günün sohbeti 25,07,2006
ÂYET-İ KERİME MEÂLİ
Âyetlerimizi akıllarınca boşa çıkarmak için birbirleriyle yarışanlar ise, azap içinde kalıcıdırlar.
Sebe’ Sûresi: 38
25.07.2006
HADİS-İ ŞERİF MEÂLİ
Ahlâkı kötü olan, nefsine azap eder. Kaygısı çok olanın bedeni hasta olur. İnsanlarla sürtüşmeye girenin şerefi gider, kişiliği yok olur.
Câmi'ü's-Sağîr c: 3-3651
25.07.2006
İnsanlığın kurtuluşu Kur'ân hakikatlerinde
Bediüzzaman, kendisini sıkıştıranların vatan ve millet zararına, anarşilik ve dış güçler hesabına hareket ettiklerini söylemekten de geri durmamış ve şöyle demiştir: “Katiyen size beyan ediyorum ki, dinsizlik hesabına bizi ezen sizler, vatan ve millet, asayiş ve idare aleyhinde ve anarşilik lehinde ve müthiş bir ecnebî hesabına beni sıkıştırıp, bir sarsıntı çıkarıp, o cereyanın müdahalesini istiyorsunuz. Onun için, bütün ihanet ve hakaretlerinize beş para kıymet vermem; asayiş, idare lehinde sabır ve tahammüle karar verdim. Elbette dünya daimi olmadığı gibi, hadisâtı da fırtınalı, daima değişir. Birkaç saat cinayetlerle, dünyevî ve uhrevî binler zakkum ve azapla karşılaşanlar var. O zaman, faydasız yüz binler teessüf diyeceksiniz. Ben, resmî makamâta ve bizimle tam alâkadar vazifedarlara yazdığım gibi, sizin gibi bedbahtlara dahi derim:
“Biz, Risâle-i Nur’la, bu memleketin ve istikbalinin en büyük iki tehlikesini def etmeye çalışıyoruz ve bilfiil çok emarelerle, hatta mahkemede de kısmen ispat etmişiz. Birinci tehlike: Bu memlekette, hariçten kuvvetli bir surette girmeye çalışan anarşiliğe karşı sed çekiyoruz.
“İkincisi: Üç yüz elli milyon Müslümanların nefretlerini kardeşliğe çevirmekle, bu memleketin en büyük nokta-i istinadını temin etmektir.”21
4- Dinsizlik akımlarına kuvvet verilmesi
Yukarıda saydığımız olumsuzluklardan, anarşi ve terörden ülkeyi kurtarmak için din ve ahlâka, din eğitim ve öğretimine çok çok kuvvet verilmesi gerekirken din ve ahlâka pranga vurulmuş, dinsizlik akımlarına kuvvet verilmiştir. Bunlar da—komünistlik, masonluk, zındıklık, dinsizlik—Said Nursî’ye göre doğrudan doğruya anarşistliği doğurmuştur. Bu dehşetli tahrip edicilere karşı ancak ve ancak Kur’ân hakikatları etrafında İslâm birliği dayanabilir. Beşeri bu tehlikeden kurtarmaya vesile, ancak bu birlik olabilir. Bu vatanı yabancıların işgal ve istilâsından ve bu milleti anarşilikten kurtaracak yalnız odur. Ve bu hakikate binaen, Demokratlar bütün kuvvetleriyle bu hakikate istinad edip komünist ve masonluk cereyanına karşı vaziyet almaları zarurîdir.22
Hakikî bir Müslüman hiçbir zaman Yahudi ve Nasranî olamıyor. Olsa olsa dinsiz olup tam anarşist olur. İnşaallah, Maarif ve Adliye Vekilleri (Millî Eğitim ve Adalet Bakanları )gibi, sair erkânlar da bu ehemmiyetli hakikati tam anlayacaklar. Sağ-sol tâbiri yerine, hak ve hakikat, Kur’ân ve iman kuvvetine dayanıp bu vatanı mutlak küfürden, inkârdan, anarşilikten, dinsizlikten ve onların dehşetli tahribatlarından kurtarmaya çalışmalarını Allah’ın rahmetinden bütün ruh u canımızla niyaz ve rica ediyoruz.”23
Bediüzzaman anarşinin kaynağının inkârcılık ve sekülerizm; ondan kurtulmanın çaresini de iman hizmetindeki ihlâsın sonucu olan asayişi korumada gördüğü için bütün ömrünü iman hizmetine ve asayişi korumaya harcadığını söylüyor ve diyor ki: “Bir câni yüzünden on mâsumu zulümden kurtarmak için rahatımı, şerefimi, haysiyetimi, hattâ lüzum olsa hayatımı feda etmekle, her bir tazyikata, mânâsız, lüzumsuz şeylere karşı sabır ve tahammül ettim. İşte, benim otuz kırk senedir bu hizmet-i imaniye için, benim hakkımda habbeyi kubbe yapıp, bir bardak suda fırtına çıkarıp beni tâciz ettikleri halde, sırf hizmet-i imaniyenin bir neticesi olan âsâyiş için sabır ve tahammül ettim… “Madem iman hizmetinde tam ihlâsla, anarşiliği durdurmakla, âsâyişi muhafaza etmekle sabır ve tahammül gerektir. Ben de bunun için rahatımı, haysiyetimi feda ediyorum. Onları da helâl ediyorum.”24
Hiçbir Müslüman, şimdiye kadar hakikî Yahudi ve Nasranî olmamış ve olmaz, belki dinsiz olur, bütün bütün bozulur. Öyle de, bir Müslüman bolşevik olamaz. Belki anarşist olur, daha istibdad-ı mutlaktan başka idare edilmez. Biz Nur talebeleri hem idareye, hem âsâyişe, hem vatan ve milletin saadetine çalışıyoruz. Karşımızdaki dinsiz anarşistler, millet ve vatan düşmanlarıdır. Hükûmet için bize ilişmek değil, tam himaye ve yardım etmek elzemdir.25
5- Hürmet ve merhamet gibi ahlâkî esasların sarsılması
Dinin en önemli esaslarından biri hürmet, diğeri de merhamettir. Bu esasların ciddî anlamda sarsıldığını ifade eden Bediüzzaman, bazı yerlerde, biçare ihtiyarlar, peder ve valideler hakkında dehşetli boyutlara vardığını ve son derece acı neticeler verdiğini dile getiriyor ve şöyle diyor:
Cenâb-ı Hakk’a şükür ki, Risâle-i Nur, bu müthiş tahribata karşı girdiği yerlerde mukavemet ediyor, tamir ediyor. Zülkarneyn seddinin yıkılmasıyla Ye’cüc ve Me’cüclerin dünyayı fesada vermesi gibi, Muhammed (a.s.m.)’a ait olan Kur’ân seddinin sarsılmasıyla Ye’cüc ve Me’cüc’den daha müthiş olarak ahlâkta ve hayatta zulmetli bir anarşistlik ve zulümlü bir dinsizlik fesada ve ifsada başlıyor.26
Anarşi ve teröre karşı Bediüzzaman’dan çözümler
1- Kur’ân hakikatlerine sarılmak
Bediüzzaman nerede olursa olsun anarşi ve terörün sadece silah zoruyla halledilecek bir mesele olmadığını ortaya koyuyor, çözüm noktasındaki görüşlerini şu şekilde ortaya koyuyor: “Şimdi bu zamanda en büyük tehlike olan dinsizlik, anarşizm ve materyalizme karşı yalnız ve yalnız tek bir çare var. O da Kur’ân’ın hakikatlerine sarılmaktır. Yoksa koca Çin’i az bir zamanda komünistliğe çeviren beşerî musibet, siyasî, maddî kuvvetlerle susmaz. Yalnız onu susturan Kur’ân hakikatleridir.”27
—Devam edecek—
Dipnotlar:
21. Nursî, Emirdağ Lâhikası, 111
22. Nursî, Emirdağ Lâhikası, 271
23. A.g.e, 301
24. A.g.e, 416
25. A.g.e, 358
26. Nursî, Kastamonu Lâhikası, 111
27. Nursî, Emirdağ Lâhikası, 297
Dr. Vehbi KARAKAŞ
25.07.2006
Ben dindar bir cumhuriyetçiyim
Eskişehir Mahkemesinde gizli kalmış, resmen zapta geçmemiş ve müdafaatımda dahi yazılmamış bir eski hatırayı ve lâtif bir vâkıa-i müdafaayı aynen beyan ediyorum.
Orada benden sordular ki:
“Cumhuriyet hakkında fikrin nedir?”
Ben de dedim:
Eskişehir mahkeme reisinden başka daha sizler dünyaya gelmeden ben dindar bir cumhuriyetçi olduğumu elinizdeki tarihçe-i hayatım ispat eder. Hülâsası şudur ki: O zaman şimdiki gibi, hâlî bir türbe kubbesinde inzivada idim. Bana çorba geliyordu. Ben de tanelerini karıncalara verirdim, ekmeğimi onun suyuyla yerdim.
İşitenler benden soruyordular; ben de derdim:
“Bu karınca ve arı milletleri cumhuriyetçidirler. O cumhuriyetperverliklerine hürmeten, tanelerini karıncalara verirdim.”
Sonra dediler:
“Sen Selef-i Sâlihîne muhalefet ediyorsun.”
Cevaben diyordum:
“Hulefâ-i Râşidîn, herbiri hem halife, hem reis-i cumhur idi. Sıddîk-ı Ekber (ra), Aşere-i Mübeşşere ve Sahabe-i Kirama elbette reis-i cumhur hükmünde idi. Fakat mânâsız isim ve resim değil, belki hakikat-i adaleti ve hürriyet-i şer’iyeyi taşıyan mânâ-yı dindar cumhuriyetin reisleri idiler.”
Mevkuf Said Nursî
Târihçe-i Hayat, s. 357
Lügatçe:
Hulefâ-i Râşidîn: Doğru yolda olan dört büyük halife.
Sıddîk-ı Ekber: En büyük sıddık; Hz. Ebû Bekir (ra).
Aşere-i Mübeşşere: Cennetle müjdelenen on sahabe.
25.07.2006