Uydurma Hadisler...

manifesto

Yasaklı
Katılım
23 Ara 2006
Mesajlar
0
Tepkime puanı
334
Puanları
0
Konum
Kocaeli
Yani anlamadığım bir tepki var.Bundan binlerce yıl önce yaşamış hz.peygambere ait olan ve olmayan sözler elbette vardır.Bunları tahsis etmek neden budenli tepki alıyor anlamış değilim.Elbette Hz.Peygambere ait olan ve olmayan ona nisbet edilen sözler var buna neden bukadar şaşırdınız yada yeni mi duydunuz.
Özellikle kadınlar ile alakalı okadar çok uydurma hadis var ki buraya yazmaya kalksam yok daha neler denir.
Bu yüzden günümüz tekniği ve imkanları da ele alınarak ilmi birikimlerden de yararlanılarak bunlar üzerinde ciddi çalışmalar yapılıyor.Hatta bizim diyanet işleri dahi uydurma yani mevzu hadisler ile ilgili birçok çalışma yaptı ve yapıyorda.

Mesela diyanetin de ayıkladığı bir çok hadis var şu meşhur sözde hadise bakın
“Arapları sevmek, şu üç nedenle zorunludur: Çünkü ben bir Arabım, çünkü Kur’an Arapça inmiştir, çünkü cennet sakinleri Arapça konuşurlar. Arapları seven beni seviyor demektir. Kim ki Arap’tan hoşlanmaz ya da Arap’tan nefret eder, o mutlaka benden nefret ediyor sayılır. Arapları sevmek iman sahibi olmak demektir, onlardan nefret etmek imansızlık demektir. İnsanlığın en mükemmel ve yüce olanı Araplar’dır. Arapların en yücesi Kureyşliler’dir. Kureyşlilerin en yücesi de Beni Haşim kabilesidir. Arapları küçülten müşrik sayılmalıdır. Arap’ın varlığı demek, İslâmiyet’in varolması, yaşaması demektir.”
Eğer kadın, eşi istekli olduğu halde ona cevap vermezse, cehennemdeki yerini hazırlasın
Ey kadınlar! Eğer kocalarınızın size olan haklarını bilseydiniz, ayaklarının tozunu yüzlerinizle silerdiniz.

Bu hadislerin de uydurma olduğu söyleniyor ki ben de katılıyorum.Kaynakça yayımlanacak ancak henüz uydurma hadisler ile ilgili yazı sonlandırılmadı
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
türkü kardeşim, sanırım bizi anlamamışlar. Ya da biz tam anlatamamışız.

Biz tefekküre, düşünmeye, akletmeye karşı bir yazı yazmadık ki... Hatta vurguladık akıl ile dahi çıkarılabilecek konuları fark etmemek dedik.

Bizim söylediğimiz şudur: Mezhepsizlik dinsizliğe kadar götürür. Misal, Namaz (Salat) Allah Tealanın emri. Nasıl ve hangi düzende namaz kılacaksınız? Mezhebe bağlı kalmayan adam namazı ve diğer ibadetleri kaybeder. Sonra inançlarını da... Bu size basit gelmesin. Mezhebi boşlayan adam Peygamberimizin ve Ashabının yolunu kaybeder. Hadisleri keyfine göre yorumlamaya başlar.

Hadisleri iptal etmek de her isteyenin Kur'an diye istediğini fikretmesini ve piyasaya sürmesini netice verir.

Peygamber Efendimiz ve Ashabının yolunda yürüdükten sonra sonuna kadar tefekkür. Sonuna kadar akletme. Sonuna kadar düşünme.

Nassın, yani emir ve yasağın neresini düşüneceksiniz mesela? Düşünüp onlarla ilgi neyi ortaya çıkaracaksınız? Hikmetini mi? Uygularsınız, hikmeti ortaya çıkacaktır zaten. Buna açıklık getirmeniz lazım, emir ve yasağın nesini düşünmek istiyorsunuz?

Fakat şu ifade tehlikeli: "sorgulamak" Hadi filan adamı sorgulayalım. Tamam. Ya da filan topluluğu. Katılırım. Lakin Peygamberimizden ve Ashabından geleni sorgulamaya başlarsanız, şüphe de arkasından gelir. İman da şüphe kaldırmaz. Ateşle oynayan, yanar.
 

türkü

Kıdemli Üye
Katılım
18 Tem 2007
Mesajlar
4,973
Tepkime puanı
975
Puanları
0
sorgulamak yakmaz vehmine kapılmak ve inanmak yakar insanı. sorgularken kişi yerini bildikten sonra en fazla anlamaya çalışır..hani bilirsiniz siz sohbet eder gibi olur..muhabbet kurar gibi. her kişide bu durumdan payidar olabilir hirahos tekelinizde degil bu haller :)
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
kişinin en son gelecegi nokta iman edip etmeyecegidir :Allah'a ve ahiretin varlıgına inanıp-inanmamak tercihi yani. o raddeye varıncaya kadar hep bir ihtimal, bir tatminsizlik, bir mutmain olamama durumu varsa bu halinden kişi kınanacagı yerde doyacagı cevaplara ulaştırılması gerekir. dininin üzerinde düşünmesi demek bu. engellemeyin, gücünüz yetiyorsa yardım edin..samimiyetini sorgulamayın siz samimi olun. kimseye de senin aklın ermez felan demeyin. kişi olmasına izin verin. tercihi lehte veyahut aleyhte olsa dahi..

Auguste Dupin'e karşı yazdığımız yazının bir geçmişi var. Bu raddeye gelmişiz demek ki..

Ona olan tavsif size dokudu. Garip.



:yn:
İhvan forumda küçük dürüşücü, alay edici ima ve uslupta bulunmak haksız iddia ve ithamlarda bulunmak yasaktır.
 

era

Asistan
Katılım
4 Ocak 2011
Mesajlar
487
Tepkime puanı
82
Puanları
0
her türlü fikre açık hale gelmek, inançlarını, kaynaklarını, peygamberlerini ve dahi Allah'ı sorgulamak islam'ın verebilecegi bir cevabı olduktan sonra neden kötü olsun hirahos?
bizde itaat tavsiye edilir sorgulamak kınanır anlıyorum ama tatmin olmuş bir kalp ile akıl, kalifiye bir kimlik inşası için elzem degil mi

Şahsi tecrübe ile söylüyorum. Allah'ı, peygamberi, inancı her türlü kaynağı, düşünce yapısını, oluşu, işleyişi vsairesiyle birlikte sorgulamak güzeldir. Ama ne zaman; İslam olmadan önce. İslam olduktan sonra o kapı kapanır, kapanmak zorundadır. Aksi halde İslamlığınızın bırakın kullar nazarındaki yerini (ki benim için zerre kıymeti yoktur) Allah Teala nazarındaki yeri şüphelidir, sabit olamaz. "Olamaz" demem kendimden değil, İslam'ın referanslarındandır. Buraya dikkatinizi çekerim.
 

türkü

Kıdemli Üye
Katılım
18 Tem 2007
Mesajlar
4,973
Tepkime puanı
975
Puanları
0
hirahos :D
benim gördügüm senin yazdıkların üzerineydi..o zatın tek mesajını dahi okumadım. haklısın yol açmadım, fikir sunmadım ama kimsenin yolunu da tıkamadım..varsın fikri onu biryerle getirsin üstte yazdım en son gelecegi yer iman edip etmeme kararıdır ve herşeyi oldugunca kabul edebilme erdemi..yani vazifedar görmüyorum kendimi sizin gibi :)
 

Son.Fedai

Kıdemli Üye
Katılım
12 Şub 2007
Mesajlar
6,367
Tepkime puanı
136
Puanları
63
Yaş
54
Konum
Gaziantep
Web sitesi
www.elibolyazilim.com
Helâke Götüren Sorular


"Sizden önceki ümmetler, kesret-i sualle (gereksiz yere çok soru sormakla) helâk oldular" hadisinden murat nedir?

Efendimiz'e (sallallâhu aleyhi ve sellem) pek çok soru soruluyordu Bu sorulardan bazıları nübüvvet makamına yaraşmayan ve işin nezaketini ihlal edici mahiyette olduğundan Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) çok rahatsız oluyordu Özellikle zenginler, fısıltı hâlinde (necvâ) bazı özel isteklerde bulunuyorlardı Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) de buna canı sıkılıyordu; canı sıkılıyor olmasına rağmen nezaketi icabı onları reddedemiyordu

Bunun üzerine, "Ey iman edenler! Şayet Resûlullah ile baş başa görüşmek isterseniz, bu özel görüşmeden önce bir sadaka verin" (Mücâdele sûresi, 58/12) âyet-i kerimesi nâzil oldu ve Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) ile görüşme teşebbüsünde bulunmadan önce sadaka vermek mesnun (sünnet) kılındı

Vâkıa daha sonra bu âyet, –pek çok ulemaya göre– nesh edilmiştir Esasen bu sadaka emrinde, fısıltı hâlinde gelen sorular karşısında rahatsız olan Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) bu rahatsızlığını giderme ve böylesi görüşme taleplerinde aşırılığı önleme gibi hikmetler de söz konusudur

Dini öğrenmek için Allah Resûlü'ne (sallallâhu aleyhi ve sellem), toplumun hemen her kesiminden değişik insanlar geliyor ve sorular soruyorlardı Bu gelen kişilerin bazen çok münasebetsiz halleri de olabiliyordu Fakat O, insanları ihya etme konumunda olduğu için, bütün bunlara katlanıyordu Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) bir gün mescitte iken kendisine sorulan lüzumsuz sorulardan bir ölçüde bunaldı, celâllendi ve ayağa kalkıp, "Bugün burada durduğum müddetçe bana ne sorarsanız cevabını vereceğim!" buyurdu Arkasından da birisi kalkıp, "Ben nereye gideceğim?" diye sordu Allah Resûlü de "Cehennem'e gideceksin!" karşılığını verdi Daha sonra Abdullah b Hüzafe de şöyle bir soru sordu: "Benim babam kim yâ Resûlallah?"; ona da, "Senin baban Hüzafe'dir" buyurdu
İşte böyle, herkesin bir şeyler sorduğu esnada Allah Resûlü'nün o andaki ruh hâletini çok iyi kavrayan Hz Ömer (radıyallâhu anh) ayağa kalktı ve "Biz, Rab olarak Allah'tan, din olarak İslâm'dan, peygamber olarak da Muhammed'den razıyız" deyiverdi Onun bu ince, mânidar tavrı, Allah Resûlü'nün (sallallâhu aleyhi ve sellem) her zaman sinesinde esen o itminan esintilerinin tezahür menfezlerini aralıyor ve o esnada celâlî tecellîler yerlerini üns esintilerine bırakıyor

"Ziyarete gücü yeten herkese, Beytullah'ı ziyaret etmek, Allah'ın onun üzerindeki hakkıdır" (Âl-i İmrân sûresi, 3/97) âyeti indiğinde, birisi: "Yâ Resûlallah! Her yıl mı hacca gideceğiz?" diye bir soru sormuştu Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), haccın bir kere farz olduğunu Kur'ân'ın ifadelerinden anlamıştı Ancak O, belki gücü yeten herkesin nafile de olsa hacca gitmesini, orada diğer mü'min kardeşleriyle beraber kaynaşmasını ve böylece bir vifak ve ittifak havasının oluşmasını istiyordu Bu sebeple Allah Resûlü susmayı tercih etmişti Ancak "Her yıl mı?" şeklinde ısrarla sorulan sorular karşısında sert bir üslûpla: "Hac, ömürde bir keredir" buyurmuştu Bu olay üzerine de şu âyet inmişti: "Ey iman edenler! Netice itibarıyla açıklandığı takdirde hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın!" (Mâide sûresi, 5/101)

Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) kendisine sorulan bu soru karşısında ihtimal, hac, ömürde bir kere farz olmakla beraber, isteyen ve gücü yeten daha fazla da hac yapabilir şeklinde düşünüyordu Israrlı sorular karşısında ise, "Eğer ben 'Evet!' deseydim her yıl hacca gitmeniz zorunlu olurdu ve siz, bunun altından kalkamazdınız" buyurdular Ardından, lüzumsuz soru sormanın mahzurlarına dikkat çeken şu sözler dudaklarından döküldü: "Ben size bir şey demedikçe siz de beni bırakınız Zira sizden öncekileri, suallerinin çokluğu ve peygamberleri karşısında ihtilafları helâk etmiştir Öyle ise ben, sizi bir şeyden nehiy mi ettim (niçin ve neden diye sormaya kalkmadan) ondan kaçının Bir şey emrettiğimde de onu elinizden geldiğince yapmaya çalışın (hâsılı, sizi zora koşan sorular sormayın)"

İkinci olarak, bazen de Allah Resûlü'ne, insanlar için hayatî önem taşıyan sorular yerine bir astronomi bilginine soru sorar gibi, "Ay, niçin inceliyor ve sonra kalınlaşıyor?" şeklinde sorular soruluyordu Bunun üzerine Cenâb-ı Hak da şöyle buyurdu: "Sana hilâlleri sorarlar De ki: Onlar insanlar için; özellikle hac için vakit ölçüleridir" (Bakara sûresi, 2/189)

Hâlbuki bu ifadeler, onların sordukları sorunun tam cevabı değildi Zira ayın incelip kalınlaşması onları ilgilendirmeyen ve onlara pek fazla faydası olmayan bir husustu (Böylece âyette, onların sordukları soru vesilesiyle asıl verilmek istenen şey anlatılıyordu ki, bu da ayrıca üzerinde durulmaya değer) Evet, Allah Resûlü, kendisine bu türlü soruların sorulmasını istemiyordu

Bazıları Efendimiz'e (sallallâhu aleyhi ve sellem) gelip "Bir kadın ile bir erkek bir araya geldiklerinde çocukları nasıl erkek veya kız oluyor?" şeklinde hatta bazen bunun da ötesinde uygunsuz sorular soruyorlardı ki, bu tür soruları bir peygambere sormak suiedepti Men edilen de işte bu kabîl sorulardı

Son olarak meselenin bir de gulüv (haddi aşan) yönü vardı ki, Peygamber Efendimiz'e (sallallâhu aleyhi ve sellem) bazen şu tür sorular bile sorulabiliyordu; vâkıa benzer sorular günümüzde de sorulmaktadır: "Niye insanda iki tane göz var? Bir tane olsaydı ne olurdu? Niye burunda iki tane delik var? Nasıl olsa ikisi de ilerde birleşiyor ve bir delik oluyor İki tane olmasının ne faydası var? Ve neden insanda otuz iki diş var?" gibi dahası bazı kesimler tarafından haddi aşan ve belli bir mantıkî düzeye oturmayan, "Allah her şeyi yarattı, –hâşâ– O'nu kim yarattı?; Allah kâinatı yaratmadan önce ne yapıyordu?" şeklinde sorular sorulmaktadır (Bu tür sorulara bilgi sahibi olmadan cevap vermeye çalışmak hata olduğu gibi bilgili olunduğu takdirde doyurucu cevaplar verememek de hatadır)
Evet, bu tür münasebetsiz sorular, çoğu defa bir dalâleti kapatırken, yeni bir dalâletin de kapısını aralayabilir Bu sebeple, Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem): "Sizden önceki ümmetler, kesret-i sualle (gereksiz yere çok soru sormakla) helâk oldular" buyurarak doğru yerde, doğru zamanda ve doğru soruların sorulmasının önemini ifade etmiş oluyordu

Fethullah Gülen

http://www.hikmet.net/content/view/57461/13/
http://www.mumsema.com/dini-guzel-yazilar-makaleler/58646-helake-goturen-sorular.html
 

manifesto

Yasaklı
Katılım
23 Ara 2006
Mesajlar
0
Tepkime puanı
334
Puanları
0
Konum
Kocaeli
SON FEDAİ..ihvan varken burada müsemmanın esamesi bile okunmaz bu bir evvela.
ikincisi mevzuu hadis varmıdır yokmudur bana onu söyleyin kafi..evet yada hayır.
 

Son.Fedai

Kıdemli Üye
Katılım
12 Şub 2007
Mesajlar
6,367
Tepkime puanı
136
Puanları
63
Yaş
54
Konum
Gaziantep
Web sitesi
www.elibolyazilim.com
SON FEDAİ..ihvan varken buraa müsemmanın esamesi bile okunmaz bu bir evvela.
ikincisi mevzuu hadis varmıdır yokmudur bana onu söyleyin kafi..evet yada hayır.

Adamlar uyanıklık etmiş ne bileyim ben ...

Kusura bakmayın

Ben size yazıyı yazdım

Nasıl anlıyorsanız öyle amel edin

Lakin Unutmayın

"Bu dünyada amel var hesap yok, ahirette hesap var amel yok" Hz. Ali KV

Kaş yapayım derken ortaya göz çıkartmayalım.

Sonu hüsran olacak işlerle de fazlaca uğraşmayalım.

Bize düşen bize verileni alıp, gücümüz yettiğince onunla amel etmek.

Şahsım adına gücüm yettiğince yapmaya çalışıyorum
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
hirahos :D
benim gördügüm senin yazdıkların üzerineydi..o zatın tek mesajını dahi okumadım. haklısın yol açmadım, fikir sunmadım ama kimsenin yolunu da tıkamadım..varsın fikri onu biryerle getirsin üstte yazdım en son gelecegi yer iman edip etmeme kararıdır ve herşeyi oldugunca kabul edebilme erdemi..yani vazifedar görmüyorum kendimi sizin gibi :)

Konuya müdahil olacaksanız, lütfen öncesini de okuyunuz. Bize haksızlık etmeyiniz. Kibirden de Allah Tealaya sığınıyorum. Bizim derdimiz, kendi itibarımız değildir. Ehli Sünnet yolunun (inanç ve tatbikatının) muhafazasıdır.
 

türkü

Kıdemli Üye
Katılım
18 Tem 2007
Mesajlar
4,973
Tepkime puanı
975
Puanları
0
hadislere itibar etmemesi peygambere itibar etmedigi anlamını çıkarmıyor. bu düşünce tarzı , kişilerin, iktidarın, iyi niyetlice çogu kez tahribata ve katkıya yol açtıgına inanıyor. peygamberin agzından-mış gibi konuşturulduguna..yazıya aktarıldıgına..menfi amaçlar güttügüne vs.. kişi kanaat etmişse buna bugünki anlayışıyla, islamı kavrayışıyla ne derseniz deyin kabul etmeyecektir. yalnız şunu da bilmelisiniz inkar etmesi de onu biryerlere getirmeyecek, mekanik, histen ve ruhtan yoksun bir inanç sahibi yapacaktır onu. memnunsa halinden yavanlaşır, sancılanırsa yol arar, yola çıkar .. kimbilir belki birzaman gelir diledigimiz hale bürünür hirahos :)
izin verin. neyse diyeceginiz deyin ama yine, kişinin kendi olmasına izin verin :)
 

PUTKIRAN

Kıdemli Üye
Katılım
21 Eki 2009
Mesajlar
3,228
Tepkime puanı
189
Puanları
0
Konum
Ankara
YAzının devamını okudun mu sen?

Yazının devamında diyor ki

Bu konuda gelen bu çelişik rivayetlere şöyle cevap verilmiştir: Muhammedî Nûr’un ilk olarak, yaratılması doğrudur. Diğer bir çoğunun ilk olarak yaratılması ise, nisbî izafî’dir. Bunların her biri, kendi cinsinden önce; akıl, latif cisimlerden önce yaratılmıştır. Kamış (=saz) ise, bitkilerden yaratılan ilk şeydir.

Asıl sen yazının devamını okudun mu ?

[3] Bu rivayet için b.k.z: Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, H. No: 827
Muhammedî Nûr, Hakikat-i Muhammediye olarak da bilinir. Bu kavramı, genellikle tasavvufçular kullanır.
Hakikat-i Muhammediye inancına göre; Hz. Muhammed (s.a.v), taayyunların ilkidir ve Hz. İsa’nın üstünde baba Allah’tan başka bir şey bulunmadığı gibi, Muhammed’in üstünde de zatı ebediyetten başka bir şey yoktur. Kısacası,; Allah, her şeyi, Muhammed’in nurundan ve isminden yaratmıştır.
Muhammedî Nûr inancı, tasavvufa, Şia’dan ve Hıristiyan kültüründen girmiştir. Bu inanç, hurafe ve saçmalıktan başka bir şey değildir.
Felsefeciler göre ise; Muhammedî Nûr, başlangıçtan kıyamete kadar olacak şeylerin projesini yazan ilk unsur yada ilk akıl (=aklı evvel)dır.
 

Son.Fedai

Kıdemli Üye
Katılım
12 Şub 2007
Mesajlar
6,367
Tepkime puanı
136
Puanları
63
Yaş
54
Konum
Gaziantep
Web sitesi
www.elibolyazilim.com


Asıl sen yazının devamını okudun mu ?

[3] Bu rivayet için b.k.z: Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, H. No: 827
Muhammedî Nûr, Hakikat-i Muhammediye olarak da bilinir. Bu kavramı, genellikle tasavvufçular kullanır.
Hakikat-i Muhammediye inancına göre; Hz. Muhammed (s.a.v), taayyunların ilkidir ve Hz. İsa’nın üstünde baba Allah’tan başka bir şey bulunmadığı gibi, Muhammed’in üstünde de zatı ebediyetten başka bir şey yoktur. Kısacası,; Allah, her şeyi, Muhammed’in nurundan ve isminden yaratmıştır.
Muhammedî Nûr inancı, tasavvufa, Şia’dan ve Hıristiyan kültüründen girmiştir. Bu inanç, hurafe ve saçmalıktan başka bir şey değildir.
Felsefeciler göre ise; Muhammedî Nûr, başlangıçtan kıyamete kadar olacak şeylerin projesini yazan ilk unsur yada ilk akıl (=aklı evvel)dır.

O yazdığın kısım kitabın yazarının değil, çevirmen veya kitabevinin görüşüdür. Zateb bazı notlarda da yanına yazmış "(Arap Yayıncısı)" diye.

Zaten yazdığından da besbelli ki bunu yazan tasavvuf düşmanı.

Şimdi sen de bi hadis kitabı yaz, mütevatir hadisin altına aynı şekilde "mütevatir hadis yoktur" diye not düş, bunu da git buhari'ye veya başka bir hadis alimine mal et .

Bu ne kadar doğru ise yazdıkların da o kadar doğrudur
 

Cümle Mühendisi

Ordinaryus
Katılım
2 Tem 2006
Mesajlar
4,181
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Konum
İzmir
Web sitesi
muhammedesad.blogcu.com


Mütevatir hadis tarifi var kendi yok.Zaten yok denecek kadar az deniyor o halde onları bilen bir arkadaş yazsın öğrenelim.

Lafzen mütevatir olanların çok az sayıda olduğunu söyledik. Manen mütevatir hadislerle alakalı bilgi sahibi olmak istiyorsan Kettâni'nin eserine başvur, beleşçi olma bu kadar...
 

Cümle Mühendisi

Ordinaryus
Katılım
2 Tem 2006
Mesajlar
4,181
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Konum
İzmir
Web sitesi
muhammedesad.blogcu.com
Yani anlamadığım bir tepki var.Bundan binlerce yıl önce yaşamış hz.peygambere ait olan ve olmayan sözler elbette vardır.Bunları tahsis etmek neden budenli tepki alıyor anlamış değilim.Elbette Hz.Peygambere ait olan ve olmayan ona nisbet edilen sözler var buna neden bukadar şaşırdınız yada yeni mi duydunuz.
Özellikle kadınlar ile alakalı okadar çok uydurma hadis var ki buraya yazmaya kalksam yok daha neler denir.
Bu yüzden günümüz tekniği ve imkanları da ele alınarak ilmi birikimlerden de yararlanılarak bunlar üzerinde ciddi çalışmalar yapılıyor.Hatta bizim diyanet işleri dahi uydurma yani mevzu hadisler ile ilgili birçok çalışma yaptı ve yapıyorda.

Mesela diyanetin de ayıkladığı bir çok hadis var şu meşhur sözde hadise bakın

Bu hadislerin de uydurma olduğu söyleniyor ki ben de katılıyorum.Kaynakça yayımlanacak ancak henüz uydurma hadisler ile ilgili yazı sonlandırılmadı

Sizin "Uydurma" demeniz ile hadis uydurma olmaz. Hadis konusunda Diyanet'e ne yazık ki güvenemiyorum. Neden güvendiğime gelince Mehmet Şevket Eygi'nin sıkça dile getirdiği hadis ayıklama projesinden söz ediliyor. Mehmet Bayraktar'ın bir makalesinde de bu mevzu konu edilmiş ve durumun ne kadar vahim olduğu insaf ehli tarafından görülmüştür.
 

manifesto

Yasaklı
Katılım
23 Ara 2006
Mesajlar
0
Tepkime puanı
334
Puanları
0
Konum
Kocaeli
Sizin "Uydurma" demeniz ile hadis uydurma olmaz. Hadis konusunda Diyanet'e ne yazık ki güvenemiyorum. Neden güvendiğime gelince Mehmet Şevket Eygi'nin sıkça dile getirdiği hadis ayıklama projesinden söz ediliyor. Mehmet Bayraktar'ın bir makalesinde de bu mevzu konu edilmiş ve durumun ne kadar vahim olduğu insaf ehli tarafından görülmüştür.

Şüpheli hadisler ayıklanacaksa niye vahim olsun.Peygamberin sözü dostoğru günümüze kadar gelmiş ise zaten bu sözlere itibar eder her müslüman.Sen diyanete güvenmiyorsun ben güveniyorum bu konuda ki çalışma yapılması için geç bile kalınmış..ümmetimin ihtilafında rahmet vardır sözü gibi sözlerin ihtilaflardan ayrılıklardan rahmet arayanlara ve ihtilafı meşru görmeye itmesine yol açtığı da ortada iken geç kalınmış çalışmalar olur
ekleyecek olursak,tasavvuf düşmanı diye birşey yoktur
En meşhur sözlerden biridir
"Sen olmasan kainatı yaratmazdım" bu söz de uydurmadır.Bu sözü takip eden Hakikat-i Muhammediye inancına göre; Hz. Muhammed (s.a.v), taayyunların ilkidir ve Hz. İsa’nın üstünde baba Allah’tan başka bir şey bulunmadığı gibi, Muhammed’in üstünde de zatı ebediyetten başka bir şey yoktur. Kısacası,; Allah, her şeyi, Muhammed’in nurundan ve isminden yaratmıştır.

gibi hurafelere düşmek insanı tasavvuf ehli yapmaz
 

Son.Fedai

Kıdemli Üye
Katılım
12 Şub 2007
Mesajlar
6,367
Tepkime puanı
136
Puanları
63
Yaş
54
Konum
Gaziantep
Web sitesi
www.elibolyazilim.com
Peygamberin sözü dostoğru günümüze kadar gelmiş ise zaten bu sözlere itibar eder her müslüman.

Sünnet’in Allah Tarafından Korunması

İbni Hazm der ki;
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in din konusunda konuştuğu her söz, Allah’tan bir vahiydir. Bunda şüphe yoktur. Allah’tan inen vahyin hepsinin “indirilmiş bir zikir”[1] olduğu konusunda şeriat ve lugat alimleri ittifak etmişlerdir. Vahyin hepsi korunmuştur. Allah’ın korumasını üstlendiği her şeyin, zayi edilmeyeceği garantilenmiştir. Aksi halde Allah’ın kelamı, yalan olurdu. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in din konusunda konuştuğu şeylerin zayi edileceğine ve aralarına batılın karışacağına dair hiçbir yol yoktur. Buraya bir yol bulunsaydı, Allah Tealanın; “O zikri biz indirdik, Onun koruyucusu da elbette biziz.” Kavlinin yalan olması gerekirdi ki, bunu Müslüman söylemez…

Korunması vaad edilen zikr’i, Kur’an’a hamledenlerin delili yoktur. Zikr, Allah’ın Kur’an’dan, Kur’an’ı açıklayan ve vahiy olan sünnetten, peygamberine inen her şeye verilen bir isimdir. Zira Allah Teala; “Onları açık delillerle ve kitaplarla (gönderdik, sana da zikri indirdik ki, kendilerine indirileni insanlara açıklayasın, ta ki düşünüp öğüt alsınlar. ”[2] ayetiyle Rasulullah’ı Kur’an’ı açıklamaya da memur kılmıştır.” [3]

İbni Hazm haklıdır, zira Allah Teala, namaz, hac ve zekatla ilgili emirlerini hep mücmel olarak vermiştir.

Mesela; Kur’an’da; “namazı kılın” emri vardır. Fakat namazla ilgili hiçbir malumat yoktur. Biliyoruz ki, Cibril gelmiş ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e beş vakit namazı ayrı ayrı, kıyam, kıraat, ruku, sücud ve rekat sayılarını da belirleyerek kıldırmıştır.[4] Şimdi namaz için getirilen bu tafsilatı vahyin dışında bir şey kabul etmemiz mümkün müdür? Öyleyse bunlar da vahiydir, korunmuştur.[5]

İbni Kayyım da şunları söyler; “Cenabı Hak size gücünüzün yetmediği bir şey yüklemez” ayetine binaen Allah’ın kullara bilmedikleri mechul bir şey veya imkansız bir şeyi farz kılması mümkün değildir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e ittiba ve itaatin mükemmel manasının gerçekleşmesi için sünneti seniyye kıyamete kadar mahfuz, korunmuş olarak kalacaktır ve kıyamete kadar devam edecektir demektir bunun manası.

Allah Azze ve Celle kevni emriyle Kur’an-ı Kerim’i koruma noktasını garanti altına, kefaleti altına aldığı gibi insanlardan hiç kimse bunu korumasa bile Allah’ın Kur’an’ı koruduğu gibi, aynı şekilde Kur’an’ın şerhi hüviyetindeki sünneti seniyyeyi de, Kur’an’ı , Sünneti himaye eden sünneti seniyye için gayret sarfeden alimleri vasıtasıyla koruma altına almıştır.


İbnu Kuteybe de, sünneti muhafaza yolundaki gayretlerden şöyle bahseder; “Ehl-i hadis hakikati bulabilecekleri yerlerde araştırdılar. Şarkta ve garbda, karada ve denizde Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hadislerini, eserlerini aramaları ve Onun sünnetine uymaları sebebiyle Allah’a yakınlık sağladılar. Onlardan biri bir tek hadis için yaya yola çıkar, ıssız çöllerde konaklar ve bunu sadece o hadisi nakledenin ağzından işitebilmek için yaparlardı. Sonra hadis alimleri, sahihini ve sakimini, nasihini ve mensuhunu, fakihlerden kimlerin hadislere muhalif görüş ileri sürdüğünü anlayasıya kadar hadisleri araştırmaya ve incelemeye devam ettiler…”[6]


İmam Şafii, El-Ümm adlı eserinin, “Cimaul İlm” bölümünde, sünnetin fonksiyonunu iyi bilmeyen, onu zanni delil kabul eden, hatta inkar eden bir sözcü ile yaptığı münakaşayı nakleder. Oldukça uzun süren bu tartışmanın özeti şöyledir;


Muarız; “Biz sana bu kitabı her şeyin açıklaması olarak indirdik” ayeti her şeyin Kur’anda açıklandığını bildiriyor. Kur’anın bir kelimesini bile inkar eden kafir olur. Öyleyse neye dayanarak, herhangi bir emir hakkında; “burada bu farz manasınadır”, “burada hassdır”, “burada falan şeye delalet verdır” diye farklı hükümler ortaya çıkarılıyor? Sonra hadis ravileri hakkında zaman zaman “falanca hata etti” dersiniz. Şu halde biz de hadislerden bazısını kabul etmesek ne lazım gelir?”


İmam Şafii, önce Hikmet’in sünnet manasına geldiğini ispatlar ve der ki; “Allah’ın Kitabının ve ahkamının dili olan Arapçayı bilen kimseyi, bu ilmi, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den gelen haberleri de kabule sevk eder. Öyleyse bu bilgi de, ümmete nakledilen haberlerle ulaşacaktır. Dolayısıyla o haberleri kabul etmek gerekir.


Allah Teala Nisa suresi 65. ayetinde Rasulüne ittiba ve onun hükmüne teslimiyet gösterilmesini emretmiş, Nisa suresi 80. ayetinde Rasul’e itaat edenin Allah’a itaat etmiş olduğunu bildirmiştir. Demek ki Allah’ın hükmünü bildiren Kitap’tan ayrı olarak, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e vahyedilen hüküm de vardır.

Haşr suresi 7. ayeti, Rasul’ün emir ve nehyine sarılmamızı istiyor. Peki bu farz bize olduğu gibi bizden önce yaşamış olanlara ve bizden sonra yaşayacaklara da şamil değil midir? Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’i görmeyenlerin bu farzlara ulaşmalarının, ondan nakledilecek haberlerden başka yolu var mıdır?”


Daha sonra İmam Şafii, Kur’an’da bulunan bazı umumi hükümlerden, husus kasdedildiğini, bunun ise ancak sünnetin tahsisi ile olduğunu anlatır. (namaz umumi emrinden hayızlı kadınların hariç tutulması, zekat hükmüne sadece bazı malların tabi tutulması, vasiyet hükmünün feraiz ayetleriyle nesh edilmesi, miras ayetlerinin bütün anne, baba ve çocuklara şamil olduğu halde, kafir olanların miras harici bırakılması gibi istisnaların sünnet ile yapılmasını buna misal verir.)

Muarız; “Haklısın şimdiye kadar ki iddialarımın hatalı olduğunu kabul ediyorum. Bazıları da Kitab’da beyan olması halinde hadisi kabul etmiyorlar. Namz emrini sadece bir rekat kılmakla yerine getireceğini düşünüyor. Ne namaz vakitleri, ne de rekat sayıları söz konusu değil. Fakat neyse, bunlardaki tutarsızlığı anladım. Peki zanni delil (sünnet) ile kat’i bir haramın nasıl olup da mübah kılındığını bana izah edebilir misin?”


İmam Şafii; “Elbette. Bak şu yanında duran adamın kanı ve malı dokunulmaz değil mi? İki şahit dese ki; “Bu kişi falancayı öldürdü ve elindeki malını aldı ve işte yanındaki mal da gaspettiği maldır.” Bu durumda ne yaparsın?”


Muarız; “Kısas olarak onun öldürülmesine hükmeder, malı da asıl sahibinin varislerine dağıtırm.”


İmam Şafii; “Peki bu şahitlerin yalan söyleme veya yanılma ihtimali var mıdır?”


Muarız; “Tabii.”

İmam Şafii; “Peki, kesinlikle dokunulmaz olan can ve malı nasıl oldu da kesin olmayan, iki şahidin şehadeti ile mübah kıldın?”

Muarız; “Mübah kıldım, çünkü şahitliği kabul etme emri var.”


İmam Şafii; “Peki Kur’an’da Katl işi hakkında şahitliğin kabulünü nass olarak bulyor musun?”


Muarız; “Hayır, lakin Allah’ın ancak mefhum ile emretmesinden istidlal ederek bunu çıkarıyorum.”


İmam Şafii; “Şahitlerin hakiki hallerine yalnız Allah Teala vakıf olduğu halde, zahire göre onları kabul durumunda isen, bil ki, biz muhaddisten ondan daha fazlasını(Zabt, hıfz, adalet, tek kalmama gibi şartları) istiyoruz.”


Böylece İmam Şafii radıyallahu anh, kuvvetli bir istidlal ile muarızını ikna eder.[7]


[1] Hicr 9; “O zikri biz indirdik ve onun koruyucusu da elbette biziz.”

[2] Nahl,44

[3] İbni Hazm İhkam(1/117-118) Sıbai Sünnet(s.157)

[4] Bkz.: Buhari(bedulhalk, 6) Müslim(mesacid,116) Ebu Davud(salat,6) Tirmizi(salat,1) İbni Mace(salat 1) Ahmed(1/333,354,3/30)

[5] Necati Kara Kur’an Sünnet Bütünlüğü (s.219) bkz.: Hamedani Teysir(3/204) Kasımi Kavaid(s58) Sıbai Sünnet(s157) Şafii Risale(s53) HucciyetusSünne(s334) Ebu Zehv Hadis(s11)

[6] İbni Kuteybe Te’vilu Muhtelefil Hadis(s.155)

[7] İmam Şafii elÜmm(7/250-252) Bkz.:Ebu Zehra, İmam Şafii(tercemesi, s.206 v.d.)

Kaynak: Hadis Risaleleri Kitabı
 

Cümle Mühendisi

Ordinaryus
Katılım
2 Tem 2006
Mesajlar
4,181
Tepkime puanı
110
Puanları
0
Konum
İzmir
Web sitesi
muhammedesad.blogcu.com
Şüpheli hadisler ayıklanacaksa niye vahim olsun.Peygamberin sözü dostoğru günümüze kadar gelmiş ise zaten bu sözlere itibar eder her müslüman.Sen diyanete güvenmiyorsun ben güveniyorum bu konuda ki çalışma yapılması için geç bile kalınmış..ümmetimin ihtilafında rahmet vardır sözü gibi sözlerin ihtilaflardan ayrılıklardan rahmet arayanlara ve ihtilafı meşru görmeye itmesine yol açtığı da ortada iken geç kalınmış çalışmalar olur
ekleyecek olursak,tasavvuf düşmanı diye birşey yoktur
En meşhur sözlerden biridir
"Sen olmasan kainatı yaratmazdım" bu söz de uydurmadır.Bu sözü takip eden Hakikat-i Muhammediye inancına göre; Hz. Muhammed (s.a.v), taayyunların ilkidir ve Hz. İsa’nın üstünde baba Allah’tan başka bir şey bulunmadığı gibi, Muhammed’in üstünde de zatı ebediyetten başka bir şey yoktur. Kısacası,; Allah, her şeyi, Muhammed’in nurundan ve isminden yaratmıştır.

gibi hurafelere düşmek insanı tasavvuf ehli yapmaz

1- Yahudîler ve Hristiyanlarla alakalı sahih hadislerin çıkarılması projesinden bahsediyoruz...

2- Levlâke hadisine gelince;

1. Hadis kaynakları olarak, sadece Kütüb-ü Sitte ve onun gibi şöhret bulmuş kaynakları kabul edip, diğer hadis kaynaklarını yok saymak yanlıştır. Halbuki Buhari ve Müslim dışında sağlamlık açısından kıymetli çok hadis kaynakları da vardır.

2. Hadis değil demek, manası yanlış demek değildir. Sadece o sözün Allah Resulüne ait olmadığı vurgulanıyor. Halbuki bu hadisin manasını teyit eden ayet ve hadisler mevcuttur.

3. Hadis alimlerinin, hadisi değerlendirme ve sorgulama kriterleri farklı olabiliyor. Bazen birinin sahih kabul ettiği hadisi, başka bir hadis alimi hasen kabul edebiliyor. Hatta Buhari ve Müslim gibi hadis alimlerince kabul görmüş hadislere İbn-i Cevzi gibi muhakkik ve münekkid bir hadis uzmanı mevzuu diyebiliyor.

4. Ama bu itiraz, hadis otoritelerince kabul görmemiştir. Biz İbn-i Cevzi, mevzu dedi diye hadisleri mevzu kabul etsek cahillik etmiş oluruz.

5. Bütün ilim dallarında şaz hükümler itibara alınmaz. Yani bir ilim dalında makbul olmuş bir meseleyi, yine o ilimde makbul bir alim tenkit etse, onu destekleyen delil ve veriler yeterli olmadığı için itibara alınmaz. Mesela, hadis alanında otoriter olan İbn-i Cevzi, üç yüze yakın sahih hadisi mevzuu kabul etmesi fikrini hadis çevreleri itibara almamıştır.

6. Günümüzde bir takım din düşmanları, özellikle hadis sahasına şüphe atmak için sistematik olarak çaba sarf ediyorlar. Bunu da bir takım ulema-i su kapsamına giren ehli bidat alimlerince dillendiriyorlar. Bu da avam müminlerin zihnini karıştırıyor.

7. Hadisin sahih ve mevzuu olması, bizim sahamıza giren bir husus değildir. Hadisin sıhhat çalışmasını hadis alimleri yapmışlar ve bize sunmuşlar. Bize düşen; o hadisi kabul etmektir.

8. Levlake sözü hadistir ve ümmetçe kabul görmüştür. Bu hadis, bir alimin, ya da müçtedin bir yorumu ve değerlendirmesi değildir. Bahsi geçen kaynaklarda olmaması, hadis olmadığı anlamına gelmez.

9. Hadis kaynakları sadece Buhari, Müslim, Tirmizi ye mahsus değildir. Onun dışında yüzlerce sahih ve güvenilir kaynaklar vardır. Bu hadisin, Kütüb-ü Sitte'de olmaması, onun sıhhatine zarar vermez. Zaten Kütübü Sitte sahipleri, "sahih hadis sadece bu altı kitapta mevcuttur; başka kitaptakiler uydurma diye bir tezleri de yoktur.

10. "Levlâke levlâke Lema halaktül-eflâk = Sen olmasaydın, sen olmasaydın, Ben âlemi yaratmazdım." sözü; İslâm ümmetinin âlimleri ekseriyetince kudsî hadis olarak biliniyor.

Bu hadis-i kudsînin kaynakları: Bu hadis-i kudsî, Suyutînin El-Leâlil-Masnûa; Aliyyü-Kârînin El-Esrârul-Merfûa ve diğer bir eseri olan Şerhüş-Şifâ; Şevkânînin El-Fevâidül-Mecmûa; Hâfız Aclunînin Keşfül-Hafâ; Muhammed Said Zalûlün Tahkîk; İmam-ı Nevevînin El-Ezkâr adlı eserlerinde kayıtlıdır.

Diğer yandan Mevlânâ Câmî, Ahmed-i Cezerî, Mevlânâ Hâlid, İmam-ı Rabbânî, Bedîüzzaman Said Nursî gibi nice İslâm âlimleri bu hadis-i kudsîyi eserlerine almışlar.


Not: Bediüzzaman da Levlâke hadisini eserine aldığından belli ki o da hurafeci (!) olmaktan kurtulamamış...
 

Son.Fedai

Kıdemli Üye
Katılım
12 Şub 2007
Mesajlar
6,367
Tepkime puanı
136
Puanları
63
Yaş
54
Konum
Gaziantep
Web sitesi
www.elibolyazilim.com
"Sen olmasan kainatı yaratmazdım" bu söz de uydurmadır.

Bu söz hadisi kudsidir.

Bize göre doğrudur

Eğer gerçekte varsa yukarıdaki sözünüzün ne manaya geldiğini düşündünüz mü?

Bu kadar emin misiniz kendinizden?

Bu sözü takip eden Hakikat-i Muhammediye inancına göre; Hz. Muhammed (s.a.v), taayyunların ilkidir ve Hz. İsa’nın üstünde baba Allah’tan başka bir şey bulunmadığı gibi, Muhammed’in üstünde de zatı ebediyetten başka bir şey yoktur. Kısacası,; Allah, her şeyi, Muhammed’in nurundan ve isminden yaratmıştır.

gibi hurafelere düşmek insanı tasavvuf ehli yapmaz

Sizce herşey Hz. Muhammed Mustafa SAV ın nurundan yaradılmadı mı yani?
 
Üst