Fethullah Gülen'in bugüne kadar devirdiği çamlar ve kırmış olduğu bardaklar ...

PUTKIRAN

Kıdemli Üye
Katılım
21 Eki 2009
Mesajlar
3,228
Tepkime puanı
189
Puanları
0
Konum
Ankara
Vahdeti vücudu anlamak için makam üzere keşif ehli olman gerekiyor yani seni beni aşan mesele.Ibni arabinin makamina gelemedigimiz sürece ne anlatilmak istendigini tam anlamiyla anlamayiz.Bu yüzden bu konu hakkinda bizim gibi cahillerin tartismasi faydadan cok zarar verir...

Bunda anlamayacak bir şey yok.
Varlık hakkında 3 inanç var.
1-) Kainat yaratılmamıştır.Madde ezelidir ve ebedidir.Hiç bir şey yoktan var olmaz var olan da yok olmaz.(Materyalizm.)
2-)Varlık Allahın parçasıdır.Tek bir varlık vardır o da Allahtır, diyen vahdeti vucud (panteizm) materyalizm gibi yoktan yaratmayı kabul etmez.
3-)Allah varlığı kendi parçasından değil YOKTAN "ol " diye emrederek yaratmıştır,diyen semavi dinler.

Siz hangisine inanıyorsunu
z
 

Yeni-OSMANLI

Yasaklı
Katılım
19 Eki 2010
Mesajlar
0
Tepkime puanı
195
Puanları
0
Allah hakkinda bildiklerimiz ve ögrendiklerimiz kisa ve net olarak sunlardir:

İlâhî sıfatlar, zatî ve sübutî olmak üzere iki gruba ayrılıyor.

Zatî sıfatlar :
1- Vücut (Varlık),
2- Kıdem (Ezeliyet, evveli olmama),
3- Beka (Ebediyet, ahiri olmama),
4-Vahdaniyet (Bir olma, şeriki bulunmama),
5- Kıyam binefsihî (Varlığının devamının zatından olması-başkasın yardımıyla olmaması ),
6- Muhalefetü’n- lil-havâdis ( Zatının mahlukatın zatlarına ve sıfatlarında mahluk sıfatlarına benzememesi)

Sübutî sıfatlar:
1-Hayat
2- İlim
3- İrade
4- Kudret
5- Sem (işitme)
6- Basar (görme)
7- Kelâm
8- Tekvin (Yaratma, var etme.) Tekvin sıfatı Maturudî mezhebine göredir. Diğer İtikat imamımız İmam Eş’arî, bu sıfatı müstakil bir sıfat olarak düşünmez. Böylece bu mezhepte Sübutî sıfatlar yedi tane olmuş olur.

Bunun yaninda birde Allahin 99 ismi vardir.

Bazı İslâmî kaynaklarda ilâhî isimlerden de sıfat diye söz edildiği görülür. Meselâ, Kerim Allah’ın bir ismidir. Aynı zamanda Allah’ı kerem sahibi olarak vasıflandırması cihetiyle de sıfat vazifesi görür. Kerim Allah dediğimiz zaman Kerim ismini sıfat makamında kullanmış oluruz.

Yine bu kaynaklarda Cenâbı Hakk’ın sıfatları üç grupta mütalâa edilir:
1- Zâtî sıfatlar (Bunlar sübutî ve selbî olarak iki kısma ayrılırlar)
2- Fiilî sıfatlar.
3- Manevî sıfatlar.

Allah’ın bütün güzel isimleri bu sıfatlardan birine dayanır. Meselâ, Âlim ismi sıfat-ı sübutiyeden “ilim” sıfatına, Kadîr ismi “kudret” sıfatına, Mütekellim ismi kelâm sıfatına dayanır. Keza, Evvel ismi, zatî sıfatlardan kıdem sıfatına, Âhir ismi, bekâ sıfatına dayanır.

İlâhî isimlerden çoğu fiilî sıfatlara dayanmaktadır. Hâlik ismi, yaratma fiiline; Muhyi ismi ihya (hayatlandırma) fiiline; Musavvir ismi “tasvir”, yâni sûret verme fiiline; Mümit (ölümü verici) ismi, imate (ölümü verme) fiiline dayanır.

Bazı isimler de manevî sıfatlara istinat ederler. Hakîm ismi Cenâbı Hakk’ın hikmet sahibi olması sıfatına; Kebir ismi, kibriya sahibi olma vasfına; Cemil ismi, cemal sahibi olmasına dayanır.

Bundan baska bilgim yoktur.
 

Yeni-OSMANLI

Yasaklı
Katılım
19 Eki 2010
Mesajlar
0
Tepkime puanı
195
Puanları
0
Vahdeti vucud meselesi Allahi görüyormus gibi ibadet etme makaminin en üstü oldugunu düsünüyorum.
Yani herseyi yaratan Allahtir,herseyi gören,bilen,duyan,herseyin sahibi olan Allah...bunu gercek bir suur ile idrak ederek yasayan bir insan aslaa Allahi unutmaz,Allah ile yatar Allah ile kalkar ve sürekli Allahi düsünür,Allahin rizasi tek varlik sebebi olur.
Kendi nefsine,kendi vucuduna gönül vermez,mesela "bu eli yaratan Allahtir,dolasiyla benim degil Allahindir" diye düsünür ve Allahin yolunda kullanir...

Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Allah Teâla Hazretleri şöyle ferman buyurdu: "Kim benim veli kuluma düşmanlık ederse ben de ona harp ilan ederim. Kulumu bana yaklaştıran şeyler arasında en çok hoşuma gideni, ona farz kıldığım (aynî veya kifaye) şeyleri eda etmesidir. Kulum bana nafile ibadetlerle yaklaşmaya devam eder, sonunda sevgime erer. Onu bir sevdim mi artık ben onun işittiği kulağı, gördüğü gözü, tuttuğu eli, yürüdüğü ayağı (aklettiği kalbi, konuştuğu dili) olurum. Benden bir şey isteyince onu veririm, benden sığınma talep etti mi onu himayeme alır, korurum. Ben yapacağım bir şeyde, mü'min kulumun ruhunu kabzetmedeki tereddüdüm kadar hiç tereddüte düşmedim: O ölümü sevmez, ben de onun sevmediği şeyi sevmem."(Buhârî, Rikak 38.)

''Ben göklere ve yere sığmam , ama mü'min kulumun kalbine sığarım .. '' [ Hadis-i Kudsi ]

Bu makama erismenin yolu tasavvufdur.Tasavvuf nefis terbiyesidir.
Nefis terbiyesi hata ve kusurlardan uzaklasmakdir,seytanin kalbe giris noktalarina kilit vurup sirf Allah icin yasamaktir,bunu basaran Allah ile birlesir,Allahin dostu,Allahin vekili olur.Senin ve benim gibi insanlar bu makami hayal bile edemedigimiz icin vahdeti vucud meselesini anlamakta zorlaniriz.
 

PUTKIRAN

Kıdemli Üye
Katılım
21 Eki 2009
Mesajlar
3,228
Tepkime puanı
189
Puanları
0
Konum
Ankara
Vahdeti vucud meselesi Allahi görüyormus gibi ibadet etme makaminin en üstü oldugunu düsünüyorum.
Yani herseyi yaratan Allahtir,herseyi gören,bilen,duyan,herseyin sahibi olan Allah...bunu gercek bir suur ile idrak ederek yasayan bir insan aslaa Allahi unutmaz,Allah ile yatar Allah ile kalkar ve sürekli Allahi düsünür,Allahin rizasi tek varlik sebebi olur.
Kendi nefsine,kendi vucuduna gönül vermez,mesela "bu eli yaratan Allahtir,dolasiyla benim degil Allahindir" diye düsünür ve Allahin yolunda kullanir...

Vahdet :Birlik teklik
Vucut:Varlık

Adı üstünde vahdeti vucut varlığın tekliği birliği demektir.
Bu inanca göre Yaratan yaratılmış ayrımı yoktur.Hepsi biridir.Diğer bir ifadeyla herşey Allahın parçasıdır,yaratık yani sonradan olma değildir.
Bu inanca göre Hallaç "Enel Hak" demiştir.
Halbuki İslam inancına göre yalnızca Allah ezelidir ebedidiir ve kainat ise sonradan ve yoktan yaratılmıştır.
Özetle vahdeti vucud inancının sizin dediğiniz gibi her şeyin sahibininin Allah olduğunu bilmek değildir.Buna kimsenin itirazı olamaz.
 

Yeni-OSMANLI

Yasaklı
Katılım
19 Eki 2010
Mesajlar
0
Tepkime puanı
195
Puanları
0
vahdeti vucud meselesini yanlis anlattiklari icin yanlis anliyorsunuz düsüncesindeyim.
Vahdeti vücut, bazilarinin zannettikleri gibi Allahtan baska mevcut olmadigina inanmak ve onlarin varliklarini inkar etmek degildir.
Vahdeti vücut, Varliklarin Allahin bir parcasi olduguna inanmak da degildir.
Vahdet-i Vücud hakkında bilmeyenin konuşması zehirdir...
Vahdet-i Vücud herkes farklı olarak algılıyor ama iş onların algıladığı gibi değildir...
VAhdet-i VÜcud yaşanır ancak...Yaşayanlar konuşur yaşamayansa sadece zannını konuşturur
 

Yeni-OSMANLI

Yasaklı
Katılım
19 Eki 2010
Mesajlar
0
Tepkime puanı
195
Puanları
0
Vahdeti vücut, Varliklarin Allahin bir parcasi olduguna inanmak degildir.

fakat Allahin bizden ayri oldugunu iddia etmekte olmaz,bu insani sapikliga kadar götürrür,.Bu Allaha mekan bicmek gibi olur.

Cok ince bir mesele...
 

Yeni-OSMANLI

Yasaklı
Katılım
19 Eki 2010
Mesajlar
0
Tepkime puanı
195
Puanları
0
Bir tasavvuf sitesinden alintiladim,cok mantikli ve anlasilir oldugunu düsünüyorum:

Vahdeti vücut " varlik birligi " demektir. Vahdeti vücut, "bizatihi kâim" (kendiliğinden var olan) vücûd yani varlık birdir o da Hakk Teâlâ'nın vücûdudur. Bu vücûd kadim ve ezelîdir, çoğalma, değişme, yenilenme ve bölünme kabul etmez. Ancak Hak zatı itibariyle değil sıfat ve fiilleri itibariyle bütün suret ve şahıslarda mutlak olmaktan çıkmaksızın ve asla değişikliğe uğramaksızın tezâhür ve tecellî etmektedir. İçinde farklılıklar, değişme barındıran tüm evren ve içindeki canlı ve cansız her unsur, ancak O'nun varlığı ile ayakta durmakta ve onun fiil ve sifatlarinin mazhar ve tecellileridir.

Allahin mutlak vücuda sahip oldugunu kabul eden her muvahhid bunu isbat etmek icin vahdeti vücudu kabul etmekten baska caresi yoktur, aksi taktirde ya Allahin eksik oldugunu kabul etmek zorunda kalacaklardir veya, Allah disinda bütün varliklarin hayal ve vehimden ibaret oldugunu söyleme zorunda kalcaklardir. Hem Allahin mutlak vücuda sahip oldugunu kabul edip hem de allahtan gayri bütün yaratiklarin mustakil varliklarini kabul etmek tevhid ile bagdasmaz.

Allah hepimize hakikati anlama suur ve idraki inayet eylesin
 

PUTKIRAN

Kıdemli Üye
Katılım
21 Eki 2009
Mesajlar
3,228
Tepkime puanı
189
Puanları
0
Konum
Ankara
Bir tasavvuf sitesinden alintiladim,cok mantikli ve anlasilir oldugunu düsünüyorum:


Allahin mutlak vücuda sahip oldugunu kabul eden her muvahhid bunu isbat etmek icin vahdeti vücudu kabul etmekten baska caresi yoktur, aksi taktirde ya Allahin eksik oldugunu kabul etmek zorunda kalacaklardir veya, Allah disinda bütün varliklarin hayal ve vehimden ibaret oldugunu söyleme zorunda kalcaklardir. Hem Allahin mutlak vücuda sahip oldugunu kabul edip hem de allahtan gayri bütün yaratiklarin mustakil varliklarini kabul etmek tevhid ile bagdasmaz.

Allah hepimize hakikati anlama suur ve idraki inayet eylesin

Evet biz Allahın dışındaki varlıkları hayal vehim değil gerçek olarak kabul ediyoruz.

HİCR 85:Gökleri, yeri ve bu ikisi arasındaki şeyleri ancak Hak ile yarattık. Kıyamet mutlaka gelecektir. O halde onları bağışla da güzel-tatlı davranmaya devam et.

Bize göre varlık tek değil 2 dir.
1-Allah mutlak varlıktır yani varlığı kendindendir.Öncesi ve sonrası yoktur.
2-Kainat ise sonradan olmadır.Başlangıcı ve sonu vardır.

Vahdeti vucutcularla anlaşamadığımız nokta burasıdır.Onlar Allahın yoktan yaratmasını kabul etmezler.




 

yusufsaid

Profesör
Katılım
17 Şub 2011
Mesajlar
873
Tepkime puanı
407
Puanları
0
Konum
Ankara
Vahdeti vucud meselesi Allahi görüyormus gibi ibadet etme makaminin en üstü oldugunu düsünüyorum.
Yani herseyi yaratan Allahtir,herseyi gören,bilen,duyan,herseyin sahibi olan Allah...bunu gercek bir suur ile idrak ederek yasayan bir insan aslaa Allahi unutmaz,Allah ile yatar Allah ile kalkar ve sürekli Allahi düsünür,Allahin rizasi tek varlik sebebi olur.
Kendi nefsine,kendi vucuduna gönül vermez,mesela "bu eli yaratan Allahtir,dolasiyla benim degil Allahindir" diye düsünür ve Allahin yolunda kullanir...

Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Allah Teâla Hazretleri şöyle ferman buyurdu: "Kim benim veli kuluma düşmanlık ederse ben de ona harp ilan ederim. Kulumu bana yaklaştıran şeyler arasında en çok hoşuma gideni, ona farz kıldığım (aynî veya kifaye) şeyleri eda etmesidir. Kulum bana nafile ibadetlerle yaklaşmaya devam eder, sonunda sevgime erer. Onu bir sevdim mi artık ben onun işittiği kulağı, gördüğü gözü, tuttuğu eli, yürüdüğü ayağı (aklettiği kalbi, konuştuğu dili) olurum. Benden bir şey isteyince onu veririm, benden sığınma talep etti mi onu himayeme alır, korurum. Ben yapacağım bir şeyde, mü'min kulumun ruhunu kabzetmedeki tereddüdüm kadar hiç tereddüte düşmedim: O ölümü sevmez, ben de onun sevmediği şeyi sevmem."(Buhârî, Rikak 38.)

''Ben göklere ve yere sığmam , ama mü'min kulumun kalbine sığarım .. '' [ Hadis-i Kudsi ]

Bu makama erismenin yolu tasavvufdur.Tasavvuf nefis terbiyesidir.
Nefis terbiyesi hata ve kusurlardan uzaklasmakdir,seytanin kalbe giris noktalarina kilit vurup sirf Allah icin yasamaktir,bunu basaran Allah ile birlesir,Allahin dostu,Allahin vekili olur.Senin ve benim gibi insanlar bu makami hayal bile edemedigimiz icin vahdeti vucud meselesini anlamakta zorlaniriz.

Emeğin için teşekkürler. Açıklamalarını okudum. Bu mesele yaşanarak anlaşılır demişsiniz. Açıkçası benim birkaç ay öncesine kadar ne İbn Arabi'den ne de İbn Teymiyye'den haberim vardı. Bu iş ilginç oldu benim için, bunların gramını hayatımda düşünmemiştim. Ancak Rabbim kader planında bana bunları düşünmem için yollar çizdi. Başıma gelenlerden sonra bu dünyanın bir oyun olduğunu düşünmeye başladım. Bunu önceden de biliyordum, ama şimdi bunu yaşamaya başladım. Sonra diğer yazılarımda da görebileceğiniz neden bu sınav gibi sorular vs... Bu sorular beni farklı boyutlara götürdü götürüyor. Demişsiniz ki bu işin yolu tasavvuftur. Herkes için diyemem. İbn Arabi' de o ana kadar söylenmemiş, duyulmamış şeyler söyledi. Yanlış anlaşılmasın dinin dışında şeyler demiyorum, farklı bir bakış açısı diyorum. Yani eskiye ittibadan çok yeni şeyler söyledi. Ondan sonra gelenler -Mevlana ve Bediüzzaman dahil- aslında benzer şeyleri kabul etti. Ancak tasavvuf dediğiniz yolda en azından bugün için farklı yorumlar pek müsbet karşılanmıyor. Ayrıca Allah bazılarına bazı minicik ama aslında devasa olaylar sayesinde merdivenleri bir anda tırmanmayı lutfediyor. Örnek olarak Bişr-i Hafi Demek Allah dileyince İsmine hürmet eden bir sarhoşa dahi neler nasip ediyor, selamını gönderiyor. Tasavvufun içinde bu da varsa eyvallah. Tasavvufta ise herşey kaideli ve merdivenler tek tek yavaş yavaş çıkılır. Ayrıca bir hiyerarşi vardır günümüzde. Örneğin o zaman Hasan-ı Basrî bir meyhaneye Bişr-i Hafi'nin ayağına gidip ona selam söylerken, şimdiki şeyhlerin bir kısmı ben bilirim sevdasında ve el öptürme meraklısı. Kimse alınmasın, bir kısmı dedim...
 

yusufsaid

Profesör
Katılım
17 Şub 2011
Mesajlar
873
Tepkime puanı
407
Puanları
0
Konum
Ankara
Yalnız dediklerinize katılırım. Anlıyorum ki bu meseleleri her yerde açmak uygun düşmüyor. Çünkü kimileri direk savunmaya geçip dinsizlikle itham ediyor, kimi kafa karıştırmakla -ki burdanen başta bu kişilerin kendi kafalarındaki karışıklıktan korkarak hedef şaşırttığını düşünüyorum-, kimi sen bilmezsin sen kimsin ki yaşın küçük diyor -sanki Allah O'nu bilme çabasını (bilmeyi demiyorum çünkü o mutlak ve tam olarak bilinemez) sadece seçtiklerine vermiş, o zaman niye çabalıyoruz ki?- vs vs. Ben safiyane bu konuları burda açarak hata etmişim. Bu işin derinliğine de bir manada haksızlık edip sanki saf felsefi ve basit bir meseleye indirgenmesine sebep oluyorum.
 

bi husben

Kıdemli Üye
Katılım
7 Mar 2007
Mesajlar
5,664
Tepkime puanı
322
Puanları
83
vahdeti vucud meselesini yanlis anlattiklari icin yanlis anliyorsunuz düsüncesindeyim.
Vahdeti vücut, bazilarinin zannettikleri gibi Allahtan baska mevcut olmadigina inanmak ve onlarin varliklarini inkar etmek degildir.
Vahdeti vücut, Varliklarin Allahin bir parcasi olduguna inanmak da degildir.
Vahdet-i Vücud hakkında bilmeyenin konuşması zehirdir...
Vahdet-i Vücud herkes farklı olarak algılıyor ama iş onların algıladığı gibi değildir...
VAhdet-i VÜcud yaşanır ancak...Yaşayanlar konuşur yaşamayansa sadece zannını konuşturur

ya arkadas bunlar senın zorlama tevillerindir.vahdetul vucudun en buyuk üstadları arabı rumı gıbı sahıslar vahdetu vucudun teklık uzerıne olduğunu yazarlar eserlerınde. bak arapca bılgınyoksada anlaman lazım la mevcude illallah Allahtan başka mevcut yoktur derler hala kakmış tevıl yapıyorsun iyide senın tevılın senı baglar adamlar apaçık küfür etmişler siz dıyorsunuzkı yok oyle demek istememiş adam mezarından kalkıp ben boyle yapmışım derse dahı elınızle agzını kapatırsınız sus bakım sen boyle demek ıstememıstın
Ali el-Karî Vahdet-i Vücût Risalesi’nde şöyle demektedir:

İbn Arabî’nin akidesinin hakikatine inanan kimse icma ile kâfirdir. Bu hususta susmayı tercih edenlere gelince; bu kişiler mazur değiller. İbn Arabî konusunda mazeretli kabul edilemezler. Aksine, bu konuda susmaları küfürlerine sebep oluşturur.

Nitekim, bizim Hanefî mezhebi imamı büyük imam Ebu Hanife’nin Fıkhu’l-Ekber adlı kitabında şöyle denmektedir: "Bir kimse tevhitle ilgili incelikli konularda bir problemle karşılaşırsa, bu kişinin görevi yüce Allah katında doğru olana inanmasıdır. Sonra da bu konuda kendini bilgilendirecek ve ondan sorup öğreneceği bir kimseyi bulması gerekir. Asla bu talebi ertelemesi caiz değildir. Beklemekle mazur sayılmaz. Eğer beklerse ve gerçeği araştırmazsa küfre girer."

Eğer herhangi bir kimse, İbn Arabî’nin Füsûsu’l-Hikem ile Fütuhâtu’l-Mekkiyye adlı kitaplarında yer alan konuları inceleyecek olursa, kesinlikle onun sufiye terimlerini kullanmadığını, aksine Arapça kuralları kullandığını görür.

Muhyiddin-i Arabî hakkında "Çoğu zaman onda öyle sözler meydana gelir ki, bunlar onun manevî sarhoşluk ve mahv hâllerinde ondan sudur eden sözlerdir" tarzındaki savunmaların bir geçerliliği yoktur. Çünkü, bu sözler adamın ayık olduğu bir sırada söylenmiştir. Zira, buradaki açıklama bunu gösteriyor. Dolayısıyla bu müdafaa, onun kitabında yer alan ifadelerle bir uyum göstermemektedir. Çünkü, metni ortaya koyan kişi İbn Arabî’ye tarizde bulunmuyor. İbn Arabî, Resulullah (s.a.v.)’ın dini üzere ölmüş olabilir, ahiretteki durumu bizi ilgilendirmez. Ancak, İbn Arabî’nin taifesi Allah’ın dinine aykırı bir yolda yürümektedir, dinden çıkmışlardır. Azıcık aklı olan veya birazcık dürüst düşünebilen bir kimse, nakilden şu ya da bu manada haberdar olan biri bu gerçeği kavrar ve böylece bunların küfürlerinin Müslümanlara verdiği zararın Yahudilerin ve Hristiyanların neden olduğu zarardan daha büyük olduğunu ve tüm bid'at erbabının da bid'atlerini aşacak derecede zarar verdiklerini bilir.

Merhum Bilmen’in bu konudaki ifadelerini bir kez daha aktararak konuyu bitirelim:

Muhyiddin-i Arabî’ye gelince, bunun ilme fadlen muktedir bir şahsiyet olduğu inkâr edilemez ve ahirete de ne vechile gittiği de bilinemez. Fakat, bir kısım sözleri vardır ki, bunlar dinî mikyasa muhaliftir, bunların bir kısmı, sahibinin fıskını, icmaya muhalefetini; diğer bir kısmı da iman dairesinden büsbütün çıkmasını müstelzimdir.

Muhyiddin’in kitaplarında, bahusus Fusûsu’l-Hikem’inde bu gibi birçok sözlere tesadüf olunuyor, Firavunun imanına, cehennem azabının adem-i devamına kail bulunuyor, âbid’e mabudiyet, mahluka halıkiyet sıfatını izafe ediyor, bütün ecza-i kâinata birer hıssa-i ulûhiyet ayırarak onlara karşı yapılacak ibadetlerin Allah’a ibadet olacağını iddia ediyor, daha birçok sözler var ki, hiçbir vechile tevcih ve tevili kabil bulunmamakta. Eğer bu sözler de bütün dinî esaslara, lisan kanunlarına, kadim Sofiyye hazeratının nezih, perhizkârane sözlerine muhalif olmalarına rağmen, tevil edilirse; artık, cihanda batıl hiçbir söz kalmamak ve hiçbir batıl akide bulunmamak icap eder. Bunun neticesinde sözler, maksatlara, hakikatlere delâlet hassasından mahrum kalır.

Hâsılı bu sözler sarihtir, bunları tevile çalışmak zaittir, bunlar bir vecd ve sekir hâlinde söylenmiş şeyler de değildir. Çünkü, kitaplarda yazılmış, bunların ibkasına kailleri tarafından çalışılmıştır. Bu sözler, masum halkın temiz akidelerini bozuyor, bir kısım kimseleri ilhada sevk ediyor, evamir ve nevahîye itaat kalmıyor, kendilerinde birer rububiyet hıssası görerek birer firavun kesiliyorlar. Bu hâl ise hem ferdin, hem cemiyetin saadetine, intizamına muhaliftir.
 

yusufsaid

Profesör
Katılım
17 Şub 2011
Mesajlar
873
Tepkime puanı
407
Puanları
0
Konum
Ankara
Auguste Dupin ve bi husben. Açıkçası ben İbn Arabi haklıdır demiyorum. Ancak tahminim odurki İbn Arabi'nin bu yaklaşımının sebebi, aksi düşüncenin sonuca ulaşamamasındandır. Müsaadenizle açıyım. Eğer Arabinin düşündüğü gibi düşünürsek, aslında o açıkça belirtmese ima etse de şunu demiş oluyoruz: Zaten biz ve tüm mahlukat Ona dahiliz, o zaman o kendine zulüm etmez -cehennemle ve Firavunla ilgili Arabinin tevilleri de aynen bunu destekliyor-. Bu düşünce ile cüzi iradeye de lüzum kalmaz; çünkü aslında tekiz, bütünüz. Ben de açıkçası önceki biçok yazımda bunu sordum, cüzi iradeyi sordum, Allahın bizi yaratma sebebini sordum. Ehli sünnettenim, Arabinin bu açıklamaları ehli sünnet anlayışı ile çok zıt, ama ehli sünnetin yaratılış ve cüzi irade ile ilgili açıklamaları da bir noktada -bence- tıkanıp kalıyor. An itibariyle fikrini desteklemiyor olmama rağmen Arabi'nin fikri tüm bunlara cevap bulabiliyor. Önceki yazılarımda da bahsettim, Allah'ın yoktan var ettiği bir varlıkta cüzi iradeyi çok yüzeysel açıklıyor ehli sünnet anlayışı. Bir alan bırakılmış ve bir serbestiyet. Ama sorun şu: Allah'ın yoktan varettiği bir varlıkla ile ilgili bilgisi nasıl olurda Onun o varlığa müdehalesinden ayrılabilir. Uzun uzun yazdım ilgilenen okur. En doğrusunu Allah bilir...
 

Son.Fedai

Kıdemli Üye
Katılım
12 Şub 2007
Mesajlar
6,367
Tepkime puanı
136
Puanları
63
Yaş
54
Konum
Gaziantep
Web sitesi
www.elibolyazilim.com

İbn Arabî’nin akidesinin hakikatine inanan kimse icma ile kâfirdir. Bu hususta susmayı tercih edenlere gelince; bu kişiler mazur değiller. İbn Arabî konusunda mazeretli kabul edilemezler. Aksine, bu konuda susmaları küfürlerine sebep oluşturur.
E bari biz de susmayalım da küfürden kurtulalım

Kim diyor bu sözü?
 

bi husben

Kıdemli Üye
Katılım
7 Mar 2007
Mesajlar
5,664
Tepkime puanı
322
Puanları
83
Auguste Dupin ve bi husben. Açıkçası ben İbn Arabi haklıdır demiyorum. Ancak tahminim odurki İbn Arabi'nin bu yaklaşımının sebebi, aksi düşüncenin sonuca ulaşamamasındandır. Müsaadenizle açıyım. Eğer Arabinin düşündüğü gibi düşünürsek, aslında o açıkça belirtmese ima etse de şunu demiş oluyoruz: Zaten biz ve tüm mahlukat Ona dahiliz, o zaman o kendine zulüm etmez -cehennemle ve Firavunla ilgili Arabinin tevilleri de aynen bunu destekliyor-. Bu düşünce ile cüzi iradeye de lüzum kalmaz; çünkü aslında tekiz, bütünüz. Ben de açıkçası önceki biçok yazımda bunu sordum, cüzi iradeyi sordum, Allahın bizi yaratma sebebini sordum. Ehli sünnettenim, Arabinin bu açıklamaları ehli sünnet anlayışı ile çok zıt, ama ehli sünnetin yaratılış ve cüzi irade ile ilgili açıklamaları da bir noktada -bence- tıkanıp kalıyor. An itibariyle fikrini desteklemiyor olmama rağmen Arabi'nin fikri tüm bunlara cevap bulabiliyor. Önceki yazılarımda da bahsettim, Allah'ın yoktan var ettiği bir varlıkta cüzi iradeyi çok yüzeysel açıklıyor ehli sünnet anlayışı. Bir alan bırakılmış ve bir serbestiyet. Ama sorun şu: Allah'ın yoktan varettiği bir varlıkla ile ilgili bilgisi nasıl olurda Onun o varlığa müdehalesinden ayrılabilir. Uzun uzun yazdım ilgilenen okur. En doğrusunu Allah bilir...

ya Allah askına vahdetul vucud felsefesı küfürdür bunu artık ıdrak edın rab rabtır kulda kuldur. vahdetul vucud inancına sahip sofilerce, var olan herşey, Allah’ın bir parçasıdır, O’nun zahiri görüntüsüdür ve hatta ta kendisidir. Sözde zikir meclislerinin vazgeçilmez nakaratı ‘la mevcuda illallah’ sözü bunun en açık ifadesidir.
Bu söz Kur’an’ı yalanlayan bir sözdür. Kur’an, “O gökleri ve yeri yoktan yaratandır… O’nun benzeri hiçbirşey yoktur” 42/11 diyerek, kendisinin yaratan ve kendi dışındaki herşeyin yaratılmış olduğunu, üstelik bunların hiçbirinin kendisine benzer olmadığını belirtir. Esasen Kur’an’ın temel mesajı Hâlîk ile mahlukun vasıf ve ilişkilerini, duyurmak ve belirlemek değil midir?

Vahdet-i vücud, kendi parçalarından bir kısmını lanetleyen, cehennemde yakarak cezalandıran, hakaret eden bir ilah anlayışı getirir

Vahdet-i vücud, gayta’tan şeytan’a, lağım faresinden -Ebu-Leheb’e, solucan’dan-Firavn’a, bir ******den-homoseksüele kadar herşeyin İlah olduğunu iddia etmektir.

vahdetul vucud olayıyın muelleflerinden bıraz örnek verelim bu mullefleri bazıları soyle demektedır

“Mevlana Şemsin yanına girdi. Şems şahane bir çadırda oturmuş Kimya Hatun ile oynaşıyordu. Mevlana dışarı çıktı. Bu karı koca oynaşmalarına mani olmamak için medresede aşağı yukarı dolaştı. Sonra Şems (Mevlâna’ya) içeri gel diye seslendi. Mevlana içeri girdiğinde Şems’ten başkasını görmedi. Kimya nereye gitti? dedi. Şems ‘Yüce Tanrı beni o kadar severki, istediğim şekilde yanıma gelir. Şu anda da Kimya Hatun şeklinde geldi’ buyurdu. (15)

Şeyhül Ekber(!) İbni Arabi de “Allah’ın kadında müşahade edilmesi en büyük ve en mükemmeldir.” demiştir.

İmam Rabbani’nin Mektubatında, “Allah Teala’nın ismi zahiri o kadar çok tecelli ettiki, herşeyde ayrı ayrı göründü, hatta kadın şeklinde, onların organları halinde ayrı ayrı zahir oldu” 16).

Vahdet-i vücud; Allah’tan başka herşeye tapmayı meşru gören, hatta emreden bir dindir.

Şebusteri’nin şu sözlerine bakın: “Bu makamda put, aşk ve birlik mazharıdır… Onun için birlik, puta tapmanın ta kendisidir… Bütün var olan şeyler varlığın mazharları ve tecelli yerleridir. Onlardan biri de puttur. Mutlak varlık nerede varsa, ne ile zuhur etmişse o şey hayırdan ibarettir… Müslüman puta tapmak nedir bilseydi, dinin puta tapmaktan ibaret olduğunu anlardı…”

Bu konuda Abdulkerim el-Cîlî şöyle diyor: “Zatı itibariyle yüce olan Hakk’ın açığa çıktığı her varlığa tapmak gerekir” 17).


bu küfürlerden müslümanlar beridir dahada bu küfürlerin tevılını kımse kalkıp yapmasın


 

Yeni-OSMANLI

Yasaklı
Katılım
19 Eki 2010
Mesajlar
0
Tepkime puanı
195
Puanları
0
yahu arkadaslar,bu mesele hakkinda simdiye kadar ciddi sekilde hic kafa yormamisdim,dün biraz düsündüm ve bu vahdeti-vucud meselesinin aslinda cok mantikli oldugunu anladim.

Allahin vucut sifati varmi?

var.

Akaid kitablarinda ne yaziyor?

Vücud, Zâtı`nın Kendisidir.
ALLAHIN var olması yani...

Simdi biri sorsa,"madem Allah var,nerede?
madem Allah vucud sahibi nasil bir vucud?

Bu soruya bazilari derki "Allahin eli var,arsin üzerindedir",vahabiler gibi...

Hakbuki biliyoruzki Allahin sureti yoktur ve mekandan münezzehdir.

Allah var,Allah vucud sahibi ,mahlûkun zihnine, aklına ve gözü önüne gelen her şeyden pâk ve âlîdir. ve mekandan münezzehdir ohalde nasil anlayacagiz bunu?

Allah her yerdemi?
Yoksa Vahdeti-vucud karsitlarinin dedikleri gibi Allah yarattiklarinin disindami?

Yani bir yandan Allahin göklere ve yere sigmayacak derecede büyük ve yüce oldugunu söylerken esyadan ve insandan ayri oldugunu iddia ederler...Böyle anlarsak Allahin eksik oldugunu söylemis gibi oluruz,Allahi bölmüs oluruz,Alalha mekan bicmis oluruz.

peki esyadan ve insandan ayri olmadigina göre esyalar ve insanlar Allahin bir parcasimi olmus olur?

Buda yanlis bir tarifdir.

Esyalar,insanlar ve tüm yaratiklar Allahin vucud sifatindan ayri olamayacaklarina göre vucud sifatina dahildir.

Vahdeti vücüd anlayisi bana göre Allahin vucud sifatinin izahidir ve cok mantiklidir.

Vahdeti vücut " varlik birligi " demektir. Vahdeti vücut, "bizatihi kâim" (kendiliğinden var olan) vücûd yani varlık birdir o da Hakk Teâlâ'nın vücûdudur. Bu vücûd kadim ve ezelîdir, çoğalma, değişme, yenilenme ve bölünme kabul etmez. Ancak Hak zatı itibariyle değil sıfat ve fiilleri itibariyle bütün suret ve şahıslarda mutlak olmaktan çıkmaksızın ve asla değişikliğe uğramaksızın tezâhür ve tecellî etmektedir. İçinde farklılıklar, değişme barındıran tüm evren ve içindeki canlı ve cansız her unsur, ancak O'nun varlığı ile ayakta durmakta ve onun fiil ve sifatlarinin mazhar ve tecellileridir.

Allahin mutlak vücuda sahip oldugunu kabul eden her muvahhid bunu isbat etmek icin vahdeti vücudu kabul etmekten baska caresi yoktur, aksi taktirde ya Allahin eksik oldugunu kabul etmek zorunda kalacaklardir veya, Allah disinda bütün varliklarin hayal ve vehimden ibaret oldugunu söyleme zorunda kalcaklardir. Hem Allahin mutlak vücuda sahip oldugunu kabul edip hem de allahtan gayri bütün yaratiklarin mustakil varliklarini kabul etmek tevhid ile bagdasmaz.
 

veri

Yasaklı
Katılım
8 Kas 2010
Mesajlar
0
Tepkime puanı
661
Puanları
0
derin konular
derin olmayan alimler
derine inmeyen ben:)
 

Yeni-OSMANLI

Yasaklı
Katılım
19 Eki 2010
Mesajlar
0
Tepkime puanı
195
Puanları
0
derin konular
derin olmayan alimler
derine inmeyen ben:)

en iyisini yapiyorsun.

Büyük ehli-sünnet alimi ismail cetin hocanin eserlerinde sunlar yaziyor:

Allah Teâlâ`nın Sıfatları

Şöyle inanırız:
• Allah Teâlâ bir tek Zat`tır;
• Kemal sıfatlarıyla vasıflanır.
• Mahlûkun zihnine, aklına ve gözü önüne gelen her şeyden pâk ve âlîdir.
• İsmi Allah`tır. Esmâu-l Hüsnâsı vardır.
• İsimleri ve sıfatları kadîmdir.
• Zâtı, Sıfatı ve Fiili, adedi kabul etmez ve sıfatları O`dan ayrılmaz.
• Sıfatları, Zâtı üzerine zâiddir.
• Böylece iman etmek bize kâfîdir.


Allah Teâlâ`nın
kemal sıfatları şunlardır:

1. Vücud`dur.
• Vücud, Zâtı`nın Kendisidir.
• Bir şeyin var olması, kendisi demektir.
• Buna Nefsî Sıfat denilir.


2. Kıdem`dir.
• Yani ezelîdir, Başlangıcı yoktur.
• Her şeyden evvel var idi ki, her şeyi var etti.


3. Bekâ`dır.
• Yani daimi kalmaktır. Ebedîdir.
• Her şeyi yok ettikten sonra, yine O vardır
• Öyleyse Sermedî`dir.


4. Kıyâmuhu Bizzatihi yahud Kıyamuhu Binefsihi.
• Yani Varlığı`nda, Zâtı`nda ve Sıfatı`nda başkasına muhtaç değildir,
• Varlığı Kendisi`yledir. Çünkü Varlığı Hakîkîdir.
• Bilakis başkası O`na muhtaçtır. Çünkü gayrının vücudu izâfidir.
• Nitekim nakş, nakkâşına muhtaçtır. Nakkâşın ise nakşa ihtiyacı yoktur.


5. Muhâlefetun lilhavâdis.
• Yani mahlukuna benzemediği gibi, mahlukunun vehmine ve aklına gelene de benzemez.

6. Vahdâniyet`tir.
• Yani Bir Tektir.
• Doğrusu, ikincisi olmayan Bir`dir.
• Daha doğrusu, birlerin içerisine girmeyen Bir Tek: Ehad`dır.


Son beş sıfata, Sıfat-ı Subûtiyye denilir.
• Yani her an Allah Teâlâ hakkında sabittir. Selbiyye de denildi.
• Yani manasının hükmü, Zât-i Şerîfi için müsbettir; zıddını nefyeder.


7. Hayat`tır.
• Yani diri olmaktır. Lâkin O`nun hayatı da kulun hayatına benzemez. Çünkü kul
hakkındaki hayat, his ve harekettir. O`nun hakkında ise hakîkî hayattır; sabittir;
hareket ve sükundan münezzehtir. Kâdî Beydâvî diyor ki: Allah hakkında hayat;
"onsuz Zât`ı tasavvur olunmayan; Bizzat Hayat Sahibi`dir." demektir.


8. İlim`dir.
• Yani kainat olmadan evvel de Allah Teâlâ var edeceği kainatın cüz`ünü, küllünü,
yaşayacağını bilirdi. Ebede kadar da bilir. İlmi, ezelden ebede bakan, benzersiz bir
aynadır.


9. İrade`dir.
• Yani kainatta her ne olursa olsun, O`nun iradesiyle, dilemesiyle olur, meydana gelir.


10. Kudret`tir.
• Mutlak güç sahibi olmaktır.
• Kudret`in bağlı olduğu her şeyi yaratır veya yok eder.


11. Semi`dir.
• Her sesi işitmek demektir.
• Mesela, gecenin karanlığında mermer üzerinde yürüyen bir karıncanın yerini bilir;
yürümesini irade eder; Kudretiyle yürütür; karınca yürürken de ayaklarının sesini işitir ve:


12. Basar`dır.
• Karıncanın cismini de görür..
• Görmek sıfatıdır.


13. Kelam`dır.
• Zât-i Şerîf`e mahsus benzersiz konuşmaktır.


14. Tekvîn`dir.
• Var etmek, yok etmek sıfatıdır.


Bu sekiz sıfata da Sıfat-ı Subûtiyye, Zâtiyye denilir.
• Eş`arîler, Tekvîn sıfatının dışında Hayat`tan Kelâm`a kadar Sıfat-ı Meânî; Bunların mülâzımı olarak tesbit ettikleri şu yedi sıfata da Sıfat-ı Ma´neviyye
dediler. Onlara göre:


15. Hayy`dır.
• Hayat vericidir.


16. Kâdir`dir.
• Güç yetiricidir.


17. Alîm`dir.
• Yani bilicidir.


18. Murîd`dir.
• Yani dileyicidir.


19. Semî`dir.
• Yani işiticidir


20. Basîr`dir.
• Yani görücüdür.


21. Mütekellim`dir.
• Yani konuşucudur.


• Bu sıfatların cümlesi, Zâtı`ndan ayrılmaz, ezelî ve ebedîdir.
• Ne Zât`ın aynı ne de gayrıdır.
• Bu sıfatların zıdları, Hakkında muhaldir.
• Mesela Vücûd`un zıddı, yokluktur. Kıdem`in zıddı, sonradan var olmaktır.
Diğerlerini kıyas et.
• Allah hakkında yukarıdaki saymış olduğumuz sıfatlar vâcib sıfatlardır.
Vâcibin manası, aklın yokluğunu kabul etmediği şeydir.


http://www.azizlerle.com/index.php?option=com_content&view=article&id=88&Itemid=171

Bunlari bilmek yeterlidir
 

Verda

Gales
Katılım
9 Nis 2010
Mesajlar
10,917
Tepkime puanı
1,010
Puanları
0
Başlığı görünce gülesim geldi yaw..:D
Fethullah Gülen hala forumun en populer şahsiyeti anladım..:D
 

PUTKIRAN

Kıdemli Üye
Katılım
21 Eki 2009
Mesajlar
3,228
Tepkime puanı
189
Puanları
0
Konum
Ankara
hadi ya,yoktan yaratmasini kabul etmezlermis,lafa bak:)

Bana inanmıyorsan vahdeti vucudculara sor.
İslama göre varlık 2 dir.
1-Mutlak varlık ve yoktan vareden Yüce Allah.
2-Allah tarafından sonradan ve yoktan vardedilen bütün kainat.
Sor bakalım kainat Allah tarafından yoktan mı yaratıldı yoksa Allahın parçasımıdır?
 
Üst