Menzil'in Sultanı Seyyid Muhammed Raşid Erol

dilhuba

Profesör
Katılım
27 Eki 2006
Mesajlar
2,630
Tepkime puanı
20
Puanları
0
Konum
Manisa
Web sitesi
mustafababuroglu.sitemynet.com
kimse kimsenin maneviyatı hakkında yorum yapamaz yargılayamaz
rica ediyorum böyle devam edeckse konu yönetimden konuyu kilitlesin

aslında verilecek cevap var ama ben onların seviyesine inmeyeceğim

sadece diyorumki SAYGI
 

ayşirin

Şairane
Katılım
7 Şub 2007
Mesajlar
1,269
Tepkime puanı
5
Puanları
0
alıntı;Meşhur bir söz vardır:"şeyh uçmaz, müridi ucurur" hakikaten bir kez daha anladım.

evet :)çok haklı biz söz...bazen böyle çok değerli şahsiyetleri alimlerimizi müridleri yanlış aksettiriyor başkalarına ....cins müridler yüzünden bu değerli alimler anlaşılmıyor ama anlayanlar çok iyi biliyorlar zaten ....menzili..:)
 
Katılım
23 Şub 2007
Mesajlar
17
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
47
Ben konuyu açan taraf olarak bu konuda maksadını aşıp içlerindeki tasavvuf,tarikat kinlerini kusarak insanların samimiyetlerini tartışan katılımcı arkadaşları kınıyorum.Ve son söz olarak şunu söylemek istiyorum.
"MÜRŞİDİ OLMAYANIN MÜRŞİDİ ŞEYTANDIR"
 

saido

Yeni
Katılım
6 May 2007
Mesajlar
14
Tepkime puanı
0
Puanları
0
"gavsı sani gavslık makamı iki kere verilmis evliyaya denir.dünya üzerinde tekdir.aynı zamanda birden fazla olamaz.şuanki S.ABDÜLBAKİ hazretleridir.fakat kendileri bu sıfatın çok fazla kullanılmasına tahminimce razı değillerdir.çünkü cahil veya anlamını idrak edemeyecek,bu makamın nasıl verildiğini kavrayamayacak kişiler tarafından eleştiri konusu olabilir.ama O'nu tanıyan,bir kere O'nu gören herkes artık soru sormayı bırakır ve bir nebze olsun nasiplenmeye bakar.inşaallah bizlerde O'nun himmetine nail oluruz.... "

"allah indinde gerçek din islamdır allah c.c. bu dini baki kılacak kullarını yönlendirecek ve yanlız bırakmayacak bu yüzdenki kulları arasından seçtiği insanları bize rehber olarak gönderir işte bu kullara evliya denir evliyalar dünya üzerinde çoktur ama gavs bir tanedir oda SEYİT ABDULBAKİ H.Z (k.s) dir.lütfen bu ismi anarken bile adap ve edepli olun çünki o gavstır allahın nazlı kuludur,sevgili kullarındandır.Buna inanmıyorsanız bile lütfen genede saygılı olun vemümkünse hayatınızda bir kere olsun bu allah dostunu ziyaret edin edinki kalbiniz nurlansın inş. "
YA KARDEŞİM bu kadarda abartama ALLAH aşkına. gavsi sani iki defa gavs lık verilmiş manasına geliyormuş loo kim anlatıyor bunu???sani arapçada ikinci anlamına gelir gavsı sanide ikinci gavs demektir menzil cemaati SEYDA ABDÜLHAKİM HÜSEYNİ hz.lerine GAVS derken o mübareğin hazneviler varken bana ŞEYH demeyin dediğini unutuyorlar yada işlerine gelmiyor şimdide seyid ABDULBAKİ k.s hz.leri için tututrmuşlar gavs gavs diye.bu kadar abartmayın GAVS olsa ne olur siz tarikatın edebini bilmedikten sonra;sizden önce hazneviler var ondan sonra şeyh mala hazretgil var (şeyh muhammed diyauddin hz.leri var) biz hersene nurşine şeyh m.diyaudddin türbesine ve onun ordaki torunlkarını şeyhimiz şeyh muhammed elhaznewinin oğlu ve hali,fesi şeyh m.muta elhaznevi.ile k.s ziyarete gidiyoruz neden???çünkü şeyh haznevi tarikatı ordan aldığı için ama nedense seyda abdulbakı hz.lerini suriyede hiç görmedik şeyh muhammedin cenazinde taziyesinde bile görmedik şeyhinin torunları hala irşada devam ediyor suriyede SEYDA abdulhakim hüseynik.s hzleri ŞEYH ALEAADDİN ELHAZNEVİ ŞAHI HIZNENİN OĞLU türkiyeye geldiği zaman müridleri ile onu ziyarete gitmiş seyid abdülhakimin k.s müridleri cezbeye düşüp gavs gavs diye cezbelenmişler şeyh alaadin haznevi.k.s demiş seyda badilhakim sen gavsmısın gavssan söyle bilelim mübarek seyid abdulhakim hz.leri haşa kurban sofiler öyle diyor demiş böyle sıkıp atacağınıza vekillerinize hocalarınıza sorun gerçek menkıbeleri anlatsınlar sizlere ben bir çok menzi sofisi arkadaş tanıyorum tanıştımda ben şeyh haznewiye balığyım deyince hepsi şaırıyor aaa orda şeyh varmı şeyh ahmed haznevinin postunda şeyh varmı diye soruyorlar anlatmamışki kimse halbuki bizim şeyh muhammed muta elhaznewi k.s şeyhimiz her fırsatta şeyh m.diyauddin ailesinden bahsediyor onlara dua etmemizi müsait zamanlarda ziiyaret etmemeizi bizlere münasip bir dille anlatıyor ama vefayı menzilden haznewilere karşı hiç görmedik??ALLAH TEALA HERŞEYE KADİRDİR.Allah teala seyid abdulbakı hz.leri ömrünü uzun irşadını bol etsin sizleride ona layık mürid etsin hakkınızı helal edin.


[/quote]
 
Katılım
18 Mar 2008
Mesajlar
2
Tepkime puanı
0
Puanları
0
BECİRMAN kardeşim boşuna zahmet edip yazmışsın,, 2005te Şeyh Muhammed elhaznevi.ks.şeyhimiz ailesi ile beraber 5kişi umrede trafik kazası sonucu vefat ettiler,(Allah onlara rahmet etsin) seyid abdulbakı efendi cenazeye gelmedi,,sorsan diyorlarki koskoca gavs gelmemişse bir bildiği vardır,Gavsi hizanik.s torunları şeyh abdurrahman tahi.s.ve şeyh muhammed diyaiddin.ks.torunları geldi cenazeye üstelik haznevilere bağlı olmamalarına rağmen onlar bişey bilmiyolar galiba geldiklerine göre,,ee menzilin hilafeti haznevilere bağlıdır, neden gelmediler,,hrıstiyanalr bile şeyhin taziyesine geldi be,,ha seyid abdulbakı efendi yaşı vardır hastadır olabilir gencecik oğulları var s.saki.s.fettah.s.mubarek. bunlar vakıf adına sağa sola heryere avrupaya gidiyolarda dedelrinin şeyhi şahı haznenin torunu ve irşad postunda oturan şeyh muhammed.ks.cenazine taziyesine gelemiyorlarmı??
 
Katılım
4 Nis 2008
Mesajlar
26
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Irşad Nedir Mürşid Kimdir?

İRŞAD NEDİR, MÜRŞİD KİMDİR?
tablo3.jpg
Hakiki ve kâmil bir mürşid, iman kurtarma noktasında adeta bir can simidi gibidir. Ancak “taklidinden sakınmak” şarttır. Aksi halde imanı kurtarmak bir yana, tehlikeye bile girebilir. Her meslek ve meşrepte olduğu kadar, bu meslekte de akidesi, niyeti bozuk, menfaatçi, sahte veya eğitimi yetersiz, kemale ermemiş olanlar mevcuttur. Fakat sahte olanları kolay ve çabuk fark edilirler. Yeter ki biraz basiret ve feraset olsun.

Sahte mürşidleri ele veren ipuçları genellikle şunlardır:


Dünya üzerinde öyle mübarek zâtlar var ki, Allah onları insanları karanlıktan aydınlığa çıkarsınlar diye hizmetine almıştır.
Onlar insanlığın irşadı için, kurtuluşu için görevlendirilmiş velilerdir. Allah'tan başkası önünde eğilmezler ve O'nun rızasından başka bir şey de talep etmezler.

Onların gayeleri sadece Alemlerin Rabbi Allah'tır. Sözleri O'nu zikirden ibarettir. Güneş gibidirler. İnsanlar için bir ışık, insanlık için bir aydınlık... Yol'dan, Yolumuz'dan haber verirler, rehberlikleri ile önümüzü aydınlatırlar. Hiç bir karşılık talep etmeden, beklemeden...

O aydınlıktan faydalanabilmek için onları bilmek, tanımak, yaptıkları irşadı anlamak gerek. İrşad nedir, mürşid kimdir bilmek gerek.

Dünya hayatının en şerefli ve en değerli işi, gönülleri Hakk'a uyarıp, duygu ve düşünceleri Allah ile buluşturmaktır. Çünkü şuur sahibi bütün varlıkların yaradılış gayesi Allah'ı tanımak ve O'na ibadet etmektir. (Zariyat, 56)

Bu gayeden uzaklaşıldığı an, hayat manasını yitirmiş, imtihan kaybedilmiş, dünya hayatıyla birlikte ebedi hayat da hüsrana uğramış olur.

Muhtelif ayet ve hadislerde işaret edildiği üzere, Allah'ın zikri bütünüyle yeryüzünden kalktığı zaman dünyanın da varlık sebebi ortadan kalkmış ve kıyamet vacip olmuş olur. Demek ki, dünyayı ayakta tutan şey Allah'ın zikridir. İşte insanın yüzünü Hakk'a çevirmekten ibaret olan irşadın değeri, bu yaradılış gayesinden kaynaklanmaktadır.

Böylesine şerefli bir vazifeyi, Allah en seçkin kulları olan peygamberlerine ve onların vârislerine vermiştir. Şayet irşaddan daha değerli ve şerefli bir iş olsaydı, Cenab-ı Hak peygamberlerine o vazifeyi verirdi.

İrşadın manası ve ehemmiyeti

Kelime olarak irşad: Hak ve hakikate, iyiye, doğruya tercüman olmak, Allah yolunu göstermek manalarına gelmektedir. Tasavvufî manasıyla irşad ise: Allah'ı kullarına, kullarını da Allah'a sevdirmektir. Belirli bir eğitimi ve metodu olan bu irşadı, şu şekillerde de tarif edebiliriz:

* Yaratıcısıyla tanışık olmayan ruhları onunla tanıştırmak, Rabbi'yle tanışık olan ruhları da onunla olan münasebetlerinde derinleştirip yükseltmek.

* Potansiyel olarak insanlık kabiliyetine sahip olan insanı, fiilen insan haline sokmak. Diğer bir tabirle “insan-ı kâmil” yapmak.

* İnsanın şer kabiliyetini hayır kabiliyetine çevirmek suretiyle, şeytan ve onun temsil ettiği kötülükleri bertaraf etmek.

* İnsanı iyiliğe, ibadete, güzel ahlâka, salih amele, istikamete… hasılı Rabbi'nin rızasına yöneltmek suretiyle O'na ulaşmasını sağlamak.

Mürşidin mana ve keyfiyyeti

İrşad eden, doğru yolu gösteren rehber zata mürşid denir. Allah'ın, doksan dokuz güzel isminden biri de “er-Reşîd” dir (bkz. Hûd Suresi, 87). Reşîd, mürşid anlamına gelmektedir. Çünkü asıl olarak hak ve doğru yolu gösteren, sonsuz rahmet sahibi Allahu Tealâ'dır. Nebileri ve rabbanî alimleri vasıtasıyla insan ve cinleri ilâhi kitabının nurlu beyanlarına davet etmektedir. İnanan-inanmayan herkese merhamet buyurup, onları ebedi azaptan kurtaracak mürşidleri aralarından çıkarmaktadır.

Nitekim, her devirde bu vazifeyi hakkıyla yapabilecek mürşidleri yetiştirmek farz-ı kifayedir. Ayet-i kerimede: “İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten men eden bir sınıf bulunsun. İşte kurtuluşa eren onlardır.” (Âl-i İmran, 104) buyurulmaktadır.

Tasavvufta kemale ermiş, olgunlaşmış, evliyalık mertebelerinin sonuna ulaşmış, kabiliyeti olanları bu yolda yetiştiren rehber zata mürşid-i kâmil denir.

Umumi manada mürşid-i kâmil, kalp ve kafa izdivacına muvaffak olmuş bir mana kahramanı, hakikat davetçisi ve gönüllere Hak esintilerini duyuran bir peygamber vârisidir. Ulaşmak isteyenle ulaşılacak olan arasında bir köprü mesabesinde olan mürşidin en belirgin vasfı, Hakk'a yakınlıktır. Onun fizikî alem kadar metafizik alemlere de gönül gözü açıktır. O, Allah, insan ve kainat münasebetini kavrayan, varlığın esrarına aşina bir arif, dünya- ahiret bilgileriyle donanmış bir bilgedir. Hak yolcusunun kalbine kendi hususi mazhariyetlerini yansıtan bir velîdir. İşte böylelerinin elinde her zaman kömürler elmasa dönüşmüş, taş ve toprak da altın seviyesine yükselmiştir.

Bu vadide, gavs ve kutuplardan düz nasihatçılara kadar birçok irşad ehlinden bahsetmek mümkündür. Fakat ruhlara insan-ı kâmil olma ufkunu açamayanlara mürşid denemez. Denemez; zira bunların kendileri irşada muhtaçtırlar ve mutlaka terbiye edilmelidirler. Bir atasözümüzde, “Kendi muhtâc-ı himmet bir dede, bilmez ki gayra nasıl himmet ede” denilir.

Vaiz-mürşid farkı

Vaaz ve nasihatle meşgul olanlar, ihlâslı olmak kaydıyla, irşad adına kısmen halka faydalı olabilirler. İlim öğretirler, faydalı ve doğru olanı kitaplardan okuyup anlatabilirler. Bazı konularda hayır ve iyiliğe de sevk ederler. Fakat kendisi kemale ermeyen nefs erbabı bir kimsenin, terbiye ile başkalarını kemale erdirmesi mümkün değildir. Muhataplarını nefs ve şeytanın hilelerinden kurtaramazlar. Hakiki Allah sevgisini veremezler. Terbiye etmeye kalktıklarında, kendilerini de muhataplarını da helâk ederler. Nefs ve şeytanın oyuncağı olurlar. Zaten terbiye ettikleri görülmüş bir şey de değildir. Böylelerinin hali, İmam-ı Gazalî Hazretleri'nin buyurduğu gibi, yakasında akrep olan bir kimsenin boynundaki akrebe aldırış etmeyip, eline aldığı bir yelpazeyle başkalarının burnundaki sineği kovalamasına benzemektedir.

Sıradan bir irşad eriyle Hakk'a yakınlık kazanmış velî bir mürşid arasında, en az yerden Arş'a kadar manevi mesafe vardır. Velîlik mertebesine yeni adım atmış mübarek bir zatla, gavs ve kutup gibi zirvelere tırmanmış Allah dostları arasında da belki bir o kadar mesafe daha vardır.

Onun için gavs ve kutup gibi zatlar hem malumdurlar, yani zahirde beşeriyet mertebesindedirler, hem de meçhuldürler ki, sırları gaybü'l-gaybdedir. Hak'dan başka onlara kimse muttali olamamıştır. Kendi evladından ve müridlerinden çok sayıda velî yetiştiren Aziz Mahmud Hüdayî Hazretleri'nin şeyhi Üftade Hazretleri şöyle demiştir: “Beni, ehil, evlad ve etbadan hiç kimse bilememiştir”

İşte bu gibi kutbiyyetini gavsiyyetle derinleştirmiş bir kâmil, mana atmosferine giren herkese ufkunun boyasını çalar, onları Kur'an ve Sünnet malzemesiyle adeta yeniden inşa eder.

Mürşidlerin makamları

Kâmil bir mürşidin velîlik makamına ulaşması mutlaka gereklidir. Aksi halde velî olmayan bir zatın taliplerine manevi u***** açması bir tarafa, onlara zarar bile verebilir. Velâyet ise, fenafillâh (Allah'da fani olma) makamıyla başlar. Bu, bir nevi yeryüzünden mesela Süreyya yıldızına kadar olan basamakları çıkmak gibidir. Velî bu mesafeyi bazen adımlarıyla, bazen de manevi bir vasıtayla çekilerek çıkar. Sonunda her türlü yön, mesafe ve mekândan münezzeh olan Allah'a vasıl olur.

Vuslata eren bir velînin tevhidi ve dolayısıyla da imanı kemale erer. Nefsanî ahlâkından soyunur. Rahmanî ahlâk ile ahlâklanır. Cenab-ı Hakk'ın tecellilerine mahzar olur. Lâkin bu makamda olan bir kimsenin alemi, şu gördüğümüz fizikî alem değildir. Her ne kadar cismi bu alemde olsa da, ruhu Arş-ı A'lâ ve onun üzerindeki manevi alemlerle alâkadardır. Bulunduğu alemin kayıtlarıyla sınırlıdır. O yüzden vecd ve istiğrak halleri galiptir. Çoğu zaman Allahu Tealâ'nın dışındaki her şeye (mâsivaya) şuurları kapalıdır. Avamdan olan halkla onların dünyası apayrıdır. İşte bunun için fenafillâh makamından bekabillâha dönmeyen bir velîye irşad görevi verilmez.

Bekabillâh, vuslat ile kemale erdikten sonra, bir bakıma çıktığı merdivenlerden geri dönüp, fizikî alemdeki insanların seviyesine inmektir. İrşad vazifesini yerine getirebilmek için bu iniş zaruridir. Zira, velî ile talibin arasında -makam bakımından olmasa da- mertebe açısından bir uçurum olmamalıdır.

Bir velî, Allah'a vuslat yolunda çıkarken ne kadar çok yükselirse, halkın seviyesine inişi de o kadar fazla olur. Aynı şekilde, fizikî aleme doğru ne kadar çok inerse makamı o kadar yüksek, irşadı o denli kuvvetli olur. Çünkü inişi fazla olduğundan mahluklara yakınlığı artar. Böylece kendisinden çokça istifade edilir. Nübüvvetten başka velâyet makamının da sultanı olan Hz. Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz, çıkışta herkesten yukarı, inişte ise herkesten aşağı indi. Bu yüzden onun irşadı bütün peygamberlerden kuvvetli oldu ve bütün insanların peygamberi oldu.

Şu halde fenafillâh ve bekabillâh makamlarına ulaşan bütün mürşidler, prensipte kâmil bir velî olmakla birlikte, aralarında yerle gök kadar mesafe bulunabilmektedir. Aradaki bu fark hiç şüphesiz irşada da yansımaktadır. Ayrıca kutbiyyet ve gavsiyyet makamlarının sultanları ile bu makamda olmayanların ahiretteki şefaatleri her halde bir olmayacaktır. Hatta ehl-i keşfin beyanına göre, Gavs, duasıyla sûfi olmayanların da imdadına yetişir, onların son nefeste imanla kabre girmelerine vesile olur.

Kâmil mürşidlerin sözleri ölmüş kalpleri diriltmek için devadır. Onlar ashab-ı makâl gibi çuvallarla laf etmezler. Pek az ve inci gibi tane tane konuşurlar. Halleri her şeyi anlatmaya kâfidir. Bakışları manevi kalp hastalıklarının şifasıdır. Taş kesilmiş kalpler, onun sevgisine kavuşmakla yumuşak olur. Hadis-i şerifte buyrulduğu üzere: “Görüldükleri zaman Allah hatırlanır.” Cismanî yüzleriyle Allah'ın kullarıyla meşgul olurken, manevi yüzleriyle Allahu Tealâ'ya bağlıdırlar. Dışları halk, içleri Hak iledir. Hadis-i kutside Cenab-ı Mevlâ, “onların gören gözü, tutan eli, işiten kulağı” olduğunu beyan etmektedir. Kim bilir, belki de Hak Tealâ Hazretleri günde kaç kere kalplerinde tecelli edip, “Kalbin nasıl dostum?” diye sormaktadır.

Dolayısıyla böyle bir kalbe girebilmek kadar büyük bir saadet yoktur. Çünkü o kalbe girmek Hz. Rasulullah'ın kalbine girmek ve Allah'ın rızasına nail olmak manasına gelmektedir. Paha biçilmez değerde bir kristale benzeyen o kalbi kırmak ise, şekavetlerin en büyüğüdür. Çünkü bunun manası da yine hadis-i kutside belirtildiği üzere, Allah ile savaşmaktır.

Bir mürşide halife olmak

Kâmil mürşidlerin en tatlı ideallerinden biri de kendilerinden daha büyük mürşidler yetiştirmektir. Bunun için hiçbir fedakârlıktan kaçınmayıp, onların terbiyesi ile meşgul olurlar. Nihayet belirli mertebe ve makamlara ulaşan talip, mürşidinden icazet alarak halife olur. Yani mürşidlik yapmaya ehil bir kimse haline gelir. Bir mürşidin çok sayıda halifesi olabileceği gibi, hiç olmayabilir de.

Genel olarak iki türlü hilâfet şekli vardır. Birincisi işaretle verilen halifelik, ikincisi de zaruretle verilen halifeliktir. İşaretle halifelik, silsiledeki meşayih-ı kiramın mana alemindeki ittifakı ve işaretleriyle verilir. Tabii bu silsilenin başı Hz. Peygamber s.a.v.'dir. Cenab -ı Hak kimi seçtiyse, mürşid ona hilafet verir. Makbul ve üstün olan hilâfet şekli budur. Mürid, bu çeşit hilâfeti geri çeviremez. Kâmil (yetişmiş) ve mükemmil (yetiştirebilen) mürşidlerin halifeleri ekseriyetle böyledir. İstisnaları azdır.

Zaruri halifelik ise, bir ihtiyaç veya maslahata binaen, müridin makamı kemale ermediği halde sadece mürşidin izniyle verilen halifeliktir. Bu tip halifelerin mürşidi hayatta olduğu müddetçe insanlar ondan fayda görür. Eğer kemale ermeden mürşidi vefat ederse, onun işi tehlikeli ve zordur.

Yukarıda anlatılanların dışında, bir de müridler tarafından halife ilan edilen şahıslar vardır ki, bunların gerçekte mürşidlikle bir alakaları yoktur. Umumiyetle herhangi bir halife bırakmayan mürşide bağlı müridler bunu yaparlar. Belki seçtikleri zat çok iyi, muhterem ve hatta velî bir zat olabilir. Ama yukarıda anlatıldığı gibi, mürşidlik başka bir şeydir. Kâmil mürşid tarafından izin verilmedikçe irşadları muteber değildir. Hz. Peygamber s.a.v.'e kadar uzayan bir icazet silsilesinden de mahrumdurlar. Bu gibi zatlar cemaatin önünde hayırlı hizmetler yapan bir ağabey fonksiyonundan öte geçemez. Hakiki terbiye veremez. Başkalarına halifelik izni veremez. Verse de geçerli olmaz. Fenâ ve bekâ mertebelerine ulaşamadığı için, kendilerine rabıta yapılmasına izin veremez, daha doğrusu vermemelidir. Çünkü böyle bir rabıtanın faydası yoktur.

Ders vermek üzere kendilerine vekâlet verilen şahıslara ise vekil denilir. Bazı tasavvufî kollarda bunlara halife diyenler de vardır. Fakat söz konusu zatların mürşidlikle bir alakaları yoktur. Mürşidleri vefat eder ya da vekâletten azlederse, bunların vazifeleri sona erer.

Mürşidlik babadan oğula geçer mi?

Mürşidlik kesinlikle babadan oğula, kardeşten kardeşe, kan bağıyla veya irsiyetle geçen bir vazife değildir. Mürşidlik, ancak amel edip matlup olan mertebelere ulaşan ve ilmi olan salike Allah'ın ihsan ettiği bir görevdir. Bu saadete nail olan, mürşidin oğlu da olabilir, yabancı birisi de...

Fenafillâhtan bekabillâh makamına kim döndü ise, Allah'ın izniyle ona vazife verilir. Dönmeyene irşad izni verilse de, böylelerinin mürşidi hayatta değilse irşad vazifesi yapmamaları daha uygundur.

Kâmil mürşidlerin dikkatle üzerinde durdukları konulardan biri de, bu makamın layık olana verilmesidir. Üftade Hazretleri'nin buyurduğu gibi, yakın çevrede kâmil mürşidlik makamına elverişli hiç kimse kalmasa, dünyanın öbür ucundan layık olan getirilip o makama oturtulur. Tarih boyunca bu hassasiyete sahip olmayanlar kısa zamanda dağılıp gitmişlerdir. Nitekim dergâhların çöküşünü hazırlayan önemli sebeplerden birisi de budur. Geçmişte bazı tasavvufî kollarda, yetişmiş erkek evladı bulunmadığı için beşikteki şehzadeye hilâfet verenler çıkmıştır. Fakat “beşik şeyhliği” diye bir kavramın tarihe geçmesine sebep olan bu kollar, çok sürmeden yok olup gitmiş, isimleri bile unutulmuştur.

Elbette ki gavslık, mücedditlik gibi manevi zirvelerde dolaşan, çevresine feyz, nisbet ve nur saçan büyük imamların ailelerinden büyük zatların çıkmasından daha tabii bir şey yoktur. Hatta bunlardan bazılarının kıyamete kadar devam etmesi beklenir. Mesela mana gözüyle istikbale bakan Gavs-ı Kasravî Hazretleri'nin, kendi aile ocağından yedi tane gavsın çıkacağını müjdelediği rivayet edilir.

Bir mürşidin evlatlarının hepsi birden nazarını Hakk'ın rızasına diker ve bu gaye uğrunda ihlâsla amel ederse, Allahu Tealâ onların sa'y u gayretlerini boşa çıkarmaz. Cenab-ı Hak hem sonsuz merhamet sahibi, hem de âdil-i mutlaktır. Ayet-i kerimede buyurulduğu gibi, kim zerre kadar hayır işlerse onun karşılığını, kim de zerre kadar şer işlerse onun karşılığını görür (Zilzal, 7-8). Şah Abdülkadir Geylânî Hazretleri'nin amelini işleyen, onun makamına ulaşır.

Çoğu kere demircinin oğlu demirci, çiftçinin oğlu çiftçi olduğu gibi, peygamberlerin oğul ve kardeşlerinden peygamber, mürşidin yakınlarından da mürşid çıkmıştır. İbrahim a.s.'ın oğlu İsmail a.s.; Yakup a.s.'ın oğlu Yusuf a.s.; Musa a.s.'ın kardeşi Harun a.s. bunun en güzel örneğidir. Aynı şekilde mürşidlik görevi İmam-ı Rabbanî Hazretleri'nden oğlu Muhammed Masum Hazretlerine, ondan da oğlu Şeyh Seyfüddin Hazretleri'ne intikal etmiş, sonraki silsilede de bunun birçok örnekleri görülmüştür.

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Sahte veya yetersiz mürşidler

Hakiki ve kâmil bir mürşid, iman kurtarma noktasında adeta bir can simidi gibidir. Ancak “taklidinden sakınmak” şarttır. Aksi halde imanı kurtarmak bir yana, tehlikeye bile girebilir. Her meslek ve meşrepte olduğu kadar, bu meslekte de akidesi, niyeti bozuk, menfaatçi, sahte veya eğitimi yetersiz, kemale ermemiş olanlar mevcuttur. Fakat sahte olanları kolay ve çabuk fark edilirler. Yeter ki biraz basiret ve feraset olsun.

Sahte mürşidleri ele veren ipuçları genellikle şunlardır:

* Allah'ın emirlerine ve Hz. Rasulullah'ın sünnetine doğru dürüst uymamak. Dinî, şer'î konularda zaaflar göstermek.

* Kur'an ve hadis-i şeriflere ulemanın verdiği manaların dışında yanlış manalar vermek, olmayacak biçimde yorumlamak.

* Kadınlarla karışık bir vaziyette oturup sohbet etmek, onlara el öptürmek veya mahremsiz teke tek görüşmek.

* Sohbet ve toplantılarında rüyaya geniş yer vermek.

* Haksız yere milletin malını yemek, girdiği menfaat ilişkilerinde muhatabına zarar vermek veya aldatmak.

* Sun'î zorlamalarla bir kısım keramet gösterilerinde bulunmak. (Bu tipler bazen istidraç yoluyla insanın kalbinden geçenleri de söyleyebilirler.)

* Kendisinden başka önüne gelen herkese, hatta dindarlık ve salâhiyetiyle tanınan şahıslara bile, kâfir, münafık damgasını vurmak.

* Şeytanın vehim ve vesvesesiyle bir takım hezeyanlarda bulunmak, kendisine vahiy geldiğini vs... söylemek.

* İnsanın gönlüne huzur verecek, Allah'ı hatırlatacak nuranî bir simadan mahrum bulunmak.


Yolu bitirmemiş nakıs mürşide teslim olmak da İmam-ı Rabbanî Hazretleri'nin ifadesiyle öldürücü bir zehirdir. Bir hasta, mütehassıs olmayan, diploması bulunmayan bir hekimin ilacını içerse iyi olmak şöyle dursun, hastalığı artar. İyileşme kabiliyeti de bozulur. O ilaç önce ağrıları durdurabilir. Sinirleri bozduğu, zarar verdiği için ağrı duyulmaz. Fakat bu hal iyilik değil, kötülüktür. Bu hasta hakiki bir hekime giderse, hekim önce o ilacın zararlarını gidermeğe uğraşır. Ondan sonra hastalığı tedaviye başlar.

Her mürşide el verme ki yolunu sarpa uğratır
Mürşidi kâmil olanın gayet yolu âsân imiş....MENZİL.NET.
 

cihad eri

Üye
Katılım
6 Nis 2008
Mesajlar
15
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
açıklama

sevgili kardeşlerim ilkin şunu söylemem gerekki, bizim dünyaki amacımız Allah'a tam manasıyla ibadet edip, cenneti kazanmak. şunu bir kere bırakalım bu sofiymiş, bunurcuymuş, bu süleymancıymış, bu mahnut efendiciymiş bu radikal camiadanmış. bu ifadeler çok yanlış. bizim amacımız cenneti kazanmak değilmi. hepimiz cenneti kazanmak için Allah'a yönelmiyormuyuz, amacımız başka birşey mi haşa. Müslümana düşen kardeşlik bilincini unutmamak sofi de benim kardeşim nurcu da mahmut efendi hz. talebeleri de süleyman cıda radikaller de. bunların hepsi Allah'ın dinini yeryüzünde hakim kılınması yolun da kimi canıyla kimi malıyla kimi imani konularla kimi yaşam tarzı olrak kimi de manevi açıdan yaklaşarak islamı en yüksek zirveye nasıl taşırız diye çalışma yapan kimseler. site ye baktımda kendimden utandım. herkes bir birini çekiştiriyor. müslümana yakışır mı bu senin çekiştirdiğin kardeşin. Allah'a ne hesap veririz sonra. Allah Rasulü buyurmuyor mu; İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de tam manasıyla iman etmiş olmazsınız. selamün aleyküm rasül
 

semader

Üye
Katılım
22 Eyl 2007
Mesajlar
84
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
ist
Vahabilik denen sapık zihniyet hamd olsun ki reddiyelerle herzaman kurutulmuştır...piyasada çok varlar kafanızı bulandırmasınlar ztn hemen belli ederler o gavur bu gavur derlerse anlayın vahabi..sapıklığı

daha birçok belirtileri var............. ALLAH C.C izniyle inşaALLAH araştırıp öğrenelim..
 

cihad eri

Üye
Katılım
6 Nis 2008
Mesajlar
15
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
kardeşim vahhabilerde herkese kafir demezler. eğer söyledikleri şey islam diniyle özdeşleşmiyorsa ve Kur'an ve sünnet ışığında yolumuzu aydınlatmıyorsa onlara söylenecek söz de bellidir.
 

OsmanGazi

Asistan
Katılım
5 Mar 2007
Mesajlar
292
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
birOsmanl şehri
dinler arasinda diyolog dan bahsediliyo.biz daha kendi aramizda uzlaşamiyoz.tarikatlarin geneli hakkinda tabi bişey diyemem ama, ben bir tane değil bir çok tarik ate gittim yıllarca.ve çok yanlişliklar gördüm.şeyh e hocaya öyle burda cendel in sorduğu gibi soramassin .şeyh e gerek kalmaz zaten müritler aninda seni aforozlar.allah cc bir lütfu ikrami olduğunda.her zamn şeyhin sayesinde onun himmeti ile onun bereketi ile gibi insani tehlikeye götüren sözler çok soylenir.ben alimler e saygi duyalim onlari sevelim sohbetlerinde bulunalim onlar olmazsa olmazlardandir.ama onlari yüceltmeyelim onlara olduğundan fazla yuklemeyelim .bu ayni zamnda muritlerin vebali.ve ben uzun sure gittiğim tarikatten ayrildiktan sonra beni yoldan çikmiş olarak goruyorlardi benim gibi tabi bir suru kişiyi.aslinda ne onlar aleyhinde konuşur,nede namazimi biraaktim nede bir harama meğil verdim .ama o şeyh i biraktiğim için oyle oldu.yani sorunlari görelim duzeltelim.ölmeden.
 

cihad eri

Üye
Katılım
6 Nis 2008
Mesajlar
15
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Kardeş Bizim Mürşidimiz Ve Herşeyimiz Allah Ve Raulüdür.
 

cypermethrin

Asistan
Katılım
12 May 2007
Mesajlar
264
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
38
Mürşit yada Veli Allah dostu anlamında olduğuna göre, kendi dostu­nun kim olduğunu en iyi bilen Allah Teâlâ'dır.

"İyi bilin ki Allah’ın velilerine korku yoktur. Onlar üzülecek de değiller­dir. Bunlar inanmış olan ve takva ehli bulunan kimselerdir.(Yunus 10/62-63)

Demek ki, inanıp takva ehli olanlar Allah’ın ve­lisidir.

Takva ehli olanların kimler ol­duğu da Bakara suresinin baş tara­fında bildirilmiştir.

Onlar gayba inanan, namaz kılan, kendi­le­rine verilen rı­zıktan yerli yerince harcayan, Hz. Muhammed'e ve on­dan önceki elçilere indirilen­e inanan, ahireti kesinkes kabul eden kimse­ler­dir. (Bakara 2/2-4)

Her müslüman kolayca bu tanıma girer. Kuranda veli tanımı budur...
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
"Allah'ın velilerine korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklar.. Dünyada ahirette onlara müjde vardır.. "

Yukarıdaki yazılarda "Velilerin" bütün Müslümanlar olduğu iddia edilmiş.. Tamam bir anlamda doğru..

Ancak... Ayet-i Kerimeyi de yazdık.. Şimdi dünyada "korkusu" olan bir kimse veli değildir.. Ayet ile sabit..

Ancağı şu: Yukardaki tanıma bakarsanız dünyada "korkusu" olan bir kimse veli değilse Müslüman da değildir? Öyle mi?

Okuyun efendiler.. Bolca okuyun.. Bilmeyenler bilenlere danışsın.. Sorsun soruştursun.. İlmin yarısı sormaktır.. Edebin yarısı bilmediğini itiraf edebilmektir.. Tefsirleri gözden geçirin.. Hadislere bakın.. Alimleri okuyun.. Eskilerin eserlerini edinip başucunuza koyun..

Yaygın tabiriyle bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmaya kalkışmayın..

 

Meryem

Komplike
Katılım
6 Tem 2006
Mesajlar
15,309
Tepkime puanı
759
Puanları
0
Yaş
37
Konum
İstanbul
“Onlar gayba inanan, namaz kılan, kendi*le*rine verilen rı*zıktan yerli yerince harcayan, Hz. Muhammed'e ve on*dan önceki elçilere indirilen*e inanan, ahireti kesinkes kabul eden kimse*ler*dir.”

Bu ayeti kerimeyle müslümanların hepsinin veli olduğu sonucu nasıl çıkarılabilir yâ Rabbî? Bu tasvire uyan milyonlarca müslüman var. Niye hiç birisi Şah-ı Nakşibend, İmam-ı Rabbani, İmam-ı Gazali, Abdulkadir-i Geylani, Ali Haydar Ahıskavi, Ramazanoğlu Sami Efendi, Seyda hazretleri vb. binlerce evliya meşayıh gibi değil o halde?

E bir cevap verin hele...
 

cypermethrin

Asistan
Katılım
12 May 2007
Mesajlar
264
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
38
Abdülkadiri Geylani, İmam-ı Rabbani, İmam-ı Gazali gibi zaatlar Ayetlerden yola çıkarak birer velidir. ayrıca birer öğretmen birer hoca olarak görülebilir. Veli tanımı haaşa benim iddiam değil. bunlar Allahın ayetleri. Allahın ayetlerini inkar ediyorsanız buda sizin seçiminiz.
 

Meryem

Komplike
Katılım
6 Tem 2006
Mesajlar
15,309
Tepkime puanı
759
Puanları
0
Yaş
37
Konum
İstanbul
Tabi ki Allah'ın ayetlerini inkar etmiyorum, sen ne diyorsun? Sadece orda anlatılan şeyle senin anladığın şey aynı değil, onu söylüyorum... :)
 

cypermethrin

Asistan
Katılım
12 May 2007
Mesajlar
264
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
38
:) hazne kardeşim insanoğlu hata yapmaya elverişlidir, sonuçta imtihan dünyası önemli olan doğruyu aramak, yanlışı düzeltmek, doğruyu doğru kaynakta aramak. ben gerçekten yanlış anlamış olabilirim, sizde yanlış anlamış olabilirsiniz. siz neler anladınız ve anladığınızı destekleyen ayetler nelerdir. konuşalım ki bizim bi yanlışımız hatamız varsa düzeltelim forumunda amacı bu değilmidir zaten.

Ayet diyor ki Benim velilerim Takva ehli olanlardır. ve diğer ayetde takva ehlinin kimler olduğunu açıklıyor, gayba inanan, namaz kılan, kendi­le­rine verilen rı­zıktan yerli yerince harcayan, Hz. Muhammed'e ve on­dan önceki elçilere indirilen­e inanan, ahireti kesinkes kabul eden kimse­ler­dir bu tanıma uyan her müslüman Allahın velisidir diyorum ben.
 

Meryem

Komplike
Katılım
6 Tem 2006
Mesajlar
15,309
Tepkime puanı
759
Puanları
0
Yaş
37
Konum
İstanbul
Gardaş, ayet ve hadislerle desteklenmiş kütüphanelerce eser varken, forum sitelerinde binlerce kez tartışılmış bir meseleyi oturup tekrar mı konuşacağız?

:)

Şu güzelim konu kilitlensin istemiyorum...
 

cypermethrin

Asistan
Katılım
12 May 2007
Mesajlar
264
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
38
peki siz bilirsiniz. şahsi görüşüm Asıl görevi kendisine vahyedilenleri bildirmek olan Peygamber efendimiz Kur-an' a aykırı bir söz söylemez.
 
Üst