BU YOLDA İLİM
PERDEDİR
PERDEDİR
Sofîlerden "İlim bu yolda perdedir" gibi sözler duyarsın ve bunlara inanmazsın. Bu sözü inkâr eyleme ki, doğrudur. Çünkü duygular ve duygu âzâları vasıtasıylahasıl olan ilimlerle meşgul olur, onlara dalarsan, bundan mahrum olursun.
Kalp bir havuz gibidir, beş duygu âzâsı da havuza dışarıdan akan beş dere gibidir. Eğer havuzun dibinden temiz su çıkarmak istersen, bunun çaresi, havuzdaki bütün suyu boşaltman, sonra bu suların getirdiği siyah çamuru çıkarman ve bir daha pis su gelmemesi için bu yolları kesmen ve havuzun dibini, içinden temiz, berrak su çıkabilecek şekilde yapmandır. Havuz siyah çamur ile dolu olduğu müddetçe içinden duru su çıkması imkânsızdır. Bunun gibi, kalbin içinden gelen ilim, dışarıdan gelenlerden kurtulmadıkça, maksat hasıl olmaz.
Fakat âlim, kendini öğrendiği ilimlerden ayırır, kalbini onlarla meşgul eylemezse, elde etmiş olduğu ilimler ona perde olmaz ve kalb gözünün açılması umulur. Şöyle ki: Kalb hayallerden ve hislerden kurtulunca, eski hayâlleri ona perde olmaz.
İlmin perde olmasının sebebi şudur ki, bir kimse Ehl-i sünnet itikadını öğrenir, münakâşa ve münâzaradaki delillerini de öğrenir, kendini tamamen buna verir ve bundan başka hiçbir ilim yoktur kabul eder, eğer kalbine başka bir şey gelse: "Bu duyduğumun aksinedir. Ona uymayan her şey bozuktur, yanlıştır" derse, böyle bir kimsede, işlerin hakikatinin bilinmesi mümkün olmaz. Çünkü; avâma öğretilen itikad, hakikatin sûretidir, kendisi değildir. Tam marifet olmalı ki, özün kabuktan ayrılması gibi, hakikatler sûretten ayrılsın.
Biliniz ki, mücadele ve münâzara ilmini o itikada yardımcı olarak öğrenene bir hakikat bildirilmez. Çünkü, elindekinin tam olduğunu sanmaktadır. Bu zan ona perde olur. "Bir şeyi öğrendiğine zann-ı galibi olan kimse, bu dereceden mahrum olduğu ekseriya mâlumdur." sözü meşhurdur. Bu da cedel (mücadele-münâzara) ilmine kendini verenlerin hâlidir. O halde, bu zannı silip atana, ilim perde olmaz. O zaman, onda da kalb açılması hâsıl olur. Derecesi çok yüksek olur. Onun yolu daha emniyetli, daha sağlam ve daha doğru olur. Zirâ temeli kuvvetli ilme dayanmayan kimse, ekseriya uzun zaman bâtıl hayallere bağlı kalır ve azıcık şüphe ona perde olur. Âlim ise böyle ziyanlardan emindir. O halde, "İlim perdedir" sözünün mânâsını mükâşefe derecesine ulaşmış bir kimseden duyarsan, böyle bil, sakın inkâr eyleme!
Fakat emir ve yasaklara uymayıp bozuk delillerle haramlara mübah diyen kâfirler ve nefislerine tâbi olan zavallılar, zamanımızda zuhur eyledi. Kendilerinde bu haller aslâ bulunmadığı halde, sofîlerin sekir halinde söyledikleri lüzumsuz, saçma sözlerden bir kaç tanesini alıp kendilerine süs veriyorlar: Yaptıkları iş, her gün yıkanıp taranmak, güzel elbiseler giyip seccadesini yaymak, sonra da ilmi ve âlimleri kötülemektir. Böyleleri öldürülmelidir. Onlar şeytan ahlâklıdırlar, insanları aldatıyorlar.
Allah-u Teâlâ ve Resul'ü -sallallahu aleyhi ve sellem- ilmi ve âlimleri övüyorlar. Bütün dünyayı ilme dâvet ediyorlar. Her şeye mübah diyen bu zavallı, hâl sahibi olmadığı ve ilmi elde etmediği için, onun bu sözü söylemesi nasıl doğru olabilir? Bu şuna benzer: Bir kimse kimyanın altından daha iyi olduğunu, ondan sayısız altın yapıldığını işitir. Altın hazinelerini önüne getirseler, onlara elini uzatmaz ve "Altın ne işe yarar, onun kıymeti nedir ki... Bana kimya lâzımdır ve asıl odur." der. Altını almaz. Halbuki kimyayı da aslâ tanıyamaz, bulamaz. Altın da yapamaz. Çaresiz müflis ve aç kalır. "Ben derim ki: Kimya, altından daha iyidir" şeklinde söylediği sözün sevincinden bağırır ve coşar.
İşte peygamberin ve evliyanın keşfi kimyaya benzer. Âlimlerin ilmi de altına benzer. Kimyaya sahip olan, altına sahip olandan daha faziletlidir.
Fakat burada bir başka incelik daha vardır: Bir kimsede bulunan kimya yüz altından fazla yapmasa, bu kimse kendisinde bin altın bulunandan faziletli olamaz. Kimya kitapları kimyadan bahseder ve onu arayanlar çok olduğu halde, bunun hakikati uzun zamanda bile herkesin eline geçmez. Onu temin etmek isteyenlerin çoğu kalp para elde eder. Mutasavvıfların işi de böyledir. Çok nâdir bulunur. Olan az olduğuna göre, kemâle gelmesi de pek nâdir olur.
O halde, buradan anlaşılmış oldu ki, sofîlerin hallerinden az bir şeyin kendisinde hasıl olduğu bir kimse bütün âlimlerden üstün olamaz. Çünkü bunların çoğu işin başlangıcında kendilerinde bir şey hasıl olduktan sonra oradan düşerler ve yolu tamamlayamazlar. Bazıları da vardır ki bir hâl ve bir hayâl onları kaplar ve fakat onun hakikati, aslâ olmaz. Onlar bunu kazanç sayarlar. Beğenilmeyip atılan şey böyle olmaz. Bahusus uykuda, rüyâda hakikatlar vardır. Fakat mânâsız, bozuk rüyâlar da vardır. Hatta âlimlerin sınırının üstünlüğü, bir kimse içindir ki o, o halde öyle kâmil olmuştur ki diğerlerine çalışarak verilen din bilgilerini o öğrenmeksizin bilir. Bu söz ise nâdir sözlerdendir. Yani bu sözle, ele geçmesi nâdir olan bir makam anlatıldı.
O halde hakiki tasavvuf yoluna ve onların üstünlüğüne inanmalısın. Boyunlarına halka geçmiş bu zavallıların sözü ile, onlar hakkındaki itikadını bozmamalısın. Onların ilmi ve âlimleri yeren ve ayıplayanların ellerinde bir şey olmadığını kabul etmelisin!
(Kimyây-ı Saâdet. Birinci Ünvan. 15. Fasıl)