Üsve-i Hasene En Güzel İnsan Peygamber Efendimiz (s.a.v.)

mavi_-

Üye
Katılım
13 Haz 2007
Mesajlar
17
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Allah peygamberimizin hürmetine bizlere şefaat eder inşallah.. :)
 

İsr@

hizmet erbabı
Katılım
4 Kas 2006
Mesajlar
3,080
Tepkime puanı
62
Puanları
0
Yaş
44
Konum
KOCAELİ
6. Zühd Hayatını Sevmek

Zühd, bir şeye az rağbet göstermek, dünyadan yüz çevirmek, ona kıymet vermemek, dünya hayatını ahiret rahatına terketmek ve elden çıkana yanmamaktır.42 Zahidlik ve fakirlik Hz. Peygamber’in sıfatlarındandır. Bu sebeple kendisini sevdiğini söyleyen bir kimseye Hz. Peygamber, fakirliğe hazır olmasını söylemiş,43 kendisini sevene fakirliğin dağın tepesindeki suyun aşağıya inmesinden daha çabuk geleceğini haber vermiştir.44 Hz. Peygamber özel hayatında “ Allah’ım, âl-i Muhammed’in rızkını yetecek kadar ver!”45 diye dua ederdi. Bir defasında “Allah’ım, beni fakir olarak yaşat, fakir olarak canımı al ve beni fakirler topluluğu içinde haşreyle!”46 diye dua ettiğini işiten Hz. Aişe, “Niçin böyle dua ediyorsunuz yâ Resûlallah” diye sormuş, bunun üzerine Resûl-i Ekrem, “Çünkü fakirler zenginlerden kırk yıl önce cennete girecekler”47 şeklinde cevap vermiştir. Sühreverdî (ö.632/1234), “Fakirleri sevmediği halde Resûlullah (a.s.)’ı sevdiğini iddia eden kimse bu davasında yalancıdır”48 demiştir.
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZİN TA'ZÎMİ devamı

Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem-'in kurban vâsıtasıyla Allâh'a göstermiş olduğu ta'zîme şu hâdise güzel bir örnek teşkil eder:

Hudeybiye'de kurbanlıklar arasında, Bedir gazvesinde ganîmet olarak ele geçirilen ve burnunda gümüş halka takılı olan Ebû Cehil'e âit iyi cins bir deve de bulunuyordu.

Bu deve, kurbanlık develerle birlikte yayıldığı sırada, kaçarak Mekke'ye kadar gitti ve Ebû Cehil'in evine vardı. Amr bin Aneme -radıyallâhu anh- de devenin ardından

gitti. Birtakım kimseler onu Amr'e teslîm etmek istemediler. Daha sonra bu deveye karşılık yüz deve vermeyi teklif ettiler. Durumdan haberdar olan Peygamber Efendimiz:

“Eğer biz onu, kurbanlık olarak belirlememiş olsaydık, dileğinizi yerine getirirdik!” buyurdu. (Vâkıdî, II, 614)

Görüldüğü gibi Peygamber Efendimiz, Allâh için kurban edilmek üzere belirleyip seçtiği bir deveyi, Allâh'a ta'zîminden dolayı yüz deve karşılığında bile olsa değiştirmemiştir.

üsveihasenec
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZİN TA'ZÎMİ devamı

Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- bunun ötesinde hayatın her alanında Allâh'ın huzûrunda bulunduğunu dikkate almış ve “ta'zîm”e hassâsiyet göstermiştir.

Bunlardan bazı örnekleri de buraya almak isteriz. Meselâ Enes -radıyallâhü anh-'ın anlattığına göre, Resûlullâh -sallallâhü aleyhi ve sellem- tuvalete girince, Allâh

Teâlâ'ya ta'zîminden dolayı üzerinde “Muhammedün Resûlullâh” yazan yüzüğünü çıkarırdı. (Ebû Dâvûd, Tahâret, 10 )

Yine Behz bin Hakîm'in dedesi gelerek, avret yerlerinin örtülmesi husûsunu sorduğunda, Efendimiz ona:

“Avret yerini, hanımın ve mâliki bulunduğun câriyenden başka herkesten koru!” buyurmuştur. Aynı şahsın, kimsenin bulunmadığı bir yerde, giyinme husûsunda rahat davranıp davranamayacağı sorusuna da:

“Allâh, kendisinden hayâ edilmeye insanlardan daha lâyıktır.” şeklinde mukâbele etmiştir. (Ebû Dâvûd, Hammâm, 2)

O, bu ta'zîmi sebebiyle, kendilerine kardeşçe muâmelede bulunmaları istikâmetindeki îkâzlarına rağmen, öfkesine mağlub olarak kölelerine kötü davrananlara:

“Biriniz hizmetçisini döverken, eğer o, Allâh'ın ismini zikrederek («Allâh aşkına vurma!» diyecek olursa) derhal elini çeksin!” (Tirmizî, Birr, 32) tavsiyesinde bulunurdu.

üsveihasenecom
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZİN TA'ZÎMİ devamı

Bu tavsiyelere candan kulak veren sahâbe-i kirâmdan Abdullâh bin Ömer -radıyallâhu anh-, iyi hâlini gördüğü ve bilhassa namaz kıldığını öğrendiği bütün

kölelerini âzâd etmeye başlamıştı. Dostlarından biri, onu uyarma gereğini duyarak, kölelerinden bir kısmının sırf âzâd edilmek için câmiye gittiğini söylediğinde, İbn-i Ömer:

“Bizi Allâh ile aldatmak isteyenlere, aldanmaya râzıyız!” karşılığını vermiş, çeşitli sebeplerle binden fazla köle âzâd etmiştir. (İbn-i Esîr, Üsüdü'l-Gâbe, III, 343)

Allah dostlarından Bişr-i Hafi hazretleri, önceleri günâhkâr biri iken bir gün yolda üzerinde besmele yazılı bulunan bir kağıt buldu. Onu öpüp başına koydu. Kokular sürdü ve güzel bir yere sakladı.
üsveihasenecom
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZİN TA'ZÎMİ devamı

O gece rüyasında şöyle bir nidâ işitti:

“Benim adımı güzel kokulara sardın, ona ta'zîm ve ihtirâmda bulundun. Benim izzetim ve azametim hakkı için ben dahî senin adını iki cihânda hürmetli kılacağım.”

Bunun üzerine Bişr uyandı, tevbe etti, sıdk ve samimiyetle Allah'a yöneldi. (Attâr, s. 128)

Allâh Teâlâ ve Resûlü'ne her vesîle ile ta'zîmlerini ifâde eden ve bunu hayatlarının tabiî bir cüz'ü hâline getiren ecdâdımız, telif ettikleri eserlerde “Lafzatullâh”ı

hürmeten açık olarak yazmamışlardır. Kitapların yere bırakılabileceği düşüncesiyle «Allah» lafzınının yerine «Lehu» kısaltmasını kullanmışlardır.
üsveihasenecom
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBERİMİZ VE MUHABBETİ

Yâr-ı seyretmek için bî-teklîf
Cümleten çeşm idi ol cism-i latîf 1
Hâkânî

Nebiyy-i zî-şân Efendimiz'in Allâh Teâlâ'ya olan ta'zîmi gibi, O'na duyduğu muhabbet de idrâk ve ifâde edemeyeceğimiz derecede engin ve nihâyetsizdi.

Hayâtın özünü teşkil eden ve ilâhî bir iksir olan muhabbet, dostluğun samimi ve katıksız hâlidir. Muhabbet sevgiliye kavuşma, onun güzelliğini görme heyecân ve susuzluğu içinde bulunan kalbin, ihtizâza gelip coşmasıdır. Yusuf Hemedânî

hazretleri muhabbetin nefsânî ve rahmânî olmak üzere iki vechesinin bulunduğunu söyleyerek aralarındaki farkı şöyle îzâh eder; “Mahlûkâtı sevince insanda bunama ve

delilik zuhûr eder. Oysa Hakk Teâlâ'ya muhabbet duyunca gönle firâset, hikmet ve ma'rifet doğar. Bu yüzden hakîkatte Allâh sevgisinden başkası uygun değildir. Çünkü

şeytanın yolunda diken ve çer çöpten, Hakk Teâlâ'nın yolunda ise nergis ve lâleden başka bir şey yoktur.” ( Rutbetü'l-Hayât, s. 69)

İnsanda muhabbet merkezi kalbdir. Allâh Teâlâ, kulunda iki değil, sâdece tek kalb yaratmış (el-Ahzâb 33/4) ve onu da kendisine mahsûs kılmıştır. Kalbin muhabbet

duyacağı hakîkî mâşûk ise ancak Allâh Teâlâ'dır. İkinci Sultan Selim bu hakîkati ne güzel dile getirir:

Âşık-ı sâdıkta dil birdir olur mu yâr iki

Hiç bir taht üstüne mümkün müdür hünkâr iki

üsveihasenecom
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
Peygamberimiz Ve Muhabbeti

PEYGAMBERİMİZ VE MUHABBETİ devamı

Fakat kalb, muhabbetin bu zirve noktasına bir anda yükselemez. Muhabbetullâh sarayına çıkmak için, sevilen diğer varlıklar birer merdiven basamakları mesâbesindedir. Bunlara duyulan meşrû

muhabbetler, kalbin hakîkî sevgiye hazırlanması istikâmetinde, birer alıştırma hükmünde olacaktır. Bir de Allâh'tan O'nun muhabbetini talep etmek gerekir. Sevgili Peygamberimiz, duâlarında Allâh Teâlâ'nın muhabbetini talep ve niyaz ederek:

“Allâhım! Senden sevgini, Seni sevenlerin sevgisini ve Senin sevgine ulaştıracak ameli talep ediyorum. Allâhım! Senin sevgini bana nefsimden, âilemden, malımdan ve soğuk sudan daha sevgili kıl!” buyururdu. (Tirmizî, Deavât, 72)

Gerçek mü'min, şâirin dediği gibi gelip geçici muhabbetlere değil, bilâkis ezelî ve ebedî olan Allâh'a gönül bağlar.

Âfitâb-ı hüsn-i hûbân âkıbet eyler ufûl

Ben muhibb-i lâ yezâlim “lâ uhibbü'l-âfilîn”

“Fânî sevgililerin güzellik güneşi birgün batar gider. Ben ise ebedî olan Allâh'ın âşığıyım, sonunda yok olan şeylere muhabbet duymam.”

üsveihasenecom
 

İsr@

hizmet erbabı
Katılım
4 Kas 2006
Mesajlar
3,080
Tepkime puanı
62
Puanları
0
Yaş
44
Konum
KOCAELİ
7. Sevdiği Herşeyi Sevmek

Bir insanı seven kimse, sevgilinin sevdiği herşeyi sever. Sevgi, sevgili ile ilgili herşeye geçer. Hatta sevgilinin köpeği ve merkebi dahi sevilir, denilmiştir. Sevenler üzerinde yapılan tecrübeler bunun böyle olduğunu göstermektedir. Bundan dolayı seven, sevgiliye ait olan bir takım eşyaları yanında saklar. Onları bir hatıra olmak üzere yanında muhafaza eder. Nitekim ashab-ı kiramdan bazıları Hz. Peygamber’in su içtiği bardağı, yemek yediği tabağı, omuzlarına aldığı hırkayı ve ayaklarına giydiği ayakkabıları büyük bir titizlikle yanlarında saklarlardı. Hatta öyle ki Resûl-i Ekrem’’in bazı yiyecekleri severek yediğini veya herhangi bir sebepten dolayı yemediğini gören sahabîler bu hususta da ona uyarlar, onun sevdiğini severler, sevmediğini de sevmezlerdi. Yani yiyecek ve içeceklere karşı bile Hz. Peygamber’i ölçü almak bir teslimiyet içinde bulunmuşlardır.
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBERİMİZ VE MUHABBETİ devamı

Kur'ân-ı Kerîm, mü'minlerin Allâh'a olan muhabbetlerinin, diğer bütün muhabbetlere hâkim olacak ve onları etkileyecek kuvvette olması gerektiğini şu şekilde ifâde etmiştir:

“Mü'minlerde Allâh muhabbeti, diğer muhabbetlerden daha şiddetlidir.” (el-Bakara 2/165)

Mü'minlerdeki muhabbetin böyle olması gerekirse, Habîbullah pâyesine erişen Resûl-i Ekrem Efendimiz'de tecellî eden muhabbet-i ilâhiyyeyi, tasavvur etmek lâzımdır. Bu muhabbeti Hâkânî şöyle terennüm eder:

Dil-güşâ olsa nola çeşm-i Resûl

Kühl-i “Mâ zâğ” ile mekhûl idi ol.

“Allâh Resûlü'nün mübârek gözlerinin, insanların gönüllerini fethetmesi çok değildir. Zîrâ o gözler, «O haşmetli makamda Allâh'ı gören Resul'ün gözleri şaşıp da O'ndan başka hiçbir şeye kaymadı, sağa sola bakmadı. (en-Necm 53/17) » âyetinde işâret edilen muhabbet sürmesi ile sürmelenmiştir.”

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBERİMİZ VE MUHABBETİ devamı

Görmemiştir rasat-engîz-i kader

Gözleri gibi Hudâyı gözler

“Kaderin rasat-hânesi, onun gözleri gibi dâimâ Allâh'a tahsis-i nazar eden başka bir göz görmemiştir.”

Muttasıl ol iki çeşm-i şahbâz

Sâha-i Arş'a ederdi pervâz

“Hiç şüphe yok ki o şâhin gözler, Arş-ı a'lâ sâhasında avlanmak, ilâhî feyz ve muhabbet şebnemlerini dermek için devamlı olarak cevelân ederdi.”

Mâsivallâha nazar etmedi hem

Hiç aynında değildi âlem

“O gözler Allâh'tan başka hiçbir şeye asla nazar etmemiştir. Zîrâ zerreden küreye bütün kâinât, Efendimiz'in nazarında bir hiç mesâbesindedir.”

Âteş-i şem-i Cemâl-i ezelî

Odlara yakmış idi ol güzeli

“Allâh Teâlâ'nın ezelî olan cemâlinin alevi, Güzeller Güzeli Efendimiz'in sînesini ateşlere yandırmıştı.”

devamı var
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBERİMİZ VE MUHABBETİ devamı

Habîb-i Ekrem Efendimiz'in, Allâh'a olan muhabbeti dâimâ diri hâldeydi. O'na olan bu eşsiz muhabbeti sebebiyle, yaratılan her şeye büyük alâka gösterir ve onları

Rabbini hatırlamaya birer vesîle sayardı. Allâh'a yaklaşmak maksadıyla, ilâhî fermanla vukû bulan her yeni tecellîye, âşina olmayı isterdi. Zîrâ b ir varlığa

duyulan muhabbet arttıkça, bu muhabbetten o varlığa herhangi bir nisbeti, yakınlığı veya alâkası olan her şeye, o yakınlık derecesinde bir pay isâbet eder. Bununla alâkalı güzel bir nükteyi Enes bin Mâlik -radıyallâhu anh- şöyle nakleder:

“Bir defâsında biz Allâh Resûlü ile berâber iken, yağmur yağmaya başladı. Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-, yağmurun bedenine isâbet etmesi için omuzunu açtı.

– Yâ Resûlallâh! Niçin böyle yaptınız? dediğimizde ise:

«– Bu rahmetin, Rabbi ile olan münâsebeti henüz yeni de ondan.» ” buyurdu. (Müslim, İstiskâ, 13)

üsveihasenecom
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBERİMİZ VE MUHABBETİ devamı

Muhabbetin şümûlünü, merkezinde sevilen varlık olmak üzere, yakın ve uzak bütün varlıkları ihtivâ edecek şekilde bir dâire gibi sonsuza kadar genişletmek

mümkündür. Yûnus'un “Yaratılanı hoş gör Yaratan'dan ötürü” mısrâlarıyla dile getirdiği bu muhabbet, “aşk-ı mutlak”tır ki, bu da en kâmil mânâda Allâh Resûlü'nde tecellî etmiştir.

Resûl-i Ekrem Efendimiz ve ashâbının Cenâb-ı Hakk'a duydukları derûnî muhabbetin artmasında ve tâzeliğini korumasında, zaman zaman nâzil olan ilâhî vahyin mühim bir tesiri olmaktaydı. Ceste ceste inen Kur'ân âyetleri, her indikçe Allâh Resûlü'nü ve

ashâbını tesellî etmekte, sıkıntılarını gidermekte ve Allâh ile olan kalbî irtibatlarını tâzeleyerek, gönüllerinde ilâhî muhabbetin lemeân etmesine (parlamasına) vesile olmaktaydı.
osmannuritopbaş üsveihasenecom
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBERİMİZ VE MUHABBETİ devamı

Bu muhabbetin en câlib-i dikkat misâlini şu hâdisede görürüz:

Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-'in vefâtından sonra Hz. Ebûbekir, Ömer -radıyallâhu anh- 'e:

– Kalk, Efendimizin yakını olan Ümmü Eymen'e gidelim, Resûlullâh'ın yaptığı gibi, biz de onu ziyâret edelim, dedi. Yanına vardıklarında Ümmü Eymen -radıyallâhu anhâ- ağlamaya başladı. Onlar:

– Niçin ağlıyorsun? Efendimiz için Allâh katındaki nimetin çok daha hayırlı olduğunu bilmiyor musun? dediler. Ümmü Eymen:

– Ben onun için ağlamıyorum. Allâh katındaki nimetlerin, Efendimiz için elbette daha hayırlı olduğunu biliyorum. Ben, vahyin kesilmiş olmasından dolayı

ağlıyorum, dedi. Onun bu ince düşüncesi, Ebûbekir ve Ömer'i de duygulandırdı. Ümmü Eymen ile birlikte onlar da ağlamaya başladılar. (Müslim, Fedâilü's-sahâbe, 103)

üsveihasene osmannuritopbaş
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBERİMİZ VE MUHABBETİ devamı

Bir taraftan, Allâh'ın kelâmının artık kendilerine gelmeyeceğini düşünerek ağlayan bu sahâbîler, diğer taraftan Cenâb-ı Hakk'ın Habîb-i Ekremi'ne âhirette bahşedeceği

nimetleri hatırlayarak tesellî buluyorlardı. Zîrâ Allâh'ın sevgilisi olan Efendimiz, bir ömür boyunca Rabbine nihâyetsiz bir muhabbetin kavurucu hasreti içinde yaşamış ve vefâtıyla Refîk-i A'lâsı'na kavuşmuştu.

Kelâm-ı ilâhî vesîlesiyle, Allâh Teâlâ'ya muhabbetini ızhâr eden sahâbîlerden birinin hikâyesi de şöyledir:

Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- onu bir seriyyenin başında komutan olarak göndermişti. Arkadaşlarına namaz kıldırıyor, ancak kırâatini her defâsında İhlâs sûresi ile bitiriyordu. Döndükleri vakit durumu Allâh Resûlü'ne anlattılar

osmannuritopbaşüsveihasenecom
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBERİMİZ VE MUHABBETİ devamı

Kelâm-ı ilâhî vesîlesiyle, Allâh Teâlâ'ya muhabbetini ızhâr eden sahâbîlerden birinin hikâyesi de şöyledir:

Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- onu bir seriyyenin başında komutan olarak göndermişti. Arkadaşlarına namaz kıldırıyor, ancak kırâatini her defâsında İhlâs sûresi ile bitiriyordu. Döndükleri vakit durumu Allâh Resûlü'ne anlattılar. Efendimiz:

“– Ona, niçin böyle yaptığını sorun!” buyurdu. Arkadaşları bunun sebebini sorduklarında sahâbî:

– Bu sûre Rahmân'ın vasıflarını anlatmaktadır. Bu yüzden, onu okumayı seviyorum, cevâbını verdi.

osmannuritopbaşüsveihasene
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBERİMİZ VE MUHABBETİ devamı

Bunu haber verdiklerinde Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu:

“– Ona haber verin, Allâh Teâlâ da onu seviyor.” (Buhârî, Tevhîd, 1)

Mevlâna -kuddise sirruh-, Fahr-i Kâinât Efendimiz'in gönlüne akseden Allâh muhabbetini şöyle dile getirir:

“Mirac gecesi onu görebilmek için yedi kat göğün ufukları hûrilerle, peygamberlerin, ermişlerin rûhları ile dolmuştu. Bu hûrilerin her biri, ona hoş görünmek için süslenmişti. Fakat onda dost düşüncesinden, yani Allâh sevgisinden başka bir sevdâ

yoktu. O, Allâh'ın büyüklüğü, kudreti ve sevgisi ile öyle dolmuştu ki Allâh'a en yakın olanlar bile oraya yol bulamazlardı. Resûl-i Ekrem Efendimiz buyurmuştu ki; «Benim Cenâb-ı Hak ile öyle anlarım olur ki, ona ne bir mukarreb melek ne de

herhangi bir peygamber vâkıf olamaz.» (Münâvî, IV, 8) Artık bunu siz düşünün. Yine Efendimiz; «Gözümüz Hakk'tan başkasına meyl etmedi, bakmadı; bizim gözümüz, kuzgunlar gibi dünyâ leşine kaymamıştır.2 Biz cümle âlemi renklendiren,

güzelleştiren Hakk'ın mestiyiz; bağın, bahçenin değil.» buyurmuştur.” ( Mesnevî , beyt: 3950-3954)

osmannuri topbaş üsveihasene
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBERİMİZ VE MUHABBETİ devamı

Resûl-i Kibriyâ Efendimiz'in Cenâb-ı Hakk'a muhabbeti, haşyete dayalı bir muhabbet; korkusu da muhabbete dayalı bir korku idi. Bu sebeple o, dâimâ şöyle duâ ederdi:

“Ey kalplere hükmeden Allâhım! Kalplerimizi sana tâate âmâde kıl!” (Müslim, Kader, 17)

Fahr-i Kâinât -sallallâhu aleyhi ve sellem- hayâtı boyunca, en derin muhabbetle gönlünü bağladığı Yüce Rabbi'ne kavuşma arzu ve iştiyâkı içerisinde bulunmuştur.

Vefâtı yaklaştığında ise bu yakıcı iştiyâk ve hasret duyguları zirveye ulaşmıştır. O, vazîfesini tamamlayıp dünyâda kalmak ile “Refîk-ı A'lâsı'na, yâni En Yüce Dostu'na

gitmek arasında serbest bırakıldığında, bir ömür beklediği fırsatın geldiğini düşünerek, hemen O'na gitmeyi tercih etmiştir. Âişe vâlidemiz bu şeb-i arûsu, yâni sevgilinin dostuna kavuşma ânını şöyle anlatır:

“Allâh Resûlü son anlarını yaşarken, mübârek başı benim göğsüme yaslı bulunuyordu. Ben:

«Ey insanların Rabbi! Hastalığı gider! Gerçek tabib, hakîki şifâ verici ancak sensin!» diyerek şifâ diliyordum. Sevgili Peygamberimiz ise:

«Hayır! Allâhım beni Refîk-i A'lâ'ya kavuştur. Ey Allâh'ım! Beni mağfiret et! Bana rahmetini ihsân et! Beni Refik-i A'lâ'ya kavuştur!» diyerek duâya devam ediyordu.” (İbn-i Hanbel, VI, 108, 231)

üsvei hasenecom
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri

PEYGAMBERİMİZ VE MUHABBETİ devamı

“Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- sağlıklı günlerinde birçok defalar:

«Hiçbir peygamber, cennetteki makâmını görmedikçe, rûhu kabzolunmaz! Sonra, dünyâda kalmak ile makâmına gitmek arasında muhayyer bırakılır!» buyurmuştu.

Kendisi hastalanıp vefâtı yaklaşınca, başı benim dizimde bulunduğu halde, üzerine bir baygınlık geldi. Ayılınca gözünü evin tavanına çevirdi ve:

«Allâhım! Refik-i A'lâ» dedi. Ben o zaman:

«Resûlullâh bizi tercih etmiyor!» dedim. Anladım ki Efendimiz'in bu temennîsi, sıhhatli zamanlarında bize söyleyip durduğu bir haberin, kendisinde tahakkuk ettiğinin bir işâretidir!” (Buhârî, Megâzî, 84; İbn-i Hanbel, VI, 89)

Fahr-i Kâinât Efendimiz'in vefâtı esnâsında ölüm meleği ile kendisi arasında vukû bulan şu muhâvere, ondaki muhabbet-i ilâhînin derecesini daha açık bir şekilde

göstermektedir. Sevgili Peygamberimiz'in vefât ânı geldiğinde, ölüm meleği Azrâil içeri girmek için izin istedi. Cebrâîl -aleyhisselâm- :

“Ey Ahmed! Bu Ölüm Meleği'dir. Senin yanına girmek için izin istiyor! Halbuki o, senden önce hiçbir kimsenin yanına girmek için izin istemediği gibi, senden sonra da hiç kimseden izin istemeyecektir! Kendisine izin ver!” dedi.

üsveihasenecom
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri

PEYGAMBERİMİZ VE MUHABBETİ devamı

Ölüm Meleği içeri girip Peygamberimiz'in önünde durdu ve:

– Yâ Resûlallâh! Yâ Ahmed! Yüce Allâh beni sana gönderdi ve her emrine itaat etmemi de bana emretti! Eğer rûhunu almamı emredersen alacağım, bırakmamı emredersen rûhunu sana bırakacağım! dedi. Allâh Resûlü:

“– Bunu gerçekten yapacak mısın?” diye sordu. Ölüm Meleği:

– Ben, her hususta sana itaat etmekle emrolundum! dedi. Bu sırada Cebrâil -aleyhisselâm- :

– Ey Ahmed! Yüce Allâh seni özlüyor! dedi. Efendimiz:

“– Allâh katında olan daha hayırlı ve daha devamlıdır! Ey Ölüm Meleği! Haydi, emrolunduğun şeyi yerine getir! Rûhumu al!” buyurdu. (İbn-i Sa'd, II, 259; Heysemî, IX, 34-35; Belâzûrî, I, 565)

üsveihasenecom
 
Üst