RABITA
Rabıta’nın, pırıl pırıl ışıldayan, nurani bir ciheti de bulunan “Mürşid-i Kamil’in yüzü” hayal edilerek yapılan bir çeşidi elbette vardır..
Amenna tasavvufta bu usül kullanılmaktadır. Rabıta’nın başlangıcı böyledir. Rabıtanın ilerleyen safhasında yüze hayal bırakılır, Rabıtanın ahlak ve sıfatlarıyla mücehhez olunan başka bir aşamaya geçilir. “Hayalden Nakşe” derler ki ehline malum. Uzatmaya gerek yok.
Yani anlayacağımız “yüze hayal” geçici bir eğitim yöntemidir. Amaç değil araçtır. Evliyaullah Hak aynasıdır. Bu konu tıpkı güneşe bakmaya benzer. Güneşe doğrudan bakamazsın gözlerini kör eder; ama güneşten ışığını alan dolunay’a zarar görmeden gönlün açılarak bakabilirsin.
25- FURKÂN 61. “Gökte burçları var eden, onların içinde bir çerağ (güneş) ve nurlu bir ay barındıran Allah, yüceler yücesidir.” (aya edilen nitelemeye dikkat ediniz)
İnsan doğrudan Allah’ın güzelliğine,”vechinin” nuruna bakamaz. Maneviyatı paramparça olur. Musa A.S. Hz. Allah’ı görmek istedi de Allah Tur dağına tecelli etti, dağ paramparça oldu..
07 A’RÂF 143. “Musa tayin ettiğimiz vakitte (Tûr’a) gelip de Rabbi onunla konuşunca “Rabbim! Bana (kendini) göster; seni göreyim!” dedi. (Rabbi): “Sen beni göremezsin. Fakat şu dağa bak, eğer o yerinde durabilirse sen de beni göreceksin!” buyurdu. Rabbi o dağa tecelli edince onu paramparça etti, Musa da baygın düştü. Ayılınca dedi ki: “Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim, sana tevbe ettim. Ben inananların ilkiyim.”
Öyleyse insana lazım olan Güneşin ışığını yansıtacak ve kendine zarar vermeyecek bir dolunaydır. Ashab, Hz. Resulullah’a olan aşkından Ol mübareği “Ayın On Dördü” olarak nitelemedi mi! “Taleal Bedru”… Çünkü onlar da Hz. Resulullah’ın yüzüne rabıta ederek Allah’ın nur ve feyizleri ile besleniyorlardı. Ol mübarek bu nitelemeyi yasaklamamıştır. “Bana ‘bedr’ demeyiniz” dememiştir.
“Alimlerin yüzüne bakmak sevaptır”, “Allah’ın veli kullarının yüzüne bakınca Allah’ı hatırlatır” “Allah dostlarının hatırlandığı yere rahmet yağar” “Kişi sevdiğiyle beraberdir” gibi Hadis-i Şerifler var… Dikkat ediniz hepsi Rabıta'ya açıkça işaret ediyor..
03- ÂL-İ İMRAN 106. “Nice yüzlerin ağardığı, nice yüzlerin de karardığı …” 107. “Yüzleri ağaranlara gelince, onlar Allah’ın Rahmeti içindedirler; orada ebedî kalacaklardır.”
10- YÛNUS 26. “… Onların yüzlerine ne bir toz (kara leke) bulaşır ne de bir horluk (gelir). İşte onlar Cennet Ehlidirler. …”
10- YÛNUS 27. … Onların yüzleri sanki karanlık geceden bir parçaya bürünmüştür. İşte onlar da Cehennem Ehlidir.”
47- MUHAMMED 30. “Biz dileseydik onları sana gösterirdik de, sen onları yüzlerinden tanırdın. …”
75- KIYÂME 22. “Yüzler vardır ki o gün ışıl ışıl parıldayacaktır. 23. Rablerine bakacaklardır (O’nu göreceklerdir).”
76- İNSÂN 11. “İşte bu yüzden Allah onları o günün fenalığından esirger; (yüzlerine) parlaklık, (gönüllerine) sevinç verir.”
80- ABESE 38. “O gün bir takım yüzler parıl parıl”
Gördüğünüz gibi Cenab-ı Hak bu ve benzeri ayetlerde yüzlere vurgu yapmış, insan yüzünün herkesçe fark edilemeyen hikmetlerini ifade etmiştir. Özellikle dikkatini çekeceğim ki Allah’ın razı olduğu kimselerin yüz güzelliği, yüz aydınlığı, yüzünün ışıldaması vurgulanmıştır. Bakın bir de şu var:
48- FETİH 29. “Muhammed Allah’ın elçisidir. Beraberinde bulunanlar … Onların nişanları yüzlerindeki secde izidir. Bu, onların Tevrat’taki vasıflarıdır. …”
“Yüzlerindeki secde izi” Peygamber Efendimizin, Onun şanlı Ashabının ve ümmetinin vasıflarıdır.
Yüze bakmak, Yüze bakarak onları tanımak, Yüzlerdeki parlaklığı ve “secde izini” (yani Allah’a olan yakınlıktır secde izi; Çünkü kulun Allah’a en çok yakın olduğu yer secdedir) görmek zararlı olsa idi, zannedildiği gibi Allah’ın rızasına aykırı olsa idi, küfür ya da şirk olsa idi Hz. Allah bunlara işaret etmeyeceği gibi çok açık bir biçimde yüze bakmayı ya da yüze hayal kurmayı mutlaka yasaklardı.
Haşa haddimize değil de Derdi ki “Resulümün ve ümmet-i Muhammed’in yüzünü Allah’ın rızasına değişmeyin, Onları hayal etmekten Onların yüzüne bakmaktan sakının” Haşa… Ne haddimize ki Allah’ın yerine söz uyduralım, bunları bir şeye işaret etmek için söylüyorum, Hz. Allah beni affetsin…
Yani Kur’an-ı Kerim’de “Allah güzellerinin” yüzlerinden ve hayallerinden (kısaca rabıta diyelim) sakındıran bir yasak yoktur.
İnsanların nurundan, feyzinden istifade etmek de haktır. Nitekim:
57- HADÎD 13. Münafık erkeklerle münafık kadınların, Mü’minlere: “Bizi bekleyin, nurunuzdan bir parça ışık alalım, diyeceği günde..”
Ayrıca yüze bakmak, yüzüne dönmek, yüz döndürmek… Bunların işaret ettiği bir anlam da kalb ile yönelmektir. Kalbi bir şeye, bir yere bağlamaktır, Yani Allah’a:
06- EN’ÂM 79. "Ben Hanîf olarak, yüzümü gökleri ve yeri yoktan yaratan Allah’a çevirdim ve ben müşriklerden değilim."
Tabi ki buradaki yüz çevirmek gönül vermek anlamındadır. Yoksa insan yüzünü Allah’a nasıl dönebilir ki?
Ehl-i Tasavvuf da yüzlerini Evliyaullah’a çevirmiştir, kalbini Allah’a bağlamak için.. Ama maksatları haşa Kamil İnsan’a tapmak değildir. Evliyaullah bir vasıtadır. Evliyaullah bir antremandır. Burası anlaşılamıyor işte. Kişi gerçekten yüzünü Allah’a çevirebilir hale gelinceye kadar bu işte uzmanlaşmış bir insandan yardım ve eğitim almış olmaktadır. Bu işi öğrendikten sonra, yeterli olguluk ve kabiliyete ulaştıktan sonra, Evliyaullah yüzünü nereye döndermişse o da oraya döndürmeye başlayacaktır!!! Belli bir aşamadan sonra kişinin Evliyaullah’a dönmesini de şiddetle yasaklamışlar, gayenin bu olmadığını ısrarla vurgulamışlardır. Anlamak isteyenler onlarca tasavvuf kitabı var baksınlar, incelesinler. Dediğimizden farklı ne göreceklerdir?
Bunun misali namazdan da anlaşılır: Çocuk baka baka, bilmeden, eğile kalka, taklid ede ede namaza başlar; ama belli bir yaşa geldi mi kendi namazını kendisi kılar! Çocuğa “yavrucum, bu amcaları (ya da teyzeleri) taklid etme, onlara bakma, onlar gibi yapma şirke düşersin!” denir mi hiç yahu!!! İnsaf eyleyiniz….
Allah’a yaklaşma, yaklaştırma konusunda Putlar ile Mürşid-i Kamiller birbirine karıştırılmasın. Putlara tapanların maksadı ile Mürşid-i Kamilin terbiyesi altına girenlerinki aynı değildir. Putta Allah’ın nuru yoktur, ama Kamil İnsan da vardır. Put’a tapanın Puttan beklentisi ile Hak aşığının Allah’a kavuşma isteği de aynı değildir. Put kendine bağlanmışa hiçbir yol ve yöntem öğretemez, ama Mürşid-i Kamiller bu iş için yetişmiş, özel eğitim almış kimselerdir. Onlar Allah yolunu elbette cansız nesnelerden iyi bilirler!
Zahirde Peygamber Efendimize Cebrail A.S kılavuzluk etmiş, yol göstermiş, ona destek ve yardımcı olmuştur. Maksat Allah’ın dinini tebliğ etmek. Ama kimse Hz. Peygamberi yüz bin haşa puta tapmakla şirkle küfürle suçlamamıştır. Çünkü, Cebrail bir vasıta, bir kılavuz, bir öğretmen… Evliyaullah da öyle..