Cübbelinin ebubekir sifil hocaya reddiyesi

ALI25

Kıdemli Üye
Katılım
9 Nis 2015
Mesajlar
7,509
Tepkime puanı
106
Puanları
0
Konum
Almanya
Din âlimi olmak için,Kur’an-ı kerimi ve manalarını ezbere bilmek,binlerle hadis-i şerifi ve manalarını ezbere bilmek,İslam’ın 20 ana ilminde mütehassıs olmak ve bunların kolları olan 80 ilmi iyi bilmek, dört mezhebin inceliklerine vakıf olmak,bu ilimlerde ictihad derecesine yükselmek, tasavvufun en yüksek derecesinde olmak lazımdır.(S.Ebediyye)
Kadir kardesim bir siteden al ve yapistir mi yaptin neyse konuya gecelim.

Bu yazi orda böyle mi geciyor hayret dogru Burda bir mubagala var bunu ilkönce bir itiraf edeyim.

Alim olmak icin ve bir kimse 12 ilim biliyorsa böyle bir kisi bunlar okuyup ögrenip ezberlemisse buna bir alim denir ve bu ilimleri bir kisi bellememisse onada bir alim diye denilmez.



 

Kadir Razlık

Kısıtlı Erişim
Katılım
20 Ağu 2014
Mesajlar
2,280
Tepkime puanı
35
Puanları
0
Konum
manisa
Saglikci abi bu normalde öyle olur senin dedigin gibi ve bir de mümkündür.

Abine tek sunu diyeyim vede yetineyim evet der su konuda hic bir alim bir uydurma hadis bilerek ve kasden alip kitabina Almaz.

Bir uydurma hadis veya söyle diyeyim bazi böyle cok az gibi sayilacak cinsinden de hadis olsa o eger bir kitab´a da girmisse bunu da o alim bilmeden olur.

Uydurma hadis iftirası
Sual: (Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarında, kaynağı yazılmamış olan hadisler, keşifle söylenmiş yani uydurmadır) diyenler var. Bu mümkün mü?
CEVAP
Ehl-i sünnet âliminin sözü dinde senet olduğu için, genelde hadis-i şeriflere kaynak vermezler. İcazetli âlim demek, kendisi kaynak, delil olan âlim demektir. Kitaplarına bir tek uydurma hadis yazmazlar. Keşifle söylenmiş hiçbir hadis yoktur. (Evliya hadisleri keşifle söyler) demek iftiradır. Kaynak verilmemesi, keşifle söylendiğini göstermez. Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarında uydurma hadis var diyenin ya aklı veya dini bozuktur. O büyük zatların kitaplarında şu sebeplerden dolayı uydurma hadis olmaz:
1- Uydurma bir hadisi kitabına almak, ihmal, gaflet, cehalet, dalalet veya ihanetten ileri geldiğine göre, hangi İslam âlimi, ihmalkâr, gâfil, cahil, sapık ve hain olabilir? Biz dini bunlardan öğrendik. Bu âlimleri böyle suçlamak, hangi Müslümana yakışır?

2- Ehl-i sünnet âlimlerinin böyle kötü vasıfları olsa, Allahü teâlâ onları över mi? (Bilmiyorsanız âlimlere sorun!) der mi? (Verdiğimiz örnekleri ancak âlimler anlar) ve (Allah’tan ancak âlimler korkar)buyurur mu? Allah’tan korkan insan nasıl kitabına uydurma hadis alır?

3- Resulullah efendimiz, (Ehl-i sünnet âlimleri benim vârislerimdir)ve (Ümmetimin âlimleri, benî İsrail peygamberleri gibidir) der mi hiç? Böyle övülen âlimler kitaplarına nasıl uydurma hadis alabilir? Zerre kadar aklı ve ilmi olan, bu iftirayı nasıl yapabilir?

4- Resulullah efendimizin, (Hadis uyduran, Cehennemdeki yerine hazırlansın) hadis-i şerifini kitaplarına alan âlimler, uydurma hadis naklederek, hiç mi Cehennemden korkmuyorlar ve bu cinayeti nasıl işleyebiliyorlar? Böyle bir iftira nasıl yapılabiliyor?

5- Ehl-i sünnet âlimlerinin hepsi icazetlidir. İcazetli bir âlimin kitabında, uydurma hadis var denirse, icazeti veren âlime suizan olur. Bu âlimler, uydurma hadisle sahih hadisi bilmeyecek kadar cahil değillerdi. Kısacası Ehl-i sünnet âlimlerine (Uydurma hadis yazıyor) diyenlerin kendilerinin uydurma olduğu anlaşılır.

Hadis düşmanları
Sual: Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarında uydurma hadis var diyenler kimlerdir?
CEVAP
Uydurma bir söze hadis demek, ne kadar yanlış ve tehlikeliyse, hadis kitaplarındaki veya İslam âlimlerinin kitaplarındaki hadisleri inkâr etmek de, o kadar yanlış ve tehlikelidir. Hadislere uydurma diyenler şunlardır:
1- Hadisleri kaynak kabul etmeyen ve İslamiyet’i içeriden yıkmaya çalışan, yalnız Kur’an diyen zındıklar, hadislere uydurma derler.

2- Ecdadı kötüleyenler, “Atalarının izinden gidenler” diye Müslümanları kötüleyen ve eski âlimleri bilgisizlikle suçlayanmezhepsizler, İslâm âlimlerinin kitaplarında uydurma hadis olduğunu söylerler.

3- Usûl-i hadis ilminde müctehid olan bir âlim, bir hadisin sahih olması için lüzum gördüğü şartları taşımayan bir hadis için, mevdu yani (Benim ictihadıma göre hadis değildir) diyebilir. Seyyid Abdülhakim Arvâsî hazretleri buyuruyor ki: (Usûl-i hadis ilminde müctehid olan bir âlim, bir hadisin mevdu olduğunu ispat edince, bu ilmin bütün âlimlerinin de, mevdu demesi gerekmez, çünkü mevdu diyen müctehid, bir hadisin sahih olması için lüzum gördüğü şartları taşımayan bir hadis için, “Benim mezhebimin usulünün kaidelerine göre mevdudur” der. Yoksa “Resulullah'ın sözü değildir” demek istemez. Yani, “Hadis denilen bu sözün hadis olması, bence anlaşılmadı” demektir. Bu âlime göre, hadis olmaması, hakikatte hadis olmadığını göstermez. Hadis usulü ilminin başka bir müctehidi de, hadisin doğru olması için aradığı şartları bu sözde bulunca, “Hadistir, mevdu değildir” diyebilir. Dört mezhep arasında ayrılık bulunması, sözlerinin yanlış olacağını göstermediği gibi, hadisler için de, böyledir. Böyle şeyler, ictihad işi olduğundan, bir müctehidin mevdu demesiyle, gerçekte mevdu olması gerekmez.)

İctihad ictihadla nakzedilemediği gibi, hadis de başka hadisle nakzedilemez. Bir müctehid, (İmam-ı a’zamın ictihadı yanlıştır, zayıftır) gibi bir şey söylemez. Söylese de, Hanefi mezhebindekiler için geçerli olmaz. Hadisler için de, durum aynıdır. Mesela Nesaî,Taberanî’deki bir hadise uydurma diyemediği gibi, Taberanî de,Nesaî’deki bir hadise mevdu demez. Dese de, sadece ona göre mevdu olur.
 

ALI25

Kıdemli Üye
Katılım
9 Nis 2015
Mesajlar
7,509
Tepkime puanı
106
Puanları
0
Konum
Almanya
Ebubekir sifil evet çok şey biliyor ama islam alimi değildir
Abim buna daha buna ne Kadar benzeyen ve böyle seviyede kimler var ise böyle de yazmadim ve tek su gibi sözler söyledim o kimseler hakkinda bu ve onlar söyle telafuz ederim ben bir ali olarak der ki: hoca,ilim adami ve ilim ehli veya bilgili bir insan dir derim.

Misal olarak da Mustafa Celik,Cubbeli,Ebubekir Sifil,Nurettin Yildiz,Faruk Besir,Hayrettin Kahraman gibi say artik daha buna benzer böyle kac kisi sayabilirsin.
 

Kurtuluş26

Profesör
Katılım
6 Ocak 2014
Mesajlar
860
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Web sitesi
islamikonular.weebly.com
Din âlimi olmak için, Kur’an-ı kerimi ve manalarını ezbere bilmek, binlerle hadis-i şerifi ve manalarını ezbere bilmek, İslam’ın 20 ana ilminde mütehassıs olmak ve bunların kolları olan 80 ilmi iyi bilmek, dört mezhebin inceliklerine vakıf olmak, bu ilimlerde ictihad derecesine yükselmek, tasavvufun en yüksek derecesinde olmak lazımdır. (S. Ebediyye)



Son evliya mı?
Sual: Bazıları, (Bizim hocamız son veli idi, artık bundan sonra evliya da, mürşid de gelmez) diyorlar. Böyle söylemek, evliyanın kökünü kurutmak anlamına gelmez mi?

“Işıkçı”
Nakilci âlimlerden olan Hüseyin Hilmi Işık “Se’âdet-i Ebediyye” adlı kitabının “Son sözü” bölümünün bir paragrafında:

“Nûrların saçıldığı kaynak, evliyânın kalpleridir. Evliyânın kalpleri, ondördüncü ay gibidir. Ay güneşten aldığı ışıkları saçıyor. Velilerin kalbi de, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- in güneş gibi enerji saçan mübarek kalbinden aldıkları nûrları cihana saçmaktadır.”

Dediği halde, hemen devamında şöyle söylemektedir:
“Evliya öldü. Bugün bulunanın da nerede olduğu bilinmiyor.”

Bu sözü ile 1400 yıldan beri tevatüren gelen ve bir evliya mektebi olan tasavvuf yoluna darbe vurmak istemiş, etrafına topladığı binlerce müslümanın yollarını kesmiş, nûr kaynağı olan evliyâullahın kalplerinden saçılan nûrlardan mahrum etmiştir.

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:
“İyi bilin ki, Allah’ın veli kulları için hiç bir korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.” buyuruyor. (Yunus: 62)
Kur’an-ı kerim her asra hitap ettiğine göre, kıyamete kadar hiç bir asırda hiç bir zaman yeryüzünden veli eksik olmayacaktır. Her zaman için 124 bin veli mevcuttur.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyurmaktadır:
“Her asırda benim ümmetimden sabikûn (önde gelenler) vardır ki, bunlara büdelâ ve sıddikûn ıtlak olunur (söylenir). Haklarındaki inayet ve merhamet-i ilâhiye o kadar boldur ki, sizler de o sayede yer ve içersiniz. Yeryüzü halkı için vukuu tasavvur olunan belâ ve musibetler onlarla kaldırılır.” (Nevâdir-ül Usül)
Bir başka paragrafında “Sâdıklarla beraber olmayı” emir buyuran Tevbe sûre-i şerif’inin 119. Âyet-i kerime’sini beyan ettikten sonra “Dinimiz evliyâ ile beraber bulunmayı, onları severek bağlanarak Râbıta yapmayı, böylece kalplerinden feyz almayı istemektedir.”
Dediği halde, yukarıdaki sözlerin hemen arkasından:

Bugün yeryüzünde bir veli bir mürşid görülmüyor.” demektedir.

Dinimiz evliyâ ile beraber olmayı emir buyurduğuna göre, Allah-u Teâlâ her zaman için veli kullarını bulundurmasını temin etmiş demekir. Çünkü kullarına takat getiremeyecekleri emirleri yüklemez.
Gerek gazetelerinde gerekse diğer yayın organlarında, halka hakikatı gösterecekleri yerde, evliyâ menkıbeleri ile oyalamaktadırlar.
Bu gibi yol saptırıcılar hakkında Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde şöyle buyuruyor ve iman edenlere duyuruyor:
“Ve her yolun başına oturup da tehdit ederek inananları yolundan alıkoymaya ve o Allah yolunu eğriltmeye çalışmayın.” (A’raf: 86)
Kitabının adı geçen bölümünün bir diğer paragrafında ise:
“Hicri ondördüncü yüzyılın yarısından sonra dünyanın hiç bir yerinde mürşid-i kâmil görülmediğine göre...” demektedir.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde buyurur ki:
“Size ne oluyor, ne biçim hüküm veriyorsunuz? Yoksa size âit bir kitap var da ondan mı okuyorsunuz?” (Kalem: 36-37)
Hüseyin Hilmi Işık, Tarikat-ı Nakşibendi’ye meşayıhından Seyyid Abdülhakim -kuddise sırruh- Hazretleri’ne bağlı idi. O zât 1943’de vefat etti, yerine kimseyi bırakmadı, o yol orada kesildi. O ise yazdığı kitaplarla zahiren o yolu devam ettirmeye çalışıyor. Kıyamete kadar devam edecek olan ana caddeden nasipdar olanların nasiplerinden mahrum etmiş, mânevî hayatlarını da katletmiş oluyor.

Yol var adama muhtaç, yol var adam o yola muhtaç.

Işıkçılar din-i İslâm’ı bıraktılar, dünyayı tercih ettiler ve dünyaya daldılar. Bütün iş ve icraatlarını dünyanın çıkarına yönelttiler. Allah-u Teâlâ’nın kesinlikle haram kıldığı fâizi hoş gördüler ve içine daldılar. Allah-u Teâlâ’nın bütün hükümlerine ve yasaklarına göz yumdular. Resulullah Aleyhisselâm’ın Hadis-i şerif’lerine aldırmaz oldular. Böylece din-i İslâm’dan ayrılarak, onlar da böyle bir isim altında türediler. Bir isimle ayrı bir din kurdular. Dinimizi ve vatanımızı parçaladılar.
Yalnız ötekilerden farklı tarafları şu:
Bunlar dilenmiyor, kimsenin malını gasbetmiyor, sofra eşkiyalığı yapmıyor, halkı soymuyorlar. Fakirin hakkı olan zekâtı yemiyorlar, fitre ve kurban almıyorlar.
Ve fakat dinden ayrıldılar. Dinden ayrılınca onlarda din aşkı da kalmadı.
Bunun da sebebi şu Hadis-i şerif’tir:
“Dünyaya muhabbet, büyük günahların en büyüğüdür.” (Deylemi)
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde şöyle buyurmaktadır:
“Resulüm! Şüphesiz ki biz bu Kur’an’ı insanlar için sana hak olarak indirdik.
Artık kim doğru yolu seçerse kendi yararınadır. Kim de saparsa kendi zararına sapmış olur.
Sen onların üzerine vekil değilsin.” (Zümer: 41)

Hülasâ-i Kelâm;
Bunca Âyet-i kerime’leri ve Hadis-i şerif’leri arzetmekteki gayemiz, iman ile küfrü ayırmak içindir.
Zira imanlı kalpten iman fışkırır, kâfirin kalbinden küfür fışkırır. Kişinin ne olduğu buradan bilinir.

http://www.hakikat.com/nur/risaleler/narci/fetu4.html
 

Ahter

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2009
Mesajlar
5,252
Tepkime puanı
186
Puanları
0
Konum
antalya
Din âlimi olmak için,Kur’an-ı kerimi ve manalarını ezbere bilmek,binlerle hadis-i şerifi ve manalarını ezbere bilmek,İslam’ın 20 ana ilminde mütehassıs olmak ve bunların kolları olan 80 ilmi iyi bilmek, dört mezhebin inceliklerine vakıf olmak,bu ilimlerde ictihad derecesine yükselmek, tasavvufun en yüksek derecesinde olmak lazımdır.(S.Ebediyye)

Yukarıda, din alimi olmak için sıralanan şartları, s. ebediyye dışında söyleyen tek bir muteber islami eser var mı? İslam alimi olmak için ictihad derecesine ulaşmak lazım demek, sapla samanı karıştırmak demektir.
S. edebiyye yazarı, muteber bi alim olsa(kendi alim tanımına göre s. ebediyye yazarıda alim değildir), İslam ekonomisi liberal bir ekonomidir, ve hür dünyada uygulanmaktadır '' gibi abuk subuk laflar etmezdi..
 

Kadir Razlık

Kısıtlı Erişim
Katılım
20 Ağu 2014
Mesajlar
2,280
Tepkime puanı
35
Puanları
0
Konum
manisa




“Işıkçı”
Nakilci âlimlerden olan Hüseyin Hilmi Işık “Se’âdet-i Ebediyye” adlı kitabının “Son sözü” bölümünün bir paragrafında:

“Nûrların saçıldığı kaynak, evliyânın kalpleridir. Evliyânın kalpleri, ondördüncü ay gibidir. Ay güneşten aldığı ışıkları saçıyor. Velilerin kalbi de, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- in güneş gibi enerji saçan mübarek kalbinden aldıkları nûrları cihana saçmaktadır.”

Dediği halde, hemen devamında şöyle söylemektedir:
“Evliya öldü. Bugün bulunanın da nerede olduğu bilinmiyor.”

Bu sözü ile 1400 yıldan beri tevatüren gelen ve bir evliya mektebi olan tasavvuf yoluna darbe vurmak istemiş, etrafına topladığı binlerce müslümanın yollarını kesmiş, nûr kaynağı olan evliyâullahın kalplerinden saçılan nûrlardan mahrum etmiştir.

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:
“İyi bilin ki, Allah’ın veli kulları için hiç bir korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.” buyuruyor. (Yunus: 62)
Kur’an-ı kerim her asra hitap ettiğine göre, kıyamete kadar hiç bir asırda hiç bir zaman yeryüzünden veli eksik olmayacaktır. Her zaman için 124 bin veli mevcuttur.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyurmaktadır:
“Her asırda benim ümmetimden sabikûn (önde gelenler) vardır ki, bunlara büdelâ ve sıddikûn ıtlak olunur (söylenir). Haklarındaki inayet ve merhamet-i ilâhiye o kadar boldur ki, sizler de o sayede yer ve içersiniz. Yeryüzü halkı için vukuu tasavvur olunan belâ ve musibetler onlarla kaldırılır.” (Nevâdir-ül Usül)
Bir başka paragrafında “Sâdıklarla beraber olmayı” emir buyuran Tevbe sûre-i şerif’inin 119. Âyet-i kerime’sini beyan ettikten sonra “Dinimiz evliyâ ile beraber bulunmayı, onları severek bağlanarak Râbıta yapmayı, böylece kalplerinden feyz almayı istemektedir.”
Dediği halde, yukarıdaki sözlerin hemen arkasından:

Bugün yeryüzünde bir veli bir mürşid görülmüyor.” demektedir.

Dinimiz evliyâ ile beraber olmayı emir buyurduğuna göre, Allah-u Teâlâ her zaman için veli kullarını bulundurmasını temin etmiş demekir. Çünkü kullarına takat getiremeyecekleri emirleri yüklemez.
Gerek gazetelerinde gerekse diğer yayın organlarında, halka hakikatı gösterecekleri yerde, evliyâ menkıbeleri ile oyalamaktadırlar.
Bu gibi yol saptırıcılar hakkında Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde şöyle buyuruyor ve iman edenlere duyuruyor:
“Ve her yolun başına oturup da tehdit ederek inananları yolundan alıkoymaya ve o Allah yolunu eğriltmeye çalışmayın.” (A’raf: 86)
Kitabının adı geçen bölümünün bir diğer paragrafında ise:
“Hicri ondördüncü yüzyılın yarısından sonra dünyanın hiç bir yerinde mürşid-i kâmil görülmediğine göre...” demektedir.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde buyurur ki:
“Size ne oluyor, ne biçim hüküm veriyorsunuz? Yoksa size âit bir kitap var da ondan mı okuyorsunuz?” (Kalem: 36-37)
Hüseyin Hilmi Işık, Tarikat-ı Nakşibendi’ye meşayıhından Seyyid Abdülhakim -kuddise sırruh- Hazretleri’ne bağlı idi. O zât 1943’de vefat etti, yerine kimseyi bırakmadı, o yol orada kesildi. O ise yazdığı kitaplarla zahiren o yolu devam ettirmeye çalışıyor. Kıyamete kadar devam edecek olan ana caddeden nasipdar olanların nasiplerinden mahrum etmiş, mânevî hayatlarını da katletmiş oluyor.

Yol var adama muhtaç, yol var adam o yola muhtaç.

Işıkçılar din-i İslâm’ı bıraktılar, dünyayı tercih ettiler ve dünyaya daldılar. Bütün iş ve icraatlarını dünyanın çıkarına yönelttiler. Allah-u Teâlâ’nın kesinlikle haram kıldığı fâizi hoş gördüler ve içine daldılar. Allah-u Teâlâ’nın bütün hükümlerine ve yasaklarına göz yumdular. Resulullah Aleyhisselâm’ın Hadis-i şerif’lerine aldırmaz oldular. Böylece din-i İslâm’dan ayrılarak, onlar da böyle bir isim altında türediler. Bir isimle ayrı bir din kurdular. Dinimizi ve vatanımızı parçaladılar.
Yalnız ötekilerden farklı tarafları şu:
Bunlar dilenmiyor, kimsenin malını gasbetmiyor, sofra eşkiyalığı yapmıyor, halkı soymuyorlar. Fakirin hakkı olan zekâtı yemiyorlar, fitre ve kurban almıyorlar.
Ve fakat dinden ayrıldılar. Dinden ayrılınca onlarda din aşkı da kalmadı.
Bunun da sebebi şu Hadis-i şerif’tir:
“Dünyaya muhabbet, büyük günahların en büyüğüdür.” (Deylemi)
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde şöyle buyurmaktadır:
“Resulüm! Şüphesiz ki biz bu Kur’an’ı insanlar için sana hak olarak indirdik.
Artık kim doğru yolu seçerse kendi yararınadır. Kim de saparsa kendi zararına sapmış olur.
Sen onların üzerine vekil değilsin.” (Zümer: 41)

Hülasâ-i Kelâm;
Bunca Âyet-i kerime’leri ve Hadis-i şerif’leri arzetmekteki gayemiz, iman ile küfrü ayırmak içindir.
Zira imanlı kalpten iman fışkırır, kâfirin kalbinden küfür fışkırır. Kişinin ne olduğu buradan bilinir.

http://www.hakikat.com/nur/risaleler/narci/fetu4.html
Dünyada evliya vardır

Sual: Seadet-i Ebediyye’de, hicrî 14. asrın yarısından sonra, dünyanın hiçbir yerinde Veli görülemediği bildirilip, (Hiçbir İslam ülkesinde tasavvuf âlimi yok gibidir) yazıyor. Yani, şu anda dünyada Evliya yok mu deniyor?
CEVAP
Hayır, yoktur denmiyor, yok gibidir deniyor. Abdülgani Nablüsihazretleri buyuruyor ki:
Evliyayı inkâr etmek, dinin herhangi bir hükmünü inkâr etmek gibi küfürdür. Allahü teâlâ, Enbiyasını ve Evliyasını başkalarından üstün tutmuş, başkalarına vermediği, keramet ve mucize gibi harikaları, bu zatlara ihsan etmiştir. (Hadika)

Dünyada elbette evliya bulunur. Din kitaplarında birler, üçler, yediler, kırklar, beş yüzler gibi adlandırılan Evliya vardır. Ebdal denilen evliya her zaman bulunur. Üç hadis-i şerif meali şöyledir:
(40 kişi olan ebdallerin bereketiyle düşmana galip gelir, beladan kurtulursunuz.) [İ. Asakir]

(Her asırda salihler bulunur. Bunlar beş yüz kişi olup kırkı ebdaldir.) [Ebu Nuaym]

(Yeryüzünde her zaman [ebdallerden] kırk kişi bulunur. Her biri İbrahim aleyhisselam gibi bereketlidir. Bunların bereketiyle yağmur yağar.) [Taberani]

Bu evliya zatları herkesin tanıması elbette zordur. Zaten ben evliyayım diyen veli değildir. Evliya, kendini gizler. Bunun için evliyayı tanımak zordur. Bugün açıkça ben evliyayım diyen sahtekârlar çoktur. Hatta bazı kimseler, (Bizim hocamız hatem-ül evliyadır, son velidir. Artık başka veli gelmez) diyorlar. Bunlarınki de yanlıştır.

Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri buyurdu ki:
(Bu zamanda, beş vakit namazını kılan, haramlardan sakınan umumi evliya sınıfına dâhil olur. Bir de hususi evliyalık vardır. Bu, tasavvuf yolunda ilerleyenlere Rabbimizin ihsan ettiği derecelerdir. İşte, bu zamanda böyle evliya yok gibidir.)

Hakiki mürşid olan evliya, kıyamete kadar mevcuttur. İlim ve ihlâs sahibi olan taliplere, kendisini tanıtır. Düşmanlardan, ahmaklardan saklanır. Kötü kimseler, kıymetli şeylerin sahtelerini, taklitlerini piyasaya sürerek, insanları aldatır. Böylece, kötü yoldan, menfaat sağlarlar. Bu kimseler, yalanlarla, istidrac göstererek, keramet diye, cahilleri aldatırlar. Müslümanlar için en büyük felaket, bunların tuzaklarına düşmektir. Kendilerinin, dinden, imandan, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından haberleri yoktur. Sözleri ile küfür yayarlar. Hareketleriyle haram işlerler. Cahilleri avlamakla geçinirler. (H. S. Vesikaları)

Eshab-ı kiram ve Tâbiini izam zamanlarında, Evliya çoktu. Herkes bunları ziyaret ederek bereketlenir, dualarını alırlardı. Ahir zaman yaklaştıkça, küfür alametleri, bid’atler çoğaldı. Ulema ve evliya azaldı. Son zamanlarda, hiç görünmez oldu. (F. Bilgiler)

(Görünmez oldular) demek, yok demek değil, herkes göremez, az kişi bilir demektir. Maalesef, (Görülemiyor, yok gibidir) ifadelerini göstererek, (Bakın, tasavvuf ve evliya düşmanlığı yapılıyor.) diyenler çıkıyor. Bu yanlış ve iftiradır. S. Ebediyye, tamamen tasavvuf büyüklerinin, Ehl-i sünnet âlimlerinin ve Evliyaların kitaplarından tercüme olup, onların sözleridir. Hepsi, o mübarek insanların kitaplarından nakildir. Tasavvufa ve Evliyaya düşmanlık iddiası, çok çirkindir.

Bir şeyin sahtesinden kaçın demek, iyisinden de kaçın demek değildir. (Hakiki tereyağı alın, hileli, karışık olanını almayın) demek, tereyağına hakaret olur mu? Bilakis tereyağının önemi bildirilmiş olur. Her şeyin, sahtesi de, hakikisi de vardır.
 

Kurtuluş26

Profesör
Katılım
6 Ocak 2014
Mesajlar
860
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Web sitesi
islamikonular.weebly.com
Âlimler Üç Kısımdır:

• Ulül'elbab'a çıkmış olan âlimler,
• Nakilci ulvî âlimler,
• Molla.

1. Ulül'elbâb'a Çıkmış Olan Âlimler:
Ulül-elbab iki türlüdür: Zâhirî, batînî.
Zâhirî Ulül-elbâb'a varan âlimleri Allah-u Teâlâ ilimde derinleştirmiş ve:

"İlimde derinleşmiş olanlar." buyurarak onları övmüştür. (Âl-i imrân: 7)
Bu ilim kesbîdir, okumakla mümkün olur. Bu hakiki âlimler şeriatın zâhirine vâristirler. Bu ilim de bir Allah vergisidir.
Tefsir, hadis, fıkıh, kelâm ahlâk... sahalarında kitaplar yazarlar, müslümanlara ışık tutarlar. İçtihatlarında isabet ederlerse iki sevap aldıkları gibi, yanılsalar bile bir sevap alırlar. Çünkü niyetleri güzel.

Dört büyük mezhep imamı; İmam-ı Âzam, İmam-ı Şâfi, İmam-ı Mâlik, İmam-ı Ahmet -rahmetullahi aleyhim ecmain- Hazerâtı olsun, diğer müctehidler, müfessirin-i izam, muhaddisin-i izam olsun, hep bu kısma dahildirler.
Din-i İslâm'a nûr saçan, ümmet-i Muhammed'e yol gösteren ve bu uğurda her türlü ibtilâlara göğüs geren hakiki âlimlerin İslâm dininde çok mühim mevkileri vardır.
Allah-u Teâla Ku'ran-ı kerim'inde onları övmüş, ilmi ve ilim sahiplerini müteaddit defalar zikretmiş, fazilet ve meziyetlerini beyan buyurmuştur.
Nitekim bir Âyet-i kerime'sinde şöyle buyurur:
"Allah içinizden iman edenleri yüceltir. Bunlardan kendilerine ilim verilmiş olanları ise kat kat derecelerle yükseltir." (Mücadele: 11)
Bu yükselme; dünyada hayırla anılmaları, âhirette ise cennetlerdeki derecelerin yüsekliğidir.
Allah-u Teâlâ veli kullarına gösterilmesi gereken sevgi ve saygının, hakiki ulemaya da gösterilmesi gerekmektedir.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde buyururlar ki:
"Ümmetimin âlimlerine tâzim ve hürmet ediniz. Zira onlar yeryüzünün yıldızlarıdır." (Münavî)
İlmiyle âmil olan ulemaya daima hüsn-ü zan beslemelidir. Onlar halka hakikati öğretirler, şeriat ahkâmını talim ederler, bid'atlardan sakındırırlar. İlâhî hükümleri tahrifattan, cahillerin tevillerinden korurlar. Bunu da ancak hakiki âlimler yapar. Allah-u Teâlâ'ya vâsıl olmak, bu ahkâmın icrasına, emir ve yasakların tatbikine bağlıdır.

2. Nakilci Ulvî Âlimler:
Ulvî olan nakilci âlimler, müslümanlara dinlerini öğretecek tefsir gibi kitaplar yazmaya kendileri muktedir değildirler. Ancak "Filân şöyle söyledi, filân böyle söyledi." diyerek hakiki âlimlerin beyanlarını naklederler. İctihad yapamazlar. Ancak hakiki âlimlerin eserlerinden alıp naklederek kitap yazarlar, halka vaaz ve nasihat ederler.
Bu nakilci âlimler de iki kısımdır. Eğer İslâm'ı yaşıyorsa, telif ettiği kitaplar, yaptığı vaaz ve nasihatlar, yaşadığı nispette halka tesir eder. Yaşamıyorsa hiçbir tesiri olmaz.
Bir de şu var ki, halka âlim olduğu zannını verdirmek için konuşuyorsa, halkı başına toplamak gibi bir gaye güdüyorsa gizli şirktir.
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde buyururlar ki:
"Gizli şirk, insanların methini ve ihsanını veya tâzimini kazanmak maksadıyla amel ve ibadet eylemektir." (C.Sağir)
Kendinde varlık gördüğü için "Ene Kabuğu"ndan çıkamaz. Hakikattan haberi olmadığı için de kendi zannını hakikat diye satmak ister.
Bir zâhirî âlim satırdan almasına rağmen, ilimde derinleştiği nispette cehaletini öğrenmiş olur. Eğer ilimde ihlâs sahibi ise ilmi arttıkça âcizliğini duyar, Hazret-i Allah'a sığınır, âcizliğini itiraf eder. Her mevzuda Hazret-i Kur'an'a ve Sünnet-i seniye'ye müracaat eder. Her iş ve icraatı Ahkâm-ı ilâhi'ye uygun olmasını ister.

3. Mollalar:
Bunlar halkın avam tabakasına yakın âlimlerdir. Hem bilir, hem bildirir, tarif eder. Bunlar muttakilerden sayılırlar.
http://www.hakikat.com/dergi/193/bsyz193.html


 

Kadir Razlık

Kısıtlı Erişim
Katılım
20 Ağu 2014
Mesajlar
2,280
Tepkime puanı
35
Puanları
0
Konum
manisa
Bu hakikatçilar herkesi kafir görüyorlar allahü teala bunlardan ümmeti muhammeti korusun amin
 

Ahter

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2009
Mesajlar
5,252
Tepkime puanı
186
Puanları
0
Konum
antalya
Yapılan tenkid için , bu kadar tevile, ne gerek var? H.H.Işık kitablarında hatası var demek , koç nefsinize zor mu geliyor.?

 

ALI25

Kıdemli Üye
Katılım
9 Nis 2015
Mesajlar
7,509
Tepkime puanı
106
Puanları
0
Konum
Almanya
3.Mollalar:Bunlar halkın avam tabakasına yakın âlimlerdir.Hem bilir,hem bildirir,tarif eder.Bunlar muttakilerden sayılırlar.

Bu konuda tek sunu diyeyim okumus oldugum bir sözlük de ve aklimda olup kalani aktariyorum.

Molla eskiden beri var olan meshur ve güzel ayni zamanda kiymetli bir söz olur bu kelime bir Farsi dir.

Molla sözü iki kesim icin de kollanilmis 1.Molla demek Medrese alimi ve diger taraf dan da bir sözlük manasi olarak da 2incisi.de Molla demek Medrese talebesi diye okumustum.
 

Ahter

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2009
Mesajlar
5,252
Tepkime puanı
186
Puanları
0
Konum
antalya
Nakil ulemasıyla, mollaların ayrı kategorize edilmesi isabetli değildir.Mollalarda nakil ulemasıdır..Hulesa ictihad derecesine gelmeyen her alim, nakil alimidir..
 

ALI25

Kıdemli Üye
Katılım
9 Nis 2015
Mesajlar
7,509
Tepkime puanı
106
Puanları
0
Konum
Almanya
Kadir kardesim sen bildigini demeyi bilirmisin herkes tek bu düser ne okumus ne de duymussa onu der vede bununda yetinmesi gerekir.

Bu konuda birsey okudum musaade et bu kadar da bir sey demis olayim.

$uanda bunu bilene yazmak istemezdim mesele var ise denir ve de ortaya da konulur ve kisi vakif degil ise ona da ancak bir sukut ve arastirma düser.

 

Zülkarneyn-23

Doçent
Katılım
7 Kas 2013
Mesajlar
556
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Cübbeli: "Allah ete kemiğe büründü, Mahmut diye göründü"

Mahmut'tan Allah olur mu ? Mahmut Allah'tır diyor.

Bir de eskiden adapazarı/gölcük depremi olunca, Rabbim zina yuvalarını yıktı dedi; sonra kendi zina kasetleri ortaya çıktı. Allah'ın sopası yok !

Cehennem ateşinden koruyan kefen de satıyor. Bu adam, hadiste belirtilen deccale tabi olanlardan olmasın ?
 

ALI25

Kıdemli Üye
Katılım
9 Nis 2015
Mesajlar
7,509
Tepkime puanı
106
Puanları
0
Konum
Almanya
Bu hakikatçilar herkesi kafir görüyorlar allahü teala bunlardan ümmeti muhammeti korusun amin
Bunuda biliyorum ve cok sukur yüce rabbime haberim de var bundan.

Kardesimin sözünü söyle bir düzelteyim bunlarin cok kisileri tekfir ettigi ve bizde öyle bilmekteyiz haber olarak dan.

Bir söz var o geldi aklima suanda ne denilmis idi,Kötü Haber Tez Duyulur diye.

 

Tahsin EMİN

Kıdemli Üye
Katılım
7 Şub 2012
Mesajlar
11,757
Tepkime puanı
490
Puanları
83
Ebubekir SİFİL, "İlm-i Hadis"te çalışan bir kardeşimiz... Sahasında ilmi müktesabatı olan bir kardeşimizdir... Dolayısıyla, konu nedir bilemem ama, hadis konusunda ifade ettikleri elbet Cübbeli'ye kıyasen daha önem arzeder...
Cübbeli, ideallikten yoksun bir hocaefendidir... SİFİL de kısmen öyle... İSLAMOĞLU da öyle... işin bu tarafları ayrı bir husustur...
İhvan-ı Müslimin'in kıymetli alimleri gibi eserler, düşünceler ve de çalışmalar ortaya koyamamışlardır...

NOT

Dört Müctehid'in usullerinden asla taviz vermeyen ve bu yolu gayet mükemmel bulan ve o yolda da uzun müddet aynı yüzle yürüyen KERİMOĞLU Hocaefendi kitaplarında, düşünce, görüş ve çalışmalarında ifade ettiğim alimlerin üzerine miras koyabilmiştir... İdealdir...

İhsan Süreyya SIRMA tarihçi olmasına rağmen o da ideal bir yelpazededir... Vs...
 

ALI25

Kıdemli Üye
Katılım
9 Nis 2015
Mesajlar
7,509
Tepkime puanı
106
Puanları
0
Konum
Almanya
Senin yazin ile ne anlasam begeniyormusun yoksa begenmiyormusun suanda malesef yazina bir yabanci kaldim.

Yoksa söyle mi yazsaydim sana da savunuyormusun yoksa bunlari üstedekileri bir savunmuyormusun.

Anladigim kadariyla sen bu ilk ücünü tenkid ediyorsun.
 

ALI25

Kıdemli Üye
Katılım
9 Nis 2015
Mesajlar
7,509
Tepkime puanı
106
Puanları
0
Konum
Almanya
Molla: Eskiden büyük alimlere verilen isim. *Büyük Kadi.*Efendi, hoca. Medrese talebesi.(Osmanlica-Türkce Ansiklopedik Büyük Lügat Sf.654/Heyet)
 
Üst