Üsve-i Hasene En Güzel İnsan Peygamber Efendimiz (s.a.v.)

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBERİMİZ VE HARAM VE HELÂL HUSÛSUNDAKİ HASSÂSİYETİ devamı

Burada dikkat edilmesi gereken en mühim nokta şudur ki, hâdise bir savaş esnâsında ve açlığın dayanılmaz bir hâl aldığı zamanda vuku bulmuştur. Buna rağmen Allâh

Resûlü, harâm olan bir şeyin yenmesine müsâade etmemiş ve derhal ashâbını bundan vazgeçirmiştir.

Haram gıdaya bu kadar titiz yaklaşan Resûl-i Ekrem Efendimiz, hayatın bütün alanlarında da aynı titizliği sergilemiştir. Meselâ yolda giderken dâimâ önlerine

bakarak yürürler, gözlerini harâmlardan olduğu kadar, şüpheli şeylere bakmaktan dahî sakınırlardı. Ashâbına da, böyle davranmaları tavsiyesinde bulunurlardı. Cerîr -

radıyallâhü anh-, Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-'e, bakılması harâm olan bir şeyi ansızın görmenin hükmünü sorunca:

“Gözünü derhal başka tarafa çevir!” buyurmuştu. (Müslim, Âdâb, 45)
devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBERİMİZ VE HARAM VE HELÂL HUSÛSUNDAKİ HASSÂSİYETİ devamı

Ümmü Seleme'nin anlattığı şu hâdise ise daha ilginçtir:

Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem'in yanında bulunuyordum. Meymûne de oradaydı. Âmâ sahabî İbn-i Ümmü Mektûm çıkageldi. Bu olay, örtünme emri geldikten sonra idi. Nebî -sallallâhu aleyhi ve sellem- bize:

“ – Perde arkasına çekilin!” buyurdu. Biz:

– O âmâ biri değil mi, ey Allâh'ın Resûlü, bizi göremez, dedik. Bunun üzerine Efendimiz :

“– Siz de mi âmâsınız, onu görmüyor musunuz?” buyurdu . (Ebû Dâvûd, Libâs, 34)

Zikrettiğimiz bu hâdiselerde, harâmlardan son derece uzak duran Allâh Resûlü'nün, âile efradını ve ashâbını da bunlardan uzak tutmak için uyardığı müşâhede edilmektedir.

Haram helâl konusundaki tavırda helâlin haram, haramın da helâl kabul edilmesi gibi yanlış tutumlar olabildiği için Resûlullâh Efendimiz, insanları bu konuda da îkâz

etmiştir. İbn-i Abbas -radıyallâhu anh- bununla alâkalı şöyle bir olay naklatmektedir:

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBERİMİZ VE HARAM VE HELÂL HUSÛSUNDAKİ HASSÂSİYETİ devamı

Bir adam Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-'e gelerek:

– Et yediğim zaman kadınlara karşı zaafım artıyor ve bende şehvet galebe çalıyor. Bu sebeple et yemeyi nefsime harâm ettim! dedi. Bunun üzerine şu âyet-i kerîme nâzil oldu:

«Ey îmân edenler! Allâh'ın size helâl kıldığı temiz şeyleri (kendinize) harâm kılmayın ve haddi aşmayın. Doğrusu Allâh, haddi aşanları sevmez. Allâh'ın size verdiği rızkın

temiz ve helâl olanından yiyin. İnandığınız Allâh'tan sakının!» (el-Mâide 5/87-88) ” (Tirmizî, Tefsir, 5/14)

Sathî bir nazarla bakıldığında, gâyet mâsum ve mâkul bir niyet gibi görünen bu davranış, hakîkatte bir âyetin inmesine sebep olacak kadar yanlış bir düşüncenin

mahsûlüdür. Âyet-i kerîme, Allâh'ın helâl kıldığı şeyleri hiç kimsenin kendi arzusu istikâmetinde değiştirmesinin uygun olmadığını ortaya koymaktadır.

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBERİMİZ VE HARAM VE HELÂL HUSÛSUNDAKİ HASSÂSİYETİ devamı

Fahreddin-i Râzî hazretleri “Allâh'ın size helâl kıldığı temiz şeyleri, kendinize harâm kılmayın” emrinde altı muhtelif yasak olduğunu açıklar:

1. Allâh'ın size helâl kıldığı bir şeyin, harâm olacağına sakın itikad etmeyin. Zîrâ bu küfrü gerektirir.

2. Allâh'ın size helâl kıldığı bir şeyin harâm olduğunu dilinizle de telaffuz etmeyin.

3. Allâh'ın size helâl kıldığı şeylerden, harâmdan kaçtığınız gibi kaçmayın.

4. Fetva vererek, helâlleri başkasına harâm kılmayın.

5. Adak ve yeminde bulunarak helâlleri harâm kılma yoluna gitmeyin

6. Gasbedilen şeyi, ayrılması mümkün olmayacak şekilde mülkünüze karıştırmayın. Zîrâ böylesi bir hareket, helâl olan şeyi de harâm kılar.

Âyette geçen, “Haddi aşmayın” ifâdesi, “helâli harâm kılma” fiilini kulluk haddini aşmak ve zulüm olarak takdim etmektedir. Aynı şekilde bu tabir, temiz olan şeyleri

mubah kılmakla birlikte, israftan da sakındırmaktadır. Bir de burada, “Mâdem Allâh size temiz olanları helâl kılmış, bunlarla yetinip harâma gitmeyin!” mânâsı da mevcuttur.

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBERİMİZ VE HARAM VE HELÂL HUSÛSUNDAKİ HASSÂSİYETİ devamı

Tahrim sûresinin baş tarafında yer alan; “Ey Peygamber, eşlerinin rızâsını gözeterek, Allâh'ın sana helâl kıldığı şeyi niçin kendine harâm kılıyorsun?” (et-Tahrîm 66/1) âyeti de aynı maksadı ihtiva etmektedir.

Asr-ı saâdetten sonra Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-'in izini adım adım takip eden Allâh dostları, haram lokmadan son derece uzak durmaya çalışmışlardır. İbrahim Ethem hazretlerinin başından geçen şu hadise bu mevzunun ehemmiyetini göstermesi açısından pek ibretlidir. O şöyle anlatıyor:

Birgün Beyt-i Makdis mescidinde, vazifeliler çıkarmasın diye hasıra sarınıp yatmıştım. Gece yarısı olunca mescidin kapısı açıldı, içeri bir pîr girdi. İki rekât namaz kıldıktan sonra arkasını mihrâba dönerek oturdu. Oraya kırk kişi daha geldi. İçlerinden biri:

– Burada bir kişi yatıyor, dedi. Pîr gülümseyerek:

– O İbrahim Ethem'dir. Kırk gündür kıldığı namazın tadını bulamaz, dedi. O sözü işitince dayanamayıp pîrin huzûruna geldim. Selam verip:

– Allâh aşkına, benim bu hâlimin sebebi nedir, diye dordum. Şöyle dedi:

– Falan gün Basra'da hurma satın almıştın. Bir hurma yere düştü, kendinin zannederek onu da aldın. Halbuki o senin değildi. Bu sebeple mâneviyattan yüz fersah uzak düştün, dedi.

Hemen gidip hurma aldığım kimseyle helalleştim. Bu durum ona da çok tesir etti ve infâk sâhibi sâlih kimselerden oldu. (Attâr, s. 122-123)

Hâsılı haram helâl konusu dînî hayatın ve uhrevî saâdetin esasını teşkil eden en mühim umdedir. Kul hakkına gösterilmesi gereken ehemmiyet de bunun bir parçasıdır.
üsveihasenecom
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
Peygamber Efendimiz Ve Kul Hakkina Gösterdiği Ehemmiyet

PEYGAMBER EFENDİMİZ VE KUL HAKKINA GÖSTERDİĞİ EHEMMİYET

“Kıyâmet günü kişi kardeşinden,
anasından, babasından, hanım
ve çocuklarından kaçar.” (Abese 80/34-36)

Kul hakkını ihlâl, Allâh Teâlâ'nın, engin af ve merhametinin hudutları dışına çıkardığı büyük günâhlardan biridir. Cenab-ı Hak, kul hakkını bağışlayıp bağışlamamayı, haksızlığa uğrayan kuluna bırakmıştır. Her hâliyle beşeriyete numûne olan Kâinâtın

Efendisi, Allâh Teâlâ'nın huzûruna kul hakkıyla çıkmamak için, fevkalâde titizlik göstermiş ve pek güzel örnek davranışlar sergilemiştir. Bunlardan birisini Ebû Zür'a -radıyallâhu anh- şöyle anlatır:

“Seyyidü'l-Mürselîn Efendimiz, Tâif seferi sırasında, Karn-ı Menâzil'den ayrılırken hayvanına binmek istediği zaman devesi Kasvâ'yı hazırladım. Kasvâ'nın yularını elimde tuttum, üzerine binince de kendisine verdim ve terkisine bindim. Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- yürütmek için devenin arkasına kamçı ile vuruyor, her vuruşunda kamçı bana da değiyordu. Sonra bana dönüp:

«– Yoksa kamçı sana da mı değiyor?» diye sordu.

– Evet, anam babam sana fedâ olsun! dedim.

Ci'raneye inince bir köşede davarlar bulunuyordu. Ganîmet mallarının başındaki memûrdan onlar hakkında bir şeyler sordu. Memûr da sorulan şeyler hakkında bilgi verdi. Bundan sonra Resûlullâh:

«– Ebû Zür'a nerede?» diye seslendi.

– İşte buradayım! dedim.

«– Şu davarları al! Akşamleyin sana değen kamçılara karşılık!» buyurdu. Saydığımda, o davarların yüz yirmi tâne olduğunu gördüm. Benim edindiğim ve en çok faydalandığım malım bunlardı.” (Vâkıdî, III, 939)

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
osman nuri topbaş hoca efendinin kaleminden

PEYGAMBER EFENDİMİZ VE KUL HAKKINA GÖSTERDİĞİ EHEMMİYET (devamı) 19/01/2008 cumartesi

Bu hâdisede Rasûl-i Ekrem -sallallâhu aleyhi ve sellem-'in kul hakkı husûsunda sergilediği hakşinaslık, çağları aydınlatacak bir mâhiyet arzetmektedir.

İnsanların bu hassâsiyetle birbirine davrandığı bir dünyânın, nasıl bir cennet köşesi hâline geleceği tasavvur edilmelidir.

Harb bin Süreyc, ismini vermediği bir zattan, kul hakkının âhiretteki ağır mes'ûliyetini en güzel şekilde ortaya koyan şu ibretli hâdiseyi nakleder:

Medine'ye varıp vâdinin civârında konakladım. İki kişi, aralarında iri bir keçinin pazarlığını yapıyorlardı. Müşteri satıcıya:

– İkramda bulun, diyordu. O sırada karşıdan gelen bir kimse gördüm.

Kendi kendime; “Acaba bu Haşimoğullarından halkı saptıran o adam mı?” dedim.

Baktım yakışıklı, alnı geniş, ince burunlu, kalem kaşlı, göğsü boğazından göbeğine kadar bir ip gibi siyah kıllarla örtülü, üzerinde iki parçadan ibâret eski elbisesi olan bir insandı.

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
osman nuri topbaş hoca efendinin kaleminden

PEYGAMBER EFENDİMİZ VE KUL HAKKINA GÖSTERDİĞİ EHEMMİYET (devamı) 19/01/2008 cumartesi

Bize doğru yaklaşıp selâm verdi. Biz de selâmına mukâbelede bulunduk.

Kısa bir müddet sonra müşteri onu çağırarak:

– Ya Resûlallâh, ona söyle de bana ikramda bulunsun, dedi. Allâh Resûlü elini uzattı ve şöyle buyurdu:

“– Mallarınıza siz mâlik bulunuyorsunuz.

İsterim ki kıyâmet günü Allâh'a kavuştuğum zaman sizden hiçbir kimse malına, canına ve ırzına haksız yere tecâvüz ettiğim iddiasıyla karşıma çıkmasın.

Allâh Teâlâ satarken, alırken, tutarken, verirken, hükmederken ve birisi ile muhâkeme olurken kolaylık gösterene rahmet etsin...”

Daha sonra, olayı nakleden bu zât, Sevgili Peygamberimiz'in sözlerinden etkilenerek kendisini tâkib etmiş, İslâm hakkında sorular sorarak nihâyetinde “Dâvet ettiğin şeyler ne güzel!” diyerek Müslüman olmuş ve şöyle demekten de kendisini alamamıştır:

“Şimdiye kadar yer yüzünde ondan daha çok nefret ettiğim hiç kimse yokken, şimdi o bana evlâdımdan, anamdan, babamdan ve bütün insanlardan daha sevimli hâle geldi.” (Heysemi, IX, 18)

devamı var
 

Cenan

Ordinaryus
Katılım
13 Eyl 2007
Mesajlar
3,074
Tepkime puanı
1,775
Puanları
113
Fahreddin-i Râzî hazretleri “Allâh'ın size helâl kıldığı temiz şeyleri, kendinize harâm kılmayın” emrinde altı muhtelif yasak olduğunu açıklar:

1. Allâh'ın size helâl kıldığı bir şeyin, harâm olacağına sakın itikad etmeyin. Zîrâ bu küfrü gerektirir.

2. Allâh'ın size helâl kıldığı bir şeyin harâm olduğunu dilinizle de telaffuz etmeyin.

3. Allâh'ın size helâl kıldığı şeylerden, harâmdan kaçtığınız gibi kaçmayın.

4. Fetva vererek, helâlleri başkasına harâm kılmayın.

5. Adak ve yeminde bulunarak helâlleri harâm kılma yoluna gitmeyin

6. Gasbedilen şeyi, ayrılması mümkün olmayacak şekilde mülkünüze karıştırmayın. Zîrâ böylesi bir hareket, helâl olan şeyi de harâm kılar.

Allah razi olsun efendim. Bu konudan haberimiz yoktu. Takipteyiz insallah. Selam ve dua ile...
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
osman nuri topbaş hoca efendinin kaleminden

PEYGAMBER EFENDİMİZ VE KUL HAKKINA GÖSTERDİĞİ EHEMMİYET (devamı) 19/01/2008 cumartesi

İnsanların haksız yere haklarına tecâvüz ederek âhlarını almamak lâzımdır. Zîra mazlûmun duâsı ile Allâh arasında hiçbir perde yoktur. M. Raif Bey bunu şöyle dile getirir:

Sen âh deyip de geçme öyle,

Bir âh'dadır Celâl-i Zâtı

Bir âh semâyı, arşı sarsar

Bir âh yıkar bu kâinâtı

Kul hakkı üzerinde titzlikle duran Rasûl-i Ekrem Efendimiz, kişinin bu fâni dünyâdan göçmeden evvel, üzerinde bulunan hakları ödemesi gerektiğini bildirerek şöyle bildirir:

“Kimin üzerinde din kardeşinin ırzı, namusu veya malıyla ilgili bir zulüm varsa, altın ve gümüşün bulunmayacağı kıyâmet günü gelmeden önce, o kimseyle helâlleşsin.

Aksi takdirde, sâlih amelleri varsa, yaptığı zulüm mikdarınca sevaplarından alınır (hak sâhibine verilir.) Şâyet iyilikleri yoksa, zulüm yaptığı kardeşinin günâhlarından alınarak onun üzerine yüklenir.” (Buhârî, Mezâlim, 10)

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
osman nuri topbaş hoca efendinin kaleminden

PEYGAMBER EFENDİMİZ VE KUL HAKKINA GÖSTERDİĞİ EHEMMİYET (devamı) 19/01/2008 cumartesi

Kul hakkına giren kimselerin kıyamet günü gelmeden zulmettikleri kimselerle helâlleşmeleri, sonra da tövbeye yönelmeleri gerekir.

Zîrâ kıyamet günü, altın ve gümüşün geçerli olmayacağı bir hesaplaşma günüdür.

Gerçek zarar ve ziyan, hakiki iflâs hadis-i şerîfte haber verilen durumdur.

Bu bakımdan namaz, oruç, zekât gibi emredilen ibâdet ve taatlara devamla birlikte dinin harâm kıldığı şeylerden sakınılması icâb etmektedir. Nebî -sallallâhu aleyhi ve sellem-:

“Müslüman, dilinden ve elinden Müslümanların zarar görmediği kimsedir ...” (Buhârî, Îmân, 4-5) buyurarak kul hakkına ehemmiyet verilmesi gerektiğini veciz bir şekilde vurgulamaktadır.

Zîrâ Sevgili Peygamberimiz, ne suretle olursa olsun, kul hakkına tecavüz edenleri cehennem azabıyla uyarmaktadır. Bir defâsında Resûl-i Ekrem Efendimiz :

“Yemin ederek bir Müslümanın hakkını alan kimseye, Allâh cehennemi vâcip, cenneti de harâm kılar.” buyurunca bir adam:

– Ya Resûlallâh! Şâyet o küçük ve değersiz bir şey ise de mi? dedi. Bunun üzerine Efendimiz:

“– Misvak ağacından bir dal bile olsa, böyledir.” buyurdu . (Müslim, Îmân, 218)

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
osman nuri topbaş hoca efendinin kaleminden

PEYGAMBER EFENDİMİZ VE KUL HAKKINA GÖSTERDİĞİ EHEMMİYET (devamı) 19/01/2008 cumartesi

Kul haklarına tecavüzün bir diğer çeşidi de, âmmenin ortak hakkı olan devlet mallarını haksız bir şekilde gasbetmek ve uygunsuz olarak kullanmaktır.

Özellikle kamuyu ilgilendiren yerlerde çalışan kişilerin, bu bakımdan çok duyarlı olmaları gerekmektedir.

Allâh Resûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem-, bu konuda da ümmetine son derece ciddi uyarılarda bulunmuştur.

Bu uyarılardan birini ihtivâ eden hâdise şöyledir:

Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- Ezd kabilesine mensup İbn-i Lütbiye denilen bir adamı zekât toplamak üzere görevlendirmişti. Bu zât, vazifesini yapıp Resûlullâh'ın huzûruna gelince:

– Şu mallar sizin, bunlar da bana hediye edilenler, dedi. Bunun üzerine Efendimiz minbere çıktı ve Allâh'a hamd ü senâdan sonra şöyle buyurdu:

“Allâh Teâlâ'nın benim idâreme verdiği işlerden birine, sizlerden birini tayin ediyorum, sonra da o kişi dönüp geliyor ve bana; «Şunlar size ait olanlar; bunlar da bana hediye edilenler.» diyor.

Eğer o kişi sözünde doğru ise, babasının veya anasının evinde otursaydı da kendisine hediyesi gelseydi ya! Allâh'a yemin ederim ki, sizden biriniz haksız olarak bir şey alırsa, kıyamet gününde o aldığı şeyi yüklenmiş vaziyette Allâh'ın huzûruna çıkar.

Bu, böğüren bir deve veya bağıran bir inek yahut da meleyen bir koyun olabilir.”

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZ VE KUL HAKKINA GÖSTERDİĞİ EHEMMİYET (devamı) 20/01/2008 pazar

Sonra Resûlullâh, ellerini iyice yukarıya kaldırıp:

“Allâhım! Tebliğ ettim mi?” buyurdu. (Müslim, İmâre, 26; Buhârî, Zekât, 3)

Burada devlet hizmetinde bulunanların zekât-hediye ayrımını doğru yapmaları gerektiği, devlet görevlilerinin hediye olarak aldıkları şeyin aslında kendi hakları olmadığı vurgulanmaktadır.

Dolayısıyla bu görevler yapılırken, son derece dikkatli ve dürüst olmak gereklidir.

Bunlar, âmmeye ait mallar olduğu için, en küçük bir haksızlık bile büyük günâhtır.

Tarih sayfalarında yerini almış olan şu hâdise, ecdâdımızın bu nebevî îkâzlar istikâmetinde yaşamayı nasıl düstûr hâline getirdiklerini göstermesi açısından, oldukça ibretlidir.

Sultan Vahîdeddin İstanbul'dan çıkmadan evvel, Hazîne-i Hümâyûndan makbuz mukâbilinde Kıyâmetnâme adlı kitabı yanına getirtmişti.

Vatanını terk etmek mecbûriyetinde bırakıldığı zaman, o dönemde minyatürleri iki milyon değerinde olan bu eseri, makbuzunu getirterek tekrar Hazineye iâde etti.

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZ VE KUL HAKKINA GÖSTERDİĞİ EHEMMİYET (devamı) 20/01/2008 pazar

Yakınları kendisine:

– Padişahım! Hazine-i Hümâyûnunuzdaki bütün eşya ecdâdınıza ve hânedânınıza, hükümdarlar tarafından hediye edilen şeylerdir.

Bunlar sizin öz malınızdır! Bâhusûs iâde buyurmak istediğiniz kitabın iki, belki üç milyon altına alıcısı hazırdır.

Hiç olmazsa bunu bir ihtiyat olarak nezd-i şâhânenizde alıkoymak doğru değil midir? dediklerinde Sultan Vahîdeddin, Resûl-i Ekrem Efendimiz'in hâdîs-i şerîfi istikâmetinde şu cevâbı vermiştir:

– Haklısınız, bunlar hesâbını kimseye vermekle mükellef olmadığımız şahsî malımızdır.

Fakat ecdâdım bu milletin hükümdarları olmasaydılar, onlara kim bu hediyeleri verirdi?

Binâenaleyh bu kıymet biçilmez eşyâ ve evânîde (kaplarda), benim kadar milletimin de hakkı vardır. Ben bu ihân eti kabul edemem!1

Bu târihî hakîkat, bütün bir insanlık âlemi için üsve-i hasene olan Resûl-i Ekrem Efendimiz'in sünnet-i seniyyesinin asırlar boyunca canlı bir şekilde yaşanarak muhâfaza edildiğinin ve her şeyden aziz tutulduğunun en bâriz bir tezâhürüdür.

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
osman nuri topbaş efendinin kaleminden

PEYGAMBER EFENDİMİZ VE KUL HAKKINA GÖSTERDİĞİ EHEMMİYET (devamı) 20/01/2008 pazar

Ömer bin Hattâb -radıyallâhu anh- şöyle anlatır:

Hayber Gazvesi günü idi.

Nebî -sallallâhu aleyhi ve sellem-'in ashâbından bir grup geldi ve:

– Falanca şehit, falanca da şehit, dediler.

Sonra bir adamın yanından geçerken:

– Falanca kimse de şehit olmuş, dediler. Efendimiz :

“ – Hayır, ben onu, ganîmet mallarından haksız yere aldığı bir hırka içinde cehennemde gördüm” buyurdu. (Müslim, Îmân, 182)

Şehitlik, kişinin bir çok günâhına keffâret olduğu halde, âmmenin malına hıyâneti ve kul haklarını ortadan kaldırmaz.

Bu sebeple Peygamber Efendimiz, şehid olduğu haber verilen bir kişinin, ganîmet malları henüz paylaşılmadan onlardan aldığı bir hırkadan dolayı, cehennemde olduğunu bildirmiş, âmme malına ihânetin ve kul hakkının affedilmeyeceğini ümmetine öğretmiştir.

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
osman nuri topbaş efendinin kaleminden

PEYGAMBER EFENDİMİZ VE KUL HAKKINA GÖSTERDİĞİ EHEMMİYET (devamı) 21/01/2008 pazartesi

Peygamberimiz'in hizmetini gören Mid'am isminde zenci bir kölesi vardı. Onu Rifâa bin Zeyd el-Cüzâmî hediye etmişti.

Efendimiz'in yükünü indirdiği sırada, nereden geldiği belli olmayan bir ok isâbet edip ölümüne sebep oldu. Müslümanlar:

– Ey Mid'am! Cennet sana mübârek olsun! Ya Resûlallâh, hizmetçine şehitlik mübârek olsun! diyerek gıpta ve tehassürlerini ifâde ettiklerinde Allâh Resûlü:

“– Hayır, öyle değildir. Varlığım kudret elinde bulunan Allâh'a yemin ederim ki, Hayber günü ganîmet malları paylaşılmadan önce aldığı bir kilim, şu anda onun üzerinde alev alev yanmaktadır!” buyurdu.

Bunu işiten Müslümanlar çok korktular. Bir adam Peygamberimiz'e bir veya iki ayakkabı bağı getirdi:

– Ya Resûlallâh! Ben de ganîmet malları bölüşülmeden ayakkabılarım için bu bağları almıştım, dedi. Peygamberimiz:

“ – Sana da cehennem ateşinden bir veya iki bağ (yani bunlardan dolayı azap) var.” buyurdu. (Buhârî, Eymân, 33; Müslim, Îmân, 183)

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
osman nuri topbaş hoca efendinin kaleminden

PEYGAMBER EFENDİMİZ VE KUL HAKKINA GÖSTERDİĞİ EHEMMİYET (devamı) 21/01/2008 pazartesi

Bir insan, sahâbî de olsa, hatta Peygamber'in hizmetinde de bulunsa, günâhlarına karşılık cehenneme girmesine hiçbir şey mâni olamaz.

Onun cehennemde oluşunun sebebi, ganîmetten, yani devlet hazinesinden haksız olarak bir mal almış olmasıdır.

Çünkü bu davranış, büyük günâhlardandır.

Böyle durumlar karşısında dikkatli olunması gerektiğini bildirmek üzere Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-; “Bir kısım insanlar Allâh'ın mülkünden haksız bir surette mal elde etmeye girişirler.

Halbuki bu, kıyamet günü onlara bir ateştir, başka bir şey değil.” buyururlardı. (Buhârî, Humus, 7)

Kul hakkının ihlâl edildiği tehlikeli zamanlardan biri de, insanlar arasındaki anlaşmazlıkların hükme bağlandığı anlardır.

Meydana gelen bir hâdise veya haksızlık üzerine dâvâ açılır.

Bu dâvâda haklı da haksız da kendini savunur. Sonunda biri dâvâyı kazanır, diğer taraf kaybeder.

Fakat, şu soru hep zihinleri meşgul eder: Acaba gerçekten haklı olan mı kazandı, yoksa haksız olan mı? Allâh Resûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem- bu husûsta da mü'minleri şiddetli bir şekilde uyarmaktadır:

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
osman nuri topbaş hoca efendinin kaleminden

PEYGAMBER EFENDİMİZ VE KUL HAKKINA GÖSTERDİĞİ EHEMMİYET (devamı) 21/01/2008 pazartesi

Ben sâdece bir beşerim. Sizler bana yargılanmak üzere geliyorsunuz.

Belki biriniz, delilini getirmekte diğerinden daha becerikli olabilir ve merâmını daha iyi anlatabilir.

Ben de dinlediğime göre o kimsenin lehinde hüküm veririm.

Kimin lehine kardeşinin hakkını alıp hüküm vermişsem, ona cehennemden bir parça ayırmış olurum .” (Buhârî, Şehâdât, 27; Müslim, Akdiye, 4)

Bu hadis-i şerife istinaden söylenen meşhur bir darb-ı mesel şöyledir:

“Biz zâhire göre hükmederiz, işin iç yüzünü ancak Allâh Teâla bilir.”

Darb-ı meselde de ifade edildiği gibi, beşerî konular, işlerin görünürdeki şekline göre hükmetmeyi gerektirir. İnsan, Allâh Teâlâ bildirmedikçe, gaybı ve hâdiselerin iç yüzünü bilemez.

Peygamber Efendimiz'in de, başkaları gibi görünürdeki hâle göre hükmetmesi gerekmektedir.

O da şâhitlerin ifâdesi, gösterilen deliller ve yemin gibi esaslara dayanarak hüküm vermekle mükellef kılınmıştır.

Hüküm verme bahsinde ümmetine örnek olması da, ancak böylece mümkün olabilir.

Fakat, yapılan şâhitliklerin ve kullanılan ifâdelerin kuvvetli ve tumturaklı olmaları sebebiyle zahire göre verilen hüküm, hakîkatte gerçeği ifâde etmeyebilir.

Bu durumda hadis-i şerîf, haksız olduğu halde dâvâyı kazanan tarafı cehennem ateşiyle tehdit etmektedir.

Keyfiyet böyleyken, hem dâvâ sâhiplerinin hem de dâvâların hükme bağlanmasında vazîfe gören kimselerin daha dikkatli davranmaları gerekmektedir.

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
osman nuri topbaş hoca efendinin kaleminden

PEYGAMBER EFENDİMİZ VE KUL HAKKINA GÖSTERDİĞİ EHEMMİYET (devamı) 21/01/2008 pazartesi

İslâm dininin kul hakkı konusunda hangi din ve mezhepten olursa olsun insanlar arasında ayırım gözetmediğini ise şu hâdise açıkça ortaya koymaktadır:

Zafer oğullarından ve Ensâr'dan Tu'me bin Übeyrık, komşusu Katâde bin Nu'mân'ın evinden bir zırh çalmıştı.

Zırh, içinde un bulunan bir çuvalda idi.

Çuval da yırtık olduğundan evine kadar un dökülerek gitmişti.

Sonra çaldığı zırhı yahûdilerden Zeyd bin Semîn adında bir adamın yanına sakladı.

Çalınan zırh Tu'me'nin yanında aranıp bulunamayınca o:

– Vallâhi ben almadım ve onun hakkında bir bilgim de yok, diye yemin etti. Zırhın sâhipleri:

– Hayır, vallâhi zırhı o çaldı. Gece karanlıkta bize geldiğini gördük, zırhı aldı, evine girinceye kadar da izini sürdük, zaten un izini de görmüştük, dediler.

Ancak Efendimiz hırsızlık suçlamasını reddeden Tu'me'ye yemin teklif edip, o da çalmadığına dâir yemin edince zırhın sâhipleri mecburen Tu'me'yi serbest bıraktılar.

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
osman nuri topbaş hoca efendinin kaleminden

PEYGAMBER EFENDİMİZ VE KUL HAKKINA GÖSTERDİĞİ EHEMMİYET (devamı)

Un izini takip ederek nihâyet yahûdinin evine geldiler ve onu tutup Allâh Resûlü'ne getirdiler. Yahûdi:

– Zırhı bana Tu'me bin Übeyrık verdi, dedi ve yahûdilerden bir cemâat da buna şâhitlik ettiler. Tu'me'nin kabilesi olan Zafer oğulları ise:

– Gelin, Rasûlullah'a gidelim, dediler ve Efendimiz'e gelip Tu'me'nin durumunu anlattılar. Arkadaşlarını müdafaa sadedinde:

– Ey Allâh'ın Resûlü! Eğer hırsızlığı yahûdinin yaptığını ilân ederek onu cezâlandırmazsan arkadaşımız helâk olacak, rezil rüsvâ olacak, yahûdi de suçsuz çıkacak, dediler. Bunun üzerine Allâh Teâlâ:

“(Ey Resûlüm!) Kendilerine hıyânet edenleri savunma; çünkü Allâh hainliği meslek edinmiş günâhkârları sevmez.” (en-Nisâ 4/107) âyet-i kerîmesini indirerek, hâin ile temizi doğrudan doğruya bildirdi ve Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-'e de doğruyu gösterdi.

Buna karşı Tu'me Hakk'a teslîm olup tevbekâr olacak yerde Mekke'ye kaçarak dinden döndü. (Taberi, Tefsir, IV, 364-365; Vâhidî, 183)

devamı var
 
Üst