Risale-i Nurlardan ve Muhterem Hocaefendinin Eserlerinden Bu Günleri Tenvir Eden Hakikatler

elcevaz13

Profesör
Katılım
17 Şub 2008
Mesajlar
1,472
Tepkime puanı
19
Puanları
0
Yaş
39
Web sitesi
www.herkul.org
haracın adının himmet olmasını filan...
İşadamı Ayhan Bermek, masum doğan Hizmet Hareketi’nin yarınlara da masum olarak gideceğini söyledi.
“Hizmet Hareketi işadamlarından haraç alıyor” lafını söyleyenleri tövbeye davet eden Bermek, ‘himmet’in nasıl bir anlam ifade ettiğini Başbakan Erdoğan’ın daha iyi bileceğini kaydetti. Eski Türkiye Futbol Federasyonu yöneticilerinden işadamı Ayhan Bermek, Bugün TV’de Erkam Tufan’la Analiz programına katıldı. Hizmet Hareketi’ni tanımakla kendisini şanslı addettiğini anlatan Bermek, “15 yıl önce Fethullah Gülen Hocaefendi’yi tanıdım. Ben bu güzel insanlar gibi olabilmem için 10 fırın ekmek yemem lazımdı. Yani benim hayatımda hizmet camiasını tanımak bir milattır. Cenab-ı Allah herkese bu güzel camiayı tanımayı nasip etsin.” dedi. “Hizmet Hareketi masum doğmuştur, masum günlere gelmiştir, yarınlara da masum gidecektir.” diyen Bermek, “Kim ne derse desin onun masumiyetini kirletemez.” ifadelerini kullandı.
“TÖVBE ETSİNLER”
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Camia, işadamlarından haraç alıyor” iddialarına ilişkin soruya Bermek, “Şeffaf, her şey açık olan bir camia. Sayın Başbakan, himmetin ne olduğunu bilir. Rahleyi tedrisattan gelmiş bir insan. Onunla ben yarışamam. Sadakayı, fitreyi de bilir. ‘Hesap soracağız.’ diyor. Himmet, kalpten kopan sevaba iştiraktir. Kenya’da yapılan okula senin de elinden geldiğin kadar, gönlünce gönderdiğin kadar bir miktardır. Sevaba iştirak ediyorsun, himmet. Bir gün bizim mütevelli heyeti ile Sarıyer’de bir toplantıda idik. 100 kişi kadar vardı toplantıda. El-Ezher’den de 6 tane erkek 2 tane bayan profesör, El Ahram’dan da köşe yazarı var. Yemeğe geçileceği sırada bizim tarafın konuşmacısı diye benim önüme mikrofonu koydular. Şimdi ne diyeceğim? Bir işadamı gözüyle hizmeti anlattım. Onlara geldikleri için teşekkür ettim. ‘Okullarımızı, eğitim kalitemizi gördünüz.’ dedim. ‘Mütevelli heyeti gördünüz. Değirmenin suyunun nereden geldiğini gördünüz.’ dedim. Himmeti anlattım. Bacılarımızın elleriyle açtıkları o helal şeyleri satmalarıyla elde edilen gelirler, okulların ve evlerin yemesini içmesini sağlıyor. Helal para, gönülden gelen para. ‘Haraç’ diyenler tövbe etsin. Hizmette enaniyet ve egoların en minimuma olduğu noktadır. Hizmete kim ne derse desin masum başladı, masum devam ediyor, masum gidecek. Ben de o dünyanın içinde olduğum için mutluyum.” şeklinde konuştu.
BİZİM “EV”LERİMİZ VAR
Başbakan Erdoğan’ın, “İnlerine gireceğiz” açıklamalarının yakın zamanda Hizmet Hareketi’ne bir operasyon olacağı şeklinde algılandığının hatırlatılması üzerine Bermek şunları söyledi: “Valla bizim evlerimiz var. Evlerimizi misafire ardına kadar açar, ne imkanımız varsa onu ikram etmeye çalışırız. Gülen Hareketi; bir gönül, bir mutluluk hareketi, bir eğitim hareketi. Ben dinin nezaket olduğunu hizmeti tanıdıktan sonra öğrendim. Hizmete operasyon olsa ne olur, olmasa ne olur? Sebebine gelince bu kaderi bir plan. Ben şanslı bir insanım, çünkü hocamı tanıma şansına erdim. Hizmet benim için çok önemli.”’
http://www.zaman.com.tr/ekonomi_hizmet-isadamlarindan-harac-aliyor-diyenler-tovbe-etsin_2203584.html
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Suçlama şu demişsiniz, aynı aileden 350 kişi tam yapmış, altına da cevap gelmiş, bir sınavda tam yapanlar olabilir :) Sanki tam yapanlar birden fazla olamaz denmiş :) Gerçi tam yapanlar vardır diye, en basit sınavlar olan liseye geçiş sınavları verilmiş :)

Aynı aileden nasıl olabildi denmiş, hiç tam yapan çıkmaz iken...

abinizden bu cevabı duyduğunuz zaman sizi nasıl tatmin ediyor? asıl beni düşündüren bu işte. aklınızı, vicdanınızı, dininizi menfaatleriniz uğruna satmayın...

Kopya için bu yeterli bir kanaatdir. Delil bulun hadi demek, çok başka bir şey. Allah ahirette belge sunmayacak, ellerinizi, gözlerinizi konuşturacak, o zaman anlarsınız nedir mevzuu ;)
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Ayhan Bermek boş konuşmuş... Siz metro nun sahibinden, Koç'tan himmet(!) alabilmiş adamlarsınız, onlar öyle boş yere para vermez kimseye. Birilerinin gönüllü vermesi, işi masum kılmaz.
 

elcevaz13

Profesör
Katılım
17 Şub 2008
Mesajlar
1,472
Tepkime puanı
19
Puanları
0
Yaş
39
Web sitesi
www.herkul.org
CEohw19UIAA1tpm.jpg
Önce o dönemin şartları neydi kısaca hatırlayalım, arkasından Sayın Gülen’in zihin dünyası açısından konuya bakalım.
12 Eylül darbecilerinin yargılanması ile birlikte darbe dönemi ve o günlerde kim ne yazmış tekrar gündeme geldi.
Gelmesiyle de birlikte Fethullah GülenHocaefendi’nin darbelerle olan ilişkisi sorgulandı. Özellikle Sızıntı dergisinde çıkmış bir makalesi üzerinden darbe taraftarı olduğu çıkarsamaları yapılmaya başlandı.
30 yıldır Sayın Gülen’i takip edip anlamaya çalışan biri olarak bu konudaki fikirlerimi sizlerle paylaşmak istedim. Öncelikle şunu belirtmem gerekir ki; Sayın Gülen her fırsatta ‘demokrasiden dönüş olmaması gerektiğini’ belirtmiş ve darbelere karşı tutum içinde olmuştur.
Sayın Gülen’in bütün hayatına ve bütün söylemlerine bütüncül bir göz ile bakıldığında bu çok net görünür. Ne var ki önyargılı bakış açıları, beraberinde cımbızlanarak yapılan alıntılarla yanlış kanaatlere varılmak istenmektedir.
Bu ön girişten sonra şimdi ‘darbeciliğine delil’ olarak göstermeye çalıştıkları Son Karakol başlıklı yazıya dönelim. Bu yazı Sızıntı dergisinin Ekim 1980 Yıl: 2 Sayı: 21’de yayınlanmıştır. (http://www.sizinti.com.tr/konular/ayrinti/son-karakol.html)
Eğer bu yazıyı dönemin şartları ve Sayın Gülen’in zihin yapısını bilmeden okursanız, darbeleri alkışlama gibi yanlış bir yargıya varabilirsiniz.
Önce o dönemin şartları neydi kısaca hatırlayalım, arkasından Sayın Gülen’in zihin dünyası açısından konuya bakalım.
Yaşım itibarı ile 12 Eylül öncesi günleri hatırlıyorum. O günler dönemin 68 kuşağı gibi genç değildim ama çocukluktan gençliğe adım attığım günlerdi. Kardeş kavgası ile her gün onlarca genç ölüyordu. Kurtarılmış bölgeler, mahalleler vardı ve örgütler buralarda kendi halk mahkemelerini kurarlardı. Ülkede tam bir kaos hakimdi. Aileler çocuklarını okuluna gönderemez noktaya gelmişti. Anarşi liselere kadar inmiş, siyaset tıkanmıştı. Kolluk kuvvetleri anarşiyi bitirmek adına üzerine düşeni yapmıyordu. Her gün TRT’nin siyah beyaz haber bültenlerinde listeler halinde bu gün kaç genç öldürüldü haberleri yayınlanırdı.
Özeten toplumun terör batağında sürüklendiği, polisin siyasal kamplaşmadan nasibinin aldığı, siyasetin olayları seyretmekten öteye gidemediği, partilerin birbirini yemekle meşgul olduğu bir dönemdi. Toplum bu yaşananlardan ciddi bunalmış bir vaziyetteydi. Gelecek adına bir umut ışığı da gözükmüyordu.
Bir yönü ile darbenin bütün şartları hazır hale gelmişti/ getirilmişti.
Ve tarih 12 Eylül’e geldiğinde TSK darbe yaptı. Ve terör bir günde kesiliverdi. 11 Eylül de kan gövdeyi götürürken, kan birden bire duruvermişti. Darbe olduğu gün toplumun derin bir oh çektiğini çok iyi hatırlıyorum.
Sayın Gülen’in Son Karakol yazısı Sızıntı dergisinde 1 Ekim 1980’de yayınlandığında darbenin yapıldığının üzerinden tam 19 gün geçmişti. Derginin yayına hazırlanması, matbaa süreci dikkate alındığında bu makalenin kaleme alındığı tarihin muhtemelen darbeden birkaç gün sonra olduğu anlaşılabilir. Yani bu makale darbecilerin işkence ve zulümlerin henüz başlamadığı bir tarihte yazılmıştı.
Ortada defakto bir durum vardı. Darbe olmuştu, Türkiye’nin önüne yeni bir sayfa açılmıştı. Ve bu durumda yapılabilecek iki şey vardı. Ya gücü ve milletin kaderini elinde tutanları bu tarz yazı ve söylemlerle yönlendirmek, müspete kanalize etmeye çalışmak ya da çatışmak.
İşte bu yazı ile Sayın Gülen askere, tarihindeki misyonunu hatırlatıp, gururunu okşayarak müspete kanalize etme gayreti içine girdi. Artık güç askerdeydi, ‘ne kadar mümkün ise o kadar yönlendirilmesi’ gerekliydi.
Sayın Gülen çatışmayı değil, birinci yöntemi tercih etmiştir. O şartlarda çatışmanın ne anlama geleceği o günleri yaşayanlar daha iyi bilirler. Sayın Gülen hayat felsefesi olarak halkın kendi ülkesinin silahlı güçleri ile halkın çatışmasını hiçbir zaman doğru bulmamıştır. Bu anarşidir, anarşiden de hiçbir sağlıklı sonuç elde edilemez. Böyle davranmakla da kendisini dinleyenleri kumara atmamış oldu.
Ayrıca şunu da söyleyeyim Sayın Gülen’i darbecilikle suçlayanların, bugün darbecilere diklenenlerin hiç biri o gün tankın üzerine çıkmamıştı. Neyse biz kendi konumuza dönelim.
Peki, Sayın Gülen’in askere vermek istediği mesaj neydi? Bunu Son Karakol yazısında açıkça bulmak mümkün.
Birkaç örnek vereyim;
‘Karakol, sükunet’in, huzur’un ve emniyetin remzidir. Orada düzen, orada huzur ve onda gözlerin uyanık oluşu, umumi emniyet ve muvazenenin en büyük teminatıdır. Orada kargaşa ve bunalımlar ise, arkasındaki topluluklar için en büyük felakettir.’
‘Bu türlü kendinden kaçışlar ve harici asimilasyonlarla iç değişiklikler, endişe verici buudlara ulaşmıştı. Cinnet nöbetleri içinde bütün bir nesil, Hasan Sabbahın yalancı cennetlerine benzeyen bu cennetlere davet ediliyordu’.
‘Tatmin edilememiş, doyurulamamış ve hatta terk edilmiş bir neslin, çeşitli kamplara ayrılması ve birbirini kıran kırana öldürmesi gayet normal değil mi?.. Bu güne kadar onun iç inkırazını sezebildik mi? Onu soysuzlaştıran sebeplere inebildik mi? Halbuki, ona canavarlık öğreten tiranlar karşısında, siyanet meleği gibi onun yanında olmalı değil miydik.. Heyhat!. Binbir vahşet senaryosunun sahnelendirilmesi karşısında, sessiz ve infialsiz kaldık.. Evet.. Bütün bir millet olarak arenalardaki kavgayı seyreder gibi, bu kanlı boğuşmadan hiçbir şey anlamadık’.
Özet olarak Sayın Gülen’in bu yazısında askere verdiği mesaj şudur; ülkenin asayiş ortamının sağlanmasının ancak kendi ruh dünyamıza dönmekle olabileceğini, gençlerin ruh dünyalarına inilmesi gerektiği, kendi köklerine dönen, toplumuna yabancılaşmamış bir neslin anarşinin kucağına düşmeyeceğidir. Askeri metotlarla anarşiyi geçici bir şekilde durdurabilirsiniz ama bunu devam ettirmeniz eğitim ile mümkün olacaktır demek istemektedir.
Bu yazının sonlarındaki şu cümleler çok önemlidir.
‘Ve bir zaferdir. İçtimaî bünyenin harici bir kısım eracifden temizlenme, arındırılma düşüncesiyle onu aslına irca zaferidir. Bu zafer, kendinden ümit edilenleri getirdiği takdirde, Türk’ün zaferler hanesinde en mualla yeri işgal edecektir.’
Burada Sayın Gülen askerin anlayacağı bir dil ile terörü bitirmenin bir zafer olduğunu söylemiş, gururunu okşamıştır. Ama bunu şu şarta bağlamıştır. O şartta ‘kendinden ümit edilenleri getirdiği takdirdedir’. Neyin ümit ettiğini de yazının başından sonuna gayet iyi anlatmıştır.
Erkam Tufan Aytav - Haber 7
[email protected]
twitter.com/erkamtufan
http://www.haber7.com/yazarlar/erkam-tufan-aytav/866856-fethullah-gulen-ve-12-eylul-darbesi
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Sayın Gülen’in Son Karakol yazısı Sızıntı dergisinde 1 Ekim 1980’de yayınlandığında darbenin yapıldığının üzerinden tam 19 gün geçmişti. Derginin yayına hazırlanması, matbaa süreci dikkate alındığında bu makalenin kaleme alındığı tarihin muhtemelen darbeden birkaç gün sonra olduğu anlaşılabilir. Yani bu makale darbecilerin işkence ve zulümlerin henüz başlamadığı bir tarihte yazılmıştı.

Tabii canım. 28 Şubat MGK'sı da zulmetmişti, masumdular; müçtehid alim sevisindelerdi. Müslümanlar anlayamadı...


Mızrak çuvala sığmıyor...
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Şaşılacak olan: Bunları çok iyi bilmenize rağmen halen daha Gülen'in peşindesiniz. Beleşe avukatlığını yapıyorsunuz. Kimse de itibar etmiyor.

Her kuş kendi cinsiyle uçar... Nokta.
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Şaşılacak olan: Bunları çok iyi bilmenize rağmen halen daha Gülen'in peşindesiniz. Beleşe avukatlığını yapıyorsunuz. Kimse de itibar etmiyor.

Her kuş kendi cinsiyle uçar... Nokta.

Beleş olduğu bizim hüsnü zannımız. Bugün devlet kapısında yağlı ya da az yağlı iş bulmuş niceleri bu cemaatin hırsızlığı ve yolsuzluğu sayesinde iş buldu. Eğer hoca yenilir ise biliyorlar ki sıra kendilerine gelecek. Bu telaş çoklarında ondandır. Kimi de gerçekten saf
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Beleş olduğu bizim hüsnü zannımız. Bugün devlet kapısında yağlı ya da az yağlı iş bulmuş niceleri bu cemaatin hırsızlığı ve yolsuzluğu sayesinde iş buldu. Eğer hoca yenilir ise biliyorlar ki sıra kendilerine gelecek. Bu telaş çoklarında ondandır. Kimi de gerçekten saf

Eğer öyleyse şunu beyinlerine kazısınlar: Çırpınışları beyhude. Devlet de millet de notunu verdi ve hükmü kesti. Korkunun ecele faydası yok.
 

elcevaz13

Profesör
Katılım
17 Şub 2008
Mesajlar
1,472
Tepkime puanı
19
Puanları
0
Yaş
39
Web sitesi
www.herkul.org
Bir gün Mahzumoğullarından, eşraftan Fatıma adında bir kadın hırsızlık yaptığını söyleyerek Rasulullah (asm)’a getirilir. Hırsızlığın cezası olan “elinin kesilmesi” ne hükmedilir. Fakat daha önceki gelenek ve alışkanlıklara göre Kureyş’ten olan asil bir kadın hakkında suç işlemiş olsa dahi böyle bir hüküm verilemezdi. Hükmün infazının durdurulması için Kureyş’in ileri gelenleri Hz. Peygamber (asm.)’ın çok sevdiği Usame b. Zeyd’i araya koyarak bu kadının affedilmesini istediler.

Üsame’nin böyle bir şefaatte bulunması Hz. Peygamber (asm)’a çok ağır geldi. Hemen ashabını toplayıp bu konuda şöyle hitap etti:

“Ey insanlar! Sizden evvel yaşamış toplumların neden dolayı yollarını şaşırıp saptıklarını biliyor musunuz? Asilzadeleri bir hırsızlık, haksızlık, yaptığı zaman onu affeder, zayıf ve kimsesizleri bir suç işler, bir şey çalarlarsa onları cezalandırırlardı. Allah (c.c.)’a yemin ederim ki, böylesine kötü bir hırsızlığı, suçu, Mahzum kabilesine mensup Fatıma değil, kendi kızım Fatıma yapmış olsaydı, kesinlikle onun elini de keserdim.” (Müslim, Hudud 2)

İşte bu hadisenin ifade ettiği gerçek ve İslam’ın beşeri sistemlerden üstünlüğü. Hiçbir kimse hakim zümreden dahi, belirli bir sınıftan dahi olsa dokunulmazlığı söz konusu değildir. Hukuk önünde hiçbir kimsenin bir ayrıcalığı ve imtiyaz hakkı yoktur. Adalet, peygamber kızının dahi cezalanmasını gerektiriyorsa cezalanır.
Sorularla İslamiyet
 

elcevaz13

Profesör
Katılım
17 Şub 2008
Mesajlar
1,472
Tepkime puanı
19
Puanları
0
Yaş
39
Web sitesi
www.herkul.org
Çünki bu gaflet zamanında, hususan tarafgirane mefkûreler sahibi, herşeyi kendi mesleğine âlet ederek, hattâ dinini ve uhrevî harekâtını da o dünyevî mesleğe bir nevi âlet hükmüne getiriyor.

Emirdağ-1 - 39
 

elcevaz13

Profesör
Katılım
17 Şub 2008
Mesajlar
1,472
Tepkime puanı
19
Puanları
0
Yaş
39
Web sitesi
www.herkul.org
binler teessüflerle deriz ki: Benlikten, hodfüruşluktan, gururdan ve gaddar siyasetten gelen dâhildeki tarafgirane fikriyle, kendi tarafına şeytan yardım etse rahmet okutacak, muhalifine melek yardım etse lanet edecek gibi hâdisatlar görünüyor.
Hattâ bir sâlih âlim, fikr-i siyasîsine muhalif bir büyük sâlih âlimi tekfir derecesinde gıybet ettiği ve İslâmiyet aleyhinde bir zındığı, onun fikrine uygun ve tarafdar olduğu için hararetle sena ettiğini gördüm.

Emirdağ-2 - 175
 
Üst