Cübbeli Ahmet Hoca ve Gözaltına alınmalar

İhvan Forumun Cübbeli Ahmet Efendi Konusuna yaklaşımı nasıl olmalıdır?

  • Konuşturulmamalı,açılan konular kapatılmalıdır.

    Oy: 33 34.4%
  • Bu konu tartışılmalı ve gerçekler gün yüzüne çıkartılmalı.

    Oy: 21 21.9%
  • Hakaret olmadan konunun tartışılması gerekir.

    Oy: 42 43.8%

  • Kullanılan toplam oy
    96

MÜTEŞEKKÜR

Kıdemli Üye
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
6,938
Tepkime puanı
198
Puanları
0

Seyyid İbrâhîm el Halîfe el Ahsâî'nin Cübbeli Ahmed Hoca hakkındaki görüşleri.


[video=vimeo;33961212]http://vimeo.com/33961212[/video]
 

Hikem

Kıdemli Üye
Katılım
31 Ağu 2009
Mesajlar
6,073
Tepkime puanı
702
Puanları
0
"Akif'e; 'Korkma' diyeceğine, 'dünya benden korksun' desene" diyor Mısıroğlu... '' P...k '' diye bir kelime kullanmamış. Ama serseridir diyor. Bu meseleyi duymamıştım. Önceki altyazılı (!) videoyu hazırlayanlar yanlış yapmışlar. Bilerek ya da bilmeyerek çarpıtmışlar. Bilerek yapmışlarsa iftira ve tuzak kurmuşlar. Tekrar tekrar dinleselerdi belki bu suçu işlemezlerdi.

İşin doğrusu kimi ifadelerinden dolayı bendenizde de bir Mehmet Akif soğukluğu vardır. Ahir ömründe pekçok hatasından tevbe ettiğini rivayet edenler de vardır. İnşallah öyledir diye hüsn-i zan ediyoruz. Fakat kusur ne şekilde yapılırsa tevbesi de öyle olmalıdır. Akif'in pekçok hatalı sözü maalesef yayılmıştır. Akif'in tevbesi de aşikar edilip yayılmalıydı. Ve hatalı ifadeleri olan şiirleri piyasadan çekilmeli; kitaplarından çıkarılmalıydı.[/QUOTE

Videoyu hazırlayanlar ,üstadiçin ''p....'' dedirtiyorlar.....Amaç başka..Videoda seseri dediği değil, ''desene'' dediği belirtiliyor....Ayrıca üstadın Mehmet Akif konusunda başka konuşmaları da var..Hatta Net Tv de Ebubekir Sifli de değinmişti....Üstad onlarada söylemiş..Diyorki; (Sultan Abdulhamid'e en galiz küfürleri söyleyen Mehmet Akiftir ) M.Akif Abdulhamid düşmanlığından nedamet duymayanlardan biri...İstiklal Marşındaki kullanılan ''ırk'' tabirleri birden fazla.Buna dayanarak üstad ona serseri bile dese (ki demediği face deki yazıda belirtiliyor) ,Abdulhamide galiz küfürler savuran biri için çok sayılmaz...Bunu İslamla nasıl te'lif edeceğiz..Ayrıca Necib Fazılda Çanakkale şiirindeki ''Bedrin aslanları..'' mısraları için onu eleştirdiğini unutmayalım...BUnları bizim YOsmanlı bilmez...Balıklama dalar....Galiba şimdiye kadar kimse Akif hakkında bir eleştiri getirmediğinden olacak, çok şaşırıyoruz...Burada amaç, hakkında kased çıkartamayanların onu pasifize edebilmek için üstad bak , Mehmed akife ''pez...'' dedi iftirasını atarak, üstada olan güvenirliği ortadan kaldırmayı öngören bir plan...Bunun arkasında 2. Ergenekon çıkarsa hiç şaşırmam..

Ayrıca Bahadıroğlunun ''Korkma'' sözüne ilşkin asrı saadetten getirdiği misalin meseleyle örtüşmediğini ifade edeyim..Allah Teala Akife rahmet etsin, kusurlarını afuv etsin...Keşke Abdulhamide yaptıklarından pişmalık duysa idi..
 

Murat Yazıcı

Ordinaryus
Katılım
10 Nis 2007
Mesajlar
2,230
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Anlaşılan verdiğim ilk bağlantıdaki yazılar, büyük oranda ikinci bağlantıdan alınmıştır.

Doğrusu bu yazıların bir kısmının beni bile şaşırttığını ifade etmeliyim. "Safahat" şu anda önümde, "İstibdad" isimli şiiri okuyorum.

Mehmet Akif kimdir?​

Sual: Mehmet Akif Ersoy’un, Müslümanların halifesi olan Sultan ikinci Abdülhamid’e, (Korkak, baykuş, hayvan, merkep, zalim, mel’un, kızıl kâfir… ) gibi çirkin sözler söylediği ve mason Abduh gibi reform istediği doğru mudur?
CEVAP
Maalesef doğrudur. En kötüsü de, bu duruma tevbe de etmemiştir.​

1966 baskılı SAFAHAT isimli kitabında diyor ki:​

Ortalık şöyle fena böyle müzebzep işler,
Ah o Yıldızdaki baykuş ölüvermezse eğer” (s. 402)
“Çoktan beridir vardı benim bir derdim,
Gideyim zalimi ikaz edeyim isterdim.
Kafes ardında hanımlar gibi saklıydı Hamid,
Al-i Osmandan bu korkaklık edilmezdi ümid.” (s. 415)
“Ah efendim o ne hayvan o nasıl merkepti.” (s. 421)
“Ah efendim o herif yok mu kızıl kâfirdi.” (s 422)
“Mısırın en muhteşem üstadı Muhammed Abduh.”
“Çıkarıp gönderelim hâsılı şeyhim yer yer,
Oradan âlem-i İslama Cemaleddinler.”

Mezhepsizler isimli kitapta, Akif için deniyor ki:
Baytar idi. Şiirleri çok heyecanlıdır. İstiklâl marşını yazmışsa da, Safahat’ta, Allah’a dil uzatmakta, Müslümanların halifesi ikinci Abdülhamid hanın şanını zedeleyen çok çirkin iftiralar atmakta, sicilli mason Abduh’u övmekte, onun gibi dinde reform istemekte ve bir çalgıcıyı, çalgısının seslerini ilahi sese benzetmektedir. Ahmed Davudoğlu hoca, Din tahripçileri kitabında Âkif’in de diğer reformcular gibi, ilhamı doğrudan doğruya Kur’andan aldığını bildirmektedir.​

İstibdat isimli şiirinde Halife-i müslimine diyor ki:​

Düşürdün milletin en kahraman evladını ye’se,
Ne mel’unsun ki rahmetler okuttun ruh-i İblis’e.

Bir İslam halifesine mel’un diyene ne demeli?​

Şeytana rahmet okutmak tabiri de çok çirkindir.
İslam halifesi için yazdıkları çoktur. Akif, bu çirkin hakaretleri için tevbe etmemiştir.​

Abdülhamid han hazretleri tahttan indirildikten sonra da yine düşmanlığı bitmemiş, İSTİBDAT şiirini yazmıştır. Şiirinin başı şöyledir:​

Yıkıldın gittin amma ey mülevves devr-i istibdad,
Bıraktın milletin kalbine çıkmaz bir mülevves yad.

Mülevves = Kirli, pis demektir. Mülevves yad = Kirli hatıra demektir.​

Hâlbuki Rıza Tevfik Bölükbaşı, Süleyman Nazif gibiler tevbe etmişler ve tevbelerini de dile getirmişlerdi.​

Mesela Rıza Tevfik Sultan Abdülhamid han için diyor ki:​

Târihler adını andığı zaman,
Sana hak verecek hey Koca Sultan,
Bizdik utanmadan iftira atan,
Asrın en siyâsî pâdişâhına.

Süleyman Nazif de diyor ki:​

Pâdişâhım gelmemişken yâda biz,
İşte geldik senden istimdâda biz,
Öldürürler başlasak feryâda biz,
Hasret olduk eski istibdâda biz.

Maalesef Akif’in tevbesini bildiren bir satırı yoktur.
Akif sadece Müslümanların halifesine dil uzatmakla kalmıyor, o halifenin yaratıcısına yani Allahü teâlâya da saldırıyor:​

Ey bunca zamandır bizi tedib eden Allah,
Ey âlemi islamı ezen, inleten Allah!

diye başlayan şiirinde (Yeter artık çektirdiğin cezalar) diyor.​

Allah’a böyle nasihat verilir mi hiç? Allah bize zulüm mü ediyor hâşâ? Herkese layık olduğunu veriyor. Bunun için, Nahl suresinin 33. âyet-i kerimesinde bildirildiği gibi, ilim ehli buyuruyor ki:​

Hâşâ zulmetmez kuluna Huda’sı,
Herkesin çektiği kendi cezası.

Yine bir şiirinde diyor ki:​

Nur istiyoruz, sen bize yangın gönderiyorsun,
Yandık diyoruz boğmaya kan gönderiyorsun,
Mademki ey adl-i ilâhi, yakacaktın,
Yaksaydın ya melunları, tuttun bizi yaktın,
Yetmez mi musap olduğumuz bunca devahi?
Ağzım kurusun yok musun adl-i ilâhi?

Devahi’ye musap olmak = büyük belalara uğramak demektir.​

Akif özetle demek istiyor ki:​

Ya Rabbi, gâvurları yakman gerekirken Müslümanları yaktın. Bu nasıl ilahi adalet?

Allah’a böyle söyleyenin elbette ağzı da kurur dili de.
Bu şiirinin sonunda da Allah’a diyor ki:​

Böyle bir şehidin mükâfatı ancak zaferdir,
Vermezsen ilahi dökülen hunu hederdir.

Hun, kan demektir. Allah’a öğüt veriyor, bak zafer vermezsen şehidlerin kanı heder olacak, boşa gidecek diyor. Zafer olmasa bile şehidin kanı heder olur mu hiç? Sonra hâşâ Allah bilmiyor mu bunları?​

Vehhabiler, Allah Arş’a istiva etti ayetinden, hâşâ Arş Allah’ın mekânıdır diyorlar. Akif de, Allah’a öğüt veriyor, Eğer bu zulümleri durdurmazsan, Arşın yanar, yani evin başına yıkılır diyor. Süleyman Nazif’e başlıklı şiirinde diyor ki:​

Yakmaz mı bu tufan bu duman gitgide Arş’ı,
Hissiz mi kalır lücce-i rahmet buna karşı?

Lücce = deniz demektir. Rahmet denizin niye hissiz kalıyor diyor. Hâşâ Allah’ın hissi mi olur? Allah’ı da insanlar gibi sanıyor. Allah Arş’ı çok övüyor, Arş asla Akif'in sözü ile yanmaz.​

Firavun ile yüz yüze isimli şiirinin son satırında, vehhabiler gibi, evliyadan, yatırlardan yardım istemeye karşı çıkarak diyor ki:​

Bu hakkı ne taştan ne de leşten istemeli?

Vehhabiler Eshab-ı kiramın kabirlerindeki taşları söküp kabirlerini dümdüz ettikleri gibi, bu da yatırdaki zata leş diyor.
Bir de şehitleri överken yine türbelere çatarak diyor ki:​

Hakkın bu veli kulları taş türbeye girmez.

Yine bir şiirinde diyor ki:​

Bu Kur’an inmemiştir, ne fal bakmak için,
Ne de kabirde okumak için.

Kabirde Kur’an okunmaz mı? Tam Vehhabi zihniyeti. Kabirde okumayı fala bakmakla eş tutuyor.​

Akif’in mason Efgani ve mason Abduh’u öven şiirleri, onlar gibi inkılap (reform) istemesi, onun da onlar gibi bir reformcu olduğunu gösteren en bariz delillerdendir.​

ASIM isimli çok uzun bir şiirinin son kısmında diyor ki:​

Mısır’ın en muhteşem üstadı Muhammed Abduh,
Konuşurken neye dairse Cemaleddinle,
Der ki Tilmizine Afganlı,
Muhammed dinle,
İnkılab istiyorum hem çabucak,
Öne bizler düşüp İslam’ı da kaldırmazsak,
Nazariye ile bir şeyler olur zannetme,
O berahini de artık yetişir dinletme.
İnkılab istiyorum ben de, fakat Abduh gibi.​

Berahin, burhan = hüccet, delil kelimesinin çoğuludur. Teselsülün butlanı demek, her şey bir sebebe bağlıdır yani her şeyi bir yaratan vardır, yaratanın da yaratanı vardır şeklindeki silsile bâtıldır. Bunları reddeden delilleri bana söyleme diyor. Yani inkılap (reform) isteyen bu reformcu, dine aykırı konuşuyor.​

İslam’ı kaldırmak tabiri de hoş değildir. Yere düşmüş olan Müslümanlardır. İslam yücedir, yerde değildir. Yerdeki Müslümanlar da, İslam’a yapışıp yükselebilirler.​

Süleymaniye kürsüsünden isimli uzun şiirinde Japonları anlatırken diyor ki:​

Misyonerler, gece gündüz yeri devretmedeler,
Ulema, vahy-i ilahiyi mi bilmem bekler?

Herkes bilir ki vahy-i ilahi ancak peygamberlere gelir. Ulema, o kadar cahil mi de kendilerini peygamber zannetsin? Ulemaya böyle çirkin iftira atması, Abduhçu olmasından ileri gelmektedir.​

Şiirleri buna benzer hatalarla doludur.
Resmi için diyor ki:​

Dış yüzüm ağardıkça ağarmakta fakat,
Sormayın iç yüzümün rengini: Yüzler karası.
Beni kendimden utandırdı şimdi hakikat,
Bana hiç benzemeyen suretimin manzarası.

O kadar yanlış söz arasında bir de doğru söz söylemiş. Doğru sözüne ne denir?​

Sevenlerinin dili ile Akif

Mezhepsizler kitabından alınan aşağıdaki ifadelerin tamamı mezhepsiz Süleyman C.Oğluna aittir. Bu kişi, Meyal dergisinde diyor ki:
Mehmet Akif hazretlerini sevişimin birçok sebepleri vardır. En başta Akif, Şeyh Abduh’u, Şeyh Afganî'yi çok severdi. Onlar gibi bir inkılap yapmayı arzulardı.​

Akif de, Abduh gibi teselsülün butlanına da muhalifti.
“O berahini de yetişir artık dinletme” derdi.​

Her ne kadar Ahmed Davudoğlu Hoca ve diğer mukallitler bu ifadeyi küfür saymışlarsa da Selefiyye yolundakiler daima takdir etmişlerdir. Akif âlem-i İslam’a Cemaleddinler salarak bir Âsım nesli meydana getirmek istiyordu. Bunu Meyal dergisinin başaracağını sanıyorum. Sonra Akif'in cesaretini hiç kimse inkâr edemez. Ne diyor büyük şair:​

Nur istiyoruz, sen bize yangın gönderiyorsun,
Yandık diyoruz boğmaya kan gönderiyorsun,
Mademki ey adl-i ilâhi, yakacaktın,
Yaksaydın ya melunları, tuttun bizi yaktın,
Yetmez mi musap olduğumuz bunca devahi?
Ağzım kurusun yok musun adl-i ilâhi?

Şimdiye kadar böyle cesur şair çıkmamıştır. Kâfirleri yakacağın yerde bizleri yaktın, bu adalete uygun mudur, yok musun adl-i ilâhi? gibi sözlerle Akif çok büyümüştür.​

Bu büyük sözlere mukallitler karşı çıkarak diyorlar ki:
“Cenâb-ı Hakk’ın hikmetinden sual olmaz. Nur isteyene yangın gönderiyorsa demek ki hak etmişler ki yangın gönderiyor. Kâfirleri, melunları yakmayıp da Abdulhamid Han'ın düşmanlarını yakmışsa bunun da bir hikmeti vardır. Yok musun adl-i ilâhi diye Cenâb-ı Hakka dil uzatmak Akif'ten başka kimseye nasip olmamıştır. Her şey adl-i ilâhinin içinde cereyan etmektedir. Bazı gözler bunu görmüyorsa adl-i ilâhiye hücum etmek mi gerekir? Var olan adl-i ilâhiye yok musun denir mi?”​

İşte mukallitler Akif gibi büyük bir zatı böyle tenkit ettiler. Hele Davudoğlu bu hususta kitap bile yazdı. Abduh’u ve onun yolunda olan Akif'i seven herkes Davudoğlu’na düşman olmalıdır. Akif, müctehidler müctehididir. Akif için fukahanın sözü ve kıyası mühim değildir. İcma da mühim değildir. Hattâ hadîs bile. Akif için tek kaynak vardı: Kur'an. Akif'in ilham aldığı tek yer Kur'ândı. Onun için Akif, mukallitleri kızdıran şu mısraları söylüyordu:​

Doğrudan doğruya Kur'andan alıp ilhamı,
Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı.

Zaman sana uymazsa sen zamana uy demiş atalar.
Akif gibi İslam’ı asrın anlayışına uydurmak lâzımdır.​

Akif her ne kadar İslâm âlimlerinden nakli esas almamışsa da tek ilham aldığı yer Kur'an olduğunu bildirmişse de onun da bu yolda üstatları vardı. Bunu şöyle anlatıyordu:​

İnkılâp istiyorum ben de, fakat Abduh gibi...”

(Not: Buraya kadar olan ifadelerin tamamı reformcu Süleyman C. Oğlu’na aittir.)​

Zırva tevil götürmez
Sual: Bektaşi’ye, (Niye namaz kılmıyorsun) demişler. (Kur’anda Allah, “Namaz kılmayın” buyuruyor. Ben de onun için kılmıyorum) demiş. Hemen âyetin devamında “Sarhoş iken” diye yazıyor. Onu gizliyor. Siz de, Akif’in şiirinin sadece bir kısmını cımbızla alıyorsunuz, anlam değişiyor. Mesela, (Bu Kur'an fala bakmak ve kabirde okumak için inmemiştir) demişse de, bu mısraların başına bir sadece eklenirse anlam düzelir. (Bu Kur'an sadece fala bakmak ve kabirde okumak için inmemiştir) olur ve eleştirecek yeri kalmaz.
CEVAP
Biz cımbızla değil, kopyalayarak alıyoruz. Sadece kelimesini biz niye ekleyeceğiz ki? Ekleme çıkarmalar manayı değiştirir. Sizin dediğiniz gibi sadece kelimesini eklersek, (Sadece fala bakmak için inmemiştir) olur ki bu da, (Kur'an fala bakmak için de inmiştir) demek olur. Görüldüğü gibi tevil edilirse daha kötü oluyor. Onun için atalarımız, (Zırva tevil götürmez) demişlerdir. O kadar yanlışın hangi biri tevil edilir ki? Ulu Hakan’a melun, kızıl kâfir demesini mi tevil edeceğiz? Yoksa (Abduh gibi reform) istiyorum sözünü mü? Hâşâ Allah’tan hesap soran (Ya Rabbi, gâvurları yakman gerekirken Müslümanları yaktın. Bu nasıl ilahi adalet?) sözü mü tevil edilecek?​
 

cahid

Kıdemli Üye
Katılım
18 Ağu 2009
Mesajlar
6,187
Tepkime puanı
1,438
Puanları
113
Konum
Muamma...!
Ortalık şöyle fena böyle müzebzep işler,
Ah o Yıldızdaki baykuş ölüvermezse eğer” (s. 402)
“Çoktan beridir vardı benim bir derdim,
Gideyim zalimi ikaz edeyim isterdim.
Kafes ardında hanımlar gibi saklıydı Hamid,
Al-i Osmandan bu korkaklık edilmezdi ümid.” (s. 415)
“Ah efendim o ne hayvan o nasıl merkepti.” (s. 421)
“Ah efendim o herif yok mu kızıl kâfirdi.” (s 422)
“Mısırın en muhteşem üstadı Muhammed Abduh.”
“Çıkarıp gönderelim hâsılı şeyhim yer yer,
Oradan âlem-i İslama Cemaleddinler.”


Ey bunca zamandır bizi tedib eden Allah,
Ey âlemi islamı ezen, inleten Allah!

Bunları söylemişse eğer az bile demiş.. Bunları söyledi ve tevbe etmediyse vay haline!!
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
"Akif'e; 'Korkma' diyeceğine, 'dünya benden korksun' desene" diyor Mısıroğlu... '' P...k '' diye bir kelime kullanmamış. Ama serseridir diyor. Bu meseleyi duymamıştım. Önceki altyazılı (!) videoyu hazırlayanlar yanlış yapmışlar. Bilerek ya da bilmeyerek çarpıtmışlar. Bilerek yapmışlarsa iftira ve tuzak kurmuşlar. Tekrar tekrar dinleselerdi belki bu suçu işlemezlerdi.

İşin doğrusu kimi ifadelerinden dolayı bendenizde de bir Mehmet Akif soğukluğu vardır. Ahir ömründe pekçok hatasından tevbe ettiğini rivayet edenler de vardır. İnşallah öyledir diye hüsn-i zan ediyoruz. Fakat kusur ne şekilde yapılırsa tevbesi de öyle olmalıdır. Akif'in pekçok hatalı sözü maalesef yayılmıştır. Akif'in tevbesi de aşikar edilip yayılmalıydı. Ve hatalı ifadeleri olan şiirleri piyasadan çekilmeli; kitaplarından çıkarılmalıydı.

Videoyu hazırlayanlar ,üstadiçin ''p....'' dedirtiyorlar.....Amaç başka..Videoda seseri dediği değil, ''desene'' dediği belirtiliyor....Ayrıca üstadın Mehmet Akif konusunda başka konuşmaları da var..Hatta Net Tv de Ebubekir Sifli de değinmişti....Üstad onlarada söylemiş..Diyorki; (Sultan Abdulhamid'e en galiz küfürleri söyleyen Mehmet Akiftir ) M.Akif Abdulhamid düşmanlığından nedamet duymayanlardan biri...İstiklal Marşındaki kullanılan ''ırk'' tabirleri birden fazla.Buna dayanarak üstad ona serseri bile dese (ki demediği face deki yazıda belirtiliyor) ,Abdulhamide galiz küfürler savuran biri için çok sayılmaz...Bunu İslamla nasıl te'lif edeceğiz..Ayrıca Necib Fazılda Çanakkale şiirindeki ''Bedrin aslanları..'' mısraları için onu eleştirdiğini unutmayalım...BUnları bizim YOsmanlı bilmez...Balıklama dalar....Galiba şimdiye kadar kimse Akif hakkında bir eleştiri getirmediğinden olacak, çok şaşırıyoruz...Burada amaç, hakkında kased çıkartamayanların onu pasifize edebilmek için üstad bak , Mehmed akife ''pez...'' dedi iftirasını atarak, üstada olan güvenirliği ortadan kaldırmayı öngören bir plan...Bunun arkasında 2. Ergenekon çıkarsa hiç şaşırmam..

Ayrıca Bahadıroğlunun ''Korkma'' sözüne ilşkin asrı saadetten getirdiği misalin meseleyle örtüşmediğini ifade edeyim..Allah Teala Akife rahmet etsin, kusurlarını afuv etsin...Keşke Abdulhamide yaptıklarından pişmalık duysa idi..

Pişmanlık duyduğuna, ahir ömründe tevbe ettiğine, Abdulhamid Han Hz.leri hakkında affedilmek dileğine dair rivayetler de vardır. Hatırlarında nakledenler olmuştu. Ben rastlamıştım. Fakat isimlerini tam hatırlamıyorum.
 

Murat Yazıcı

Ordinaryus
Katılım
10 Nis 2007
Mesajlar
2,230
Tepkime puanı
40
Puanları
0





Bunları söylemişse eğer az bile demiş.. Bunları söyledi ve tevbe etmediyse vay haline!!

Bendeki nüsha 1984 tarihli 18. baskı; sayfa numaraları ve yazılar tam doğru.

Akif, bahis konusu çirkin sözlerin bir kısmını kendisi söylüyor, bir kısmını da şiir içinde başkasına söyletiyor.

Bunları tahlil ettikten sonra, blogumda neşretmeye niyetliyim.
 

Murat Yazıcı

Ordinaryus
Katılım
10 Nis 2007
Mesajlar
2,230
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Pişmanlık duyduğuna, ahir ömründe tevbe ettiğine, Abdulhamid Han Hz.leri hakkında affedilmek dileğine dair rivayetler de vardır. Hatırlarında nakledenler olmuştu. Ben rastlamıştım. Fakat isimlerini tam hatırlamıyorum.

Sadece Sultan Abdülhamid'e (rahimehullah) karşı yaptığı edebsizlikler, yazdığı çirkin sözler yok ki... Diğer bazı sözleri de gerçekten tehlikeli. Mızraklı İlmihal'deki Elfaz-ı küfür bahsini okuyan, onun bahis konusu laflarını kullanmaz.

Sultan'a karşı söylediklerinden tevbe ettiğine dair sahih bir delil varsa, bilmek isteriz.

http://www.cevaplar.org/index.php?content_view=2227&ctgr_id=59

Mehmed Akif’in Sultana karşı oluşu?
-Mehmed Akif Bey’in ittihatçı olduğu malum. Fakat diğer ittihatçılar gibi değil. İttihatçıların çeşitleri var. Propagandalar da o zaman insanlara tesir etmiş.

Mustafa Sabri Efendi, Mısır’dayken Mehmed Akif’e zaman zaman “Akif Bey, hadi bakalım, Rıza Tevfik Beyi geride bırakacak şiir bekliyoruz sizden” dermiş. Malum, Rıza Tevfik Bey Abdülhamit’in en yaman muhaliflerinden iken, onun sonrası yıkımı görünce Abdülhamid Han’ın Ruhaniyatından İstimdat adlı şiirini yazmıştır:

“Tarihler adını aldığı zaman sana hak verecek ey koca sultan

Bizdik utanmadan iftira atan asrın en siyasi padişahına”

Aynı şekilde, Mustafa Sabri Efendi böyle bir şiir yazmasını Akif Bey’den istedi, bir türlü yaptıramadı, olmadı işte. Kaderde yokmuş demek ki.
 

Hikem

Kıdemli Üye
Katılım
31 Ağu 2009
Mesajlar
6,073
Tepkime puanı
702
Puanları
0
Sultanabdulhamid gibi bir padişaha ' melun' gibi ...galiz küfürler eden merhum akife, üstad Kadir Mısıroüğlunun tenkidlerini perde yaparak, üstada saldırmak isteyenlerin elinde hiç bir şey kalmadı..İftiralarınıda gösterdik.. ewrgenekon2 adlı oluşum, muhaliflerinden kurtulmak için her yola başvurdular, hatta üstad dahi 4 kere suikasda maruz kaldı...
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Sultanabdulhamid gibi bir padişaha ' melun' gibi ...galiz küfürler eden merhum akife, üstad Kadir Mısıroüğlunun tenkidlerini perde yaparak, üstada saldırmak isteyenlerin elinde hiç bir şey kalmadı..İftiralarınıda gösterdik.. ergenekon2 adlı oluşum, muhaliflerinden kurtulmak için her yola başvurdular, hatta üstad dahi 4 kere suikasda maruz kaldı...

Bu forumdaki militanlar, söylemleri, TEHDİDLERİ zaten bu gerçeği gösteriyordu. (Çağrı yapmamıza rağmen aklı başında biri çıkıp da kulaklarını çekmedi.) Anlamayanlar olabilir. Mümkün. Açıkça konuşacağımız zamanlara var daha... Hele şu Anayasa bir yapılsın inşallah... :)
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Demedi demeyin!

Abdurrahman Dilipak - Yeni Akit, 2012-01-04

2012’ye hızlı giriyoruz demiştim.. Perşembe günü, eğer son anda bir Gatakulli olmaz ise, bir Genelkurmay Başkanı şüpheli olarak savcılıkta ifade verecek..

Bu arada Danıştay davası ile ilgili ulaşılan yeni bilgiler sonucu davanın seyri değişecek. Yeni gözaltılar, tutuklamalar.. Ve tabii Seyfi Oktay olayından açılan kapı, yargıdaki Ergenekon baskısının gün yüzüne çıkmasına sebeb olacak.

O zaman inşallah şu bizim 312 General davası da çözülür, Güven Erkaya davası, Çetin Doğan, Hurşit Doğan davası da.. MKE’de intihar süsü verilen cinayet davası da çok kişinin başını yakacak.. Hele şu Muhsin Yazıcıoğlu davası bir açılsın, arkasından, o yolu izleyerek faili meçhullerle ilgili bir dizi yeni dava açılır..

12 Eylül dosyası da açılacak şu günlerde, 28 Şubat da. Çevik Bir de ifade vermeye gelecek, Kenan Evren de Tahsin Şahinkaya da Büyükanıt da Karadayı da..

Media içindeki birtakım isimlere de gelecek sıra, sermaye, finans çevrelerindeki isimlere de. Daha petrol kaçakçılığı, uyuşturucu kaçakçılığına sıra gelmedi.

Kayıtdışı siyaset, kayıtdışı ekonomi ile beslenir.. Kara para, Mafia hesaplaşması daha başlamadı.. Yurtdışındaki hesap sahiplerinin hesaplarına girilmedi daha..

Siyaset ve bürokrasi dünyasında daha çok kişinin başı yanacak..

Finans dünyasında fırtınalar kopacak. Yargıda deprem yaşanacak.

Üniversitelerde dönen dolaplar, sahte bilirkişi çeteleri, sahte diplomalı, üst düzey bürokratlar meselesi gibi bir sürü pislik..

Demedi demeyin, 2012’de, dünyayı bilmem ama, Türkiye’de ve bölgemizde kızılca kıyamet kopacak.. STK dosyası açılmadı daha.. DTÖ’ler, yani demokratik kitle örgütleri, yani odalar, barolar, birlikler, özerk kurullar, sendikaların defteri açılmadı daha..

Cemaat”lere de uzanacak bu iş, “Loca”lara da.. Şeyh de var kadrolarında bunların f a h i ş e de.. Sağcı da solcu da Alevi de Sünni de İslamcı da var, laikçi de.. Yanar döner tipler de.. Olmayan yok ki.

Bu işlerin bir de, dış ayağı var. Oraya gelmedi sıra..

TSK, MİT, Emniyet, MGK, hepsinin içinde geçmişle ilgili bir sürü soruşturulması gereken kişiler ve olaylar var.. Başbakanlık arşivi de gözden geçirilecek, Çankaya arşivi de, TBMM arşivi de.. Mustafa Kemal gerçeği de sorgulanacak, İstiklal Mahkemeleri de..

Rejimin yaşayan “kara kutusu” Demirel’e de gelecek sıra. Gün gelecek, Sezer’e de sıra gelecek. Göreceksiniz, Maraş, Çorum, (Gazi), Sivas, Başbağlar davaları yeniden açılacak.. Menemen gerçeği ile de yüzleşeceğiz..

Said Nursi’nin mezarı da bulunacak, Şeyh Said’in mezarı da. Tıpkı İskilipli Atıf’ın bulunduğu gibi. Yakın tarih yeniden yazılacak, Çanakkale de Kurtuluş Savaşı da yeniden yazılacak.. Yavaştan, derinden, sindire sindire..

Belki bu işin çok hızlı seyretmemesinin bu faydası var.. Sosyal mediada, okullarda, radyolarda, televizyonlarda, internette bunlar konuşuluyor, tartışılıyor.

Sözün gücü gerçeklerin ortaya çıkmasına sebeb oluyor..

Yalanları savunanların ise niyetlerini, geçmişin günahının sorumluluklarını taşıyanların kim olduğunu görüyoruz.. Kimileri de, ortaya çıkan gerçekler sayesinde konumlarını yeniden gözden geçiriyorlar..

Def-i mazarrat celbi menafiden evladır. Bana kalırsa Anayasa ve diğer problemlerin hepsinden önce bu beladan kurtulmamız gerek ve sonra da aileyi ihya etmemiz, sonra bu tecrübelerin damıtıldığı yeni bir anayasaya ihtiyacımız var.

Bu işler çözülürse, terör ve ekonomik kriz, siyasi kriz de kendiliğinden dibe vurur.

Göreceksiniz, bu iş OYAK’la sınırlı kalmayacak. Askeri vakıflar, yabancı vakıflar, bazı kurumlar, İş Bankası gibi daha birçok kuruluşa dokunulacak..

Darbe dönemlerinde yağmalanan hazine arazilerine de bir bakmak gerek..

Devlet bir yandan şu yurtdışına kaçırılan paralara da el atsa.. Dubai, İsviçre, Cayman adaları, Amerika..

Bana kalırsa son dönemeç dönülmek üzere. Ve bir adım sonra kozmik odadasınız.

Selâm ve dua ile..

(Yorumum... Vay vay... Kısacık yazıyı okuyunca başım döndü... :) İnşallah diyoruz.)
 

manifesto

Yasaklı
Katılım
23 Ara 2006
Mesajlar
0
Tepkime puanı
334
Puanları
0
Konum
Kocaeli
Bu ağır sözleri neden hiç tarikatı inkar eden nurcu bozuntularına yapmazsın.
@talip,şu ifadelerine dikkat et nurcu bozuntusu ne demek?

Yavuz hırsız ev sahibini bastırırmış.Şimdi kadınlarla düşüp kalkanlar değil de bunları yazanlar suçlanıyor :)
Vay be, sizden korkulur
 

agbi

Yasaklı
Katılım
2 Kas 2006
Mesajlar
25
Tepkime puanı
382
Puanları
0
Konum
İzmir
Demedi demeyin!

Abdurrahman Dilipak - Yeni Akit, 2012-01-04

2012’ye hızlı giriyoruz demiştim.. Perşembe günü, eğer son anda bir Gatakulli olmaz ise, bir Genelkurmay Başkanı şüpheli olarak savcılıkta ifade verecek..

Bu arada Danıştay davası ile ilgili ulaşılan yeni bilgiler sonucu davanın seyri değişecek. Yeni gözaltılar, tutuklamalar.. Ve tabii Seyfi Oktay olayından açılan kapı, yargıdaki Ergenekon baskısının gün yüzüne çıkmasına sebeb olacak.

O zaman inşallah şu bizim 312 General davası da çözülür, Güven Erkaya davası, Çetin Doğan, Hurşit Doğan davası da.. MKE’de intihar süsü verilen cinayet davası da çok kişinin başını yakacak.. Hele şu Muhsin Yazıcıoğlu davası bir açılsın, arkasından, o yolu izleyerek faili meçhullerle ilgili bir dizi yeni dava açılır..

12 Eylül dosyası da açılacak şu günlerde, 28 Şubat da. Çevik Bir de ifade vermeye gelecek, Kenan Evren de Tahsin Şahinkaya da Büyükanıt da Karadayı da..

Media içindeki birtakım isimlere de gelecek sıra, sermaye, finans çevrelerindeki isimlere de. Daha petrol kaçakçılığı, uyuşturucu kaçakçılığına sıra gelmedi.

Kayıtdışı siyaset, kayıtdışı ekonomi ile beslenir.. Kara para, Mafia hesaplaşması daha başlamadı.. Yurtdışındaki hesap sahiplerinin hesaplarına girilmedi daha..

Siyaset ve bürokrasi dünyasında daha çok kişinin başı yanacak..

Finans dünyasında fırtınalar kopacak. Yargıda deprem yaşanacak.

Üniversitelerde dönen dolaplar, sahte bilirkişi çeteleri, sahte diplomalı, üst düzey bürokratlar meselesi gibi bir sürü pislik..

Demedi demeyin, 2012’de, dünyayı bilmem ama, Türkiye’de ve bölgemizde kızılca kıyamet kopacak.. STK dosyası açılmadı daha.. DTÖ’ler, yani demokratik kitle örgütleri, yani odalar, barolar, birlikler, özerk kurullar, sendikaların defteri açılmadı daha..

Cemaat”lere de uzanacak bu iş, “Loca”lara da.. Şeyh de var kadrolarında bunların f a h i ş e de.. Sağcı da solcu da Alevi de Sünni de İslamcı da var, laikçi de.. Yanar döner tipler de.. Olmayan yok ki.

Bu işlerin bir de, dış ayağı var. Oraya gelmedi sıra..

TSK, MİT, Emniyet, MGK, hepsinin içinde geçmişle ilgili bir sürü soruşturulması gereken kişiler ve olaylar var.. Başbakanlık arşivi de gözden geçirilecek, Çankaya arşivi de, TBMM arşivi de.. Mustafa Kemal gerçeği de sorgulanacak, İstiklal Mahkemeleri de..

Rejimin yaşayan “kara kutusu” Demirel’e de gelecek sıra. Gün gelecek, Sezer’e de sıra gelecek. Göreceksiniz, Maraş, Çorum, (Gazi), Sivas, Başbağlar davaları yeniden açılacak.. Menemen gerçeği ile de yüzleşeceğiz..

Said Nursi’nin mezarı da bulunacak, Şeyh Said’in mezarı da. Tıpkı İskilipli Atıf’ın bulunduğu gibi. Yakın tarih yeniden yazılacak, Çanakkale de Kurtuluş Savaşı da yeniden yazılacak.. Yavaştan, derinden, sindire sindire..

Belki bu işin çok hızlı seyretmemesinin bu faydası var.. Sosyal mediada, okullarda, radyolarda, televizyonlarda, internette bunlar konuşuluyor, tartışılıyor.

Sözün gücü gerçeklerin ortaya çıkmasına sebeb oluyor..

Yalanları savunanların ise niyetlerini, geçmişin günahının sorumluluklarını taşıyanların kim olduğunu görüyoruz.. Kimileri de, ortaya çıkan gerçekler sayesinde konumlarını yeniden gözden geçiriyorlar..

Def-i mazarrat celbi menafiden evladır. Bana kalırsa Anayasa ve diğer problemlerin hepsinden önce bu beladan kurtulmamız gerek ve sonra da aileyi ihya etmemiz, sonra bu tecrübelerin damıtıldığı yeni bir anayasaya ihtiyacımız var.

Bu işler çözülürse, terör ve ekonomik kriz, siyasi kriz de kendiliğinden dibe vurur.

Göreceksiniz, bu iş OYAK’la sınırlı kalmayacak. Askeri vakıflar, yabancı vakıflar, bazı kurumlar, İş Bankası gibi daha birçok kuruluşa dokunulacak..

Darbe dönemlerinde yağmalanan hazine arazilerine de bir bakmak gerek..

Devlet bir yandan şu yurtdışına kaçırılan paralara da el atsa.. Dubai, İsviçre, Cayman adaları, Amerika..

Bana kalırsa son dönemeç dönülmek üzere. Ve bir adım sonra kozmik odadasınız.

Selâm ve dua ile..

(Yorumum... Vay vay... Kısacık yazıyı okuyunca başım döndü... :) İnşallah diyoruz.)

Başınız dönmesin.

Son olarak Tanzimat fermanın ile şahlanan İslam karşıtı sistem İNÖNÜ ile pekişleşmiş 28 ŞUBAT ta zirvesini yapmıştır bana göre 28 ŞUBAT bir nevi MİLAD olmuştur vede bugünlere ALLAH cc izni ile geldik ve devam edecektir şuan DOĞUM SANCILARI nı izliyoruz şahit oluyoruz.
 

manifesto

Yasaklı
Katılım
23 Ara 2006
Mesajlar
0
Tepkime puanı
334
Puanları
0
Konum
Kocaeli
u Kur’an inmemiştir, ne fal bakmak için,
Ne de kabirde okumak için.

Kabirde Kur’an okunmaz mı? Tam Vehhabi zihniyeti. Kabirde okumayı fala bakmakla eş tutuyor.

Şimdi de sıra Mehmet Akif'e mi geldi :)

Ciddi problemli insanlarsınız,vahhabi nereden çıktı?
Mehmet Akif onu demiş ise az bile demiş

Şiirin tamamını okursan anlarsın

"Ya açar bakarız kur'anı kerimin yaprağına
Ya üfler geçeriz bir ölünün toprağına
İnmemiştir hele O Kur'an bunu hakkıyla bilin
Ne mezarlıkta okumak ne fal bakmak için"

derken mezarlıkta okunmaz gibi bir sonuç çıkarmak insan zekası ile alay etmektir.
Akif cağdaşlarının Kur'ana uzak oluşundan şikayetçi.

Kadir Mısıroğlu iyi bir yakın tarihçi ama mükemmel değil gördüğünüz gibi
Bu ülke bunun gibi daha çok kavuklu kadirler görecektir ama asla bir Mehmet Akif daha gelmeyecektir..
 

CENGİZHAN

Yasaklı
Katılım
15 Ara 2011
Mesajlar
4,261
Tepkime puanı
86
Puanları
0
Konum
Ankara
Şair Mehmet Akif 'i eleştirenlere ve eleştirilere bakıyorum....

Ve üzülüyorum....

Şiir nedir bilmeyenler.
Şiirde üslup nedir bilmeyenler.
Şiirdeki edebi sanatlardan bihaber olanlar....

Bir şiiri anlayabilmek için gerekli
BİLGİ BİRİKİMİ, ZEKA VE RUH' tan zerre nasibi olmayanlar....

Mehmet Akifi eleştirme CÜR'ETİNDE BULUNUYORLAR...

ANLAMIYORLAR, ANLIYAMIYORLAR...!!!!

Ve Mehmet Akifi eleştiriyorlar..

Üzülüyorum...

Mehmet Akifi eleştirdikleri için değil...

Zavallılıkları için...
 

giriftar

Ordinaryus
Katılım
1 Ocak 2012
Mesajlar
2,599
Tepkime puanı
59
Puanları
0
Üstad Necip Fazıl Kısakürek Mehmed Akif’i anlatıyor:


1965’de, Çapa Yüksek Öğretmen Okulu’ndaki Hitabesi

Âkif'in harp arabasını iki at çeker: Biri iman ve İslâm savaşçısı, öbürü şair...
Esas olan, birincisi... İkincisinin, öbürüne yardımcı olmaktan başka rolü ve müstakil kıymeti yok. Eğer Âkif, iman ve İslâm uğrunda cemiyet münâdiliği yerine, mücerret eşya ve hâdiselere bağlanmış olsaydı, karşımıza, Fransızların (Poet-minör) dedikleri suğra şair tipi çıkardı. Suğra yani küçük... Anadoluya “Asyayı suğra- Küçük Asya” denildiğini biliyoruz.
Büyük Asya ile Küçük Asya arasındaki fark, kübrâ şaire nispetle suğranın ne olduğunu izah eder.
Hükmümüzü başa alarak bildirelim ki, Mehmed Âkif, o harikulâde kolaylığı, açıklığı, akıcılığı içinde, büyük Fransız şairi (Bodler)in ifadesiyle, devlere mahsus kanatlardan mahrumdu ve toprağa, damlara çok yakın mesafeden uçmaya mahkûmdu.
O, bütün kuvvetini imanından aldı; ve birbirine dayalı iki kalas gibi, imanını şiiriyle taşırken, şiirini imanı sayesinde ayakta tutabildi.
Ya onun iman cephesi! Bu köşeler, hikmet, hakikat, ilim, ahlâk ve aksiyonculuk seviyesi noktalarında toplanır... Âkif'in iman ve İslâm cephesini tayin etmek için ona bu köşelerden birer göz atmak gerekir.
Bu köşelerde Mehmed Âkif, yalnız sathî ilim ve ahlâkta kemâllidir.
Hikmet; din ve kainat sırları, perde arkasının girift mânaları... Bu köşeye bağlı kıymete, sır idrâki diyelim...
Hakikat; girift mânalar yolundan ulaşılan ulvî kanunlar... Bu köşenin kıymeti de üstün irfan olsun...
Aksiyonculuk seciyesi; inanılan ve bağlanılan dâvanın fert ve cemiyetini yoğurma, şekillendirme cehdi... Bu da, hamleci ve teşkilâtçı enerji... İşte bu köşeler üstünde, yani sır idrâkinde, üstün irfanda ve hamleci, teşkilâtçı enerjide Mehmed Âkif, –davanın muhtaç olduğu heybetli çapı belirtmiş olmak için kaygısızca itiraf edelim– kuvvetli değildir.
Bu başlangıca göre, Mehmed Âkif'i methetmek yerine zemmettiğimiz sanılacak... Zira bizde kanun: Ya medh, ya zem... Her işte ya falan, bir de karşısındaki, filân... Üçüncüsü yok... Hakikatin ve her türlü arayıcılığın yolu kesik... Bizse yalnız hakikât isteklisi olduğumuz ve sahici idealist gençliği ona istekli bildiğimiz için, gerçeğe, iki kaşı arasından bakmakta tereddüt göstermiyoruz.

Hususiyle, tam 125 yıldır, nur yuvası iman çehresine, hafif hafif yan bakmalardan ve sinsi sinsi dudak bükmelerden başlayarak, nihayet tırmık tırmık hakaret nazarlarına ve kürek kürek çamur atmalara kadar varan küfür saldırışları önünde mukaddes dâvanın muhtaç olduğu çapı, hatır ve gönül dinlemeksizin sıhhatli tespit etmek, birinci kurtuluş şartı diye karşımıza çıkarken... Bu şarta yüzbin Necip Fazıl'la beraber bir Mehmed Âkif de kurban olsun ki, kadromuz ve kurtuluşumuz liyâkat ölçüsüne kavuşsun...
Şimdi:
İş bu noktaya geldikten sonra, hem de bu noktanın titizlik şartı içinden birdenbire beklenmedik teşhisimizi koyabiliriz:
Bütün şartlarına rağmen Mehmed Âkif, düşürüle düşürüle trafik kazazedelerine kadar indirilen “şehit” sıfatı gibi her türlü işporta ucuzluğu üstünde, kelimenin olanca mânası ve hakkıyla muazzam bir kahramandır.
Kahramanlığı nereden geliyor öyleyse?..
Şu uzunca cümleye dikkat rica ediyorum:
Masonluk ve kozmopolitliğin mikrop yuvalarını devlet ve cemiyet mafsallarına yerleştirdiği, ortalığı “Jön Türk” isimli pembe ***lı ve tek gözlüklü batı hayranı maymunların kapladığı, İslâm vecdi yerine başka bir heyecan tedâriği içinde kabuk ve posa milliyetçiliğinin tezgâhlanmaya doğru gittiği, olanca gerilik suçunun İslâmiyetten bilinmeye başlandığı ve bütün bunların modalaştığı, kibarlaştığı, salonlaştığı, banklaştığı, edebiyatlaştığı, politikalaştığı, mektepleştiği ilk devirde, ismine meşrutiyet dedikleri ve yalanı 56 yıldır süren o sahte hürriyet çığırında, ortalıkta âlim, mütefekkir, sanatkâr, hiç kimse boy gösteremezken, tek başına binbir yol ağzına çıkıp:
“Durun!.. Hiç kimse yoksa ben varım! Sadece iman ve İslâm! Başka yol tanımıyorum.”
Diye haykırmış olmasından geliyor Âkif'in kahramanlığı.

O, kapıcı, sürükleyici, götürücü ve ancak mavazaalı imanlara, yani sözde mü'minlere imkân verici korkunç cereyanı; bugünün korkunç üstü korkunç tufanını doğuran o ilk cereyanı içinde sürüklenmek şöyle dursun, tek başına göğüslemiş olmasından ve bu göğüslemeyi son nefesine kadar devam ettirmesinden geliyor Âkif'in kahramanlığı!..
O, dünyanın en büyük şairi, en yüksek fikircisi, en üstün irfan sahibi, hatta en derin velîsi olabilirdi de bu son olduğunu olmayabilirdi. Halbuki, yalnız sağlam bir dış yüz bilgisiyle “Şeriat ilmi” bu bilgiye denk, sağlam bir müslüman ahlâkı içinde, aksiyonculuk seciyesindeki eksikliklerine rağmen, olacağını oldu; ve o sefil cereyanın başlarından biri olan “Edebiyat-ı Cedide” başkuklasının:
“Yırtılır ey kitab-ı köhne yarın, med-fen-i fikr olan sahifaların...”
Tekerlemesine:
“Birkaç pulu tercihinden, protes-tanlara zangoçluk eden şair.”
Diye karşılık vermeyi bildi.
Bundan 56 yıl evvel “Sırat-ı Müstakim” ile başlayan, hatta bir aralık Ağaoğlu Ahmed ve Yusuf Akçora gibi, ilk adımda İslâmcılık ve Türkçülükten hangi kapıya bağlanacaklarını bilmez bazı Azerbaycan aydınlarını da halkasına alan müessir dairesi, bir müddet sonra “Sebilürreşad” dergisiyle devam etti. Ve etrafındaki “statik” kalemlere rağmen daima “dinamik” kaldı. Fakat yepyeni bir nesil ve ocak kuramadı. Bir dünya ve Türkiye muhâsebesi getiremedi. Ziya Gökalp'ı, kalemler huzurunda münakaşa ve münazaraya davet etti ama “agora”da, cemiyet meydanında yenecek ve zamaneyi allak bullak edecek bir ses tonuna ulaşamadı. Yalnız, baştanbaşa sahte ve perişan bir gidişin ortasında, bağlı olduğu ulvî hakikatin sadık koruyucusu sıfatıyla ters istikâmeti tuttu ve öylece kaldı. Daha doğrusu, istikâmet hissini bulandıran binlerce ters arasında biricik yüz... Her an biraz daha girdaplaşan ve tersine akmaya başlayan nehirde, bir kaya parçasının önünde tutunmak sevdasında birtakım ellerin kendisine doğru uzandığı, birçoklarının da alnını karışlayarak geçtiği tek ve yalnız adam. Bu adamın o nehri durdurması veya durduracak nesillere davanın planını vermesi için eğer lazımsa, şairlikte Lebid, Züheyr, Hassan, Hafız, Sâdi'yi andırır bir nefese; hikmet ve hakikat sahipliğinde Gazali, Muhidddin-i Arabi, İmam-ı Rabbani'den pay almış bir tefekküre; aksiyonculukta da bir zamanlar kayıt olmak gafletini gösterdiği İttihat ve Terakki'den herhangi bir komitacının gözü karalığına malik olması lâzımdı ve o bütün bunlardan uzaktı.
Nitekim ilk sahte ve perişan gidişin tepetaklak ettiği imparatorluk devrinden sonra, Âkif, Millî Kurtuluş hareketini bütün gönlüyle benimsedi, Anadolu'ya geçti, Mecmuasını oralara taşıdı ve İstiklâl Marşı'yla, Türk'ün varolma hamlesindeki mânayı ebedileştirmek istedi. Marşı resmen kabûl olundu, fakat ne garip tezattır ki, asıl mâna, Marşın söylenmeyen mısralarında kaldı. Ortaya çıkan yeni mâna ise, Âkif'in Mısır'a çekilmesine, orada uzun bir müddet bir prensin himâyesi altında kalmasına ve İstanbul'a yalnız ölmek için gelmesine sebep oldu.
Ona, “Kur'anı tercüme et” diye verilen emre mukabil, “Kur'an tercüme edilemez” şeklinde son teklifi red ve mukâvelesini feshetmesi, aldığı avansı geri göndermesi, sonra da eldeki bazı meâller bir gün resmî ve cebrî ibadete vesile olur korkusuyla onları yakması, imanındaki büyüklük ve hüsranındaki acılığın en hazin levhasıdır.

Bir şairin:
“ Vatan cüda değilim, fakat firakıyla
Muhacirâne gezer ağlarım öz diyarımda.”
Diye anlattığı Türk illeri... Âkif onu:

“ Bu diyarın, hani sahipleri dersin, cinler,
Hani sahipleri der, karşıki dağdan bu sefer.”
Diye çerçeveledi ve aynı sahipsizlik içinde öldü. Ve gözleri açık gitti. Bu gözler, dâvasını tamamlanmış görmeden kapanamaz.
Âkif'i anma gününde onu, şiiri, fikri ve her cephesiyle, uzun, etraflı, “akademik” bir tahlil ve terkibe tabi tutmadığımız, sadece birkaç dakikalık hitabe, üç beş satırlık hülâsa şivesiyle kıymet hükmüne bağlamaya çalıştığımız için misallerden kaçınıp, son görüşümüzü şöyle mühürlüyoruz:
Bütün bu ana meseleleri, temel ölçüleri, şahsı ve eseriyle ortaya atan, meydana çıkaran Âkif onlarda ister kuvvetli, ister hafif olsun büyük dâva ve mücâdelenin ilk, tamamıyla ilk selim akıl ve hüsnü temsil ettiği için, örnek şahsiyet mevkiindedir; ve yarının bu dâvada zuhurunu beklediğimiz büyük adamı ve elmas nesli, öndeki bu ilk örnek haysiyetini daima azizleştirecektir.
Dâva, Mehmed Âkif'i anma vesilesiyle, yarın arkasından muhteşem bir tulûğ, birdenbire bir tepecik üzerinde peydahlanacak şanlı süvari gibi, o büyük adamı ve ardındaki ovalar dolusu yeni gençliği gözlemekten ibarettir.
Ne zaman?..
“Kimbilir, belki yarın, belki yarından da yakın...”
 

Murat Yazıcı

Ordinaryus
Katılım
10 Nis 2007
Mesajlar
2,230
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Sultanabdulhamid gibi bir padişaha ' melun' gibi ...galiz küfürler eden

Neticede, tarih karşısında, Akif kendisi ayıplı duruma düşmüştür. Halifeye yağdırdığı hakaretler, halifeyi değil Akif'in kendisini küçük düşürmektedir. Firasetsizliği ortaya çıkmaktadır.

Ama şunu görmek lazım. Bu sadece bir misaldir.

Sultan Abdülaziz rahimehullah ve hanımı şehid edildi.

Sultan Abdülhamid'e rahimehullah hakaretler ve iftiralar edildi, sonunda tahttan indirildi. Milletin bir kısmı da masonların yalanlarına kandı, halifeye lanet okudu.

Sultan Vahideddin'e -ki işgale karşı mücadelenin emrini veren, sonra da para ve asker göndererek destekleyen, bu arada da büyük devletlerin savaşa girmesine mani olacak ince bir siyaset güden padişahtır- iftira edildi, ırzı ve namusu tehdit edilerek İstanbul'u terke zorlandı. Gurbet illerde fakirlik içinde vefat etti. Sonra onlarca yıl küfür edilmeye devam edildi.

Halifelere yapılan bu zulmün ve dinden uzaklaşmanın mühim bazı neticelere yol açması gayet tabiidir. Bir nimetin şükrü yapılmayınca, o nimet elden alınır. İşte sizlere yakın tarihimizin özeti.
 

CENGİZHAN

Yasaklı
Katılım
15 Ara 2011
Mesajlar
4,261
Tepkime puanı
86
Puanları
0
Konum
Ankara
Neticede, tarih karşısında, Akif kendisi ayıplı duruma düşmüştür. Halifeye yağdırdığı hakaretler, halifeyi değil Akif'in kendisini küçük düşürmektedir. Firasetsizliği ortaya çıkmaktadır.

Ama şunu görmek lazım. Bu sadece bir misaldir.

Sultan Abdülaziz rahimehullah ve hanımı şehid edildi.

Sultan Abdülhamid'e rahimehullah hakaretler ve iftiralar edildi, sonunda tahttan indirildi. Milletin bir kısmı da masonların yalanlarına kandı, halifeye lanet okudu.

Sultan Vahideddin'e -ki işgale karşı mücadelenin emrini veren, sonra da para ve asker göndererek destekleyen, bu arada da büyük devletlerin savaşa girmesine mani olacak ince bir siyaset güden padişahtır- iftira edildi, ırzı ve namusu tehdit edilerek İstanbul'u terke zorlandı. Gurbet illerde fakirlik içinde vefat etti. Sonra onlarca yıl küfür edilmeye devam edildi.

Halifelere yapılan bu zulmün ve dinden uzaklaşmanın mühim bazı neticelere yol açması gayet tabiidir. Bir nimetin şükrü yapılmayınca, o nimet elden alınır. İşte sizlere yakın tarihimizin özeti.


Neticede, tarih karşısında, Akif kendisi ayıplı duruma düşmüştür. Halifeye
yağdırdığı hakaretler, halifeyi değil Akif'in kendisini küçük düşürmektedir.
Firasetsizliği ortaya çıkmaktadır.


Abdülhamite ,karşı çıkan, onun zulme varan yönetimine ve istibdadına karşı ,ona tenkitler ve hakaretler eden,o zamanın
Akif gibi yüzlerce yazarları şairleri var mıdır...?

Abdülhamit devrine ait tüm gazeteler,yayınlar ,yazılar bu gün
arşivlerde mevcuttur...

Akif gibi Abdülhamitin istibdadına kaç yazarın,kaç şairin,
kaç zamanın aydınının lanetler okuduğundan haberiniz var mı ..??


Sultan Vahideddin'e -ki işgale karşı mücadelenin emrini veren, sonra da para ve
asker göndererek destekleyen, bu arada da büyük devletlerin savaşa girmesine
mani olacak ince bir siyaset güden padişahtır- iftira edildi,


Çok gülünesi laflar bunlar...Çok komik laflar...

Demek Sultan Vahidettin, Mustafa Kemale ,Anadoluyu işgal eden yunanlılarla savaşması için emir verdi......:D

Demek sultan vahidettin Mustafa Kemale para gönderdi..:D

Demek sultan vahidettin Mustafa Kemale asker gönderdi..:D

Bu arada sultan vahidettinin Mustafa Kemalin yakalanarak,
derdest edilip istanbula gönderilmesi için ferman vermiş midir acaba..???

Böyle bir ferman var mıdır..???
 
Üst