Evliyaullah, Rabıta ve Hadis-i Şerfilerle+Alimlerin Görüşleriyle Tasavvuf

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
TASAVVUF HAKKINDA FIKHİ MÜLAHAZALAR'DAN -3


...

Her ümmet için bir şeriat ve minhac tayin ettik.’ (Maide/48) ayetinin tefsirinde Fahreddin Razi der ki: “Şira’: Mutlak manada şeriat yolu, minhaç ise; şeriatın güzelliklerinin bütünü demektir. Şeriat yolun başı tarikat ise devam eden yoldur.” (18)

Zaman tarikat zamanı değil.’ sözü kendi namına sık sık kullanılan Bediiüzzaman bilahere şöyle tashihte bulunur: “Şimdiye kadar ben yalnız iman hakikatini düşünüp böyle demiştim. Fakat şimdi, sünnet dairesinde bu nur dairesi içine her tarikat ehli girmeli.(20)

İman Şa’rani de Tabakat-ı Kübra’sında der ki:

Hiçbir veli yeni bir din getirmez. Yeni bir anlayış getirir. Ayet ve hadise dair kendisinden öncekilere nasip olmayan bir mana ve irfan yolu açar. Bu yolun ehlini tanımayanda bu manaları garipser ve der ki: -Evet, biliyoruz, Allah’ın veli kulları var ama! Nerede?

Her velinin fitneden bol nasibi vardır. Diğer ümmetlere parça parça verilen imtihan ve mihnetler tümden bu ümmete verildi.
(21)

Sadık Dana (Musa Topbaş Hz.):

" ... Tasavvuf tarihi, bir köşede tenbel tenbel oturmak, herkese el açmak, sadece tesbih ve tefekkür etmek değil, zikir, fikir, hizmet, gayret ve cihad yolunda yakıt mesabesindedir. (22)

...

Alusi:

“ ... Allah’u Teala birtakım has kularına neden fakih ve müfessirlerin ulaşamadığı bir anlayış ve idrak vermemiş olsun. ... Muhakkıkların tam mutabakatıyla anlıyoruz ki bidat, hava ve ilhadi görüşler eğer tasavvuf adı altında bunların arasına karışmışsa elimizde ki şeriat ölçüsü zaten bunları reddetmiş ve bizzat büyük müctehid meşayih ve âlimlerin mücadeleleriyle bunlar gün yüzüne dökülüp, ayıklanmışlardır. " (24)

... Büyükler usul-i şeriyye muhalif hususlarda hep akran ve ashabını sakındırmışlardır. (26)

" ... Cahillerin zühdü gibi değil de âlim ve mürşidlerin zühdü ölçüdür. İlmi talep eder. Başkasına muhtaç olmamak için sebeplere tevessül elder. İnsanlardan kaçmayıp sıkıntılarına katlanır ki bu Enbiya Aleyhimüsselam, Hulefa-i Raşidin ve Mütteki İmamlar yoludur. Nefsiyle ilmin edebi ve koruyucu zırhıyla mücadele eder. Yoksa aslı olmayan zühd kılıfındaki şekli merasimlerle mücadele olmaz." (27)


"Tarikat ve hakikat vesilelikten çıkmamalıdır. ... Tekke, camideki namazın huzuruna vesile olmalı." (29)

"Silsile de bu meyanda kişi ahiret yolculuğunda tarikat silsilelerinden birine iltihak edip o nuranî kervan ile ünsiyet kurmak evham ve şüphelerin hucumlarından onların icmaına dayanıp, istinad edip kurtulmak vesilesidir." (30)

“Biline ki mürid, şeyhini muradı ve matlubu görürse şirke düşer. Gerçek maksud ve murad Allah’tır. ... " (31)


....

Netice: ... Umum müslümanlar için bir sofiye yoluna girmese de umum manada bir ihlas ve zühdi hayat tahakkuk eder.

sözü dinler ve en güzeline uyarlar’ ayetinin mefhumu gareği, sadıklarla beraber olma, zikir, fikir, tezkiye ve ihsan gibi çok mühim vazifelerde her müslüman için çeşitli imkan, vasıta ve usuller vardır. İlim meclisleri, nasihatler, kitaplar, cemaat hareketleri en azından asgari sınırda bunların eğitimini verir. Ama sözün en güzeline uymak isteyenler içinde, âlim ve arif olan meşayihin öğretileri ve terbiye halkaları, yüksek anlayışlardan istifade etmek, imanda yakîn, huzurda yakınlığı, marifette derinliği ziyadeleştirmek isteyenler için vazgeçilmez bir vasıtadır. Nefsin vartalarından korunmak için en sâlim yoldur.


Kaynaklar

1) İbn-i Ahmed er-Ramlî el-Ensârî, Şerh-u Zübed-i İbn-i Raslân, Beyrut
2) Sadîk b. Hasen el-Kanûcî, Ebcedu’l-Ulûm, c. 2, s. 155, Beyrut, 1978
3) Ahmed Abdülhami b. Teymiyye el Harrânî, Kütübü ve Fetâvâ, İbn-i Teymiyye fi’l-fıkh, c. 19, s. 274, Mektebet-ü İbn-i Teymiyye
4) Tıblâvî M. Said, İbn-i Teymiyye’de Tasavvuf, s. 48, İnsan Yay.
5) Hasan el-Benna, Risaleler, c. 9, s. 121-122, Hikmet Yay.
6) Said Havva, Ruh Terbiyemiz, s. 333-347, Kayıhan Yay.
7) Said Havva, Ruh Terbiyemiz, s. 340
8) Tıblâvî M. Said, a.g.e., s. 185
9) İmam Rabbani, Mektubat, 207. ve 84. Mektup, Merve Yay.
10) İmam Rabbani, Mektubat, 71. Mektup
11) İmam Rabbani, Mektubat, 48. Mektup
12) İmam Rabbani, Mektubat, 286. Mektup
13) Muhammed b. Abdullah Hânî, Adâb, Mukaddime, Erkam Yay.
14) Ramazanoğlu Mahmud Sami, Musahabe, c. 6, s. 131-134, Erkam Yay.
15) Said Havva, a.g.e.
18) Fahreddin Razi, Tefsir-i Kebir, c. 9, ayet: Maide s. 48, Akçağ Yay., Ankara 1990
20) Bediüzzaman, Emirdağ Lahikası
21) İmam Şa’rani, Tabakatü’l-Kübra, Mukaddime, Erkam Yay.
22) Sadık Dânâ, Altınoluk Sohbetleri I, ‘Tasavvuf ve Marifetullah’, Erkam Yay.
24) Alûsî, a.g.e., c. 6, s. 192
26) Salih b. Muhammed b. Nuh el-Umerî, İykazü’l-Himem, c. 1, s. 90-91, Beyrut, 1328 h.
27) Osman b. Abdurrahman eş-Şehrazevî, Fetava İbn-i Salah, s. 195, Beyrut, h. 1407
28) Şerhun-Nevevî alâ Sahihi-i Müslim, c. 14, s. 191, Beyrut, 1392 h.
29) Bediüzzaman, 29. Mektup, 7 telvih
30) Bediüzzaman, 29. Mektup, 9. telvih
31) Muhammed b. Abdullah Hani, Adab, Mukaddime

(Üç serilik bu yazı alıntıdır, yazı çok çok uzun olduğundan özüne dokunulmadan tarafımdan kısaltılmıştır)
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
ALİMLERİN GÖRÜŞÜYLE TASAVVUF - NEFS TERBİYESİNİN ÖNEMİ

İmam Rabbani Hazretleri buyurur:

"Bedenin hastalığı, ibâdetlerin yapılmasını güçleştirdiği gibi, Bâtının (kalbin) hasta olması da güçleştirir. Allah teâlâ, İslâmiyeti, nefs-i emmâreyi, arzularından, âdetlerinden vazgeçirmek için gönderdi. Nefsin istekleri ve İslâmiyetin istekleri birbirinin zıddıdır, aksidir. O hâlde, ibâdetleri yapmakta güclük çekmek, nefsin kötülüğünü gösteren bir alâmettir. Nefsin arzularının kuvveti, bu güçlüğün çokluğu ile ölçülür. Nefsin hevâsı, arzuları kalmayınca, güçlük de kalmaz."

"ibâdet yapmak güç gelen kimseler; böyle bozuk kimselere, ibâdetlerin zor gelmesine sebeb, nefslerinin karanlığı ve şehvânî arzularının kötülüğüdür. Bu karanlık ve kötülükler, nefs-i emmâreden hâsıl olmaktadır. Nefs-i emmâre, Allah Teâlânın düşmanıdır."


(Mektubat-ı Rabbani, 289. Mektup)
 

bi husben

Kıdemli Üye
Katılım
7 Mar 2007
Mesajlar
5,664
Tepkime puanı
322
Puanları
83
[
Kaynaklar

1) İbn-i Ahmed er-Ramlî el-Ensârî, Şerh-u Zübed-i İbn-i Raslân, Beyrut
2) Sadîk b. Hasen el-Kanûcî, Ebcedu’l-Ulûm, c. 2, s. 155, Beyrut, 1978
3) Ahmed Abdülhami b. Teymiyye el Harrânî, Kütübü ve Fetâvâ, İbn-i Teymiyye fi’l-fıkh, c. 19, s. 274, Mektebet-ü İbn-i Teymiyye
4) Tıblâvî M. Said, İbn-i Teymiyye’de Tasavvuf, s. 48, İnsan Yay.
5) Hasan el-Benna, Risaleler, c. 9, s. 121-122, Hikmet Yay.
6) Said Havva, Ruh Terbiyemiz, s. 333-347, Kayıhan Yay.
7) Said Havva, Ruh Terbiyemiz, s. 340
8) Tıblâvî M. Said, a.g.e., s. 185
9) İmam Rabbani, Mektubat, 207. ve 84. Mektup, Merve Yay.
10) İmam Rabbani, Mektubat, 71. Mektup
11) İmam Rabbani, Mektubat, 48. Mektup
12) İmam Rabbani, Mektubat, 286. Mektup
13) Muhammed b. Abdullah Hânî, Adâb, Mukaddime, Erkam Yay.
14) Ramazanoğlu Mahmud Sami, Musahabe, c. 6, s. 131-134, Erkam Yay.
15) Said Havva, a.g.e.
18) Fahreddin Razi, Tefsir-i Kebir, c. 9, ayet: Maide s. 48, Akçağ Yay., Ankara 1990
20) Bediüzzaman, Emirdağ Lahikası
21) İmam Şa’rani, Tabakatü’l-Kübra, Mukaddime, Erkam Yay.
22) Sadık Dânâ, Altınoluk Sohbetleri I, ‘Tasavvuf ve Marifetullah’, Erkam Yay.
24) Alûsî, a.g.e., c. 6, s. 192
26) Salih b. Muhammed b. Nuh el-Umerî, İykazü’l-Himem, c. 1, s. 90-91, Beyrut, 1328 h.
27) Osman b. Abdurrahman eş-Şehrazevî, Fetava İbn-i Salah, s. 195, Beyrut, h. 1407
28) Şerhun-Nevevî alâ Sahihi-i Müslim, c. 14, s. 191, Beyrut, 1392 h.
29) Bediüzzaman, 29. Mektup, 7 telvih
30) Bediüzzaman, 29. Mektup, 9. telvih
31) Muhammed b. Abdullah Hani, Adab, Mukaddime

(Üç serilik bu yazı alıntıdır, yazı çok çok uzun olduğundan özüne dokunulmadan tarafımdan kısaltılmıştır)
[/quote]

sayın hirahos

ibn-i teymiyeyide referans göstermeniz çok ilginç

ibn-i teymiye inandığınız bir alimmidir sizin için ne ifade ediyor öğrenebilirmiyzi yada başka konularda biz size referasn olarak göstersek itirazınız olacak mı
referans olarak gösterdiğiniz kişi sizin için geçerli akçe olması gerekmez mi

selametle
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Sevgili firsaf abim; İbni Teymiyye, bir kısım şaz görüşleriyle ehli Sünnetten ayrılmış kıymetli bir İslam alimidir.. Allah ondan razı olsun..

Biz onu okurken, ondan ilim talep ederken; ayrıldığı hususlara dikkat ederek hareket ederiz.. Ayrıldığı hususlar haricinde ilminden yararlanırız..

Selamlarımla..
 

bi husben

Kıdemli Üye
Katılım
7 Mar 2007
Mesajlar
5,664
Tepkime puanı
322
Puanları
83
Sevgili firsaf abim; İbni Teymiyye, bir kısım şaz görüşleriyle ehli Sünnetten ayrılmış kıymetli bir İslam alimidir.. Allah ondan razı olsun..

Biz onu okurken, ondan ilim talep ederken; ayrıldığı hususlara dikkat ederek hareket ederiz.. Ayrıldığı hususlar haricinde ilminden yararlanırız..

Selamlarımla..


bazı görüşleriyle ehli sünnetten ayrılmıştır diyorsunuz bunlara öreniğiniz nedir acaba
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Bu forumda daha önce bu bahisler geniş olarak ele alınmıştı, firsaf abim.. Ararsanız bulursunuz, inşallah..

İzin verirseniz, bu başlığın mevzusunu, yönünü değiştirmeyelim..
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
ALİMLERİN GÖRÜŞÜYLE TASAVVUF - YİNE RABITA; YANİ SEVGİ VE KALBİ BAĞLILIK

İmam A'zam Ebu Hanife Hazretleri (Radıyallahu Anh), Resullulah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) in Ravza-i Mutahhara'sında yapmış olduğu münâcât (yalvarış) ında şöyle demiştir:

"Ey Efendim! Benim sana tutkun bir kalbim ve Senin aşkınla kaplanmış bir ruh kalıntım var."

"Sustuğum zaman, bütün sükûtum sen (i düşünmekle geçmek) dedir, konuştuğumda ise senin yüceliğini medhederim."

"Duyduğum zaman ancak senden hoş sözleri duyarım, Baktığım zaman da ancak seni görürüm."

(Ebû Hanîfe, ed-Dürru'l-Meknûn, Beyit No: 43-45)

***

Bu en büyük müctehidin, bu kadar fasîh ve belîğ ifadeleri, Resulullah (Sallahu Aleyhi ve Sellem) e karşı olan rabıtasının kuvvetini ne kadar güzel bir şekilde ortaya koymaktadır.

(alıntıdır)
 

avrasya

Paylaşımcı
Katılım
26 Kas 2006
Mesajlar
106
Tepkime puanı
0
Puanları
0
hirohos sen doktora mı yapıyorsun?Allah ilmini artırsın inşaallah
 

ekobaskil

Üye
Katılım
29 Nis 2007
Mesajlar
20
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Konum
türkiye/izmir
GİRİŞ VE AÇIKLAMA

Bismillah Ya Hayrer Razıgin..

Sallu ala Rasulina Muhammed..

Uzun zamandır üzerinde çalıştığım 3-4 konu var.. Henüz tamamlayamadım ama inşallah zamanla tamamlamaya çalışacağım..

Üzerinde çalıştığım konuları ayrı ayrı başlıklar altında açmaktansa birbirleriyle ilişkili olduklarından dolayı bir başlıkta, yani burada toparlamaya karar verdim hayırlısıyla..

Bu başlık altında neler yapacağım:

1- “Haberiniz olsun kî Allah’ın velileri için hiçbir korku yoktur. Onlar mahzun da olacak değillerdir. Onlar iman edip, takvaya ermiş olanlardır. Dünya hayatında da âhirette de onlar için müjdeler var. Allah’ın kelimelerinde asla bir değişme söz konusu değildir, işte bu, en büyük saadetin ta kendisidir." (Yûnus, 62-64).

Ayet-i Kerimesinin Tefsirlerinden örnekler vereceğim..

2- "Bir kişinin imanını kurtarmak 10 Veli yetiştirmekten sevaplıdır" sözünün Kur'an, Sünnet ve İcmaya aykırı ve zıt olduğunu, Ehl-i Sünnet çizgisinden ayrılan bir kelam olduğunu bu cihetle ispat edip bu sözü kullananların ne tür bir hata içinde olduklarını göstermeye çalışacağım Allah'ın izniyle..

3- Bu tefsirlerde geçen bir Hadis-i Şeriften her yerde, her zaman istenen "Rabıtanın delili nedir?" talebini karşılamaya çalışacağım.. Bunun yanında bir forumda rastladığım ve fakad henüz kaynaklarda bulamadığım bir başka nakile de yer vereceğim.. Maksadım, bu ek nakilin kaynaklarda bulunmasında değerli dostlarımın yardımı ve katkısını umuyor olmamdır..

4- Sürekli deniyor: "Efendim, Tasavvuf İslam'a dışarıdan ithal edilmiştir.. Asr-ı Saadette olmayan bir bid'attir.. Her bid'at de delalettir".. Biz de biliyoruz ki her ne kadar "Tasavvuf" adlandırması Asr-ı Saadette olmasa da yaşantısı ayniyle o dönemde yaşanmış; İslam'ın manevi geleneği olarak; bir takım Pirler tarafından sonradan tıpkı Mezheplerde olduğu gibi derlenip toparlanarak; belli usul ve uygulamalara hasredilmiştir.. Fakad hiç bir uygulaması sonradan icad edilmiş değildir.. Bozulmamış, bid'at girmemiş ayrı tarikatlerin her bir uygulaması Asr-ı Saadette mevcuttur.. Ama her bir yol, bütün usul ve uygulamaları bünyesinde toplamış da değildir.. İçlerinden seçtiklerini yol ve usül haline getirmişlerdir.. Esasen "Tarikat" denilen de bu yol ve usullerdir..

İşte son olarak yukarıdaki işlerimi bitirdikten sonra Hadis-i Şerifler ile Tasavvufta yer alan uygulamaları gözler önüne sermeye ve Sünnet-i Resulullah'tan delillerini göstermeye çalışacağım.. En sonda da muteber alimlerimizden Tasavvuf hakkındaki görüşlerini toparlamaya çalışacağım inşallah..

(Diğer başlığa malesef tatsız çekişmeler nedeniyle soğudum.. Böyle dikkat ve rikkat isteyen bir konunun ordan devam ettirilmesine içim sinmedi.. Yönetici arkadaşlarım, eğer uygun görürlerse o başlığı kitleyebilirler..)

İşin bu kısmını da bitirdikten sonra değerli katkılarınızı beklediğimi de belirteyim..

(Bunlar haricinde bir de üzerinde çalıştığım konu olarak Mehdi AS.'ın hususiyetleri, çıkmadan önceki alametleri, çıkınca yaşanılacak olanlar vs.. bunları özet olarak bir araya toparlamaya çalışıyorum.. Meşhur üç kaynak ile başlayacağım inşallah.. Onu da başka zaman ve başka başlığa bırakıyorum hayırlısıyla..)

Yönetimden bir ricam olacak.. Bazen bir mesajda bütün yazacaklarınızı yazmanız, okuma zorluğuna neden oluyor.. Uzayıp giden tek bir mesajın takibi güçleştiği gibi, takip etmek isteyenin hevesini de kırmaktadır.. O nedenle ard arda mesajlarımın mazur görülmesini rica ederim..

hocam Allah razı olsun uzun uzun yazmışsınız ya da kopyala-yapıştır yapmışsınız ama okudum çoğunu ve şunu söyleyeyimki:
sizin bu söylediklerinizle diğerleri arasında çok bi fark yok.ısrarla şunu söylemek istiyorum:Allah'ın dostlarını Allah'tan iyi hiç kimse bilemez.Allah'ın bildiridği ise bakara 257. ayette belirtiyor:"Allah, iman edenlerin velisi (dostu ve destekçisi)dir. Onları karanlıklardan nura çıkarır; inkâr edenlerin velileri ise tağut'tur. Onları nurdan karanlıklara çıkarırlar. İşte onlar, ateşin halkıdırlar, onda süresiz kalacaklardır."
bunun gibi bir çok ayette Allah iman edenlerin velisidir,dostudur derken bize ne oluyorda biz tıpkı ruhbanlık gibi bir din adamlığı sınıfı oluşturup bu dostluğu o sınıfın tekeline veriyoruz.Bu Allah'a iftiradır,Rasulüne iftiradır.
"Hiç bir nefsin bir başka nefse herhangi bir şeye güç yetiremeyeceği gündür; o gün emir yalnızca Allah'ındır."(infıtar 19)

Onların tümü-toplanıp (kıyamette) Allah'ın huzuruna çıktılar da zayıflar (müstaz'aflar) büyüklük taslayanlara (müstekbirlere) dedi ki: "Şüphesiz, biz size tâbi idik; şimdi siz, bizden Allah'ın azabından herhangi bir şeyi önleyebiliyor musunuz?" Dediler ki: "Eğer Allah bize doğru yolu gösterseydi biz de sizlere doğru yolu gösterirdik. Şimdi yakınsak da, sabretsek de farketmez, bizim için kaçacak bir yer yoktur." (ibrahim 21)

"İş hükme bağlanıp-bitince, şeytan der ki: "Doğrusu, Allah, size gerçek olan va'di va'detti, ben de size vaadde bulundum, fakat size yalan söyledim. Benim size karşı zorlayıcı bir gücüm yoktu, yalnızca sizi çağırdım, siz de bana icabet ettiniz. Öyleyse beni kınamayın, siz kendinizi kınayın. Ben sizi kurtacak değilim, siz de beni kurtacak değilsiniz. Doğrusu daha önce beni ortak koşmanızı da tanımamıştım. Gerçek şu ki, zalimlere acı bir azab vardır." (ibrahim 22)

öyle bir günkü o gün kimsenin kimseye faydası olmayacakken bize ne oluyorda böyle bir sınıf ortaya çıkarıp Allah ile aramıza aracı koyuyoruz.
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Kardeşim,

Okumuşsunuz ama malesef bir çok hususu da gözden kaçırmışsınız..

Sizin bu sözlerinize her türlü cevap bu başlıkta verilmiştir..

Bir de şu yazdığınız Ayetlerin Tefsirlerine de baksanız.. Acaba sizin anladığınız ile Tefsirleri örtüşüyor mu?

Yahut bunlar Tasavvuf ehlini kasteden Ayetler midir? Bu sonuca, bu neticeye hangi ilmi ölçülere göre ulaştınız? Bunları da bir izah etseniz..
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
ALİMLERİN GÖRÜŞÜYLE TASAVVUF - KALB VE ZİKİR

İnsanın kalbi sağlam olursa, bütün vücudu da iyi olur. Kalp bozulursa, bütün vücut bozulmuş olur. Kalp ALLAH Teâlâ‘nın zikrinin yapıldığı yerdir. Kalp ölürse, bütün vücut yok olur.

Nakşibendîlikte asıl önemli olan, kalbi ıslah etmektir. Zikirden maksat, kalbi bütünüyle çalıştırmaktır. Çalışmaya başlayan kalp, saat gibi işler.

O zaman kalbin sahibi hangi işle meşgul olursa olsun, kalp zikretmeye devam eder. Böylece insanın her ânı zikirle ve ibadetle geçer.

Rabbü‘l-âlemin mahzun kalplere rahmet eder. Mahzun gönülleri çok sever. Çünkü mahzun kalplerin huzur bulması, ancak ALLAH Teâlâ‘nın merhamet etmesi ile rahatlar.

O zaman yüce ALLAH‘ın nazargâhı olan kalpler de yücelir, ilâhî sevgi ile dolar. Bu, kalbe ALLAH zikrinin yerleşmesidir. Ama dünya sevgisi ile dolu olan kalpler, ALLAH‘tan gafildir. Kişi ne kadar mahzun olur ve ALLAH‘a muhtaç olduğunu idrak ederse, o kadar ALLAH katında değerli görülür.

Seyyid Abdülhakim Bilvanisi Hz.(k.s)
 

BADUH

Asistan
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
506
Tepkime puanı
1
Puanları
0
TASAVVUF HAKKINDA FIKHİ MÜLAHAZALAR'DAN -3


...

Zaman tarikat zamanı değil.’ sözü kendi namına sık sık kullanılan Bediiüzzaman bilahere şöyle tashihte bulunur: “Şimdiye kadar ben yalnız iman hakikatini düşünüp böyle demiştim. Fakat şimdi, sünnet dairesinde bu nur dairesi içine her tarikat ehli girmeli.(20)

...

"Tarikat ve hakikat vesilelikten çıkmamalıdır. ... Tekke, camideki namazın huzuruna vesile olmalı." (29)

"Silsile de bu meyanda kişi ahiret yolculuğunda tarikat silsilelerinden birine iltihak edip o nuranî kervan ile ünsiyet kurmak evham ve şüphelerin hucumlarından onların icmaına dayanıp, istinad edip kurtulmak vesilesidir." (30)

...

Kaynaklar

...

20) Bediüzzaman, Emirdağ Lahikası

...

29) Bediüzzaman, 29. Mektup, 7 telvih
30) Bediüzzaman, 29. Mektup, 9. telvih

...


Bediüzzaman'ın (risale-i nurlar'ın) "Tarikat" konusunda önceden söylediklerini tashih ettiğini söylemek, yanlış olmaktan öte, bir nevi iftira olacaktır.

Tarikat konusunda risale-i nurların gayet açık izahatları vardır.

Bunların ne tevili ne de tashihi söz konusudur.

Alıntı yapılan şahıs veya derginin kaynak olarak gösterdiği 20 numaralı kaynak aslında bunun bir nevi göstergesi gibi (Emirdağ Lahikası). Risale-i nurlar dememiş neyseki.

Risale-i nurların tarikat konusundaki izahatları gayet açıktır dedik ve günümüz ehl-i tarikinin pek de hoşnut olmayacağı şekildedir.

Alıntı bu noktada ilmi dayanak bulmak yerine ilmi dayanak olmasını temenni ettiklerinden, temennisi doğrultusunda, medya-i ehl-i zındıka misali makaslama ve cımbızlama tekniğini kullanmış.

Madem herkes hakikati yakalama derdinde, madem herkes ebedi hayatını kazanma derdinde, madem hepimizin derdi Rıza-i İlahi Celle Celaluhu, o zaman hakikatı hakkaniyetle araştıralım.

Ama derseniz bizim hakikatle işimiz olmaz. Biz zaten hakikatiz.

O zaman hakkaniyeti bırakmayın derim.

Zira başta dedik. İftira hükmünü almış bir nevi.

Cenab-ı Hakk Celle Celaluhu cümlemize eşyanın hakikatını göstersin ve bizleri Rasul-u Ekrem Aleyhissalatu Vesselamın Sünnet-i Seniyyesi'ne hakkı ile tabi olan bahtiyar kullarından eylesin.
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
ALİMLERİN GÖRÜŞÜYLE TASAVVUF - MÜRŞİD-İ KAMİLLERE OLAN İHTİYAÇ

Osman Nuri Topbaş Hazretleri:

Bu fânî âlemden ebedî âleme saâdetle geçiş, ancak îman rehberliği ile mümkündür.

Îman rehberleri ise; peygamberler, ilâhi kitaplar ve onların gösterdiği istikâmet üzere kalbî hayatlarını tanzîm eden Hak dostlarıdır. Târih boyunca peygamberler, velîler ve sâlihler, ancak îman vecdiyle yaşanabilecek fazîlet tezâhürlerinin canlı misalleri olmuşlardır.


(kays'tan alıntıdır)
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
HADİS-İ ŞERİFLERLE TASAVVUF - KALB VE GÜZEL AHLAK

909. [2:148, Hadîs No: 1543]

Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:

Allah'ım, âlimlere uyulmadığı, ağır başlı kimselerden haya edilmediği, insanların dilleri güzel sözler ettiği halde kalbleri hayvan kalbi gibi olan bir zamana erişmeyeyim

Allahu Alem biz işte o zamandayız.. Forumlarda, Nette bolca örneği görüldüğü üzere alimlere ittibayı kerih görenler, alimleri küçümseyenler, Mürşid-i Kamilleri İslam dışı imiş gibi göstermeye çalışanlar, malesef Peygamberimizin Allah'a sığınarak bizleri uyardığı bu zamanın olumsuz tesiri altında kalmışlardır.. Alimlere uyanlar azaldı malesef.. İkinci olarak, insanlar arasından haya kaldırılmış gibi.. Her melanet aşikar işlenir hale gelmiş.. Oysa haya yani utanma İmandan diye tavsif edilmiş.. Fakat en acısı da Peygamberimizin verdiği haberdeki kalbi hayvan kalbi üzere olanların çoğalması ki bu kötü ahlaklı kimseler demektir, Allah cümlemizi bu hallerden muhafaza etsin... Hayvan kalbi, Allah'tan gafil kalb demek.. Tasavvufun günümüzdeki en önemli hizmeti de böyle bir zamanda az da olsa kalbi zikir yaptırırak kimilerini bu felaketlerden muhafaza etmesidir.. Yine de dikkatinizi çekmek isterim ki İslam'da kalbin merkezi konumu ve önemi, pek büyüktür.. Sureten insan olduk, tamam, sireten de insan olmak için Kalb çok çok önemli.. İşte bu Hadis-i Şeriften, başlığımızla ilgili çıkarabileceğimiz en belirli netice budur.. Bir sonraki Hadis-i Şerifte bunu bir kez daha öğrenmiş olacağız:

***

Bir adam Resulullah'a (as), "İslam nedir?" diye sorunca şöyle buyurdu: "İslam, kalbini Allah'a teslim etmen ve Müslümanlara ne elinle ne de dilinle hiçbir kötülük yapmamandır." Adam, "hangi îslam (teslimiyet) daha erdemlidir?" dedi. Resulullah (as) "imandır" buyurdu. Adam, "iman nedir?" dedi. Resulullah (as), "Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve ölümden sonra yeniden dirilmeye inanmandır" buyurdu. Adam, "peki hangi iman daha erdemlidir?" diye sordu. Resulullah (as) "hicrettir" buyurdu. Adam, "hicret nedir?" dediğinde, Resulullah (as), "hicret (göç) tüm kötülüklerden göç etmen, onları terk etmen ve onlardan uzaklaşmandır" buyurdu.
(Dr. Seyyid el-Cemili, Fetava-yı Resulullah, Şura yayınları: 68-69)

Kalbini Allah'a teslim etmek... Bilsek ki bu ne büyük bir kelamdır..

Demek ki asıl Hicret de insanın kötü ahlaklardan kurtulup güzel ahlak sahibi olmasıymış.. Bu da başlı başına Velayet terbiyesinin konusudur..


 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
HADİS-İ ŞERİFLERLE TASAVVUF - KALB KATILIĞINDAN ALLAH'A SIĞINALIM

888- İbni Ömer'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayete göre demiştir ki, Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

"Allah'ı anmaksızın çok söz söylemeyin. Çünkü Allah Tealâ'yı anmaksızın çok konuşmak kalb için bir katılıktır.

Allah Tealâ'dan insanların en uzak kalanı kalbi katı olanıdır.
" (Tirmizî)

***

Allah korusun.. Demek ki kalbin katılaşması büyük bir zarar.. Bir felaket..

Kimlerin kalbi katı olur imiş; Allah'ı zikretmeyenlerin.. Allah için oturmayanların, Allah için konuşmayanların... Kalbi katı olanda güzel ahlaktan da eser kalmaz, merhametsiz, hoşgörüsüz, affetmekten uzak olur.. Bunların hepsinden Allah'a sığınırız..

İşte Tasavvufun bir güzelliği de burda ortaya çıkar:

Zikirin, sohbetin, muhabbetullahın, sevmenin, sevilmenin, Allah için biraraya toplanmanın, Allah için sohbet etmenin bütün şartlarını sağlayan Tasavvuf, insanları daimi bir kalb katılığından da muhafaza etmiş olur.. Zira bu saydığımız özelliklerin hepsi insanın kalbini yumuşatır.. Kalbin demini ve zevkini elde etmesine alettirler..
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
ALİMLERİN GÖRÜŞÜYLE TASAVVUF - YİNE KALB, HEP KALB

Hâtim-i Esam Hazretleri buyuruyor ki:

Beş türlü kalb vardır.

1- Kalb vardır ölüdür
2- Kalb vardır hastadır
3- Kalb vardır gâfildir
4- Kalb vardır mühürlüdür
5- Kalb vardır sapasağlamdır

Kâfirin kalbi ölüdür. Günahkârın (günah işlemeyi adet edinenin) kalbi hastadır. Nasîbsiz kimsenin kalbi gâfildir. Kalbimizde perde vardır diyerek fenâ iş yapanın kalbi de mühürlüdür. Allahu Teâlâdan korkup dâimâ ibâdette bulunan kimsenin kalbi de sağlam olan kalbdir.


Ehlullah buyurmuştur:

Beş şey vardır, kalp katılaştığı zaman onun ilacı olur:

Birincisi, sâlih kimselerle görüşmek ve onların meclisinde bulunmak.

İkincisi, Kur’ân-ı Kerîm'in mânâsını düşünerek okumak.

Üçüncüsü, karnını doyurmayıp, helâldan az bir şey yemekle yetinmek. Zîrâ helâl yemek kalbi aydınlatır.

Dördüncüsü, Allahu Teâlânın kâfir ve günahkâr için hazırladığı acı azâbı ve tehdidini düşünmek.

Beşincisi, kendisini Allahu Teâlâya kulluk vazifesini yapmakta âciz ve noksan görmek, bununla berâber Allahu Teâlânın lütuf ve ihsânını düşünmektir. Bu tefekkür olup, bundan hayâ meydana gelir.
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
ALİMLERİN GÖRÜŞÜYLE TASAVVUF - YİNE KALB, HEP KALB

Zünnûn-i Mısrî hazretlerine;

-Bozulan kalbi düzeltmek için ne yapmak lâzımdır? diye sorduklarında;
-Beş şey yapmalıdır. Helâl yemek, Kur’ân-ı Kerîm okumak, sâlihlerle sohbet, gece ibâdet etmek, seher vaktinde ağlamak cevâbını vermiştir. Orada bulunanlar tekrar;
-Kalbini en güzel koruyan kimdir? diye sorduklarında;
-Diline en çok hâkim olan cevâbını vermişlerdir.

İmâm-ı Birgivî Hazretleri de buyurdu ki:

"Kalbi ıslâh etmek, her şeyden daha önemlidir. Çünkü kalp, bedende emrine itâat edilen ve her hükmü yerine getirilen bir hükümdâr gibidir. Vücûddaki uzuvlar onun emri altındaki hizmetçilerdir."
 

hafsa

SABIR DOSTU
Katılım
19 Nis 2007
Mesajlar
3,057
Tepkime puanı
335
Puanları
0
Yaş
42
Konum
KOCAELİ
İmâm-ı Birgivî Hazretleri de buyurdu ki:

"Kalbi ıslâh etmek, her şeyden daha önemlidir. Çünkü kalp, bedende emrine itâat edilen ve her hükmü yerine getirilen bir hükümdâr gibidir. Vücûddaki uzuvlar onun emri altındaki hizmetçilerdir."


. . .


Allah razı olsun...
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
ALİMLERİN GÖRÜŞÜYLE TASAVVUF - NEFİS RUH DENGESİ

İmam Rabbani Hazretleri buyurdular ki:

"Zahirde cisme (nefse) elem veren her musibet batında ruha lezzet vericidir. Zira cism ve ruh karşlıklı olarak birbirinin aksi vaziyetindedir. Birinin acısı öbürünü tatlısıdır. Ruhu sukut edip cisim mertebesinde karar kılmış bir insana anlatabilecek hiç bir sır yoktur, ruhu asli makamına çıkmadıkca, o bedbaht insan 'belhüm adal' emri ile hayvandan daha aşağı mertebede kalacaktır!

Ruhun asli makamına yükselmesi ,"ölmeden evvel elde edilen ölümle" mümkündür ki tasavvuf ehli bu hali ''fena'' tabiriyle ifade ederler. Hayattayken ruhunu bu mertebeye yükseltenlere ne devlet!
"


Mektubat-ı Rabbani 152. Mektup
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
ALİMLERİN GÖRÜŞÜYLE TASAVVUF - TAVSİYELER

Mahmud Efendi Hazretleri buyurmuş ki:

"Rabıta muhabbetle olur, muhabbet de ittiba ile olur. İttiba edersen seversin ve sevilirsin."

"İnsanlar et gibi, ulema tuz gibidir. Tuzsuz et koktuğu gibi ulema ve sohbetinden mahrum kalan da çürür ve kokar."

"Dünya içinde herşey melundur, fakat zikrullah ile meşgul olan, emri bil maruf nehy-i anil münker yapan, (ilim) okuyan ve okutan değildir."

"Yedi yaşında ki bir çocuk kalbimizdekileri bilse dağların arkasına kaçarız. Mevla (c.c.) her şeyi biliyor, hiç utanmıyoruz."

"Zikirsiz yapılan tefekkür, yazın yağan kara benzer."

"Sen nefsini hak ile meşgul etmezsen, nefis seni batıl ile meşgul eder."

"Dünya sevgisi insanı şaraptan daha sarhoş eder ve ateşe girmeye cesaret verir."

"Sarıl bir hak dostuna, kurumuş yaprak gibi ezse de ses çıkarma, sakin ol; toprak gibi."


(Makber'den alıntıdır)
 
Üst