Hadislerin İncelenmesi.. (1)

adams77

Kanalizasyoncu
Katılım
14 Haz 2013
Mesajlar
25,989
Tepkime puanı
2,087
Puanları
113
Konum
Mars
Müsade et de Müslümanların namazını Allahu Teala sorgulasın.

Bana diyeceğine namaz namaz diye dilinde tüy biten arkadaşa söyle

dünya sizin gibi müslümanım diyenler ile dolu her müslümanım diyen müslüman olsa idi dünya cennet olurdu.
 

MÜTEŞEKKÜR

Kıdemli Üye
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
6,938
Tepkime puanı
198
Puanları
0
çelebiler ve
adams77 efendiler!..

ikinizin de hangi yolda ve kim olduğunuzu iyice anlamış olduk.Sizler müsteşriklerdensiniz.Zira o peygamberi bir postacı gibi görüp o peygamber "Allah'ın mesajını bırakıp gitti ve öldü" diyerek yani bu şekilde bilinçaltına attırarak o Allah resulünü pasifize etme amaçlısınız.Yani o peygamberi dinden soyutlamaya çalıştığınız iyice kesinleşti.Kuru meallerle işte, din budur" diye kendinizi aldatmayın.

Ben Kur'an'a sahabe gibi bakıyorum.Onlar bu hanif dinimizi yaşayarak ve yaşatarak, Allah resulünden nasıl öğrendilerse o şekilde bize ebedi olarak miras bıraktılar.Siz ise onu hanif olmaktan çıkarıp peygamber efendimizi dinde yok saymaya, soyutlaşmaya, içini boşaltmaya ve yozlaştırmaya çalışırsanız size karşı amansız mücadele etmeye her zaman hazırım.Ama bu sinsi planınızı şimdi bozacağım. "Sadece Kur'an bize yeter" diyerek bu ümmetin kafalarını karıştırmaya hakkınız yoktur.

SİZLER KAFİRLERDEN DAHA ÇOK BU DİNE ZARAR VERİYORSUNUZ.BUNUN FARKINDA MISINIZ?BU SİTEDE YAŞI KÜÇÜK ÜYELERİMİZİN VAR OLDUĞUNU KAÇ KERE HATIRLATTIĞIM HALDE, HADDİ BİLMEZLER KENDİLERİNİN BİLE BUNDA CAHİL OLDUĞU HALDE BİR MEVZU AÇARAK ADETA TARTIŞMA ATMOSFERİ OLUŞTURMAK İSTİYORLAR.NE HİKMETSE ADMİN VE MODERATÖRLER SESSİZ VE SAKİN BİR ŞEKİLDE İŞE YARAMAYAN, ZARARLI TARTIŞMLARA DUR DEMİYORLAR.BÖYLE YÖNETİCİLİK OLMAZ.EL İNSAF YAHU!..


 

adams77

Kanalizasyoncu
Katılım
14 Haz 2013
Mesajlar
25,989
Tepkime puanı
2,087
Puanları
113
Konum
Mars
Çünkü sizin gibiler namazı kılmak için Kuran ayetleri yeter diyorsunuz. Bu idda size ait. Biz de madem böyle idda ediyorsunuz buyrun anlatın namazı diyoruz.

anlatınca anlıyormusunuz. Kabul etmediğiniz şeyler ve aklınızın almadığı şeyler söylüyoruz. Sonuç sistem error diyor yani kısaca siz bizi dinlemiyorsunuz.

önce kitap nedir kuran nedir öğren sonra namaz kitaptamı kurandamı görebilirsin.

alimlerinin kitaplarındaki gibi bahsetmediğimiz için aklınız yatmıyor.
 

adams77

Kanalizasyoncu
Katılım
14 Haz 2013
Mesajlar
25,989
Tepkime puanı
2,087
Puanları
113
Konum
Mars
çelebiler ve
adams77 efendiler!..

ikinizin de hangi yolda ve kim olduğunuzu iyice anlamış olduk.Sizler müsteşriklerdensiniz.Zira o peygamberi bir postacı gibi görüp o peygamber "Allah'ın mesajını bırakıp gitti ve öldü" diyerek yani bu şekilde bilinçaltına attırarak o Allah resulünü pasifize etme amaçlısınız.Yani o peygamberi dinden soyutlamaya çalıştığınız iyice kesinleşti.Kuru meallerle işte, din budur" diye kendinizi aldatmayın.

Ben Kur'an'a sahabe gibi bakıyorum.Onlar bu hanif dinimizi yaşayarak ve yaşatarak, Allah resulünden nasıl öğrendilerse o şekilde bize ebedi olarak miras bıraktılar.Siz ise onu hanif olmaktan çıkarıp peygamber efendimizi dinde yok saymaya, soyutlaşmaya, içini boşaltmaya ve yozlaştırmaya çalışırsanız size karşı amansız mücadele etmeye her zaman hazırım.Ama bu sinsi planınızı şimdi bozacağım. "Sadece Kur'an bize yeter" diyerek bu ümmetin kafalarını karıştırmaya hakkınız yoktur.

SİZLER KAFİRLERDEN DAHA ÇOK BU DİNE ZARAR VERİYORSUNUZ.BUNUN FARKINDA MISINIZ?BU SİTEDE YAŞI KÜÇÜK ÜYELERİMİZİN VAR OLDUĞUNU KAÇ KERE HATIRLATTIĞIM HALDE, HADDİ BİLMEZLER KENDİLERİNİN BİLE BUNDA CAHİL OLDUĞU HALDE BİR MEVZU AÇARAK ADETA TARTIŞMA ATMOSFERİ OLUŞTURMAK İSTİYORLAR.NE HİKMETSE ADMİN VE MODERATÖRLER SESSİZ VE SAKİN BİR ŞEKİLDE İŞE YARAMAYAN, ZARARLI TARTIŞMLARA DUR DEMİYORLAR.BÖYLE YÖNETİCİLİK OLMAZ.EL İNSAF YAHU!..



hacı abi bırak bu sözleri çık şu elma nınniçinde yahu. Dünya bu kadar küçük değil aç gözlerini yahu ne diyorsun.
 

alitufan2003

Profesör
Katılım
27 Ağu 2013
Mesajlar
1,370
Tepkime puanı
11
Puanları
0
Konum
Yalova
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:

1-) “Biz hiçbir peygamberi, Allah’ın izni ile kendisine itaat edilmesinden başka bir hikmetle göndermedik.” buyuruyor. (Nisâ: 64)
Bu bir Âyet-i kerime’dir, ilâhî bir hükümdür. Allah-u Teâlâ: “İtaat et!” buyuruyor, Bir tek Âyet-i kerime’yi dahi inkâr eden kâfir olur.
Yalnız kurancılar ise kendi zanları ile ortaya çıkmakta, şeytanın kuklası ve oyuncağı olduklarını görememekte ve bilememektedirler.


2-)Allah-u Teâlâ kullarına ona uymayı ve yolundan ayrılmamayı emir buyurdu:
“O Peygamber’e uyun ki, doğru yolu bulasınız.” (A’raf: 158)
Bu Âyet-i kerime, Hazret-i Allah ve Resulü’ne uyanların doğru yolda olduğunu beyan ederken, ona uymayıp hafife alanların da doğru yolda olmadığını ilan ediyor.


3-) Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde Peygamber’ine itaati emretmekte, bazı akılsızlar ise ona itaat edilmemesini istemektedir. Allah’ın emri esastır, mahlukun hükmü yoktur.
“Peygamber’e itaat edin ki rahmete erdirilesiniz.” (Nûr: 56)


4-)
Allah-u Teâlâ ona her defasında itaat edilmesini bizzat emir buyuruyor. Ancak ve ancak bu suretle rahmete eriştireceğine vaad-i sübhanisi var. Buna aykırı hareket edenler bu rahmet-i ilahîden mahrumdurlar. Bu Âyet-i kerime’dir. Bu Âyet-i kerime’yi inkâr eden kâfir olur.
“Eğer siz gerçekten müminlerseniz, Allah’a ve Peygamberine itaat ediniz.” (Enfâl: 1)
Bu Âyet-i kerimeler mucibince, Hazret-i Peygamber’e itaat etmeyen ona itaatı hafife alan, dalga geçer gibi sözler sarfeden bu adam rahmet-i ilâhi’den mahrum kalmıştır.


5-)Allah-u Teâlâ ona itaatı kendisine yapılacak itaatla birlikte emretti. Ona yapılan itaatı kendisine yapılan itaat, ona muvafakatı kendisine muvafakat gibi saydı. İsmini ismiyle birlikte zikretti.
“Peygamber’e itaat eden, muhakkak ki Allah’a itaat etmiş olur.” (Nisâ: 80)
Buradan da anlaşılıyor ki, ona itaat etmeyip Sünnet-i seniyye’sine riayet etmeyen, Hadis-i şerif’lerini hafife alan kimseler gerçek imandan mahrumdurlar. Çünkü ona itaat Allah-u Teâlâ’ya itaattir.


6-)“Kim Allah’a ve Peygamber’ine itaat ederse, Allah’tan korkar ve ondan sakınırsa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Nur: 52)
Gözlerin görmediği, kulakların işitmediği, akla hayale gelmeyen nimetlere erenler ancak bunlardır.


7-)
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir taraftan kendisine vahyolunan Âyet-i kerime’leri artırma ve eksiltme yapmadan bütünüyle tebliğ ederken, diğer taraftan da onlardan ne gibi mânâlar kastedilmiş olduğunu sözleriyle, işleriyle tefsir ve izah eder, kapalı hükümleri açıklardı.
Çünkü Allah-u Teâlâ ona Kur’an-ı kerim naslarını açıklama yetkisi vermiştir.
Âyet-i kerime’sinde şöyle buyurur:
“Resulüm! Biz sana da Kur’an’ı indirdik ki, kendilerine indirileni insanlara açıklayasın.” (Nahl: 44)
Allah-u Teâlâ Kur’an-ı kerim’inde namazın farz olduğunu bildirdi. Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz ise Allah-u Teâlâ’dan aldığı vahiy ve ilham ile namazın vakitlerini, rekâtlarını, âdâb ve erkânını ve nasıl kılınacağını hem anlattı, hem de müslümanların gözü önünde kıldı. Sonra da:
“Beni namaz kılarken nasıl görmüşseniz, siz de öylece kılınız!” buyurdu. (Buhârî)

Oruç Âyet-i kerime’si nâzil olunca, müslümanlar Ramazan orucunun farz olduğunu anladılar ve oruçlarını tuttular. Fakat oruçlu olduğunu unutarak yenilen veya içilen bir şeyin orucu bozup bozmayacağı hakkında Âyet-i kerime’lerde açık bir hüküm yoktu.
Kur’an-ı kerim’de zekâtın farz olduğu bildirilmekteydi. Ancak ne kadar malı olana zekâtın farz olduğu, hangi mallardan zekât verileceği, nisab miktarları belli değildi. Hacc da böyledir.
Âyet-i kerime’lerde temiz olan şeylerin helâl, pis olan şeylerin de haram olduğu haber verilmiş, fakat bunların neler olduğu bildirilmemiştir.
Bütün bunları birer birer izah eden Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimizin Hadis-i şerif’leri ve Sünnet-i seniye’sidir.
İnsanları dünya saâdetine ve âhiret selâmetine ulaştıracak ne varsa hepsini açıklamış, geriye bir şey bırakmamıştır.


:cool:
Bir hadise meydana geldiğinde önce Kur’an-ı kerim’e bakılır, eğer hükmü varsa kabul edilir. Yoksa Sünnet-i seniye’ye bakılır, hükmü bulunursa kabul edilir.
Allah-u Teâlâ ve Peygamber’i bir hüküm verdiklerinde müminlere tercih hakkı tanınmamıştır. Allah-u Teâlâ, Peygamber’inin verdiği bir hükme güven duymayandan ve en küçük bir sıkıntı duymadan teslim olmayandan iman sıfatını kaldırmıştır.
“Allah ve Peygamber’i bir işe hüküm verdiği zaman, mümin bir erkekle mümin bir kadın için artık o işte kendi arzularına göre seçme hakkı yoktur.
Allah’a ve Peygamber’ine baş kaldırıp isyan eden kimse hiç şüphesiz ki apaçık bir şekilde sapıklığa düşmüş olur.” (Ahzâb: 36)
Resulullah Aleyhisselâm’ın verdiği hüküm, Allah-u Teâlâ’nın verdiği hükümdür.Ona itaat, onun Sünnet-i seniye’sine uymaktan ibarettir. Bunun içindir ki Sünnet-i seniye’ye uymak imanın gereğidir.

Resulullah Aleyhisselâm’a itaat etmek, getirmiş olduğu esasların hepsini kabul etmeyi, ahlâki ile ahlâklanıp edebi ile edeplenmeyi gerektirir.
Ona itaat etmek, verdiği hükme râzı olmak, söylediği söze boyun eğmek, getirdiği her şeyi tereddütsüz kabul etmek, mümin olmanın şiarıdır. Aksi taktirde inanmanın mânâsı kalmaz. Ona muhalefet ederek Allah-u Teâlâ’ya itaat etmek düşünülemez.




ŞİMDİ EY YALNIZ KURAN DİYENLER..
BUNCA AYET-İ KERİMELERİ DE Mİ İNKAR EDİYORSUNUZ???




Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimizi, onun nezih hayatini, Sünnet-i seniye’sini, Hadis-i şerif’lerini hafife alıp inkâr eden, o yüce Peygamber’i rencide edici beyanlarda bulunan kimseler eskiden olduğu gibi günümüzde de çıkmakta böylece hem din-i İslâm’ı tahrip ve tahrif etmek, hem de müslümanları saptırmak istemektedirler. Bu sapık fikirler batı tarafından bizzat desteklenmektedir.




EN BÜYÜK DELİL!!!


Allah-u Teâlâ onu dost edindi, adını adı ile andı, ona imanı Tevhid’in iki rüknünden biri yaptı. “Lâ ilâhe illâllah”tan sonra “Muhammedün Resulullah” ünvanını getirdi.


ŞİMDİ BİR DÜŞÜNÜN!!!
AKLI OLANA bundan büyük delil olur mu???
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
bir insanla oturup konuşmak farklı şeydir, o kişiyi sevmek farklı şeydir....bizim öyle bir derdimiz yok...


Yaw, Sizde zerre kadara din kültürü yok azizim yok ! Neymiş bir kişiyi sevmek başka şeymiş, onunla konuşup-çay, kahve içmek başka şeymişmiş ? Peki peygamber olarak kabul ettiğin insan “Kişi sevdiği ile beraberdir.” cümlesini kimler için kullanmış acaba ? Siz dinden soyulmuşsunuz soyulmuş ! Aslında buradaki Yalnız Kurancılardan temelde hiçbir farkınız da yok ! Bu ayan-beyan ortada !..
 

MÜTEŞEKKÜR

Kıdemli Üye
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
6,938
Tepkime puanı
198
Puanları
0

adams77 ve bunlar gibi olan zat-i muhteremler!..Şu alıntı yazısını hele okuyun bakalım,

BUNA İTİRAZINIZ NE OLACAK MERAK
EDİYORUM..
1921'de ölen, Avusturyalı Yahudi Müsteşrik (oryantalist) Agnas Goldziher "İslâmi Araştırmalar" kitabında şunu yazdı:
"Kültür tarihi açısından Muhammed'i kendi halkı nazarında bir Peygamber olarak yapan öğretilerinde icad ediciliğin ve dâhilîliğin var olması bizi ilgilendirmez. Bizi ilgilendiren husus; Muhammed'in kendi öğretilerinin tümünü Yahudilikten ve Hıristiyanlıktan almasıdır."

Müsteşrik Maksim Rodenson şöyle yazdı:

"Bir grup insanların Rasûl'deki durumu vahy olarak saymaları idraksizlikten ileri gelir."
Volteir’ de Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem'e çattı. Ayrıca birçok müsteşrik, Hz. Muhammed'in peygamber olmadığını, kendisine gelenin vahy olmadığını ve kendisine vahyedilmediğini göstermeye çalışıp Ona karşı saldırıya geçtiler. Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem’in Peygamberliği veya ondan gelenlerin (Sünnetin) vahy olup-olmaması hakkında şüphe ve kuşku meydana getirmek için çok uğraştılar.
Müsteşrikler, Sünnet konusu ile uğraşırken yaptıkları işi ilmi araştırma olarak niteleyip meseleye objektif bir şekilde baktıklarını iddia ediyorlardı. Halbuki, yaklaşımları ilmi araştırmalardan ve objektiflikten çok çok uzaktı. Onları bu işi iten asıl neden İslâm'a karşı besledikleri kin ve nefretten başka bir şey değildi. Çünkü, onların hedeflerinde İslâm'ı tamamen yok etmek vardı. Bu nedenle, İslâm'ın temel mihengi olan Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’e taarruz ediyorlardı. İddia ettikleri ilmi araştırma ve objektiflik, İslam konu olunca tamamen ortadan kalkmaktadır.
Kendisine Muhammed Esed adı veren Leopolde Weiss, "Yolların Ayrılış Noktasında İslâm" adlı kitabında şöyle diyor:
"Müsteşriklerin İslam aleyhine haksızca yazmaları ırsi bir içgüdü olduğu gibi haçlı seferlerinin meydana getirdiği etkiler üzerine kurulu doğal bir özelliktir."
Aynı kitapta müsteşriklerin birer misyoner oldukları belirtiliyor ve şöyle deniliyor:
"Gerçek olan, çağdaş asırlardaki müsteşrikler Hıristiyanlık için birer misyonerlerdir." Ve şöyle devam ediyor:
"İslâm Dünyası, kendisinden Avrupa'nın istifade ettiği kadar ondan (Avrupa'dan) istifade etmedi. Fakat, Avrupa bu iyiliği tanımadığı gibi nankörlük yaptı. Şöyle ki; İslâm'a karşı besledikleri kin ve nefreti azaltmadılar, tersini yaptılar. Kinlerini, nefretlerini ve buğzlarını artırdılar. Ve bu, bir huy oldu. Avrupa'da Müslüman kelimesinden söz edilince kin ve nefret Avrupa halklarının duygularına hakim olur."
Müsteşrikler, Hıristiyan misyoner olmakla birlikte, aynı anda sömürgeci Batı'nın resmi misyonerleri olup birer askerleri konumundadırlar. Birbirlerine karşı şiddetli düşman olan Hıristiyanları, İslâm'a ve Müslümanlara karşı ittifak ettikleri kadar başka hiç bir şeyde ittifak ettiklerini göremezsiniz. Halbuki; onlar, kendi inançlarıyla ilgili birçok hususta birbirlerine karşı köklü düşmandırlar. Birbirlerine karşı sürekli buğzettikleri bir gerçektir.
27.01.1990 tarihinde Rumlar'ın hakimiyeti altında bulunan Lefkoşe'de (Kıbrıs’ta), Orta Doğudaki bütün kiliselerin temsilcilerinin katıldığı on yedi günlük toplantıları bir toplantı düzenlendi. Bu toplantıdan çıkan ortak bildiride; İslâm Dünyası'nda –burada yaşayan insanların çoğunun Müslüman olmasına rağmen burada- misyonerlik için işbirliği yapma noktasında anlaştıklarını deklare ettiler. Bunun büyük bir başarı olduğunu şöyle bildirdiler:
"On beş y.y.’dan beri bu toplantıya benzer bir toplantı yapılmadı. Diğer kiliseleri tanımayan Katolik Kilisesi Rum Ortodoks kilisesi ile buluştu."
Bu olay, gerçekte (Kapitalist) sömürgeci olan Hıristiyan Dünyası'nın İslâm'a ve Müslümanlara karşı ne kadar kin ve buğz besleyip düşman olduklarını göstermeye yeter. Yine bütün bunlar gösteriyor ki, onlar İslâm'a ve Müslümanlara karşı savaşlarını sürdürmekte ısrarlıdırlar.
Sömürgeci Batı, İslâm’la savaşında sadece kendi çocuklarıyla yetinmedi. Söylediklerini papağan gibi tekrarlayacak ve Batı iddialarını İslam beldelerinde yayacak kişilere elini uzattı. Bu noktada yolunu şaşırmış Müslümanların evlatlarından bazılarını kendi tarafına çekmeye çalıştı ve başarılı da oldu. Bunların bir kısmını İslam beldelerinde kurdukları karton devletçiklerin başına dikti. Libya’da Albay Kaddafi gibi. Kaddafi, yıllardır Sünnete karşı düzenli kampanya yaparak saldırıyor. Kendisine karşı çıkanları şiddetli bir şekilde cezalandırıyor. Hala Libya hapsanelerinde Hilâfet Devleti kurmak için çalışan İslâmi bir Hizb'e/kitleye mensup kişiler bulunmaktadır. Yine bu Hizb’in mensubu olan on üç kişi, Sünneti inkâr eden Kaddafi’ye onu ikna etmek için gönderildi. Bu heyet, Sünnetin doğru bir kaynak olduğunu ispatladığı gibi tefekkür, siyaset ve teşri/yasama için bir kaynak olduğunu ispatladı. Neticede Kaddfi onlardan on üçünü idam ettirdi.
Peki; Sünnetle savaşmanın, onun hakkında şüphe ve kuşkunun meydana getirebilmesinin sebebi ve sırrı nedir? Allah’ın Râsul'ü Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem'in vahy alması ve kendisine vahy edilmesi hususunda şüpheleri ortaya atmanın sebebi nedir? Günümüzde de müşahade ettiğimiz gibi bu denli, aşırı derecede saldırılar ve kampanyalar niçin? Bazıları; Sünneti neden bir içtihad olarak göstermeye çalışıyor? Kur'an'ı ortadan kaldırmak için sünneti inkar ettiği bilindiği halde Kaddafi'nin Kur'an'ı korumak için Sünneti reddettiğine dair bahaneleri niçin?
Günümüzde buna benzer birçok sorular ve çalışmalarla karşı karşıya bulunmaktayız. Konumuzun akışında bu saldırıların nedenini ve Sünnetin İslam’daki konumunu irdelemeye çalışacağız. Bu çalışmamızda Allahu Teala bizleri yanlışlardan korusun, doğruyu ve hakikati göstermekte başarılı kılsın.

 

MÜTEŞEKKÜR

Kıdemli Üye
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
6,938
Tepkime puanı
198
Puanları
0
Bu gün bir Müslüman dinini öğrenmek için Arapçasından Ebu Davud’u incelemezken küffar, o dini bozmak için daha derin inceleme zahmetine katlanıyor. Goldziher İslam’ı bulandırmak için altı ayda Arapça öğreniyor ve yine müsteşrikler, gönüllerdeki İslam’ı bozmak için büyük bir çaba ile concordance’yi hazırlamışlardır. Bu büyük hadis sözlüğü, Müslümanların dinini öğrenmek için nadir araştırmalarında dayanakları olmuş ve bir yazarın dediği gibi; “Ne zaman bu kitaba baksak utanıyoruz.” Bir çok İslam düşünürünün kitaplarını da onlar tahric ediyorlar. Küfrün İslam dinini bozmak ve bâtılı hakim kılmak için verdiği çabayı biz Müslümanlar onu öğrenmek, yaşamak ve yaşatmak için göstermiyoruz. İslam’ın insanlığa geldiği günden beri hiç bir dönemde Müslümanlar bu kadar zelil ve hakir olmamışlardır.

Nihayet müsteşriklerin iddiaları Müslüman yazarların da ağızlarından duyulur oldu. Resulün (sav) sünnetinde şüpheler Müslümanların kafalarına girdi. Kur’an ve sünnetten besleneceği yerde müsteşriklerin rahlelerine oturup onların kitaplarını tedris ediyor ve bu zehirleri, İslam adına insanlara dağıtıyorlar. Radyo, dergi, televizyon, gazete ve kitaplara da akseden bu cürüm maalesef Müslüman evlatlarının ülkelerinde bir çok taraftar bulmuş durumdadır.

 

çelebiler

Kıdemli Üye
Katılım
4 Ocak 2013
Mesajlar
7,457
Tepkime puanı
211
Puanları
0
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:

1-) “Biz hiçbir peygamberi, Allah’ın izni ile kendisine itaat edilmesinden başka bir hikmetle göndermedik.” buyuruyor. (Nisâ: 64)
Bu bir Âyet-i kerime’dir, ilâhî bir hükümdür. Allah-u Teâlâ: “İtaat et!” buyuruyor, Bir tek Âyet-i kerime’yi dahi inkâr eden kâfir olur.
Yalnız kurancılar ise kendi zanları ile ortaya çıkmakta, şeytanın kuklası ve oyuncağı olduklarını görememekte ve bilememektedirler.


2-)Allah-u Teâlâ kullarına ona uymayı ve yolundan ayrılmamayı emir buyurdu:
“O Peygamber’e uyun ki, doğru yolu bulasınız.” (A’raf: 158)
Bu Âyet-i kerime, Hazret-i Allah ve Resulü’ne uyanların doğru yolda olduğunu beyan ederken, ona uymayıp hafife alanların da doğru yolda olmadığını ilan ediyor.


3-) Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde Peygamber’ine itaati emretmekte, bazı akılsızlar ise ona itaat edilmemesini istemektedir. Allah’ın emri esastır, mahlukun hükmü yoktur.
“Peygamber’e itaat edin ki rahmete erdirilesiniz.” (Nûr: 56)


4-)
Allah-u Teâlâ ona her defasında itaat edilmesini bizzat emir buyuruyor. Ancak ve ancak bu suretle rahmete eriştireceğine vaad-i sübhanisi var. Buna aykırı hareket edenler bu rahmet-i ilahîden mahrumdurlar. Bu Âyet-i kerime’dir. Bu Âyet-i kerime’yi inkâr eden kâfir olur.
“Eğer siz gerçekten müminlerseniz, Allah’a ve Peygamberine itaat ediniz.” (Enfâl: 1)
Bu Âyet-i kerimeler mucibince, Hazret-i Peygamber’e itaat etmeyen ona itaatı hafife alan, dalga geçer gibi sözler sarfeden bu adam rahmet-i ilâhi’den mahrum kalmıştır.


5-)Allah-u Teâlâ ona itaatı kendisine yapılacak itaatla birlikte emretti. Ona yapılan itaatı kendisine yapılan itaat, ona muvafakatı kendisine muvafakat gibi saydı. İsmini ismiyle birlikte zikretti.
“Peygamber’e itaat eden, muhakkak ki Allah’a itaat etmiş olur.” (Nisâ: 80)
Buradan da anlaşılıyor ki, ona itaat etmeyip Sünnet-i seniyye’sine riayet etmeyen, Hadis-i şerif’lerini hafife alan kimseler gerçek imandan mahrumdurlar. Çünkü ona itaat Allah-u Teâlâ’ya itaattir.


6-)“Kim Allah’a ve Peygamber’ine itaat ederse, Allah’tan korkar ve ondan sakınırsa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Nur: 52)
Gözlerin görmediği, kulakların işitmediği, akla hayale gelmeyen nimetlere erenler ancak bunlardır.


7-)
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir taraftan kendisine vahyolunan Âyet-i kerime’leri artırma ve eksiltme yapmadan bütünüyle tebliğ ederken, diğer taraftan da onlardan ne gibi mânâlar kastedilmiş olduğunu sözleriyle, işleriyle tefsir ve izah eder, kapalı hükümleri açıklardı.
Çünkü Allah-u Teâlâ ona Kur’an-ı kerim naslarını açıklama yetkisi vermiştir.
Âyet-i kerime’sinde şöyle buyurur:
“Resulüm! Biz sana da Kur’an’ı indirdik ki, kendilerine indirileni insanlara açıklayasın.” (Nahl: 44)
Allah-u Teâlâ Kur’an-ı kerim’inde namazın farz olduğunu bildirdi. Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz ise Allah-u Teâlâ’dan aldığı vahiy ve ilham ile namazın vakitlerini, rekâtlarını, âdâb ve erkânını ve nasıl kılınacağını hem anlattı, hem de müslümanların gözü önünde kıldı. Sonra da:
“Beni namaz kılarken nasıl görmüşseniz, siz de öylece kılınız!” buyurdu. (Buhârî)

Oruç Âyet-i kerime’si nâzil olunca, müslümanlar Ramazan orucunun farz olduğunu anladılar ve oruçlarını tuttular. Fakat oruçlu olduğunu unutarak yenilen veya içilen bir şeyin orucu bozup bozmayacağı hakkında Âyet-i kerime’lerde açık bir hüküm yoktu.
Kur’an-ı kerim’de zekâtın farz olduğu bildirilmekteydi. Ancak ne kadar malı olana zekâtın farz olduğu, hangi mallardan zekât verileceği, nisab miktarları belli değildi. Hacc da böyledir.
Âyet-i kerime’lerde temiz olan şeylerin helâl, pis olan şeylerin de haram olduğu haber verilmiş, fakat bunların neler olduğu bildirilmemiştir.
Bütün bunları birer birer izah eden Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimizin Hadis-i şerif’leri ve Sünnet-i seniye’sidir.
İnsanları dünya saâdetine ve âhiret selâmetine ulaştıracak ne varsa hepsini açıklamış, geriye bir şey bırakmamıştır.


:cool:
Bir hadise meydana geldiğinde önce Kur’an-ı kerim’e bakılır, eğer hükmü varsa kabul edilir. Yoksa Sünnet-i seniye’ye bakılır, hükmü bulunursa kabul edilir.
Allah-u Teâlâ ve Peygamber’i bir hüküm verdiklerinde müminlere tercih hakkı tanınmamıştır. Allah-u Teâlâ, Peygamber’inin verdiği bir hükme güven duymayandan ve en küçük bir sıkıntı duymadan teslim olmayandan iman sıfatını kaldırmıştır.
“Allah ve Peygamber’i bir işe hüküm verdiği zaman, mümin bir erkekle mümin bir kadın için artık o işte kendi arzularına göre seçme hakkı yoktur.
Allah’a ve Peygamber’ine baş kaldırıp isyan eden kimse hiç şüphesiz ki apaçık bir şekilde sapıklığa düşmüş olur.” (Ahzâb: 36)
Resulullah Aleyhisselâm’ın verdiği hüküm, Allah-u Teâlâ’nın verdiği hükümdür.Ona itaat, onun Sünnet-i seniye’sine uymaktan ibarettir. Bunun içindir ki Sünnet-i seniye’ye uymak imanın gereğidir.

Resulullah Aleyhisselâm’a itaat etmek, getirmiş olduğu esasların hepsini kabul etmeyi, ahlâki ile ahlâklanıp edebi ile edeplenmeyi gerektirir.
Ona itaat etmek, verdiği hükme râzı olmak, söylediği söze boyun eğmek, getirdiği her şeyi tereddütsüz kabul etmek, mümin olmanın şiarıdır. Aksi taktirde inanmanın mânâsı kalmaz. Ona muhalefet ederek Allah-u Teâlâ’ya itaat etmek düşünülemez.




ŞİMDİ EY YALNIZ KURAN DİYENLER..
BUNCA AYET-İ KERİMELERİ DE Mİ İNKAR EDİYORSUNUZ???




Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimizi, onun nezih hayatini, Sünnet-i seniye’sini, Hadis-i şerif’lerini hafife alıp inkâr eden, o yüce Peygamber’i rencide edici beyanlarda bulunan kimseler eskiden olduğu gibi günümüzde de çıkmakta böylece hem din-i İslâm’ı tahrip ve tahrif etmek, hem de müslümanları saptırmak istemektedirler. Bu sapık fikirler batı tarafından bizzat desteklenmektedir.




EN BÜYÜK DELİL!!!


Allah-u Teâlâ onu dost edindi, adını adı ile andı, ona imanı Tevhid’in iki rüknünden biri yaptı. “Lâ ilâhe illâllah”tan sonra “Muhammedün Resulullah” ünvanını getirdi.


ŞİMDİ BİR DÜŞÜNÜN!!!
AKLI OLANA bundan büyük delil olur mu???
Bu kadar mı zor Peygambere itaat etmenin ancak Peygamberin bizlere ve tün insanlara ulaştırmamızı istediği Kuran'a uymak ve onu tum insanlara tebliğ etmekle olacağını,Peygamberin sözleri zannettiğiniz sözlerin hadisçilere göre aslında Peygamberin ağzından çıktığı gibi yazılmadığını dolayısıyla bu hadislerin dine delil olamayacak derecede güvenilmez olduğunu anlamak çok mu zor?
 
Üst