
Onun için mi çeşit çeşit hadis var; mürsel hadis, sahih hadis, hasen, zayıf hadis....

Ard niyetli kimselerin olması illa ki başarılı olurlar anlamına gelmez
Zina konusun da Kur'anın hükümlerini görmezdengelip; recm cezası olarak değiştiren hadisler de mi...


Sen 19 cuları duydun mu?

Adamlar Kurandan 2 ayeti reddediyorlar.

Nasıl yok.

Var ama başarısız oluyorlar

Hem ona kalırsan adamlar külliyen reddediyorlar.
Sen kendin yazmışsın zaten, değiştirememişler.
Amma hadislerle yepyeni bir din oluşturmuşlar..

Keçi yedi diyenler var, ayet eksik diyen var, ayet fazla diyen var

Var da var
Evet "Kur'an da zina cezası vardı, kendi kaldırıldı ancak hükmü baki kaldı" denilen hadisler de var..


Yani mütevatir hadis/sünnet korunmuş öyle mi?
Mütevatir hadis değil namaz mütevatir olarak günümüze kadar gelmiştir.


Bu hüsnü zan değil ki kuranın kendi sözü

Necm 3-4:
"O kendi hevasından konuşmaz. Vahyedilen neyse onu söyler"

Madem söylediği vahiyle geliyor o zaman nasıl korunmamış. Vahiy bozulmuş mu yani?
Bu ayeti kalkıp da buhari- müslüm ve benzerlerinin hadis kitaplarına endekslerseniz baştan kaybedersiniz.
 

Son.Fedai

Kıdemli Üye
Katılım
12 Şub 2007
Mesajlar
6,367
Tepkime puanı
136
Puanları
63
Yaş
54
Konum
Gaziantep
Web sitesi
www.elibolyazilim.com
Hadis dindir

Sünnet dindir

Hz. Rasulallah SAV ne buyurmuşsa emirdir, dinin gereğidir

Kuranın harfi bile değişmemiştir

Hocam sen biraz tefsir oku

Ama ehli sünnet vel cemaatin tefsirlerini oku

İnternette önüne gelen siteye girip te kafanı da bulandırma
 

Mahmut Akar

Asistan
Katılım
9 Mar 2007
Mesajlar
444
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
kocaeli
Web sitesi
www.tefsirdersi.com
"İlk insan ve onun eşi aynı özden yaratıldıktan sonra ilk üreme ve onu takip eden nesillerin oluşması nasıl gerçekleşmiştir" sorusuna cevap arayan alimlerin bir kısmı, "Havva'nın ikiz doğurması ve aynı batında doğmayanların (bir sonrakinde doğanların) öncekilerle evlendikler gibi" akıl ve nakil yönünden kabul edilmesi mümkün olmayan formüller ileri sürmüşlerse de bize göre böyle bir tasavvur zaruri değildir; çünkü Allah Teâlâ'nın insanı nasıl yarattığını açıklayan âyetlerde topraktan, çamurdan, nefisten ve Allah'ın ruhundan üflemesinden kayıtları ve şekilleri vardır. Son şekil Hz. Îsâ'nın yaratılması ile ilgilidir. Meryem, bir erkekle beraber olmadan Allah'ın ruhundan üflemesi (Enbiyâm 21/91; Tahrîm 66/12) ve bunun açıklaması mahiyetinde olan "ruhun insan şekline bürünüp Meryem'e görünmesi" (Meryem 19/17) ile hamile kalmış ve Allah'ın ona ulaştırdığı bir kelimesi (Nisâ 4/171) olarak Hz. Îsâ'yı doğurmuştur. Kezâ Hz. Zekeriyyâ bir zürriyet vermesi için Rabbine dua etmiş, Rabbinin de duasını kabul ederek Yahyâ'yı ona vereceğini müjdelemesi üzerine "kendisinin yaşlandığını, eşinin de çocuktan kesildiğini ifade ederek" bunun nasıl olacağını sormuştu, Rabbin ona cevabı şöyle olmuştur: "İşte böyledir, Allah dilediğini yapar" (Âl-i İmrân 3/40), "...bu benim için kolaydır, sen hiçbir şey değilken seni de yarattım" (Meryem 19/9). Hz. Âdem'in yaratılmasında ana da yoktur baba da, Hz. Îsâ'nın yaratılmasında yalnızca ana vardır, Hz.Yahyâ'nın yaratılmasında ana ve baba vardır, fakat çocuk yapma/doğurma kabiliyetleri mevcut değildir. Kur'ân-ı Kerîm'de ve sağlam rivayetlerde "kardeşlerin birbiri ile evlendikleri" bilgisi verilmediğine göre ilk yaratılan erkek ile kadından birçok erkek ve kadının türetilmesinin nasıl olduğunun bilinmediğini, yukarıda zikredilen şekillerden birisine göre veya bir başka şekilde yaratma ve çoğaltmanın olabileceğini ifade etmek bize daha uygun görünmektedir.

http://www.hayrettinkaraman.net/yazi/laikduzen/4/0020.htm
 

türkü

Kıdemli Üye
Katılım
18 Tem 2007
Mesajlar
4,973
Tepkime puanı
975
Puanları
0
biz birbirimize güvenmiyor inanmıyoruz şimdilerde..bizden öncekilere, bize bu dini nakledenlere de topyekün güvenmiyor, inanmıyoruz..nedir öngörünüz herkes kur'anı alsın eline, arapça ilmimiz olmasada tercümelere sarılsın(!) Allah'ı anlamaya çalışsın ve yaşasın bu dini kendince mi?
samimiyetlerinden neden şüphe edelim? bunu daha evvel de sormuştum..her insan maksadını aşarsa sevgisinden, ilimde derinleşekten siz ve düşünceniz neden bu durumdan muaf olsun? tahrif, katkı, iyi niyet adı altında yapılmış birçok şey olabilir ama hepsini umuma yaymak biraz haksızlık olmuyor mu mahmut hoca :)
 

Mahmut Akar

Asistan
Katılım
9 Mar 2007
Mesajlar
444
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
kocaeli
Web sitesi
www.tefsirdersi.com
tahrif, katkı, iyi niyet adı altında yapılmış birçok şey olabilir ama hepsini umuma yaymak biraz haksızlık olmuyor mu mahmut hoca
türkü kardeş
Bu dinin ilk emri "oku" dur..Oku!
Taklit değil, tahkik etmemiz gereklidir.. Hem de her şeyi...
Bu forumlar da okumak ve bilgilenmek için varlar zaten..
Umumi olarak yanlış bilgilerin ortaya serilmesinden kim zarar görebilir?
Tabii ki bu işten nemalananlar.
Doğruyu bilenler zaten olmayan yaralarından gocunmazlar değil mi?
Bilgisi olan yazsın, makul ve mantıklı cevaplar her zaman kabulumüzdür.
Allah a emanet olunuz..
 

Mahmut Akar

Asistan
Katılım
9 Mar 2007
Mesajlar
444
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
kocaeli
Web sitesi
www.tefsirdersi.com
İlk insan Hz. Âdem (as)’in genetik yapısında bütün insanların renk ve ırk karakterleri mevcuttu. Tarihi seyir içerisinde birbirinden ayrılan kabile ve gruplar, kendi içlerinde çoğalmaya başladılar. Böylece, genetik açılımlar ve yeni birleşmelerle, insanın gen havuzunda bulunan muhtelif renk ve ırk karakterleri de fenotip dediğimiz dış görünüşte kendilerini gösterebilir hale geldiler.
Mesnetsiz her hangi bir temele dayanmayan tamamanen hayal ürünü zanni varsayımlar..
Yukarıda ki alıntı yaptığım yazınızın tamamında bir çok çelişki ve mantık hatası bulunmakta.. Tabii görebilenlere
 

Son.Fedai

Kıdemli Üye
Katılım
12 Şub 2007
Mesajlar
6,367
Tepkime puanı
136
Puanları
63
Yaş
54
Konum
Gaziantep
Web sitesi
www.elibolyazilim.com
Mesnetsiz her hangi bir temele dayanmayan tamamanen hayal ürünü zanni varsayımlar..
Yukarıda ki alıntı yaptığım yazınızın tamamında bir çok çelişki ve mantık hatası bulunmakta.. Tabii görebilenlere

Yazıyı yazan bir Profesor Doktor

Tabi sizin bilginiz prof. lar üstü olduğu için haklısınız demekten başka yol kalmıyor bize
 
Katılım
14 Eki 2006
Mesajlar
1,777
Tepkime puanı
67
Puanları
0
mahmut abim konu ile alakasız olacak ya sorayım. Gerçi çok alâkası var aslında..Şu fil vakasında aslında ebabil kuşlarının taş atmasının felan hikaye olduğu aslında ordunun bir virüs salgını yüzünden bozguna uğradığı söyleniyor sizce doğru mudur.. Düşünsene kuşlar taş atacak ta ordu yerle bir olacak. Benim de aklım almadı aslında..
 
Katılım
14 Eki 2006
Mesajlar
1,777
Tepkime puanı
67
Puanları
0
amma da "aslında" demişim bazılarını "esasında" olarak okursanız daha uygun olur :)
 

Son.Fedai

Kıdemli Üye
Katılım
12 Şub 2007
Mesajlar
6,367
Tepkime puanı
136
Puanları
63
Yaş
54
Konum
Gaziantep
Web sitesi
www.elibolyazilim.com
Madem Prof kaleme almış niçin kaynak -mesned gösteremiyor?
Kardeşim adamın kendisi kaynak

Profesör yazmış yaw

Daha ne kaynağı olsun

Millet kendini kanak gösterirken o başka kaynak mı arasın yani

Hem siz bu konuyu araştırdınız mı?

Nereye baksam profun dedikleri var
 

Mahmut Akar

Asistan
Katılım
9 Mar 2007
Mesajlar
444
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
kocaeli
Web sitesi
www.tefsirdersi.com
Dam üstünde saksağan-pardon ebabil- vur beline kazmayı cinsinden bir alaka olmuş

mahmut abim konu ile alakasız olacak ya sorayım. Gerçi çok alâkası var aslında..Şu fil vakasında aslında ebabil kuşlarının taş atmasının felan hikaye olduğu aslında ordunun bir virüs salgını yüzünden bozguna uğradığı söyleniyor sizce doğru mudur.. Düşünsene kuşlar taş atacak ta ordu yerle bir olacak. Benim de aklım almadı aslında..
Ayet ile sabit olan bir şeyi niçin inkar edelim.
Farklı yorumlar yapanlar kendilerini bağlarlar...
 

Mahmut Akar

Asistan
Katılım
9 Mar 2007
Mesajlar
444
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
kocaeli
Web sitesi
www.tefsirdersi.com
Kardeşim adamın kendisi kaynak

Profesör yazmış yaw

Daha ne kaynağı olsun

Millet kendini kanak gösterirken o başka kaynak mı arasın yani

Hem siz bu konuyu araştırdınız mı?

Nereye baksam profun dedikleri var
Konuyu araştırmadan bu kadar yazıyı nasıl yazacağım?
İşin kolayına kaçar herkesin yaptığı- inandığı gibi topu allamelere ve proflara atardım..
Bir müslüman kişi
"kardeş kardeşe evliliğin önceki şeriatlar da var olduğuna" nasıl iman edebilir?
Bu sizlere de tiksindirici gelmiyor mu?
 

Son.Fedai

Kıdemli Üye
Katılım
12 Şub 2007
Mesajlar
6,367
Tepkime puanı
136
Puanları
63
Yaş
54
Konum
Gaziantep
Web sitesi
www.elibolyazilim.com
İşin kolayına kaçar herkesin yaptığı- inandığı gibi topu allamelere ve proflara atardım..

Sana o kadar yazı yazdık anlamadın

Demek ki "Sen ne kadar anlatırsan anlat, anlattığın karşındakinin anladığı kadardır" sözü çok çok doğruymuş

Neye inanmak istiyorsan sadece onu görüyorsun...

Ne diyelim

Herkesin yolu kendine
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Hadislere ve alimlere bakmam. Ya da kuşkulu yaklaşırım. Ben Kur'an'ı bilip sadece ona güvenirim. Hadis ya da alim sözü diye önüme getirilen Kur'an'a uygunsa alırım, uygun değilse reddederim diyenler... Bunların ataları kimdir? Bunların sonları ne olacak ve ahirette nasıl bir muameleye maruz kalacaklar?

İmam Suyuti Hz. buyurmuştur:

Bismillahirrahmanirrahim

Allah’a hamdolsun (c.c.). O’na güveniyorum. Selam da O’nun seçkin kullarına olsun. Allah (c.c.) size merhamet etsin, şunu biliniz ki: Bazı ilimler vardır ilaç gibidir. Bazı görüşler de vardır ki abdesthane gibidir, ancak zaruret anında zikredilir.

Allah’a (c.c.) hamd olsun ki uzun zamandır mevcut olmayan fakat şimdilerde (kötü) kokusu yayılan bir görüş var. O da şu:

Bir rafizi zındığı sözünde ileri giderek sünnet-i nebeviyye ve rivayet edilen hadislerle amel edilemeyeceğini, sadece Kur’an’ın delil olacağını söylemiştir. Allah Teala (c.c.), hadisi şeriflerin aliliğini ve şerefini arttırsın.

Bu kişi sözüne delil olarak ta şu hadisi getirmiştir:

Size benden bir hadis geldiğinde bunu Kur’an’a arzedin. Eğer bu hadisle ilgili Kur’an’da bir asıl buluyorsanız Hadisi alın, bulamıyorsanız onu reddedin

Bu rafıziden bu hadisi ben de bu şekilde işittim. Başkaları da işitti. Bazıları oralı olmadı. Bazıları da bu sözün aslını feslini ve nereden çıktığını bilmiyor. Ben bu sözün aslını ve batıl olduğunu insanlara açıklamak istedim. Çünkü bu, toplumu helaka götürecek en büyük sebeplerden bir tanesidir.

Allah (c.c.) size merhamet etsin. Şunu bilesiniz ki usul ilminde maruf olan şartları taşıyan kavli olsun fiili olsun hadisler hüccettir. Resulullah’ın (s.a.v.) bu hadislerini inkar eden kimse küfre girer ve İslam dairesinden çıkar, Yahudilerle, Hıristiyanlarla ve yahut da Allah’ın (c.c.) murad ettiği diğer kafir fırkalarla beraber haşr olunur.

İmam Şafii (r.a.) bir gün bir hadis rivayet eder ve “sahihtir” der. Birisi:

-Ey Ebu Abdillah! Sen de aynı kanaatte misin? diye laf edince, bozulur ve şöyle der:

-Ey adam! Sen beni hiç Hıristiyan olarak gördün mü? Bana kiliseden çıkarken rastladın mı? Belimde Hıristiyan kuşağı gördün mü? Resulullah’tan (s.a.v.) hadis rivayet edeceğim, hem de aynı görüşte olmayacağım ha! (Hılyetu’l Evliya: 9/106.)

Zındıkların ve Rafızilerden İyice Haddi Aşanların Görüşleri

Bu fasid görüşün aslı şuraya dayanır: Zındıklar ve rafızilerden ipin ucunu iyece kaçıranlardan bir grup, sünnetin delil olarak kullanılmasını inkar etmiş ve sadece Kur’an’la yetinmeyi iddia etmişlerdir. (Zındık: Allah’a (c.c.) ve ahiret gününe inanmayıp, mü’minlerin arasına girip onların inançlarını sarsmaya çalışan kimse. Rafızî: Resulullah’tan (s.a.v.) sonra Hz. Ali’yi en üstün görenler, imametin onun hakkı olduğunu iddia edenlerdir) Onların bunu söylemelerindeki gayeleri farklı farklıdır:

Bazıları nübüvvetin Hz. Ali’nin hakkı olduğuna, Cibril aleyhisselamın Peygamberlerin (s.a.v.) gelişinde hata ettiğine inanmaktadırlar. Allah Teala (c.c.) zalimlerin söylediklerinden çok beri ve yücedir.

Bunlardan bazıları da Resulullah’ın (s.a.v.) nübüvvetini kabul etmekte fakat şunu da söylemektedirler: “Halifelik Hz. Ali’nin hakkı idi” Sahabe-i Kiram (r.a.) Ali (r.a.) yerine Hz. Ebubekir’e (r.a.) halifeliği tevdi edince, aklı bozuk bu kimseler (Allah’ın c.c. laneti üzerlerine olsun), “zulmettiler, halifeliği hakkı olana değil de hakkı olmayana verdiler” diye Ashaba “kafirdir” dediler. Allah (c.c.) onlara lanet etsin. Hz. Ali’yi (r.a.) de hakkını aramadı diye küfre nisbet ettiler. Bu görüşlerin üzerine de tüm hadisleri reddetmeyi bina ettiler. Çünkü onların iddialarına göre bunlar kafir olan bir topluluğun rivayetleridir. (haşa)

İnna lillah ve inna ileyhi raci’un.

Esasında zaruret hasıl olmasıydı, insanların birkaç asırdır ondan uzak ve rahat durduğu bu görüşün aslını anlatmayı helal görmüyordum. Bu görüşte olanlar dört imam zamanı ve onlardan sonraki zamanlarda çok olarak bulunuyordu ve dört imam ve onların ashabı derslerinde, münazaralarında ve eserlerinde bu görüş sahiplerini reddetmeye genişçe yer veriyorlardı. Ben inşallah onların delillerinden bir demet sunacağım. Muvaffak kılacak olan ise Allah’tır (c.c.)

...

(Akaidde Sünnetin Yeri, isimli eserin önsözü ve devamında birkaç bahistir... Çeviren: Mustafa Abdulkadir Ata)

Uyarı: Zamanımızda "alim" diye tanıtılıp öne çıkan kimi meşhurlar, kendilerine sorulan bazı konularda "Kur'an'ı baştan aşağıya taradım, şöyle buldum ya da öyle bulamadım; şu Ayetlere göre..." diye devam etmekte ve aykırı görüşler bildirmektedir. Kur'an'ı baştan aşağıya taramak! İslam'da böyle bir anlama ve anlatma yöntemi yoktur. Hatta, Kur'an'a kendine göre mana verenler hakkında acıklı tehdidler vardır. Bu nedenle, böyle meşhurlara karşı ihtiyadlı yaklaşmak gerekmektedir. Yukarıdaki İmam Suyuti yazısını, "öyle bir tarzın" yöntem olarak nerelere kadar götüreceğini gösterebilmek için alıntıladım.
 

Mahmut Akar

Asistan
Katılım
9 Mar 2007
Mesajlar
444
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
kocaeli
Web sitesi
www.tefsirdersi.com
O hadislerin %100 Resulallah tarafından söylediği kesin-kat'i değildir.

Hadislere uymak, Rasulallah SAV ın sözünü doğrulamak, kabul etmek başka bir din mi kardeş?

Bu dediğin şey ne kadar doğru, ucu nereye kadar gider düşündün mü hiç?
Korunmuş olan "zikr" dir.
Yürüyen Kur'an olan Resulallah, asıl Kitaba aykırı söz söyler mi?
 

Son.Fedai

Kıdemli Üye
Katılım
12 Şub 2007
Mesajlar
6,367
Tepkime puanı
136
Puanları
63
Yaş
54
Konum
Gaziantep
Web sitesi
www.elibolyazilim.com
Korunmuş olan "zikr" dir.
Yürüyen Kur'an olan Resulallah, asıl Kitaba aykırı söz söyler mi?

Hadisi kurana göre yorumlamak alimlerin işidir

Zaten alimler de sahih olan, uydurma olanları ayırt etmiştir

Bize düşen de sahih olanlra uymaktır

Ayrıca Rasulallah SAV yürüyen kuransa kuran da korunmuşsa nasıl olur da hadis ve sünnet korunmamış olur?

Nasıl hadis dini diye bir tabir kullanılabliir?
 
Üst