Üsve-i Hasene En Güzel İnsan Peygamber Efendimiz (s.a.v.)

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
osman nuri topbaş hoca efendinin kaleminden

PEYGAMBER EFENDİMİZ VE KUL HAKKINA GÖSTERDİĞİ EHEMMİYET (devamı)
22/01/2008 salı


Bu gibi durumlarla alâkalı olarak Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-:

“İster dünyevî işlerde olsun, ister dînî konularda olsun ümmetime hîle yapan kimseye Cenâb-ı Hak lânet etsin.” buyurmuştur. (Müslim, Îmân, 164)

Hak sâhibinin veya alacaklının Müslüman olma şartı yoktur.

Hangi dinden olursa olsun, hakkı sâhibine tevdi etmek gerekir. Bu husûsta Server-i Âlem Efendimiz'in gösterdiği titzlik, şu hâdisede de açıkça görülmektedir:

Müslümanların Hayber'e gitmek üzere hazırlanmaları, Peygamberimiz'le anlaşmalı bulunan Medine yahûdilerini çok kaygılandırdı ve harekete geçirdi.

Bunlar Efendimiz'in Kaynuka, Nadîr ve Kurayza yahûdilerini mağlûb ettiği gibi, Hayber yahûdilerini de tesirsiz hâle getireceğini anladılar.

Bu arada Müslümanlarda az çok alacağı olup da onların yakasına sarılmayan hiçbir yahûdi kalmadı.

Yahûdi Ebû Şahm'ın, Abdullâh bin Ebi Hadred'de beş dirhem alacağı vardı. Abdullâh âilesi için bu yahûdiden arpa satın almıştı.

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
osman nuri topbaş hoca efendinin kaleminden

PEYGAMBER EFENDİMİZ VE KUL HAKKINA GÖSTERDİĞİ EHEMMİYET (devamı)
22/01/2008 salı


Ebû Şahm yakasına sarılınca o:

– Bana biraz mühlet ver. İnşaallâh borcumu ödeyeceğim. Çünkü yüce Allâh, Peygamberine Hayber ganîmetini va'detti. Ey Ebû Şahm! Biz Hicaz'ın yiyecek ve servetçe en zengin şehrine gidiyoruz, dedi. Ebû Şahm'ın kıskançlığı ve azgınlığı kabardı:

– Sen Hayber yahûdilerini önceden savaştığınız Araplar gibi mi sanıyorsun? Tevrat üzerine yemin ederim ki orada savaşçı on bin kişi vardır, dedi. Abdullâh:

– Ey Allâh'ın düşmanı! Sen bizim himâyemiz altında bulunuyorsun. Vallâhi, seni Resûlullâh'ın huzûruna çıkaracağım, dedi ve onu tutup Efendimiz 'in huzûruna getirdi:

– Ya Resûlallâh! Bu yahûdi ne söylüyor dinle! diyerek Ebû Şahm'ın söylediklerini haber verdi.

Resûlullâh Efendimiz sustu, hiçbir şey söylemedi.

Yalnız dudaklarının kımıldadığı görüldü. Fakat ne söylediği işitilemedi. Yahûdi:

– Ey Ebü'l-Kâsım! Bu bana haksızlık etti, borcunu ödemedi, dedi. Allâh Resûlü Abdullâh'a:

“– Ver şunun hakkını!” buyurdu. Abdullâh:

– Seni hak peygamber olarak gönderen Allâh'a yemin ederim ki onu ödeyecek güçte değilim! dedi. Peygamberimiz tekrar:

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZ VE KUL HAKKINA GÖSTERDİĞİ EHEMMİYET (devamı) 23/01/2008 çarşamba

Peygamberimiz tekrar:

“– Ver şunun hakkını!” buyurdu. Abdullâh:

– Varlığım kudret elinde bulunan Allâh'a yemin ederim ki, onu ödeyecek güçte değilim. Senin bizi Hayber'e götüreceğini, bize Hayber ganîmetinden bir şeyler düşeceğini umduğumu ve dönünce borcumu ödeyeceğimi kendisine söyledim! dedi. Efendimiz üçüncü kez :

“– Ver şunun hakkını!” buyurdu. Bunun üzerine Abdullâh kalkıp çarşıya gitti. Sırtındaki ridâsını çıkardı, sarığına büründü ve yahûdiye:

– Şu elbisemi benden satın al! dedi. Yahûdi onu dört dirheme satın aldı. Abdullâh kalan borcunu da bulup ödedi . (İbn-i Hanbel, III, 423; Vâkıdî, II, 634-635)

Hayâtının her safhasında bu titizlik ve adâleti gösteren Resûl-i Ekrem Efendimiz, vefatına yakın zamanlarda da ashâbına son tavsiyelerini yaparken önemine binâen yine bu noktaya temas etmiştir:

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
osman nuri topbaş hoca efendinin kaleminden

PEYGAMBER EFENDİMİZ VE KUL HAKKINA GÖSTERDİĞİ EHEMMİYET (devamı) 23/01/2008 çarşamba

“Nihâyet ben de bir insanım! Aranızdan bâzı kimselerin hakları bana geçmiş olabilir. Ben kimin malından bir şey almışsam, işte malım gelsin alsın!

İyi biliniz ki, benim katımda en sevimli olanınız, varsa hakkını benden alan veya hakkını bana helâl eden kişidir.

Zîrâ Rabbime, ancak bu sâyede helâlleşmiş olarak ve gönül rahatlığı ile kavuşmam mümkün olacaktır!

Hiç kimse «Resûlullâh'ın kin ve düşmanlık beslemesinden korkarım!» diyemez!

İyi biliniz ki, kin ve düşmanlık beslemek asla benim huyum değildir!

Ben aranızda durup bu sözümü tekrarlamaktan kendimi müstağni görmüyorum!” buyurduktan sonra sözlerini tekrarladı. Bunun üzerine bir adam ayağa kalkıp:

– Senden bir kimse istekte bulununca, ona üç dirhem vermemi emretmiştin, ben de vermiştim, dedi. Peygamber Efendimiz:

“ – Doğru söylüyorsundur! Ey Fadl bin Abbas, buna üç dirhem ver!” buyurdu. Sonra şöyle devam etti:

“Allâhım! Ben ancak bir insanım! Müslümanlardan kime ağır bir söz söylemiş veya bir kamçı vurmuşsam, sen bunu onun hakkında temizliğe, ecre ve rahmete vesile kıl!” (İbn-i Hanbel, III, 400)

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
osman nuri topbaş hoca efendinin kaleminden

PEYGAMBER EFENDİMİZ VE KUL HAKKINA GÖSTERDİĞİ EHEMMİYET (devamı) 24/01/2008 perşembe

“Allâh'ım! Ben hangi mü'mine ağır bir söz söylemişsem, o sözümü kıyâmet gününde kendisi için, sana yakınlık vesilesi kıl!” diye duâ etti. (Buhârî, Deavât, 34) Sonra da:

“Ey insanlar! Kimin üzerine geçmiş bir hak varsa, onu hemen ödesin, dünyâda rüsvâ olurum demesin!

İyi biliniz ki dünyâ rüsvâlığı âhiret rüsvâlığından çok hafiftir” buyurdu. (İbn-i Sa'd, II, 255; Taberi, Tarih, III, 191)

Üsve-i hasene olan Fahr-i Kâinât Efendimiz'e itaat ve ittibâ ile memûr olan her

Müslümanın, kul hakkına riâyet husûsunda dikkatli olması ve kıyâmet günü “Onlar senden sonra ne günâhlar işlediler!” denilerek, Kevser havuzunun başında,

Habîb-i Ekrem'in yakınlığından mahrum kalmamak için gayret etmesi zarûrîdir.

Buna muvaffak olmak için de, eldeki imkân ve fırsatları iyi değerlendirmek lâzımdır.

Dipnotlar:
1. Kadir Mısıroğlu, Lozan Zafer mi Hezîmet mi?, III, 150. ( Refii Cevad Ulunay, Bu Gözler Neler Gördü? ... Tercüman Gazetesi, 18 Kasım 1969 tarihli nüsha'dan naklen)

http://www.usveihasene.com
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
osman nuri topbaş hoca efendinin kaleminden

PEYGAMBER EFENDİMİZ s.a.v.VE ŞÜPHELİ ŞEYLERDEN KAÇINMASI 24/01/2008 perşembe

“Sana şüphe veren şeyi bırak, şüphe
vermeyene bak!” (Tirmizî, Kıyâmet, 60)

Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- harâma düşmemek ve ondan tamamen uzaklaşmak gayesiyle, şüpheli şeylerden titizlikle kaçındığı gibi, ümmetini de bundan sakındırır ve şöyle buyururdu:

“Helâl olan şeyler belli, harâm olan şeyler de bellidir.

Bu ikisinin arasında, halkın birçoğunun helâl mi, harâm mı olduğunu bilmediği şüpheli şeyler vardır.

Bunlardan sakınanlar, dinini ve ırzını korumuş olur.

Sakınmayanlar ise zamanla harâma düşerler.

Tıpkı, sürüsünü başkasına ait bir arâzinin etrafında otlatan çoban gibi ki onun bu arâziye girme tehlikesi vardır.

Dikkat edin! Her padişahın girilmesi yasak bir arâzisi vardır.

Allâh'ın yasak arâzisi de harâm kıldığı şeylerdir.” (Buhârî, Îmân, 39; Müslim, Müsâkât, 107)

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
osman nuri topbaş hoca efendinin kaleminden

PEYGAMBER EFENDİMİZ s.a.v.VE ŞÜPHELİ ŞEYLERDEN KAÇINMASI (devamı) 25/01/2008 cuma

Açık bir hüküm olmaması sebebiyle bazı konuların, helâl mi yoksa harâm mı olduğu ilk bakışta bilinemeyebilir.

Peygamber Efendimiz, insanların birçoğunun bunları bilemeyebileceğini ifâde etmiştir.

İslâm âlimleri bunları, bilinen benzeri konulara kıyas ederek açıklığa kavuşturmuşlardır.

Dolayısıyla, durumu böyle şüpheli olanlardan kaçınmak gerekmektedir.

Çünkü, kaçınılan şey, harâm ise ona bulaşmaktan korunmuş olur. Helâl ise, takvâ niyetiyle terkedilmiş olur ki bunun bir zararı olmaz.

Şüpheli şeyler bir konuda ya delillerin teâruzuyla veya âlimlerin ihtilafıyla ortaya çıkar. Bunlar “mekrûh” veya “mübâh” olan şeylerdir.

Mekrûh, kul ile harâm arasında bulunan bir eşiktir. Hayâtında mekrûha çokça yer veren kimse, harâma düşme tehlikesi ile yüzyüzedir.

Mübâh da, kul ile mekrûh arasında yer alan bir eşiktir ki buna çokça yer veren de mekrûha düşer.

Dolayısıyla helal bile olsa, kişiyi mekrûha veya harâma düşüreceğinden korkulan işleri yapmaktan kaçınmak gerekir.

Mekruhu işleme alışkanlığı kişiyi, aynı cinsteki harâm olan veya bir şüphe bulunan yasağı işlemeye sevkeder. Bu ise, verâ nurunu eksilterek kalbin kararmasına sebep olur.

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
osman nuri topbaş hoca efendinin kaleminden

PEYGAMBER EFENDİMİZ s.a.v.VE ŞÜPHELİ ŞEYLERDEN KAÇINMASI (devamı) 25/01/2008 cuma

Nitekim hadîs-i şerîfte:

“...Kim şüpheli olduğunu sezdiği bir şeyi terkederse, harâmlığı belli olan şeyi daha çok terkeder.

Kim de şüphelendiği şeyi yapmada cü'retkâr olursa, harâmlığı açık olan şeye düşmesi daha kolaydır.” buyrulmuştur. (Buhârî, Buyû, 2)

Şüpheli konular etrâfında dolaşmanın ne kadar tehlikeli olduğunu Peygamber Efendimiz, çoban ve koruluk misâliyle en güzel şekilde beyân etmiştir.

Efendimiz'in şüpheli şeylerden sakınmasıyla alâkalı pek güzel misâller vardır. Bir defâsında yolda bir hurma bulmuş ve:

“Bu hurmanın sadaka olması ihtimâlinden korkmasaydım, onu yerdim” buyurmuştur. (Buhârî, Büyû, 4; Müslim, Zekât, 164)

Kâinâtın Fahr-i Ebedîsi'nin şahsına münhasır husûsiyetlerinden biri de, zekât ve sadaka kabul etmemesidir.

Çünkü zekât, Peygamberimiz ve onun temiz ehl-i beyti için haram kılınmıştı.

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZ s.a.v.VE ŞÜPHELİ ŞEYLERDEN KAÇINMASI (devamı) 25/01/2008 cuma

Resûl-i Ekrem -sallallâhu aleyhi ve sellem -'in , yolda bulduğu bir hurmayı, belki birinin sadaka vermek üzere ayırdığı hurmalardan düşmüştür, düşüncesiyle yemediğini görüyoruz.

Bu durum, onun bizzat toplumda yerleştirmek istediği kâidelere dikkatle uyduğunu ve şüpheli şeylerden büyük bir titizlikle sakındığını göstermektedir.

Burada dikkat çeken nüktelerden birisi de, Efendimiz'in yere düşen bir hurmanın bile zâyi olmasına rızâ göstermeyerek isrâfı engelleme gayreti içinde bulunmasıdır.

Allâh Teâlâ'nın bize helâl kıldığı nimetler sayılamayacak kadar çoktur.

Bunlarla yetinmeyip harâm olma ihtimâli bulunan şeylere yönelmek, kulluğa yakışmayan bir davranıştır.

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZ s.a.v.VE ŞÜPHELİ ŞEYLERDEN KAÇINMASI (devamı) 28/01/2008 pazartesi

Öte yandan kullanılması şüpheli olan şeylerden sakınacağım diye helâl olan nimetlerden uzak durmak veya helâl olan nimetler hakkında vesveseye düşüp gereksiz tereddütlere kapılmak ve böylece Müslümanları sıkıntıya sokmak da doğru değildir.

Müslümanın bozulmamış selim vicdânı iyilikle kötülüğü, şüpheli olan şeyle şüpheli olmayanı ayırabilecek bir özelliğe sâhiptir. Mü'min, içinde çınlayan bu ilâhî sese kulak vermelidir. Bu gerçeğe işaret eden şu hâdise ne kadar mühimdir:

Vâbisa bin Ma'bed -radıyallâhü anh- diyor ki, birgün Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-' in huzûruna varmıştım. Bana:

“– İyiliğin ne olduğunu sormaya mı geldin?” buyurdu.

– Evet, dedim. O zaman şunları söyledi:

“– Kalbine danış. İyilik, kalbin uygun gördüğü ve yapılmasını tasdik ettiği şeydir. Günâh ise içini tırmalayan ve başkaları sana «Yap!» diye fetvâlar verseler bile, içinde şüphe ve tereddüt uyandıran şeydir.” (İbn-i Hanbel, IV, 227-228; Dârimî, Büyû, 2)

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZ s.a.v.VE ŞÜPHELİ ŞEYLERDEN KAÇINMASI (devamı) 28/01/2008 pazartesi

Yapılan bir iş gönülde huzûrsuzluk doğuruyor ve o işin başkaları tarafından duyulması istenmiyorsa , o hareket mutlaka şüphelidir, çirkindir ve yapılmaması gerekir.

Çünkü insanların çoğu, yaptıkları iyiliğin duyulmasını, bu sebeple kendilerine gıpta ve hayranlıkla bakılmasını isterler.

Bu, herkesin rahatlıkla kullanabileceği şaşmaz bir ölçüdür.

Dolayısıyla, yapılan bir hareketin günâh olup olmadığı husûsunda şüpheye düşmek bile, o hareketi terk etmek için yeterli bir sebeptir.

Bu ölçüden hareketle mü'min, herhangi bir işi yapmaktan dolayı gönlünde bir rahatsızlık hissediyor, içini bir şüphe ve tedirginlik kemirip duruyorsa, derhal o işten vazgeçmelidir.

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZ s.a.v.VE ŞÜPHELİ ŞEYLERDEN KAÇINMASI (devamı) 28/01/2008 pazartesi

Peygamber Efendimiz, bu sahâbîye iyiliğin ne olduğunu kalbine danışarak öğrenmesini tavsiye ederek, günâh ve ihtiraslarla zedelenmemiş bir kalbin iyiyi kötüden ayırt edebileceğini söylemiştir.

Göğsünde İslâm sevgisi bulunan kimsenin,

Allâh'ın lûtfettiği ilâhî bir nûra sâhip olduğunu ifâde eden âyet-i kerîme de (ez-Zümer 39/22) bu gerçeği tasdik etmektedir.

Peygamber Efendimiz'in mübârek parmaklarıyla Vâbisa'nın göğsüne vurarak ısrarla; “Gönlüne sor, kalbine danış!” buyurması, herkesin kendi problemini daha iyi bileceğini göstermekte, içinde bir şüphe ve tereddüt uyanınca da, o işten süratle uzaklaşması gerektiğini belirtmektedir.

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZ s.a.v.VE ŞÜPHELİ ŞEYLERDEN KAÇINMASI (devamı) 29/01/2008 salı

Ashâb-ı kirâmdan Ukbe bin Hâris -raddıyallâhü anh-'ın başından geçen şu olay, şüpheli işlerden uzak durma mevzuunda Allâh Resûlü ' nün kesin tavrını en açık bir şekilde ortaya koymaktadır:

Ukbe bin Hâris, Ebû İhâb bin Azîz'in kızı ile evlenmişti. Bu olay üzerine bir kadın geldi ve:

– Ben Ukbe'yi de, evlendiği kadını da emzirmiştim, dedi. Ukbe o kadına:

– Beni emzirdiğini bilmiyorum. Üstelik bunu bana daha önce de hiç söylemedin, dedi. Sonra da bineğine atlayıp Resûlullâh Efendimiz'e danışmak üzere Medine'ye geldi. Meseleyi hemen Efendimiz 'e açtı. Allâh Resûlü:

“– Mâdem ki böyle deniyor o kadınla nasıl evli kalabilirsin?” buyurunca, Ukbe ile karısı ayrıldı ve kadın bir başkasıyla evlendi. (Buhârî, İlim, 26

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZ s.a.v.VE ŞÜPHELİ ŞEYLERDEN KAÇINMASI (devamı) 29/01/2008 salı

İslâm, süt kardeşle evlenmeyi, aynen kan kardeşle evlenmek gibi haram kılmıştır.

Evlenecek kimselerin bunu iyice tetkik etmeleri ve şüpheye düşürecek ihtimallerden uzak durmaları gerekmektedir.

Hadîs-i şerîf, şüphe kıskacının insanı devamlı surette huzûrsuz edeceğini, böyle yaşamaktansa bu evliliğe son verip gönlü huzûra kavuşturmanın daha isâbetli olacağını söylemektedir.

Bu bakımdan, Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-, ümmetini harâmlardan uzak tutabilmek için, onlara şüpheli şeylerden de sakınmalarını tavsiye eder ve:

“Sana şüphe veren şeyi bırak, şüphe vermeyene bak!” buyururdu. (Tirmizî, Kıyâmet, 60 )

Şüpheli şeylerden sakınmanın insan mâneviyâtına tesîrini ortaya koyan şu hadîs-i şerîf ne kadar mühimdir:

“Bir kul günâha girerim korkusuyla, yapılması sakıncalı olmayan bâzı şeylerden bile uzak durmadıkça, müttakîler derecesine çıkamaz.” (Tirmizî, Kıyâmet, 19)

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZ s.a.v.VE ŞÜPHELİ ŞEYLERDEN KAÇINMASI (devamı) 30/01/2008 çarşamba

Bir Müslümanın hedefi, muttakî olabilmektir. Yani, Allâh'a derin bir saygı duyan ve O'nun rızasını kaybetmekten sakınan kimseler s eviyesine ulaşmak ve dünyâya vedâ edip giderken de Allâh Teâlâ'nın rızâsını kazanmış olabilmektir.

Bu hedefe varabilmek için, acaba bilerek veya bilmeyerek bir günâh işler de, Allâh katındaki değerimi kaybeder miyim diye dikkatli ve titiz davranması gerekir.

Efendimiz'in buyurduğu gibi, yapılması ilk planda sakıncalı görünmeyen bâzı davranışlardan bile, günâha girme endişesiyle uzak durmalıdır. Bu konularda en büyük hassâsiyeti gösterenlerden biri Hz. Ebûbekir idi. Hz. Âişe şöyle anlatıyor:

“Ebûbekir es-Sıddîk'ın bir kölesi vardı. Bu köle kazancının belli bir kısmını Ebûbekir'e verir, o da bundan yerdi. Yine bir gün, köle kazandığı bir şeyi getirdi, Ebûbekir de onu yemeğe başladı. Köle Ebûbekir'e:

– Yediğin şeyin ne olduğunu biliyor musun? diye sordu. Ebûbekir:

– Söyle bakalım, neymiş? diye açıklamasını istedi. Köle şunları söyledi:

– Falcılıktan anlamadığım halde, câhiliye devrinde falcılık yaparak birini aldatmıştım. Bugün onunla karşılaştık. Adam o yaptığım işe karşılık, işte bu yediğin şeyi verdi.

Bunun üzerine Ebûbekir, parmağını ağzına götürerek yediklerinin hepsini dışarı çıkardı. (Buhârî, Menâkıbü'l-Ensâr, 26)

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZ s.a.v.VE ŞÜPHELİ ŞEYLERDEN KAÇINMASI (devamı) 30/01/2008 çarşamba

Bir mü'min harâmlardan şiddetle sakınır.

Kendisinin ve ailesinin midesine harâm lokma koymanın büyük bir günâh olduğunu bilir.

Hatta bununla da yetinmeyip Hz. Ebûbekir'in yaptığı gibi, harâm olması ihtimâli bulunan şeylerden uzak durur.

Zîrâ o iyi bilir ki, harâm bir gıdanın sağladığı kuvvetle yapılan ibâdetler ve duâlar kabul edilmez.

Hulefâ-i Râşidîn'in adaletiyle mâruf sîması Hz. Ömer -radıyallâhü anh-'ın şu tavrı da bu konuya güzel bir örnektir. O , ilk hicret eden sahâbîlere dörder bin, oğlu Abdullâh'a da üç bin beş yüz dirhem maaş bağlamıştı. Hz. Ömer'e:

– Oğlun da ilk hicret edenlerden biridir. Onun hakkını niçin kıstın? diye sordular. Hz. Ömer şunları söyledi:

– Oğlum babasıyla birlikte hicret etti. Bu sebeple yalnız başına hicret edenlerle bir tutulamaz. (Buhârî, Menâkıbü'l-Ensâr, 45)

devamı var
 

Cenan

Ordinaryus
Katılım
13 Eyl 2007
Mesajlar
3,074
Tepkime puanı
1,775
Puanları
113
Allah razi olsun efendim.

Bizim gecen sene sohbet kitabimizdi Usve-i Hasene. Elhamdulillah iki cildinide bitirmistik. Lakin onemli olan okumak, okuyup bitirmek degil, ogrendiklerimiz ile amel etmek, fiiliyata dokmektir. Rabbim cumlemizi ilmi ile amel edenlerden eylesin. Selam ve dua ile...
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZ s.a.v.VE ŞÜPHELİ ŞEYLERDEN KAÇINMASI (devamı) 31/01/2008 perşembe

Burada İslâm'ın âdil halifesi Hz. Ömer'in, devlet malını dağıtırken ne kadar titiz davrandığı görülmektedir.

İlk muhâcirlerden olmasına rağmen, on bir yaşında anne ve babasıyla birlikte hicret ettiği için kendi oğluna beş yüz dirhem daha az para veriyordu.

Normalde diğerleri ile oğlunu eşit tutması gerekirdi. Çünkü onlar içinde de anne babasıyla birlikte hicret edenler vardı.

Fakat o böyle yapmadı, şüpheli şeylerden uzak durma veya helâl olanların bir kısmından vaz geçme kâidesine uyarak, oğluna az verdi.

Şüpheli şeyler husûsundaki bu hassâsiyet, çağlar boyu Allâh dostları vasıtasıyla süregelmiştir.

Bu mümtaz şahsiyetler, geriden gelenlere çok güzel hakkaniyet hâtıraları bırakmışlardır.

Bunlardan biri de, İmam-ı A'zam Ebû Hanîfe hazretleridir.

Ebû Hanîfe hazretleri, ticâretle geçinen servet sâhibi zengin bir kimse idi. Ancak ilimle meşgul olduğundan ticârî işlerini vekili vasıtasıyla yürütür, kendisi de yapılan ticâretin helâl dâiresi içinde olup olmadığını kontrol ederdi.

http://www.usveihasene.com
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZ s.a.v. ABDESTİ 31/01/2008 perşembe

Peygamber -aleyhisselâm-, ibâdet hayâtını temizlik üzerine binâ etmiştir. İnsanın rûhen temizlenmesinde, iyiliklere yönelmesinde ve nefsin ihsân mertebesine ulaşabilmesinde, maddî temizliğin de büyük bir tesiri vardır. Bu mânâda Cenâb-ı Hak:

“Allâh temizlenenleri sever.” buyurmaktadır. (el-Bakara 2/222) Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- de:

“Temizlik îmânın yarısıdır.” (Müslim, Tahâret, 1) hadîsi ile bu hakîkati ifâde etmiştir.

Allâh Teâlâ, huzûr-ı âlîsine çıkacak olan mü'min kullarının abdest alarak maddî ve mânevî kirlerden arınmış olmalarını istemektedir. Bu sebeple namaz ve tavaf gibi ibâdetlerden önce abdest almayı kullarına farz kılmıştır.

İslâm âlimleri faziletine ve ehemmiyetine binâen, abdesti başlı başına bir tâat olarak görmüşlerdir. Abdestin fazîletini beyân eden bir rivâyet şöyledir: Ukbe bin Âmir -radıyallâhu anh- anlatıyor:

“Develerimizi sırayla güdüyorduk. Bir gün nöbet bana gelmişti. Günün sonunda develeri kıra çıkardım. Dönüşte Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-'in geldim, ayakta halka hitab ediyordu. Söylediklerinden şu sözlere yetiştim:

«Güzelce abdest alıp, sonra iki rekât namaz kılan ve namaza bütün rûhu ve benliği ile yönelen herkese cennet vâcib olur!»

devamı var
 
Üst