Hadislerin İncelenmesi (3)
HADİS NAKİL ZİNCİRLERİ
Sahabelerin hatasız ilan edilerek, hepsinin doğru sözlü olduklarının peşinen kabul edildiğini gördük. Hadis kitapları yazılmaya başlandığında ne bir sahabe, ne de sahabeyi gören(tabiin) bir kimse yaşıyordu. Peygamberimiz’in vefatından hadis kitaplarının yazımına kadar 6-7 nesil geçmişti ve bu hadisleri nakleden meşhur hadis kitapları, bunları 6-7 kişinin birbirine söylediği iddia edilen zincirlerle nakletmektedirler. Bu yöntem Buhari ile sistemli bir şekilde başladı. Buhari’nin hicri 200’lü yıllarda yaşadığı düşünülürse, Buhari’den önce olmayan bir metoda göre hadislerin nakil zincirlerinin akılda tutulmuş olması; ilerde konulacak bu ölçünün baştan gözetilmiş olması hiç de mantıklı değildir. Hadis nakillerini aynı şekilde eleştiren Kasım Ahmed, “Hadis ve İslam” kitabında şu iki zinciri örnek gösterir:
1- Peygamberimiz
2- Ömer İbni Hattab
3- İbni Vakkas
4- İbni İbrahim et Taimi
5- Yahya İbni Said el Ensari
6- Sufyan
7- Abdullah İbni Zübeyir
8- Buhari
1- Peygamberimiz
2- Aişe
3- Urvan İbni Zübeyir
4- İbni Shiab
5- Ukail
6- El Baith
7- Yahya İbni Bukheir
8- Buhari
Söz konusu hadisler naklediğinde, Peygamberimiz’den sonraki halkadan sonrakinden sonraki bile vefat etmişti. Yani hadisçilerin hadis nakil eden şahısların doğru sözlü olup olmadıklarını tetkik edecekleri şahıslar ölüydü. Bu yüzden mantıksız bir şekilde, tüm sahabeyi doğru sözlü bile kabul etseniz, sahabeden sonraki nesillerin önemli bir kısmı da hadis kitapları yazıldığında vefat ettiği için doğru sözlü olup olmadıklarının kontrolü imkansızdır. Bu yüzden hadis yazarlarının “cerh ve tadil ilmi” dedikleri uğraş, mezardakilere uygulanamayacağına göre, tamamen neticesiz bir uğraştır.
Yaşayan kimselerin dahi doğru sözlü olup olmadıklarını kısa görüşmelerle anlamanın ne kadar zor olduğunu hepimiz biliriz. Hadis kitaplarının yazıldığı yıllarda Müslümanlar çok geniş bir coğrafyaya dağılmış bulunuyorlardı. Hadis nakil zincirlerinin yaşayan halkalarının tamamına deve üstünde ulaşmak mümkün olmadığı gibi ulaşılanların doğru sözlü olduğunun anlaşılması da mümkün değildir. Kısa bir ziyaretle bir insanın doğru sözlü olup olmadığı nasıl anlaşılacaktır? Din gibi kesinlik gerektiren bir yapı, nasıl böyle subjektif kriterlere dayandırılabilir?
Görüldüğü gibi mezhepçi yaklaşımın hadis imamı adeta bir süpermendir. Öyle bir süpermendir ki; yüzbinlerce hadisi hem de nakledenleriyle ezbere bilir. Bunlar arasından en doğruyu bizim için bulur. Hadis zincirinde hiç görmediği, kendileri daha doğduğunda ölmüş olanlar vardır, ama olsun, hadis imamı onlardan da kimin yalancı kimin doğru sözlü olduğunu belirleyebilir. Emrinde helikopteri olan bir kişinin bile ziyaret etmekle bitiremeyeceği kişileri, aynı hadis imamı, deve üstünde ziyaret eder. Üstelik bir ziyaretle doğru sözlüyü yalancıdan ayırt eder. Bunlar, hadis imamlarının bu kitapları yazmak için sahip oldukları iddia edilen özellikleridir. Bir de manevi üstünlük hikayeleri vardır ama inanılmaz abartılarla dolu bu anlatılara burada girmeyeceğiz…
BU FİKİRLERİ İLK BİZ SÖYLEMİYORUZ
Hadisçiler “Ben şundan duydum, şu bundan, bu ondan, o başkasından duydu” şeklinde oluşan zincirlerden, herkesin doğru sözlü olduğuna kanaat getirdiği zincire sahip olan hadisleri, metnine bakmaksızın sahih (doğru) kabul eder. Bu tip hadisler genelde “ahad hadisler, ahad haberler” olarak isimlendirilir. Buhari ve Müslim diye adlandırılan, en doğru hadis kitapları olduğu iddia edilen hadis kitapları ve diğer meşhur Kütübü Sitte kitapları, hep “ahad hadisler”den oluşmaktadır. Geleneksel yaklaşımı benimseyen birçok kişi, uydurmalarla dolu görüşlerini kabul ettirmek için aforoz silahına sarılırlar; Buhari ve Müslim’deki tek bir hadisi bile inkar edenin kafir olacağını ilan ederler. Oysa Buhari ve Müslim birbirlerinin birçok hadisini reddetmişlerdir. Gelenekselcilere göre onlar birbirlerine itiraz ederse, “alimlerin ihtilafı rahmet olduğu” için iyi olur; biz itiraz edersek kafir oluruz. Şiiler ile Ehli Sünnet birbirlerinin hadis kitaplarını kabul etmezler. Mutezile’nin ve Hariciler’in hadislerin yazılmasına ve dini kaynak ilan edilmelerine itirazları, kelamcılardan hadislerin zan olduğunu söyleyenler, Murcie fırkasından gelen tepkilerin hadislerin savunulduğu kitaplarda geçmesi gibi vakalardan; Kuran merkezli bir İslam anlayışını savunup, hadislerin dinin kaynağı olamayacağını söyleyenlere “Bunu ilk siz mi akıl ettiniz? Niye bugüne kadar kimse bunu söylememiş?” diye soranlar habersizdirler. Hadisler ilk çıktıklarından beri dinin kaynağı olamayacaklarına dair itiraza uğramışlardır. Fakat merkezi otoritenin baskı ve dayatmasıyla karşı fikirler susturulmuştur. Bu fikirleri ne ilk biz söyledik, ne de bu fikirler yeni türedi. Hadissiz, yalnız Kuran’ı dinin kaynağı kabul eden İslam anlayışı, sonradan azınlığa düşmüş bir anlayış olsa da baştan beri var olan İslam’dır. Bilakis hadis kitapları sonradan türemiş ve dini kaynak muamelesi görmeye başlamışlardır.
Müslim’in, Buhari’nin adeta gelmiş geçmiş tüm İslam alimleri tarafından kabul edildiğini, Peygamber’in ağzından çıkanı hemen kaleme almış kişiler havasında sunanların birçoğunun; hadislerin mana ile naklinden bahsedilen nakil zincirleriyle ilgili sorunlara, hadislerin yazım yasağından hadisçilerin birbirlerine itirazlarına, bazı grupların hadise toptan karşı çıkmalarına kadar birçok konuyu bilmediğini gözlemliyoruz. Bilmelerine rağmen mezhep taassubu ile bunları görmezden gelenlerin olduğu da tabi ki ayrı bir gerçektir. Allah’a şükür ki Allah bizi bu yalanlarla dolu, karmaşık, içinden çıkılamayacak durumda, zan olan ciltlerle hadis ve ilmihal kitaplarına muhtaç etmedi ve her açıdan yeterli olan Kuran’ı indirdi.
ESBABI NUZUL HADİSLERİ
Kuran’daki ayetlerin iniş sebeplerini anlatan hadislere “esbabı nuzul” hadisleri denir. 3. bölümde gördüğümüz gibi Kuran yeterli, detaylı, açık ve din adına her hükmü kapsayan kitabımızdır. Kuran hiçbir hadise gerek duymaz, bu yüzden Kuran’ın indiriliş sebebiyle ilgili “esbabı nuzul” başlığı altındaki hadislere de ihtiyaç yoktur. Kuran kendi kendini açıklamaktadır. Bir konuyu öğrenmek istediğimizde Kuran’ın o konuyla ilgili tüm ayetlerini bir arada değerlendirip, o konuyu öğrenmemiz gerekir. İçinde onbinlerce yalan olan hadislerle Kuran’ı şartlanmış şekilde değerlendirmeye kalkmak; Kuran’ın berraklığını ve saflığını yalanla ve gereksiz olanla karıştırmak demektir. Kuran’ın sesini net olarak duymak için diğer frekanslardan gelen sesleri susturarak kulağımızı yalnızca Kuran’a çevirmek zorundayız.
Onların sana verdiği her örneğe karşı biz sana gerçeği ve en güzel yorumu (ahsena tefsir) veririz.
25- Furkan Suresi 33
Allah en güzel yorumu kendisinin verdiğini söylemektedir. Kuran’da “yorum” diye çevirdiğimiz kelimenin Arapça orijinali “tefsir”dir. Günümüzde “esbabı nuzul” (Kuran ayetlerinin iniş sebebi) hadisleri diye anılan hadisler, hep “tefsir” isimli kitapların malzemesi yapılmışlardır. Oysa Allah, “tefsir”in en güzelini (ahsena tefsir) bizzat kendisinin verdiğini söylemektedir; Allah’ın dini, insanların yazdığı tefsir kitapları olmaksızın tastamamdır.
Üstelik kanaatimize göre, esbabı nuzul hadisleri içinde diğer hadislerde olduğundan çok daha fazla yalan bulunmaktadır. Kimi ünlü tefsir kitabı yazarları, sahih ve zayıf ayrımı dahi yapmaksızın, birçok İsrailiyat (eski Musevi hikayeleri) olduğu açıkça belli olan hadisleri kitaplarına doldurulmuşlardır. Aynı ayetin iniş sebebinin; “bir kavle göre şöyledir, diğer kavle göre böyledir, bir başka kavle göreyse…” şeklinde birbiriyle alakasız hikyelerle aynı kitaplarda anlatılması, bu sahadaki uydurmaların çokluğunu göstermektedir. Bu konuda uydurmaların çokluğu o kadar açıktır ki; kendisi de hadisçi ve Ehli Sünnet’in dört büyük mezhebinden birinin imamı olan İbni Hanbel bile: “Esbabı nuzul konusunda tek bir doğru hadis yoktur” demiştir.
En önemli sorunların başında akılların mezheplere ipoteklenmesi gelmektedir. Mezheplerdeki uydurmaların ve akıl dışı izahların çokluğunu hatırladığımızda, bunun yol açtığı sorunun büyüklüğü ortaya çıkar. Mezhepçi yaklaşımla Kuran tefsiri yapanlar; Kuran’ı mezheplerinin doğrultusunda açıklamaya çalışmış ve Kuran’ın metni ile ilgili alakasız açıklamalar getirmişlerdir. Aynı ayetin iniş sebebini birçok farklı biçimde anlatan esbabı nüzul hadisleri; mezhepçi tefsircilerin, Kuran’ı mezheplerine ve şahsi fikirlerine uydurmaları için engin bir malzeme oluştururlar. Zaten bu esbabı nüzul hadislerinin birçoğu; mezheplerin oluşumundan sonraki hadis yazımı döneminde, Kuran’ı kendi şahsi ve mezhepsel fikirlerine uydurmak isteyenler tarafından uydurulmuştur.
Elmalılı Hamdi Yazır’ın tefsirinin giriş bölümünde Elmalılı’nın resmi otoriteyle yaptığı bir antlaşma vardır. Bu antlaşmanın 5. maddesinde tefsirin Ehli Sünnet fikrine ve Hanefi mezhebine uygun hazırlanacağı kabul edilir. Prof. Dr. Mehmet Aydın’ın ifadesine göre “ideolojik tefsir”, bizim daha çok kullandığımız ifadeye göre “mezhepçi tefsir” anlayışı; Elmalılı’nın daha ilk sayfalarında ortaya çıkmaktadır. Bilgisi ne kadar geniş olursa olsun, zihinlerini Allah’ın onay vermediği insani bir ürün olan bir mezhebe, mutlak gerçekmiş gibi ipotek edenlerin yapacağı tefsir ne kadar isabetli olmuş olabilir? Hadisi dinin kaynağı kabul edenlerin, Kuran’ı, Kuran dışı uydurma kutsallarla açıklama çabaları; Kuran’ı, Kuran’la alakasız bir noktaya getirmekten başka bir işe yaramamıştır. Bu uydurma kutsalların adı ister mezhep imamı olsun, ister şeyh olsun, ister hadis olsun, ister esbabı nüzul olsun…
DEVAMI VAR....!!
Alıntıdır....