Dalkavukluk. Herodun bile hiç sevmediği bir şey. Orhan Cihangir kardeşi şahsi yapısından ötürü severim, fikirlerimiz farklıda olsa. Ama siz ve sizin gibiler benim gibi düşünse bile sevemem doğrusu.arşivist kardeş,belki de amaç üzüm yemek değil bağcı dövmektir
Dalkavukluk. Herodun bile hiç sevmediği bir şey. Orhan Cihangir kardeşi şahsi yapısından ötürü severim, fikirlerimiz farklıda olsa. Ama siz ve sizin gibiler benim gibi düşünse bile sevemem doğrusu.
Orhan kardeş, sizi yanıltan şey Üstadın talebelerinide üstad gibi zannetmenizdir. Üstadın talebelerindende f. güleni teyid edenler olunca bazi zevahire bakarak hakkında samimi bir şekilde olumlu düşünüyorsunuz. Ancak üstadın talebeleri Üstadın vehbi ilmine sahip değildirler ve nur talebelerini kendi yanılgıları doğrultusunda yanılmaktadırlar. Bunu ben ukalalığımla söylemiyorum, bende Üstadın talebelerine dayanarak söylüyorum. Sizde bilirsinizki hareketler keyfiyetlerine göre değerlendirilir, kemiyetlerine göre değil. Bu sebeple bir hareketin doğru şunu yapıyor bunu açıyorlarla değil. Bu konuda böyle şu konuda şöyle söylüyor, inanıyor, düşünüyordan hareket edilir. Bu konuda f. gülenin hareketi incelenerek anlaşılabilir, zaten bir çok ipucu vermiyor değil zaten. O zaman size şunu söylüyoruz;
F.gülene göre, bu günkü yahudilik ve hristiyanlıkta hakmıdır? Onlarda Allaha götüren hak yollarmıdır? Cevapları yahudi ve hristiyanlarla paylaşacağımız için ona göre söylenmesi gerekiyor, saklama yok.
Takiyye kavramı, Hazreti Ammarla gündeme gelen, bir müminin, malını, canını, dinini korumak için tehlike anında koruması için farklı görünmesidir. Köküde takvadan gelmektedir. Yani bu bir mümin eylemidir. Soruyorum, f. gülen islam düşmanları için neden bu kelimeyi kullanma gereği duymaktadır. Ki islam düşmanlarnının farklı görünmesinin adı nifaktır.
f. gülen, şii azerileri ve sünni farsları kaybetmemek için, şiaya dil uzatırken, fars şiiliği diye şiaya saldırmaktadır. Halbuki şianın arabı, farsı azerisi yoktur. Bu kin ve garezinin kaynağı nedir?
Mazlumsa ve çocuksa acınmaya müslümanların coçukları daha ehaktır. Peki buna rağmen abd. uçakları, tankları ve silahları ile şehid edilen müslüman çocuklara düşen füzeler bağrını yaralamzekn, siyonistlerin çocuklarına düşen füzeler neden f. gülenin bağrını delmektedir?
Değerli Orhan kardeş, ben üstadın talebelerini üstad gibi görmemek gerekir demiştim. Kendimi onların ayarında görmüş değilim. Risalei Nur ve Üstadın Mübarek hayatı masum olmadığı halde masumluk vasfını kesbetmiş bir durumdadır üstad. Ama talebeleri böyle değildir. Yukarıdaki sorularıma cevap verirseniz sevinirim?
Orhan Kardeş, tabiatı gereği büyük miknatıs küçüğünü çeker. Büyük güçler küçük güçleri etkiler, içine alır eritir. abd gerçekten deccal hareketi ve komitesi. Nasıl oluyorda bu deccal komitesi islam için yola koyulmuş bir hocaefendiye hizmet sunar, yer verir, aziz tutara, ödüller takdim eder. Birde f. hocanın İran İslam İnkılabı hakkında kendi söylediklerini aşağıya aldım, hiçde kardeş ve dostça olmadığı açık, sizcede öyle değilmi?
İran’daki İslami hareketin, Müslümanlara fayda ya da zararı ne oldu?
Cami kürsülerinden de söyledim: Bir müçtehit gibi kabul edilen Ayetullahlar, tevil ve yoruma açık, teferruat sayılabilecek meselelerde sun’i uçurumları bertaraf ederek, Sünni dünya ile yakınlaşma sağlayabilirlerdi. Bunlar aynı zamanda yersiz bir kısım münaferetleri bertaraf eder, o ülke ile daha iyi münasebetler geliştirilebilirdi. Devrim sonrasında Humeyni çok büyük bir kredi elde etmişti. Abartıldı belki de. Arapların çıkardığı “el-Müçtema” adlı dergide, doğum yılı münasebetiyle kaleme alınmış bir yazı okudum. Yazar, başlattığı bir hareketi başarıyla tamamlamış olması bakımından Humeyni’yi öyle bir yere koyuyordu ki, kendisine böyle bakılan bir insan o krediyle teferruata ait pek çok problemi çözebilirdi… Fakat yapılmadı.
Humeyni, Sünni dünya ile barış fırsatını elinin tersiyle mi itti?
Ben, Sünni dünyayla bir barışmaya gitsin derdim. Kendi ülkelerinde inkılap yapmış olabilirler, bir şey diyemezsiniz; İslam adına hareket etmeleri kötü oldu. Hadiseler öyle sevimsizce cereyan etti ki, dünyanın dört bir yanında Müslümanlığa karşı bir nefret uyandı. Hüsnüniyetle dine hizmet eden kimselerin hareket ve faaliyet alanlarının daralmasına sebebiyet verdiler. Şimdi dünyanın neresinde din ve diyanet adına bir ses yükselse, bize ferdî planda, ailevi planda dinimizi yaşama imkânı verin dense problem oluyor. Kaldı ki, İslam dininin sosyal hayatı alakadar eden yanları da vardır ve bunlar çok güzel şeylerdir; bunlar aynı zamanda devleti, devletin kurallarını da rahatsız etmez. Ama, bir taraftan fırsat kollayanlar, diğer taraftan da gerçekten devletin yapısıyla alakalı endişe taşıyanlar, -sadece bizde değil- en küçük İslamî kıpırdanışa ikinci İran nazarıyla bakmaya başladılar. Tabii o hareketin içinde bulunan insanlara da mollalar demeye başladılar, belki bazılarına Humeynilik yakıştırdılar.
İran’daki hareketin halkına faydası ne oldu bilemem, ama diğer Müslümanları töhmet altında bıraktılar. Şimdi bütün Müslümanlar, “Acaba böyle bir emelleri var mı?” diye tüm dünyada mercek altına alınır oldu. 11 Eylül’le vehim daha da gelişti. Paranoya yaşanıyor. Müslümanlık adına İran’daki hareket zararlı olmuştur…
İran, birçok İslamî hareket için bir dönem, model ya da ilham kaynağı oldu. Sizin için İran devriminin karşılığı nedir? Türkiye, İran olabilir mi?
Bütün devrimler gibi İran devrimi de ihraç edilmek istenmiştir. Dini yönü olduğundan dolayı da –Sünni olsalar bile- Türkiye’deki dindar bazı insanlardan sempatiyle bakanlar, İran’ın yabancı misyon şefleriyle irtibata geçenler ve oraya gidip okullarında eğitim görenler olmuştur. Yani bir nevi örnek oldu. Orijinal olmasının da bunda etkisi vardı. Daha evvel bu orijinaliteyi Vahhabiler değerlendiriyordu. Bu bakından tesiri olmadı denilemez, Mısır’a, Kanada’ya kadar sıçrayan tesirler vardı ve bu tesirler sertlikler ihtiva ediyordu. Devlet imkânlarını kullanarak Uzakdoğu’nun en ücra köşelerinde camiler, okullar, İslam merkezleri açtılar. Oysa, Türkiye’nin kendi müteşebbis insanları tarafından açılan ve bir alternatif olabilecek okullar, kültür lokalleri, Türkiye’nin içindeki bazı kimseler tarafından istenmedi. Keşke Türk devleti bunu görseydi. Niçin alternatif olarak o bölgelerde de siz olmuyorsunuz, olamıyorsunuz? Bunu anlamakta zorlanıyorum ben. Bazı kimseler demek ki hiç düşünmüyorlar, sadece bütün meselelerini düşmanlığa, kine, nefrete bina etmişler.
Orhan kardeş, muhabbet gözlerinizi öylesine mayhoş etmiş ki, yanlışları bile güzel niyetlerle görmeye çalışarak elinizde olmadan hakkı batılla telbis ediyorsunuz. Bizim anlattıklarımızın hoş şeyler olmaması bizden kaynaklanmıyor vakıa böyle. Ne kadar üzücüdürki bu böyle. Ne yapıp ne edip f. gülenin yanlışlarını izah etmeden, hizmet zannettiğiniz hareketlerini tekrarlayıp duruyorsunuz. f. gülen o kadar sinsice o kadar haince bir şey ortaya koyuyorki İmam Humeyni ve İran İslam İnkılabı hakkındaki, f. gülenin dediğini duyan, sanki İran İslam Cumhuriyeti ve İmam Humeyninin sünni müslümanlarla sorunları varmışda savaşıyormuşda barış elinide uzatmamışmış. Meselenin yıllardır içindeyiz, f. gülenide islam inkılabınıda çok iyi tanıyoruz. f. gülenin ortaya koyduğu serencamın İslam Cumhuriyeti ile hiç bir alakası yok. Üstelik açık hareket etmenin islami hareket için sakıncaları olduğunu, yalanda söylemeden gereği gibi hareket edilmesini salık vermişsiniz, buna katılıyoruz ve bizde bundan farklı bir şey yapmıyoruz. f. gülenin neler yaptığını neler söylediğini biliyoruz. Eğer yalan söylemiyorsa üstadın süfyan olarak değerlendirdiği bir islam düşmanını saygıdeğer biri, bir milletin iftiharı ve vatan kurtarıcı olarak değerlendirmesi üstadla ve islamla çelişmiyormu? Eğer samimi ise küfre giriyor, samimi değilse yalan söylüyor. Yalanda söylüyorsa müslümanlara önderlik hakkını kaybediyor demektir. Orhan kardeş, yarın Allahın huzurunda, annenin çocuğundan, babanın evladından kaçtığı "Eynel Meferru" gününde kimsenin kimseye hayrı olmayacaktır. Kafirleri dost edinip müslümanları düşman edinenlerin bütün hak maskeli kılıfları orada sökülecektir. Biz istiyoruz ki samimi kardeşlerimiz burada anlayabilsinler, unutmayınız ki HAK YOLDA OLMADIKTAN SONRA SAMİMİYETİN bir anlamı olmayacaktır.
Ben Üstadın talebelerini küçümsemiyorum. Üstad gibi olmadıklarını, olamayacaklarını söylüyorum. Vehata edebileceklerini söylüyorum ki f. gülen konusunda hata içerisindedirler. Bunada ben karar vermiş değilim. Üstadın talebelerinden kendisini ilham kaynağım olarak belirlediğim bir talebesine göre söylüyorum. Niyet, edeb ve adabınızı takdir ediyorum ancak yanıldığınızıda. ALLAHA emanet olunuz.
Vereyim Orhan Kardeş, Sanırım çeşitli mesajlarımda isminden bahsetmişimdir. Üstad Hilmi Kocaaslan. Umarım tanıyorsundur.
kardeş bugün sabah t. den sonra Asay-ı Musa nın son kısımlarında Ankara Nur Talebeleri adına HİLMİ.. olarak bir bahis okudum ..herhalde bu abimiz olmalı lahikalarda da birkaç yerde geçmişti sanırım... Üstad Hz. nin varislerinden miydi kardeş yoksa talebelerinden miydi tam çıkaramadım..
Bu arada başka birkaç islami sitede Üstad hakkında ATIP - TUTAN kişilerle yazışdığımdan yoğunum..ilerki günlerde görüşmek üzere sağlıcakla kalınız...selametle ... selam ve dua ve muhabbetlerimle...
http://www.milligazete.com.tr/index.php
Müslümanların birbirlerine olan kardeşlik vazifelerinden biri de, yapıcı, haklı, aydınlatıcı, doğru ve âdil yola sevk edici müsbet tenkitler ve uyarılar yapmalarıdır. Böyle uyarılara kızıp köpürmek yanlıştır.
Asr-ı Saâdet dâhil, İslâm dünyasında her zaman çeşitlilik olagelmiştir. Ashab-ı güzin (Sahabelerin seçkinleri) efendilerimizin meşrepleri bir değildi. Hz. Ömer de büyüktü, Ebu Zer Gıfarî de... Lakin meşrepleri değişikti. Bütün Müslümanların aynı kan grubuna mensup olmasını istemek tabiat-ı eşyaya aykırı tehlikeli bir ütopyadır.
Hiçbir İslâmî cemaatin bütün Müslümanları (Ümmet-i Muhammed’i) kendi çatısı ve bayrağı altında toplamak hayaline kapılmaması gerekir. Bütün, parça içine sığmaz. Önemli olan “çeşitlilik içinde sarsılmaz bir vahdet/birlik sağlamaktır.”
Kendilerine çok güveniyorlarsa icazetli, gerçek, ciddî bir ulema meclisi toplansın ve onların çürük ve sakat iddialarını dinlesin, incelesin ve gerekçeli fetva versin. Herkes de bu fetvaya uysun.
Hiçbir şahıs veya cemaat Yüce İslâm dinini ve Muhammedî mirası tekeline almaya yeltenmesin; İslâm’ı kumaş, kendisini makas sanıp keyfince kesip biçme, çıkarma, ekleme yapmaya cür’et ve cesaret etmesin.
İslâm’ın ve Ümmet-i Muhammed’in en azılı, en harbî, en yaman düşmanlarıyla işbirliği yaparak İslâm’a hizmet edilmez.
Her hâl ü kârda nefslerinin, hevalarının, re’ylerinin ve kafalarının dediğini yapmasınlar.