Cübbelinin ebubekir sifil hocaya reddiyesi

ALI25

Kıdemli Üye
Katılım
9 Nis 2015
Mesajlar
7,509
Tepkime puanı
106
Puanları
0
Konum
Almanya
Bir kere uslubun nazik değil,önce bunu düzelt.
Uslup´um nazik degil hemi tamam bir kirici söz göster alip kabul edeyim var mi bu gibi bir yaramaz veya adi cinsinden bir söz insanin kirilmasi icin.

Istersen ben yazimi yazdigim gibi onun da makul ve makbul olarak bir degerlendirmesini yapayim musaadenle.
 

Ahter

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2009
Mesajlar
5,252
Tepkime puanı
186
Puanları
0
Konum
antalya
Kardeşim selamun aleykum, hanefi mezhebinden ictihad derecesinde olan alimlerden bildiklerinin ismini yazar mısın?

Müctehidler mutlak muctehid ve mezheb içinde ictihad edenler olarak ikiye ayrılır..Hanefi mezhebinde mezhebin usullerine bağlı kalarak ictihad eden mesela ebu yusuf, imam muhammed vb. böyledir...daha sonraki tabaka nakil gelen rivayetlerde şu nakil şu nakilden tercih edilir diyen ulema tabakasıdır..Hanefi mezhebindeki son tabakayı allame İbnu Abidin temsil eder..
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Yorumlardan biri youtube da:

"Bu kafa vehabi kafası demeseydin hocam keşki. Birbirinizin izzetine dokunmayın."

Biz de böyle deriz.

Sen gülene ehli sünnet alimi diyeceksin, abdülkadir badıllı gibilerle muhabbet sohbetleri çevireceksin, Sifili Hocaefendi'ye hemencecik vehhabi kafası diyeceksin.
 

ALI25

Kıdemli Üye
Katılım
9 Nis 2015
Mesajlar
7,509
Tepkime puanı
106
Puanları
0
Konum
Almanya
1.Nakil diyorsun da o zaman bircok alim girir senin bu yazmis oldugunun icine ve buna ilaveten de nakilleri bir dal da belli bir alimler yapmislar ve de yapar olmuslar.

[ALI25 olarak bakiyorum burda kirici veya uslup disi bir söz var mi diye göremiyorum ve de bilmiyorum.]

2. Sen bana sunu de sen nakil den ne anliyor veya sana göre nakil nedir hangi bir seye nakil diye denir buyur bir misal ver bakalim.

(not: evet anlasildi simdi sen nakil den ne aliyor sun diye diyecektim böyle dedik diye karsidaki kisi de bize bir uslupsuz yapti) Burda harf eksikligi var bunada bir imla hatasi denir.

[Sonra da buraya bakiyorum yanlis istemeden de olsa ve uslupsuz söz var mi diye sen galiba (buyur bir misal ver bakalim) sözüme takilmissin bu söz de ne var senden delil olarak bir söz istedim veya yazi yazmani istedim senden.]
 

naib45

Paylaşımcı
Katılım
6 Mar 2007
Mesajlar
169
Tepkime puanı
2
Puanları
18
Web sitesi
www.facebook.com
Şu müslümanların rezaletine bakar mısınız?
Kafirlerle, müşriklerle, mümafıklarla Allahü Teala'nın Şeriat'ini "hayat kılmak" için savaşacaklarına,
Birbirleriyle "reddiye savaşları" yapıyorlar...
Tamamı uyutmacı... Sürüleştirme politikası uyguluyorlar...
Halbuki içinde yaşadığımız sistem, hukuk, kanun, yönetim İslam Şeriati'ne savaş açmıştır.
Kendi aralarında İslam Şeriati'ni yaşamak için İslam Toplumu oluşturmaları ekseninde bir araya geleceklerine, birbirleriyle reddiye savaşları veriyorlar...
Ondan sonra da kıskan, haset et, IŞİD'e saldır...
Be hey gafiller!!!
Cesaretiniz varsa, Türkiye'nin belli bir yerine hicret edin, mahkeminizi, yönetiminizi, cadde, sokak, hastane, okullarınızı İslam'ın emrettiği hale getiriniz...
Ulu'lemrinizi...
Kadılarınızı...
Muhresiplerinizi..
Amillerinizi...
Seçiniz...
Bunu yapamazsınız, bunu yaparsanız, "reddiye savaşları" yapamazsınız, bir ve beraber olursunuz, çünkü muarızlarınız sizlere kalemle reddiye mermileri atmayacaktır, sizlere hakiki mermiler atacaktır, öldüreceksiniz ya da şehitler vereceksiniz...
Peygamberimiz'in bundan öte gerçekleştirmek için başka bir niyet ve amacı var mıydı..???
Oluşturunuz böyle bir topluluk birinci üyeniz ben olacağım...
Yapamazsınız..!!! İman ister bu ameliye... Yürek ve cesaret ister..!!!
Reddiyelerinizle ölün o zaman..!!! Yakışır...!!!


https://www.youtube.com/watch?v=Cb6EO86iF1Q

begendigin işidin cıkışını bu sohpeti dinlede ögren 15 dakkasından itibaren anlatıyo.
 

ALI25

Kıdemli Üye
Katılım
9 Nis 2015
Mesajlar
7,509
Tepkime puanı
106
Puanları
0
Konum
Almanya
Bu mesele hakkinda tek sunu söyleyim Imam-i azam´in tabeleri ve de bunlarin talebeleri ictihad seviyesinde birer muctehidler.
 

ALI25

Kıdemli Üye
Katılım
9 Nis 2015
Mesajlar
7,509
Tepkime puanı
106
Puanları
0
Konum
Almanya
Ahter
Müctehidler mutlak muctehid ve mezheb içinde ictihad edenler olarak ikiye ayrılır.Hanefi mezhebinde mezhebin usullerine bağlı kalarak ictihad eden mesela ebu yusuf,imam muhammed vb. böyledir.daha sonraki tabaka nakil gelen rivayetlerde şu nakil şu nakilden tercih edilir diyen ulema tabakasıdır.Hanefi mezhebindeki son tabakayı allame İbnu Abidin temsil eder.

Bu yazi kapali ve de ayni zamanda bir eksik olmus.

7. tabaka var bunlarin derecesine dair bu son tabaka nin icinde ibn-i Abidin de girer oda bir mukalid olur.

Ve buna ilaveden de sunu da diyeyim bu ilk üc tabakadaki kisilerin herbirisi ictihad edecek derecesine gelmis diye ve bunlar gibi kimselere de denir.

 

ALI25

Kıdemli Üye
Katılım
9 Nis 2015
Mesajlar
7,509
Tepkime puanı
106
Puanları
0
Konum
Almanya
Yapılan tenkid için,bu kadar tevile,ne gerek var? H.H.Işık kitablarında hatası var demek,koç nefsinize zor mu geliyor.?
Bunu tek bunlar mi yapiyor o kadar cok kisiler de yapiyor ki simdi ne yapacagiz ve kendi hocasi yada seyhi ve cemaat hakkinda tevil yapmayan kac tane var.
 

Kurtuluş26

Profesör
Katılım
6 Ocak 2014
Mesajlar
860
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Web sitesi
islamikonular.weebly.com
Bu hakikatçilar herkesi kafir görüyorlar allahü teala bunlardan ümmeti muhammeti korusun amin
Bunuda biliyorum ve cok sukur yüce rabbime haberim de var bundan.

Kardesimin sözünü söyle bir düzelteyim bunlarin cok kisileri tekfir ettigi ve bizde öyle bilmekteyiz haber olarak dan.

Bir söz var o geldi aklima suanda ne denilmis idi,Kötü Haber Tez Duyulur diye.


Bu cümlenin dışına çıkamadı bunlar yıllardır...


Bu bilgilerdem kabul etmediğiniz bir yer var mı?

Tekfir Konusu

Fıkıh ve akaid alimleri ehl-i kıblenin tekfir edilmeyeceğini beyan eden eserlerinde "Allah tarafından geldiği kesinlikle bilinen, yahud haramları helal, helalleri haram itikad etmenin dışındaki durumlar" şeklinde kayıt düşmüşlerdir.

Nitekim İmam-ı Âzam Hazretleri "Kur'an'ın bir harfini bile inkâr eden kimse tekfir edilir." buyurmuşlardır:
"Mümin olduğunu söylemekle birlikte ilâhi sıfatları inkâr eden veya bunları yarattıklarının sıfatlarına benzeten, kadere inanmayan, Kur'an'da açıkça belirtilen hükümleri kabul etmeyen, günah işlemeyi helâl sayan ve Kur'an'ın bir harfini bile inkâr eden kimse tekfir edilir."
"Fıkh-ı Ekber Şerhi"nde şöyle denilmiştir:
"Ehli sünnet katında ehl-i kıble olandan hiçbir kimsenin tekfir edilmemesinden murad kendisinde küfür alâmet ve işaretlerinden bir şey bulunmayan ve kendisinden küfrü mûcib olan bir şey sâdır olmayan kimse tekfir edilmez demektir." (Fıkh-ı Ekber Şerhi, Hisar Yayınevi, sh: 411)
İslâm akaidi kitaplarında "Elfâz-ı küfür" yani "Küfre düşüren sözler" hususi olarak mühim bir konu olarak işlenmektedir.
Bu husus ortada iken İslâm alimlerinin eserlerindeki "Ehl-i kıblenin tekfir edilmez" şeklindeki beyanlarını umumileştirmek, İslâm akaidine ve hukukuna terstir.
Fıkh-ı Ekber şerhinde bu hususta da şöyle söylenmiştir:
"Fıkıh bilginlerinden bir zümre, biz ehli kıbleden hiçbir kimseyi tekfir etmeyiz diyerek, tekfiri umum olarak nefyediyorlar. Halbuki bilinir ki, ehli kıbleden olanlardan münafıklar vardır ki, onların yahudi ve hıristiyanlardan daha şiddetli kâfir oldukları kitap, sünnet ve icma-i ümmetle sâbittir. Münâfıklardan bazıları vardır ki, imkân bulduklarında münafıklığını izhar eder. Onlar kelimeyi şehâdet getirmekle müslüman gözükürler." (s. 433)
Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî Hazretleri'nin Bedir Yayınevi tarafından "Ehl-i sünnet itikadı" ismiyle neşredilen "Câmiu'l-Mütûn fi Hakki Envâi's-Sıfâti'l-İlâhiyye ve'l-'Akaidi'l-Mâturidiyye ve Elfâzi'l-Küfri ve Tashihi'l-a'mâli'l-'Acibiyye" isimli eserinde;
"Küfre götürdüğü hususunda ittifak edilen lâfızları söyleyenlerin, amellerinin heder olduğu icmâ ile sâbittir. Meselâ mürted bunlardandır. Yeniden iman ettiği takdirde , hacc etmiş ise haccı iâde etmesi gerekir. İrtidad halinde iken karısı ile muamelesi zinâ, çocuğu olursa veled-i zinâ olur.
Âdet yerini bulsun diye getirilen şehâdet, İslâm'ın ruhuna dönmedikçe makbul değildir. Küfrünü ortadan kaldırmaz." buyurulmuştur.
Dikkat ederseniz Pakistan'da Kadıyanilerin şehadet getirmeleri yasaklanmıştır. Çünkü İslâm'da olmayan hükümleri itikad kabul ettiği müddetçe bunların şehadet getirmeleri hükümsüz olduğu gibi, şehadet getirmeleri saf müslümanların bunları müslüman gibi görmesine sebep olmaktadır.

Ehl-i sünnet âlimlerinin "Ehl-i kıblenin tekfir edilmesi" meselesi hususunda hassas durmalarının sebebi "Hâriciler" gibi Aşere-i mübeşşereyi dahi tekfir eden sapık grupların türemesinden dolayıdır. Ortaya çıkan bazı zümrelerin ve kişilerin günah işleyen her kimseyi yahut kendi zanlarına göre hatalı gördükleri herkesi tekfir etmelerinin önüne geçmek istemişlerdir.
Ehl-i sünnet itikadı demek İslâm itikadı demektir. Allah ve Resul'ünün hükmüne tam teslimiyet demektir. Bir müslümana küfür isnad etmek çok tehlikelidir. Zira müslümana kâfir diyen kimse kâfir olur.
Hadis-i şerif'te şöyle buyuruluyor:
"Bir kimse müslüman kardeşine fısk ve küfür isnad etmesin. Zira o kimsede bu haller yoksa, sözler sahibine döner." (Buhârî)
Bu Hadis-i şerif mucibince inanan bir müslümana küfür isnat etmek insanı küfre götürdüğü gibi, iman dairesinde olmayan bir kâfiri iman hudutları içine koymak da insanı küfre götürür. Neden küfre götürür? Karşıdaki alenen küfrettiği halde İslâm dairesine sokmak istediği için, bile bile söylediği için, Allah-u Teâlâ'nın koyduğu hudutları kaldırdığı için.

Bu Hadis-i şerif hükmüne ve İslâm akaidine göre "Bir kâfire müslüman demek de küfürdür."
Bir hıristiyana iman ehli nazarı ile bakmak, "Senin dinin de ilâhi, hak bir dindir!" demek küfürdür. Bu küfür ehline müslüman demek de küfürdür.
"Allah katında din İslâm'dır." (Âl-i imran: 19)

Âyet-i kerime'sini inkârdır.
Bu İslâm hukukunun hükmüdür.

hakikat.com
http://www.ihvanforum.org/showthread.php?152653-Tekfir-Konusu&highlight=
Tekfir konusundaki bilgiler itirazınız varsa söylersiniz.



"Size iki numune veriyorum. Birisi Bediüzzaman Hazretleri, diğeri ise Hacı Süleyman Efendi. Bu zâtların icraatlarına dikkat ederseniz; ne maddeye tapmış ne de siyaset batağına batmış görürsünüz.

Amma bugün nurcuyuz ve süleymancıyız diyenler onların izinden ayrılmışlardır.

Şayet siz de menfaate tapar, siyasete dalarsanız; iyi bilin ki mânâyı bırakmış, dalâlet batağına batmış olursunuz.
Şu Âyet-i kerime size bu hususta yeter:
“Allah hiç kimsenin göğsünde iki kalp yaratmamıştır.” (Ahzâb: 4)

Ki, birini muhabbet-i Mevlâ’ya, diğerini muhabbet-i mâsivâya hasretsin. Bir kâlpte iki sevgi yaşamaz.

Kim ki Hakk’tan ayrılıp saparsa bizden değildir. Kötü icraatı nefsine âittir, yola atfedilmesin.
Bundan endişe duyduğum için, yoldan saparlar korkusu ile hiç kimseyi vekil bırakmış değiliz.
Hazret-i Allah ve Resul’ünün -sallallahu aleyhi ve sellem- emri esastır, mahlûkun hükmü yoktur, bölücülerin hepsi yalancıdır. Hazret-i Allah Mü’minûn sûresi’nin 52-56. Âyet-i kerime’lerinde onların durumlarını açıkça beyan etmiştir.
Herhangi bir bölücü bu beyanlarımıza cevap vermek istediği zaman; her Âyet-i kerime ve her Hadis-i şerif’e, Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’le cevap vermek mecburiyetindedir. Nasıl ki biz onların durumlarını Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’le beyan ediyorsak!..
Lâfla onlar ancak birbirini kandırırlar. Bizim için mühim olan Hükm-ü ilâhiye’dir. Âlim ilmiyle cevap verir. Münâfık da küfürle cevap verir. İçindeki küfrünü dışarıya çıkarır.
En üstün meziyet İslâm’da emrolunduğu gibi hizmet, müslümanım demek en büyük şereftir.
“İnsanları Allah’a çağıran, kendisi de sâlih amel işleyen ve ‘Doğrusu ben müslümanlardanım!’ diyen kimseden daha güzel sözlü kim olabilir? (Fussilet: 33)"

http://www.hakikat.com/dergi/107/bsyz10711.html

Bazıları Fetullah Gülen ehli sünnetdir derken Ömer Öngüt(k.s) bunların iç yüzünü anlatıyordu.Tarihede iyi bakın.Eserleri okuyanlar bunların iç yüzünü gördü imanlarını ve paralarını kurtardılar.Keşke Ömer Öngüt(k.s) kıymetini daha önce anlasaydınızda halkın bu kadar imanlarını ve paralarını çalmasalardı.

4440773_orig.jpg

7739407_orig.jpg


HAİN TEZGÂH!
www.hakikat.com/hakikat190.pdf

Kim kuran ve sünnet dışına çıkıp bölücülük yapmışsa hepsini yine kuran ve sünnet ile açıklamıştır.


a-) F.GÜLEN:
“Kadınların başlarını örtmesi iman meselesi ölçüsünde önem arzetmez. Allah’a karşı kulluk, umumi manada kulluk ölçüsünde önem arzetmez bunlar. Teferruata ait meseledir. "
“Kadınlardan idareci olmasının hiçbir sakıncası yoktur.”
Cebrâil Aleyhisselâm hakkında; “Gökyüzünden inse, parti kursa, kusura bakma ben senin partine girmem desteklemem derim.”
Hıristiyan papazları, yahudi hahamları ile hoşgörü toplantıları yaparak; “Keşke her köşeye bir hoşgörü vakfı kursak da herkes hoşgörü soluklasa.”
Himmet geceleri, iftar ziyafetleri ile trilyonlarca lira para toplanması ve BANKA kurulması...

b-) SÜLEYMANCILAR:
* 7.12.1989 Tercüman Gazetesi, Kemal KAÇAR beyanı, " gayri müslimden alınan faiz, faiz olmaz" bir de açıklama getirmişler örneğin sahibi gayr-i müslim olan bir bankadan gittin kredi çektin, bunda bir sıkıntı yok...
* "Türkiye Dar-ül harptir, Cuma namazı kılınmayabilir."
* "gayr-i müslimlerle -kazanacağınız kesinse- iddiaya girmek caizdir"


c-) YAŞAR NURİ ÖZTÜRK
“Şarap dışındaki içkiler sarhoş etmeyecek kadar içilebilir"
" “Saçların bütünüyle, görünmeyecek şekilde kapatılması emri diye bir ifade yoktur. Cenâb-ı Hakk bunu kulun tercihine bırakmıştır.”
“ Kadın hayızlı halde iken abdest alır ve namazlarını kılabilir...”
“Bakara 115 ve 142. âyetlerde ‘Doğu’nun ve batı’nın da Allah’ın olduğunu belirterek;’ Dolayısıyla kul, namazını nereye dönerek kılarsa kılsın, yakarışı hedefine varır. Bazı bilginlere göre, andığımız bu âyetler, kıbleye yönelme âyetini neshetmiştir. Buna göre, namazın kıbleye yönelme diye bir şartı yoktur"
“İslâmiyette reankarnasyon (tenasüh) ölen bir kimsenin ruhunun yeni dünyaya gelen birine geçebileceği inancı vardır"


ç-) EDİP YÜKSEL
19 Mucizesi;
"Kıyametin kopma zamanı 2280 yılı"
"Salevât getirme şirktir."
“Ölüye Kur’an okunmaz.”
“İsâ Aleyhisselâm’ın geleceğinin doğru değildir"
"Her sözüyle Resulullah Aleyhisselâm’ın yaşayışını ise hafife almaktadır.Hazret-i Kur’an’ın emrettiği namazın eskiden beri kılınan namaz olduğunu Ebu Cehil ve Ebu Leheb’in namazının doğru olduğunu ve Kur’an’ın onların güya kıldıkları(!) namazı emrettiğini söylüyor"

d-) NAZMİ SAKALLIOĞLU
"Dabbet-ül Arz Benim"
" Yasin suresinin 81. ayeti Hz. Ali'nin uluhiyetine delildir."
“Hacca gitmeyen yüzmilyonlarca müslümanın bulundukları yerden doğru kesim yapmaya kalkışması, sadece hayvan katliamı yapmak olur.”
“namazda akşam vaktinde ikişer rekattan dilediğiniz rekatlık namaz kılmanız sizi vebalden kurtarır. Sabah vaktine eriştiğiniz de de işinize gitmeden önce yine ikişer rekattan olmak üzere altı veya dilediğiniz miktar rekatlı namazlar kılarsınız. Bundan iyisi can sağlığı”
“Kadın ve erkek tokalaşabilir”

....

Bu sözlerin islam'da karşılığı nedir?
 

lafons7275

Kıdemli Üye
Katılım
19 Şub 2013
Mesajlar
21,533
Tepkime puanı
342
Puanları
0
Konum
İzmir


b-) SÜLEYMANCILAR:
* 7.12.1989 Tercüman Gazetesi,
Kemal KAÇAR beyanı, " gayri müslimden alınan faiz, faiz olmaz" bir de açıklama getirmişler örneğin sahibi gayr-i müslim olan bir bankadan gittin kredi çektin, bunda bir sıkıntı yok...
* "Türkiye Dar-ül harptir, Cuma namazı kılınmayabilir."
* "gayr-i müslimlerle -kazanacağınız kesinse- iddiaya girmek caizdir"



....

Bu sözlerin islam'da karşılığı nedir?

Bir kişinin beyanıyla bütün Süleymancıları tekfir etmek hangi dinde var?

Vallahi kendinize yazık ediyor, büyük vebal yükleniyorsunuz?
 

Kadir Razlık

Kısıtlı Erişim
Katılım
20 Ağu 2014
Mesajlar
2,280
Tepkime puanı
35
Puanları
0
Konum
manisa
Bir kişinin beyanıyla bütün Süleymancıları tekfir etmek hangi dinde var?

Vallahi kendinize yazık ediyor, büyük vebal yükleniyorsunuz?
Gayrimüslim diyarında
Faiz hakkında pek çok hadis-i şerif vardır. Kur'an-ı kerimde Bekara suresi 275. âyet-i kerimesinde, (Alışverişin helal, faizin haram)olduğu bildirilmektedir.

Ecnebi ülkelerde, müslümanların, gayrimüslimlere ödünç verip, onlardan faiz almalarının caiz olduğu Mülteka’da yazılıdır. Mecmaül enhür ve Dürer’deki hadis-i şerifte, gayrimüslim ülkelerde, müslümanların kâfirlerden faiz almalarının caiz olduğu bildirilmiştir. Bundan başka zaruret dışında faiz her yerde her zaman haramdır.(Cevhere)

Faiz yalnız İslam dininde değil, semavi dinlerin hepsinde haramdı.Fetava-i Hayriyyede buyuruluyor ki:
(Zimmi [gayrimüslim] zimmiye elli lira ödünç verip, faizi ile birlikte ellibeş lira alsa, beş lirayı geri vermesi gerekir. Çünkü, faiz her dinde haramdır.)
 

Kadir Razlık

Kısıtlı Erişim
Katılım
20 Ağu 2014
Mesajlar
2,280
Tepkime puanı
35
Puanları
0
Konum
manisa
Bir kişinin beyanıyla bütün Süleymancıları tekfir etmek hangi dinde var?

Vallahi kendinize yazık ediyor, büyük vebal yükleniyorsunuz?

Avrupa’da faiz meselesi
Dâr-ül-harbde, müslümanın, kâfirlere ödünç vererek, onlardan faiz almasının caiz olduğu bütün kitaplarda yazılıdır. Dâr-ül-harbde, gayrimüslimlerin mallarını faiz, kumar, fâsid bey’ ile almak helaldir. Bu yollarla müslümanın zarar etmesi ise, helal değildir. (Redd-ül Muhtar)

İmam-ı a’zam ve imam-ı Muhammed, (Dâr-ül-harbde, müslüman ile kâfir arasında faiz olmaz) buyurdu. (Mültekâ)

Dâr-ül-harbde, bir müslümanın, kazanmak şartı ile, kumar, faiz ve sigorta yolu ile, para kazanmasının caiz olduğu, (Kuduri, Cevhere, Vikâye, Hindiyye, Mebsut, Dürr-ül Muhtar, Redd-ül Muhtar) gibi muteber eserlerde yazılıdır. Aynı husus Mecma’ul-enhür ve Dürer’de de, (Lâ ribâ beynel müslimi vel harbiyyi fi daril harbi = Dâr-ül-harbde, müslüman ile kâfir arasında faiz yoktur) hadis-i şerifi ile bildirilmektedir. Çünkü, onların malını rızaları ile almak mubahtır. Fakat, mallarına saldırmak, zorla almak caiz değildir. Diyanet Ansiklopedisi’nin faiz maddesinde de böyle yazmaktadır.

Dâr-ül-harbde, yalnız kâfirlerden faiz alan bir bankaya para yatıran bir müslümanın, bu paranın faizini alması helal olur. Bu bankadan ödünç para alıp faiz verenlerin hepsi müslüman ise, bankaya yatırılan paranın faizini almak haram olur.

Bankadan para alıp faiz verenler, müslüman ve harbi kâfir karışık ise, o bankadan alınan faiz ve hizmet karşılığı alınan maaş mekruh olur. Müslüman müşterisi çok ise, harama yakın, harbi kâfir müşterisi çok ise, helale yakın mekruh olur. Meşihat-i islamiyyenin çıkardığı Ceride-i ilmiye kitabının 55. sayısının 1744. sayfasında yazılı fetvada da, (Dâr-ül-harbde kâfir bankasına para yatırıp, bankadan faiz almak, şer’an helal olur) buyuruluyor.

Sigortacı ile Dâr-ül-harbde sözleşme yapmak ve vereceği paraları almak helal olur. (İbni Âbidin)

Diyanet Ansiklopedisi’nde ise şöyle diyor:
Ebu Hanife ve imam-ı Muhammed’e göre dâr-ül-harbde müslümanla harbi arasında faiz muamelesi caizdir. Aynı şekilde Hanefi mezhebine göre, fâsid kabul edilen alışveriş ve ticari muameleler, bahse girmek ve kumar oynamak da caizdir. Ancak müslümanın bu işlemlerden kazançlı çıkması şarttır. (Faiz maddesi s.121)

Bu vesikalardan da anlaşıldığı gibi, faiz almak caiz olan yerlerde, banka reklamı yapmak da caizdir. Üstelik bankalar, sadece faizli işlem yapmaz, fabrikalara, şirketlere hissedar olmak, bina yapıp satmak, alacaklıların senedini tahsil etmek, para havalesi yapmak gibi birçok faizsiz işlem de yapar. Böyle kazancı haram-helal karışık bir kimsenin verdiği hediyeyi almak, onunla alışveriş ve kira işlemleri yapmak caiz olur. (Hadika)

Dâr-ül-harbde, kazanmak şartı ile bahse girmek, yani bir nevi kumar oynamak da caizdir. Rum suresinde, (Rumlar, en yakın bir yerde yenilgiye uğradılar. Halbuki onlar, bu yenilgilerinden sonra birkaç yıl içinde galip geleceklerdir) buyurulmaktadır.

Müşriklere göre ise, bu, inanılacak şey değildi. Halbuki Allahü teâlânın vaadi mutlaka gerçekleşecekti. Hazret-i Ebu Bekir, sure-i celilenin inişinden sonra, müşriklere, (Bu galibiyet, sizi sevindirmesin. Birkaç yıl sonra Roma, Farsa mutlaka galip gelecektir) demişti. Müşrikler, (Bu birkaç yıl ne kadar zaman?) diye sordular. Üç yıl diye cevap verdi. Übeyy ibni Halef, (Yalan) diyerek, on deveye Hazret-i Ebu Bekir ile bahse tutuştu. Hazret-i Ebu Bekir, durumu Resul-i ekreme haber verdikleri zaman, Peygamber efendimiz, (Birkaç yıl, 3-9 yıl arası demektir. Deve adedini çoğalt ve müddeti de uzat) buyurdu.

Hazret-i Ebu Bekir, Übeyy’i arayıp buldu. Übeyy, (Ne o, pişman mı oldun?) dedi. Hazret-i Ebu Bekir, (Hayır pişman olmadım. Seninle bahsi artıralım. Yüz deve yapalım. Müddeti de dokuz yıla çıkaralım) dedi. Übeyy, durumdan çok emindi. Romalıların hiçbir vakit, yeniden savaş edebileceklerine ihtimal vermediği için, (Peki yüz deve, dokuz yıl olsun) dedi.

Dokuz yıl sonra, Bedir’de Müslümanlar, müşriklere Allahü teâlânın yardımı ile galip geldikleri sırada, Romalılar da Farslılarla, tekrar giriştikleri savaştan muzaffer olarak çıkmışlardı. Hazret-i Ebu Bekir bahsi kazanmıştı. Fakat develerini bizzat Übeyy’den isteyemedi. Übeyy, Uhud’da yaralanmış ve Mekke’ye dönüşünde ölmüştü. Develeri Übeyy’in vârislerinden aldı. Bu durum müşrikleri iyiden iyiye düşündürdü. İçlerinden birçoğu, müslümanlığı kabul etti. Böylece Kur’an-ı kerimin bir mucizesi daha meydana çıktı. (Medarik,Tibyan)

Mekke-i mükerreme, o zaman İslam ülkesi olmadığı ve Hazret-i Ebu Bekir’in kazanması garanti olduğu için bu bahis işi caiz görülmüştü. Bunun için İmam-ı a’zâm ile İmam-ı Muhammed’e göre, ribâ ve kumar gibi şeylere ait fâsid akidler, dâr-ül-harbde, müslümanlar ile kâfirler arasında caizdir, yapılabilir. (Mülteka)

Dâr-ül-harbde, kazanmak şartı ile bahse girmenin caiz olduğunu gösteren bir misal daha verelim:
Meşhur bir pehlivan olan Rükâne, koyunlarının üçte birini bahse koyarak Peygamber efendimize güreş teklifinde bulundu. Resulullah efendimiz, defalarca Rükâne’yi yenip koyunların tamamını aldı. Sonra da ihsan ederek hepsini geri verdi. Rükâne müslüman oldu. (Mebsut, Mevahib-i ledünniyye, Şevahid-ün-nübüvve)
 

lafons7275

Kıdemli Üye
Katılım
19 Şub 2013
Mesajlar
21,533
Tepkime puanı
342
Puanları
0
Konum
İzmir
Gayrimüslim diyarında
Faiz hakkında pek çok hadis-i şerif vardır. Kur'an-ı kerimde Bekara suresi 275. âyet-i kerimesinde, (Alışverişin helal, faizin haram)olduğu bildirilmektedir.

Ecnebi ülkelerde, müslümanların, gayrimüslimlere ödünç verip, onlardan faiz almalarının caiz olduğu Mülteka’da yazılıdır. Mecmaül enhür ve Dürer’deki hadis-i şerifte, gayrimüslim ülkelerde, müslümanların kâfirlerden faiz almalarının caiz olduğu bildirilmiştir. Bundan başka zaruret dışında faiz her yerde her zaman haramdır.(Cevhere)

Faiz yalnız İslam dininde değil, semavi dinlerin hepsinde haramdı.Fetava-i Hayriyyede buyuruluyor ki:
(Zimmi [gayrimüslim] zimmiye elli lira ödünç verip, faizi ile birlikte ellibeş lira alsa, beş lirayı geri vermesi gerekir. Çünkü, faiz her dinde haramdır.)


Avrupa’da faiz meselesi
Dâr-ül-harbde, müslümanın, kâfirlere ödünç vererek, onlardan faiz almasının caiz olduğu bütün kitaplarda yazılıdır. Dâr-ül-harbde, gayrimüslimlerin mallarını faiz, kumar, fâsid bey’ ile almak helaldir. Bu yollarla müslümanın zarar etmesi ise, helal değildir. (Redd-ül Muhtar)

İmam-ı a’zam ve imam-ı Muhammed, (Dâr-ül-harbde, müslüman ile kâfir arasında faiz olmaz) buyurdu. (Mültekâ)

Dâr-ül-harbde, bir müslümanın, kazanmak şartı ile, kumar, faiz ve sigorta yolu ile, para kazanmasının caiz olduğu, (Kuduri, Cevhere, Vikâye, Hindiyye, Mebsut, Dürr-ül Muhtar, Redd-ül Muhtar) gibi muteber eserlerde yazılıdır. Aynı husus Mecma’ul-enhür ve Dürer’de de, (Lâ ribâ beynel müslimi vel harbiyyi fi daril harbi = Dâr-ül-harbde, müslüman ile kâfir arasında faiz yoktur) hadis-i şerifi ile bildirilmektedir. Çünkü, onların malını rızaları ile almak mubahtır. Fakat, mallarına saldırmak, zorla almak caiz değildir. Diyanet Ansiklopedisi’nin faiz maddesinde de böyle yazmaktadır.

Dâr-ül-harbde, yalnız kâfirlerden faiz alan bir bankaya para yatıran bir müslümanın, bu paranın faizini alması helal olur. Bu bankadan ödünç para alıp faiz verenlerin hepsi müslüman ise, bankaya yatırılan paranın faizini almak haram olur.

Bankadan para alıp faiz verenler, müslüman ve harbi kâfir karışık ise, o bankadan alınan faiz ve hizmet karşılığı alınan maaş mekruh olur. Müslüman müşterisi çok ise, harama yakın, harbi kâfir müşterisi çok ise, helale yakın mekruh olur. Meşihat-i islamiyyenin çıkardığı Ceride-i ilmiye kitabının 55. sayısının 1744. sayfasında yazılı fetvada da, (Dâr-ül-harbde kâfir bankasına para yatırıp, bankadan faiz almak, şer’an helal olur) buyuruluyor.

Sigortacı ile Dâr-ül-harbde sözleşme yapmak ve vereceği paraları almak helal olur. (İbni Âbidin)

Diyanet Ansiklopedisi’nde ise şöyle diyor:
Ebu Hanife ve imam-ı Muhammed’e göre dâr-ül-harbde müslümanla harbi arasında faiz muamelesi caizdir. Aynı şekilde Hanefi mezhebine göre, fâsid kabul edilen alışveriş ve ticari muameleler, bahse girmek ve kumar oynamak da caizdir. Ancak müslümanın bu işlemlerden kazançlı çıkması şarttır. (Faiz maddesi s.121)

Bu vesikalardan da anlaşıldığı gibi, faiz almak caiz olan yerlerde, banka reklamı yapmak da caizdir. Üstelik bankalar, sadece faizli işlem yapmaz, fabrikalara, şirketlere hissedar olmak, bina yapıp satmak, alacaklıların senedini tahsil etmek, para havalesi yapmak gibi birçok faizsiz işlem de yapar. Böyle kazancı haram-helal karışık bir kimsenin verdiği hediyeyi almak, onunla alışveriş ve kira işlemleri yapmak caiz olur. (Hadika)

Dâr-ül-harbde, kazanmak şartı ile bahse girmek, yani bir nevi kumar oynamak da caizdir. Rum suresinde, (Rumlar, en yakın bir yerde yenilgiye uğradılar. Halbuki onlar, bu yenilgilerinden sonra birkaç yıl içinde galip geleceklerdir) buyurulmaktadır.

Müşriklere göre ise, bu, inanılacak şey değildi. Halbuki Allahü teâlânın vaadi mutlaka gerçekleşecekti. Hazret-i Ebu Bekir, sure-i celilenin inişinden sonra, müşriklere, (Bu galibiyet, sizi sevindirmesin. Birkaç yıl sonra Roma, Farsa mutlaka galip gelecektir) demişti. Müşrikler, (Bu birkaç yıl ne kadar zaman?) diye sordular. Üç yıl diye cevap verdi. Übeyy ibni Halef, (Yalan) diyerek, on deveye Hazret-i Ebu Bekir ile bahse tutuştu. Hazret-i Ebu Bekir, durumu Resul-i ekreme haber verdikleri zaman, Peygamber efendimiz, (Birkaç yıl, 3-9 yıl arası demektir. Deve adedini çoğalt ve müddeti de uzat) buyurdu.

Hazret-i Ebu Bekir, Übeyy’i arayıp buldu. Übeyy, (Ne o, pişman mı oldun?) dedi. Hazret-i Ebu Bekir, (Hayır pişman olmadım. Seninle bahsi artıralım. Yüz deve yapalım. Müddeti de dokuz yıla çıkaralım) dedi. Übeyy, durumdan çok emindi. Romalıların hiçbir vakit, yeniden savaş edebileceklerine ihtimal vermediği için, (Peki yüz deve, dokuz yıl olsun) dedi.

Dokuz yıl sonra, Bedir’de Müslümanlar, müşriklere Allahü teâlânın yardımı ile galip geldikleri sırada, Romalılar da Farslılarla, tekrar giriştikleri savaştan muzaffer olarak çıkmışlardı. Hazret-i Ebu Bekir bahsi kazanmıştı. Fakat develerini bizzat Übeyy’den isteyemedi. Übeyy, Uhud’da yaralanmış ve Mekke’ye dönüşünde ölmüştü. Develeri Übeyy’in vârislerinden aldı. Bu durum müşrikleri iyiden iyiye düşündürdü. İçlerinden birçoğu, müslümanlığı kabul etti. Böylece Kur’an-ı kerimin bir mucizesi daha meydana çıktı. (Medarik,Tibyan)

Mekke-i mükerreme, o zaman İslam ülkesi olmadığı ve Hazret-i Ebu Bekir’in kazanması garanti olduğu için bu bahis işi caiz görülmüştü. Bunun için İmam-ı a’zâm ile İmam-ı Muhammed’e göre, ribâ ve kumar gibi şeylere ait fâsid akidler, dâr-ül-harbde, müslümanlar ile kâfirler arasında caizdir, yapılabilir. (Mülteka)

Dâr-ül-harbde, kazanmak şartı ile bahse girmenin caiz olduğunu gösteren bir misal daha verelim:
Meşhur bir pehlivan olan Rükâne, koyunlarının üçte birini bahse koyarak Peygamber efendimize güreş teklifinde bulundu. Resulullah efendimiz, defalarca Rükâne’yi yenip koyunların tamamını aldı. Sonra da ihsan ederek hepsini geri verdi. Rükâne müslüman oldu. (Mebsut, Mevahib-i ledünniyye, Şevahid-ün-nübüvve)

... @Kurtuluş26 oku ve aklını başına alıp tövbe et.
 

Kurtuluş26

Profesör
Katılım
6 Ocak 2014
Mesajlar
860
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Web sitesi
islamikonular.weebly.com
Bir kişinin beyanıyla bütün Süleymancıları tekfir etmek hangi dinde var?

Vallahi kendinize yazık ediyor, büyük vebal yükleniyorsunuz?
Sözde kuran ve sünnete uyuyorsun.Sözde ehli sünnet ...


HİDAYETE NAİL OLMANIZ İÇİN

İMANA DÂVET
Hakk Celle ve Alâ Hazretleri Mâide sûre-i şerif’inin 44. 45. ve 47. Âyet-i kerime’lerinde Allah’ın hükümleriyle hüküm vermeyenlerin kâfirler, zalim ve fasıklar olduğunu beyan buyurmaktadır.
Bunları arzu ile yapmak, küfür basamağına adım atmak demektir.
Bir kimseye dinden çıkması için pek çok para teklif edilse çıkmaz da, bilmediğinden ötürü Hazret-i Allah’ın hükmüne rıza göstermemekle küfre girdiğinin farkında olmaz.

Allah-u Teâlâ Mâide suresi’nin 44. Âyet-i kerime’sinde hükümleri ile hükmetmeyenlerin kâfir olduklarını haber veriyor:
“Kim Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmezse, işte onlar kâfirlerdir.” (Mâide: 44)

Bu ilâhi hükmü bırakıp kendisinin veya başkalarının verdiği hüküm ile hükmeden bir kimse kâfir olur. Çünkü Hazret-i Allah’ın indirdiğini reddetmekle küfür suçu işlemiştir.
Allah-u Teâlâ Mâide sûre-i şerif’inin 45. Âyet-i kerime’sinde Ahkâm-ı ilâhi ile hareket etmeyenlerin zâlim olduğunu haber vermektedir:
“Kim Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmezse, işte onlar zâlimlerdir.” (Mâide: 45)
Allah-u Teâlâ’nın dininden sözedebilmek için O’nun indirdiği ile, emir ve hükümleriyle hükmetmek gerekir. Çünkü O’nun hükümranlığının tecellisi budur.
Bu ilâhi emir ve hükümleri bırakıp kendi arzu ve istekleriyle bu hükümlere uymayanlar veya başkalarının hükümleri ile hükmedenler zâlim olurlar. Çünkü Hazret-i Allah’ın indirdiği fermân-ı ilâhi’yi, emir ve hükümleri çiğnemekle kişi zulüm suçunu işlemiş olur. Böylece zâlim olur.
Allah-u Teâlâ Mâide sûre-i şerif’inin 47. Âyet-i kerime’sinde Nezd-i ilâhi’sinden indirdiği hükümlerle hükmetmeyenin fâsık olduğunu haber veriyor:
“Kim Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmezse, işte onlar fâsıklardır.” (Mâide: 47)
Binaenaleyh Hazret-i Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, O’nun hükümlerinden saptıkları ve saptırdıkları için fâsık olurlar. İlâhi hükümleri bırakıp kendisinin veya tâbi olduğu imamın hükümlerini kabul ettiğinden hem kâfir, hem zâlim, hem fâsık olurlar.

Din Kuran ve Dinini Ayakta Tutmak İsteyenlere Gelince:
Allah-u Teâlâ Mü’minun Sûre-i şerif’inde şöyle buyurmaktadır:
“Şüphesiz sizin bu ümmetiniz bir tek ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim. O halde benden korkun.” (Mü’minun: 52)
Cenâb-ı Hakk, inananları tek ümmet kabul ediyor ve bu teklikten ayrılanlar huduttan ayrılmış oluyor. Onlar bu emr-i ilâhi’yi dinlemediler ve korkmadılar. Yetmişüç fırkadan yetmişikisi huduttan böyle çıktı. Allah-u Teâlâ’nın emrine uymadıklarından ve ters düştüklerinden, dinden çıktılar.
Ve Allah-u Teâlâ: “Benden korkun!” emr-i şerif’ini buyurduğu halde: “Hayır, biz senden korkmuyoruz.” dediler. “Bizim imamlarımız var, papazlarımız var, masonlarımız var. Biz senden korkmuyoruz” dediler. Allah-u Teâlâ’ya meydan okudular.
Allah-u Teâlâ da cevaben buyuruyor ki:
“Amma ne var ki insanlar din hususunda kendi aralarında parçalara bölündüler, çeşitli kitaplara ayrıldılar. Her bölük, her parti kendi tuttuğu yoldan memnundur, yanında bulunan (din veya kitapla) sevinmektedir.” (Mü’minun: 53)
Dinden murad isimleri, kitaptan murad ise zan ve tüzükleridir.
Bu Âyet-i kerime her sapana ve sapıtıcıya hitap eder, yaptığı icraat ahkâm-ı ilâhi’ye ters düşüyorsa bu Âyet-i kerime’ye bakarak hükmedin ki ilâhi hükme ve din-i İslâm’a ters düştüğü için küfre kaymıştır.
Bu böyledir. Çünkü bu gibi hareketler küfür kapsamına girer.
Allah-u Teâlâ bölücülerin hepsi için “Tuttuğu yoldan memnundur.” diyor. Dikkat edin! Hepsi memnun değil mi? Memnun oldukları için bu Âyet-i kerime’nin kapsamı içine giriyorlar. Binaenaleyh Mü’minun sûre-i şerif’inin 53. Âyet-i kerime’si bir berzahtır.
İslâm’dan çıktıktan sonra her bir bölücü birer isim yaptı. Bu isimler birer dindir. Oysa İslâm’da bir tek ümmet, bir tek din vardır.
“Allah katında din İslâm’dır.” (Âl-i imran: 19)
Allah-u Teâlâ’nın yanında makbul olan din yalnız budur.
Kitaba gelince; İslâm dininin kitabı birdir, o kitap Hazret-i Kur’an’dır. Onların kitapları ise kendi zanlarına göre uydurdukları hüküm ve tüzükleridir. Allah-u Teâlâ burada açık olarak işaret ediyor. Murad-ı ilâhî budur, bunu böyle bilmemiz lâzımdır.
Onların dini ayrıdır, kitapları ayrıdır. Her bölük kendi dinine göre, kendi kitabına göre hareket ediyor. Böylece dinden çıkıyorlar ve bundan pek memnundurlar, aralarında bununla seviniyorlar. Hepsine sor, hepsi de kendi tuttukları yoldan memnundur. Bu yoldan onları alıkoymak da mümkün değil.
Bu Âyet-i kerime’lere bak, bir de bunların icraatlarına bak. Kararını kendin ver.


İslâm Dininin En Ön Safında Gözükenlerin İç Durumu:
Yâsin Sûre-i şerif’inin 21. Âyet-i kerime’sinde şöyle buyuruluyor:
“Sizden hiçbir ücret istemeyenlere uyun. Onlar doğru yoldadırlar.” (Yâsin: 21)
Bu Âyet-i kerime mucibince para toplayanların doğru yolda olmadığını Cenâb-ı Hakk bildirdiği halde, ya doğru yolda imiş gibi göstermek isteyenlerin durumu ne olacak?

Bu Âyet-i kerime bir berzahtır. Binaenaleyh kim ki para topluyorsa doğru yolda olmadığını bu Âyet-i kerime beyan eder.

Bu para toplayanlar, bu Âyet-i kerime’ye iman etmiş değillerdir. İman edenlere ise bu Âyet-i kerime kâfidir. Çünkü hepsi eğri yoldalar, hepsi soyuyor, yoluyorlar.
Diğer bir Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:
“Resulüm! Onlara de ki: ‘Ben sizden bir ücret istersem eğer, o ücret sizin olsun. Benim ücretim Allah’a âittir. O herşeye şâhiddir.” (Sebe: 47)
Ve fakat, dini dünyaya âlet edenler, sofrada yemek için dâvet ederler ve orada halkı kaz gibi yolarlar, soyarlar. Bunu, her bölücü yapıyor.
Cemiyet içinde utandırarak evini, arabasını, parasını, elindeki avucundakini alırlar. Senet imza ettirirler. Oturduğu evi, bindiği arabasını, icra yolu ile alırlar. Hepsi faizle iştigal ederler.
Kimisi banka kurar, küfrünü açık ilân eder. Kimisi vaaz vereceğiz diye, gelenleri soyarlar.
Resulullah Aleyhisselâm, din-i İslâm’ı tebliğ ederdi. Onlar da kendi dinlerini, partilerini tebliğ ediyorlar. Çarşıda, pazarda, Arafat’ta, Kâbe’de, Medine-i münevvere’de evden eve gezerler, her çadıra girerler. Kendi din ve partilerini bahis edip, para toplarlar. Allah-u Teâlâ para istemeyi yasakladığı gibi, aynı zamanda bu paralar nereye harcanıyor? Hem istiyorlar, hem de zekât ve fitre diye toplanan paralar fakire ulaştırılmıyor. Oysa talebelerden de para alınıyor. Hem de kendilerini müslüman imiş gibi göstermek isterler.
Kim ki bunların toplantısına dahil olursa, bunlara para verirse;
“Fasığa ikram eden İslâmiyet’in yıkılmasına yardım etmiş olur.” (Münâvi)
Hadis-i şerif’i mucibince İslâm dininin yıkılmasına yardım etmiş sayılır.

Hadis-i şerif’te:
“Onların dinleri para olacak.” buyuruluyor. (Münâvi)
O ise koyun postuna bürünüp dini dünyaya alet ediyorlar. Oysa din-i İslâm ile hiçbir ilgilerinin olmadığını yukarıdaki Âyet-i kerime’ler ile açıkladık.
“Ahir zamanda öyle kimseler türeyecektir ki, bunlar dinlerini dünyalığa âlet edeceklerdir. İnsanlara karşı koyun postuna bürünmüş gibi yumuşak ve güzel huylu görünürler. Dilleri şekerden bile tatlıdır, amma kalpleri kurt gönlü gibidir.
Aziz ve Celil olan Allah-u Teâlâ (bu gibi kimseler için) şöyle buyuruyor:
‘Bunlar acaba benim sonsuz affediciliğime mi güveniyorlar, yoksa bana karşı meydan mı okuyorlar? Ululuğum hakkı için, onlara öyle ağır bir musibet vereceğim ki aralarında bulunan yumuşak başlılar şaşakalacaklardır.” (Tirmizî)
Koyun postuna bürünüp halkı soyanlara sen müslüman der misin? Sen de onlardan mısın?
Bunlar mümin midir? Kâfir midir? Kararını kendin ver. Bu Âyet-i kerime’lere bak. Bunların icraatlarına bak, kararını kendin ver.

http://www.hakikat.com/anab3.html


sulon.jpg

İÇİNDEKİLER
Takdim
HİDÂYETE NÂİL OLMANIZ İÇİN İMANA DÂVET
• Din Kuran ve Dinini Ayakta Tutmak İsteyenler
• İslâm Dini’nin En Ön Safında Gözükenlerin İç Durumu
• Deccal’den Daha Beter Olanı Sapıtıcı İmamlardır
• Hüküm Yalnız Allah’ındır
Adil-i Mutlak Olan Hazret-i Allah’ı Mahkemeye Verip Şikâyet Eden, Hâlık-ı Azimüşşan’ı Mahlûkuna Dâvâ Eden, KIPKIZIL KÜFRÜNÜ İLÂN EDENLERİN İÇYÜZÜ
Her Din Kuran Sapıtıcı İmamlar Ve Onların Türemeleri Din-i İslâm’ın Düşmanıdır. Her Hakiki Müslüman Da Din-i İslâm’ı Parçalamak İsteyen, Bu Din Kurucu Bölücülerin Düşmanıdır
• Din-i İslâm’ı İfsat Etmek İsteyen Münafıkların İç Durumu
Dinleri Süleymancılık İmanları Para Has Huyları Gasp Meslekleri de Dilencilik Olan SÜLEYMANCILARIN İÇYÜZÜ
• Hakikatı görerek aralarından ayrılanların ortak intibaları
Bizim Onlar Hakkında Daha Önce de Açıklamalarımız vardı: HAKİKAT İLE DALÂLET’İ BİLMEMİZ LÂZIM
Hazret-i Allah’a İman Edenlerle İmama İman Edenler
Allah-u Teâlâ’nın Kelâmı ile Mahlûkun Kelâmını Ayırt Edemeyen Bölücülere Cevap
Hazret-i Allah’ın kelâmına inanmayıp hiçe sayanlar iyi bilsinler ki, bunlar dinden çıkmışlardır.
Her İsim Bir Dindir
Yusuf Sûresi Âyet: 40
Müminun Sûresi Âyet: 53
Hicr Sûresi Âyet: 91-92
Ankebut Sûresi Âyet: 13
Kasas Sûresi Âyet: 41-42
Gayemiz “İslâm’dır” İsim Değil, Muradımız Hazret-i Allah ve Resulü’dür Bölücülerden Herhangi Biri Değil
• Kıyamete Kadar
• Mânevi Ticaret
Tevbe Sûresi Âyet: 15
Hazret-i Allah’a ve Resulullah Aleyhisselâm’a, Kelâmullah’a İnanmayıp, Şikayet Edip Küfrünü İlân Eden, Bir İsimle Din Kuran Sapıtıcı İmamların ve Tâbi Olan Türemelerin Âhiretteki Durumları ve Âkıbetleri
Hülasâ-i Kelâm
SÜLEYMANCILARIN DURUMU
 

lafons7275

Kıdemli Üye
Katılım
19 Şub 2013
Mesajlar
21,533
Tepkime puanı
342
Puanları
0
Konum
İzmir

“Kim Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmezse, işte onlar kâfirlerdir.” (Mâide: 44)

Bu ilâhi hükmü bırakıp



İşte sizin ayağınız kaydığı nokta burası.

Haricilerin mantığıyla hareket ediyorsunuz.

Tek ayeti alıp, tefsirine bakmadan, o ayet hakkında Peygamber ne demiş, sahabe ne demiş bakmadan insanları dinden çıkartıyorsunuz.
 

Kadir Razlık

Kısıtlı Erişim
Katılım
20 Ağu 2014
Mesajlar
2,280
Tepkime puanı
35
Puanları
0
Konum
manisa
işte sizin ayağınız kaydığı nokta burası.

Haricilerin mantığıyla hareket ediyorsunuz.

Tek ayeti alıp, tefsirine bakmadan, o ayet hakkında peygamber ne demiş, sahabe ne demiş bakmadan insanları dinden çıkartıyorsunuz.
ehli sünnet alimlerinin yazdiklarina da bakmiyorlar hatalari bu mezhepsizler gibi ayeti kerimeleri ve hadisi şerifleri kafalarina göre yorumluyorlar nakletmiyorlar
 
Üst