Vehhabilik-Yeni selefiye dosyası

Murat Yazıcı

Ordinaryus
Katılım
10 Nis 2007
Mesajlar
2,230
Tepkime puanı
40
Puanları
0
HİCRİ 722 YILINDA DİMAŞK KALESİNDE TUTUKLANDIĞI

722 senesi Şaban ayının 16. günü Mısır’dan gelen bir postacı, İbni Teymiyye’nin tutuklanmasına dair sultanın yazılı emrini beraberinde getirdi. Dimaşk kalesinde yine hapsedildi. Tevkif sebebi: (Üç mescid [Mescid-i Aksa, Mescidü’l-haram ile Mescid-i Nebevi]’den başkasına yapılacak sefer için yükler bağlanmaz ve İbrahim Halil aleyhisselam ile Peygamberimizin sallallahü aleyhi ve sellem kabirlerinin de diğer peygamberlerin kabirleri gibi ziyaretleri caiz değildir) demesi idi.Bu hadiseden sonra Şam uleması yine İbni Teymiyye hakkında bir fetva yazdılar. Çünkü insanların efendisine sallallahü aleyhi ve sellem karşı kalbinde kin olan kimseden başkasının ağzından çıkmayan bu meseleyi evvela kendisi ihdas etmiştir. Bu sebeple İmamü’l-Allame Burhanüddin el-Fizari, İbni Teymiyye’nin bu görüşüne dair kırk satıra yaklaşık bir hüküm yazdı ve neticede onun tekfirine fetva verdi. Şeyh Şihabuddin b. Cebhel eş-Şafii de Burhanüddin’e muvafakat etmiş, Maliki alimi de o yazının altına görüşünü ilave etmiş, başkaları da bu hususta yazılar yazmışlardır. Yazdıkları bu yazılarda İbni Teymiyye’nin doğru yoldan saptığında, bid’atçılık ve zındıklığında ittifak vaki olmuştur. Daha sonra Dimaşk’taki sultan naibi, kadılar ve alimler ile bir toplantı daha yapmak istediyse de, bu meselenin münakaşasının uzun süre devam edebileceğini ve vaki olan bu olayın sultana haber verilmesi gerektiğini düşünerek İbni Teymiyye’nin fetvasını sultana sunulacak yazıların içine koydu ve ona gönderdi. Sultan, o fetva için kadıları topladı. Fetva kendilerine okundu, Kadıu’l-Kudat Bedrüddin b. Cemaa fetvayı eline aldı ve hakkında (Bu makaleyi yazan kimse dâldır (doğru yoldan sapıtmış), bid’atçının birisidir) diye üzerine yazdı. Hanefi ve Hanbeli kadıları da ona muvafakat edip, dolayısıyla İbni Teymiyye’nin küfründe ittifak vaki oldu.

ŞAM VE MISIR ULEMASININ İBN TEYMİYYE HAKKINDAKİ İTTİFAKINA İTİMAD EDİLMESİNE DAİR MISIR’DAN GELEN SULTAN EMRİ

Şaban ayının üçüncü Cuma günü sultanın yazılı emri Şam’daki naibe geldi. Sultan, yazının Cuma günü caminin büyük kapısı önünde okunmasını emretmişti. Sultanın emri üzerine yazı Cuma günü okundu. Yazıyı okuyan Muvakki (sultanın mührünü fermanına bastıran) Bedrüddin b. el-İzaz, tebliğ eden de müezzin İbn el-Necibi idi. Besmele’den sonra yazının muhtevası şöyle idi: İbn Teymiyye hakkında gönderilen mektub geldi, okuduk. Kadıların ve en büyük âlimlerin hükümlerine binaen İbn Teymiyye’nin artık fetva vermekten men edildiğine dair sultan tarafından verilen emirlerden sonra, mezkur adamın yine fetva işine devam ettiğini anladık. Bu sebepten dolayı bir toplantı düzenledik. İbn Teymiyye’nin fetvasının kadılara, âlimlere okunmasını emrettik. Okunduktan sonra, İbn Teymiyye’nin Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem ile diğerlerinin kabirlerinin ziyaret edilmemelerine dair verdiği fetvasının yanlış ve merdud olduğunda hepsi ihtilafsız ittifak ettiler. Onun mutlak olarak fetva vermekten menedilmesine, uzun müddet hapsedilmesine hükmettiler ve bunu huzurumuzda, İbn Teymiyye’nin verdiği fetva nüshasının arkasına kendi el yazılarıyla yazdılar. Dürülmüş bu mektupları yüce sultanın tarafına yolladık. Ta ki, dört mezheb kadılarının onun hakkında verdikleri hükmü anlayıp, vermeye cesaret ettiği bu fetvasından dolayı, Dimaşk kalesinde tutuklanmasını emretsin, fetva vermesini ve halkın da yanına gidip gelmesini menetsin. Bu hususta bilgi edininiz ve kendisinin de dört mezheb imamlarının verdikleri hükümden haberi olsun.Alimler, bu hükme binaen anılan adamın uzun zaman hapis edilmesine fetva vermişlerdir. Zira kendisi her zaman halk arasında münker şeyler ve zındıklık meydana çıkarıp onlarla zihinlerini meşgul ediyor, avam tabakasının zayıf akıllarını, düşüncelerini ve akaidini bozuyor. İşte, bunlardan menedilirse, kendisinden gelen zarar yolu kapanacaktır, diye fetva verdiler.Sultanın işlemi buna göredir. Ve böylece ahaliye emredilsin. İbn Teymiyye hakkındaki bu yazımız gereğince, onun yolundan gideni veya onun bu fetvasıyla fetva veren veya talak hususunda fetvasıyla amel edeni bunlardan menedersiniz. Bununla amel eden veya fetva veren bir kimseden haberiniz olunca halini araştırır, şayet hoca olan alimlerdense, İbn Teymiyye gibi onu azarlar, şayet gençlerden olup gösteriş için yaparsa, onları bu yoldan iyice menedersiniz. Halkın durumunu düzeltmek ve doğru yolda yürütmek; icmaa muhalif olan şeylerle fetva vermek, Allahü teâlânın dininde daha önce hiç kimsenin zikretmediği çeşitli bid’at yollarına sapmak hususunda onları engelleyiniz.

İBN TEYMİYYE’NİN 27 RECEP 726’DA YAZDIĞI FETVASININ ARKASINA MISIR’DAKİ DÖRT MEZHEB KADILARININ YAZDIKLARI FETVALARDAN NAKLEDİLEN FETVA SURETİ

Bütün hamdler Allah’a olsun. Nakledilen bu fetvanın münderacatı İbn Teymiyye’nin, (Enbiya ve salih zatların kabirlerini ziyaret etmek bid’atdır ve onların ziyaretlerine sefere çıkmak caiz değildir.) dediği kavli ve buna benzer sözleri üzerine sorulan suale cevaptır. Bu dediği şeyler bâtıl olup merdudtur. Bu müftünün, din imamları ve alimler katında bâtıl olan bu gibi fetvalardan vazgeçmesi, garip fetvalar vermekden men edilmesi, vazgeçmediği takdirde hapsedilmesi, halkın bu hususlarda kendisine uymaması için durumun teşhir edilmesi lazımdır. Bunu Muhammed b. İbrahim b. Sadullah b. Cemaa yazmış, Muhammed b. El-Hariri el-Hanefi de aynı görüşü paylaşmıştır. Lâkin, mehil verilmeden kat’i olarak hemen şimdi hapsedilmelidir, diye ilave etmiştir. Muhammed b. Ebubekir el-Maliki dahi onun bu fasid fetvası ve benzerleriyle daha başka bâtıl meselelerin ortadan izale edilmesi için İbn Teymiyye’nin men edilmesini te’kiden söylemiştir. Ahmed b. Ömer el-Makdisi el-Hanbeli keza... Alimler İbn Teymiyye’nin diğer bir fetvasına daha rastladılar ki, onda, (icmaa göre Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem ile diğer peygamberlerin kabirlerinin ziyaret kat’i olarak mâsiyettir [günahtır]) demiştir. İşte hakimler bu fetvanın ona ait bir fetva olduğunu Kadı Celalüddin Muhammed b. Abdurrahmani’l Kazvini’nin şahidliğinden anladılar. Bu fetvanın üzerinde İbn Teymiyye’nin el yazısını görünce, kendisinin olduğunda hiç şüphe kalmadı. Bu sebeple, Resulullah ile onun ziyaretinde bulunan dünya Müslümanları için gayrete gelerek, İbn Teymiyye’yi bid’atçılıkla, sapıklıkla ve doğru yoldan ayrılmakla itham ettiler, onu tahkir edip hapsettiler.

Kaynak: Bera’atü’l-Eş’ariyyin min Akaidi’l-Muhâlifin, s.401-402.

Not: Çok uzun olacağı için, yazıların tamamını nakletmedim. İbni Teymiyye'nin dine aykırı görüşlerini daha iyi anlamak ve hadiseleri biraz da tarihi çerçevesi içinde görebilmek için bu kitap faydalı bir kaynaktır.
 

Murat Yazıcı

Ordinaryus
Katılım
10 Nis 2007
Mesajlar
2,230
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Murat Yazıcı, İbn-î Teymiyye'nin tasavvuf / tarikat karşıtı olduğuna dair delilin var mı? ittiba abinin de dediği gibi İbn-î Teymiyye'nin eserlerinde çelişkiler mevcuttur. Mesela fena-î nar meselesinde;

İbn Teymiyye, Mecmû'u'l-Fetâvâ'da, "Yedi şey vardır ki bunlar ölmeyecek, fena bulmayacak ve yokluğu tatmayacaktır: Cehennem ve sakinleri, Levh, Kalem, Kürsi, Arş" şeklindeki rivayetin sahih olup olmadığı tarzındaki bir soruya verdiği cevapta şöyle der:

"Bu haber bu lafızla Hz. Peygamber (s.a.v)'in sözü değildir; o, alimlerden birine ait bir sözdür. Bu Ümmet'in selefi, imamları ve sair Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat şu itikattadır: Mahlukat arasında yok olmayacak ve tamamen fena bulmayacak varlıklar vardır. Cennet, Cehennem, Arş vd. varlıklar böyledir. Mahlukatın tamamının fena bulacağını, Cehm b. Safvân ve Mu'tezile'den ve benzerlerinden kendisine muvafakat edenler gibi bid'atçı Kelamcılar'dan bir grup dışında söyleyen olmamıştır. Bu, Allah'ın Kitabı'na, Resulü'nün Sünneti'ne ve Ümmet'in selefinin ve imamlarının icmaına aykırı batıl bir sözdür. Nitekim bu hususta Cennet ve ehlinin ve daha başka varlıkların bekasına delalet (eden deliller) vardır ki, bu sayfa, bu noktanın zikri için yeterli değildir. Kelamcılar'dan ve Felsefeciler'den çeşitli kesimler, bütün mahlukatın fena bulmasının mümteni (muhal) olduğuna, aklî delillerle istidlal etmiştir. Vallâhu a'lem."

İbn Teymiyye, Mecmû'u'l-Fetâvâ, XVIII, 307

Ne diyorsun sen?

İbni Teymiyye'nin ifadelerini E. Sifil'in makalesinden kopyalamışsın. Niye atıf yok?

Şurada yazdığına bakınca, üç ihtimal akla geliyor:

1. Sifil'in makalesini sonuna kadar okumadın. Öyleyse, tahminle konuşma. Önce araştır, oku ve anla.
2. Okudun da, anlamadın.
3. Okudun, anladın, ama anlamamış gibi yapıyorsun.

Sana tavsiyem, bilmediğin, anlamadığın işlere burnunu sokmamandır.

:yn: İhvan forumda hakaret edici ve küçük düşürücü uslup kullanmak yasaktır, mesajınız düzenlenmiştir...
 

Murat Yazıcı

Ordinaryus
Katılım
10 Nis 2007
Mesajlar
2,230
Tepkime puanı
40
Puanları
0
İbni teymiye “Mecmu-u’l fetava” diye adlandırılan
kitabının 4. cüz’ünün 374. sayfasında Allâh hakkında açıkca “CULUS” yani
“OTURMA” sıfatını ifade etmiştir.

Allahu tealayı insana benzeterek Arşın üzerinde oturuyor demesi yanlış değilmi? İmam Maturidi bu konuda ne diyor? "Allah arşı kaplamıştır."

"Arşı kaplamıştır" şeklinde bir ifade yok. Burada bir tercüme problemi var herhalde.

İmam-ı Gazalî rahime-hullahü teâlâ buyuruyor ki:

"Bu konuda hak, doğru olan Allahü teâlânın ve Resûlünün “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurduklarıdır. Allahü teâlâ Tâhâ sûresi beşinci âyet-i kerîmesinde meâlen, (Rahmân Arş üzerine istivâ etdi) buyurmuş ve doğru söylemişdir. Kat’î olarak bilinmelidir ki, istivâ, cisme mahsûs olan oturma ve karâr kılma değildir. İstivâ kelimesi ile Allahü teâlânın murâdının ne olduğunu bilmeyiz ve bilmekle de mükellef değiliz. Allahü teâlâ, En’âm sûresi, onsekizinci âyet-i kerîmesinde meâlen, (O kullarının fevkınde yegâne kudret ve tasarruf sâhibidir) buyurmuşdur. Bu da doğrudur. Burada mekân olarak fevkıyyet, üstde olmak muhâldir. Çünki, O mekândan önce vardı, şimdi de dahâ önce olduğu gibi vardır. Fevk ile ne murâd etdiğini biz bilmeyiz. Ey suâl soran, bu ma’nâyı bilmek senin de bizim de üzerimize lâzım değildir." (İlcâm-ül avâm an ilm-il kelâm)

Not-1: "İstivâ" kelimesi olduğu gibi bırakılır. Türkçe'ye veya başka dile tercüme edilmez.

Not-2: Senin aktardığın (İbni Teymiyye'ye) ait söz şu olsa gerek:

قال ابن تيمية في مجموع الفتاوى – (4 / 374) فَقَدْ حَدَثَ الْعُلَمَاءُ الْمَرْضِيُّونَ وَأَوْلِيَاؤُهُ الْمَقْبُولُونَ : أَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يُجْلِسُهُ رَبُّهُ عَلَى الْعَرْشِ مَعَهُ

Konuyla alakalı bir yazıdan bir pasaj aktaracağım:

İbn Teymiyye’nin açıkça Allahü Tealaya cisim isnat ettiğini söyleyen Zahid Kevseri[45] bu noktada şunları söylemektedir: “Ebu Hayyan, ‘O’nun kürsüsü bütün gökleri ve yeri kaplayıp kuşatmıştır.’[46] ayetini tefsir ederken muasırı olan İbn Teymiyye’nin “Kitabu’l-Arş” adlı -kendi el yazısıyla kaleme aldığı- eserinde şu ifadeleri okuduğunu nakletmektedir: ‘Allahü Teala kürsüde oturmaktadır. Yanı başında boşalttığı yerde ise Onunla birlikte Hz. Peygamber oturmaktadır.” (**) Elyazması nüshalarda var olan bu ifadeler kitabın musahhihi tarafından matbu nüshalara alınmamıştır. Musahhih, Kevseri’ye, din düşmanlarının hadiseden nemalanmamaları için böyle bir tercihte bulunduğunu söylemiştir. [47]

Ebu Hayyan “el-Bahru’l-Muhît”in muhtasarı olan “en-Nehru’l-mâd” adlı tefsirinde de İbn Teymiyye’nin tecsimle alakalı görüşlerini tenkit etmektedir. Kitabı tahkik eden Bûran ed-Dannavî ve Hidyan ed-Dannâvî İbn Teymiyye’ye isnat edilen tecsimle alakalı bölümü tefsirden çıkartmışlardır.[48]

İmam es-Sübki (v. 756) “es-Seyfu’s-sakîl fî’r-reddi alâ İbn-i zefîl” adlı eserinde, Ebû Hayyan’ın belli bir dönem kendisinden övgüyle bahsettiği İbn Teymiyye’yi “Kitabu’l-Arş” adlı eserini okuduktan sonra ölünceye kadar lanetlediğini yazmaktadır.[49]

İhsan Şenocak, İnkişaf dergisi, No:7
 

Cümle Mühendisi

Ordinaryus
Katılım
2 Tem 2006
Mesajlar
4,181
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Konum
İzmir
Web sitesi
muhammedesad.blogcu.com
Ne geveliyorsun oğlum sen?

İbni Teymiyye'nin ifadelerini E. Sifil'in makalesinden kopyalamışsın. Niye atıf yok?

Şurada yazdığına bakınca, üç ihtimal akla geliyor:

1. Sifil'in makalesini sonuna kadar okumadın. Öyleyse, tahminle konuşma. Önce araştır, oku ve anla.
2. Okudun da, anlamadın. Öyleyse, zekasız olduğun ortaya çıkar.
3. Okudun, anladın, ama anlamamış gibi yapıyorsun. Bu da sahtekarlıktır.

Sana tavsiyem, bilmediğin, anlamadığın işlere burnunu sokmamandır.

Şu yazdıklarını okuyunca yapacağım tek şey sana şu sözü hatırlatmak olacaktır: Ve mâ cevab-ül ahmak-ı illes-sükût...

Zira İbn-î Teymiyye'nin çelişkili ifadeleri olduğundan dahî haberin yok. İbn-î Teymiyye'nin Abdülkadir Geylani'yi övmesini itikadî bir mesele zannediyorsun ve söylediklerimi anlamamakta ısrar ediyorsun. İlmîn olsa yukarıdaki ifadeleri kullanmazdın. İlîm olmayınca yerini başka şeyler dolduruyor tabiî olarak...

Bu mesajın itibarî ile kaale alınmayacak birisi olduğun anlaşıldığından yazdıkların dikkate alınmayacaktır...
 

Arayıcı

Asistan
Katılım
25 Eki 2009
Mesajlar
356
Tepkime puanı
55
Puanları
0
Ne geveliyorsun oğlum sen?

İbni Teymiyye'nin ifadelerini E. Sifil'in makalesinden kopyalamışsın. Niye atıf yok?

Şurada yazdığına bakınca, üç ihtimal akla geliyor:

1. Sifil'in makalesini sonuna kadar okumadın. Öyleyse, tahminle konuşma. Önce araştır, oku ve anla.
2. Okudun da, anlamadın. Öyleyse, zekasız olduğun ortaya çıkar.
3. Okudun, anladın, ama anlamamış gibi yapıyorsun. Bu da sahtekarlıktır.

Sana tavsiyem, bilmediğin, anlamadığın işlere burnunu sokmamandır.

Şu üslüba bakın,yazmayım buralara diyorum ama gelde yazma kardeşim.Ben herşeyi bilirim ,sen ne bilirsin,varırsam kemiklerini kırarım,ben burada iken sen nasıl konuşursun havası.bu şekilde güzel yaptıklarını zannediyorlar ya ,hayret ediyorum.Şimdi bana da demediğini bırakmazlar herhalde.
 

Murat Yazıcı

Ordinaryus
Katılım
10 Nis 2007
Mesajlar
2,230
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Şu yazdıklarını okuyunca yapacağım tek şey sana şu sözü hatırlatmak olacaktır: Ve mâ cevab-ül ahmak-ı illes-sükût...

Zira İbn-î Teymiyye'nin çelişkili ifadeleri olduğundan dahî haberin yok. İbn-î Teymiyye'nin Abdülkadir Geylani'yi övmesini itikadî bir mesele zannediyorsun ve söylediklerimi anlamamakta ısrar ediyorsun. İlmîn olsa yukarıdaki ifadeleri kullanmazdın. İlîm olmayınca yerini başka şeyler dolduruyor tabiî olarak...

Bu mesajın itibarî ile kaale alınmayacak birisi olduğun anlaşıldığından yazdıkların dikkate alınmayacaktır...

Sen hem terbiyesiz, hem cahilsin.

İbni Teymiyye'nin "çelişkili ifadeleri" konusunda bu forumda senelerce önce (birden fazla) yazı kaleme almıştım. Blogumda da var.

Öyleyse "Zira İbn-î Teymiyye'nin çelişkili ifadeleri olduğundan dahî haberin yok." sözün, seni rezil etmektedir.

Google ile aranırsa, çeşitli sitelerde bulunabilir. Mesela:

http://www.zehirli.org/konu/ibni-teymiyye-den-vehhabileri-rezil-eden-nakiller.html

Kendi blogumda:

http://muratyazici.blogspot.com/2007/06/ibni-teymiyyeden-vehhabileri-tekzip.html

Aşağıdakiler senelerdir blogumda duran bazı yazılardır:

Hüseyin Avni Kansızoğlu diyor ki:

Mîzâc ve ahlâkı çerçevesinde doğan ve gelişen üslûbuyla, olması îcâb eden veya olabilecekten daha fazla bir cesâret, hiç olmaması lâzım gelen tepeden bakma, boyundan büyük olan nice büyüklere karşı, akıl almaz bir saldırganlık, acelecilik, muğalata ve benzeri sebeblerden doğan bıktırıcı tekrarlar, çekilmez tenâkuzlar sergilemiştir. Tenâkuz ve tekrarları çizildiği takdirde yazdıklarının neredeyse dörtte biri bile kalmayacaktır. Kitablarını aklı havada bir kara sevdalı edasıyla değil de, bir ilim adamı ciddiyeti ile okuyacak olan herkes bu hakikati görebilecektir. “İktizâ”sı, “Kâidetün Celîle”si, “Furkan”ı, “Ubûdiyye”si, Akîdeye dâir kitabları, Fetâvâ’sının akîdeyle alakalı kısımları, birindeki cümleleri diğerinde biraz değiştirilen, zaman zaman da hiç değiştirilmeden aynen tekrarlanan sözlerden meydana gelen cinsindendir. (İnkişaf Dergisi, No: 7)

Ehl-i sünnet alimlerinden Yusuf Nebhanî, Şevahidü'l-Hakk'da diyor ki:

"İbni Teymiyye'nin kelamındaki çekişme ve çelişmeye delalet eden şeylerden birisi de, kitaplarından bir kısmında söylediğinin, diğer eserlerinde ifade ettiğini nakzeder mahıyette olmasıdır. Bu, ya inançlarında hata edip dönüş yapmasından veya ilminin geniş ve eserlerinin çok olup fetvalarını ve ibarelerini yayıp dağıtması sebebiyle, daha evvelki kitaplarında yazdığını unutmasından meydana gelmektedir."
(s.222)

"İbn-î Teymiyye'nin Abdülkadir Geylani'yi övmesini itikadî bir mesele zannediyorsun" sözün de zırva mesabesindedir. Zekasız olduğun için böyle yanlış algılamışsın. Ya da uyduruyorsun. Bir Hıristiyan veya dinsiz kişi de bazı İslam büyüklerini övebilir. Burada mesele bu değil. Bilip bilmeden İbni Teymiyye'yi şirin gösteren yazıları buraya kopyaladığın için vebal altına giriyorsun. Daha evvel de Vehhabi yazılarını kopyalayıp yapıştırdığını biliyoruz.
 

Murat Yazıcı

Ordinaryus
Katılım
10 Nis 2007
Mesajlar
2,230
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Şu üslüba bakın,yazmayım buralara diyorum ama gelde yazma kardeşim.Ben herşeyi bilirim ,sen ne bilirsin,varırsam kemiklerini kırarım,ben burada iken sen nasıl konuşursun havası.bu şekilde güzel yaptıklarını zannediyorlar ya ,hayret ediyorum.Şimdi bana da demediğini bırakmazlar herhalde.

Sana bir şey "diyecek" değilim. Bu fakir tenkide ve nasihata açığım.

Şahsıma yapılan tenkidlere, hatta hakaretlere sabrederim. Ama, taassub ve inadla yanlış ve sapık görüşleri yazanlara doğrusu daha zor sabrediyorum.

Ayrıca, yukarıda fırçaladığım kişi, başkalarına karşı küstahça ve cıvık bir üslupla yazan, terbiye yoksunu bir kişidir.
 

Arayıcı

Asistan
Katılım
25 Eki 2009
Mesajlar
356
Tepkime puanı
55
Puanları
0
Bu duruma saygı gösteririm.Saygılar, beni yazmadı say.Allah günahlarımı affetsin.
 

Luha

Üye
Katılım
6 Ağu 2010
Mesajlar
95
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Yaş
34
Konum
sirişk-i medine
maşallah usluplarda pek hoş...okudukca okuyası geliyo insanın...bu konu fikir alış verişini aşmış..şu an ummete pek bi faydası doukunmayacak hususlarda ne diye kalpler kırılır anlamış değilim...
 

GENCAKINCI

Profesör
Katılım
21 Ağu 2009
Mesajlar
1,666
Tepkime puanı
26
Puanları
0
YENİ SELEFİLİK ve TEKFİR ; Günümüz ''Yeni Selefileri'' Tekfir Vukuatı ile tanınmaktadırlar...Öyle ki ''Yeni Selefiler'' ini ''Haricilik'' ile aynı Kulvarda buluşmuşlardır...

Rasulullah'dan (s.a.v) den Bir Rivayetle: “İnsanların en hayırlısı benim çağdaşlarımdır. Sonra onlardan sonra gelenler, sonra da onlardan sonra gelenler.” (Buharî ve Müslim)

Sonradan gelen Nesil içinde ''Yeni Selefilik'' adeta ''Tekfir Cemaati'' adını almıştır...Kendilerini Tekfircilikden sakındırmak için Onlarca ''Tekfirden Sakınma Risaleleri'' yazmışlardır,fakat bu Risaleleri yazan kişilerin ''Eğitim ve Öğretim'' de 'Tekfirci'' bir akıma Malzeme olacak bir çok Kitap ve CD izletildiği bilinen bir husustur...

Tekfircilik Denildiğinde ilk akla gelen ''Grup-Hizip'' adı olarak ''Yeni Selefiyye Ekolu'' Akla gelmektedir...Bunun nedenlerinde biride ''Yeni Selefilik'' akımının atıldığı Temellerin soruşturulması ile elde edilebilir...

YENİ SELEFİLİK VE ''KUR'AN-A YAKLAŞIMI BİÇİMLERİ''

Yeni Selefiyye Grupları Onlarca Parçadır bunların bir çoğu Yeraltı eğitimi almaktadır...Buna Delil olarakda Peygamberimizin Mekke Dönemini Delil getirmektedirler..

Kur'anı Anlamada ''Geleneksel Tefsir Usul Kaide'' lerinin dışına çıkmayan bu ''Grup ve Hizipler'' Alim olarak kabul ettikleri İnsanları seçmede de aynı Problemi yaşamaktadırlar...

Vahye Parçacı/Atomcu bir yaklaşım sergileyen ''Yeni Selefiyye'' ekolunun Ferdleri Vahyi Anlama Metodolojisi olarak ''Tefsir Usul'' kaidelerini kendilerine yeterli görmekte ve ''Tefsir Usul Kitaplarınada Taraflı ve Yanlı yaklaştıkları için Objektifliğin ötesinde bir ''Subjektif''liğe mahkum etmektdirler görüşlerini...

Akide Kitabı olarak okutulan Kitaplarında bir çok ''Parçalanmış Ayet'' bulmak Mümkündür ancak bu Kitapları okuma Hususunda da ''Farklı farklı-parça parça'' olmuşlardır...Her Grup kendine özgü kabul ettiği Alimlerin kendi ''İnanç Te'villerine'' göre Alim seçmektedir...Bu hususta da ''ayrımcı ve subjektif'' ve objektiflikden uzaktırlar...

Kur'an Tefsiri olarak okudukları Kitapları ''Tenkid'' etmeden olduğu gibi kabul etmeleride,daha sonra Grupların ''İsrailiyyat Hikayeleri'' ni Vayhin Tefsiri gibi sunmalarına neden olmaktadır...

Kur'an-ı Kerim'in ''Tebyin'' edilmesini ''Tefsir'' anlamında yorumlamalarıda bir başka Anlama Problemine dikkat çekmektedir...

Sıkı bir Gelenek ve Adet/Töreci olan ''Yeni Selefilik'' İnsanları kendi görüşlerinin Sahihliğine İkna etmeye çalışırlar bunu Beceremedikleri takdirde ''Tekfir'' ederler...


YENİ SELEFİLİK ve ''HADİS/RİVAYET'' ANLAYIŞI/YAKLAŞIM PROBLEMLERİ

Hadis/Rivayet adına ''Uydurma ve İsrailiyyat'' ne kadar asılsız Rivayet varsa Usul yetersiliğinden dolayı Yeni Selefiyye Ferdleri tarafından ''Slogan'' haline getirilir..Ve ''Sahih'' kabul edilir olmuştur...

Rivayetleri İsnad Tenkidine tabi tutmayı ''Usulu'' ile tam olarak alamamış olan bu ''Hizipler'' kendi aralarında sadece Türkiye'de 50 Fırkadan daha fazla oldukları yapılan bazı kaba arştırmalar sonucu ortaya çıkmıştır...

Yeni Selefilik'de Peygamberimize ve Sahabeye atfedilen Rivayetlerin ''İsnad Usulu'' ile kabul edilmesi gelmektedir...

Görenleri ''Hadis Usulu mü? İsnad Usülü mü? dedirtecek derecede ileri seviyede bir İlmi yetersizlik söz konusudur...

Hadis/Rivayet adına ne kadar Metin varsa ''Yeni Selefiyye'' tarafından ''Metin Tenkidi'' yapılmadan ''Kur'ana Arz'' edilmeden kabul edilmektedir...

 

GENCAKINCI

Profesör
Katılım
21 Ağu 2009
Mesajlar
1,666
Tepkime puanı
26
Puanları
0
Mustafa İslamoğlundan, İbn Teymiyye eleştirisi:

Yanlışlarını ve hatalarınıda söylüyor.

 

Hikem

Kıdemli Üye
Katılım
31 Ağu 2009
Mesajlar
6,073
Tepkime puanı
702
Puanları
0
Videonun tamamını seyredenler, İslamoğlu, İbn teymiyedeki tenakuzların sebebini de söylüyormu? Mesela felsefeye çattığı halde , felsefecilerin alemin kadim olduğu görüşünü vb. savunması gibi....Bu konuyu atlayanlar ya meseleyi bilmiyor veya işine gelmiyordur, kiiki durumda hoş değil.
 

GENCAKINCI

Profesör
Katılım
21 Ağu 2009
Mesajlar
1,666
Tepkime puanı
26
Puanları
0
Yeni Selefiyeciler,teşbih ve mecazı kabul etmiyorlar.Kuran'da yok diyorlar.

MAİDE SURESİ 64. AYET

64- Yahudiler: "Allah'ın eli sıkıdır." dediler. Dediklerinden ötürü el­leri bağlansın. Ve kendilerine lanet olsun. Aksine, Allah'ın (nimet veren) iki eli açıktır. Dilediği gibi sarfeder. Şüphesiz ki Rabbindcn sana indirilen­ler, onların çoğunun azgınlığını ve inkârını artıracaktır. Biz onların arası­na, kıyamete kadar düşmanlığı ve kini saldık. Ne zaman harp için bir ateş tutuştursalar Allah onu söndürür. Onlar, yeryüzünde bozgunclıığa koşar­lar. Şüphesiz ki Allah, bozguncuları sevmez.

Bu âyet-i kerimede geçen "Allah'ın nimet veren elleri açıktır." ifadesi mecazi mânâ taşır. Bundan, Allah'ın, kullarına bolca nimetler verdiği kastedil­mektedir. Elin açıklığı cömertlik mânâsına gelmektedir. Yoksa Allah'a el isnadı mümkün değildir. [174]

(Taberi tefsirinden alıntıdır)
 

GENCAKINCI

Profesör
Katılım
21 Ağu 2009
Mesajlar
1,666
Tepkime puanı
26
Puanları
0
Allah, göklerin ve yerin nurudur. Onun nurunun misali, tıpkı içinde lamba bulunan bir kandile benzer. O lamba bir cam fanus/cam sırça içindedir. Cam fanus ise, sanki inci gibi parlayan bir yıldızdır. Bu lamba ne doğuya ne de batıya mensup olmayan mübarek bir zeytin ağacından tutuşturulur. Bu öyle bir ağaç ki, neredeyse ateş değmeden de yağ ışık verir. Nur üstüne nurdur/pırıl pırıldır. Allah, dilediği kimseyi nuruna iletir. Allah -gerçeği anlamaları için- insanlara misâller verir. Allah her şeyi bilir.” (Nur, 24/35)


Allah kendi nurunu, tıpkı içinde lamba bulunan bir kandile benzetiyor.Yani teşbih yapıyor.


Cehennem için de insanlardan ve cinlerden pek çok kimse yarattık ki onların kalpleri vardır, onlarla anlamazlar, gözleri vardır onlarla görmezler ve kulakları vardır onlarla duymazlar. Bunlar hayvanlar gibi hatta daha aşağıdırlar. İşte bunlar gafillerdir.

Yukardaki ayettede mecaz vardır. Bir kere mantıken kalp anlamaz beyin anlar.Kalbin görevi vücuda kan pompalamaktır,anlamak kavramak değildir.Burda Allahu teala mecaz yapmıştır.




Bu dünyada kalbi kör olan, ahirette de kör ve daha şaşkındır.(İsra 72)
Yukardaki ayettede mecaz vardır.

Kalb kör olurmu? Kalbin gözü yokturki kör olsun.Burdada Allahu teala mecaz yapmıştır.
 

GENCAKINCI

Profesör
Katılım
21 Ağu 2009
Mesajlar
1,666
Tepkime puanı
26
Puanları
0
46 - Yeryüzünde dolaşmıyorlar mı ki olanları akledecek kalbleri, işitecek kulakları olsun. Gerçek şudur ki, gözler kör olmaz, fakat asıl göğüslerin içindeki kalpler kör olur.

(HAC SURESİ)


 

GENCAKINCI

Profesör
Katılım
21 Ağu 2009
Mesajlar
1,666
Tepkime puanı
26
Puanları
0
Allah mahlukların sıfatları ile sıfatlanamaz. Onun gazab ve rızası keyfiyetsizdir. Sünnet ehlinin görüşü budur. Allah gazab eder ve razı olur. Onun gazabı cezalandırması, rızası da sevabıdır, denilemez. Biz onu kendisini vasfettiği gibi vasfederiz. O birdir, hiç bir şeye muhtaç değildir. Doğurmamış, doğurulmamıştır, dengi yoktur. Hayy, kayyum, kadir, duyan, gören ve bilen odur. Onun eli kullarının eli üzerindedir. Ama eli kullarının eli gibi bir uzuv değildir. O ellerin yaratıcısıdır. Onun yüzü yaratıklarının yüzü gibi değildir. O bütün yüzlerin yaratıcısıdır. Onun nefsi yarattıklarının nefsi gibi değildir. Bütün nefislerin yaratıcısı odur. "Onun benzeri hiç bir şey yoktur. Duyan ve gören odur"

(Şura/11 Ayet)

FIKH-UL EKBER( İmam-ı Azam Ebu Hanife )


 

GENCAKINCI

Profesör
Katılım
21 Ağu 2009
Mesajlar
1,666
Tepkime puanı
26
Puanları
0
İbni Teymiye ve Mustafa İslamoğlu "Cehenem fanidir yani geçicidir ebedi değildir" sözü

Yine bazı Selefiye mensubu kişiler Cennet de fani diyorlar.

Adn Cennetleri vardır ki altlarından ırmaklar akar. Onlar orada ebedî kalıcıdırlar. İşte günahlardan temizlenenlerin mükafatı.

Taha : 76 Ayetleri


Canların isteyeceği ve gözlerin hoşlanacağı ne varsa hepsi oradadır. Siz de orada devamlı olarak kalacaksınız. İşte bu sizin çalıştığınız ameller sebebiyle mirasçı kılındığınız Cennettir. Sizin için orada çok meyveler vardır onlardan yiyeceksiniz.

Zuhruf : 71-73 Ayetleri


“Takva sahipleri, cennetlerde pınar başlarındadırlar. Oraya selamla, güven içinde giriniz. Kalplerinden, gönüllerinden her türlü gıll u kışı çıkardık. (Yani kimse kimsenin arkarından konuşmaz, kimse kimseye kin gütmez. ) Herkesçe kardeşçe yaşar. Kanepelerde karşılıklı oturur, sohbet eder, mesrur olurlar. Orada hiç bir sıkıntı görmedikleri gibi oradan hiçbir zaman çıkarılmazlar da.”

(Hicr, 45/48)


Cennet'te hayat sonsuzdur, kin yoktur, boş lâf ve günah'a sokacak söz işitilmiş. "Biz o Cennetliklerin kalblerindeki kinleri çıkarır atarız. Hepsi kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı karşıya otururlar. Orada kendilerine hiç bir zahmet dokunmaz ve onlar oradan çıkarılacak da değillerdir" (el-Hicr, 15/47-48).
"Onlar Cennet'te ne bir boş laf işitirler ne de bir hezeyan. Ancak bir söz işitirler: Selâm.. (birbirleriyle selâmlaşır dururlar)."

(el-Vâkıa, 56/25-26).


Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:

Rasûlullah (s.a.s.) Cennet'in gümüş ve âltın ker***ten yapıldığını, harcının misk, taşlarının inci ve yakut olduğunu, oraya girenlerin bolluk ve refâh içinde, üzüntüsüz ve kedersiz yaşayacağını ebedî kalacaklarını, ölmeyeceklerini, elbiselerinin eskimeyeceğini ve gençliklerinin yok olmayacağını ifade eder.





 

GENCAKINCI

Profesör
Katılım
21 Ağu 2009
Mesajlar
1,666
Tepkime puanı
26
Puanları
0
Cehennem ateşi sönmez: "Biz sapık kimseleri kıyamet günü yüzü koyun, körler, dilsizler ve sağırlar olarak haşrederiz. Varacakları yer Cehennem'dir. Onun ateşi ne zaman sönmeye yüz tutsa hemen alevini artırırz. "

(İsrâ, 17/97).

Ölümü isterler fakat azabları devamlıdır, ölmezler. (bk. 43/74-77; 35/36).


106 - İşte böyle, onların cezaları cehennemdir. Çünkü inkâr etmişler ve benim âyetlerimi, peygamberlerimi alaya almışlardır.

107 - İman edip salih ameller işleyenlere gelince, onlar için Firdevs cennetleri konak olmuştur.

108 - İçlerinde ebedî olarak kalacaklar, oradan hiç ayrılmak istemeyeceklerdir

(El-Kehf Suresi)



74 - Şüphesiz ki suçlular, cehennem azâbında ebedi olarak kalacaklardır.


(ZUHRUF SURESİ)


75 - Onların azâbı hafifletilmez ve onlar azab içersinde ümitsizdirler.

76 - Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar kendileri zâlimler oldular.

77 - Onlar cehennem bekçisine: "Ey Mâlik! Rabbin artık bizi öldürsün." diye seslenirler. Mâlik de: "Siz böylece kalacaksınız." der.

78 - Andolsun ki biz size hakkı getirdik. Fakat sizin çoğunuz haktan hoşlanmıyorsunuz.

(ZUHRUF SURESİ)





 

GENCAKINCI

Profesör
Katılım
21 Ağu 2009
Mesajlar
1,666
Tepkime puanı
26
Puanları
0
Allah,Ahirette ölümü öldürüyor. Yani ölümü yok ediyor.Artık ebedi hayat başlıyor.


77 - Onlar cehennem bekçisine: "Ey Mâlik! Rabbin artık bizi öldürsün." diye seslenirler. Mâlik de: "Siz böylece kalacaksınız." der.



36 - İnkâr edenlere gelince, onlara cehennem ateşi vardır. Hüküm verilmez ki ölsünler, kendilerinden biraz azab da hafifletilmez. İşte biz her nankörü böyle cezalandırırız.

(FATIR SURESİ)


 

GENCAKINCI

Profesör
Katılım
21 Ağu 2009
Mesajlar
1,666
Tepkime puanı
26
Puanları
0
Yeni Selefiyeciler tevil ve tefsirede karşılar
Kuran'da muhkem ve müteşabih ayetler vardır.

Muhkem lûgatta, metanet verilmiş, sağlam ve kuvvetli manasına gelir 3 Manası kolaylıkla anlaşılan, hârici bir tefsire ihtiyaç göstermeyen ve tek manası olan âyetler muhkemdir. Sarih ve müfesserden daha kuvvetli olan sözü ifade için kullanılan muhkemin zıddı, müteşabihtir.


Tefsir usûlünde, açık ve tevile muhtaç olmayan âyetlere muhkemât.Manâsı gizli ve te'vile muhtaç olan âyetlere de müteşabihat denilmiştir.

Diğer bir tâbirle müteşabih, bir çok manâya ihtimali olup, bu manâlardan birini tayin edebilmek için hârici bir delile ihtiyacı olan âyetlerdir.

Müteşabih ayetler tevil ve tefsir ile açıklanır.
 
Üst