Vehhabilik-Yeni selefiye dosyası

GENCAKINCI

Profesör
Katılım
21 Ağu 2009
Mesajlar
1,666
Tepkime puanı
26
Puanları
0
İbni Teymiyye'den Vehhabi ve Selefileri Rezil eden Nakiller!


1. Bütün mahlûkat Muhammed Mustafa (SALLALLAHU aleyhi vesellem) hürmetine yaratılmıştır.

Ibn-i Teymiyye Mevlâ’nin mahlukatı yaratmasından bahsettikten sonra Peygamber Efendimiz Sallallahu aleyhi ve sellem’den bahsediyor ve onu methettikten sonra diyor ki : « Ve söyle dense inkâr edilemez : (mahlukatın) Hepsi onun hürmetine (ecline) yaratıldı ve O olmasaydı yaratılmazdı. » (1)

2. Mevlidi kutlamakta büyük ecir vardır.

Ibn-i Teymiyye diyor ki : « Mevlide tazim etmek ve onu bir bayram (mevsim) kabul etmek: bunu bazı insanlar yapıyorlar. Ve bu iste büyük ecir vardır. Güzel maksadına binâen. Ve Allah Resûlüne Sallalahu aleyhi veselleme tazim olduğu için. » (2)

3. Salih insanlar bu âlemde meleklerden dahi çok tasarruf ve tedbir sahibidirler.

İbn-i Teymiyye’ye yöneltilen soruda âdemi (yani insan) olan ulemâ’nın birçok hususiyetleri olduğu söyleniyor, bunların arasında yaratılmışlara fayda verme, âlemin yönetimi (tedbiri) ve insanların rızkının onların sebebiyle geldiğini ve bunun gibi meleklerin evsafından olan hususiyetler zikrediliyor.

Ibn-i Teymiyye cevap veriyor : « Salih insanlar böyle şeylere sahiptirler, hatta daha fazlasına sahiptirler. » sonra şefaatten bahsediyor. Bu konuda önemli aslında, zira Peygamber olmayanların şefaatleri hakkında hadis zikr ediyor. Ve daha da acayibi su kelimeleri zikrediyor : « Aktâb », « Evtâd », « Agvâs », « Ebdâl », « Nucebâ » ! (3)

4. Bazı ölüler kabirlerinde azap olunurken görülür, sesleri işitilir ve kabir azabındaki haller gözükebilir.

Ibn-i Teymiyye burada kabir ehlinin bazı görünen hallerini aktarıyor ve birçok kişi kabir azabına duçâr insanin sesini duydu vs. diyor. (4)

5. Fenâ hâli tevhîdin hakikatidir.

Burada Ibn-i Teymiyye tamamen sûfî ıstılahını kullanıp Fenâ halini anlatıyor, üç kısma ayrıldığını anlatıyor ve manayı verdikten sonra diyor ki : « bu ise Allâh’ın Resulüyle gönderdiği tevhit ve ihlâsın hakikatidir ». Vs… (5)

6. Ibn-i Teymiyye Levh-i Mahfuzdaki yazıdan haberdar.

Ibn-i Kayyim El Cevziyye burada hocası Ibn-i Teymiyye’nin çok feraset sahibi olduğunu anlatıyor ve buna iki misal getiriyor. Birincisinde Tatarların Sam’a saldıracaklarını önceden haber veriyor. Ve dediği gibi oluyor. Ama en önemlisi ikinci misal. Burada Ibn-i Teymiyye Tatarların kesinlikle maglub olacaklarını, Müslümanların muzaffer olacaklarını anlatıyor. Ve bu konuda 70’den fazla yemin ediyor. Ona diyorlar ki : « Insaallâh de ! » O da cevap veriyor : « Tahkik için insaAllâh diyeyim ama buna bağlamıyorum » yani kesin olacağını biliyorum. Ve öğrencisi diyor ki : sonra söyle dedi : « Beni zorladıklarında dedim ki : çok konuşmayın, Allâh Levh-i Mahfuz’da onların bu toprakta mağlup olacaklarını yazdı ! ».

Ve dediği gibi oluyor. Ibn-i Kayyim bu tür ferasetlerin hocasında yağmur kadar çok olduğunu anlatıyor. (6)

Bu sözü bir Sûfî dese ne der bu azgın selefiler?

7. Sekr hâlindeki evliyâ söyledikleri sözler konusunda mâzurdur.

Burada Ibn-i Teymiyye Sekr, yani manevi sarhoşluk halini anlatıyor. Ve bazı büyüklerin bu halde iken söyledikleri Şeriat dışı sözlerinden bahsediyor ve bunlara günah olmadığını söylüyor ve diyor ki : « Bu kişiler hakkında söyle hükmedilir: kisinin akli haram olmayan bir şeyden gittiyse, o zaman ondan sudur eden yasak sözlerden ve fiillerden sorumlulukları yoktur. (7)

8. Tasavvuf ve Sûfîler hakkındaki tutumu.

Burada Ibn-i Teymiyye bir grubun Tasavvuf ve Sufileri zemm ettiğini anlatıyor. Onları sünnetten ayrılmış bidatçi saydıklarını söylüyor. Başka bir grup ise bunları çok övmüş. Mahlûkatta onlardan iyisi yok demişler. Bu iki grup da yanlıştadır diyor. Ve devam ediyor : « Doğru olan sudur ki, onlar (sufiler) Allâh’in teatinde (ibadetinde) çok gayret ediyorlar. » Sonra da başka gruplarda da bu konuda gayret edenlerin olduğunu söylüyor. Ve Sufiler arasında mukarreblerin olduğunu, muktesitlerin olduğunu (bunlar eshâb-i yemindendir diyor), ictihad yapıp hata edenlerin olduğunu ve son olarak nefislerine zülm edenlerin olduğunu anlatıyor. (8)

Bugünkü Sapık Vehhabiler bu konuda ne diyorlar acaba? Tasavvuf deyince ağızlarından çıkan kelimeler hep ayni : Hurafe, Sirk, Müşrik, Müptedi’, Istigase, Tevessül, Haram, Bid’at, Tılsım, Hurafe vs... Baş rehberleri Ibn-i Teymiyye'nin anlattığı ilk gruba dahil olmuyorlar mı ?

9. Ibn-i Teymiyye Sûfilerin mezarlığına gömüldü.

Bu kitapta Ibn-i Teymiyye’nin hayati anlatılıyor. Burada ölümünden bahsediliyor, kılınan 4 cenaze namazından bahsediliyor ve sonunda çok kalabalık insanların başları ve elleri üzerinde cenazesinin Sufiyye’nin Kabristanlığına götürüldüğü ve orada defn edildiği anlatılıyor. (9)

Kabir Ehlinin olağan üstü halleri

İbn-i Teymiyye : ''Peygamberlerin ve Salih insanların kabirlerinde görünen kerametler harikulade olaylarda bu şekilde değerlendirilir. Mesela o kabre meleklerin ya da nurun inmesi, şeytanların ve hayvanların o kabre yaklaşmaması, o kabrin ve çevresindekilerin yangından korunması, o kabre komşu olan diğer bazı Mevtaların ŞEFAATE nail olması, bazı kimselerin o kabirlerin yanına defolunmayı istemeleri, o kabirlerin yanında bir dostluk ve huzur arayanlar, o kabirleri aşağılayanlara azap gelmesi gibi birçok hadise HAKİKATTİR.

Bunlar bizim ifade etmeye çalıştığımız mananın haricindedir. ALLAH’IN Peygamberlerin ve Salih insanların kabirlerine verdiği hürmet ve değer, oraya indirdiği rahmet, insanların birçoklarının vehmettiklerinden çok daha fazladır. Fakat burası, bunları izah etmeye mümkün değildir. (10)

Şeyh İbn-i Teymiyye Fetava'l Kübra adlı eserinde kendisine sorulan ''Peygamberimizle Tevessül etmek caiz midir'' sorusuna cevabında şöyle demektedir:

''ALLAH’A hamd olsun! Peygamberimize imanla ,onu sevmekle,ona itaat etmekle,ona selatu selam getirmekle,onun kendi yaptığı ya da nasıl yapmamız gerektiğini bize anlattığı her türlü yolla tevessül edilebilir.O,bir kimseye Şefaat eder veya dua ederse o kimsenin bu Şefaat ve duayla tevessül etmesi bütün Müslümanların ittifakıyla caizdir!!!

İbn-i Teymiyye göre tevessülün şartları

İbn-i Teymiyye ''Kaidetün Celile fi't-Tevessül ve'l Vesile'' adlı eserinde :

''Ey iman edenler ALLAHtan korkun ve ona vesile arayın'' ayeti kerimesi üzerine konuşurken s:5 şunları söyler :

''Vesile aramak ilk önce ALLAH’A iman ve peygambere ittiba tevessülünü ifşa etmiş kimseler için söz konusu olabilir. Peygamberimiz SALLAHu aleyhi vesellemin hayatında ya da vefatından sonra iman ve itaat ile tevessül etmek, gizli açık her yerde ve herkese farzdır. Deliller göstermektedir ki, hiç kimse her hangi bir mazeret ileri sürerek,bu iman ve itaat tevessülünden beri olamaz.

ALLAH’IN rahmetine giden ve azabından koruyacak olan iman ve itaat tevessülünden başka çare yoktur. Nebi SALLAHu aleyhi vesellem tüm mahlukatın Şefaatçisi, gelmiş geçmiş herkesin gıpta etmiş olduğu Makamı Mahmud’un sahibi,Şefaat yetkisi olanların makamı ALLAH katında olanların en yüce olanıdır.

Fakat onunla tevessül etmek, ancak ALLAH Resulünün Şefaat edip dua ettiği kimseler için söz konusu olabilir. Yani Peygamberimiz her kime dua etmiş ve Şefaat etmişse ancak o kimse, onun şefaat ve duasıyla tevessül etme hakkına sahiptir. Ashabı kiramın Onun SALLAHu aleyhi vesellem şefaat ve duasıyla tevessül etmesi ile kıyamet gününde herkesin tevessül etme arzusu bu yüzdendir..'' (11)

Şeyh İbn-i Teymiyye, Peygamberimiz SALLAHu aleyhi vesellem'in hayatında yâda vefat etmiş, yanımızda yada gıyabında olması arasında bir fark olduğunu belirtmeksizin onunla tevessül etmenin caiz olduğunu söyler. Bu görüşlerini de Ahmed Bin Hanbel'e ve İz bin Abdusselamın Fetava'l Kübra adlı eserinde söylediklerine dayandırır.

İbn-i teymiyye şunları söyler : ''Peygamberimizle tevessül etmenin caiz olduğu,tirmizinin rivayet edip SAHİH kabul ettiği hadisten de anlaşılmaktadır. ALLAH Resulü bir adama şöyle bir dua öğretmiştir: ALLAHım! Rahmet Peygamberi Muhammedi sana vesile kılıyor ve senden istiyorum. Ya Muhammed! Ben ihtiyacımı gidersin diye seni Rabbime vesile ediyorum. ALLAHım onu bana Şefaatçi kıl'' (12)

Teberrük hususunda

İbn-i Teymiyyenin teberrük hususunda ona bu soru sual edildiğinde :

''Bir kimsenin ''Ben falan adamın bereketi için bunu yapıyorum'' ya da ''O buraya geldiğinden beri bir bereket hâsıl oldu'' gibi ifadeler kullanması bir açıdan doğru bir açıdan yanlıştır. Bu sözler ''Bu zat bizi doğru yola ulaştırmış, bize hakkı ögretmiş, iyiliği emretmiş ve kötülükten sakındırmıştır. Ona tabi olmak ve sözünü dinlemenin bereketiyle hayırlı şey hâsıl olmuştur.'' anlamında kullanılıyorsa, Medine ehlinin Nebi geldikten sonra iman ve itaat edip bereketlenmeleri gibi anlaşılır ki, o zaman bu söz doğrudur. (13)

Sahabe bu vesileyle, dünya ve ahiret saadetine nail olarak büyük bir bereket elde etmiştir.Bu açıdan her Müminin ona iman ve itaat etmesiyle dünya ve ahiretin iyiliklerinden yanlız ALLAHın bildiği nicelerini kast ederek Resulün bereketiyle bereketlendiklerini söyleyebiliriz.

Eğer bu sözlerle ''Onun duası ve salih bir insan olması vesilesiyle ALLAH bizden şerri defetmiş, bize rızık ve yardım etmiştir'' anlamı kastedilmekte ise,aynı diğer mana gibi buda doğrudur.

Nebi sALLAHu aleyhi vesellemin buyurduğu gibi : ''Sizler ancak içinizdeki zayıfların duaları,namazları ve ihlasları sebebiyle yardım olunuyor ve rızıklandırılıyorsunuz.'' Kafir ve facirlere gelecek azap, aralarında bulunan azabı hak etmeyen müminler yüzünden çevrilebilir.

ALLAHın veli ve Salih kullarının bereketinden, insanları ALLAH’a itaate davet etmeleri ile onlara faydalı olmaları, insanlara dua etmeleri ve onlar sebebiyle oraya inen rahmet ile def edilen azap kast ediliyorsa, evet böyle bir şey doğrudur. Birisi bereketle bunu kast ediyorsa doğru söylemiş olur ve bu bir hakikattir.

Bu söz batıl ve yanlış bir anlamda da kullanılabilir.Şöyle ki : Eğer bir beldenin ehli ALLAHa itaat etmese de o belde de meftun bulunan falan kişi yüzünden Allah’ın onları gözettiğine inanıyor ve mahlukatı ALLAH’a ortak koşuyorsa bu büyük bir cehalettir. (14)

Kaynakça;

1- Mecmû-u Fetava Ibn-i Teymiyye, C. 11 sayfa 97:

2- Iktidâ-üs Sirât-il Mustekîm, sayfa 297 :

3- Mecmû-u Fetava Ibn-i Teymiyye, C. 4 sayfa 379 :

4- Mecmû-u Fetava Ibn-i Teymiyye, C. 5 sayfa 525 :

5- Mecmû-u Fetava Ibn-i Teymiyye, C. 2 sayfa 370 :

6- Medâric-üs Sâlikîn, C. 2 sayfa 489 (Ibn-i Kayyim el Cevziyye)

7- Mecmû-u Fetava Ibn-i Teymiyye, C. 10 sayfa 340 :

8- Mecmû-u Fetava Ibn-i Teymiyye, C. 11 sayfa 18:

9- El ‘Ukûd-üd Duriye min Menâkib-i Ibn-i Teymiyye, sayfa 378 :

10- İbn-i Teymiyye ''İktizau's Sıratıl Müstakim'' s:374

11- Mefahim’den

12- Aynı Eser

13- Aynı Eser

14- Aynı Eser

http://forum.memurlar.net/konu/671756/
 

GENCAKINCI

Profesör
Katılım
21 Ağu 2009
Mesajlar
1,666
Tepkime puanı
26
Puanları
0
Ebu Hanife: - Allah Kuranda şöyle buyurur:
"
Onlar bizim cezamızı görünce, biz yalnız Allah'a
inandık, Şirk koştuklarımızı reddettik,dediler. Onların azabımızı gördüklerinde
iman etmeleri fayda vermez.
" (Mümin/84-85)...Kim
haksız yere başkasını öldürürse,yahut hırsızlık ederse veya yol keserse yahut
günah işler facirlik ederse yahut da içki içer sarhoş olursa; bu kişi günahkar
bir mümindir, kafir değildir. Bu durumdakiler işledikleri kadar cehennemde
kalırlar, ama imanları sebebiyle cehennemden çıkarılırlar...İman edilecek
hususların hepsine inanan, fakat İsa ve Musa peygamber midir? değil midir? diyen
kafir olur. Keza kafir cennete mi, yoksa cehenneme mi gider, bilmem, diyenler
de: "
Kafirler için cehennem ateşi vardır, onlar
öldürülmezler ki ölsünler.
" (Fatır/36), "Onlar için yakılma azabı vardır."
(Buruc/11) "
Onlar için şiddetli bir azab
vardır.
" (Al-i İmran/5) ayetleri sebebiyle kafir
olur. Said bin Museyyeb'den bana ulaştığına göre, "kafirleri bulundukları
mevkiie indirmeyen, onlar gibidir."


FIKH-UL EKBER( İmam-ı Azam Ebu Hanife
 

GENCAKINCI

Profesör
Katılım
21 Ağu 2009
Mesajlar
1,666
Tepkime puanı
26
Puanları
0
Ebu Muti: Eğer cennet ve cehennem fanidir,derse(?)

Ebu Hanife:
- Ona Allah Kuranda cennetin
nimetlerini "Kesilip tükenmeyen,
yasak da edilemeyen"(Vaka/32)
olarak vasfetmektedir,de...

Cennetlik
ve cehennemlikler girdikten sonra cennet ve cehenneme yok olacaktır diyen de
orada ebedi kalışı inkar ettiği için kafir olmuş olur.

FIKH-UL EKBER( İmam-ı Azam Ebu Hanife)
 

GENCAKINCI

Profesör
Katılım
21 Ağu 2009
Mesajlar
1,666
Tepkime puanı
26
Puanları
0
-

Bazı Yeni Selefiyeciler diyorlarki:"Biz diyanetin camilerinde namaz kılmayız. Çünkü diyanetin imamları günahkâr"


Ebu Muti: Bana katilden ve arkasında namaz kılmaktan
bahsedin...
Ebu Hanife: - Her takva sahibi ve günahkarın peşinde namaz caizdir. Senin
ecrin sana, onunki de ona aittir, dedi.



FIKH-UL EKBER( İmam-ı Azam Ebu Hanife)




 

_Berceste_

bir tutam delilik...
Katılım
21 Eyl 2010
Mesajlar
6,798
Tepkime puanı
1,525
Puanları
0
bu selefiyeciler gencleri kendilerine cekmeyi nasil basariyolar?gencler neden bunlara ragbet gösteriyor ?
 

türkü

Kıdemli Üye
Katılım
18 Tem 2007
Mesajlar
4,973
Tepkime puanı
975
Puanları
0
hiçbişey yapmıyorlar..kendi hallerinde adamlardır çogu ya hu..çıgırtkan usülü çalışmaz ve dahi yaşamazlar..inanmazsın kimseyi ıstırdıkları felan da görülmemiştir, önyargı hep bunlar :p
latife bir yana 'cins cinsi çeker' deniliyor ya hani, kişi kendine benzeyen adamları görünce ünsiyet peydah oluyor :D
 

Hikem

Kıdemli Üye
Katılım
31 Ağu 2009
Mesajlar
6,073
Tepkime puanı
702
Puanları
0
hiçbişey yapmıyorlar..kendi hallerinde adamlardır çogu ya hu..çıgırtkan usülü çalışmaz ve dahi yaşamazlar..inanmazsın kimseyi ıstırdıkları felan da görülmemiştir, önyargı hep bunlar :p
latife bir yana 'cins cinsi çeker' deniliyor ya hani, kişi kendine benzeyen adamları görünce ünsiyet peydah oluyor :D


Orijinal bir yaklaşım...tebrikler, Türkü..:)
 

GENCAKINCI

Profesör
Katılım
21 Ağu 2009
Mesajlar
1,666
Tepkime puanı
26
Puanları
0
Ehli Kıbleyi kâfirlikle suçlarlar. Bakın İmamı Azam Ebu Hanife ne diyor?

Ebu Muti Hakem b. Abdullah el-Belhi şöyle demiştir:
Ebu Hanife'ye Fıkh-ul Ekberi sordum şöyle dedi:

" - Ehl-i kıbleden olanı tekfir etmemen (küfürle itham etmek) , kimseyi imandan uzaklaştırmaman, marufu emredip ( iyiliği emredip) münkerden (kötü,fena şeylerden) sakındırman, senin için takdir olunanın mutlaka sana ulaşacağını bilmen, Ashabtan (Peygamberimizin arkadaşları) hiçbiri ile alakanı kesmemen, birini sevip diğerini sevmemezlik etmemen, Hz.Osman ve Hz.Ali'nin durumunu Allaha havale etmendir."
 

GENCAKINCI

Profesör
Katılım
21 Ağu 2009
Mesajlar
1,666
Tepkime puanı
26
Puanları
0
hiçbişey yapmıyorlar..kendi hallerinde adamlardır çogu ya hu..çıgırtkan usülü çalışmaz ve dahi yaşamazlar..inanmazsın kimseyi ıstırdıkları felan da görülmemiştir, önyargı hep bunlar :p
latife bir yana 'cins cinsi çeker' deniliyor ya hani, kişi kendine benzeyen adamları görünce ünsiyet peydah oluyor :D

Eski türkümüsün yoksa yeni türkümüsün? Hangi görüşüm benziyormuş Yeni Selefilere ki bu şekilde konuşuyorsun? Terbiyesizlik yapma.
 

GENCAKINCI

Profesör
Katılım
21 Ağu 2009
Mesajlar
1,666
Tepkime puanı
26
Puanları
0
indirmek için
http://www.dosya.tc/dosya/cCiU0X/abdulaziz...anlari.mp3.html


İlahiyatçı Profların kendine en güvenenlerinden olan Abdulaziz Bayındır ile Medrese hocasının ilmi münazarası ; Abdulaziz Bayındır ekranlarda çıkıp dini ve fıkhi bilgisi çok fazla olmayan insanları ilzam edip müşrik ilan etmektedir. Ancak Medrese tahsili görmüş bir hoca ile karşılaşınca son derece aciz duruma düştüğü müşahade edilmiş ve istisna kâidelerinden dahi haberinin olmadığı anlaşılmıştır. Hayrete şayandır ki eski Âlimlerin ayaklarının tozu etmeyecek bir medrese hocası ile başa çıkamayan ve münazaradan kaçarak kurtulan Abdülaziz Bayındır ne gariptir ki diğer diğer birçok ilahiyat profösörü gibi Müctehitliğe soyunmaktadır. İlmi Münazara şu şekilde gerçekleşmiştir (Bu münazaranın ses kaydı internette mevcuttur dosya ismi :abdulazizbayındirinzoranlari.mp3)... Öncelikle kendisini müctehit sanmasından dolayı ve ayrıca ekranlarda siz Dini ilimmi okudunuz da konuşuyorsunuz gibi insanları aşağılamanın ne demek olduğunu öğrenmesi için kendisine bir ders vermenin gerektiğini düşünen bir medrese hocası uzun uğraşlardan sonra yakaladığı Abdulaziz Bayındıra istisna ile ilgili bir kâide soruyor, Tabii ki soru ciddi bir ilmi temel gerektiren şaşırtmacalı bir soru: لا تجرج الا ان آذن لك bu terkib caizmidir , değilmidir ? Caizse neden caizdir ? Değilse neden caiz değildir ?. Tabii sorulara cevapta akıllarını huccet aldıklarından ve mantık yürüttüklerinden hemen balıklama atlıyor Abdulaziz Bayındır : sana ben izin vermeden dışarı çıkma şeklinde terkibin ifade etmediği yanlış bir manayı da vererek(*) neden caiz olmasın, fetvasını yapıştırıyor.(tabiiki cevabı yanlış) medrese hocası : Bu caiz değildir : bu istisnai müfarrağ olduğundan caiz değildir.. Zira izin çıkma cinsinden olmadığından istisnaya hamletmekde caiz değildir. Ancak şu şekilde caiz kılınabilir: İstisnaya değilde gayeye hamledilirse o takdirde caiz olur. Yukarıdaki şaşırtmacalı soru hakkında çok önemli bir açıklama : Terkib istisnai müfarrağ'dır. İzin çıkma cinsinden olmadığı için ve bu terkip tam bir istisna olmadığından istisnanın hakikatine hamledilemez. O takdirde mecaza gidilir, mastarlar vakit manasına geldiğinden gaye'ye hamledilir, o takdirde caiz olur. Sonra medrese hocası kısa bir açıklama ile : (Şefaati inkâr etmelerini kastederek) Meryem-87 Ayeti Celilesinde istisna kâidesi var burada (şefaat hakkına sahip olamayandan, söz almış kişi istisna edilmiştir.) istisna da müstesnanın(yani şefaatın) mevcut olduğuna delalet eder... Diyor ve yine Abdulaziz Bayındıra soruyor : Siz istisna kâidelerini dahi bilmeden bu Ayeti Celilelere nasıl mana verebiliyorsunuz ? Deyince , Bayındır : Ooo amma da şey çıktın, yazarsın gönderirsin bakarız diyor, medrese hocası ise hayır ben yüzyüze görüşmek istiyorum diyor. Sonra medrese hocası : Sizin ekranlarda müfesser muhkemi açıklar dediğinizin kaydını gördüm (görüntü kaydı var) Halbuki usul kitaplarında böyle olmadığı sizede malumdur deyince, Bayındır inkâr ediyor demedim diyor medrese hocası : Kaydını gönderebilirim diyor . Sonra Bayındır kendisini kurtarabilmek için verdiği cevaptan daha beter batağa saplanıyor. Ve şöyle diyor müteşabih muhkemi açıklar. Asıl cevap her ikisi de değil, doğru cevap müfesser mücmeli açıklar olacak... Abdulaziz Bayındır başa çıkamayınca kızıp görüşmeyi kesmiştir... Açıklama ; Müteşabih lafzın kapalılık derecesine göre sınıflandırıldığı kısımdandır, muhkem ise lafzın açıklık derecesinin kısımlarındandır... Tvlerde ahkam kesen Abdulaziz Bayındır tv de muhkemi müfesser açıklar diyor(kayıt var) sonra çarkediyor demedim diyor ve kurtarayım derken muhkemi müteşabih açıklar diyor. Tabiiki buda büyük bir yanlış. Bu durumda kapalı/hafi lafız olan; müteşabih, açık lafız olan; muhkemi nasıl açıklar... Yani: ALLAH herşeyi hakkıyla bilendir.Enfal/75 (Muhkem) Ayetini, Elif-Lam-Mim(Müteşabih) Ayeti Celilesinin açıkladığını iddia etmiş oluyor. Ve bu gibi şeyleri milyonların önünde rahatça söylüyor. Ancak yanlışlarını ALLAH'ın yardımı inayetiyle yakalayan medrese ilimleri okumuş biri karşısında son derece sıkışmakta ve sıkışıncada çareyi kaçmakta bulmaktadır... Maalesef ilahiyat profösörlerimizin durumu bu, bazısının istisna kâidelerinden dahi haberi yok


ALINTIDIR
 

ıtri

Üye
Katılım
30 Ağu 2009
Mesajlar
1,235
Tepkime puanı
153
Puanları
0
Yaş
37
Konum
Ankara
Bir bu eksikti.
İslam kardeşliği için vurun,
Ne alim tanıyın ne müctehid.
Hedefiniz ne bilmiyorum ama ibn Teymiye'ye ahirette çok vereceğiniz haklar var .
Bu kadar , yolunuz açık olsun.

(Ben bir islam alimi hakkında -görüşlerine katılmasam bile - eleştirmekten bile çekiniyorum.adamlar hangi cesaretle asıp kesiyorlar, anlamış değilim. Artık Cübbeli hocanın saf niyetindende şüphelenmeye başladım. Konuşmadığı konu yok. İslam alimleri kötü, bir M.Kemel'e toz kondurmuyor. İslamoğlu hocanın dediği gibi: "Ahiret var, hesap var, cehennem var. Hiçmi korkmuyorsunuz?")
 

GENCAKINCI

Profesör
Katılım
21 Ağu 2009
Mesajlar
1,666
Tepkime puanı
26
Puanları
0
Bir bu eksikti.
İslam kardeşliği için vurun,
Ne alim tanıyın ne müctehid.
Hedefiniz ne bilmiyorum ama ibn Teymiye'ye ahirette çok vereceğiniz haklar var .
Bu kadar , yolunuz açık olsun.

(Ben bir islam alimi hakkında -görüşlerine katılmasam bile - eleştirmekten bile çekiniyorum.adamlar hangi cesaretle asıp kesiyorlar, anlamış değilim. Artık Cübbeli hocanın saf niyetindende şüphelenmeye başladım. Konuşmadığı konu yok. İslam alimleri kötü, bir M.Kemel'e toz kondurmuyor. İslamoğlu hocanın dediği gibi: "Ahiret var, hesap var, cehennem var. Hiçmi korkmuyorsunuz?")

Senin hedefin ne? Haktan doğrudan,Kuran'dan Sünnetten yana değilmi? Yoksa sendemi Yeni Selefiyecisin? Kim Kurana Sünnete aykırı söz söylerse veya yazarsa eleştirilir.Dokunulmazlıklarmı var yoksa?
 

GENCAKINCI

Profesör
Katılım
21 Ağu 2009
Mesajlar
1,666
Tepkime puanı
26
Puanları
0
Kendi İsteği İle Küfür Kelimesini Söylemek Küfürdür.

Konevî demiştir ki: Bir kimse kendi isteği ile inanmadığı halde küfür kelimesini söylerse kâfir olur. Çünkü hükmüne razı olmasa da o, bu kelimeyi söylemeye razı olmuştur. Bu sebeple ona kâfir de­nilir. Bilmemek sebebiyle mazur tutulamaz. İlim adamlarının çoğun­luğuna göre bu hüküm böyledir. Bazı âlimlerse başka türlü düşün­müşler, bu görüşü kabul etmemişlerdir.


Bîdatçılar Birbirine Kâfir, Derler.

Bidatçıların kusurlarından biri birbirlerine kâfir demeleridir. Ehl-i Sünnet vel-Cemaat'ın güzel taraflarından biri ise, hata edince birbirine kâfir demiyorlar. Evet, her kim, Allah yaratıkları yaratma­dan önce bilmiyordu, derse o kimse kâfirdir. Yine Allah Teâlâ'nın cisim olduğunu, mekânı bulunduğunu, Allah Teâlâ üzerine zaman geçtiğini söyleyen kimse de kâfirdir. Böyle bir kimse için iman ha­kikati sabit olmamıştır. Hz. Peygamber sallellahu aleyhi vesellem'in:

“Müslümana sövmek fasıklıktır, onu öldürmekse küfürdür.” [565]
sözleri Buharı ve Müslim'in rivayet ettiği gibi helâl olduğunu kabul etmek manasına hamledilmiştir. Yahut müslüman olduğu için öldür­mek mânasına gelmektedir

İmamı Azam Ebu Hanife (fıkh-ı ekber)


 

GENCAKINCI

Profesör
Katılım
21 Ağu 2009
Mesajlar
1,666
Tepkime puanı
26
Puanları
0
Ibn-i Teymiyye'nin Tasavvuf ve Sûfîler hakkındaki tutumu.

Burada Ibn-i Teymiyye bir grubun Tasavvuf ve Sufileri zemm ettiğini anlatıyor. Onları sünnetten ayrılmış bidatçi saydıklarını söylüyor. Başka bir grup ise bunları çok övmüş. Mahlûkatta onlardan iyisi yok demişler. Bu iki grup da yanlıştadır diyor. Ve devam ediyor : « Doğru olan sudur ki, onlar (sufiler) Allâh’in teatinde (ibadetinde) çok gayret ediyorlar. » Sonra da başka gruplarda da bu konuda gayret edenlerin olduğunu söylüyor. Ve Sufiler arasında mukarreblerin olduğunu, muktesitlerin olduğunu (bunlar eshâb-i yemindendir diyor), ictihad yapıp hata edenlerin olduğunu ve son olarak nefislerine zülm edenlerin olduğunu anlatıyor. (8)

Bugünkü Vehhabiler,Selefiler bu konuda ne diyorlar acaba? Tasavvuf deyince ağızlarından çıkan kelimeler hep ayni : Hurafe, Sirk, Müşrik, Müptedi’, Istigase, Tevessül, Haram, Bid’at, Tılsım, Hurafe vs... Baş rehberleri Ibn-i Teymiyye'nin anlattığı ilk gruba dahil olmuyorlar mı ?

ALINTIDIR.

Mustafa İslamoğlu 3 Muhammeden(s.a.v) bahseder.
Mustafa İslamoğlu'nun bir sözü var bazı tasavvufçular Peygamberimizi aşırı yücelterek nerdeyse ilah katına çıkartarak saf dışı ederler.Yine bazı sapkın gruplar vardırki, onlarda peygamberimiz sıradan bir insanmış gibi görerek saygısızlık ederler.
Doğrusu mutedil olanlar yani orta yolda olanlar. Ne peygamberimiz çok yüceltirler? Nede sıradan bir insan gibi görürler?

Şu bir gerçektirki.Mutasavvıflar içersindede sapıklar var.Piyasada sapık tasavuf kitaplarıda mevcuttur.



 

Hikem

Kıdemli Üye
Katılım
31 Ağu 2009
Mesajlar
6,073
Tepkime puanı
702
Puanları
0
Bazıları Hafız Şeyhulİslam İbnu Teymiye ile(kimileri şeyhulİslam dememe kızacaklar,ama asrımızın büyük islam alimlerinden üstad Muhammed Said el-Bûti dahi bu ifadeyi kullanıyor) uğraşmayı marifet zannediyorlar.Acaba amaçları halkın itikadınımı korumak, yoksa egolarını mı tatmin etmek? Hafız İbnu Teymiyenin fikirlerinin avamın kafasını karıştırdığı gbi bir iddia varsa bu batıl bir görüştür..Halk bazında bu fikirleri okuyan yok, itimad eden hiç yok.Halkımız ilmihal dahi okumaz....Mahdud sayıdaki kişilerin okuması ise konu haricidir..Özellikle ilmihal düzeyinde dahi İslami konulardan habersiz (haberliyim diyen varsa hodri meydan)

şahısların Hafız İbnu Teymiyeyi mevzu bahis etmeleri traji-komik bir husustur...Böyle işlerle uğraşanlara ilmihal bilgilerini paylaşmalarını acizane tavsiye ederim...
 

GENCAKINCI

Profesör
Katılım
21 Ağu 2009
Mesajlar
1,666
Tepkime puanı
26
Puanları
0
Suudi Arabistan'tan müftü şeyh abdul aziz bin baz'a göre dünya düzdür. Kim aksini iddia ederse, kafirdir diyor.

Tarih: 1975Kaynak: “Dünya’nın Sakin Güneş’in Hareketli Olduğuna ve Gezegenlere Çıkmanın İmkansızlığına Dair Akli ve Hissi Deliller”adlı kitabı

Fetva:

Kim dünyanın yuvarlak olduğunu iddia ederse küfür ve delalete düşmüş olur. Çünkü bu iddia hem Allah’ın, hem Kuran’ın, hem Peygamber’in reddidir. Bunu iddia eden kişi tövbeye davet edilir. Ederse ne ala! Aksi takdirde kafir ve dinden dönmüş bir kişi olarak öldürülür ve malı da Müslümanlar’ın hazinesine katılır.

Eğer ileri sürdükleri gibi Dünya dönüyor olsaydı ülkeler, dağlar, ağaçlar, nehirler, denizler bir kararda kalmazdı. İnsanlar batıdaki ülkelerin doğuya, doğudaki ülkelerin batıya kaydığını görürlerdi. Kıble’nin yeri değişir, insanlar kıbleyi tayin edemezlerdi. Velhasıl bu iddia sayması uzun sürecek birçok nedenden dolayı batıldır.”

ALINTIDIR
 

GENCAKINCI

Profesör
Katılım
21 Ağu 2009
Mesajlar
1,666
Tepkime puanı
26
Puanları
0
O da bir yol tuttu. Sonunda güneşin battığı yere ulaşınca onu, kara balçıklı bir suda batıyor gördü. Orada bir millete rastladı. "Zulkarneyn! Onlara azap da edebilirsin, iyi muamelede de bulunabilirsin" dedik. Sonra yine bir yol tuttu. Sonunda güneşin doğduğu yere ulaşınca, güneşi, kendilerini elbise, bina gibi şeylerle örtmediğimiz bir millet üzerine doğuyor buldu.

(Kehf 85-90)

Vehhabiler yukardaki ayeti dikkate alarak diyorlarki Dünya düzdür yuvarlak değildir.

Zulkarneyn ilgili bir araştırma yazısını yıllar önce Zafer dergisinde okumuştum. Zulkarneyn,çift boynuzlu demek.Yani çift boynuzlu miğfer giyen şahıs demektir.Kısaca Zülkarneyn kelimesi iki boynuz sahibi şeklinde tercüme edilir.

Zulkarneyn önce batıya gidiyor.Yani araştırmalara göre,Kuzey Afrika ülkesi olan bugünkü Fas'a kadar gidiyor. Atlas okyonusunda güneşin battığını görüyor. Eğer okyonus üzerinde bir köprü olsaydı ordan Amerika'ya yine bir köprü ile Asya'ya ulaşırdı. sonunda başlangıç noktasına gelirdi. Böylelikle dünyanın yuvarlak olduğunu ispat ederdi. Ancak gemi ilede yolculuk yapsaydı.Bu durum gerçekleşebilirdi.

Ayette tekrar geri döndüğünü ve doğuda orta doğu ülkelerinden birinde güneşin doğduğunu görüyor.
 
Üst