DOĞRU HADİSLERİ NE YAPACAĞIZ?
Buraya kadar yazdıklarımızdan bu sorunun cevabı bellidir. Hadislerin içinde yüzbinlerce uydurma hadis olduğu kesindir. Kuran’la çelişen, Kuran’a ilave hüküm getiren, mantıkla, aklın açık verileriyle çelişen hadislerin yalan olduğu kesindir. Dine ilave yapan hadisler, Kuran’ın detaylı, her şeyi açıklayan, hiçbir eksiği olmayan kitap olduğunu açıklayan ayetleriyle çeliştikleri için kesinlikle yalandırlar. Bunun dışında kalan hadisler, Kuran ile çelişmemek şartıyla doğru olabilirler. Dikkat ederseniz “doğru olabilirler” diyoruz, “kesinlikle doğrudur” demiyoruz. Doğru hadisleri ne yapacağız sorusunun cevabı; “Hangi hadislerin doğru olduğunu bilemeyiz” olacaktır. Yalan olan hadislerin bir kısmını yukarıdaki ölçülerden tanıyabiliriz. Ama bir hadisin kesinlikle doğru olduğuna hiçbir şekilde emin olamayız. Çünkü tanık olduğumuz yalan hadislerle, doğru olabilecek hadisler aynı kişilerce, aynı ölçülerle, aynı yıllarda toplanmıştır. Hicri 200’ü geçtikleri sırada Buhari, Müslim ve diğerleri gerçek hadisleri bulmaya -bizce- samimi olan bir gayretle çalıştılar ama aradan o kadar zaman geçen bir dönemde ve mevcut şartlarında, mümkün olmayan bu hedefe muvaffak olamadılar. Peki biz hicri 1400’lerde bunu nasıl yapabiliriz? Kuran’a tamamen uyan söz herhangi bir Müslüman’ın söylediği söz olup Peygamber’in sözüyle karıştırılmış olabilir. Dine iyilik yapacağım diye hadis uyduranlar olduğunu 5. bölümde göreceğiz. Bu hadisler dine sözde iyilik yapmak isteyenlerin uydurduğu hadisler olabilir. Hadis nakleden, hatta toplayanların “Nerede insanların işine yarayan güzel bir söz bulursanız başına ‘Peygamber dedi ki’ demekten korkmayın” dediği de vakidir. Bu oluşum ve ihtimaller, bizim Kuran’a hiçbir ilave yapmayan, Kuran’la çelişmeyen hadislere de bakış açımızı belirlemektedir. Fakat tüm bu çekincelerimize rağmen Kuran’la çelişmeyen ve dine ilave yapmayan birçok hadisin (bunlar hadis literatürünün önemli bir bölümüdür), tarihsel bilgi kaynağı olarak kullanılmasının mümkün olduğu kanaatinde olduğumuzu da belirtmeliyiz. Peygamber’in, takipçisi olmak mecburiyetinde olduğumuz sözleri, bir tek, Peygamber’in elçilik vazifesi gereği Allah’ın kelamını insanlara iletirken “Kuran” olarak ağzından çıkan sözleri (hadisleri) olmalıdır. Özü Allah’ın kelamı olan bu sözleri insanlar, Peygamber’in ağzından insan sözü hüviyetinde duymuşlardır. Elçinin (Peygamberimiz’in) getirdiği bu mesaja uyarak hem resule (elçiye), hem mesajın kendisine (Kuran’a), hem de aslında mesajı gönderen Allah’a uymuş oluruz.
AMACIMIZ ÇORBAYI DEĞİL, ZEHİRİ İÇİRTMEMEK
Peygamberimiz’in tavrını bu bölümde gördük, dört halifenin hadislere karşı tavrını ise 11. bölümde göreceğiz. Dini konularda Kuran yeterliyken, Peygamberimiz ve daha sonra dört halife hadis naklini yasaklamışken, hatta hadisleri yaktırmış olmalarına karşın; bizim, bugün, hadisleri kurtarmaya çalışmamızın -sanki mümkünmüş gibi- ne anlamı var? Bir çorbanın yarısı çorba, diğer yarısı zehirse; bunun bir kısmı içilebilir diyebilir miyiz? Hadis kitaplarında, aynen bu şekilde, doğru ile yanlış ayırt edilemeyecek şekilde karışmıştır. “Hadislere uymayın” dememiz, insanların çorbayı içmelerine engel olmak için değil, zehir içmelerini önlemek içindir. Bize gerekli tüm dini bilgi; Peygamberimiz’in karakteri ve yaptıklarıyla ilgili gerekli olanları da içerecek şekilde Kuran’da bulunmaktadır. Bunun dışındaki bilgiler din açısından gereksizdir. Bu gereksiz bilgilerin, doğrusunu yanlışından ayıklamak da imkansızdır. Kuran en doğru yola götüren, apaçık bir kitaptır. Kuran’a uygun sözü kim söylerse doğru konuşmuş olur.
Bazı istismarcıların, bu kitaptaki tavrımızı, Peygamber’in sözlerini inkar ve saygısızlık olarak göstermeye çalışıp, istismarcılık yapacaklarını biliyoruz. Peygamberimiz’e asıl saygısızlık; Peygamberimiz’in büyülendiğini söyleyen, cinsel hayatıyla ilgili yakışıksız açıklamalar yapan, dünyanın öküz ile balık üzerinde olduğunu iddia eden hadisleri, “Peygamber söyledi” demektir. Bunları nakledenlerin doğru sözüne hangi hususta inanılabilir ve bunu kim garanti edebilir? Kuran dışındaki hadisleri inkar etmek; Peygamber’e sevgi ve saygının, dini Allah’a halis kılmanın ve Kuran’ı tek başına yeterli kabul etmenin sonucudur. Tıpkı Hz. İsa’ya sevgisini onu tanrı ilan ederek gösterenler olduğu gibi; Peygamberimiz’i sevdiğini söyleyip sonra onu büyülenmiş, Allah’a yalan sözler isnat etmiş, çelişkili birçok hükümler bırakmış gibi gösteren kitapları dinin kaynağı kabul eden ve bu kitaplardaki tek sözü inkar edeni kafir ilan edenler de vardır. Peygamberlerimiz bizim Allah’a inanmamızı, Allah’ın dinine bağlanmamızı ister; yoksa hiçbir Peygamber kendisine yalan sözler yakıştırılıp tanrılaştırılmasını veya Allah’ın dinine ilaveler yapılmasını istemez.
Peygamberler’in en çok hoşnut olacağı hareket; halis, saf, katıksız şekliyle gerçek dine uyulmasıdır. Yoksa Hz. İsa’ya yüceltici sözlerle sevgi gösteren Hıristiyanlar gibi, diğer yandan bu sevgi bahanesiyle hakiki dinden uzaklaşmamız değildir.
BİTTİ..
ALINTIDIR....