Üsve-i Hasene En Güzel İnsan Peygamber Efendimiz (s.a.v.)

İsr@

hizmet erbabı
Katılım
4 Kas 2006
Mesajlar
3,080
Tepkime puanı
62
Puanları
0
Yaş
44
Konum
KOCAELİ
Hz. Peygamberi Sevmenin İşâretleri (devam)

2. Sünnetine Uymak, Onu Örnek Almak


Hz. Peygamber’e itaatın en önemli göstergesi onun sünnetine uyma (ittibâ)’dır. Kur’an’da Allah’ı sevmenin işareti Peygambere ittibâ edilmesi gösterilir ki,19 burada sevginin ölçüsü itaattır. İlk müslümanların bu konuda “Resûlullah’ın yaptığı hiçbir şeyi terketmeyiz. O, ne yapmışsa biz de öylece yaparız”20 şeklinde ifade ettikleri sünnete bağlılık prensipleri sonrakilere örnek olacak niteliktedir. Nitekim, Süfyân es-Sevrî (ö.161/778), Resûlullah (a.s.)’ı sevmenin ona ittibâ etmekle olacağını söyler.21 Çünkü Hz. Peygamber, her konuda kendisine uyulacak ve arkasından gidilecek örnek insandır. Kendisine lutfedilen yaratılış ve ahlâk güzelliği onun şahsında toplandığından o en mükemmel insandır. İnsanlığın en büyük mürşidi sıfatıyle onun her hareketi insanlık için en güzel örnekleri içermektedir. O, uyulması gereken en güzel bir örnektir.22 Bu durumdan ise Allah’a ve ahiret gününe inanıp da Allah’ı çok zikreden kimseler istifade ederler. Çünkü böyleleri, Hz. Peygamber’in her haline ibretle bakarlar. Öyle ise Hz. Peygamber’i örnek alarak, sünnetine ittibâ etmek olgun bir imana sahip olmanın işaretidir.
 

İsr@

hizmet erbabı
Katılım
4 Kas 2006
Mesajlar
3,080
Tepkime puanı
62
Puanları
0
Yaş
44
Konum
KOCAELİ
Hz. Peygamberi Sevmenin İşâretleri

3. Kur’an’ı Sevmek


Hz. Peygamber’in ahlâkı Kur’an idi. Bu gerçek onun en yakın hayat arkadaşı Hz. Aişe’nin şehâdetiyle sabittir.23 İnsan, soyut fikir ve tavsiyelerden daha çok somut örneklerden hoşlanır. Cenâb-ı Hak, insanı bu karakterde yaratmıştır. Bu yüzden Allah Teâlâ, Kur’an ahlâkını hayatında yaşayacak olan birini seçmiş ve onu âdeta canlı bir Kur’an gibi insanlığa sunmuştur. Kur’an’ı sevmenin işareti, Hz. Peygamber’i sevmektir.24 Abdullah b. Mesûd, “Bir kimse kendisinin iyi veya kötü bir insan olduğunu öğrenmek istiyorsa Kur’an’a müracat etsin. Eğer Kur’an’ı seviyorsa, Allah ve Resûlünü seviyor demektir”25 sözüyle Allah ve Resûlullah sevgisinin ölçüsünü Kur’an’ı sevmeye bağlamıştır. Kur’an’ı sevmek, onu okumak, mânalarını anlamak, hükümleriyle amel etmek, Hz. Peygamber’in sünnetlerine tâbi olmak ve onun emirlerini yerine getirmek suretiyle olur .26 Bu yüzden ashab-ı kiramın Kur’an’a karşı büyük bir ilgileri vardı. Onlar, Kur’an-ı Kerim’i namazlarında okurlar, seyahatlerinde ve gazvelerinde onu tekrarlarlar, sohbetlerinde, gece ibadetlerinde onu kıraat ederler, üzerinde dururlardı.27 Nitekim bu konuda Hz. Osman, “ Eğer kalplerimiz manevi pisliklerden temiz olsaydı, Kur’an’ın zevkine hiçbir zaman doyamazdık. Ben Kur’an okumadan bir gün bile geçirmek istemem”28 derdi. Gerçekten de Hz. Osman her gece namazda Kur’an’ı hatmederdi .29 Kur’an’ı çok okuduğundan dolayı iki mushaf eskitmişti.30 Şehit edilmeden önce de Kur’an okuyordu.31 Hz. Ömer, evine girdiği zaman mushafı açar, okumaya başlardı.”32 Hz. Aişe,” mushafa bakmak ibâdettir “33 derdi. Diğer sahabîlerin de Kur’an sevgileri böyleydi.
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZİN TA'ZÎMİ devamı

Mevzuyla alâkalı diğer bir hâdise de şöyledir:

Peygamberimiz'in oğlu İbrâhîm'in vefât ettiği gün güneş tutulmuştu. Halk güneşin İbrâhîm'in ölümü sebebiyle tutulduğunu söylediler. Bunun üzerine Sevgili Peygamberimiz; “Ay ve güneş, Allâh'ın âyetlerinden sâdece iki âyettir. Bunlar,

birinin ölümü veya doğumu için tutulmazlar. Onu tutulmuş gördüğünüz zaman, açılıncaya kadar Allâh'a duâ edin ve namaz kılın.” buyurmuştur. (Buhârî, Kusûf, 15)

Bu iki hâdisenin birincisinde Efendimiz, Allâh Teâlâ'nın Fâil-i Mutlak olduğunu, O'na herhangi bir işinde fâni varlıkları ortak koşmanın doğru olmadığını, zîrâ bunun Allâh'ı inkar anlamı taşıdığını belirtmiştir. İkincisinde ise, Allâh Teâlâ'nın azameti

karşısında insanların, Peygamber'in oğlu da olsa, kulluğun ötesinde bir değere sâhip olmadığını, dolayısıyla gerçek saygının sâdece Allâh'a gösterilmesi gerektiğini vurgulamıştır.

üsveihasenecom
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZİN TA'ZÎMİ devamı

Resûl-i Ekrem Efendimiz, câhiliye ve şirk ortamından henüz yeni kurtulmaya çalışan ashâbını yakından takip eder, Allâh'ın birliği husûsunda yanlış inançlara sapmamaları için gayret gösterirdi. Şu ibretli hâdise bunun örneklerinden birini teşkil eder:

Ebû Vâkıd el-Leysî'nin anlattığına göre Huneyn gazâsında Müslümanlar, müşriklerin silahlarını astıkları ve “Zât-ı Envât” diye isimlendirdikleri bir ağaca rastladılar. Ashâb-ı kirâm:

– Yâ Resûlallâh! Müşriklerin olduğu gibi, bizim için de bir Zât-ı Envât belirleseniz! dediler. Bu istek karşısında üzülen Sevgili Peygamberimiz:

“ – Sübhânellâh! Bu, Mûsâ'nın kavminin «… (Ey Mûsâ!) Onların ilâhları gibi bizim için de bir ilâh yap!» (el-A'râf 7/138) demeleri gibidir. Nefsim kudret elinde bulunan Allâh Teâlâ'ya yemin ederim ki sizden öncekilerin yolunu takip edeceksiniz. ” buyurdular. (Tirmizî, Fiten, 18)

üsveihasenecom
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZİN TA'ZÎMİ devamı

Hz. Ömer -radıyallâhü anh-, Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-'in duyduğu bu endişeden hareketle ve Müslümanların aşırı ilgi göstermeleri sebebiyle

Hudeybiye'deki, altında Rıdvan Bey'ati yapılan Semüre ağacını kestirmiştir. (İbn-i Sa'd, II, 100)

Fahr-i Cihân Efendimiz, Allâh Teâlâ'nın isim ve sıfatlarının sâdece O'na tahsis edilmesi husûsunda da dikkatli davranır, bu konuda en küçük bir şirk kokusuna

müsâade etmezdi. İbn-i Abbas -radıyallâhü anh-'den nakledildiğine göre bir adam Allâh Resûlü'ne gelip:

“– Yâ Resûlallâh! Allâh'ın dilediği ve sizin dilediğiniz” diyerek (meşiyet husûsunda Peygamberimiz'i Cenâb-ı Hak ile birlikte zikredince) Efendimiz:

“Sen beni Allâh'a denk yaptın, sâdece «Allâh'ın dilediği» demen gerekirdi!” (İbn-i Hanbel, I, 283) buyurarak, peygamber olmasına rağmen, mutlak irâdenin Cenâb-ı

Hakk'a âit olduğunu bildirmiş ve kendisinin dileme-meşîet konusunda Allâh'a denkmiş gibi zikredilmesini şiddetle reddetmiştir.
üsveihasenecom
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZİN TA'ZÎMİ devamı

Bir diğer câlib-i dikkat misâl de şudur: Adiy bin Hâtim'in anlattığına göre, bir adam Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-'in yanında okuduğu hutbede:

“Her kim Allâh ve Resûlü'ne itâat ederse, şüphesiz doğru yolu bulmuş olur. O ikisine isyân eden ise, muhakkak sapıtmıştır.” ifâdesini kullanmıştı. Fahr-i Kâinât Efendimiz hemen müdâhale ederek:

“Sen ne fenâ bir hatipsin! « (‘O ikisine' diyeceğine ayrı ayrı zikrederek) Allâh ve Resûlü'ne isyân eden ise muhakkak sapıtmıştır» deseydin ya!” îkâzında bulunmuştur. (Müslim, Cum'a, 48)

Burada Peygamberimiz'in hatîbe îtirâz etmesi, Allâh ile kendisini “hüma” zamirinde müştereken zikretmesi, böylece Cenâb-ı Hak ile Peygamberi'nin aynı seviyede

tutulduğu hissini uyandırmasından dolayıdır. Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-, kendisinin Allâh'ın bir kulu olduğu, dolayısıyla O'nunla birlikte aynı zamirde

zikredilmesinin, Allâh'a tâzim açısından uygun olmadığı tenbîhinde bulunmuştur
üsveihasenecom
 

İsr@

hizmet erbabı
Katılım
4 Kas 2006
Mesajlar
3,080
Tepkime puanı
62
Puanları
0
Yaş
44
Konum
KOCAELİ
Hz. Peygamberi Sevmenin İşâretleri

4. Sevdiklerini Sevmek


Seven, sevgiliye olan sevgisi sebebiyle onun dostlarını, hizmetçilerini, yediği yemekleri, giydiği elbiseleri de sever. Zira sevenin gönlünde sevgi artınca sevgilinin etrafında bulunan her şeye yansır. Bu sevgide ortaklık anlamına gelmez. Sevgilinin sevdiklerini seven bir kimse, gerçekte sevgiliyi sevmektedir .34

Hz. Peygamber’in soy bakımından yakınlarını, ehl-i beytini, sohbet bakımından da dost ve arkadaşlarını sevmek Hz. Peygamber’i sevmek demektir. Özellikle ehl-i beytini tanımak cehennemden kurtulmaya, onları sevmek sırat köprüsünden kolay geçmeye ve onlara yardım etmek ilâhi azaptan emin olmaya vesiledir.35 Kur’an’da onların fazilet ve üstünlüğüne doğrudan veya dolaylı olarak temas eden bir takım âyetler vardır. Bundan dolayı ehl-i beyti sevmek her mümine farzdır. Zira Allah Teâla onlar hakkında şöyle buyurmuştur: “De ki: Ben bu tebliğime karşı akrabalıkta sevgiden başka hiçbir mükâfat istemiyorum.”36 Bu âyet-i kerimede zikrolunan akrabalık, Hz. Peygamber’e olan akrabalıktır. Âlimler ehl-i beytin kimler olduğu konusunda ihtilaf etmişlerdir. Hz. Peygamber’in zevceleri, Fatıma, Ali, Hasan ve Hüseyin diyenler olduğu gibi, Kureyş kabilesinin tamamı diyenler de vardır.37 Her iki görüşe göre de Hz. Peygamber’in sevdiği yakınlarını samimi olarak sevmek müminler üzerine bir borçtur. Müslümanların kendi aralarında akrabalık bağlarına riâyet etmeleri lâzım olduğuna göre, Hz. Peygamber’in akrabalarına karşı daha ziyâde riâyet etmeleri kaçınılmazdır. Bundan dolayı ashab-ı kiram, onun yakınlarına karşı büyük bir hürmet ve muhabbet beslerlerdi. Aralarında bazı dünyevî anlaşmazlıklar olsa da hiçbir zaman onlara sevgi ve saygıda kusur etmezlerdi. Zira onlara karşı sevgi kesilmemeli ki, dünyevî ve uhrevî fayda temin edilebilsin. Hz. Ebû Bekir ehl-i beyt için; “Ehl-i beytin haklarını görüp gözetmede Resûlullah (a.s.)’ı hatırda tutunuz”38 ve “ Resûlullah’ın yakınlarına yardımcı olmam bana kendi akrabalarıma yardım etmemden daha sevimlidir”39 diyerek Hz. Peygamber’in yakınlarına duyduğu sevgiyi göstermek isterdi.
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZİN TA'ZÎMİ devamı

Resûl-i Ekrem Efendimiz, Allâh Teâlâ'ya olan ta'zîm ve muhabbeti sebebiyle, O'na varan yolda birer engel teşkil eden putlara ve putperestliğe karşı amansız bir

mücâdele vermiştir. Nübüvvetinden önce bile onlara asla iltifat etmemiş, bilakis hep nefret etmiştir. Hz. Câbir'in anlattığına göre, Allâh Resûlü -sallallâhu aleyhi ve

sellem-, Mekke Fethi sırasında Hz. Ömer'e, önceden Kâ'be'ye gidip oradaki bütün putları ortadan kaldırmasını emretmiş ve bunlardan temizlenmeden Beytullâh'a girmemiştir. (Ebû Dâvûd, Libâs, 48 )

Resûlullâh Efendimiz 'in Allâh Teâlâ'ya olan ta'zîm ve muhabbeti, O'nu gece-gündüz aralıksız olarak huşû içinde zikredişinde de tezâhür eder. Zîrâ Yüce Rabbi ona:

“Rabbini, içinden yalvararak ve O'ndan korkarak, hafif bir sesle sabah akşam zikret. Sakın gafillerden olma!” (el-A'râf 7/205) diye emretmiş, o da Hz. Âişe'nin naklettiği üzere, Allâh Teâlâ'yı her hâliyle zikre devâm etmiştir. (Müslim, Hayz, 117)

üsveihasenecom
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZİN TA'ZÎMİ devamı

Cenâb-ı Hakk'ın şeâirine yani O'nu hatırlatan nişânelere saygı göstermek de, Allâh'a ta'zîmdir. Allâh Teâlâ şöyle buyurur:

“Her kim, Allâh'ın şeâirine ta'zîm gösterirse, şüphesiz bu, kalplerin takvâsındandır .” (el-Hacc 22/32)

İslâm, Allâh'ın şeâirine saygı ve onlarla Allâh Teâlâ'ya yaklaşma esası üzerine kurulmuştur. Şeâir; hissetmek mânâsındaki şuur masdarından türemiş olup şiâr'ın

çoğuludur. Kur'ân-ı Kerîm, Ka'be, ezân, namaz, kurban, Safâ ve Merve gibi karşılaşıldığında Allâh'a yakınlık hissi uyandıran alâmet ve işâretlere şeâir denir.

Yüce Allâh, mücerred hâdiseleri, insanların daha kolay idrak edebilmeleri için, muşahhas şeylere benzeterek anlatmıştır. Bu nişâneler de, Allâh Teâlâ'ya ibâdette kullanılan ve hislerimizle kavranabilen şeylerdir. Bunlar sâdece Allâh'a has

kılınmıştır. Bu sebeple onlara gösterilen saygı, Allâh Teâlâ'ya saygı; onlara karşı gösterilen saygısızlık da, yine Allâh Teâlâ'ya gösterilen saygısızlık olarak kabul edilmiştir.

üsveihasenecom
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZİN TA'ZÎMİ devamı

Bunlardan Kur'ân-ı Kerim, Allâh Teâlâ'nın, Sevgili Peygamberi'nin kalb-i pâkine inzâl ettiği ilâhî bir fermânı ve tâlimatnâmesidir. Dolayısıyla Kur'an-ı Kerim'e gösterilen

saygı, onu inzâl eden Hak Teâlâ'ya saygı anlamına gelir. Zîrâ insanların, peygamberlerin izlerini tâkip ederek Allâh'a vâsıl olmaları, ancak onlara indirilen

kitaplara saygı göstermelerine ve bunları okuyup ahkâmını tatbik etmelerine bağlıdır.

Allâh Resûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem- , kendisine Kur'an vahyi geldiği esnâda, ona bütün varlığı ile yönelir ve gelen vahyi tam mânâsıyla alabilmek için dikkat

kesilirdi. Vahyin ilk zamanlarında, kalbine nüzûl eden Kur'ân âyetlerini unutmamak için, mübârek dillerini kıpırdattıklarında:

“ (Ey Resûlüm!) Vahyi çabucak ezberlemek için dilini kımıldatma! Şüphe etme ki, onu toplamak (senin kalbine yerleştirmek) ve onu okutmak Biz'e aittir. O halde, Biz

onu okuttuğumuz zaman, sen onun okunuşunu takip et!” (el-Kıyâme 75/16-18) îkâz-ı ilâhisi gelmiştir.

üsveihasenecom
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZİN TA'ZÎMİ devamı

Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-'in Allâh Teâlâ'ya olan ta'zîm ve muhabbetinin tezahürlerinden biri de, Kur'an-ı Kerim'i çok sevmesi, onu okurken ve dinlerken

derin bir hissiyât içinde duygulanıp göz yaşı dökmesidir. Zîrâ seven, gönlünü ve kulağını sevilenin sözüne yöneltir ve ona sevdiğinin sözünden daha tatlı gelen hiçbir şey bulunmaz. Çok kere seven, sevdiğinin sözünü tekrarlarken, kendisini onun

yanında imiş gibi hisseder. İbn-i Mesud -radıyallâhü anh-, Efendimiz'in arzusu üzerine, Nisâ sûresini okurken, “ (Ey Resûl!) Her ümmete bir şâhit ve seni de bunlara şâhit getirdiğimiz vakit, durumları nasıl olacak?” mealindeki 41 . âyete geldiğinde,

Fahr-i Kâinât -sallallâhu aleyhi ve sellem- “Şimdilik yeter!” buyurarak, Allâh Teâlâ'nın azameti karşısında ağlamıştır. (Buhârî, Fedâilü'l-Kur'ân, 32; Müslim, Müsâfirîn, 247)

üsveihasenecom
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZİN TA'ZÎMİ devamı

Resul-i Ekrem Efendimizin, Kur'an-ı Kerim'i hem okurken hem de dinlerken, ta'zîm ve hürmet hisleri içerisinde ağlayıp gözyaşı dökmesi pek çoktur. Efendimiz'i kendilerine

bir üsve-i hasene olarak kabul edip, her husûsta onun hâliyle hallenmeye çalışan ashâb-ı güzîn de, Allâh'ın kelâmına nihâî derecede bir ta'zîm göstermişlerdir. Hz.

Ömer ve Hz. Osman her sabah kalktıklarında Mushaf-ı Şerîf'i öpmeyi âdet hâline getirmişlerdi. Rivâyet edildiğine göre İbn-i Ömer -radıyallâhu anh- her sabah

Mushaf'ı eline alır, öper ve “Rabbimin ahdi, Rabbimin açık fermânı!” derdi. (Kettânî, II, 196-7) İkrime -radıyallâhu anh- de Mushaf-ı Şerîf'i alır, yüzüne sürerek ağlar

ve “Rabbimin kelâmı! Rabbimin kitâbı!” diyerek Cenâb-ı Hakk'a olan ta'zîm ve muhabbetini ızhâr ederdi. (Hâkim, III, 272) 2

üsveihasenecom
 

İsr@

hizmet erbabı
Katılım
4 Kas 2006
Mesajlar
3,080
Tepkime puanı
62
Puanları
0
Yaş
44
Konum
KOCAELİ
kays abi konuyu bölmüyorumdur inşallah eğer bölüyorsam uyarınız lütfen daha sonra da ekleyebilirim sevmenin işaretlerini.
 

İsr@

hizmet erbabı
Katılım
4 Kas 2006
Mesajlar
3,080
Tepkime puanı
62
Puanları
0
Yaş
44
Konum
KOCAELİ
5. Ashabını Sevmek

Ashab-ı kiramın hepsi Hz. Peygamber’in sohbetinde bulunmuş, ondan ilim ve hikmet öğrenmişlerdir. Nitekim bir hadiste, “Kim ashabımı severse bana olan sevgisi dolayısıyle sever”40 buyurulmuş, ayrıca sahabîler, “nesillerin en hayırlıları olarak” nitelendirilmiştir.41

Sahabîler Hz. Peygamber’in sohbetinde bulunmaları sebebiyle nefislerinin istek ve arzularını terbiye ederek, kötü huylardan arınan insanlardır. Sonra gelenlerin hiç birine nasip olmayan meziyetler, onlara nasip olmuştur. Başkalarının dağlar kadar altın tasadduk ederek kazanacakları dereceleri, onlar bir avuç vermekle elde etmişlerdir. Bu sebeple onların derecelerine erişmenin mümkün olmadığını söyleyen İslam büyüklerine hak vermemek mümkün değildir.
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZİN TA'ZÎMİ devamı

Kur'ân-ı Kerim nâzil olmadan evvel, Muallakât-ı Seb'a ismi verilen yedi seçilmiş şiir

Ka'be duvarında asılı durur, bunlar zaman zaman okunarak, fesâhat ve belâğat açısından ne kadar kıymetli oldukları konuşulurdu. Bu şiirlerden birisi de, Lebîd bin

Rebîa'ya âitti. Lebîd'in eseri yıllarca Ka'be duvarında asılı kalmıştı. Bu tâlihli şâir İslâm nûru ile aydınlandığında, Allâh'ın kelâmına olan ta'zîm ve hürmetinden dolayı,

bir daha şiir söylememiş ve son mısraları da Müslüman olduğu zaman söylediği şu beyit olmuştur:

Allâh'a hamdolsun ki gelip çatmadan ecelim

İslâm'ın o nurlu elbisesini ben de giydim. (İbn-i Abdilber, el-İstîâb, III, 1335)

üsveihasenecom
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZİN TA'ZÎMİ devamı

Allâh -zü'l-celâl- hazretlerinin şeâirinden biri de Ka'be olup ona hürmet de Allâh'a ta'zîmin bir gereğidir. Ka'be, Cenâb-ı Hakk'ın rahmetinin bir tecellisi olarak,

insanların namaz kılarken yöneldikleri, tavaf ettikleri ve böylece Allâh'a yakınlaşmaya çalıştıkları mübârek bir mâbettir. Hak Teâlâ, kullarını bu mübârek evi

ziyârete ve ona saygıya dâvet etmiştir. Ona saygının gereklerinden olarak, tavaf esnâsında mutlaka abdestli olmak ve nerede olursa olsun, abdest bozarken ön veya

arkayı Ka'be'ye doğru çevirmemek gerekir. Bu İslâmî âdâb ve hassâsiyet sebebiyle ecdadımız, evlerinde ve bahçelerindeki tuvaletleri, oturulduğu zaman ön ve arka taraf kıble cihetine gelmeyecek şekilde inşâ ve tanzîm etmişlerdir.

üsveihasenecom
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZİN TA'ZÎMİ devamı

Peygamber Efendimiz, bu hususlarda büyük hassâsiyet göstermiştir. Ebû Hureyre'den rivâyet edildiğine göre, Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- ,

Mescid'in kıble tarafında bir balgam gördü. İnsanlara dönüp; “Sizden birine ne oluyor ki Rabbine yöneliyor ve önüne tükürüyor. Biriniz kendisine dönülüp yüzüne tükürülmesini ister mi?...” îkâzında bulundu. (Müslim, Mesâcid, 53)

Cüneyd-i Bağdâdî, takvâ ehli olduğu söylenen birini ziyâret için gittiğinde, onun kıble istikâmetine tükürdüğünü görür. Bunun üzerine “Bu adam sünnete uymuyor!” düşüncesiyle onunla görüşmeden geri döner.

Buradan başka tarafa tükürmenin uygun bir davranış olduğu anlaşılmamalıdır. Zîra rast gele tükürmek kötü bir fiildir, kıbleye karşı olması ise daha kötüdür.

devamı arkada
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZİN TA'ZÎMİ devamı

Allâh'ın şeâirinden bir başkası olan namaza, herkesten çok ehemmiyet veren Sevgili Peygamberimiz ; “Sizden biri namaza durduğu zaman, hiç şüphesiz Allâh, onun

önünde olur. ” (Buhârî, Edeb, 75) buyurarak mü'minlerin de onu büyük bir ta'zîmle edâ etmelerini istemiştir.

Ezâna gelince, bu da dinin, açık olan ve her gün minârelerden okunan önemli bir nişânesidir. “Bu ezanlar ki, şehâdetleri dînin temeli” mısrâında dile getirildiği gibi, dinin temel esasları onun vâsıtasıyla her an îlân edilip durmaktadır ve Hakânî'nin dediği gibi:

Kûs-i şer'inden o Şâh'ın seheri

Güm güm öttü feleğin kubbeleri

“O Âlemler Sultânı'nın getirdiği İslâm'ın kösü mâhiyetindeki ezanlar, her seher feleğin kubbelerini güm güm çınlatmaktadır.”

devamıvar
 

kays

Kıdemli Üye
Katılım
1 Eki 2006
Mesajlar
9,264
Tepkime puanı
38
Puanları
0
Konum
Kayseri
PEYGAMBER EFENDİMİZİN TA'ZÎMİ devamı

Ezân, kelimelerinin azlığına rağmen itikatla ilgili bütün meseleleri içine alır. Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-, namaz vakitlerinde ezânı okutur, ezânın dikkatlice dinlenmesini, müezzinle berâber sözlerinin tekrar edilmesini ve

duâlarının okunmasını isterdi. Ezâna ta'zîm göstererek, ümmetinin de aynı şekilde davranmalarını tavsiye ederdi. (Müslim, Salât, 12; Ebû Dâvûd, Salât, 36) Ezânın Müslüman Türk toplumunda meydana getirdiği derin tesirleri Yahya Kemâl şöyle terennüm eder:

Savt-ı bülendsin ey ezân-ı Muhammedî

Kâfî değil sadâna cihân-ı Muhammedî

Sultan Selîm-i Evveli râm etmeyip ecel

Fethetmeliydi âlemi şân-ı Muhammedî 3

“Biz, (kurbanlık olarak seçtiğiniz) büyük baş hayvanları da Allâh'ın şeâirinden (O'nu hatırlatan nişânelerden) kıldık...” (el-Hac 22/36) buyrulduğu üzere kurban da şeâir-i İslâm'dan biridir. Bu bakımdan kurbana ve kurbanlık hayvanlara Allâh için

hürmetkâr olmak îcâb eder. Diğer ibâdetlerde olduğu gibi, kurban ibâdetinde de aslolan ta'zîm ve takvâ duygularıdır. Allâh Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

“Allâh'a, kestiğiniz kurbanların ne etleri ne de kanları ulaşır. Ancak O'na sizin takvânız ulaşacaktır.” (el-Hacc 22/37)

üsveihasenecom
 
Üst