Evliyaullah, Rabıta ve Hadis-i Şerfilerle+Alimlerin Görüşleriyle Tasavvuf

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
HADİS-İ ŞERİFLERLE TASAVVUF - NAFİLE İBADETLER

Nafile ibadet ile Allah'a yaklaşma ve Eviyaullah'tan olma konusu, ayrıca Evliyullah'a düşmanlık etmenin tehlikesi:

3. (4663)- Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Allah Teâla hazretleri şöyle ferman buyurdu: "Kim benim veli kuluma düşmanlık ederse ben de ona harp ilan ederim. Kulumu bana yaklaştıran şeyler arasında en çok hoşuma gideni, ona farz kıldığım (aynî veya kifaye) şeyleri eda etmesidir. Kulum bana nafile ibadetlerle yaklaşmaya devam eder, sonunda sevgime erer. Onu bir sevdim mi artık ben onun işittiği kulağı, gördüğü gözü, tuttuğu eli, yürüdüğü ayağı [aklettiği kalbi, konuştuğu dili) olurum. Benden birşey isteyince onu veririm, benden sığınma talep etti mi onu himayeme alır, korurum. Ben yapacağım bir şeyde, mü'min kulumun ruhunu kabzetmedeki tereddüdüm kadar hiç tereddüte düşmedim: O ölümü sevmez, ben de onun sevmediği şeyi sevmem." [Buhârî, Rikak 38.]

Hz. Huzeyfe (radıyallahu anh)'den gelen bir rivayette namazın neticesiyle ilgili bir ziyade şöyle: "...Kulum, evliyalarımdan, asfiyalarımdan biri olur. Nebiler, sıddıklar ve şehidlerle birlikte cennette komşum olur."

Bu hadis, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın Rabbinden rivayet ettiği hadis-i kudsilerden biridir.

Hadiste geçen veliyyullah tabiri ile, Allah'ı bilen, ibadetlerine eksiksiz, muntazam ve ihlasla devam eden kimse kastedilmiştir

Bazı alimler demiştir ki: "Veliyyullah, takva ve taatla Allah'ın dostluğuna talip olduğu için, Allah da onu, muhafaza ve ona yardımını garanti ederek dostluğa kabul eder. Allah'ın cereyan eden bir sünnetine göre düşmanın düşmanı dosttur, düşmanın dostu da düşmandır. Öyleyse veliyyullahın düşmanı Allah'ın da düşmanıdır. Bu durumda veliyyullaha düşmanlık eden ona harp açmış gibi olur. Ona harp açan da sanki Allah'a harp açmış gibi olur."

Kuşeyrî devamla der ki: "Allah'ın ilim ve kudretiyle yakınlığı bütün insanlara şamildir. Lütuf ve nusretiyle yakınlığı ise havassa mahsustur. Ünsiyetiyle yakınlığı ise velilere hastır."

Fâkihânî der ki: "Hadisin manası şudur: "Kul farzları eda eder, namaz, oruç vesaireye bağlı nafileleri yapmaya devam ederse, bununla Allah'ın muhabbetine ulaşır."

Süleyman et-Tûfî demiştir ki: "Bu hadis, Allah'a sulûk ve O'nun marifet, muhabbet ve yoluna vasıl olmada mühim bir asıldır. Çünkü dahili farzlar olan iman, harici farzlar olan İslam ve bunların ikisinden hasıl olan her ikisinde de ihsan, -tıpkı Cibril hadisinde beyan edildiği şekilde- bu hadiste yer almaktadır. İhsan ise, salikinin zühd, ihlas, murakabe vs. nevinden bütün tabakatını ihtiva etmektedir."

Hadiste geçen son bir husus, Allah'ın tereddüt etmesi meselesidir. Hattabî: "Allah hakkında tereddüt caiz değildir" dedikten sonra tevil sunar:

“Mâna şudur: "Ben yaptığım bir şeyde elçilerimi, mü'minin nefsi hakkında geri çevirdiğim gibi geri çevirmedim. Nitekim Hz. Musa kıssasında böyle olmuştur. Hz. Musa ölüm meleğinin gözüne tokat vurmuş ve melek ona birkaç kere gidip gelmiştir. "Bu tereddüt manasının hakikatı, Allah'ın kuluna karşı duyduğu şefkat ve merhamet ve ona gösterdiği lütuf ve ikramdır" diye de izah edilmiştir."


***

Cibril Hadisi denilen Hadis-i Şerifi de zamanla nakledeceğim inşallah.. Orada alimlerimiz tarafından açıklanan ihsan dercesindeki bütün tabakat, tamamiyle Tasavvufun kendisi demektir.. Bunda terdddütte ve şüpheye düşülecek bir yer yoktur.. Tasavvuf ehlini az çok görmüş bilmiş tanımış olanlar bu hallerine şahitlik etmişlerdir ve bunun şahitleri aramızda da çokca bulunmaktadır..

(Devam edecek inşallah..)
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
TASAVVUF

* İnsanın kalbi sağlam olursa, bütün vücudu da iyi olur. Kalp bozulursa, bütün vücut bozulmuş olur.

* Kalp Allah Teâlâ‘nın zikrinin yapıldığı yerdir. Kalp ölürse, bütün vücut yok olur. (İnsana bahşedilen ahsen-i takvim, en güzel kıvam, en güzel suret yok olur gider.. Cesed hayvani sıfatlarıyla başbaşa kalır..)

* Nakşibendîlikte asıl önemli olan, kalbi ıslah etmektir. Zikirden maksat, kalbi bütünüyle çalıştırmaktır. Çalışmaya başlayan kalp, saat gibi işler. O zaman kalbin sahibi hangi işle meşgul olursa olsun, kalp zikretmeye devam eder. Böylece insanın her ânı zikirle ve ibadetle geçer.

* Rabbü‘l-âlemin mahzun kalplere rahmet eder. Mahzun gönülleri çok sever. Çünkü mahzun kalplerin huzur bulması, ancak Allah Teâlâ‘nın merhamet etmesi ile rahatlar. O zaman yüce Allah‘ın nazargâhı olan kalpler de yücelir, ilâhî sevgi ile dolar. Bu, kalbe Allah zikrinin yerleşmesidir.

* Ama dünya sevgisi ile dolu olan kalpler, Allah‘tan gafildir. Kişi ne kadar mahzun olur ve Allah‘a muhtaç olduğunu idrak ederse, o kadar Allah katında değerli görülür.

Seyyid Abdulhakim Bilvanisi Hz.(k.s)


(alıntı)
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
Kardeş hirahos,
Bence tasavvufa ve Turûk-u Aliyye'ye şaşı bakanlara ve böyle bir şeyi kabul etmeyenlere fazal ısrarcı olmamak lâzım gelir. Çünkü, ne kadar tutturmak istesen çürük tahta çivi tutmaz. Bu sebeple iyisi mi onlara bildiklerini zannettikleri konular hakkında dersler verelim.
Böylesi daha iyi...
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Abicim,

Bu başlığı açmam ve işlememdeki niyetimi Allahu Zül Celal Hazretleri elbette biliyor..

Sizin dediğinizi tecrübe etmişim.. Evet, nasibi olmayana, inad edene, kabul etmek istemeyene güneşi gökyüzünden indirip ceplerine kosanız, yine faydası yok.. Tamam.. Bunu çok defalar tecrübe etmişim..

Niyetim ise şudur:

Bu konulara az da olsa içinde istek duyan varsa, az da olsa merak eden varsa; özellikle genç kardeşlerimden bu durumda olanlara gücümüzün yettiğince, dilimizin döndüğünce hakikati anlatmak, doğru olanı gösterebilmek.. İçlerindeki az da olsa var olan ateşin rüzgarlar ile sönmesine mani olmak..

İçlerinde biri, anlattıklarımızın hakikat olduğunu hisseder de bir Allah Erini, bir Merdan-ı Hüda'yı Allah'tan dilerse bu bize mükafat olarak yetecektir..

Bütün işler Allah'a dönecektir..

Allah'a ve ahiret gününe inanan hayır konuşsun; konuşamıyorsa sussun..

Allah'a ve ahiret gününe inanan hayır dinlesin; dinleyemiyorsa kulaklarını tıkasın..

Allah'a ve ahiret gününe inanan hayra baksın; bakamıyorsa gözlerini yumsun..
 

dayi

Profesör
Katılım
15 Kas 2006
Mesajlar
1,918
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Yaş
69
Hirahos kardeş..yıllardır yazarım forumlara..:)..3 bin yazımız olmuştur kaba hesap..

Bir çok genç kardeşimiz Kendini,Kendi hakikatini aramaya başlamış ve hayal aleminden ŞAHADET alemine yani bu dünyaya dönmüşlerdir..yazmaya devam edin dostum..yazdıran ''O''ise...okutanda ''O''olacaktır..şüphen olmasın..yeterki gel bize,al şu dergiyi,al şu gazeteyi,illaki şu kitapları okuyun deme:D..bulacaklardır Kendilerini gösteren aynayı elbet..yazılarınız kılavuzluk edecektir..güzel hitabetiniz var..Allah razı olsun kardeşim..devam...

HU..
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
HADİS-İ ŞERİFLERLE TASAVVUF - YARDIM İSTEME

Abdurrahman ibni Sa'd (Radıyaliahu Anh) şöyle anlatıyor:

Bir kere Abdullah ibni Ömer'in (Radıyaliahu Anhuma) ayağı uyuştu, o zaman bir adam ona: "En sevdiğin insanı an." dedi.

O da: "Ya Muhammed" deyince bağlardan kurtulmuş gibi rahatladı.

(Buhari, el-Edebü'l- Müfred:438, No:993, Sh.262)

Bu şekilde değişik bir rivayet de İmam Mücahid (Radıyaliahu Anh) vasıtasıyla, İbni Abbas (Radıyaliahu Anhuma) dan nakledilmiştir.

***

İnsan zaten en çok sevdiğini en çok hatırlar.. Bizlerin imanının kemali, mübarek Hazreti Resulullah Efendimizi nefsimizden ve hatta canımızdan çok sevmekle mümkün olacaktır.. Bu ham maddelerimizle, bu terbiye edilmemiş sıfatlarımızla Resulullah Efendimizden haberdar olmamız; onunla bir bağ kurmamız ise mümkün değildir.. Belki lutfederlerse rüya aleminde görebiliriz ama o da bizi Kemale erdirecek kuvvetde ve yeteri vakitte değildir..

Ya nasıl seveceğiz Hazreti Resulullah'ı? Onun mübarek sünnetlerini sevip başımıza tac edeceğiz.. Onun mübarek Ehl-i Beytini seveceğiz.. Onlara hürmet göstereceğiz.. Peygamberimizin zahir ve batın varisi olan ulemayı seveceğiz.. Bu ulemanın ilminden, meclisinden, sohbeti bereketinden istifade edeceğiz.. Onların meclisinde oturan Resulullah Efendimizin meclisinde oturmuş gibidir.. Onların elinden tutan Resulullah Efendimizin elinden tutmuş gibidir.. Onların gösterdiği yolda gidenler, Resulullah Efendimizin yoluna girmiştir.. Onlara Allah için muhabbet besleyenlerin bu muhabbeti mutlaka Peygamber Efendimizin pek mübarek sevgisine bizi ulaştıracaktır..

Yoksa bu ham halimizle, bu tebdil olmamış sıfatlarımızla biz nerde? Resulullah Efendimiz nerde?

Ona ve mübarek aline, ezvacına, ashabına adet-i zerredatça salat u selamlar olsun..

İşte yukardaki "en sevdiğin insanı an" ifadesi, Evliyaullahta başlayıp Peygamber Efendimizle devam eden Rabıta ve teveccüh terbiyesinin en açık delillerinden biridir..


***

Şafiî ulemasından Allâme Şihab er-Remlî'ye (Rahimehulal), "Bazı insanlar zorluklarla karşılaştıklarında: 'Ya Resulallah!', 'Ya Şeyh filan!' gibi nidalarla, Peygamberlerden, Velilerden, Alimler ve Salihlerden istiğâsede bulunuyorlar (meded dileniyor), bu caiz midir? Bu zatların, vefatlarından sonra bir iğâseleri (yardımları) var mıdır?" diye sorulduğunda şöyle cevap vermiştir:

"Resullerin, nebilerin ve velilerin, vefatlarından sonra da yardımları vardır. Çünkü Peygamberlerin mucizeleri ve velilerin kerametleri ölümlerinden sonra kesilmez.

Zira birçok sağlam hadis-i şeriflerde varid olduğu üzere, peygamberler kabirlerinde diridirler, namaz kılarlar, hacca giderler, dolayısıyla onların yardımları mucizelerinden sayılır.

Şehitler de diridirler, gündüz gözüyle aşikâre kâfirlerle harbettikleri açıkça görülmüştür. Velilerin yardımı ise onların kerametleridir."

(Fetâve'r-Remlî, fîHâmişi'l-Fetâve'l-Kübrâ, libni Hacer el-Heytemî, 4/382,el-Fetâve'l-Hayriyye,fîHâmişi'l-Ukûdi'd-DürriyyefîTenkîhi'l-Hâmidiyye,2/279-280, Tehânevî, Ahkamü'l-Kur'an, 3/67, Nebhânî, Şevâhidü'l-Hak, Sh.141)


(Son kısım netten alıntıdır)
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
HADİS-İ ŞERİFLERLE TASAVVUF - SOHBET MECLİSLERİ VE TEVAZU

Tasavvuf Allah için sevmeyi, Allah için bir araya gelip sohbet etmeyi tavsiye eden ve bunun cemiyet şartlarını hazırlayan bir okuldur.. Sohbet için şarttır ki Allah için, Allah’a halis olsun.. İçinde menfaat ve dünya şuğulu olan konuşmalar sohbet değildir.. Sohbet tekildi kuvvetli bir sünnet-i seniyedir.. Sohbet kalbden gelmeli ve kalblere gitmelidir ki Allah için olsun..

***

1303. [2:464, Hadîs No: 2313]

Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır.

Cennette üzerinde zebercetten köşklerin bulunduğu yakuttan direkler vardır. Bu köşklerin kapıları açıktır. Parlak yıldızın ışık saçtığı gibi ışık saçarlar. Buralarda Allah rızâsı için birbirini sevenler, Allah rızâsı için sohbet meclisi kuranlar ve Allah rızâsı için bir araya gelip yardımlaşanlar bulunacaklardır.”

(Beyhaki nın Şı bu l-lmanından)

***

1366. [2:525, Hadîs No: 2459]

Talha bin Ubeydullah'tan (r.a.) rivayetle:

Kişinin sohbet toplantılarında aşağılarda oturmaya gönlünün râzı olması Allah için tevâzudandır

Tasavvuf tevazuya çok özel ihtimam gösterir.. Allah için alçalanı Allah yükseltir çünkü.. Kibir sahibi olan da alçalmaya mahkum edilir..
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
RABITA'NIN DELİLLERİNDEN BİRİ DAHA


***

Bunun yanında, bir nakile daha rastlamış bulunuyorum.. Fakat aramama rağmen kaynaklarda bu nakili henüz göremedim:

"Hz. Hasan'ın dayısı Hind b. Ebi Hale'den HZ. PEYGAMBER'in hilyesini (Peygamberimizin elini, yüzünü, kaşını, gözünü, boyunu endamını tarif ve tavsir eden metinler, sözler) sorar. Hz Hasan’ın ''Onun özelliklerini dikkate alıp kalbi bir bağ kurmak için onu bana tasvir etmeni istiyorum'' (buhari, müslim) sözü fiilen rabıtayı anlatmaktadır."

Gören, bilen var ise kaynağını açıkça buraya ekleyebilir mi?


Başka bir forumdan bir kardeşim "Rabıta" Hakkında bu Hadis-i Şerifi vermiş, Allah razı olsun.. Zannedersem bu başlıkta sorduğum Hadis-i Şerif bu idi.. Ben de buraya ekliyorum:

BEŞİNCİ HADİS :

Hasan bin Ali hazretlerinden mervidir. Hz. Hasan Peygamber Efendimizin torunudur. Cennet ehlinin gençlerinin seyyididir. Künyesi Ebu Muhammed, Lakabı Nakiy’dir. Hicreti nebeviyenin 3. senesi Ramazanı şerifin ortasında dünyaya teşrif buyurdu. Hz. Ali'nin şehid olduğu saatte 40 bin kişi kendisine biat etti. Hicretten 41 sene geçtikten sonra Hilafet işlerini Hz. Muaviyeye teslim edip, 45 tarihinde dâr-ı bekaya irtihal ettiler. Mübarek nesilleri Hasan bin Hasan ve Zeyd bin Hasen’den devam etti.

İmam-ı Hasan hazretleri buyurdular ki;

"Validem Fatımatüz Zehra hazretlerinin validesi bir biraderi olan Hind bin Ebi Hale'den sordum. Bu Hind, Resuli Ekrem hazretlerinin iki oğlu olan Hind bin Ebi Haledir ki, validesi Haticetül Kübradır. Haticetül Kübra Resuli Ekrem hazretlerine herkesten evvel iman getirdiği ulema arasında müttefekun aleyhtir. Resuli Ekrem hazretleri 25 yaşında ve Haticenin 40 tama olmuştu ki aralarında izdivac akdi oldu. Ve Hind Resuli Ekrem hazretlerinin terbiyelerinde büyüdü. Ve Resuli Ekremin İbrahimden başka kız ve erkek evladının tümü Haticeden oldu. Nebiyyi muhterem Efendimizin nikahı altında 25 sene kalıp, yaşı 65’e ulaştığında Mekkede, Nübüvvetin 10. senesinde dâr-ı bekaya irtihal buyurup Hücun dağında defnolundu."

Hz. Hasan buyurdular ki;

"Hind Resuli Ekrem hazretlerinin vasfını öğrendi. Hz. İmam Resuli Ekrem hazretlerinin evsafını Hindden sorduğunda, tümüyle beyan etti. Hind Resuli Ekremin şerefi hizmetleriyle müşerref olduğundan dolayı layıkıyla şemaili kerimelerine vakıf ve evsafı celilelerini hakikatıyla zabtetmekle Hz. Hasan ondan Resuli Ekremin Hey’et ve Şemailini sordu ve sordum" buyurdu.

Hz. İmam buyurur ki:

"Ebi Halenin Resuli Ekremin bazı evsafı cemilelerini vasfeylemesini isterdim. Hilye-i nebeviyyeyi beyan eylemesini ister idim ki, ta o vasfa teşebbüs edip, o vasfı hayalimde hıfz edeyim ve onunla ahlaklanayım."

İmamı Hasan (RA) hazretlerinin Resuli Ekrem efendimizin dâr-ı bekaya teşrif buyurduklarında temyiz yaşına tamamen ulaşmadığı cihetle eşkalini hıfz ve suretini zabta kadir olmamakla, yukarıdaki sözü söylemiş oldu.

Velhasıl İmam-ı Hasan Resuli Ekrem hazretlerinin vasfını tamamen bilen Halam Hind bin Ebi Hâle'den bazı güzel vasıflarını beyan eylemesini ister olduğum halde, Hz.Peygamberin Hilye ve Şekil ve Hey’etinden sordum ki vasfını kendi hayalimde hıfz eyleyeyim, buyurdu.

...

Hadisin Senedi: Hz. Tirmizi bu hadisi şerifi Süfyan bin Veki’den, o da Cemi’ bin Amir'den, o da Ebi Halenin çocuğundan ve Beni Temim kabilesinden Ebu Abdullah künyesiyle bilinen bir zattan, o da İbni Ebi Haleden, o da Hasan bin Ali (RA) dan rivayet buyurdu.

 

USA_M

Üye
Katılım
21 Şub 2007
Mesajlar
28
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Bir soru sorma lüzumu hasıl oldu :

Şu anda dünyada müslümanlardan cihad edenler var mıdır ?
Yine şu anda müslümanların toprakları kafirler tarafından işgal edilmiş midir?
Müslümanların kadınlarına tecavüz edilip , kadın , erkek , cocuk yaşlı öldürülmüyor mu? Yardım istemiyorlar mı ?

asıl Sorum şu :

bakara 216-
Savaş size farz kılındı, gerçi o size hoş gelmez. Olabilir ki siz, bir şeyden hoşlanmazsınız; oysa ki o sizin için bir hayırdır. Yine olabilir ki, siz bir şeyi seversiniz, oysaki o sizin için bir kötülüktür. Allah bilir, siz bilmezsiniz.

tevbe 24
Onlara de ki; eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, kadınlarınız, akrabalarınız, kabileniz, elde ettiğiniz mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız evler ve meskenler, size Allah ve Resulünden ve Allah yolunda cihaddan daha sevimli ise, artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyin. Allah böyle fasıklar topluluğuna hidayet nasip etmez.

nisa 75-76
- Hem size ne oluyor ki, Allah yolunda: "Ey Rabbimiz! bizleri bu halkı zâlim olan memleketten çıkar, tarafından bizi iyi idare edecek bir sahip ve bize katından bir kurtarıcı gönder" diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların kurtarılması uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz?
- İman edenler, Allah yolunda savaşırlar. İnkâr edenler de tağut yolunda savaşırlar. O halde siz şeytanın taraftarlarına karşı savaşın. Çünkü şeytanın hilesi zayıftır.


Ayetlerdeki şartlar mevcut iken yerine getirmeyen zatlar ! verdiğiniz ayetlerdeki ve hadislerdeki örnek kişilerden olabilirler mi ?
kendi kendinize o ayetlerve hadislerdeki Allah ve rasulunun övdüğü kişilere , farzı aynları yerine getirmeyen sevdiklerinizi hayal etmeniz Allah katında geçerlimidir ?
 

zebih

Kıdemli Üye
Katılım
22 Ara 2006
Mesajlar
4,033
Tepkime puanı
100
Puanları
63
Konum
kayseri
ırak'ta mesela şu ankaç gavur var?

bilemedin 1 milyon!

hergun kaç müslüman ölüyor?

100-200

kim öldürüyor?

gavurlar mı?

eskiden öyle diyorlardı; ama artık mızrak çuvala sığmıyor!

işbirlikçi, hain v.s sıfatlamaları ile müslümanlar, müslümanları öldürüyor!

cihad bu mu şimdi?

niye madem intihar edeceksin, bir canın var vereceksin; gavurun tepesine atmıyorsun kendini, pazara, camiye, okula salıyorsun bedenini?

önce şu gavurcukları halledelim, ardından sıra asıl gavura gelir mi mesele?

bir kule deviriyorsun, altında 2 milyon müslüman kalıyor!

bu cihad oluyor,

bunu eleştirmek kansızlık, küfür!
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Abim, kimin ne yaptığını ya da yapacağını Allah bilir, elbette.. Bu işler tokadı kaldırıp "bak çatlatırım haa" deyip gezmeyle olmaz.. Yeri zamanı gelince, çıkarır cebinden tokadı basıverir..

Bazı hizmetler, bazı ibadetler vardır ki onlar riya ile, reklam ile ifsad olabilirler..

Riya ile olan amel ise kişiyi nardan halas etmez!

İkincisi, sizin anladığınız anlamda dahi herkes savaş meydanına atılırsa, ya geride ilim ehlinden, dua ehlinden kalan olmaz mı? Yok mudur İslam'da görünmeyen ordular? Yok mudur İslam'da dua ordusu? Peki bu ordular Meleklerden midir? Cinlerden midir? Yoksa Onların da fevkinde Ehlullah da var mıdır?

Siz önce, Tasavvuf ile ilgili İslam dışı olduğu yönünde iddialarınızdan vazgeçin, onları sevin; o zaman neler yapabileceklerini de göreceksinizdir.. İnşallah bizzat müşahade etmek de nasip olur..

Sonra, sorunuzdan anladığım, eski inadlardan vazgeçtiğiniz yönünde..

Sahi, ben de bir soru sora bilir miyim? Daha önce bu forumda mıydınız? Hangi mahlas ile yazıyordunuz?

(Konunun bunlarla doğrudan ilgisi yoktu.. Bakın, İşte Peygamber Efendimizin Torunu, işte Rabıtanın delili.. Biz dememiş miydik, Tasavvuf İslam'ın özüdür; bütün uygulamalarını Asr-ı Saadetten almıştır diye? Bu hususu örtecek şekilde doğrudan ilgili olmayan başka bir konuyu gündeme getirmenizi bilmem nasıl yorumlamalı?)
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Tuhhh.. Ben üstteki mesajı yazana kadar USA_M banlanmış.. Sorum havada kaldı.. Neyse, gelir zahar.. :O
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
ALİMLERİN GÖRÜŞÜYLE TASAVVUF

Abdulgadir Geylani Hazretleri, Fethur Rabbani’de buyurur ki:

İlim, kâmil âlimlerin ağzından öğrenilir. Âlimlerin meclislerinde hüsn-ü edeple oturunuz. Ta ki, ilimlerine siz de nail olasınız. İlim ve irfanlarının bereketi size de gelsin. Faydaları, size de şamil olsun. Ariflerin yanında, sükut ederek oturunuz.

Kim ki İzzet ve Celâl sahibi Allah’ı bilenlerle haşır neşir olmayı arttırırsa, o, nefsini bilir. Rabbine karşı da daha çok mütevazi olur.

Daha ruhun bedenden çıkmadan önce, sen nefsini öldürmeye gayret et.

Önce beni ziyaret et. Sonra da Kâbe’ye git, orayı ziyaret et. Ben Kâbe’nin kapısıyım. Bana gel, ta ki nasıl haccedeceğini sana öğreteyim.

Ben ne zaman ki kalbimden dünya sevgisini çıkarıp attım, işte o zaman bu mertebeye ulaştım. Sen Resulullah’ın şu sözünü hiç duymadın mı ki: “Dünya sevgisi, her hatanın başıdır.

Temelin harcı fıkıhdır. Fıkıh dedimse bundan maksadım, ilmihal ve fıkıh kitaplarında yazılan, bedenle ve zahirle ilgili fıkıh değildir. Bilakis, kalp fıkhıdır. Kalp fıkhı, seni Allah’a yaklaştırır. Zahirle ve bedenle ilgili fıkıh ise, halka yakınlaştırır.

 

zebih

Kıdemli Üye
Katılım
22 Ara 2006
Mesajlar
4,033
Tepkime puanı
100
Puanları
63
Konum
kayseri
İmam A'zam rahimehullah fıkhı şöyle tarif eder:

fıkıh, nefsin lehine ve aleyhine olan hükümleri bilmektir.
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Aslında, elimde biriktirmiş olduğum Hadis-i Şerifleri bitirip, peşinden elimdeki bütün metinleri tarayacak ve bu başlıkla ilgili olan ne varsa çok uzun olmayan mesajlar ile buraya ekleyecektim..

En son yapmayı düşündüğüm şey ise şuydu:

Bu forumda, bu başlıka ilgili yüzlerce, belki daha da fazlası mesajlar yazıldı, Allah her yazandan gani gani razı olsun..

İşte, nasıl bir kitap ilgili bahisleri bir araya topluyor; en son olarak bütün forumu tarayıp yazılmış ne kadar ilgili mesaj varsa buraya alacaktım.. Böylece hepsini bir başlık altında elde etmek ve incelemek nasip olsun istedim..

Ancak bütün bu niyetlerimi yapmam, Cenab-ı Hak da izin verirse hayli bir zaman alacak gibi.. Malum dünya meşgaleleri.. Malum, bazı konuları yakından takip etme gereği ve isteği.. Ev aile durumları.. İşte, sebeb çok maşallah..

Bu noktada ben yine kendi kaynaklarımla ilgiliyim.. Bu forumdaki mesajlardan buraya alma konusunda ise, siz değerli üyelerin yardımına ihtiyaç duyuyorum ki bir an önce derli toplu bir eser ortaya çıksın..

Sözün kısası, vakti müsait olan ve isteyen üyelerimizden öncelikle "Tasavvuf " bölümünü tamamlamak üzere, bu başlıkla ilgili mesajları bu başlığa toparlamalarını rica edeceğim..

Vira Bismillah..
 

Güle Sevdalı

Paylaşımcı
Katılım
14 Ara 2006
Mesajlar
118
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
Ormandan :)
Kurban inşaallah bende biraz ekleme yapacağım elimden geldiği kadar. Söylediğiniz gibi zaman ve diğer gibi şeyler bizleri bu gibi konuları detaylı araştırmamıza engel oluyor. Allah'ın izni ile ilgileneceğim...
 

Güle Sevdalı

Paylaşımcı
Katılım
14 Ara 2006
Mesajlar
118
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
Ormandan :)
Tasavvuf hakkında Selef-Halef alim ve fadılların mübarek sözlerinden bazıları şunlardır:
Hüccetül-islam İmam gazali(r.a)
''tarikleri inceleyip neticeyi anladıktan ve meyvelerinin zevkie vardıktan sonra, sofiler arasına girmenin farzı ayn olduğunu söylemiştir. Çünkü peygamberlerden(a.s.v) başka kusursuz insan olamaz. Tasavvuf insanı temizler demiştir.(en-nüsretün-nebeiyye serhurraye S.26-ihya,c. 3.s.53)

Gazali(ra): 'El-Munkızu meneddelal' adlı eserinde sofulardan ,onların seyru-sulükünden, Allah'a ulaştıran gerçek tarikatlerden bahsederken şöyle der:
'' Kesin olarak bildim ki,özellikle Allah yolunda olanlar gerçek sofulardır.Onların sireti,siretlerin en güzeli tuttukları yol, yolların en doğrusudur.Ahlakları ise en güzel huydur.Böylece bir müddet devam ettikten sonra,tasavvufu inkar edip onlara hucum edenleri red etmek üzere der ki:
Hülasa; önce tarikatın temizliğini ele alalım, bakalım buna ne derler? Mesela: tarikatın ilk şartı, kalbi masivatının taharet olması gibidir. Namazın ilk rüknu tahrime tekbiri olduğu gibi, tarikatın ilk rüknu de kalbi,tamamen Allah zikri ile doldurmaktır. Buna da kim kim ne diyebilir? Sonu ise Allah'ta yok olmaktır'' dedi.
(el munkızı Mineddelal s.131)
 

Güle Sevdalı

Paylaşımcı
Katılım
14 Ara 2006
Mesajlar
118
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
Ormandan :)
Ebul-Hasan Eş-Şazeli(r.a):
'' tasavvuf ilmine dalmayan kimse,bilmeyerek kebair içinde olur'' demiştir.
İbni Allame Es-Sıddıki (r.a) de:
'' Şazeli doğru söylüyor. Yaptığı ibadetten hoşlanmayan kimdir?( El-hikem Acibe S.7)

İhya kitabında ''Hakikata sofilerin yoluyla ulaşılır'' başlığı altında İmam -Gazali(r.a) şöyle buyurmuştur:
'' İslam alemindeki dört büyük cereyanı derinden tetkik etmiş, Kitaplarını okumuş,fikirlerini öğrenmişti. Bunlar:
1- Kelam alimleri, 2-Batınıler, 3-müslüman feylesoflar, 4- sofiler
buların herbiri hakkı arıyor ve kendi yollarının hakka ulaştığını iddia ediyorlardı.
Kelamcıları kuru ve yetersiz bulmuş, Batınıleri, yanlış inanç,fikir ve metodlara saplanıp sapıtmış olarak görmüş,feylesofların ise; şeriata bir çok meselede aykırı düşünceler leri sürdüklerini, onlara mahsus bu düşücelerdenüçününde küfür olduğunu tesbir etmişti.Sadece sofileri beğenmişti. Onların bilgileri iki nev'e ayrılıyordu.Okuyup dinleyerek öğrenilen nazari bilgiler , birde yaşanılarak, tadılarak ,hissedilerek elde edilen haller,zevkler,makamlar...(İhya C.1 Sh.25)
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
ALİMLERİN GÖRÜŞÜYLE TASAVVUF

Abdulgadir Geylani Hazretleri, Fethur Rabbani’de buyurur ki:

Melekler içinde resim, suret bulunan eve girmezlerse, içinde bir sürü suretlerle putlar bulunan senin kalbine Allah nasıl girer? Allah dışında her şey, bir puttur. Kişi Allah’tan gayrı neye bağlandı ve neye gönül verdiyse, o onun putudur.

İzzet ve Celâl sahibi Allah şöyle buyurur: “Bizim uğrumuzda mücahede edenlere gelince, onları elbette doğru yolumuza eriştiririz,” (Ankebut, 29:69). Ve gene, “Eğer siz Allah’ın dinine yardım ederseniz, O da size yardım eder,” (Muhammed, 47:7).

Eğer nefsini sabrettirirsen ve o da sabrederse, Aziz ve Celil olan Allah, onunla beraber olur. Zira, şanı yüce olan Allah şöyle buyurur: “Hiç şüphesiz, Allah sabredenlerle beraberdir,” (Bakara, 2:153).

Tasavvuf kelimesi, safa’dan türemedir. Bu, halis, safî, temiz demektir.

Bu iş, gündüz oruç tutup gece namaz kılmakla olmaz. Nefs, heva, kötü tabiat, cehalet ve kalpte Allah’tan gayrı şeylerin sevgisi var oldukça hiçbir şey olmaz.

Mürid’e behemehal bir kılavuz, bir rehber lâzımdır. Zira o öyle bir çöldedir ki, orada akrepler, yılanlar, âfetler vardır. Susuzluk vardır. Yırtıcı, vahşi hayvanlar vardır. İşte kılavuz, onu bu âfetlerden korur. Su bulunan yerleri gösterir. Meyvalı ağaçların bulunduğu bölgelere götürür. Halbuki tek başına, kılavuzsuz olduğu takdirde, yırtıcı hayvanların, akreplerin, yılanların, âfetlerin bulunduğu bölgelere düşer. Perişan olur, mahvolur.

Allah yolunda bir rehber bulduğun an, ona hemen yapış. Hiç şüphe yok ki, mânâ onun dışında değildir, içindedir. Onun çevrendeki bütün diğer insanlardan daha faziletli ve üstün bil. Her yönüyle mürşidine bağlı ol.

Benden bir kelime öğrenmek için, bin senelik mesafede olsan bile gelmelisin. Kaldı ki aramızda sadece birkaç adımlık bir uzaklık var.


 
Üst