HADİS-İ ŞERİFLERLE TASAVVUF YAŞANTISI
2658. [4:326, Hadîs No: 5473]
Hz. Ali (r.a.) rivayet ediyor:
“İlm-i ledün aziz ve celil olan Allah'ın sırlarından bir sır, hükmünden bir hükümdür. Allah onu kullarından dilediğinin kalbine bırakır”
(Deylemî'nin Müsnedü'l-Firdevs'inden)
Hafti Savti olmayan bir Mektebe girip
Hızr ile hem dem olmayan derviş midir?
Hafti savtı yani söz ve harf olmayan ya da kağıtsız kalemsiz.. Hızr yani Mürşid-i Kamil..
Evet.. Ehlullah böyle ifade etmiş nazm ile.. İlm-i Ledün okunmadan, bilinmeden insan derviş olamaz.. Dervişlik şudur ki; insan, Allah için dünya ve ahiret nimetlerinden vazgeçer; kalbinde Allah'tan gayrı hiç bir arzu ve istek bırakmazsa işte onlar derviş oluyor.. Bunlar Allah'ın sevgisinden, O'nun rızalığından daha büyük bir nimet tanımıyorlar..
Yazılanları, çizilenleri anladığımızda ortaya çıkan şudur: "Dünyada da ahirette de dervişlikten daha yüksek ulaşabileceğimiz bir makam yok!" Hatta Niyazi Mısri Hazretleri de ifade etmiş:
Savmı Salat Hacc ile sanma biter zahid işin
İnsan-ı Kamil olmaya lazım olan irfan imiş..
Savm, oruç; Salat, namaz; Hacc bildiğimiz Hacc ibadeti.. İnsan-ı Kamiller derviş sıfatında olan kimselerdir.. O nedenle derviş denildiğinde, insan-ı kamil; insan-ı kamil denildiğinde derviş olarak anlaşılmasında mahzur yok.. Bu kelamı inşallah yanlış anlayan olmaz.. Burada Niyazi Mısri Hazretleri diyor ki: "Ey Müslüman, tamam Allah'ın kıymetli emirlerini yerine getirdin.. Çok kıymetli olanı yaptın, yasaklarından kaçındın.. Ama derviş olmak için, insan-ı kamil olmak için bu temelin üzerine İlm-i Ledün de okumalısın.. Yoksa ibadetin de emelin de yakinin de kemal mertebesine, önceki mesajlarımda yazdığım ihsan ve ihlas mertebelerine ulaşamazsın.." İrfan dediği, İlm-i Ledündür.. İlm-i Ledün de Hz. Ali Efendimizin Resulullah Efendimizden bildirdiği gibi kalb ilmidir.. Allah'ın kullarına büyük bir lutf u ihsanıdır.. İlm-i ledün, Hızır AS.ın, Musa AS.'a talim ettiği ilmin adıdır.. Bu ilim Allah'ın katından bir ilim.. Bu ilim kitaplarda değil, sadırlarda yazılıdır.. Peygamber Efendimizin "Rabbım sadrıma ne koyduysa, yar-i garim Ebu Bekir'in sadrına da onu aktardım" buyurduğu ilim işte kalb ilmidir.. Ledün ilmidir.. Tarikatlerde yol kat etmiş olanlara verilen talim de bu ilimdendir.. Sadırdan sadıradır.. Gönülden gönüledir..
Bu ilmin ele geçmesi için Hızır AS.'a, yani bir Mürşid-i Kamile ihtiyaç vardır.. Hocasız, Mürşidsiz bu pek kıymetli ilimden hiç kimse hisse sahibi olamamıştır..
***
25- (2689) Bize Muhammed b. Hatim b. Meyimin rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Beliz rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Vûheyb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süheyl babasından, o da Ebû Hürcyre'den, o da Peygamber (Saüallahü Aleyhi ve Sellem)'den naklen rivayet etti. Şöyle buyurmuşlar :
«Şüphesiz ki : Allah Tebareke ve Teâla'nın bir takım seyyar fazla melekleri vardır. Bunlar zikir meclislerini araştırırlar. İçerisinde zikir olan bir meclis buldular mı onlarla beraber otururlar. Ve kanatlarıyla birbirlerini kuşatırlar. Ta ki kendileriyle alt semanın arası dolar. Cemaat dağıldıkları vakit yükselir ve gökyüzüne çıkarlar. Allah (Azze ve Ce'le) onları bildiği halde kendilerine : "Nereden geldiniz?" diye sorar. Onlar da : "Senin yeryüzündeki bazı kullarının yanından (geldik), onlar sana tesbih ediyor, tekbîr, tehlilde bulunuyor, sana hamd ediyor ve senden istiyorlar", cevabını verirler. Teâla Hazretleri : "Benden ne istiyorlar?" diye sorar : "Senden cennetini istiyorlar", derler. "Onlar benim cennetimi gördü mü?" der. "Hayır yâ Rabbî!" cevabını verirler. "Acaba cennetimi görmüş olsalar ne yaparlar?" der. Melekler : "Senden eman dilerler", derler. "Benden neden eman dilerler?" Diye sorar. "Senin cehenneminden yâ Rabbi!" diye cevap verirler. "Onlar benim cehennemimi görmüşler mi?" der. "Hayır!" cevabını verirler. "Acaba cehennemimi görmüş olsalar ne yaparlar?" der. "Senden mağfiret dilerler", derler. O da: "Ben onları mağfiret ettim, ne diledilerse kendilerine verdim. Ve onları eman diledikleri şeyden kurtardım", buyurur. Bunun üzerine melekler: "Ya Rabbi! İçlerinde filân var, günahı çok bir kul. O ancak oradan geçerken onlarla beraber oturdu", derler. Teâla Hazretleri: "Onu da affettim. Onlar öyle bir cemaat ki onlarla düşüp kalkan şaki olmaz", buyurur.»
Bu hadîsi Buhâri Kitâbu'd-Deavatn'da tahric etmiştir.
Bakınız, İlm-i Ledün öğrenmek için Tarikat okullarına yazılmak gerekir.. Buradaki mana mecazidir; yani bir Mürşid-i Kamilden tarikat ve ders talimi alıp onun meclislerine, ona bağlı olanların ve onun izini takip edenlerin meclislerine devam etmek icap eder.. Bu meclislerde ne yapılır? Allah için oturulur, Allah için konuşulur, Allah için susulur.. Allah'tan ve Resulullah'tan bahisler ile sohbetler edilir.. Allah ve Resulü hayırla ve muhabbet ile yad edilir.. Allah zikri yapılır.. İşte böyle bir meclis zikir meclisidir.. Bu meclislerde Allah'tan ve Resulünden başka bir yabancıya yer yoktur.. Siyasetten, ticaretten, aldıdan verdiden, borçtan harçtan, şundan bundan bahis edilmez.. Sadece ve sadece Allah.. Bu meclisler o yüzden zikir meclisidir.. Hadis-i Şerife baktığımızda mübarek Resulullah Efendimiz ne müjdeliyor:
Bu mecliste olanlara rahmet yağıyor.. Bu meclislere melekler doluşuyorlar.. Bu meclistekilerin ne muradı var ise Allah onlara ihsan ediyor.. Hiç birini geri çevirmiyor.. Hatta, hasbel kader, geçiyorken uğramış birine dahi bütün bu nimetleri ihsan ediyorlar! E bakınız, ne diyor sonunda:
Orada, öylesine bulunan kimseleri kastederek "Onu da affettim. Onlar öyle bîr cemaat ki onlarla düşüp kalkan şaki (Cehennemlik) olmaz.."
Bütün bu nimetlerinden dolayı Allah'a ne kadar hamd etsek, ne kadar şükretsek gine eksik kalır, gine layıkıyla yapamayız.. Gece gündüz başımız secdede teşekkürler etsek yine bu nimetlerin karşılığını ödeyemeyiz.. Allah Teala dilediğine keremiyle lutf eder..