Üsve-i Hasene En Güzel İnsan Peygamber Efendimiz (s.a.v.)

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZ s.a.v. ABDESTİ (devamı) 31/01/2008 perşembe

Bunları işitince, «Bu ne güzel!» dedim. Önümde duran birisi, «Az önce söylediği daha güzeldi!» dedi. Baktım, bu kişi Ömer bin Hattâb idi. O, sözüne şöyle devam etti; Sen daha yeni geldin. Az önce şöyle demişti:

«Sizden kim güzelce abdest alır, sonra da: ‘Eşhedü en lâ ilâhe illallâh ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûluh', derse kendisine cennetin sekiz kapısı da açılır. Hangisinden isterse oradan cennete girer.» ” (Müslim, Tahâret, 17)

Abdestin fazîletini anlatan diğer bir hâdiseyi de Ebû Hureyre -radıyallâhu anh- nakletmektedir. Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- birgün kabristana geldiler ve:

“– Allâh'ın selâmı üzerinize olsun ey mü'minler diyârının sakinleri. İnşaallâh birgün biz de sizin yanınıza geleceğiz. Kardeşlerimizi görmeyi ne kadar da çok arzuladım. Onları ne kadar da özledim!” buyurdular.

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZ s.a.v. ABDESTİ (devamı) 31/01/2008 perşembe

Ashâb-ı kirâm:

– Biz senin kardeşlerin değil miyiz yâ Resûlallâh! dediler. Efendimiz :

“– Siz benim ashâbımsınız. Kardeşlerimiz ise henüz dünyâya gelmeyenlerdir.” buyurdu. Ashâb-ı kirâm -radıyallâhu anhüm ecmaîn- :

– Ümmetinizden henüz dünyâya gelmeyen kimseleri nasıl tanırsınız ey Allâh'ın Resûlü, dediklerinde:

“– Düşünün ki bir adamın ayakları ve yüzü beyaz olan bir atı var. O kimse bu atını, hepsi simsiyah olan bir at sürüsü içerisinde tanıyıp bulamaz mı?” diye sordu. Ashâb-ı kirâm:

– Evet, bulur ya Resûlallâh! dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz:

“– İşte onlar da abdest âzâları bembeyaz olduğu halde gelecekler. Ben önceden gidip havuzumun başında ikram etmek için onları bekleyeceğim…” buyurdu. (Müslim, Tahâret, 39)

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZ s.a.v. ABDESTİ (devamı) 01/02/2008 cuma

Müslüman'ın fârik vasfı temizlik olduğu için, kıyâmet gününde de abdest âzâları nûrlu olarak parlayacak ve Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-' in ümmeti oldukları bu husûsiyetlerinden belli olacaktır.

Bunu bilen mü'minler, abdesti en güzel şekilde almaya ve suyu mümkün olduğu kadar fazla yere ulaştırmaya çalışmışlardır.

Tâbiînden Ebû Hâzim, Ebû Hureyre -radıyallâhu anh-' ı abdest alırken görmüş, kollarını koltuğunun altına kadar yıkıyormuş. Bunun üzerine:

– Ey Ebû Hureyre bu nasıl abdest? diye sormuş. Ebû Hureyre:

– Ey Benî Ferrûh! Siz burada mıydınız? Burada olduğunuzu bilseydim böyle abdest almazdım, dedikten sonra şöyle devam etmiştir:

– Ben, dostum Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-'i şöyle buyururken işittim; “Kıyâmet gününde mü'minin nûru, abdest suyunun ulaştığı yere kadar varır.” (Müslim, Tahâret, 40)

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZ s.a.v. ABDESTİ (devamı) 01/02/2008 cuma

Abdest, sâdece ibâdet için alınmamalıdır.

İslâm, ibâdet hâricindeki zamanlarda da, devamlı olarak abdestli bulunmaya teşvik etmiştir.

Ancak buna müdâvim olabilmek ve her ânı temiz bir şekilde yaşayabilmek, her insanın yapabileceği bir iş değildir.

Bunu, ancak abdestli bulunmanın faydalarını ve önemini bilen kimseler başarabilir.

İşte bu yüzden devamlı temiz bulunmak, îmânın bir alâmeti kılınmış ve hadîs-i şerîfte; “Abdeste, ancak mü'min kimse müdâvim olur.” buyrulmuştur. (Muvatta, Tahâret, 6)

Nitekim bu konuda Sevgili Peygamberimiz'in hayâtında çok canlı misaller vardır.

Ebû Cuheym -radıyallâhu anh-'ın anlattığına göre Allâh Resûlü, Cemel kuyusu tarafından gelirken bir kişiye rastlamıştı.

Adam ona selam verdi ancak Efendimiz selâmını almadı.

Hemen bir duvarın yanına varıp yüzünü ve ellerini meshederek teyemmüm etti, ondan sonra selâmını aldı. (Buhârî, Teyemmüm, 3)

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZ s.a.v. ABDESTİ (devamı) 01/02/2008 cuma

İbn-i Abbas -radıyallâhu anh- şöyle anlatır;

“Resûl-i Ekrem Efendimiz tuvâletten çıkar, önce suyu eline dökerek ellerini yıkar, sonra onu uzuvlarına sürerek hafif bir abdest alırdı. Ona:

– Ey Allâh'ın Resûlü suyun yakınındasınız! (Niçin böyle yapıyorsunuz?) dedim. Efendimiz şöyle cevap verdi:

“– Ne bileyim, belki ona ulaşamadan (rûhumu teslîm ederim.) ” (İbn-i Hanbel, I, 288)

Yine Fahr-i Kâinât Efendimiz, gusül abdesti alması gereken durumlarda, gusledinceye kadar abdestsiz durmamak için, ellerini duvara vurup teyemmüm ederdi. (Heysemî, I, 264)

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZ s.a.v. ABDESTİ (devamı) 01/02/2008 cuma

Allâh Resûlü'nün bu tatbikâtı ve teşvikleri neticesinde çoğu mü'minler, abdestleri bozulduğunda hemen yenisini almayı veya abdestleri olduğu halde, üzerinden biraz zaman geçtiğinde, onu tâzelemeyi âdet hâline getirmişlerdir.

Nitekim şanlı ecdâdımızın mübârek sîmâlarından II. Abdulhamîd Hân'ın, yastığının altında bir tuğla bulundurduğunu, uykudan kalktığında, abdesthâneye gidinceye kadar bile abdestsiz yürümemek için teyemmüm ettiğini, kızı anlatmıştır.

Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- , buna teşvik için, abdesti olduğu hâlde, tâzelemek niyetiyle tekrar alan mü'minleri müjdeleyerek;

“Kim abdestli olduğu halde, abdest tâzelerse, Allâh Teâlâ bu sebeple kendisine on (misli) sevab yazar.” buyurmuştur. (Tirmizî, Tahâret, 44)

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZ s.a.v. ABDESTİ (devamı) 04/01/2008 pazartesi

Abdestin fazîleti ile alâkalı bir çok hadîs-i şerîf mevcuttur.

Bunların hepsini zikretmek mümkün olmadığından, abdesti, hikmet ve fazîleti ile birlikte anlatan son bir hadîs-i şerîfe daha yer verelim:

“Sizden kim abdest suyunu hazırlar, mazmaza ve istinşakta bulunur (ağzına ve burnuna su çeker) ve bunları temizlerse, mutlaka yüzünden, ağzından, burnundan hataları dökülür.

Sonra, Allâh'ın emrettiği şekilde yüzünü yıkarsa, yüzü ile işlediği günâhlar, sakalının uçlarından su ile birlikte dökülür.

Sonra dirseklere kadar kollarını yıkayınca, ellerinin günâhları su ile birlikte parmaklarından dökülür gider.

Ardından başını meshedince, başının günâhları saçlarının ucundan su ile birlikte akar gider.

Sonra topuklarına kadar ayaklarını yıkayınca, ayaklarının günâhları, parmak uçlarından su ile birlikte akar gider.

Daha sonra kalkıp namaz kılar, Allâh'a hamd ü senâda bulunur, O'na lâyık-ı vechile ta'zîmini gösterir ve kalbinden Allâh'tan başkasını (n korku ve muhabbetini) çıkarırsa, annesinden doğduğu günkü gibi bütün günâhlarından arınır.” (Müslim, Müsâfirîn, 294)

Bu hadîs-i şerîfte, kulakları ve boynu meshetmek geçmemektedir. Ancak fıkıh kitaplarımızda bâzı delillere istinâden, başı meshettikten sonra içten ve dıştan kulakların, daha sonra da üçer parmağın arkası ile boynun meshedilmesi sünnettir, denilmektedir.

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZ s.a.v. ABDESTİ (devamı) 04/01/2008 pazartesi

İnsan, Allâh'a tam olarak teveccüh etmedikçe, nefsinin tezkiyesi ve kalbinin tasfiyesi için bütün gayretiyle çalışmadıkça, hakîkî temizlik tahakkuk etmez.

Bundan dolayı abdest için bir kısım duâ ve zikirler tavsiye edilmiş ve nefsin derinliklerinde tesirini gösteren dahilî temizliğin tahakkuku da bunların okunmasına bağlanmıştır.

Bu sebeple abdest alırken zâhire dikkat edip temizliği güzel yapmakla birlikte, her bir âzâyı yıkarken, belirtilen duâları okuyarak mânen de temizlenmeye niyet etmek gerekmektedir.

Huzûrlu bir abdest, ancak bu duâ ve zikirlerin okunması ile alınabilir.

Resûlullâh Efendimiz'in ehemmiyetle üzerinde durduğu diğer bir nokta da, misvak kullanmaktır.

Sevgili Peygamberimiz, sâir vakitlerde de sıkça kullanmakla birlikte, hâssaten abdest alırken misvak kullanmaya daha çok önem vermiş ve buna ısrarla teşvik etmiştir.

“Eğer ümmetime zor gelmeyeceğini bilseydim, her namaz (hazırlığın) da misvak kullanmalarını emrederdim.” buyurmuştur. (Buhârî, Cum'a, 8)

Peygamber Efendimiz diğer bir hadislerinde de; “Misvak ağız için temizlik vâsıtası ve Rabbin rızâsını kazanmak için de bir vesîledir.” (Nesâî, Tahâret, 5) buyurarak, misvağa bu kadar ehemmiyet atfetmesinin hikmetini beyân etmiştir.

http://www.usveihasene.com
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZ VE CEMÂATLE NAMAZIN EHEMMİYETİ 05/02/2008 SALI

“Câmiye komşu olanın namazı, ancak
câmide kıldığı takdirde (kâmil mânâda)
namaz olur.” (İbn-i Ebî Şeybe, I, 303)

İbâdetlerden bir kısmının cemâatle îfâ edilmesi ve her seviyeden insanın onun edâsında birlikte bulunması, pek çok ferdî ve içtimâî faydaları ihtivâ eder.

İnsanlardan, kendisine uyulacak sâlih kimseler bulunduğu gibi, mânen yükselebilmek için, teşvik ve dâvete ihtiyâcı olan zayıf kimseler de mevcuttur.

Bunlar yükümlü kılındıkları şeyi, insanların gözü önünde yapma zorunluluğu duymasalar ihmal gösterebilirler.

Bu durumda namaz gibi herkese farz olan en kâmil bir ibâdeti, cemâat hâlinde edâ etmek, insanlar için en faydalı amellerden biridir.

Bu sebeple onun, cemâatle edâ edilerek insanlar arasında yaygınlaştırılması gerekmektedir.

Böylece, o yükümlülüğü yapanla terk eden, gönüllü olanla isteksiz olan ayrılır; âlim olanlara uyulmuş, bilmeyenlere de öğretilmiş olur.

Cemâat hâlinde Allâh'a ibâdette bulunmak, aynı zamanda insanların iyileri ile kötülerini birbirinden tefrik eden bir tür mihenk taşıdır.

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZ VE CEMÂATLE NAMAZIN EHEMMİYETİ 05/02/2008 SALI

Öte yandan Allâh Teâlâ'nın murâdı, İslâm'ın en yüce olması ve yeryüzünde ondan daha üstün başka bir dinin bulunmamasıdır.

Bu gâyenin gerçekleşmesi, ancak âlim câhil, şehirli köylü ve büyük küçük her seviyeden insanın, İslâm'ın en büyük nişânesi ve en yaygın ibâdeti vesîlesiyle sık sık bir araya gelmelerine bağlıdır.

Allâh Teâlâ, bu mühim gâyenin tahakkukuna insanları teşvik etmek için, cemâatle namaza daha fazla ecir vermektedir. Bunu Peygamberimiz:

“Cemâatle kılınan namaz, kişinin yalnız kıldığı namazdan yirmi yedi derece daha fazîletlidir.” (Buhârî, Ezân, 30) hadîs-i şerîfi ile beyân etmiştir.

Ayrıca Müslümanların , sâlih ameller işlemek üzere himmetlerini bir araya toplayarak birlikte duâ edip istiğfarda bulunmaları, duâların kabul edilmesinde son derece büyük bir tesire sâhiptir.

Dolayısıyla cemâatle kılınan namazlarda yapılacak duâlar, daha çabuk icâbet görür.

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZ VE CEMÂATLE NAMAZIN EHEMMİYETİ (devamı) 06/02/2008 çarşamba

Sevgili Peygamber imiz'in haber verdiğine göre, kişi hakkını vererek abdest alır, sonra mescide yönelir ve bütün bunları sırf namaz kılma niyetiyle yaparsa, onun yürümesi namaz hükmündedir.

Attığı her adım, günâhlarına keffâret, ayrıca bir derece yükselmesine sebep olur; bu sâyede Allâh'ın rahmet ve sekîneti etrâfını kuşatır . (Buhârî, Ezân 30; Müslim, Mesâcid, 272)

Yine Efendimiz, “Kim, sabah akşam camiye gider gelirse, her gidip gelişinde Allâh Teâlâ, o kimseye cennetteki ikrâmını hazırlar.

” (Buhârî, Ezân, 37) hadisleriyle beş vakit câmiye devâm eden kimselere ihsân edilecek nimetlerin güzelliğini ve çokluğunu beyân etmiştir.

Şeyh Üftâde hazretleri, Ulu Câmî'ye hitaben söylediği beytinde cemâate devam eden insanların Allâh indinde büyük ve şerefli olacağına şöyle işâret eder:

“Ey ulu câmi, ey büyük insanların toplandığı mukaddes mekân! Seni, beş vakit namaz kılmak üzere gece gündüz ziyaret edenlere ne mutlu!”

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZ VE CEMÂATLE NAMAZIN EHEMMİYETİ (devamı) 06/02/2008 çarşamba

Sevgili Peygamberimiz aynı zamanda bir imam olarak cemâatini tâkib eder, gelmeyenleri arayıp sorardı.

O zaman cemâate, özellikle de sabah ve yatsı namazlarına gelmeyen kimseler, ancak münâfıklar ve çok hasta olanlar arasından çıkardı. Übey bin Ka'b -radıyallâhu anh- şöyle anlatıyor:

“Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- birgün bize sabah namazını kıldırdı ve “Filan kimse namaza geldi mi?” diye sordu. “Gelmedi.” dediler. “Filan geldi mi?” dedi. Yine “Gelmedi.” dediler. Bunun üzerine:

“İşte bu iki namaz münafıklara en ağır gelen namazdır.

Bunlarda ne kadar çok ecir ve sevap olduğunu bilseydiniz, diz üstü emekleyerek de olsa cemâate gelirdiniz.

Birinci saf meleklerin safı gibidir. Ondaki fazîleti bilseydiniz ona yarışarak giderdiniz.

Bir kimsenin diğer bir kimseyle olan namazı, yalnız kıldığı namazdan daha bereketli ve sevabı daha fazladır.

İki kişi ile olan namazı da, bir kişi ile olan namazından daha bereketli ve üstündür.

Berâber kılanların sayısı ne kadar çok olursa, Allâh Teâlâ'nın o kadar çok hoşuna gider.” buyurdu. (Ebû Dâvûd, Salât, 47)

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZ VE CEMÂATLE NAMAZIN EHEMMİYETİ (devamı) 07/02/2008 perşembe

Allâh Resûlü cemâate devâm husûsunda da ümmetine güzel bir örnek teşkil etmiştir.

Vefât ettiği gün dahî iki kişinin yardımı ile cemâate gelmiştir.

Esved -radıyallâhu anh- şöyle demiştir; Âişe -radıyallâhu anhâ-'nın yanında idik.

Bize namaza devâm etmekten ve ona tâzim göstermekten bahsetti. Daha sonra şöyle dedi:

“Resulullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-'in vefâtına sebep olan hastalığı esnâsında bir namaz vakti gelmişti. Ezân okundu.

Efendimiz; «Ebûbekir'e söyleyin, halka namaz kıldırsın!» buyurdu…. Ebûbekir çıktı ve namaz kıldırmaya başladı.

Allâh Resûlü kendisinde bir hafiflik hissetti.

İki adamın arasında camiye çıktı. Şu anda ağrıdan yerde sürünen ayaklarını görür gibiyim. Ebûbekir derhal geri çekilmek istedi.

Ancak Allâh Resûlü ona; «Yerinden ayrılma!» diye işâret buyurdu.

Sonra Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- gelip Ebûbekir'in yanına oturarak cemâate iştirâk etti.” (Buhârî, Ezân, 39)

Çünkü o:

“Câmiye komşu olanın namazı, ancak câmide kıldığı takdirde (kâmil mânâda) namaz olur.” buyurmuştu. (İbn-i Ebî Şeybe, I, 303)

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
Hz. Ali'ye hadiste zikredilen câminin komşusu kimdir, diye sorulduğunda şu cevâbı ver

PEYGAMBER EFENDİMİZ VE CEMÂATLE NAMAZIN EHEMMİYETİ (devamı) 07/02/2008 perşembe

Hz. Ali'ye hadiste zikredilen câminin komşusu kimdir, diye sorulduğunda şu cevâbı vermiştir:

“Müezzini işiten herkes.” (Beyhakî, es-Sünenü'l-Kübrâ, III, 57)

Evet, ezânı işiten herkes uzak yakın demeden câmiye, cemâate gelmek mecbûriyetindedir.

Bu durumdan, ancak özür sâhipleri müstesnâ tutulmuştur.

Cenâb-ı Hak, cemâat için câmiye gelen kullarına adım başına sevap vermektedir.

Bu durumda mesâfe uzadıkça sevap da artmaktadır. Kâinâtın Efendisi şöyle buyurmuştur:

“Namazdan dolayı insanların en büyük ecre nâil olanı, derece derece uzaktan yürüyüp gelenleridir.

İmam ile berâber kılayım diye namazı bekleyen kimse de, evinde hemen kılıp yatıverenden daha büyük ecre nâil olur.” (Buhârî, Ezân, 31)

devamı var
 

İsr@

hizmet erbabı
Katılım
4 Kas 2006
Mesajlar
3,080
Tepkime puanı
62
Puanları
0
Yaş
44
Konum
KOCAELİ
Peygamberlerin Hakîkî Vârisleri

Peygamber Efendimiz, insanlara “üsve-i hasene” yani “en güzel örnek” olarak gönderilmiştir. Hayatıyla, söyledikleri ve yaptıklarıyla “güzel bir insanın nasıl olması gerektiğini” öğretmiştir. O büyük peygamber, vefâtından sonra geride maddî bir mîras bırakmamıştır. Zaten peygamberlerin hakîkî vârisleri; hâliyle kâliyle, onların bıraktığı ilim, hikmet ve mârifeti taşıyan “Hak Dostları”dır. Böyle Allah dostlarını tanımak, ne saâdet ve ne büyük bahtiyarlıktır. Onların söz ve davranışlarından alınacak nice dersler ve ibretler vardır. Biz de yakınında bulunmak bahtiyarlığına erdiğimiz Musa Topbaş Efendi’nin böyle hikmetli söz ve davranışlarından bir kısmını daha sizinle paylaşmak istiyoruz:

* Maddî doyum ile mânevî doyum, birbirinden tamamen farklıdır. İnsan evim olsun, arabam olsun, şunu yiyeyim, bunu yiyeyim der. Mesela müzeyyen bir sofrada hepsinden tıka basa yiyen bir insan, en sevdiği yiyecekten bir lokma dahî yiyemez hâle gelir. Ama mânevî sofralar böyle değildir; yedikçe insanın iştahı artar:

“- Daha yok mu?” demeye başlar. Çünkü mâneviyât âlemi sonsuzdur.

* Kâinâttan gerektiği gibi ibret alamayanlarda, Allah korusun, kötü huyla başlar: Kaprisler, ihtirâslar, hased, ucub, kibir… vb.

* Hizmet etmek çok önemlidir. Ancak “ihlas”la hizmet edilirse semere alınır, bereket hâsıl olur. Yoksa elde “boş bir yorgunluk” kalmış olur. Ya da “kendini diğer insanlardan üstün görme” gibi mânevî hastalıklar zuhûr eder.

* Musa Efendi:

“- Riyazât nedir?” diye sorar ve ardından cevabını yine kendisi verirdi:

“- Mütevâzî bir hayat yaşamak, nefse her istediğini vermemek, kifâyet miktarı nefsi doyurmak, kısacası nefsi palazlandırmamak!..”
Hazret-i Mevlânâ’nın buyurduğu gibi, “Nefsi yağlı-ballı şeylerle yedirip şişirmeyin. O, sonunda toprağa verilecek bir kurbandır.”

* Hanımlara sık sık şu îkazlarda bulunurlardı:

“- Çok gezmek iyi değildir. Haftanın bir gününü hasta ve komşu ziyâreti, yetim, fakir ve garipleri sevindirmek gibi hizmet gâyesine tahsis etmeli, diğer günlerde ise çoluk-çocuğunun terbiyesiyle meşgul olmalıdır. Çünkü hizmete en çok ihtiyacı olan kimseler bunlardır!..”

* Musa Efendi, dâima hakîkati söyler ve hiç taviz vermezlerdi. Zaten insan, dînî hayatında tâviz vermeye başladığı zaman önünü alamaz. Tâviz, tâvizi getirir ve neticede büyük bir hüsranla karşılaşılır.

* Zikir, kalbde mekân tutarsa; oraya mâsivâ, yani Allah’tan başka yabancılar (nâmahrem) giremez. Bunun için devamlı zikir hâlinde bulunmak, yani Allah’ı hatırlamak, Cenâb-ı Hakk’ın emirlerinde hassasiyet göstermek ve ölüme her an hazırlıklı olmak şarttır.

* İnsanoğlunun üç büyük tuzağı vardır. Bunlar: Servet, şehvet ve şöhrettir. İnsan bunlara kapılıp aldanırsa zelîl olur.

* Merhamet konusunda insanların farklı tiplerde olduğunu ifade ederlerdi. Bazıları, kendi çocuğuna merhametli iken bazılarının merhameti umuma karşıdır.

* Her ân “İnsanlara bir iyiliğimiz dokunsun, faydalı olalım!” endişesi içerisinde olmalıyız. Hayatımız boyunca bunu nefisimize tatbik etmeliyiz.

Rabbim, bizleri bu dünyada olduğu gibi âhirette de o mübârek zâtlara yakın eylesin!.. Onları seviyoruz, inşâallâh, kişi sevdiğiyle beraberdir.
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZ VE CEMÂATLE NAMAZIN EHEMMİYETİ (devamı) 09/02/2008 cumartesi

Diğer taraftan mescidlere devam etmeyi alışkanlık hâline getirmek, gerçek mü'min olmanın bir alâmeti kılınmış (Tirmizî, Îman, 8) ve bu güzel alışkanlık, mescidleri îmâr etmek olarak değerlendirilmiştir.

Bu hayırlı ameli de ancak, Allâh'a ve âhiret gününe inanan, namazı kılan, zekâtı veren ve Allâh'tan başka kimseden korkmayanların işleyebileceği ifâde edilmiştir.

İstikâmet üzere olabilmek ve bu nimetten uzaklaşmamak, ancak bu tür güzel amellerle kâbil olabilir. (et-Tevbe 9/18)

Va'dedilen bütün bu mükâfatları bir tarafa iterek cemâati terk edenler, İslâm'a zarar verdikleri gibi, kendi nefislerine karşı da en büyük zulmü işlemektedirler. Rasûl-i Ekrem Efendimiz, cemâati terk edenlerin acı âkıbetini ifâde sadedinde:

“Bir köy veya kırda üç kişi birlikte bulunur da, namazı aralarında cemâatle kılmazlarsa, şeytan onları kuşatıp mağlub eder. Şu halde cemâate devam ediniz. Muhakkak ki sürüden ayrılan koyunu kurt yer.” buyurmuştur. (Ebû Dâvûd, Salât, 46)

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZ VE CEMÂATLE NAMAZIN EHEMMİYETİ (devamı) 09/02/2008 cumartesi

Bu hadîs-i şerîfte cemâati terk etmenin, namazı ihmâl gibi kötü bir kapıyı aralayacağına da işâret bulunmaktadır.

Bu nedenle, cemâat husûsunda ileri sürülen mâzeretler kabul görmemiştir.

Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem-'e âmâ olan Abdullâh ibn-i Ümmi Mektûm gelip:

– Yâ Resûlallâh! Beni mescide götürecek bir kimsem yok, diyerek namazı evinde kılabilmek için kendisine müsâade etmesini istedi. O da müsâade etti.

Abdullâh dönüp giderken Resûl-i Ekrem onu çağırarak:

“– Sen namaz için ezân okunduğunu işitiyor musun?” diye sordu. O:

– Evet, cevabını verdi. Peygamber -aleyhisselâm-:

“– O halde dâvete icâbet et, cemâate gel” buyurdu. (Müslim, Mesâcid, 255)

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZ VE CEMÂATLE NAMAZIN EHEMMİYETİ (devamı) 09/02/2008 cumartesi

Efendimiz cemâate o derece önem vermiştir ki, insanların cemâatsiz bir şekilde yalnız olarak namaz kılmalarına hiç gönlü râzı olmamıştır.

Ebû Saîd el-Hudrî şöyle anlatır; “Bir kimse câmiye geldi, ancak Resûlullâh Efendimiz namazı bitirmişti.

Bunun üzerine Allâh Resûlü:

«– Hanginiz bu kimseye sadaka vererek sevâbını almak ister?» buyurdu.

Hemen birisi kalktı ve onunla birlikte namaz kıldı.” (Tirmizî, Salât, 50)

Farz namazını Allâh Resûlü ile kılmış olan bu sahâbî, cemâate yetişememiş olan kardeşinin de cemâat sevabına nâil olması için, onunla birlikte namaz kıldı.

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZ VE CEMÂATLE NAMAZIN EHEMMİYETİ (devamı) 10/02/2008 pazar

Yezid bin Âmir -radıyallâhu anh- anlatıyor; “Allâh Resûlü namaz kılarken yanına gelmiştim.

Oturdum ve cemâate iştirak etmedim. Efendimiz namazdan sonra bize döndüğünde, kenarda oturduğumu gördü.

«– Ey Yezid sen Müslüman olmadın mı?» buyurdu. Ben:

– Evet Yâ Resûlallâh! Müslüman oldum! dedim. Allâh Resûlü:

«– Öyle ise, cemâate katılmaktan seni alıkoyan nedir?» buyurdu.

– Sizin namazı kılmış olduğunuzu zannederek evimde kılmıştım, dedim. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz:

«– Şâyet namaza gelir de insanları namazda bulursan onlarla birlikte kıl.

Eğer daha önceden namazını kılmış isen, bu senin için nâfile olur.

Evde kıldığın da farz yerine geçer.» ” buyurdu. (Ebû Dâvûd, Salât, 56)

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZ VE CEMÂATLE NAMAZIN EHEMMİYETİ (devamı) 10/02/2008 pazar

İbn-i Mes'ûd -radıyallâhu anh- asr-ı saâdetteki cemâat heyecânını ne güzel ifâde eder:

“Yarın Allâh'a Müslüman olarak kavuşmak isteyen kimse, şu namazlara ezân okunan yerde devam etsin.

Şüphesiz ki Allâh, sizin Peygamberiniz'e hidâyet yollarını açıklamıştır.

Bu namazlar da hidâyet yollarındandır.

Şâyet siz de cemâati terkedip namazı evinde kılan şu adam gibi yapacak olursanız, Peygamberiniz'in sünnetini terketmiş olursunuz.

Peygamberiniz'in sünnetini terk ederseniz, sapıklığa düşmüş olursunuz...

Vallâhi ben, nifâkı bilinen bir münafıktan başka namazdan geri kalanımız olduğunu görmemişimdir.

Allâh'a yemin ederim ki bir adam iki kişi arasında sallanarak namaza getirilir ve safa durdurulurdu.” (Müslim, Mesâcid, 256-257)

devamı var
 
Üst