kardem
Asistan
- Katılım
- 22 Ağu 2007
- Mesajlar
- 490
- Tepkime puanı
- 22
- Puanları
- 0
Semazenler, onun fırçasında dönüyor
Minyatür sanatçısı Nusret Çolpan, dün ‘Minyatürde Mevlânâ’ adlı bir sergi açtı. Sergide, sema eden dervişlerin tasvir edildiği tabloların yanı sıra, Hz. Mevlânâ’nın Belh’ten ayrılışından cenazesine kadar, hayatının önemli evrelerinin anlatıldığı eserler de var.
2007’nin UNESCO tarafından ‘Mevlânâ Yılı’ olarak ilan edilmesi dolayısıyla büyük İslam mutasavvıfı Hz. Mevlânâ ile ilgili etkinlikler devam ediyor. Bunlardan biri İstanbul Taksim Sanat Galerisi’nde açılmış olan ‘Minyatürde Mevlânâ’ adlı sergi. Hz. Mevlânâ’nın hayatını ve düşüncesini anlatan minyatürlerin yer aldığı sergi, bu geleneksel sanatımızın günümüzdeki önemli isimlerinden Nusret Çolpan’ın imzasını taşıyor. Sanatseverlerin 10 Eylül tarihine kadar ziyaret edebileceği serginin son hazırlıklarını yaptığı sıralarda Nusret Çolpan’ı atölyesinde ziyaret edip açtığı sergiyi ve minyatürü konuştuk.
Serginin ‘sebeb-i telif’ine vesile olan, TRT’de geçtiğimiz aylarda yayınlanan Mevlânâ belgeseli imiş aslında. Yurtdışında pek çok ülke televizyonunda da gösterilecek olan belgeselin yapımcıları, yapım için 17 minyatür istemiş Nusret Çolpan’dan. Mevlânâ Hazretleri’nin Belh’ten ayrılışından vefatına kadar hayatının önemli evrelerini betimleyen bu minyatürler, serginin nüvesini oluşturmuş. Dolayısıyla sergi sanatseverlere, ekranda üç beş saniyelik bir zaman diliminde izlenme imkânı bulunamayan minyatürleri uzun uzun izleme imkânı sağlayacak. Bu eserlerden sonra temadan kendini alamayan Çolpan, Hz. Mevlânâ’ya ilişkin soyut anlatımlı minyatürler de çalışmış ve serginin yarısını ortaya çıkarmış. Yarısı diyoruz; zira serginin tam adı ‘Minyatürde Mevlânâ ve İstanbul’ ve sergi, sanatçının sergileme imkânı bulamadığı İstanbul konulu minyatürleri de içeriyor.
Tema olarak Mevlânâ Hazretleri’ni, onun hayatı ve düşüncesini işleyecek minyatürleri öteden beri yapmak istediğini ve ‘Mevlâna Yılı’nın buna vesile olduğunu söyleyen Nusret Çolpan, “Klasik dönemde onun kimi menkıbelerini anlatan minyatürler yapılmış. Ben bu yüzyılda yaşayanın da zevk edebileceği bir şeyler yapmak istedim.” diyor. Bu söylediğini biraz açmasını istediğimizde ise şunları söylüyor: “Minyatürde klasik üslubu aynıyla devam ettirmekten yana olmadım. Orijinalinde bir kitap sanatı olan minyatürü tabloya taşırken, onun kitaptaki haliyle bırakılmaması gerekir. Işığın, gölgenin ve perspektifin olmaması gibi teknik özellikleriyle geleneksel yanını koruyoruz; ama minyatür artık resmin bir kolu.”
Peki Çolpan, sergide yer alacak minyatürlerinde neleri tasvir etmiş? Hz. Mevlânâ’nın Belh’ten ayrılışını, Konya’ya gelişini ve karşılanışını, demircinin çekiç ritimlerinde ilk sema edişini, ‘iki denizin kavuşması’ olarak anılan Şems ile kavuşmasını, Şam’a gidişi Şems’ten ayrılışını, onunla mektuplaşmalarını ve mana âlemindeki kavuşmalarını, Mesnevî’yi kaleme alışını, cenaze merasimini ve türbesinin yapılışını… Onunla ilgili anlatılan kimi menkıbeleri içeren minyatürlerin yanı sıra, ayin ve sema gibi figürlerle oluşturulmuş Hz. Mevlânâ ve onun felsefesine ilişkin soyut anlatımların yer aldığı eserler de var sergide.
Geleneksel minyatür, kimi önemli olayları görsel açıdan belgeleme amaçlı olarak olarak kullanılmış. Ancak Çolpan’ın minyatürleri, daha çağrışıma açık, soyut anlatımları kullanan görsel bir sanat niteliği taşıyor. Minyatürün soyut anlatımlara uygun bir sanat olduğunu, zamansal ve mekânsal olarak birbirine zıt olan şeyleri aynı kompozisyonda anlatma imkânı verdiğini ifade eden minyatür ustası Nusret Çolpan, bu sanattaki tavrını ve yaklaşımını şu cümlelerle özetliyor: “Ben minyatürde kompozisyona ve vereceği duyguya daha çok önem veriyorum. Minyatürdeki renk ve çizgi, dinamizmin insanı düşündürüp zevk etmesine yardımcı olmalı, konunun ne olduğu bilinmese bile izleyene resim olarak hoşgörülmesini sağlamalı. İşçilik önemli; ancak kompozisyonun etkileyiciliği, vuruculuğu daha önemli benim için. Çalışırken detay işçiliğini bir yerde durduruyorum. Çünkü yeni şeyler yapmak istiyorum. Bu sanatla anlatabileceğimiz çok şey var, aradaki açığı çok şey yaparak kapatabiliriz.”
Geleneksel minyatürde Mevlevilik ve Mevlânâ zengin bir konu. Çolpan, “Surnameler gibi olmasa da, peygamberler tarihi, siyer-i nebiler, padişahların seferleri gibi en çok minyatürü yapılan konulardan sonra sıraya girebilecek kadar zengin bir konu.” diyor. Kendisi de sergide yer alacak eserlere başlamadan, Mevlevilik ve sema gibi konuların tasvir edildiği minyatürleri incelemiş; ancak konularını seçerken büyük mutasavvıfın hayatı ve menkıbelerinde daha önce tasvir edilmeyen kısımları seçmiş.
Sergi yeni eserlerle büyüyecek
Çolpan’ın son yıllarda ortaya koyduğu eserlerde mavi, turkuaz ve yeşil hâkimiyeti ile artık onun karakteristik bir özelliği olarak beliren spiral kompozisyon, bu eserlerinde de var. Sebebini sorduk, o da söyledi: “Yakın zamana kadar ağırlıklı olarak şehir figürlerini çalıştığım minyatürlerde spiralli kompozisyonlar yüzde beş kadardır. Eserde tarih ile günümüz arasında bir bağlantı kuracağım anda, zamana ait süreci anlatmada bir imkân sağlıyor bu kompozisyon. Mevlânâ konusunda spiralli bir kompozisyon kullanmak gerekliydi. Çoktan teke varmayı her şeyin ‘bir’de buluşmasını, semadaki dairesel dönüşü çok iyi anlatıyor ve burada bunu çok sık kullandım.” Peki maviden yeşile uzanan renk skalasını tercih edişi niye? Mavi ve yeşilin, mistik konuları iyi anlatmada yardımının büyük olduğunu ifade eden Çolpan, ekliyor: “Bandırma’da doğup büyüdüm ve İstanbul’a geldim. Hep denizi, maviyi gördüm. Evimden bakınca göğü ve denizi görüyorum. Minyatür yaparken de İstanbul’un yeşili ve mavisi çok olan yerlerini seçiyorum; çünkü huzur veriyor, dinlendiriyor.” Evet, minyatür ustası Nusret Çolpan’ın fırçasından çıkan sema eden dervişleri, Mevlânâ’yı merak ediyorsanız, serginin adresi ve ne kadar açık kalacağına ilişkin bilgi haberin ilk paragrafında. Ama yolunuz bu tarihlerde İstanbul’a düşmeyecek ise üzülmeyin sergi yakınınıza gelebilir. Çünkü Çolpan, aynı tema etrafında minyatürler yapmaya devam etmeye, yeni eserlerle birlikte, sergiyi büyütmeye ve başka şehirlerde de tekrarlamaya niyetli.
Minyatür sanatçısı Nusret Çolpan, dün ‘Minyatürde Mevlânâ’ adlı bir sergi açtı. Sergide, sema eden dervişlerin tasvir edildiği tabloların yanı sıra, Hz. Mevlânâ’nın Belh’ten ayrılışından cenazesine kadar, hayatının önemli evrelerinin anlatıldığı eserler de var.
2007’nin UNESCO tarafından ‘Mevlânâ Yılı’ olarak ilan edilmesi dolayısıyla büyük İslam mutasavvıfı Hz. Mevlânâ ile ilgili etkinlikler devam ediyor. Bunlardan biri İstanbul Taksim Sanat Galerisi’nde açılmış olan ‘Minyatürde Mevlânâ’ adlı sergi. Hz. Mevlânâ’nın hayatını ve düşüncesini anlatan minyatürlerin yer aldığı sergi, bu geleneksel sanatımızın günümüzdeki önemli isimlerinden Nusret Çolpan’ın imzasını taşıyor. Sanatseverlerin 10 Eylül tarihine kadar ziyaret edebileceği serginin son hazırlıklarını yaptığı sıralarda Nusret Çolpan’ı atölyesinde ziyaret edip açtığı sergiyi ve minyatürü konuştuk.
Serginin ‘sebeb-i telif’ine vesile olan, TRT’de geçtiğimiz aylarda yayınlanan Mevlânâ belgeseli imiş aslında. Yurtdışında pek çok ülke televizyonunda da gösterilecek olan belgeselin yapımcıları, yapım için 17 minyatür istemiş Nusret Çolpan’dan. Mevlânâ Hazretleri’nin Belh’ten ayrılışından vefatına kadar hayatının önemli evrelerini betimleyen bu minyatürler, serginin nüvesini oluşturmuş. Dolayısıyla sergi sanatseverlere, ekranda üç beş saniyelik bir zaman diliminde izlenme imkânı bulunamayan minyatürleri uzun uzun izleme imkânı sağlayacak. Bu eserlerden sonra temadan kendini alamayan Çolpan, Hz. Mevlânâ’ya ilişkin soyut anlatımlı minyatürler de çalışmış ve serginin yarısını ortaya çıkarmış. Yarısı diyoruz; zira serginin tam adı ‘Minyatürde Mevlânâ ve İstanbul’ ve sergi, sanatçının sergileme imkânı bulamadığı İstanbul konulu minyatürleri de içeriyor.
Tema olarak Mevlânâ Hazretleri’ni, onun hayatı ve düşüncesini işleyecek minyatürleri öteden beri yapmak istediğini ve ‘Mevlâna Yılı’nın buna vesile olduğunu söyleyen Nusret Çolpan, “Klasik dönemde onun kimi menkıbelerini anlatan minyatürler yapılmış. Ben bu yüzyılda yaşayanın da zevk edebileceği bir şeyler yapmak istedim.” diyor. Bu söylediğini biraz açmasını istediğimizde ise şunları söylüyor: “Minyatürde klasik üslubu aynıyla devam ettirmekten yana olmadım. Orijinalinde bir kitap sanatı olan minyatürü tabloya taşırken, onun kitaptaki haliyle bırakılmaması gerekir. Işığın, gölgenin ve perspektifin olmaması gibi teknik özellikleriyle geleneksel yanını koruyoruz; ama minyatür artık resmin bir kolu.”
Peki Çolpan, sergide yer alacak minyatürlerinde neleri tasvir etmiş? Hz. Mevlânâ’nın Belh’ten ayrılışını, Konya’ya gelişini ve karşılanışını, demircinin çekiç ritimlerinde ilk sema edişini, ‘iki denizin kavuşması’ olarak anılan Şems ile kavuşmasını, Şam’a gidişi Şems’ten ayrılışını, onunla mektuplaşmalarını ve mana âlemindeki kavuşmalarını, Mesnevî’yi kaleme alışını, cenaze merasimini ve türbesinin yapılışını… Onunla ilgili anlatılan kimi menkıbeleri içeren minyatürlerin yanı sıra, ayin ve sema gibi figürlerle oluşturulmuş Hz. Mevlânâ ve onun felsefesine ilişkin soyut anlatımların yer aldığı eserler de var sergide.
Geleneksel minyatür, kimi önemli olayları görsel açıdan belgeleme amaçlı olarak olarak kullanılmış. Ancak Çolpan’ın minyatürleri, daha çağrışıma açık, soyut anlatımları kullanan görsel bir sanat niteliği taşıyor. Minyatürün soyut anlatımlara uygun bir sanat olduğunu, zamansal ve mekânsal olarak birbirine zıt olan şeyleri aynı kompozisyonda anlatma imkânı verdiğini ifade eden minyatür ustası Nusret Çolpan, bu sanattaki tavrını ve yaklaşımını şu cümlelerle özetliyor: “Ben minyatürde kompozisyona ve vereceği duyguya daha çok önem veriyorum. Minyatürdeki renk ve çizgi, dinamizmin insanı düşündürüp zevk etmesine yardımcı olmalı, konunun ne olduğu bilinmese bile izleyene resim olarak hoşgörülmesini sağlamalı. İşçilik önemli; ancak kompozisyonun etkileyiciliği, vuruculuğu daha önemli benim için. Çalışırken detay işçiliğini bir yerde durduruyorum. Çünkü yeni şeyler yapmak istiyorum. Bu sanatla anlatabileceğimiz çok şey var, aradaki açığı çok şey yaparak kapatabiliriz.”
Geleneksel minyatürde Mevlevilik ve Mevlânâ zengin bir konu. Çolpan, “Surnameler gibi olmasa da, peygamberler tarihi, siyer-i nebiler, padişahların seferleri gibi en çok minyatürü yapılan konulardan sonra sıraya girebilecek kadar zengin bir konu.” diyor. Kendisi de sergide yer alacak eserlere başlamadan, Mevlevilik ve sema gibi konuların tasvir edildiği minyatürleri incelemiş; ancak konularını seçerken büyük mutasavvıfın hayatı ve menkıbelerinde daha önce tasvir edilmeyen kısımları seçmiş.
Sergi yeni eserlerle büyüyecek
Çolpan’ın son yıllarda ortaya koyduğu eserlerde mavi, turkuaz ve yeşil hâkimiyeti ile artık onun karakteristik bir özelliği olarak beliren spiral kompozisyon, bu eserlerinde de var. Sebebini sorduk, o da söyledi: “Yakın zamana kadar ağırlıklı olarak şehir figürlerini çalıştığım minyatürlerde spiralli kompozisyonlar yüzde beş kadardır. Eserde tarih ile günümüz arasında bir bağlantı kuracağım anda, zamana ait süreci anlatmada bir imkân sağlıyor bu kompozisyon. Mevlânâ konusunda spiralli bir kompozisyon kullanmak gerekliydi. Çoktan teke varmayı her şeyin ‘bir’de buluşmasını, semadaki dairesel dönüşü çok iyi anlatıyor ve burada bunu çok sık kullandım.” Peki maviden yeşile uzanan renk skalasını tercih edişi niye? Mavi ve yeşilin, mistik konuları iyi anlatmada yardımının büyük olduğunu ifade eden Çolpan, ekliyor: “Bandırma’da doğup büyüdüm ve İstanbul’a geldim. Hep denizi, maviyi gördüm. Evimden bakınca göğü ve denizi görüyorum. Minyatür yaparken de İstanbul’un yeşili ve mavisi çok olan yerlerini seçiyorum; çünkü huzur veriyor, dinlendiriyor.” Evet, minyatür ustası Nusret Çolpan’ın fırçasından çıkan sema eden dervişleri, Mevlânâ’yı merak ediyorsanız, serginin adresi ve ne kadar açık kalacağına ilişkin bilgi haberin ilk paragrafında. Ama yolunuz bu tarihlerde İstanbul’a düşmeyecek ise üzülmeyin sergi yakınınıza gelebilir. Çünkü Çolpan, aynı tema etrafında minyatürler yapmaya devam etmeye, yeni eserlerle birlikte, sergiyi büyütmeye ve başka şehirlerde de tekrarlamaya niyetli.