bi husben
Kıdemli Üye
- Katılım
- 7 Mar 2007
- Mesajlar
- 5,664
- Tepkime puanı
- 322
- Puanları
- 83
Haklısınız Ahmed Faruk es-Serhendi vahdetu'l-vücuda karşı çıkmış onu eleştirmiş ve doğrusunun vahdetü'l-vücud değil vahdetü'ş-şuhud olması gerektiğini söylemiştir. Şimdi kime inanalım. Bana fassları yazdırıyorlar benim sözlerim değil diyen ve ben Muhammedi velayetin en sonuncusuyum diyen ve şeyh-i ekber( en büyük şeyh) diye anılan İbn Arabi'ye mi yoksa yine keşiflerinden bahseden Ahmed Faruk'a mı? Sizin şeyhler de birbirini yalanlayıp duruyor canım . Siz en iyisi gelin tek bir önder edinin: Resul-i Kibriya olsun o da.
Bu Tuğrul İnançer'e gelince sapıtmış tarikatında ince sözler edeceğim diye abuk sabuk sözleri kitaplarına almaktan çekinmeyen biri.
Doğru birilerinin neyi savunduğunu gidip bir okuması ve sonra derin derin düşünüp tevbe etmesi gerekiyor
Ebu’l-Hasen Şazelî şunu demiştir; “Eğer doğru zannettiğin bir keşfin Kur’an ve Sünnet’e ters düşerse, Kur’an ve Sünnet’in dediğini yap, keşfini terk et ve nefsine, ‘hiç şüphesiz Yüce Allah benim için emniyeti Kur’an ve Sünnet’te sağladı, keşif ve ilhamda sağlamadı’ de.” demiştir.
İmam Rabbanî ise bu konuda şu uyarıları yapar; “Tasavvuf terbiyesine giren kimseye önce Ehl-i Sünnet inancına göre itikadını düzeltmesi gerekir. Sonra, Kur’an ve hadisi ancak Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat alimlerinin anladığı ve kabul ettiği manalara uygun tevil ve tefsir etmelidir. Eğer keşif ve ilham yoluyla kalpte Kur’an’a ve Sünnet’e ters gelen bir şey zuhur ederse, onları terk etmeli ve bu tür şeylerden Allah’a sığınmalıdır. Yüce Allah’ın zat ve sıfatları hakkında kalbe ve akla gelen bütün manalar, dinin zahiri ilimlerine uygun olmalıdır. Allah’a yaklaşma, ulaşma, kavuşma gibi durumlar ve haller, zahir ilmin kabul ettiği mananın dışında düşünülmemelidir."