redyellow
Kıdemli Üye
- Katılım
- 20 Nis 2010
- Mesajlar
- 2,262
- Tepkime puanı
- 875
- Puanları
- 113
- Konum
- ankara
- Web sitesi
- redyellow.besaba.com
redyellow sen baklava ustası değilmiydin.
Yok, ben "kaşar" peyniri ustasıyım!
redyellow sen baklava ustası değilmiydin.
Yok, ben "kaşar" peyniri ustasıyım!
ve aleyküm selam ve rahmetullahi.. ebeden ve daimen..
uzun bir aradan sonra ismime yapılan atıflarda sizlerin alıntılarınız mevcuttu.. cepheyi zaman içinde açan sizsiniz muhterem.. bizim yaptığımız cevaplamak.. ayanaya tersten bakıyorsunuz yani..
ziyaret meselesi o zaman kolay mıydı ki.. eğer ağabeylerin hatıralarını okuduysanız kaç kişi muvaffak olmuştur bilmeniz gerek.. hem yasak ve hem de ziyarete geleni falaka ve mahkumiyet vardı.. şüpheniz yersiz dir ve sadece bu fikir size ait değildir.. lütfen başkalarının dolmuşuna binmeyin ki hata yapmayasınız..
Hocaefendi risale-i nurlara tanışması ve Üstad (RA) Hz. lerinin talebelerinin görüşleri ve hüsn-ü zannlarını yanında.. sizlerin ve etkisi altında kaldığınız zevat ve zerzevat odatv cilerin düşmanlığı ve su-i zannları size yakışmıyor.. ya saff-ı evvel talebe ve ağabeylerin safında bulununuz veya odatvci ve faist dairedeki insanların safında .. siz bilirsiniz yani..
M.Sungur ağabeyin oğlu Muhammed SUNGUR bizzatihi tedrisini izmirde hocaefendiden almıştır.. netten de bulabilirsiniz.. Bayram Ağabey (RA) cenaze namazın ı Hocaefendinin kıldırılması vasiyetinde bulunmuştur.. Said ÖZDEMİR ağabey, oğlu Kemalattini ki şimdi profdur, Hocaefendinin emrindedir.. yani onlar mı haklı ve doğru.. sizlerin yamuk bakışlarınız mı doğru ve haklı karar sizlerin..
Hikem kardeşimizi de hüsn-ü zannını kaybedenlerden biridir.. ki bakış açıları da ona göredir.. Ona baz alırsanız diğer zat-ı mübarekleri de es geçmeniz gerektir.. bizden de selam ve dualar...
[SIZE="4[B]"]Ebu turab isimli bir üyenin mesajını bu kapsamda paylaşmak istiyorum;[/B]
“Muhterem Agabeylerin bu konudaki gayretlerini takdir, tebrik ve tes'id ediyorum. Bu mes'ele bizleri incittigi gibi, Hz Usta'di, Saf-i Evvel butun Agabeyleri, Risale-i Nur'u incitti, Kur'an hesabina oldugu icin Kur'an'a dokundu, siddetli bir Kis'a sebebiyet verdiler, Insaallah daha baska manadaki siddeti Kis'lara sebibeyet vermezler, hareketlerinden vazgecerler. Agabeylerimizin tayin ettigi bir agabeyimizi, kendi cemaati Hocaefendi ile gorusturmek istememeleri hem NAHOS olmus, hem baska manalari deruhteye acik kapilara sebebiyet olmasi, hem de ehl-i imanin kendi aralarindaki sorunlarini halletmesi meselesindeki aciziyetin ifadesi olarak bizleri daha da derinden sarsmistir. Bir yazar agabeyimiz meselenin fazla kirginlik ve vurgunlukla degil de, karsilikli gorusmeler yolu takip edilerek cozulme taraftari olmasi, ki yine en sehil bir metod idi, fakat bu kardesler bunun da yolunu kapatmak istemeleri cok manidardir. Ne diyelim, Mevla Gorelim Neyler, Neylerse Guzel Eyler...”
yani abiler görevlendirdikleri bir kişi aracılığı ile görüşmek istemişler, birileri görüşmelerine engel olmuş. yani fethulklah gülen e bediüzzaman ın varisi olan abiler biel ulaşamıyor. çok vahim bir durum.
Ayrıca yine bu kapsamda hikem in, benim de altına imza attığım, şu mesajını da hatırlatmak istiyorum;
“ABD de oturmanın bir bedeli olması gerekir....Bediüüzaaman İstanbul Hükümetiinin fetvalarını, işgal altında fetva olmaz gerekçesiyle nasıl kabul etmediyse, aynen bunun gibi, ABD de oturan zatın bu meselelerdeki kelamının da hiç bir kıymeti harbiyesi olmaz..Zira İslam ülkelerini işgal edip, kadın , çocuk demeden hunharca katleden düşmanın bağrında konuşmanın ne ehmmiyeti olabilirki?”
[/SIZE]
http://forum.misawa.de/showthread.php/16137-Üstadın-talebelerinden-sadeleştirme-tepkisi
"Kalbin zümrüt Tepeleri ise yine kendilerinin bir sohbette sorulan “Anlamakta zorlanıyoruz. Nasıl anlamalıyız?” mealindeki bir soruya verdiği cevapta olduğu gibi “Belki, bugünün nesli, Kalbin Zümrüt Tepeleri’nin çoğunu anlayamayacak; lâkin yirmi beş sene sonrakiler onu çok iyi idrak edip yaşayacaklar; ihtiyaç doğduğu an, Kur’an ve Sünnet çizgisinde bir eseri hazır bulacaklar” şeklinde açıkladığı bir ufuk eserdir. "
Fethullah gülen kendi yazdığı “Kalbin zümrüt Tepeleri” isimli kitapla ilgili bir ropörtajında, muhabirin kendisine sorduğu ““Anlamakta zorlanıyoruz. Nasıl anlamalıyız?” sorusuna “25 sene sonraki insanlar ihtiyaç duyduğunda bulacakları ve anlayacakları bir eser!” şeklinde cevap vermiştir.
Yani fethullah gülen kendi yazdığı kitabın sadeleştirmesine karşı ama anlaşıldığı kadarı ile risalei nurun sadeleştirmesine karşı değil.
fethullah gülen "camia" sı ne yapmaya çalışıyor?
HEYHAT, Üstadın mirasçısı olan abiler bile, açık açık tahrifattan bahsediyorlarsa, bazı şeyleri sormak ve araştırmak gerekir diye düşünüyorum.
tekrar soruyorum: fethullah gülen "camia" sı ne yapmaya çalışıyor?
Muhterem Hoca Efendi, Lem’aları tahrip ederek basan bu Ufuk Yayınlarının sizin camiaya dahil olduklarını duymaktayız. Sizin bu tahribattan haberdar olup olmadığınızı bilmiyoruz. Eğer haberdar değilseniz lütfen size haber veriyoruz. Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin vâris, naşir ve talebeleri bu neşriyattan ciddi surette rahatsızdırlar. Derhal bunları durdurmanızı ve o şekil neşriyata son vermelerini rica ediyoruz. Bu hususta bizim bu mektubumuza da cevap vermenizi hemen rica ediyoruz.
Ne demişti badıllı abileri "Üstadın tasarrufu olamaz mı yani"
Hakketen olamaz mı yani?
Üstad Hz. leri ilk sadeleşmeyi kendisi bizzatihi yapmıştı..
Osmanlıca olan eserleri latin harflerine Said Özdemir ağabeyle birlikte değerlendirmişlerdi hatırladığım kadarıyla..
Üstad (RA) Osmanlıcadan takip ederken Said Ağabey de türkçe yazılmış nüshadan okuyarak düzeltmeler yapılmıştı...
Üstad Hz. leri ilk sadeleşmeyi kendisi bizzatihi yapmıştı..
Osmanlıca olan eserleri latin harflerine Said Özdemir ağabeyle birlikte değerlendirmişlerdi hatırladığım kadarıyla..
Üstad (RA) Osmanlıcadan takip ederken Said Ağabey de türkçe yazılmış nüshadan okuyarak düzeltmeler yapılmıştı...
Orhancan arkadaşımız, buncayıllık bu hizmette bulunduğunu ifade ettikten sonra, Üstadın sadeleştirmeyi bizzat kendisinin yaptığını söylemesi cidden büüyk bir gaf, yenilir yutulur cinsten değil...
Kendisi bilmesi gerekir, sadeleştrimeyle, latin hurufatına izin verilmesi aynı şeymi?Saniyen düzeltme dediğin şey tashihtir..Sadeleştirme değil..
Orhancan bizleri şaşırttın doğrusu...
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]"Gözlerim arkada kalmaz"
[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]"Ankara'ya döndükten sonra Atıf kardeşle tanıştık (1952). Yeni yazıyla Onuncu Söz'ün teksirini yapıyordu.[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]"Sonradan Isparta'ya gittiğimizde, Üstad Büyük Sözler'i matbaada basmamız için verdi. Sözler daktilo edilmiş dosyalar halindeydi. 'Maya (sermaye) yaparsınız' diye 600 lira verdi.[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]"İlk defa Sözler'i Ankara'da Ayyıldız Matbaasında bastırdık. Daha sonra Doğuş Matbaasına geçtik. Matbaa ile öyle haşir neşir olduk ki, orada yatıp kalkıyorduk.[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]"Kitap, formalar halinde Üstada gidiyordu. Üstad tashih ettikten sonra biz basıyorduk. Tashih şu şekilde yapılırdı: Kardeşlerden biri yeni yazı ile yazılmış kitabı okuyor, Üstad da takip ediyor, yanlış varsa düzelttiriyordu.[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]"Formalar için Üstad çok seviniyordu. Kim getirirse getirsin, derhal içeri alıyordu. Sözler'i ciltletip Üstada götürdük. Üstadda bir annenin çocuğuna kavuşma sevinci vardı. 'Ben vazifemi yaptım, gözlerim arkada kalmaz' diyor, gözleri yaşarırcasına seviniyordu. Fiyatını sorup kendi eseri olan bu kitaba çıkarıp 25 lira verdi. Ve 'Her 25 lirayı verene bu kitabı vermeyin, 25 kişiye okutacağım diyene verin' dedi.[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]"Üstadla birçok defa görüştük. Görüşmelerimizde hep neşriyatın ehemmiyetini ve nasıl yapılması lâzım geldiğini anlatıyordu.[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]"Bir defasında Mektubat'ı basıyorduk. 'Mu'cizat-ı Ahmediye'yi ayrı basalım' dedim. Üstad ise, 'Bu diğeriyle bir kuvvet teşkil eder, ayrı basmayın' dedi. 'Rumuzat-ı Semaniye'de Vahhabiler hakkındaki kısmı da basmamamızı söylemişti. Biz de basmamıştık. [/FONT]
http://www.nur.gen.tr/tr.html#leftmenu=Home&maincontent=saidabi
Belki sadeleştirme yanlış oldu ama niyetimi biliyordunuz... ki alt satırda açıkladım..
Osmanlıca yazılan eserler sonradan Üstad (RA) Hazretlerinin de onayıyla yeni harflerle basılmıştır.. yani aslından türkçe haline geçirilmiştir..
Bizler gençliğimizde Üstad (RA) hazretlerinin tashihinden geçen osmanlıca metinlerden dinlerdik.. şahsımın risale-i nur külliyeti 1960 sinan matbaası eserleridir... Osmanlıca yazılan eserin yeni harflere aktarılması (belki sadeleştirme manası hoş olmadı) Bizzatihi Üstadın onayıyla olduğunu aşağıdan da görebilirsiniz..
"Üstad Hz. leri ilk sadeleşmeyi kendisi bizzatihi yapmıştı.." iftiranızı ispatlıyamazsanız sizi "müfteri ilan ediyorum. üstad konusunda çok hassasım.
b u aktardığının neresi sadeleştirme orhancan...??!!
orhancanın bu boş iddiası(doğru olmayan beyanı) kendisinin iddia ettiği gibi ''eskilerden'' olmadığı, bu işte çırak mesafesinde bile olmadığını gösteriyor..risalei nuru şöyle-böyle okuyanlar dahi bilirki, üstad eserlerinin tashihini kendisi yapmış, bunun dışında yapılan değişiklikleri/tahrif kabul etmemiştir..Latin hurufuna izi,n vermek başka, sadeleştirme başka..Orhancan bizleri hakikaten şaşırtmıştır..biz kendisini risalei nuru iyi okumuş biri zannederdik..
sadeleştirme konusunda şimdi tarihi bir açıklama yapacağım.
risalei nur; osmanlıca ve arapça olarak yazılmıştır. üstad osmanlıca ve arapçanın öğrenilmesine ve zaruretine de vurgu yapmıştır.
üstad, eserlerin latin harfleri ile neşrine "ecnebi çocukları" için müsade etmiştir.
not: buradan bizim, ecnebi çocuğu olduğumuz sonucu çıkmasın lütfen. yani bildiğiniz ecnebilerin, latin harfi kullanan yabancıların çocukları. ecnebi çocukları dinini öğrenebilsin diye müsaade etmiştir.
sadeleştirme ile şimdi gelinen noktaya bakın.
üstad risalenin latin harfleri ile basılmasına bile karşı ve sadece ecnebi çocukları istifade etsin diye izin vermişken, birileri çıkmış şimdi, bu latin harflerini de sadeleştirelim(tahrif edelim) diyor.
ama, bence, tahmin ettiğim gibi ise, bu tahrif çalışmalarına engel olunamayacaktır.
selam ve dua ile.
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]"Gözlerim arkada kalmaz"
[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]"Ankara'ya döndükten sonra Atıf kardeşle tanıştık (1952). Yeni yazıyla Onuncu Söz'ün teksirini yapıyordu.[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]"Sonradan Isparta'ya gittiğimizde, Üstad Büyük Sözler'i matbaada basmamız için verdi. Sözler daktilo edilmiş dosyalar halindeydi. 'Maya (sermaye) yaparsınız' diye 600 lira verdi.[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]"İlk defa Sözler'i Ankara'da Ayyıldız Matbaasında bastırdık. Daha sonra Doğuş Matbaasına geçtik. Matbaa ile öyle haşir neşir olduk ki, orada yatıp kalkıyorduk.[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]"Kitap, formalar halinde Üstada gidiyordu. Üstad tashih ettikten sonra biz basıyorduk. Tashih şu şekilde yapılırdı: Kardeşlerden biri yeni yazı ile yazılmış kitabı okuyor, Üstad da takip ediyor, yanlış varsa düzelttiriyordu.[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]"Formalar için Üstad çok seviniyordu. Kim getirirse getirsin, derhal içeri alıyordu. Sözler'i ciltletip Üstada götürdük. Üstadda bir annenin çocuğuna kavuşma sevinci vardı. 'Ben vazifemi yaptım, gözlerim arkada kalmaz' diyor, gözleri yaşarırcasına seviniyordu. Fiyatını sorup kendi eseri olan bu kitaba çıkarıp 25 lira verdi. Ve 'Her 25 lirayı verene bu kitabı vermeyin, 25 kişiye okutacağım diyene verin' dedi.[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]"Üstadla birçok defa görüştük. Görüşmelerimizde hep neşriyatın ehemmiyetini ve nasıl yapılması lâzım geldiğini anlatıyordu.[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]"Bir defasında Mektubat'ı basıyorduk. 'Mu'cizat-ı Ahmediye'yi ayrı basalım' dedim. Üstad ise, 'Bu diğeriyle bir kuvvet teşkil eder, ayrı basmayın' dedi. [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]'Rumuzat-ı Semaniye'de Vahhabiler hakkındaki kısmı da basmamamızı söylemişti. Biz de basmamıştık. [/FONT]
http://www.nur.gen.tr/tr.html#leftmenu=Home&maincontent=saidabi
sevgili kardeslerim,,,
nurlari bir ingiliz anlasin diye ingilizceye
bir alman anlasin diye almancaya
bir fransiz anlasin diye fransizcaya
hasili anlamayan herhangi bir insan anlasin diye enva-i cesit dillere ceviriyoruz,,dogru mu ?
el-cevap ,dogru.
yahu bizim yeni yetisen genclerimiz su an nurlari anlamiyiorlar,
almanin fransizin ingilizin vs hakki varda bizim neslimizin hakki yok mu?
yahu Ustad bunlari okunsun anlasilsin diye yazmis,
* niye bu taassub
* niye bu dar cerceve
* niye bu sahiblik duygusu
* niye bu agir ithamlar
* nicin illada nurlari sadece kendinize hasretmek istiyorsunuz,
birakin aktar-i alem istifade etsin...
yillarca nurlari dar anlayip,
dar yorumladiginizdan,
dar bir cerceveye sıkışıp kaldiniz,
Ustad aleme okutturacagim derken,hedef vermis,
aleme nurlari bu dar kafa ile mi okutacaksiniz tasiyacaksiniz,
bari birakin nurlari aleme en cok tasiyanlar,
en cok okutanlar islerini yapsinlar,
gercek su ki
bu daire icinde haset memnudur...
eskilerden oduğumu iddea etmedim.. ama siz öyle kabul edip sonradan caymanız bir ifade etmez..
alıntımı incelerseniz osmanlıcadan latin harflerine kendisi izin vererek değişiklik yaptırmıştır.. anlamanız için risalei nur dairesinde olmanız gerek.. hariçten gazel okuyanların haddi değil ki belli oluyor yani..
ufuk yayınları 2. baskısını yapmış,
kapağında sadeleştirme olduğu ve sadeleştirenlerin ismi yazıyor,
yani orjinalinden farklı olduğu kapağına da yansıtılmış.