Mevlana Köşesi

ArZu

GülenAy
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
30,610
Tepkime puanı
2,100
Puanları
0
Konum
Kayıp Şehir...
Web sitesi
www.arzuzum.blogcu.com
Ey Söylenmemiş, Gönülde Kalmış Gam, Ey Uyuşmuş Akıl Defolun Gidin!!!

• Hoca gel, hoca gel, hoca bir kere daha gel! Ey hileci ay, gelmem deme, gel!

• Senden ayrı düsmüs asıgın halini gör. Kötülüklerle dolu olan dünyaya bak, ey hapishaneci padisah, mahmur susamısı görmemezlikten gelme!

• El de ayak da sensin, her var olanın varlıgına sebep de yine sensin! Sarhos bülbül de sensin, haydi gül bahçesine gel!

• Kulak da sensin, göz de sensin, her seyin seçilmisi de sensin, sen kuyudan çıkarılarak satılmıs Yüsufsun, kölelerin satıldıgı pazara gel!

• Gözde gizlenmissin görünmezsin, halbuki sen herkese can verirsin, bir kere de güle, oynaya gönülsüz ve sarıksız olarak gel!

• Günün aydınlıgı sensin, gamı yakan yandıran sevinç sensin, gecelerin aydınlıgı, ay ısıgı sensin, ey tatlılıklar, sekerler yagdıran bulut gel!

• Ey yepyeni dünyanın bayragı! Her akıl ve fıkir sana rehin olarak verilmistir, bazen geliyorsun, bazen gelmiyorsun, böyle yapma; bir daha dönmemek üzere tamamıyla gel!

• Ey perisan kabuslarla dolu olan gece git! Bir daha gelme! Ey söylenmemis, gönülde gömülü kalmıs gam, ey uyusmus akıl, defolun gidin, sizi istemiyorum! Ey uyanık baht, ey devlet gel, gel!

• Ey Nuh'un nefesi! Ey ruhun hevesi gel! Ey yaralanmıs merhemi gel! Ey hastanın saglıgı gel!


Su'yum nerdesin sen :(
 
Katılım
2 Ağu 2007
Mesajlar
92
Tepkime puanı
2
Puanları
0
MEN BENDE-İ KUR'ANEM EGER CAN DAREM
MEN HÂK-İ REH-İ MUHAMMED MUHTAREM
EGER NAKL KUNED CÜZ İN KES EZ GÜFTAREM
BİZAREM EZ U VEZ AN SUHEN BİZAREM
Bu canım var oldukça ben Kur'ana tutsağım
Muhammed Mustafanın yolundaki toprağım
Benden başkaca bir söz nakledenler olursa
Hem onu söyleyenden hem o sözden uzağım
Hz. Mevlana
 

ArZu

GülenAy
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
30,610
Tepkime puanı
2,100
Puanları
0
Konum
Kayıp Şehir...
Web sitesi
www.arzuzum.blogcu.com
Kendinden, kendi varlığından kurtulmuş bir canda zevk içinde zevk vardır...

• Dün, sevgilim kederli, gamlı dostunu oksadı. Acılar çeken, sitemler tatmıs olan cana, tatlı sözteri ile kendi
tadından tat verdi.

• Akla, akıl üstünlügü verdi, hos ögütleri ile kulaga küpe taktı, tadı tatlılıgı costurdu. Gözlere nur bagısladı.

• Bana; "Ey benim yüzümden zayıflayan, hasta düsen, perisan olan dost, ey benden ürken, korkan kisi, ben kerem
sahibiyim, ben kendi satın aldıgım ku-lumu satmam." dedi.

• Dikkatle bak da gör: Sevgili ne yardımlarda bulunuyor? Bize nasıl ferahlıklar veriyor? Yüsuf, güzelligi ugrunda
ellerini kesenleri arıyor.

• Ona; "Beni aciz, zavallı sanma!" dedim. "Kanlı göz yaslarıma da bakma, ey sevgili senin haberin yok, ben seni altınla
islenmis atlas bir elbise gibi giymisim, seninle beraberim, beni kimsesiz sanma!"

• Kim de dünya sevgisini bırakıp Hakk'a yönelmek istegi varsa, o nefsini yendigi için sasılacak bir kisidir.
Kendinden, kendi varlıgından kurtulmus bir canda, zevk içinde, zevk vardır.

• Allah askına sus, yersiz sözler söyleyerek, susma huyunu öldürme! Bu kasî-deyi uzatma, kısa kes; çünkü asîde
geliyor.

"Kasîde, 9
İslamî edebiyatta bir nazım seklidir. Kafıye kurulusu gazel gibidir. Övgü siirleri oldugu için, beyit sayıları
gazellerden fazladır. Asîde, nisasta, yag ve balla yapılan bir çesit tatlıdır. Dogu Anadolu yemeklerinden "hasuta" belki de "asîde" adlı Selçuklu yemeginden alınmıstır. Çünkü hasuta da nisasta, tereyagı ve sekerle yapılmaktadır. Midelerine
düskün olanlar "Lokmasız sohbette yoktur faide / Rabbena ünzül aleyna Ma'ide"
 

Savm

Profesör
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
3,874
Tepkime puanı
76
Puanları
0
mevlana59gs6.jpg
 

ArZu

GülenAy
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
30,610
Tepkime puanı
2,100
Puanları
0
Konum
Kayıp Şehir...
Web sitesi
www.arzuzum.blogcu.com
''Başını ayak altına alınca, yıldızların üstüne ayak basarsın...''

• Bugün sevgiliyi gördüm, her ise, her güce tat veren, yapmasını kolaylastıran o güzeli gördüm. 0, o kadar güzel, o
kadar nürluydu ki adeta Mustafa (s.a.v.)'in rühu gibi göklere yükseliyordu.

"Fussilet Suresi'nin 41/11. ayetine isaret var: "Sonra duman halinde bulunan göge yükseldi ve ona, yeryüzüne
'İsteyerek varlıga gelin!' dedi. 'lsteyerek geldik.' dediler."

• Günes, Hz. Mustafa'nın yüzünü gördü de utandı. Gök de gönül gibi yarıl-mıstı, parçalanmıstı. Suyun ve kara
topragın üstüne onun parıltısı vurmustu da, bu yüzden su ile toprak, atesten de daha fazla parlamıstı.

• "Göklere çıkmak istiyorum, lütfen bana merdiveni gösteriniz!" diye niyazda bulundum. Buyurdu ki: "Senin basın
merdivendir. Basını ayak altına al, basına bas da yüksel!

Ayagını basının üstıine koymak demek, aklını ayak altına alıp, gönül yolu ile, ask yolu ile Hakk'a yönelmektir. Mevlana
bir Mesnevî beytinde;

"Mademki gökyüzünün damlanna çıktın, oralarda geziyorsun, artık merdiven aramak mana-sızdır, soguktur." diye
buyurur Mevlana. Dîvan-ı baska bir beytinde de;
"Göklerin yolu, Içtedir, gönüldedir, sen ask kanadını aç, ask kanadı kuvvetli olursa merdiven arama derdi kalmaz." diye
buyurur.

• Ayagını basının üstüne koyunca yıldızların üstüne ayak basarsın, nefsanî ar-zularını, sehveti yendigin zaman havada
yürürsün; haydi adımını at, ayagını havanın üstüne koy da yüksel!..

• Sehvetini ayak altına aldıgın, nefsanî isteklerini yendigin zaman göklerde havalarda sana yüzlerce yol belirir ve
sen seher vaktinde yapılan dua gibi göklere yükselirsin."
 

^diyar^

susss gönlüm!!!
Katılım
2 Kas 2006
Mesajlar
1,742
Tepkime puanı
11
Puanları
0
Yaş
40
Konum
istanbul
yurekyanginlariahminelaez6.jpg


Bir gece sohbet ederlerken kapı vurulmuş, dışarıdan kalabalık bir güruh;

”Şeeeems dışarı çıııııkkk!” diye bağırmıştı.

Mevlana yaklaşan acı kaderi sezmişçesine:

”Çıkma” diye yalvardı.

Zat boyutundan, Hikmetten öte Kudretten bakan Şems gülümsedi:


”Telaşlanma, verdiğimiz sözü tutma vakti gelmiştir” diyerek kapıya yöneldi.

Mevlana: "Ne sözü, nereye, niyeee?" diye yapıştı ellerine…

Şems, yıllardır sakladığı sırrı söyledi:

"Şam’da Rabbime yalvarmış, aşkımı seyredeceğim bir ayna istemiştim. Rabbim seni verdi, sende seyrettim…"

İyi işte, seyre devam edelim, dedi Mevlana.

Şems; ”Rabbim de bana demişti ki, o aynayı verirsem ne bağışlarsın?

Tereddütsüz şöyle demiştim; Başımı veririm!...”

Şems dışarı çıktı. Sadece bir “Allaaaah” nidası duyuldu.

Ay ışığında yerde üç beş damla kan seçiliyor, ama ne baş, ne ceset, ne de katiller gözükmüyordu!…

Aşkları sır olmuştu.

Mevlana’yı sahiplenenler, Onu paylaşmak istemeyenler şehit etmişti Şems’i.

Aşkın doğasıydı en yakın çevrenin tahammülsüzlüğü!…


Aşkın doğasıydı Firkat!..


Aşk, bizim dünyadaki CENNET duygumuzdur"

"Aşık kişi adedince aşkın tarifi vardır"


Aşk bir davaya benzer demiş mevlana hazretleri
şahidin yoksa;
davayı kazanamazsın diye ne güzel söylemiş
 

^diyar^

susss gönlüm!!!
Katılım
2 Kas 2006
Mesajlar
1,742
Tepkime puanı
11
Puanları
0
Yaş
40
Konum
istanbul
18095xixx7.jpg


mevlanayı gördük,şemse müştak


şemsi gördük mevlanaya



yaman dede bildik bir mevlana aşığını
adına aşkta yanan dede dedik



nasıl bir aşktıki yaşanan aşk nasıl bişeydi ki,
hala gönül hanemizi mevlanaya hasretle süslüyoruz
aşk ne idi nasıl idi
ki biz
hala aşk kokusunu arıyoruz
aşk her dem nasıl yaşanır
aşkı bilen aşkın kokusunu duyan gönüller neredeler...
yoksa aşkı başka çehreler de başka yerlede mi arıyolar..
hayatımızı fani aşk kokuları mı sardı...
aşkın kokusu bu kadar uzak mı kaldı bize ..
ne alemde aşkımız,


aşk kokusunu duyabiliyor muyuz?


aşk kokusunu duyurabiliyor muyuz?


aşk kokumuz daim olsun...
 

^diyar^

susss gönlüm!!!
Katılım
2 Kas 2006
Mesajlar
1,742
Tepkime puanı
11
Puanları
0
Yaş
40
Konum
istanbul
hatsanatna1.jpg


Sevgiden tatlidir safilesir,
Sevgiden bakirlar altin kesilir,
Dertler sevgiyle derman olur,
Ölüler sevgiden dirilir,
Sah bile sevgiye kuldur , köledir
Oldugun yerlere ugramayan korkumdan
Kiskanirlar sana asik edinenler birden.
Gece gündüz yasiyor gönlüm içinde sensiz,
Seni görmek diledikçe bakarim gönlüme ben

Gökhan Barış


Sema ederken ne neyden haberimiz olur, ne teften....
Sufiler;
Vuslat özlemini gönüllerinde vecd haline getirirlerde geçici dünyayı bir kenara iterek ölümsüzlük yurduna kanat açarlar..

Rabbim onun gibi aşkıyla yananlardan eylesin cümlemizi...
 

^diyar^

susss gönlüm!!!
Katılım
2 Kas 2006
Mesajlar
1,742
Tepkime puanı
11
Puanları
0
Yaş
40
Konum
istanbul
shamsuddintabriz1502150gb8.jpg


Ah Mevlam, Ah mevlanam

Ki naat
Der ki
Hak dost
Tam düşecekken
Zirvede bulursun kendini
Şeytana inat
Bu benim sevdam
Helaldir sana herşey
Hakettiğinde
Sevmeden yaşamansa haram


Gözleri yüzlerinde değil
Hüzün oturmuş yüzlerine
Bakışlarını anlamak
Mümkün değil
Sabrettiğimiz özgürlüğe
Esir ruhlular ehil değil


Ah mevlam ah mevlanam
Kahır anbarında darı olmak
Bile haram
Sevmeden yaşamayı oldum olası
anlamam

Sev ki var olsun
Sev ki yar olsun
Sev ki gönüller,diyar olsun
Sevgiden sevmeden başkası da
Olmaz olsun.
Vesselam


Mustafa Nuri İnanç
 

ArZu

GülenAy
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
30,610
Tepkime puanı
2,100
Puanları
0
Konum
Kayıp Şehir...
Web sitesi
www.arzuzum.blogcu.com
Kendinden, kendi varlığından kurtulmuş bir canda zevk içinde zevk vardır...

• Dün, sevgilim kederli, gamlı dostunu oksadı. Acılar çeken, sitemler tatmıs olan cana, tatlı sözteri ile kendi
tadından tat verdi.

• Akla, akıl üstünlügü verdi, hos ögütleri ile kulaga küpe taktı, tadı tatlılıgı costurdu. Gözlere nur bagısladı.

• Bana; "Ey benim yüzümden zayıflayan, hasta düsen, perisan olan dost, ey benden ürken, korkan kisi, ben kerem
sahibiyim, ben kendi satın aldıgım ku-lumu satmam." dedi.

• Dikkatle bak da gör: Sevgili ne yardımlarda bulunuyor? Bize nasıl ferahlıklar veriyor? Yüsuf, güzelligi ugrunda
ellerini kesenleri arıyor.

• Ona; "Beni aciz, zavallı sanma!" dedim. "Kanlı göz yaslarıma da bakma, ey sevgili senin haberin yok, ben seni altınla
islenmis atlas bir elbise gibi giymisim, seninle beraberim, beni kimsesiz sanma!"

• Kim de dünya sevgisini bırakıp Hakk'a yönelmek istegi varsa, o nefsini yendigi için sasılacak bir kisidir.
Kendinden, kendi varlıgından kurtulmus bir canda, zevk içinde, zevk vardır.

• Allah askına sus, yersiz sözler söyleyerek, susma huyunu öldürme! Bu kasî-deyi uzatma, kısa kes; çünkü asîde
geliyor.

"Kasîde, 9
İslamî edebiyatta bir nazım seklidir. Kafıye kurulusu gazel gibidir. Övgü siirleri oldugu için, beyit sayıları
gazellerden fazladır. Asîde, nisasta, yag ve balla yapılan bir çesit tatlıdır. Dogu Anadolu yemeklerinden "hasuta" belki de "asîde" adlı Selçuklu yemeginden alınmıstır. Çünkü hasuta da nisasta, tereyagı ve sekerle yapılmaktadır. Midelerine
düskün olanlar "Lokmasız sohbette yoktur faide / Rabbena ünzül aleyna Ma'ide"
 

ArZu

GülenAy
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
30,610
Tepkime puanı
2,100
Puanları
0
Konum
Kayıp Şehir...
Web sitesi
www.arzuzum.blogcu.com
Aşk, insanı yok eder, var eder, gönülsüz bırakır...

• Ne yazık ki, hakîkat sarayının Sadrazamı, beni meclisine kabul etmiyor, beni can mahremi yapmıyor, beni
sırlarına mahrem etmiyor.

• Onu gördügüm an rengim uçtu, gücüm, kuvvetim kalmadı, perisan oldum, o durumu anlamadı da; "Rengin
nerede? Gücün, kuvvetin nerede?" diye sordu.

• Ben kerem ırmagına daldım, ben seher vaktinin kuluyum, kölesiyim. Öyle umuyorum ki, bu lütuflarla, feyizlerle
dolu seher vaktinde, o güzel kokulu gül gelir, beni alır, mana gül bahçesine götürür.

• Irmaga dalan kisiye, elbisesi yük olur. Benim su sarıgım ile hırkam bana yük oluyor, agır geliyor. Mal, mülk,
mutluluga ulasmak sebepleri, hepsi de o tatlı edalı ay yüzlüdendir. Sevgili bana yakınlık gösterir, vefalı olursa, mal da
odur, mülk de odur.

• Dükkanım çalısma yerim, senin olsun, san'atım, hünerim, bilgiler, yıgın, yıgın kitaplar hep senin olsun, arslan da
senin olsun, orman da senin olsun . Tatar ülkesinin ceylanı bana yeter.

• Ask insanı yok eder, var eder. Gönülsüz bırakır, elsiz, ayaksız bir hale sokar. Ask meyhanesinin sakîsi, sarap
sunar, mest eder, insanı kendinden alır.

" Mevlevî sairlerinin en büyüklerinden olan Seyh Galip merhum da bir siirinde söyle yazmıstı:


"Derd ü mihnettir, beladır adı ask,
Bir marazdır, ibtiladır adı ask,
Andadır raz-ı adem, sırr-ı vücüd,
Hiçtir, yoktur, bekadır, adı ask."
 

^diyar^

susss gönlüm!!!
Katılım
2 Kas 2006
Mesajlar
1,742
Tepkime puanı
11
Puanları
0
Yaş
40
Konum
istanbul
20070305204149mevlana1qd9.jpg


Yaydan fırlayan ok gibidir ağızdan çıkınca bir söz
ve hiç geri dönmüş değildir atıldıktan sonra bir ok.

seli başından bağlar ileriyi gören kişi.
ve geçtiği yerleri harap eder baştan bağlanılmayan sel

ne tükenmez bir hazinesin sen ey dil
ve ne devaız bir dert!...

...mesnevi...


düşünmeden konuşup kalp kıranlar için ne de güzel söylemiş MEVLANAM...
 

ArZu

GülenAy
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
30,610
Tepkime puanı
2,100
Puanları
0
Konum
Kayıp Şehir...
Web sitesi
www.arzuzum.blogcu.com
Delilik Zincirini Sakın Ayağımdan Çözme...

• Dilin halkası bir zincir oldu, ayagıma geçti. Sakın, bu zinciri çözme, yalvarırım sana, artık akıl kervanın önünü ben
vuramayacagım, sen vur!

• Ben senin mestinim, seninle neseliyim, seninle hos bir haldeyim. Ben senin iyiliklerinin, lütuflarının altında
kalmısım eziliyorum, sanki lütfundan gebe kalmısım, gebe eger yükünü tasımazsa, bunu suç sayma!

• Hiç gökyüzü, kendi basından dönme sevdasını çıkarabilir mi? Yeryüzü de teninden titremeyi hiç giderebilir mi?

• 0 padisah mukadderat kalemi ile rakamlar yazıp duruyor. Göniil, onun elinde bir kalem. Hoca sen de bir an için
olsun hayattan sikayeti bırak, kadere boyun eg de, müslümanlıgını yenile!

• Padisah, kader geregi seni imtihan için cefa eder. Sıkıntılar verir. Sen o cefayı padisahın elinde bir kabarcık gibi
bil! Padisahın elini tutan kisi o kabarcıgı öper.

• Dünya, cihanın gizli hükümlerini ihtiva eden bir kitap gibidir. Senin canın da o kitabın bas yazısı. Düsün de bu
meseleyi iyi anla!

"Kainatta çesitli varlıklar yasıyor; karalarda, denizlerde yasayan sayılamayacak kadar çok olan bu varlıkların
adlannı, cinslerini ihtiva eden bir kitap yazılsa; yani: Kitab-ı Kainat kaleme alınsa, bu kainat kitabının fihristinde ilk
numaraya insanın adı yazılacaktır. Sonra diger hayvanlar, balıklar, kuslar, böcekler gelecektir. Neden o kitabın basyazısı insan ile baslayacaktır; insan, bütün yaratılmıs mahlükların en basında yer alacaktır? Çiinkü insan bütiın mahlükların en sereflisidir, sonra insan da ilahî emanet vardır. 9nsan; "Rühumdan ona üfürdüm!" sırrına mazhar olmus, üstün ve bir mahluktur."

• Daima neseli ol; arada sırada gelen cefalarla yüzünü eksit ama, gönlünü hos tut, suyu döndür, baska tarafa
aksın. Sen de sus artık, esegin boynundaki o oyalayıcı çıngıragı çöz!
 

^diyar^

susss gönlüm!!!
Katılım
2 Kas 2006
Mesajlar
1,742
Tepkime puanı
11
Puanları
0
Yaş
40
Konum
istanbul

mevlana218hrqy6.jpg


Aşıkların neşesi de odur, gamı da, hizmetlerine karşılık aldıkları ücret de!

Aşık, sevgiliden başkasını seyre dalarsa bu, aşk değildir, aslı yok bir sevdadır.

Aşk, o yalımdır ki parladı mı sevgiliden başka ne varsa hepsini yakar.

"Lâ kılıcı", Allah'tan başka ne varsa hepsini keser, silip süpürür.

Bir bak hele "Lâ"dan sonra ne kalır? "İlla Allah; kalır, hepsi gider.

Neşelen, sevin, ey ikiliği yakıp yandıran şiddetli aşk!"

(5/51/586-590)

Ruh bağışlayan güzelden ruhunu esirgeme.

O, seni kır atın üstüne bindirir.

Taçlar veren o başı yücelerden başını çekme.

O gönlünün ayağındaki yüzlerce düğümü çözer.

Fakat kime söyleyeyim?Bütün köy içinde nerede bir diri?

Âbıhayatın bulunduğu tarafa doğru koşan kim?

Sen bir horluk görür görmez aşktan kaçmadasın.

Bir addan başka aşktan ne biliyorsun ki?

Aşkın yüzlerce nazı, edası, ululuğu var. Aşk, yüzlerce nazla elde edilebilir.

Aşk vefakar olduğu için vefakar olanı satın alır.

Vefasız adama bakmaz bile.

İnsan bir ağaca benzer, ahdi de ağacın köküne.

Kökün iyileşmesine sağlamlaşmasına çalışmak gerek.

(5/96-97/160-166)
 

ArZu

GülenAy
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
30,610
Tepkime puanı
2,100
Puanları
0
Konum
Kayıp Şehir...
Web sitesi
www.arzuzum.blogcu.com
Melekler, gökyüzü pencerelerinden başlarını çıkarsınlar, yeryüzüne eğilip seni siper etsinler.!!!

.Ey sevgili, sen gökteki aya benziyorsun ama, sen neredesin, ay nerede? Senin yüzündeki güzellik, nür, ayın
yüzünde bulunabilir mi?

• Herkes ay ısıgını seviyor, ayı seviyor. Ay ise senin askının esiri olmus, senin elinden feryat ediyor. Senin elinden
"Ey Allah'ım!" diye yalvarıyor.

• Parlak yüzüne karsı, günes de, ay da secde ediyor. Çünkü senin güzelligin ayla, günesle maceraya girisiyor. ;

• Ay dün gece sana secde etmeye geldi. Fakat seni sevenlerin kıskançlıgı ayın önüne çıktı; "Def ol, git, gelme!" diye
naralar atmaya basladı.

• Haydi kalk sevgilim, hos bir eda ile salına salına yürü de, melekler bile gökyüzü pencerelerinden baslarını
çıkarsınlar, yeryüzüne egilip seni seyre dalsınlar. ¦

• Senin parlak yüzünden, simsekler çakmaya baslayınca, gönüller, gözlerini korumak için elleri ile yüzlerini
kaparlar.

• Her ne kadar gönül bahçesi zevk ve safa elde ettiyse de, kıs gibi olan bu ayrılık yüzünden hepsini kaybetti.

• Can bahçesi, sonbahara benzeyen ayrılık gamı ile, hazan gibi sarardı, soldu. Senin baharın ne zaman gelecek de,
beni yesertecek, hayata kavusturacak?

• Dün, gönlüm, senin oturdugun mahallenin basında yorgun, perisan, uyuya kalmıstı. Hayalin oradan geçti de,
gönlümü o halde gördü de...

• Dedi ki: "Nasılsın? Bu agır hayat sartlarının sana yükledigi yükün altından nasıl çıkacaksın? Öyle acılar çekmis,
öyle zayıflasmıssın ki, bedenin artık gözle görünmez olmus."

• Böyle söyledi, sonra geçti, gitti. Fakat o güzel dudaklardan çıkan bu sözün tesiri onun tadından, bu yaralı gönlüm,
iyi oldu saglık buldu, ya Rabbî, onun sevabını sen ver!
 

^diyar^

susss gönlüm!!!
Katılım
2 Kas 2006
Mesajlar
1,742
Tepkime puanı
11
Puanları
0
Yaş
40
Konum
istanbul
Ve Sema....

öncelikle sema'nın eğitiminden bahsetmek istiyorum
çok şey yazıldı eklendi Mevlanamız için
''AŞK YOLUNDA TOPAL BİR KARINCAYIM''
diyerek SEMA konusuna değinmek istiyorum
ayrıca bu sayfaya emek veren herkesten Rabbim rağzı olsun...



adsztv3.png



VE SEMAAA.....

Sema'nın pek çok tarifi yapılmıştır: arapca işitmek kelimesinden geldiği söylenir
Türkçedeki karşılığı da gökyüzüdür ama Mevlevi seması deyince aklımıza pervane gibi dönen dervişler aklımıza gelir.

Sema anında cezbe hali esastır ama Hz. Pir sema etmek için cezbeyi bekleme der. Vecd kelimesinin tasavvuftaki anlamı :ilahi aşka talip yada sahip olan dervişin kendi varlığından sıyrılarak, mutlak varlığın karşısında yok olmuş bir vaziyette yine mutlak varlık'ın onu kendine doğru çekmesidir. Herkesin bildiği gibi dönen her hangi bir nesne fiziksel olarak 2 şeye sahip olur.birincisi çekim[obsorbe] ikincisi de sıcaklıktır. Çekim[obsorbe]cezbedır, sıcaklıkta aşk.


Sema eden derviş ilahi aşkın hararetiyle Tanrı cihetine çekilmede olduğundan ve çekende Tanrı olduğundan , sema ayinini izleyen her hangi bir kişi, dini inancı ne olursa olsun, bu çekim ve ilahi aşkın içinde buluverir kendini ve yaratılış[fıtraten ve ruhen] itibariyle de bu cezbe ve aşk kervanına ,bu gizemli ilahi yolculuğa elinde olmadan kendini kaptırıverir.

Müziğin de etkisiyle, sema eden dervişlerin tennurelerinin etekleri ve bu açılan eteklerin meltem rüzgarları adeta semayı izleyenlere sala [buyrun]der, onları bize katılın diye davet eder. Onlar fiziksel olarak koltuklarında oturmalarda ruhen semanın içindedirler. Ayak yada mest gıcırtıları: insanların gönüllerinde ilahi olana açılan kapıların gıcırtısıdır yada zaten açık olup da bu kapının farkına varamayanları uyandırmak için bir uyanın nidasıdır.

Sema aslında şükrün ve kutlamanın bir sonucudur. Geçmişte ve gelecekte yaşamayıp anı yani demi yaşayan insanların halidir.
farkında olan insanların halidir.



95068853xc9.png



Mevlâna, "Semâ, ilâhî vuslata erişmek içindir" der. Bu vuslat yolunun zevkini alan âşık, zaman ve mekân kayıtlarından kurtulur.
Mesnevi'de, "zamandan, zaman kaydından kurtuldun mu, keyfiyet kalmaz. Keyfiyetsiz Allah'a mahrem olursun." (c: 3, b. 2775) denir.
Bu anda "Demirle mıknatıs neyse âşıkla maşuk da odur" Mesnevi, (c: 3 b. 3152). Mevlâna'mızın.

"Semâ ederken, ne neyden haberimiz olur, ne teften.." buyurdukları gibi âşığın
cezbe hali, onu, o anda dünya kayıtlarından sıyırır. Bu hal bir süre devam eder. Sonra, yavaş yavaş sükûna varır.

Allah'ın mutlak cemaline ve celâline hamdeder: "Artık öyle bir makama ulaşmıştır ki, orada ne zikir,ne zikreden, ne de zikredilen vardır". Bunun için Mevlâna, "Semâ, aşıkların gıdasıdır. Çünkü onda canana vuslatın hayali vardır" demektir. Tebrizli Şems "Hak'kı isteyen ve ona âşık olanlar, semâ ettikleri zaman, aşkları ve manevî halleri çoğalır" diyerek, Mevlâna'yı daima semâ etmeğe teşvik etmiştir.



14fj8.png


SEMAZENLİK EĞİTİMİ

Sema meşk(eğitim)i,”Meşk Tahtası” da denen,bir kenarının uzunluğu takribi
bir arşın(70-80 cm)olan,kare şeklinde bir tahta (Sema Tahtası)üzerinde yapılan egzersizle başlardı.Bu tahta ceviz veya ıhlamur ağacındandı.Orta kısmında başparmak tırnağı büyüklüğünde (takriben iki santimetre çapında) bakır veya pirinçten mamul,yuvarlak bir kabara çivisi vardır.Günümüzde ancak müzelerde görebildiğimiz eski meşk tahtalarında çivinin etrafı,

egzersizler sırasındaki ayak hareketlerine bağlı olarak aşınmaya uğramıştır.

Semazen olmak isteyen derviş,sağ avucuna bir miktar tuz koyarak bu tahtanın yanına gelirdi.Evvela “baş keser”di.Sol dizini yere dayardı.Sağ dizini bükerek
yere çökerdi.Çiviyi öptükten sonra,avucundaki tuzu çivinin etrafına serperdi.

Tuz,meşk esnasında ayağın rahatça kaymasını sağladığı gibi,ayakta bül gelişip epidermisin ülseresyon sonucu yara olmasını da engeller.Mevlana Dergahı’nın
açık olduğu yıllarda,Konya halkı arasında,Tavusbaba’ya tuz adama adeti vardı.Tavusbaba’ya adanan bu tuzlar,sema meşkine başlayanlarca kullanılırdı.

Bundan sonra derviş ayağa kalkardı.tekrar baş kestikten sonra tahtanın üzerine çıkardı.Sema meşki çıplak ayakla yapılırdı.Sol ayağının baş parmağı ile ikinci parmağı arasına çiviyi alırdı.Ayağın iyice dönebilmesi için bu çivinin etrafındaki aşınmış,çukurlaşmış yerlere ve çivinin çepeçevre etrafına,bir miktar ince tuz serpilirdi.Sağ kolu üstte olacak şekilde kollarının göğsünün üzerinde çaprazvari bağlardı.Avuçlarının omuz başına koyardı.Sağ ayağını,sol ayağına dik vaziyette
ve biraz açıkta tutardı.Sol ayağını,topuğunu kaldırmadan sağa doğru çevirirdi.Topuğunu mümkün olduğu kadar sağa çevirdikten sonra,sağ ayağını yerden kaldırırdı.Sol ayağının dizi hizasından,buna dik şekilde yere basardı.

Burada dikkat edilecek nokta,sol ayağın hiç kaldırılmaması ve dizin hiç
bükülmemesi gerektiğiydi.Sağ ayak itici motor fonksiyonu görürdü.Sağ ayağın
itişi sayesinde bütün vücut bir dönüş yapardı.

Semazenlikte sağ ayağa “Çarh(çark)”,sol ayağa ise Direk adı verilirdi.Bu şekilde dönmeye “Çark Atma” denirdi.Çark atmak,sağ ayağı bulunduğu yerden alıp,
sağdan sola doğru dönerek,yine aynı noktaya bırakmak suretiyle yapılırdı.
Bu sırada direk(sol) ayağın topuğu tahtadan hiç kaldırmadan,soldan sağa
doğru çevrilerek eski pozisyonuna getirilirdi.Yapılan bu harekete
“Tam Çark Atış” denirdi.

Çark atmak,yani sağ ayağı kaldırıp sola doğru atarak yere basmak,ne kadar hızlı olursa,bu ayağın yere basıp kalkması da o kadar hızlılaşır ve adeta yere konup kaldırılması aynı zamanda olduğundan,iyice dikkat edilmedikçe bu hareket fark edilmez,sadece sabit olan sol ayak görülür.bu yüzden halk,”Mevleviler tek ayak üstünde döner” der.

İlk egzersizler,ayak parmakları arasında yukarıda anlatıldığı şekilde çivi
bulunduğu halde yapılırken,daha sonraları parmaklar çivilerden çıkarılırdı.

İlk meşk yeri Matbah-ı Şerif yani mutfağın üst katındaki oda idi.Ancak meşke mutfakta devam etme mecburiyeti yoktu.Dedelerin hücrelerinde bulunan sema tahtası üzerinde de meşk yapılmaktaydı.

Sema’ı dedelerden usta bir semazen meşkettirirdi.Önce hareketi tarif eder,
kendisi yapar,sonra meşk edene yaptırır,kusurlarını söyle,tekrar gösterirdi.
Böylece yavaş yavaş çark atmayı iyice öğrettikten sonra,kol açma
talimine geçilirdi.

Sema meşkeden,ilk zamanlar kollarını,sağı üste gelmek ve ellerle parmaklar
açık olmak ve parmak uçları omuzları biraz geçmek üzere çaprazvari göğsüne koymaktadır.

Direk tutmayı ,yani sol ayağını,tabanı yerden kaldırmadan ve koyduğu yerden ayırmadan,olduğu yerden sola doğru döndürmeyi ve Çark atmayı,yani sol
ayağını sola doğru çevirirken sağ ayağını,yukarıda tarif edilen tarzda kaldırıp
yere basmayı iyice öğrenen semazen ,Kol Açma talimine girişirdi.



Kolları açıkken omuzları tutan parmaklar,yavaş yavaş göğse doğru ve vücuttan ayrılmadan böğürlere gelir,kollar ise artık vücuttan ayrılmıştır.
Derken kollar geriye doğru gerilir ve eller ,yanlardan yukarıya kaldırılırken kollar tamamiyle ve omuzlardan itibaren vücuttan ayrılmış olur.

Bu vaziyette eller baş seviyesinden yukarıdadır.Sağ el dua vaziyetinde,baş parmaktan başka bütün parmaklar bitişik olarak yukarıya doğru açılmıştır.
Sol el ise rahat bir vaziyette aşağıya dönüktür ve parmaklar rahatça aşağıya
doğru sarkmaktadır.Baş,yüz sola doğru dönük olarak,sağa doğru yaklaşık 20-25 derede yatıktır.Bu yüzden de sağ kol,sol kola nispeten biraz daha yukarıdadır.

Meşk tahtasında Çark atmayı ,Direk Tutmayı ve Kol Açmayı belleyen semazen,tekkenin semehanesinde de Sema Ederken Yürümeyi öğrenir.Çark atılınca sol ayak,yerden geriye doğru sürünür ve böylece semahanede,sağdan sola doğru yürümüş olur.Sol ayak,geriye doğru ne kadar hızlı ve fazla çekilirse, o kadar hızlı yürünür.

Semazen,sema etmeyi ve yürümeyi iyice belledikten sonra,tennureyle sema ettirilir.Tennure açmasını,Şeyh postunun önünden hızlıca geçmesini ve selam başında durmasını da beller.Bundan sonra semazenin mukabelelere katılması için “Mübtedi Mukabelesi”yapılır.

Mübtedi mukabelesi,bir mukabele günü,mukabeleden birkaç saat önce yapılır.
Bu mukabeleye ziyaretçi alınmaz.Mübtedi mukabelesi,Konya’da Şems zaviyesinde,başka tekkelerde ise tekkenin semahanesinde yapılır.Diğer mukabelelerden farklı,selamların kısa olmasından ve mukabelenin sonunda,
sema çıkaranın,Şeyhten itibaren önce sağ,sonra sol taraftakilerle “görüş-mesi”nden,yani herkesin elini iki eliyle kavrayıp öpmesinden ibarettir ki,
eli öpülen de aynı zamanda eğilip onun elini öper.Görüşme esnasında hırkaların kolları giyilir.

Yeni semazene meşkeden Dede,ekseriyetle onun Dedesi,yani mürebbisi(eğiticisi)dir.Fakat bazen salikin dedesinden başka,diğer bir dede de öğretebilir ki bu
takdirde sema öğreten dedeye,”Sema Dedesi” denir.

Sema çıkaranın,Sema Dedesine,öbür dedelere,Şeyhe ve matbah canlarıyla dergaha,kudreti neye yeterse bazı armağanlar da alması adettir.mübtedi mukabelesinden sonra Sema Dedesi bunları dağıtır.

Mevlevilerin çivili tahta üzerinde meşk etmesi bir idman,egzersiz olduğu kadar,tarikatta ilerleme vesilesi olarak da kabul edilirdi.Bundan dolayı
“Mevlevi’nin çivisi,Bektaşi’nin çapası”darb-ı meselesi meşhurdur.
Bu sözle Mevlevilerin çivili tahtada sema meşk ederek yüksek manevi
mertebelere toprağa çapa ile işleyerek,ziraat yaparak yükseldiği ifade eder edilmekteydi.


iou.bmp



Yedi bölümden oluşan sema töreninin ilkinde peygamberimiz methedilir.
Bu ondan önceki peygamberleri ve Tanrı’yı methetmek demektir.
Daha sonraki bölümlerde her şeye can veren “nefes”i temsil eden bir ney taksimi duyulur. Semazenler birbirlerine üç kez selam vererek peşrev eşliğinde daire şeklinde yürüyüşe geçerler. Daha sonra semazenler siyah hırkalarını çıkarırlar ve manen edebi aleme doğarlar.

Gerçeğe dönüş başlamıştır artık. Kollarını çapraz bağlayarak “Bir” sayısını temsil eden semazenler Tanrı’nın birliğine şehadet ederler. Şeyh efendinin elini öperek Semaya girme iznini alır ve semaya başlarlar.

Sema sırasında yerle teması kesmeden sola doğru döndürülen sol ayağa “direk”, havadaki sağ elin yardımıyla vücudu sola döndüren havadaki sağ ayağa “çark” denir; ism-i celalin “AL-” hecesiyle kalkan sağ ayak, “LAH” hecesiyle çarkı tamamlamış olarak yere basar. Yukarıdaki sağ elin içi yukarıya,Allah’a dönüktür. Sol elin içi ise yeri gösterir. Neyin büyülü sesinde semazenlerin “aşk’a” yolculuğu, sevenin sevdiğine kavuşmasının kutlanmasıdır.Sema nedir?

Sema Mevlana’ya göre bir uyanış demekti. Kutsal Sema insanı vecd’e götürür, vecd’de insanı Allah’a yaklaştırır. Varolmanın temel şartı dönmektir. Evrendeki her şey döner. Elektron ve protonların dönmesi, vücuttaki kanın dönmesi, herşeyin topraktan gelip, toprağa dönmesi...

Herşey hareket noktasına geri dönmektedir. Sema ayinlerinde semazenler hayatın çemberinde dönerek, akla yücelip nefislerini terkederler. Hakk’ta yok olurlar. Olgunluğa erer ve kamil bir insan olarak tekrar kulluğa dönerler.
 

ravzaa

Üye
Katılım
16 Eki 2007
Mesajlar
81
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Hazretten bir ibretlik

Mevlânâ hazretleri, Mesnevi’de kötü huyun insanın nefsine ve çevresine nasıl bir eziyet yaptığı hakkında şöyle bir hikaye anlatır: Huysuz adamın biri bir gün herkesin gelip geçtiği yol üzerine dikenli çalılar diker. Yoldan geçenler her ne kadar “Bunları buradan sök at” dese de o bunların hiçbirine kulak asmaz. Yine kendi bildiğini okur. O dikenli çalılar büyür yoldan geçen halkın ayağına takılır, onlara eziyet eder. O yoldan geçenler perişan olur. Bu durum valiye kadar intikal edince vali onu yanına çağırır. Dikenleri sökmesi için emreder. O da sökerim diye söz verir; ama bugün yarın diye ertelemeye devam eder. Ne sökmem der ne de sökmeye teşebbüs eder. Bir gün vali onu yanına çağırır; “Verdiği sözde durmayan adam, emrimi uygula!” diye sıkı sıkı tembihler. Ağır ikazlarda bulunur. Çalıları diken huysuz adam da şöyle der: “Önümde hayli günler var. Merak etme nasıl olsa günün birinde sökerim.” Vali ise çabuk olmasını söyler ve onu uyarmaya devam eder. Ama adam sözden anlamaz. Dikenler de kök salıp büyümeye devam eder. Mevlânâ, hikayenin bu kısmında bir işi yarına ertelerken zamanın su gibi akıp gittiğini söylüyor ve; “Her gün sen yarın bu işi görürüm diyorsun ama günler geçip gittikçe o dikenler daha da kuvvetleniyor. Onu sökecek olan da ihtiyarlıyor, kuvvetten düşüyor. Sen de her bir kötü huyunu bir diken bil. O dikenler kaç keredir senin ayaklarına battı. Kaç kere oldu seni kötü huyun yaraladı. Sen kendi tabiatından hastalandın da duygusuzluğun yüzünden habersizsin. Çirkin huyunun da başkalarını rahatsız ettiğini bilmiyorsun. Sen şu dikeni gül fidanı haline getir. Gül fidanı ile onu aşıla. Böylece sendeki dikenler gül fidanı haline gelsin. Eğer sen de şerri gidermek istiyorsan, ateşin gönlüne hakkın rahmet suyunu dök.”
Mevlânâ, burada nefsinin kötü arzularına düşmeyi dert edinmeye dikkat çekiyor ve diyor ki:

“Nefsinin ateşi söndüren sonra, gönül bahçesine dikersen biter. Laleler, ak güller, güzel kokulu çiçekler yetişir. Sözün kısası; işini yarına bırakma. Çabuk tövbe et de istiğfarı yarına bırakma. Yıl geçti ekin vakti geldiğinde sende yüz karalığından başka bir şey kalmaz.

Beden ağacının köküne kurt düştü.

Onu söküp ateşe atmak, kulluk yaparak iyi işlerle onu öldürmek gerek.”
 

^diyar^

susss gönlüm!!!
Katılım
2 Kas 2006
Mesajlar
1,742
Tepkime puanı
11
Puanları
0
Yaş
40
Konum
istanbul
adszgj4.png


Mevlana insanları dünyanın geçici, aldatıcı zevklerinden, hırs, kötülük,
bencillik, yalan ve ikiyüzlülükten arındırıp, hoşgörüye, kendisiyle barışa,
gerçek güzelliğe, sonsuz mutluluğa, insan sevgisine, evrensel ve tanrısal
olana yönlendirmeye çalışmıştır... Zaman zaman, dünya malını,
kendisini bile hiçe sayarak hedeflediği mananın ve amacının peşinden
koşmuştur…

Ey müslüman, edep nedir?" diye sorarsan bil ki edep, ancak her edepsizin edepsizliğine
sabır ve tahammül etmektedir.
Kimi, "falan adamın huyu kötü, tabiatı fena" diye şikayet eder, görürsen,
bil ki, bu şikayetçinin huyu kötüdür; kötüdür ki o kötü huylunun kötülüğünü söylüyor!
Çünkü iyi huylu, kötü huylulara, fena tabiatlılara tahammül eden, onların kötülüğünü söylemeyen kişidir."

Rızıklar denizini, bir testiye dökecek olsan, ne kadarını alır?
Ancak bir günlük kısmet, bir günlük su....
Harislerin, dünyayı çok sevenlerin göz testileri hiç dolmaz.
Sedef de kanaat edici olmayınca içi inci ile dolmaz.
Halbuki ilâhi aşk yüzünden, nefsaniyetten kurtulan,
benlik elbisesi yırtılan kimse, hırstan da, ayıptan da,
kötülüklerden de tamamıyla temizlenir.
 

ArZu

GülenAy
Katılım
7 Haz 2006
Mesajlar
30,610
Tepkime puanı
2,100
Puanları
0
Konum
Kayıp Şehir...
Web sitesi
www.arzuzum.blogcu.com
Yıldızlar Bile Senin Nûrunu Görüp Kendilerinden Utanırlar...

• Ey vefasız güzel, neden böyle yapıyorsun? Beni perisan ediyorsun? Neden vüzüme bakmıyorsun? Neden beni
görünce yüzünü eksitiyorsun?

• Neden yalnız sana ayrılan, sana baglanıp kalan, senin vefalı dostun olan gönlümü, her an mızrakla yaralıyorsun?

• Senin cevherin kuyumcuda müsterilerce pek begenildi. Yani asaletine, rühî güzelligine, Hakk asıkları hayran
oldular. Öyle oldugu halde neden bizim canımızı da, cihanımızı da alıp götürüyorsun? Neden bize acımıyorsun?

• Sen Hızır'ın çesmesisin, sen bir kevsersin, ab-ı hayattan bile hossun. Senin ayrılık atesinle yanıp duran ancak
benim, neden beni sevmiyorsun?

• Senin sevgin can gibi gizlidir. Sevgi mührünün de eseri, izi yoktur. Böyle oldugu halde, neden gönlüme mühürünü
bastın; izler, nakıslar bıraktın? Neden kendini bana böyle sevdirdin?

• Dedi ki: "Ben canın canıyım, canı görmeye heves etme! can görülmez." Öyle oldugu halde neden senin güzel
yüzün, canın sekline girdi, can oldu? Hani can görünmez diyordun, neden böyle oldu, neden?

• Ey bütün maddî varlıgından kurtulup, sadece bastan ayaga nür olan azîz varlık, yıldızlar bile seni görüp
kendilerinden utanıyorlar. Peki böyle iken ne diye süphe bulutları ile örtünüp, gönüllere, maddî ve manevî güzel'ikle iki
yüzlü olarak görünüyorsun?
 
Üst