İslamoğlu'nun Abese Mealini Kendisi Tekzip Etti

Havas

Kısıtlı Erişim
Katılım
19 Ocak 2012
Mesajlar
4,432
Tepkime puanı
71
Puanları
0
bakın biz kibirli manası vermiyoruz,biz daha çok peygamberi seviyoruz"demeye getiriyorlar..:)

"allah ile görüştüm ahmedi bana bırakın "diyen cehalet babasını hiç laf yok..

supurge sakal devrede..
 

adams77

Kanalizasyoncu
Katılım
14 Haz 2013
Mesajlar
25,940
Tepkime puanı
2,067
Puanları
113
Konum
Mars
Yaratılmışlar içerisinde Efendimiz aleyhisselamdan daha üstün bir varlık varmıdır....

Abi bir tane ayet göster bende sana cevap vereyim.

Hadi buyur seni böyle düşünmeye götüren nedenler ne dediğinizi bilmezken namaza yaklaşmanızdır. Böyle bir soru sorabiliyor ise bir yerde noksanlık var demektir.
 

Tahsin EMİN

Kıdemli Üye
Katılım
7 Şub 2012
Mesajlar
11,757
Tepkime puanı
490
Puanları
83
Abi bir tane ayet göster bende sana cevap vereyim.

Hadi buyur seni böyle düşünmeye götüren nedenler ne dediğinizi bilmezken namaza yaklaşmanızdır. Böyle bir soru sorabiliyor ise bir yerde noksanlık var demektir.


Böyle bir soru sordun ya, yandın demektir, bu soru dahi gözü dönmüşlerin zihninde, Peygamber'i - haşa - sevmediğinin bir gerekçesidir...

Yukarıda ben de sordum aynı soruyu ama daha cevap vermediler bekliyorum...

Peygamber sevgisi, O'na tabi olmaktır, Kur'an yaşayışı ile...
 

Tahsin EMİN

Kıdemli Üye
Katılım
7 Şub 2012
Mesajlar
11,757
Tepkime puanı
490
Puanları
83
bakın biz kibirli manası vermiyoruz,biz daha çok peygamberi seviyoruz"demeye getiriyorlar..:)

"allah ile görüştüm ahmedi bana bırakın "diyen cehalet babasını hiç laf yok..

supurge sakal devrede..

Muhterem, mutasavvıf olur da Allah'la görüşemez mi, zaten görüşemiyorsa o mutasavvıf olamaz... Asla...

Zaten birçok mutasavvıf:

Veliler direk Allahü Teala'dan ilham alırlar (görüşerek), aracısız ve vahiysiz bir şekilde...

Peygamberler ise, aracılı ve vahiy ekseninde Allah'la görüşürler, demişlerdir...
 

Tahsin EMİN

Kıdemli Üye
Katılım
7 Şub 2012
Mesajlar
11,757
Tepkime puanı
490
Puanları
83
Bilmiyorsan kendi uydurman olan meal, tefsir, nasihat işlerine girmeyeceksin. Veya gireceksen, iyi öğreneceksin. Eğer bildiğin halde bu tür numaraları yapıyorsan sen hainlik için piyasadasındır. Allah seni ıslah etsin. Islahın mümkün değilse, niyetine göre tezden müstahakını versin. Amin.

Başka bir sıkıntın, bir derdin var mı, güzel emir buyuruyorsun, vahiy gibi itikat ettiğin klasik yorumlara muhalif olanlara verip veriştiriyorsun, tabi bu arada "inanç ahlakı"n da öne çıkıyor, klasik yorumları vahiy kabül etme inancı,

Dolayısıyla Allahü Teala seni de ıslah etsin sana da hidayet nasip eylesin diyeceğim...

"Yorum" ile "vahiy" arasında müsaade et de bir fark olsun....

Peygamber, "somurtur mu..??? Peygamber somurtarak birinden yüz çevirir mi..???

Buyur cevabını ver...

Sizdeki Peygamber algısı buna da müsaade etmez... Yorumlarından anlaşılıyor...

Yani bir anlamda İSLAMOĞLU'ndan da hızlısınız farkında değilsiniz değil mi..???

--))))
 

adams77

Kanalizasyoncu
Katılım
14 Haz 2013
Mesajlar
25,940
Tepkime puanı
2,067
Puanları
113
Konum
Mars
Ayet kim hitap ediyor!!
Ayetin bizimle ne alakası var?
Bu ayet neden kitapta?
Bu ayetin aslında anlattığı şey nedir!!
Gelen ne körüdür?
vs vs
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
Her önüne gelen tefsir yazmaya kalkarsa olacağı budur ! Müfessirliğin bilebildiğimiz kadara 15 tür ilme vakıf olmadıktan sonra yapılamayacağıdır ! Millet, yarım-yamalak bir Arapça öğrenip bu iş soyunuyor ve bunların anlattıklarını da güyâ çok şuurlu müslümanlar ellerine kâğıt-kalem almışlar pür-dikkat dinliyorlar !
Vay benim köse sakalım vay!
 

Tahsin EMİN

Kıdemli Üye
Katılım
7 Şub 2012
Mesajlar
11,757
Tepkime puanı
490
Puanları
83
Her önüne gelen tefsir yazmaya kalkarsa olacağı budur ! Müfessirliğin bilebildiğimiz kadara 15 tür ilme vakıf olmadıktan sonra yapılamayacağıdır ! Millet, yarım-yamalak bir Arapça öğrenip bu iş soyunuyor ve bunların anlattıklarını da güyâ çok şuurlu müslümanlar ellerine kâğıt-kalem almışlar pür-dikkat dinliyorlar !
Vay benim köse sakalım vay!

Fahruddin Er Razi 15 ilme vakıf birisi mi..?
 

adams77

Kanalizasyoncu
Katılım
14 Haz 2013
Mesajlar
25,940
Tepkime puanı
2,067
Puanları
113
Konum
Mars
Her önüne gelen tefsir yazmaya kalkarsa olacağı budur ! Müfessirliğin bilebildiğimiz kadara 15 tür ilme vakıf olmadıktan sonra yapılamayacağıdır ! Millet, yarım-yamalak bir Arapça öğrenip bu iş soyunuyor ve bunların anlattıklarını da güyâ çok şuurlu müslümanlar ellerine kâğıt-kalem almışlar pür-dikkat dinliyorlar !
Vay benim köse sakalım vay!

Şablon eğtimin şartlandırılmış yönlendirilmiş robotlaştırılmış vs vs her ne var işte eseri ve eserinin yorumu :)

tbr ler bravo müthiş 15 ilme vakıf fakiri dedemizi vuuuuwww mükemmel yorum
 

dostluk

Kıdemli Üye
Katılım
18 Haz 2007
Mesajlar
5,663
Tepkime puanı
304
Puanları
0
Yaş
50
Konum
istanbul
Abdullah İbni Ümmi Mektûm -radıyallahu anh-


Mustafa Eriş


1996 - Subat, Sayı: 120, Sayfa: 026


Abdullah İbni Ümmi Mektûm radıyallahu anh bir Kur'an hâfızı. Hakkında "Abese" sûresi indirilen bir âmâ aşık. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem efendimizin ikinci müezzini... Gönlünü İslâma açan ilk mü'min yiğitlerden...


O, Hazret-i Hatice annemizin dayı oğludur. Mekke'li olup Kureyş'tendir. Babası, Kays, annesi Atîke'dir. Yeni dinin geldiği ilk günlerde İslâm'la şereflendi. Diğer mü'minler gibi Kureyş müşriklerinin zulmüne uğradı. İlk müslümanların çilelerini, ıztıraplarını o da çekti. Fakat müşriklerin bu eziyetleri işkenceleri onu sarsmadı, gevşetmedi ve imanından döndürmedi. Aksine daha gür imanla Allah'a ve Resûlüne bağlılığını, itaatini sağladı. Bu yolda sebat edip fedakarlığını artırdı. Sonra Medine-i Münevvere'ye hicret etti.


O, İslâm'ı öğrenme aşkıyla yanan bir gönle sahipti. Devamlı Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem efendimizden yeni şeyler öğrenmek için çırpınırdı. İslâm'ın ilk günleriydi. Mekke-i Mükerreme'de Kureyş'in ileri gelenlerinden üç-beş kişiye Rasül-i Ekrem (s.a) efendimiz İslâm'ı anlatıyordu. Bu esnada İbni Ümmi Mektûm (r.a) oraya geldi. Peygamberimizin sesini duyunca' 'Ya Rasulallah Allah'ın sana öğrettiğinden bana da öğret" dedi. Orada bulunanlardan habersiz olan İbni Ümmi Mektûm direk söze girdi. Bu davranış Rasûl-i Ekrem (s.a) Efendimizin hoşuna gitmedi. İslâm'a girmelerini ümit ederek Kureyş'in ileri gelenleriyle ilgilendi.


İbni Ümmi Mektûm (r.a) birkaç defa aynı sözü tekrar etti. Cevap alamadı. Onun bu ısrarına Rasûl-i Ekrem (s.a)'in canı sıkıldı. Sessiz kaldı ve yüzünü çevirdi. Kureyş'in ileri gelenlerine yönelerek onlara İslâm'ı anlatmağa devam etti. İbni Ümmi Mektûm'a cevap veremedi. Konuşma bitip oradan ayrılınca Cebrail aleyhisselam "Abese" sûresini getirdi. Allah Teala bu sûre ile Habibini ikaz buyurdu. Yapılan hareketin yanlış olduğunu duyurdu. İnanan insan her zaman kıymetliydi... Önce ona değer vermek gerekliydi... Onunla ilgilenmemek hata idi... Allah Teala bunu Abese sûresinde şöyle ilan etti:


1.Yüzünü ekşitti ve döndü
2.Kendisine âmâ geldi, diye.
3.Ne bilirsin, belki o temizlenecek?
4.Veya öğüt belleyecek de öğüt ona fayda verecek
5.Ama buna ihtiyaç hissetmeyene gelince,
6.Sen ona yöneliyorsun.
7.Onun temizlenmesinden sana ne?
8.Ama sana can atarak gelen,
9.Allah'tan korkarak gelmişken,
10.Sen onunla ilgilenmiyorsun,
11.Hayır, hayır, sakın. Çünkü o Kur'an bir öğüttür.
12.Artık dileyen onu düşünür.
13.O, değerli sahifelerdedir
14.Yüksek tutulan tertemiz sahifelerde
15.Yazıcıların ellerindedir.
16.Değerli iyi yazıcıların.


Ne yüce ölçüler!.. Ne yüce davranış!.. Ne yüce ahlak!.. Allahım biz kullarını o yüce ahlakla donat!.. İnanan kardeşimizin kıymetini bilenlerden eyle!.. Bize bu engin sermayeyi lutfeyle!.. Kur'an ahlakıyla o yüceliklere ulaşmayı müyesser eyle!.. Amin.


Rabbimiz, bu âyetlerle Habibini uyarınca, iki Cihan Güneşi (s.a) efendimiz Abdullah İbni Ümmi Mektûm (r.a)'ı sık sık evinde ziyaret etti. Karşılaştığı her yerde "Ey hakkında Rabbimin beni itâb ettiği zât merhaba!" diye iltifat etti. Ona daha fazla alâka ve sevgi gösterdi. Hâne-i Saâdetlerine alıp götürdü. Ridasını altına yayarak üzerine oturttu. Onunla karşılıklı sohbet etti. Gönlünü almak için daha sıcak ve yakından ilgilendi.


O, hicret izni verilince Medine'ye ilk gelenlerden oldu. Mus'ab (r.a) île birlikte halkın arasına girip onlara Kur'an okudu. Rasûl-i Ekrem (s.a) efendimiz de hicret edince Bilâl île onu müezzin tayin etti. Nöbetleşe ezan okur, kâmet getirirlerdi. Ramazan-ı Şerifte müslümanlar onun ezanıyla sahura kalkar, Bilâl'in ezanıyla da oruca baslardı. Nöbetle teheccüd ve sabah ezanını okurlardı.


O sohbet âşığıydı. Rasûl-i Ekrem (s.a.) efendimizle beraber olmak onun sohbetinde bulunmak en büyük gıdasıydı. Ondan aldığı zevki, tadı hiçbir şeyde bulamıyordu. Evi Mescid-i Nebî'ye uzaktı. Âmâ olduğu için de gelip gitmesi zordu. Fakat bu zorlukları aşarak daima mescide giderdi. Çünkü aşk ferman dinlemezdi. Adeta o bir mescid kuşu Ravza kuşu, olmuştu.
Abdullah İbni Ümmi Mektûm (r.a) bir defasında Fahr-i Kâinat (s.a) efendimizi ziyaret için hane-i seâdetlerine geldi. Huzura girmek için izin istedi. O sırada Sevgili Peygamberimiz, Ümmi Seleme île Meymüne radiyallahu anha annelerimizle beraber oturuyordu. İbni Ümmi Mektûm (r.a)'a izin verdi. Hanımlarına da "Siz şu tarafa çekilin " buyurdu. Validelerimiz: "Ya Rasûlullah! Onun iki gözü de görmüyor" dediler. Bunun üzerine iki Cihan Güneşi Efendimiz: O görmüyorsa siz de görmüyor değilsiniz ya!" buyurdu.


İşte İslâm hassasiyeti ve işte dünyamız... Nerde kaldı o yüce ahlakın değerini anlayanlar... O iffet duygularını koruyanlar...


O, cihaddan da geri kalmak istemiyordu. Sevgili Peygamberimiz âmâ olması sebebiyle onu Medine'de vali olarak bırakıyordu. O ise bizzat savaşa katılmak istiyordu. Cihadla ilgili ayetler nazil olunca "Ya Rasullallah!' gücüm yetseydi cihada katılırdım "diyerek üzüntüsünü belirtti. Bir seferinde çok içlendi ve özür sahibi olanlara bir çıkış yolu lutfetmesi için Rabbimize yalvardı. Duasına icabet olundu ve "inananlardan yerlerinde oturanlar bir olmaz. Özür sahibleri hariç " mealindeki ayeti celile nazil oldu. Rahatlar gibi oldu. Fakat cihad ruhu onu bırakmıyordu. Kadisiye savaşına katıldı. Arkadaşlarına "Beni saflar arasında durdurunuz. Sancağı elime veriniz. Onu sizin için taşıyayım. Nasıl olsa, ben kaçmaya gücü olmayan bir âmâyım' diyerek onlara moral verdi. Üç gün şiddetli çarpışmalar karşısında kaldı. Fakat sancağı elinden bırakmadı. Savaşın sonunda sancağa sıkıca sarılmış vaziyette şehid olarak bulundu.


Cenab-ı Hak bizlere bu âşık, kahraman yiğitin hayatından ibret almayı ve onun şefaatlerine ermeyi nasib eylesin. Âmin.
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
Fahruddin Er Razi 15 ilme vakıf birisi mi..?

Biyoğrafisinden bir pasaj asıyorum. Kaç çeşit ilme sahip olduğunu sen kendin sayıver !

“””Üstün zekâsı, güçlü hafızası, etkili hi-tabetiyle tanınan ve VI. (XII.) yüzyılın en büyük düşünürlerinden biri olarak ka­bul edilen Fahreddin er-Râzî kelâm, fı­kıh usulü, tefsir, Arap dili, felsefe, man­tık, astronomi, tıp, matematik gibi ça­ğının hemen bütün ilimlerini öğrenip bu alanlarda eserler vermiş çok yönlü bir âlimdir. Bundan dolayı "allâme" unva­nıyla da anılmıştır. İmâmü'l-Haremeyn el-Cüveynfnin eş-ŞâmiI'ini, Gazzâlî'nin el-Müstaşfâ's\n\ ve Ebü'l-Hüseyin el-Basrî'nin el-Muctemed iî uşûli'l-hkh'mı çocukken ezberlemesi güçlü hafızasının delili olarak zikredilir. Eserleri ve tale­beleri vasıtasıyla görüşleri yayılmış, te­sirleri çağını aşmıştır. Kutbüddin el-Mıs-rî, Zeynüddin el-Keşşî, Şerefeddin el-Herevî, Esîrüddin el-Ebherî, Tâceddin el-Urmevî, Sirâceddin el-Urmevî ve 5em-seddin Hüsrevşâhî onun yetiştirdiği ün­lü kişilerdendir. Soyundan gelenler için­de de âlimler yetişmiştir. Cemâleddin Aksarâyî ve Musannifek bunlardandır. İyi bir hatip olduğu için her zümreden din­leyicileri vardı. Hitabeti sayesinde yaptı­ğı münazaralarda başarı gösterdi ve ehl-i bid'ate mensup pek çok kişinin Ehl-i sün-net'e intisap etmesini sağladı[SUP][SUP][1][/SUP][/SUP][SUP][6][/SUP]. Hıristiyanlarla da çeşitli tartış­malar yaptı. Fikrî mücadelelerini daha çok Mu'tezile, Kerrâmiyye, Felâsife ve Bâtıniyye gruplanna karşı yürüttü. İyi bir hatip olduğu kadar hazırcevap olu­şuyla da tanınır. Bâtıniyye'ye yönelttiği tenkitlerden rahatsız olan bir Bâtınî'nin, derslerini gizlice takip ederek yaptığı tenkitlerin ardından kendisine bıçağını gösterip onu ölümle tehdit etmesinden sonra eleştirilerini aniden kesmesi üze­rine bunun sebebini soran öğrencileri­ne, "Bâtnîler'İn burhân-ı kât"lan vardır* cevabını vermesi onun espri gücüne ör­nek teşkil eder. Genellikle akaidde Eş'a-rî, fıkıhta Şafiî mezhebine bağlı olmakla birlikte bazı konularda mezhebine mu­halefet edip Mu'tezilî görüşleri benim­semiştir. İbn Hacer tarafından Şia'ya mensup bir âlim olarak gösterilmesi[SUP][SUP][2][/SUP][/SUP][SUP][7][/SUP] isabetli değildir. Zi­ra onun Şiî ve Bâtınî görüşleri şiddetle eleştirdiği bilinmektedir.
Râzî asıl dinî ilimler alanında üne ka­vuşmuştur. Fıkha dair görüşlerini Gaz-zâlî'nin ei-Veciz "ine yaptığı şerhte bir araya getirmişse de bu eser zamanımı­za ulaşmadığından fıkhî görüşleri kıs­men Mündzara/'ından ve Meiâtîhu'î-gayb'ından öğrenilmektedir. Usulde ve fürüda Şâfıî mezhebini savunmuştur. Usûl-i fıkha dair yazdığı el-Mahşûl adlı eseri Gazzâlfnin el-Müstaşfâ'sı, Cüvey-nfnin el-Burhân\ Kâdî Abdülcebbâr'ın el-'Ahd'i ve Ebü'l-Hüseyin el-Basrrnin el-Mu'temed'me dayanan bir ihtisar ka­bul edilir[SUP][SUP][3][/SUP][/SUP][SUP][8][/SUP]. Şâfiî mezhebine bağlı olduğu halde nasla-rın zahirine göre hüküm vermeye mey­letmiş. Kur'ân-ı Kerîm'in kıyasla değil haber-i vâhidle tahsis edilebileceğini sa­vunmuştur. “””

 

Tahsin EMİN

Kıdemli Üye
Katılım
7 Şub 2012
Mesajlar
11,757
Tepkime puanı
490
Puanları
83
Onun için mi tefsirinde yeryüzünü "tepsi" olarak ifade ediyor...

Yeryüzü (dünya), elips şeklinde mi yoksa tepsi şeklinde mi..?

NOT: Bunu küçümsemek için söylemiyorum. Ne olursan ol "insan"dan bahsediyoruz. Ben de taraftar değilim her önüne gelenin meal yazmasına ki, birçok meal rant için basılmıştır, cidden diyorum günümüz Türkiye'sinde meal israfı vardır... Hem de ne çok...

Şunu demeye getiriyorum, insan, hata yapar, yanlış yapar hatta bilmeyerek haberi de olmaz, küfrü gerektiren bir kelime de geçer ama bundan da haberli değildir, yani olur mu olur, insan çünkü...

Bunlar Allah katında sorumlu tutulmayan şeylerdir...

Lakin bir insan, bilerek ve maksatlı bir şekilde Kur'an'ın mesajına uygun olmayacak bir şekilde bir ilmin ve bilginin içine girmişse onlar Allah'ın da Kur'an'ın da düşmanlarıdırlar...

Bir insan yani Müslüman bu inançla tehdit edilir mi..?
 

Tahsin EMİN

Kıdemli Üye
Katılım
7 Şub 2012
Mesajlar
11,757
Tepkime puanı
490
Puanları
83
Tercüme olmayan Orjinal tefsirinden Delil göster. Gösteremezsen katıksız MUFTERİSİN ...

Sendeki algı budur:

Belli insanlar "masum"dur...

İran'ın Şia'sı senin eline su dökemez...

Bir de adamları kötülersin...

---))))
 

lafons7275

Kıdemli Üye
Katılım
19 Şub 2013
Mesajlar
21,533
Tepkime puanı
342
Puanları
0
Konum
İzmir
Ben iman ettim, inandım,

Peygamberimiz Hz Muhammed (SAV) yaratılmışların en üstünü...

Bir de canlı ayet ya da canlı hadis görmek istiyorum, var ise, buyur yaz diyorum,

İstediğim bu...

İmanımda bir problem yoktur zaten ifade ettim...

Ali İmran 110:

Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz;

Bu ayetten anlıyoruz ki Adem as. dan beri gelen peygamberlerin halklarının en üstünü Hz. Muhammed as.'ın döneminin insanlarıdır.

Sonra şu ayetlerere bakalım, Ali İmran 164:

Andolsun ki içlerinden, kendilerine Allah'ın âyetlerini okuyan, (kötülüklerden ve inkârdan) kendilerini temizleyen, kendilerine kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur.


Ahzab 40: Muhammed, sizden birisinin babası değildir ve fakat Allah'ın resûlüdür ve peygamberlerin sonuncusu ve Allah, her şeyi bilir.


İsra 79: Gecenin bir kısmında uyanıp namaz kıl, bu namaz, sana mahsustur ve farz namazlardan fazla bir namazdır. Umulur ki Rabbin, seni Makam-ı Mahmûd'a sâhip kılar.


Veeeeeeeeeeeeee son olarak:

Nisa Suresi, ayet 41:

"Her ümmetten bir şahit getirdiğimiz ve seni de onların üzerine bir şahit yaptığımız zaman bakalım kâfirlerin hali ne olacak!.."
 

lafons7275

Kıdemli Üye
Katılım
19 Şub 2013
Mesajlar
21,533
Tepkime puanı
342
Puanları
0
Konum
İzmir
Bir de hem buharide hem de müslimde geçen bir hadis ile de Efendimizin insanların en üstünü olduğunu ispatlayalım:

Enes (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
‘Allah kıyamet gününde mü’minleri toplar.
Onlar:
–İçinde bulunduğumuz bu durumumuzdan bizi kurtarması için Rabbimizden şefaat istesek derler.
Müteakiben Adem’e gelirler ve:
−‘Ey Adem! İnsanların sıkıntı da olduğunu görmüyor musun? Allah seni kendi eliyle yarattı, meleklerini sana secde ettirdi ve her şeyin ismini sana öğretti. Bulunduğumuz bu durumdan bizi kurtarması için Rabb’in katında bizim için şefaatçi ol!’ derler.
Adem:
−‘Ben buna ehil değilim’ der ve onlara işlemiş olduğu o ağaçtan yeme hatasını zikreder.
Sonra:
–‘Fakat sizler Nuh’a gidin! Çünkü o, Allah’ın yeryüzü ahalisine gönderdiği ilk Rasuldür’ der.
İnsanlar Nuh’a gelir ve ondan şefaat isterler.
Nuh:
−‘Ben buna ehil değilim’ der ve işlediği bir hatayı zikreder.
Sonra:
−‘Rahman’ın Halili olan İbrahim’e gidin’ der. İnsanlar İbrahim’e gelip ondan şefaat isterler.
İbrahim de:
−‘Ben buna ehil değilim’ der ve onlara işlediği hataları zikreder.
Sonra:
−‘Fakat siz Allah’ın kendisine Tevrat’ı verdiği ve kendisiyle konuştuğu kulu, Musa’ya gidin’ der. Onlar Musa’ya giderler.
Musa da:
−‘Ben buna ehil değilim der ve bir hatasını zikreder.
Sonra:
−‘Fakat sizler Allah’ın kulu, Rasulü, kelimesi ve ruhu olan İsa’ya gidin’ der. Onlar İsa’ya gelirler.
İsa da:
−‘Ben buna ehil değilim’ der. ‘Fakat siz geçmiş ve geri kalmış günahları bağışlanmış bir kul olan Muhammed’e gidin’ der. Bunun üzerine insanlar bana gelir. Ben de gider Rabbimin huzuruna izin isterim. Bana huzura girmem için izin verilir. Ben Rabbimi görünce hemen O’nun için secdeye kapanırım. Allah beni bu hal üzere bırakmak istediği kadar bırakır.
Sonra Allah tarafından bana:
−‘Ya Muhammed! Başını kaldır! Söyle, sözün dinlenir; iste, sana verilir; şefaat et, şefaatin kabul edilir,’ denir. Ben, bana öğrettiği birçok hamdlerle Rabb’ime hamd ederim. Sonra şefaat ederim,’ buyurdu.”
Buhari 7281, Müslim 193/322
 

Murat Yazıcı

Ordinaryus
Katılım
10 Nis 2007
Mesajlar
2,230
Tepkime puanı
40
Puanları
0
Sorularlaİslamiyet doğru ve yanlış bilgilerin karıştırılarak toplandığı bir site olmakla beraber, bu konuda istifaledeli bir yazı eklemişler. Bir kısmını okuyalım:

İslam alimlerinden bazılarının konuyla ilgili görüşleri ise şöyledir:

- İmam Gazzâlî'nin konu ile ilgili sözleri: "Felsefenin kabul ettiği prensiplerin bir kısmı İslâm dininin temel esasları ile çelişmez. Meselâ diyorlar: Ay'ın tutulması olayı, arzın güneşle ay arasına girmesiyle ay ışığının görünmemesinden ibarettir. Çünkü ay, ışığını güneşten alır. Arz ise yuvarlaktır ve gök her taraftan onu çevrelemiştir. Matematik hesaplarla ispatlanmış bu çeşit gerçekleri din namına inkâr etmek dine karşı bir cinâyettir. Metotsuz bir tarzda dini savunanların zararları, metotlu bir şekilde dine hücum edenlerin zararından daha fazladır. Darb-ı meselde denildiği gibi: Akıllı düşman, ahmak dosttan daha iyidir." (el-Gazzâli, Tehâfutu'l-Felâsife, 80)

- Fahreddin Râzî'nin konu ile ilgili sözleri: "Bazı kimselere göre, yerküresinin yayılmış olarak sergilenmesi, onun küre şeklinde olmamasını gerektirir. Bu yanlış bir düşüncedir. Çünkü yuvarlak bir cisim büyük olduğu takdirde, bir sergi gibi üzerinde yaşanmaya müsait olur. Nitekim yerin (yuvarlağımsı) direkleri hükmünde olan dağların üzerinde de mükemmel bir şekilde durulabilmekte ve yaşanabilmektedir. Dünyanın konumu bundan daha uygundur." (Râzî, Mefatihu’l-gayb, 2/104)

- Seyyid Şerif Cürcânî de bu konu üzerinde uzun uzadıya durmuş, kâinatta yuvarlaklığın bir kânun gibi göründüğünü, bundan yerküresinin istisna edilemeyeceğini vurgulamış ve ilgili âyetleri bu çerçevede değerlendirmiştir. (bk. Cürcânî, S. Şerif, Şerhu'l-Mevakıf, 2/441- 442)

- İbrahim Hakkı'nın sözleri ise şöyledir: "Eğer fennin bu (dünyanın yuvarlaklığı konusundaki) görüşü şeriate aykırı sanılırsa, bu husustaki endişenin atılıp kalbe tam inanışın yerleşmesi için İmam-ı Gazzâlî'nin Tehâfütü'l-Felâsife adlı eserinde Arapça yazdıklarını aynen Türkçeye çevirip buraya yazdım. Ayın tutulması olayı, arzın güneşle ay arasına girmekle ay ışığının görünmemesinden ibarettir. Çünkü ay, ışığını güneşten alır. Arz ise yuvarlaktır ve gök her taraftan onu çevrelemiştir." (İbrahim Hakkı, Hasankaleli, Marifetnâme, 4/30-31)

- Hüseyin Cisri'nin konu ile ilgili sözleri şöyledir: "İslâm milletinin en büyük âlimi olan Fahreddin-i Râzî gibi pek çok kimseler yerin küre şeklinde olduğunu kabul etmişlerdir, diyor ve daha sonra şunları ekliyor: "Daima böyledir. Ahmak dost, çok cahilliği ve az aklı sebebiyle akıllı düşmanlardan daha çok zararlara sebep olur." (Hüseyin, el-Cisrî, Risale-i Hamidiye (trc. Manastırlı İsmail Hakkı, sadeleştiren: Ahmet Gül), 366-377)

- Kadı Beydavî ve Nesefî gibi müfessirler de yeryüzünün yuvarlak olduğunu söylemişlerdir. Beydavî ve onu takip eden Nesefî, Bakara sûresinin 22. âyetinde yer alan "O, öyle bir Allah'tır ki, yeryüzünü size bir döşek yaptı" cümlesini tefsir ederken, "Arzın insanlar için döşek gibi yayılıp sergilenmesi, onun küre olduğu gerçeğine aykırı değildir." (bk. Mecmu't-tefasir, I/75) şeklindeki açıklamalarıyla konu ile ilgili düşüncelerini ortaya koymuşlardır.
 
Üst