Bir gün Mahzumoğullarından, eşraftan Fatıma adında bir kadın hırsızlık yaptığını söyleyerek Rasulullah (asm)’a getirilir. Hırsızlığın cezası olan “elinin kesilmesi” ne hükmedilir. Fakat daha önceki gelenek ve alışkanlıklara göre Kureyş’ten olan asil bir kadın hakkında suç işlemiş olsa dahi böyle bir hüküm verilemezdi. Hükmün infazının durdurulması için Kureyş’in ileri gelenleri Hz. Peygamber (asm.)’ın çok sevdiği Usame b. Zeyd’i araya koyarak bu kadının affedilmesini istediler.
Üsame’nin böyle bir şefaatte bulunması Hz. Peygamber (asm)’a çok ağır geldi. Hemen ashabını toplayıp bu konuda şöyle hitap etti:
“Ey insanlar! Sizden evvel yaşamış toplumların neden dolayı yollarını şaşırıp saptıklarını biliyor musunuz? Asilzadeleri bir hırsızlık, haksızlık, yaptığı zaman onu affeder, zayıf ve kimsesizleri bir suç işler, bir şey çalarlarsa onları cezalandırırlardı. Allah (c.c.)’a yemin ederim ki, böylesine kötü bir hırsızlığı, suçu, Mahzum kabilesine mensup Fatıma değil, kendi kızım Fatıma yapmış olsaydı, kesinlikle onun elini de keserdim.” (Müslim, Hudud 2)
İşte bu hadisenin ifade ettiği gerçek ve İslam’ın beşeri sistemlerden üstünlüğü. Hiçbir kimse hakim zümreden dahi, belirli bir sınıftan dahi olsa dokunulmazlığı söz konusu değildir. Hukuk önünde hiçbir kimsenin bir ayrıcalığı ve imtiyaz hakkı yoktur. Adalet, peygamber kızının dahi cezalanmasını gerektiriyorsa cezalanır.
Sorularla İslamiyet