İki Gün Bir Değil! (Her Güne 1 Ayet, 1 Hadis)

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Nefse Fırsat Vermemek

Cenâb-ı Hak bir âyet-i kerimede şöyle buyurur:

…O, sizi daha topraktan yarattığı zaman ve siz annelerinizin karınlarında bulunduğunuz sırada (bile), sizi en iyi bilendir. Bunun için nefislerinizi temize çıkarmayın! Çünkü O, kötülükten sakınanı (müttakî olanı) en iyi bilendir.” (Necm, 32)

* * *

Nebiyy-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle dua ederdi:

…Allah’ım! Nefsime takvâsını ver ve onu tezkiye et! Sen onu en iyi tezkiye edensin. Sen onun velîsi ve Mevlâ’sısın…” (Müslim, Zikir, 73)

* * *

Mûsâ bin Kâsım -rahmetullâhi aleyh- anlatıyor:

“Bir gün zelzele ve tûfan olmuştu. Muhammed bin Mukâtil Hazretleri’ne koştum ve:

«–Ey Allah’ın sâlih kulu! Bize dua et! Sen Hak yolunda bize rehberlik ediyorsun. Allah’a yalvar ki, duan bereketiyle bu âfetleri bizden kaldırsın!» dedim.

Beni dinledikten sonra hüzünle:

«–Âh, bu âfetler başınıza benim hatâlarım yüzünden gelmiş olmasa!..” dedi.

O gece rüyamda Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i gördüm. Bana:

«–Allah Teâlâ, sizi saran âfetleri Muhammed bin Mukâtil’in duası bereketiyle kaldırdı.» buyurdu.” (Ahmed er-Rufâî, Onların Âlemi, s. 201)
 

emustafa

Profesör
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
1,782
Tepkime puanı
428
Puanları
0
YÜCE ALLAH'I ANMAYA TEŞVİK

Ebu Hureyre'nin (r.a.) haber verdiğine göre:
Allah Resulü (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz Aziz ve Celil Allah şöyle buyurur: Ben kulumun beni zannettiği gibiyim. Kulum beni anarken ben muhakkak onunla beraber bulunurum. Eğer o beni gönlünde gizlice zikrederse, ben de onu gönlümde zikrederim. Eğer o beni bir cemaat içinde zikrederse, ben de onu o cemaatten daha hayırlı bir cemaat içinde zikrederim. Kulum bana bir karış yaklaşırsa, ben ona bir arşın yaklaşırım. Kulum bana bir arşın yaklaşırsa, ben ona bir kulaç yaklaşırım. o bana yürüyerek gelirse, ben ona koşarak varırım."


Sahih-i Müslim
............. .................. ...............

Bismillahirrahmanirrahim

38. Dedik ki: Hepiniz cennetten inin! Eğer benden size bir hidayet gelir de her kim hidayetime tabi olursa onlar için herhangi bir korku yoktur ve onlar üzüntü çekmezler.

Bakara suresi

 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Îsâr: Müslüman Kardeşini Kendine Tercih Etmek-2

Cenâb-ı Hak bir âyet-i kerimede şöyle buyurur:

"Muhâcirlerden önce (Medîne’yi) yurt edinen ve îmâna sarılan Ensâr, kendilerine hicret edenleri severler. Onlara verilen şeylerden ötürü gönüllerinde bir sıkıntı ve rahatsızlık duymazlar. İhtiyaç içinde kıvransalar dahî, mü’min kardeşlerini kendi nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar gerçekten felâha erenlerdir.” (Haşr, 9)

* * *

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir hadîs-i şerîflerinde şöyle buyururlar:

“İnfâk et, sayıp durma, Allâh da sana karşı nîmetini sayıp esirger. Paranı çömlekte saklama, Allâh da senden saklar.” (Müslim, Zekât, 88)

* * *

Meşhur sûfî aleyhtârı Gulam Halil, bütün sûfîlere karşı hasmâne bir tutum sergilemekteydi. Ebu’l-Hüseyin en-Nûrî’nin de aralarında bulunduğu bir grup sûfîyi tutuklatıp hilâfet merkezine sevk etti. Dönemin Abbâsî halîfesi tarafından çıkarılan bir fermanla îdamlarına karar verildi. Cellât, dervişlerden birinin boynunu vuracağı anda Ebu’l-Hüseyin en-Nûrî Hazretleri, neşeli ve gönüllü olarak öne atıldı. Halk bu harekete taaccüp etti. Cellât:

“–Ey civanmert! Sen öne atılıyorsun ama, bu kılıç o kadar rağbet edilecek bir şey değildir. Henüz sana sıra gelmedi, neden acele ediyorsun?” dedi. Ebu’l-Hüseyin -kuddise sirruh-:

“–Benim yolum îsâr yoludur. En aziz ve değerli şey, hayattır. Şu birkaç nefes alacak vakti, kardeşlerimin biraz daha fazla yaşamaları için fedâ etmek istiyorum. Zîrâ dünyâdaki bir nefes alacak kadar vakit, bizim için âhiretteki bin yıldan daha sevimli ve daha değerlidir. Çünkü burası hizmet yeridir, orası ise kurbet ve Allâh’a yakın olma mahallidir. Kurbet de hizmetle elde edilir. Buna rağmen şu birkaç nefesimi de dostlarıma fedâ ediyorum.” dedi. (Hucvirî, Keşfü’l-Mahcûb, trc. Süleyman Uludağ, İstanbul 1996, s. 302)
 

emustafa

Profesör
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
1,782
Tepkime puanı
428
Puanları
0
Cenâb-ı Allah kur'an-ı kerimde şöyle buyuruyor:


55. Sizin dostunuz (veliniz) ancak Allah'tır, Resulüdür, iman edenlerdir; onlar ki Allah'ın emirlerine boyun eğerek namazı kılar, zekatı verirler.
56. Kim Allah'ı, Resulünü ve iman edenleri dost edinirse (bilsin ki) üstün gelecek olanlar şüphesiz Allah'ın tarafını tutanlardır

(Maide Suresi)
............... .................. ..........

Resulullah. den rivayetle

Şu üç kimse, imanın tadını alır:
1- Allah ve Resulünü her şeyden çok seven,
2- Sevdiğini, yalnız Allah için seven,
3- İmana kavuştuktan sonra, küfre düşmeyi, ateşe düşmekten tehlikeli bilen.
(Buhari)
 

mavi sessizlik

Profesör
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
829
Tepkime puanı
138
Puanları
0
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]16 - "Yavrucuğum! Haberin olsun ki, yaptığın bir hardal tanesi ağırlığınca olsa da, bir kaya içinde veya göklerde, yahut yerin dibinde gizlense, Allah onu getirir, mizanına kor. Çünkü Allah en ince şeyleri bilir, her şeyden haberdardır." [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]17 - "Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten sakındır. Başına gelenlere sabret, çünkü bunlar, azmi gerektiren işlerdendir." Lokman süresi-16-17[/FONT]
 

emustafa

Profesör
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
1,782
Tepkime puanı
428
Puanları
0
Cenâb-ı Allah kur'an-ı kerimde şöyle buyuruyor:
"Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel bir biçimde mücadele et. Şüphesiz senin Rabbin yolundan sapanı bilendir ve hidayete ereni de bilendir." (Nahl Suresi, 125)
..................... ......................................... .....................
Resulullah. buyurdular ki;
"Hıyanetten sakınınız. Zira o, çok kötü bir haslettir. Zulümden de sakınınız. Zira o, kıyamet gününde zulümattır. (Karanlıklardır) Cimrilikten de sakınınız. Zira sizden evvelkileri helak eden ancak cimrilik olmuştur. Bu sebeple onlar kanlarını döktüler ve akrabalık bağlarını kestiler."
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Ölçüye, Tartıya ve Terâziye Dikkat! - 1

Cenâb-ı Hak bir âyet-i kerimede şöyle buyurur:

Mahşer vaktinde sizi toplayacağı gün, işte o zarar günüdür, kimin aldandığının ortaya çıkacağı gündür. (Ancak) kim Allah'a inanır ve sâlih ameller işlerse, Allah onun kötülüklerini örter, onu (ve benzerlerini), içinde ebedî kalacakları, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar. İşte büyük kurtuluş budur.” (Teğâbün, 9)

* * *

Hz. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- mikyal (ölçek) ve mîzân (terazi) kullananlara şöyle hitâb etti:

Sizler, sizden önce gelip geçen kavimleri helâk eden iki işi üzerinize almış bulunmaktasınız! (Aman çok dikkatli davranın!)” (Tirmizî, Büyû’, 9/1217)

* * *

Hâris el-Muhâsibî der ki:

İşi hububat ölçmek olan biri, mesleğini bırakıp Aziz ve Celil olan Allah’a ibadet etmeye yöneldi. Vefatından sonra onu dostlarından biri rüyasında gördü ve:

“–Ey fülan Allah sana ne yaptı?” diye sordu. Şöyle cevap verdi:

“–Allah, benim daha önce ölçtüğüm hubûbattan on beş avucu önüme getirdi ve aleyhime delil saydı.”

Dostu:

“–Bu nasıl oldu?” dedi. O da şöyle cevap verdi:

“–Ben hububat ölçerken içindeki tozlara ve uçup gelen cüz’î şeylere dikkat etmezdim. Bir müddet sonra ölçeğin dibine çok az bir toprak birikirdi. Dolayısıyla ölçtüğüm her ölçek, dibindeki toprak kadar eksik olurdu.”
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Sadaka ve İnfakta Gizli Davranmak

Cenâb-ı Hak bir âyet-i kerimede şöyle buyurur:

Eğer sadakaları (zekât ve benzeri hayırları) açıktan verirseniz ne âlâ! Eğer onu fakirlere gizlice verirseniz, işte bu sizin için daha hayırlıdır. Allah da bu sebeple sizin günahlarınızı örter. Allah, yapmakta olduklarınızı bilir.” (Bakara, 271)

* * *

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir hadîs-i şerîflerinde şöyle buyururlar:

Gizli verilen sadaka, Rabbin gazabını söndürür.” (Beyhakî, Şuab, III, 244; VI, 255; Heysemî, III, 115)

Ebû Zer -radıyallahü anh- şöyle anlatır: Peygamber Efendimiz’e:

“–Yâ Nebiyyallah! Hangi sadaka daha faziletlidir?” diye sordum. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“–Fakire gizlice verilen ve malı az olan kimsenin zorlanarak verdiği sadakadır” buyurdu. (Ahmed, V, 265, 178-179. Ayrıca bkz. Ebû Dâvûd, Zekât, 40/1677)

* * *

Osmanlı toplumunda Ramazan günlerinde pek çok zengin, hiç tanımadıkları muhitlerde tebdîl-i kıyâfet üzere gezerler, bölgedeki bakkal, manav ve dükkânlara giderek onlardan veresiye defterini çıkarmalarını isterlerdi. Baştan, ortadan ve sondan rastgele bâzı sayfalarda yazılı borçları toplattırıp çıkan miktârı öder ve:

“–Bu borçları silin! Allâh’ım kabûl eyle!” deyip, kendilerini tanıtmadan giderlerdi.

Borcu ödenen, borcunu kimin ödediğini; borcu sildiren de kimi borçtan kurtardığını bilmezdi. Gizli verilen nâfile sadakanın, açıktan verilenden daha makbûl olduğunu bilen zevât, yardımlarını mümkün mertebe gizlice yapmaya gayret ederlerdi. Ecdâdımız sağ eliyle verdiğini, sol elinden bile saklar, yaptıkları iyilikleri de hemen unuturlardı.
 

emustafa

Profesör
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
1,782
Tepkime puanı
428
Puanları
0
Cenâb-ı Allah Enbiyâ suresinde
şöyle buyuruyor:

28. Allah, onların önlerindekini de, arkalarındakini de (yaptıklarını da, yapacaklarını da) bilir. Allah rızasına ulaşmış olanlardan başkasına şefaat etmezler. Onlar, Allah korkusundan titrerler!

yine aynı surede;

45. De ki: Ben, sadece, vahiy ile sizi ikaz ediyorum. Fakat, sağır olanlar, ikaz edildikleri zaman bu çağrıyı duymazlar.

....................... ...................... .......................


Hz Âişe (r.a.) rivayet ediyor:
Allah beni kullarına karşı katı ve güçlük çıkaran olarak değil, öğ­retici ve kolaylaştırıcı olarak gönderdi.


Müslim, Talak: 29,34.

 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Ölçüye, Tartıya ve Terâziye Dikkat! - 2

Büyük İslâm âlimlerinden Asmaî şöyle anlatır:

Bedevînin biri, Halîfe Hişâm bin Abdülmelik’in yanına gider. Hişâm ona:

“–Bana nasihatte bulun, ey bedevî!” der.

Bunun üzerine bedevî şöyle nasihat eder:

“–Nasihatçı olarak Kur’ân yeter! Kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım. Rahman ve Rahim olan, işiten ve bilen Allah’ın adıyla. «Yazıklar olsun ölçü ve tartıya hîle karıştıranlara! Onlar insanlardan bir şey ölçerek aldıklarında tastamam alırlar. Satarken ise eksik ölçüp tartarlar. Onlar, büyük bir günde (hesap vermek için) diriltileceklerini hiç akıllarına getirmiyorlar mı? Öyle bir gün ki, insanlar o günde âlemlerin Rabbinin huzurunda divan duracaklardır.» (Mutaffifîn, 1-6)”

Bedevî daha sonra şöyle der:

“–Efendim, bu, ölçüde ve tartıda eksik yapanların cezasıdır. Tamamını haksız olarak alan kimselerin cezasını artık siz düşünün!” (İbn-i Abdirabbih, Bedevî Arapların Özdeyiş ve Âdetleri, İstanbul 2004, s. 57)

İbn-i Abbâs -radıyallahü anh- şöyle rivayet eder:

Bir kavim, ölçü ve tartılarda (hile yaparak) miktarı azaltırsa Allah onlardan rızkı keser.” (Muvatta’, Cihâd 26)
 

emustafa

Profesör
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
1,782
Tepkime puanı
428
Puanları
0
Ebû Hüreyre rivayet ediyor:
Üç şey vardır ki, onlar kimde bulunursa, Allah, onun hesabım ko­laylaştırır, onu rahmetiyle Cennete koyar. Bunlar şunlardır: Sana vermeyene verirsin, sana zulmedeni affedersin, seninle bağlarım ko­paranla sen iyi münasebetlerini sürdürürsün.
taberani

Her insan dehşetli âhiret gününde hesabının kolay geçmesini, Allah'ın rah­metine ermeyi, Cennete girmeyi arzu eder. Resûl-ü Ekrem (a.s.m.) yukardaki hadislerinde bunu sağlayan üç hususa parmak basmaktadır. Birincisi vermeye­ne vermektir.
Verene vermek kolaydır. Vermeyene vermek ise büyük bir fazilettir, cömert­liktir. Çünkü bu büyük bir samimiyet ve içtenliğin ifadesidir. Allah için vermenin delilidir. Bir insan hislerine mağlup olmadan verebiliyorsa, bu Allah için verdiği­nin işaretidir ve o insan hadiste belirtilen mükâfata ermiş olur.
Zulmedeni affetmek de büyük bir fazilettir. Bir insan gücü yettiği, cezalandı­rabileceği halde affedebiliyorsa, büyüklüktür. Zâlimin cezalandırılmasını istemek adalettir. İnsan adaletin uygulanmasını isteyebilir. Buna rağmen affetme yoluna giderse büyük bir fazilet göstermiş olur. Böylesinin mükâfatı Cennettir.
Allah Resulü, Mekke'nin fethi esnasında, düşmanlarını, eline güç ve imkân geçtiği halde atfetmişti. O insanlar ki yıllarca kendisine düşmanlık yapmış, kötü­lük etmiş, yurdundan çıkarmış, hatta öldürmeye kalkmışlardı. Onları Mekke'de topladı: "Ey Kureyş topluluğu!" diye seslendi. "Şu anda hakkınızda ne yapacağı­mı tahmin ediyorsunuz?"
Kureyşliler hep birden: "Sen kerem ve iyilik sahibi bir kardeşsin. Kerem ve iyilik sahibi bir kardeş oğlusun! Bize ancak hayır ve iyilik yapacağına inanırız" dediler.
Bunun üzerine Resûl-ü Ekrem (a.s.m.) şöyle dedi:
"Benim durumumla sizin durumunuz, Yusuf'un (a.s.) kardeşlerine karşı olan tutumu gibi olacaktır." Sonra da şöyle devam etti:
"Yusuf'un kardeşlerine dediği gibi ben de diyorum:
'"Size bugün hiçbir başa kakma ve ayıplama yok! Allah, sizi bağışlasın... O, merhamet edenlerin en merhametlisidir. Gidiniz hepiniz serbestsiniz."
Resûl-ü Ekremin (a.s.m.) yolunu yol edinen Isfâm büyükleri de hep aynı fazi­leti sergilemişlerdir. 28 sene zulmen hapishane hapishane dolaştırılan, sürgün­den sürgüne gönderilen çağımız îman ve Kur'ân hizmetinin öncülerinden Bedî-üzzaman Hazretleri de, kendisine zulmeden, zehirleyen insanlara, Risale-i Nur'la îmanlarını kurtarmak şartıyla haklarını helâl ettiğini bildirmiştir.
Bağları koparan dost ve arkadaşlardan bağları koparmamak da büyük bir fa­zilettir. Nefse zor gelse de güzel bir davranıştır. Dostlukların kuvvetlenmesi için bu şarttır. Alâkayı kestiği bir kimseden iyilik gören şahıs, yaptığına pişman olur; dostunun sadık olduğunu anlar ve ona daha kuvvetle bağlanır. Sağlıklı bir Islâ-mî hayat için bu şarttır. Aksi halde herkes karşısındakinin kendisiyle irtibatını kopardığını ileri sürerek aynt tavır içine girse, Müslümanlar, şirazesi kopmuş teşbih tanelerine döner, dağıtılırlar. Bu da Islâmın gücünün azalmasına ve Al­lah'ın rahmetinden mahrum kalmaya sürükler.
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Malın Kötüsünü İnfak Etmemeli

Berâ bin Âzib -radıyallahü anh- şöyle anlatır:

Ensâr, hasat mevsiminde hurma salkımlarından getirip Mescid-i Nebevî’deki iki direk arasına bağlanan bir ipe asar, fakir Muhâcirler de ondan yerdi. Bazıları, oraya konan hurma hevenklerinin çokluğuna bakarak, bir beis olmayacağı düşüncesiyle, iyilerin arasına kötü hurmaları da koydular. Allah Teâlâ böyle yapanlar hakkında şu âyet-i kerimeyi inzâl buyurdu:

Ey iman edenler! Kazandıklarınızın ve yerden sizin için çıkardığımız nîmetlerin iyilerinden (Allah için) infak edin. (Size verildiği takdirde) gözünüzü yummadan alamayacağınız (basit ve değersiz) şeyleri, hayır diye vermeye kalkışmayın! Allah’ın her şeyden müstağnî ve övülmeye lâyık olduğunu bilin!” (Bakara, 267) (Vâhidî, Esbâb, s. 90)

Avf bin Mâlik -radıyallahü anh- demiştir ki: Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- elinde bir asâ ile yanımıza mescide geldi. Bir kişi, mescide (sadaka olarak) âdî bir kuru hurma salkımı asmıştı. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- asâ ile bu hurma salkımına dürttü ve şöyle buyurdu:

Bu sadakanın sahibi dileseydi, bundan daha iyisini vere*bilirdi. Bu sadakanın sahibi, kıyamet günü âdi hurma yiye*cektir.” (Ebû Dâvûd, Zekât, 17/1608)
 

emustafa

Profesör
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
1,782
Tepkime puanı
428
Puanları
0
Muaz bin Cebel'den (r.a.) rivayetle:
Allah'a ibâdet et ve hiçbir şeyi ortak koşma. Allah'ı görür gibi kul­lukta bulun. Kendini ölmüş say. Her taşın ve her ağacın yanında Al­lah'ı an. Bir kötülük yaptığında ardından hemen bir iyilik yap. Gizli yaptığın kötülük için gizli iyilik yap. Açıktan yaptığın kötülüğe karşı­lık açıktan iyilik yap.

(taberani)

Allah'tan başka mâbûd yoktur. İbadete lâyık olan ancak Odur. Yer ve gökle­rin mülkü bütünüyle Onundur. Bizi yoktan var eden ve yaşatan da Odur. O hal­de ibâdete O lâyıktır. 0 tektir ve Onun ortağı yoktur. Çünkü kâinattaki nizam ve intizam tek elden idare edildiğinin işaretidir, O halde ortağı olmayan Allah'a ka­fadan ortaklar uydurulmamalıdır.
İbadetlerimizin hakkını verebilmek için Allah'ı görür gibi kulluk etmek de Önemlidir. Bu şuur insana nerede olursa olsun Allah'ın kendisiyle beraber oldu­ğu inancını yerleştirir. Böyle olunca insan, Allah'la yüz yüzeymiş gibi hayatının her safhasında günahlardan kaçar, iyiliklere yönelir.
İnsanın kendini ölmüş bilmesinin ise büyük önemi vardır. Lem'alaföa belirtil­diği gibi, hakikat mesleği gereği gelecekte kesinlikle vuku bulacak olan ölümü­müzü düşünmek için geleceği günümüze getirmeye gerek yoktur. Aksine fikren istikbale gidip o gözle bakmak gerekir. O zaman insan hayal etmeye gerek duy­maksızın, şu kısa ömür ağacınıö başındaki tek meyvesi olan kendi cenazesine bakabilir. Öyle ki sadece kendi ölümünü görmekle kalmaz, bir parça öbür tarafa gitse asrındaki insan ve diğer canlıların ölümünü de görür; daha bir parça öbür tarafa gitse dünyanın ölümünü de müşahede edebilir.(lemalar)

Kendini ölmüş bilmenin birçok faydalan vardır. Kendini ölmüş bilen bir kim­se, kötü bir hayat sürmekten kaçınır, haramlara girerken titrer, uzun emeller pe­şinde koşmaz. Çünkü her an için bir mes'ûliyet içerisinde olduğunu düşünür, Al­lah'ın huzurunda hesap vereceğini aklından çıkarmaz.
Allah'ı anmak ise, ruh ve kalblerin gıdasıdır. Kalpler Onu anmakla aydınla­nır, feyz bulur. Bir âyette, "Dikkat edin. Kalpler ancak Allah'ı anmakla doyar"
(Ra'd Sûresi, 28.) Buyurulmuştur.

Hadiste ayrıca kötülüğün hemen peşinden iyilik yapma emredilmektedir. Çünkü iyilikler kötülükleri silip süpürürler, zehre karşı panzehir tesiri yaparlar. Gizli kötülüğe gizli iyilik etme, başkalarının bilmediği kötülüğü onlara duyurma­ma, herkesin duyup bildiği veya gördüğü kötülüğe ise açıktan iyilik yaparak gü­zel bir örnek sergileme çok büyük bir önem taşır.
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Sadakayı Kendi Elinle Ver!

Cenâb-ı Hak bir âyet-i kerîmede şöyle buyurur:

“...Sadakaları Allâh alır...” (Tevbe, 104)

* * *

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurur:

Sadaka kesinlikle malı eksiltmez, bir kul elini sadaka vermek için uzattığında o sadaka sâilin eline geçmeden önce muhakkak Allâh Teâlâ’nın eline konmuş olur, bir kul ihtiyacı olmadığı hâlde isteme kapısını açarsa, Allâh Teâlâ onun için mutlaka bir fakirlik kapısı açar.” (Ali el-Müttekî, Kenzü’l-ummâl, VI, 377/16134)

Fahr-i Kâinât -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, umumiyetle iki hususta işlerini hiç kimseye tevdî etmezdi. Bunlar, gece namaza kalktığında abdest suyunu dökmek ve sadaka isteyene sadaka vermekti. O, sadakayı fakire bizzat kendi eliyle verirdi. (İbn-i Sa’d, I, 369; İbn-i Ebî Şeybe, I, 178)

Abdullâh bin Abbâs -radıyallâhu anh- anlatıyor:

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ne abdest suyunu ne de vereceği sadakasını kimseye yük etmezdi. Abdest suyunu hazırlar, sadakasını bizzat verirdi. (İbn-i Mâce, Tahâret, 30)

* * *

Ashâb-ı kirâmdan Hârise bin Nûmân -radıyallâhu anh- gözlerini kaybetmişti. Namazgâhından odasının kapısına bir ip çekmiş, yanına da içinde hurma ve başka şeyler bulunan bir sepet koymuştu. Herhangi bir fakir yakınından geçip selâm verdiğinde, sepetten bir şeyler alır, ipe tutunarak odasının kapısına gelir ve fakire bizzat verirdi. Âilesi:

“–Biz senin adına veririz” dediklerinde o, şu cevabı verirdi:

“–Peygamber Efendimiz’in şöyle buyurduğunu işittim:

«Yoksula kendi eliyle sadaka vermesi, kişiyi kötü ölümden muhâfaza eder.»” (İbn-i Sa’d, III, 488; Taberânî, Kebîr, III, 229, 231; Heysemî, III, 112)
 

emustafa

Profesör
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
1,782
Tepkime puanı
428
Puanları
0
Enes (r.a.) Resûl-ü Ekremden (a.s.m.) rivayet ediyor:
Yetimlerin malını kendileri namına çalıştırın. Tâ ki zekât onu ye­mesin.
Taberani

Yüce Rabbimiz pekçok âyet-i kerimede yetimlere iyilik yapmayı, onlara ih­sanda bulunmayı emrediyor.
Bakara: 83, 177, 285

Şu âyet-i kerimede de yetimlerin mallarını koru­mayı emrediyor ve şöyle buyuruyor:
"Sana bir de yetimlerden soruyorlar. De ki: Onların durumunu düzeltmek, hi­maye altına alıp mallannı korumak hayırlıdır. Eğer onlarla karışır, bir arada ya­şarsanız, zâten onlar sizin kardeşlerin izdir. Allah ı&lah edenle ifsâd edeni birbi­rinden ayırır; kimin hangi niyetle yetim malına yaklaştığını bilir."
Bakara: 220.

Peygamberimizin de yetimleri himaye ile ilgili pekçok hadisleri vardır. Bu ha­dislerinde de yetim malını korumayı emrediyor.

İmam Şafiî gibi bâzı âiimlere göre bir yetime miras olarak kalan para, zekât düşecek miktardaysa, velîsi onun malından onun namına zekâtını verir. Bu du­rumda her yıl zekât verile verile yetimin malı gittikçe erir. İşte Peygamberimiz bu hadislerinde yetimleri görüp gözetenlere bir vazife yüklüyor. Zekâtın onların malını yiyip bitirmemesi için mallarını onlar namına çalıştırmalarını tavsiye edi­yor. Mala zekât düşüp düşmemesi de mühim değildir. Yetimin malt zekât düş­meyecek kadar az olsa da velî onun malını yetimin nâmına çalıştırabilir. Vela­yeti altındaki yetim yetişkin çağa geldiğinde, veli kârı İle birlikte maiını kendisine teslim eder. Yüce Rabbimiz bununla ilgili olarak da şöyle buyuruyor:
"Yetişkin çağa geldiklerinde yetimlere mallarını verin. Helâli harama değiş­meyin. Onların malını kendi malınıza katmak suretiyle de yemeyin. Şüphesiz o pek büyük bir günahtır."

Nisa: 2.
 

emustafa

Profesör
Katılım
17 Ağu 2009
Mesajlar
1,782
Tepkime puanı
428
Puanları
0
cuma suresi 9. ayette yüce Rabbimiz;

''Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağırıldığı (ezan okunduğu) zaman, hemen Allah'ı anmaya koşun ve alış verişi bırakın. Eğer bilmiş olsanız, elbette bu, sizin için daha hayırlıdır.''

buyuruyor

Resulullah . efendimiz, ashabına şöyle söylemiş;

Abdullah b. Ömer (r.ahm.) anlatıyor:
Allah Resulü'nü (a.s.) şöyle buyururken işittim: "Herhangi biriniz Cuma namazına gelmek istediğinde yıkansın."
Sahih-i Müslim
 

talib

Kıdemli Üye
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
21,906
Tepkime puanı
1,076
Puanları
0
Konum
İstanbul
Kendi Yemediğini Fakire Verme!

Cenâb-ı Hak bir âyet-i kerîmede şöyle buyurur:

Her ne infak eder veya ne adak adarsanız muhakkak Allah onu bilir. Zalimler için hiç yardımcı yoktur.” (Bakara, 270)

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurur:

…Zekat (verirken) malın yaşlı, uyuz, hasta ve zayıfını değil, vasatından veren (kimse imanın tadını alır). Zira Allah sizden mallarınızın en iyisini istemiyor, ancak kötüsünü vermenizi de emretmiyor.” (Ebû Dâvûd, Zekât, 5/1582)

Bir gün Âişe -radıyallahü anha-, kokusu biraz değişmiş bir eti sadaka olarak vermek istemişti.

Nebiyy-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ona:

Kendin yemediğin bir şeyi mi tasadduk edeceksin?!” buyurdu. (Heysemî, III, 113)

Yine Âişe vâlidemiz, Allah Rasûlü’nün hoşlanmadığı bir yiyecek hakkında:

“–Ey Allah’ın Rasûlü, onu yoksullara verelim mi?” diye sormuştu. Nebiyy-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“–Onlara, kendi yemediğiniz şeyleri vermeyiniz!” buyurdu. (Ahmed, VI, 105, 123; Heysemî, III, 113; IV, 37)
 
Üst