Fethiye Camii(Ayasofya)ibadete açılsınmı?

  • Konbuyu başlatan KOCAYUSUF-1
  • Başlangıç tarihi

Fethiye Camisinin(Ayasofya'nın)ibadete açılmasını istiyormusunuz?

  • EVET

    Oy: 57 93.4%
  • HAYIR

    Oy: 4 6.6%

  • Kullanılan toplam oy
    61

garip70

Ordinaryus
Katılım
30 Kas 2009
Mesajlar
2,779
Tepkime puanı
309
Puanları
0
öz haline teslim edelim, zorlamalara gitmeyelim, ayasofya kilise olsun hepimiz rahatlayalım :)
Belli ki espiri olsun diye söylediniz... Ama espiri de olsa olmaz... Ayasofya cami olarak açılmalı... Çünkü Ayasofya FETİH'in sembolüdür... İstanbul'un fethinin altına atılmış imza ve mühürdür. İstanbulun İslambol olduğunun resmiyetidir... Ayasofya İstanbulun Müslümanların eline geçtiğinin bir kanıtıdır. Bir bayraktır... Belki pek çok cami kilseye dönüştürülebilir(olmaması lazım da) ama, Ayasofya asla...
 

karadamlalar

Asistan
Katılım
28 Eki 2013
Mesajlar
267
Tepkime puanı
1
Puanları
0
yok gayet ciddiyim, fethin kanıtı tarihtir islamda bir başka dinin mabedini islami mabed haline getirerek galibiyet/üstünlük ispatlama yoktur peygamber ya da sahabelerden yeni topraklar fethedenler gayrimüslim halkın ibadethanelerine ve yaşantılarına karışmamışlar, tarihimiz ecdadımız vs deyip islama ters bir şeyi kabul etmemiz doğru değildir.
 

garip70

Ordinaryus
Katılım
30 Kas 2009
Mesajlar
2,779
Tepkime puanı
309
Puanları
0
Ama biz yaptık oldu... Çok da güzel oldu...
 

KARAMURAT-3

Kıdemli Üye
Katılım
11 Eki 2007
Mesajlar
4,706
Tepkime puanı
54
Puanları
0
Konum
Ankara
Web sitesi
mazlumlarvezalimler.blogcu.com
yok gayet ciddiyim, fethin kanıtı tarihtir islamda bir başka dinin mabedini islami mabed haline getirerek galibiyet/üstünlük ispatlama yoktur peygamber ya da sahabelerden yeni topraklar fethedenler gayrimüslim halkın ibadethanelerine ve yaşantılarına karışmamışlar, tarihimiz ecdadımız vs deyip islama ters bir şeyi kabul etmemiz doğru değildir.

Bizim padişahlarımız özellikle ilk padişahlarımız kafalarına göre takılmazlar.Şeyhüslam'a,İslam Alimlerine sorarak hareket ederler.
 

karadamlalar

Asistan
Katılım
28 Eki 2013
Mesajlar
267
Tepkime puanı
1
Puanları
0
sizce güzel olmuş Allah katında ne olduğunu da düşünmemiz gerekiyor, sizin bizim içtihadlarımızın başkaları üstünde hiçbir bağlayıcılığı yok
 

karadamlalar

Asistan
Katılım
28 Eki 2013
Mesajlar
267
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Bizim padişahlarımız özellikle ilk padişahlarımız kafalarına göre takılmazlar.Şeyhüslam'a,İslam Alimlerine sorarak hareket ederler.
"onlardan iyi mi biliyorsun" diye ilmi bir cevap yok, varsa şöyle bir kanıtı delili kurandan sünnetten o zaman tartışırız üzerine.
 

garip70

Ordinaryus
Katılım
30 Kas 2009
Mesajlar
2,779
Tepkime puanı
309
Puanları
0
sizce güzel olmuş Allah katında ne olduğunu da düşünmemiz gerekiyor, sizin bizim içtihadlarımızın başkaları üstünde hiçbir bağlayıcılığı yok
Siz kimden yanasınız? Daha doğrusu siz kimsiniz? Vazgeçtim, sizin için mahsuru yoksa dininizi bağışlar mısınız?
 

giriftar

Ordinaryus
Katılım
1 Ocak 2012
Mesajlar
2,599
Tepkime puanı
59
Puanları
0
İşte Ayasofya'da son Kadir gecesinin harika bir resmi.



 

karadamlalar

Asistan
Katılım
28 Eki 2013
Mesajlar
267
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Siz kimden yanasınız? Daha doğrusu siz kimsiniz? Vazgeçtim, sizin için mahsuru yoksa dininizi bağışlar mısınız?
inşallah Allah ve Rasulünden yanayım, müslümanım. asıl ihaneti ayasofyayı cami yapmayarak değil siyasetinde gayrimüslim batıya yalakalık yaparak yapmaktalardır siyasiler.
 

KARAMURAT-3

Kıdemli Üye
Katılım
11 Eki 2007
Mesajlar
4,706
Tepkime puanı
54
Puanları
0
Konum
Ankara
Web sitesi
mazlumlarvezalimler.blogcu.com
"onlardan iyi mi biliyorsun" diye ilmi bir cevap yok, varsa şöyle bir kanıtı delili kurandan sünnetten o zaman tartışırız üzerine.

1454802_10151772168687012_439430298_n.png



İslam'da sadece Kuran ve Sünnet yok.


Dört delil: Kur'ân, Sünnet, İcmâ, Kıyas.

Edille, delil kelimesinin çoğuludur. Erbaa dört demektir. "Dört delil" anlamına gelir. Bu tâbir İslam hukukunda fıkhın dayandığı dört ana kaynağı ifade eder. Bunlar; Kitap, Sünnet, İcmâ ve Kıyas'tır.

1) Kitap: Kur'ân-ı Kerîm'dir. Hz. Muhammed'e yüce Allah katından Cebrâil (a.s.) vasıtasıyla 22 yıl, 2 ay ve 22 günde nâzil olmuştur. Kur'ân, önceki semâvî kitaplar gibi yalnız inanç kitabı değil, hem inanç ve hem de insanlar arası münâsebetleri düzenleyen ve hayatı düzenleyici hükümleri kapsayan bir kitaptır. Âyetlerde şöyle buyurulur: "Biz Kitap'ı sana her şeyi beyân için indirdik" (en-Nahl, 16/89). "Kitapta hiçbir şeyi ihmal etmedik" (el-En'âm, 6/38). Kur'ân-ı Kerîm Hz. Muhammed'e ilk defa tefekkür ve ibadet için gittiği Hıra mağarasında, Ramazan ayının Kadir gecesinde inmeye başlamıştır. İlk inen âyetler: "Yaratan Rabbinin adıyla oku. O, insanı alâk'tan (kan pıhtısı biçimindeki embriyodan) yarattı. Oku, Rabbin sonsuz kerem sahibidir. Ki O, kalemle (yazı yazmayı) öğretendir. İnsana bilmediğini O öğretti " (el-Alâk, 96/1-5). Son âyet ise Vedâ Haccı sırasında Zilhiccenin dokuzuncu günü inmiştir. Bu âyet de şudur: "Bugün sizin dininizi kemâle erdirdim. Üzerinizde olan nimetimi tamamladım ve size din olarak İslâm'ı verip ondan hoşnut oldum" (el-Mâide, 5/3). İbn Abbâs'a göre, Bakara Sûresinin 281'inci âyeti bundan daha sonra inmiştir.

Kur'ân'ın ilk inen âyetlerinde daha çok ahiretle ilgili bilgiler yeralır. İnsanlar İslâm'a alıştıktan sonra helâl ve harama dâir âyetler inmiştir. Âyetlerin çoğu ya bir soru ya da bir olay üzerine inmiştir. Buna "Esbâb-ı nüzûl * (iniş sebebi)" denir. Kur'ân nâzil oldukça Hz. Peygamber, inen ayetleri vahiy kâtiplerine yazdırırdı. Hangi âyetin nereye yazılacağını söylerdi. Âyetlerin tertibinin yazılışı sırasında Vahye dayanıldığında görüş birliği vardır. Sûrelerin sıralanışının da Vahye dayandığı kuvvetli bir görüştür.

2) Sünnet: Hz. Peygamber'in söz, fiil ve takrirleridir. "Bir kimse uyuyarak veya unutarak namazı geçirirse, hatırlayınca kılsın" (Ebû Dâvud, Salât, II; Dârimî, Salât, 26) hadisi sözlü sünnetin; "Ben namazı nasıl kılıyorsam siz de öyle kılın" (Buhâri, Ezan, 18, Edeb, 27, Ahad, I) hadisi fiili sünnetin; su bulamadığı için teyemmümle namaz kılan bir sahabenin, namazdan sonra su bulduğu halde namazını iâde etmemesi ve Hz. Peygamber'in onu tasvip etmesi takrîrî sünnetin örnekleridir. Fıkıhta Kur'ân'dan sonra ikinci ana kaynağın Sünnet olduğunda görüş birliği vardır. Sünnetin delil oluşu âyetlerle sâbittir. Bazı âyetler şunlardır:

"Peygamber size neyi verirse onu alın; size neyi yasaklarsa, ondan da uzak durun" (el-Haşr, 59/7).

"Hayır, Rabbına andolsun ki, aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem kılıp; verdiğin hükme, içlerinde bir sıkıntı duymadan rıza ve teslimiyet göstermedikçe iman etmiş olmazlar" (en-Nisâ, 4/65) ''Peygambere itaat eden Allah'a itaat etmiş olur'' (en-Nisâ, 4/80). "Ey iman edenler, Allah'a itâat edin, Peygamber'e ve sizden buyruk sahibi olanlara (ulû'l-emr'e) itâat edin" (en-Nisâ 4/59). ''Allah ve Rasûlü birşeye hükmettiği zaman, iman eden erkek ve kadına artık işlerinde muhayyerlik yoktur" (el-Ahzâb, 33/36).

Sünnet, Hz. Peygamber'in Rabbinden aldığı elçilik görevini tebliğinden ibarettir. Bu konuda âyette: "Ey Peygamber, Rabbinden sana indirileni tebliğ et; eğer bunu yapmazsan O'nun elçiliğini tebliğ etmemiş olursun " (el-Mâide, 5/67).

Kur'ân'ı Kerîm Hz. Peygamber'in vahiyle konuştuğunu haber vermektedir: "O, kendiliğinden konuşmamaktadır. Onun konuşması ancak indirilen bir vahiy iledir" (en-Necm, âyet, 3-4). Diğer yandan Kur'ân âyetleri, Peygamber'e iman edilmesini açıkça bildirir: ''Allah'a ve okuyup yazması olmayan (ûmmî) Peygamber'e ibâdet edin; o Peygamber de Allah'a ve O'nun sözlerine iman etmiştir ve Ona itâat edin ki hidâyete eresiniz'' (el-A'raf, 158).

Sünnetin Kur'ân'ı Kerîm karşısında üç fonksiyonu vardır. Sünnet Kur'ân'ın müphem ve mücmel olan âyetlerini açıklar; umûmî hükümlerini tahsis eder; nâsih ve mensûh'u bildirir; Kur'ân'da asılları sâbit olan nasslara tamamlayıcı hükümler getirir; Kur'ân'da bulunmayan bir kısım hükümler koyar. Kur'ân'daki namaz ve zekât emirlerinin edâ şeklinin sünnetle açıklanması; karısı zinâ eden ve bunu isbat edemeyen erkeğin mulâane yoluna gitmesi halinde evliliğin sonra ereceği hükmü ile ehlî eşeklerin ve yırtıcı kuşların etinin yenmesini yasaklayan hadisler bunun örnekleridir (Muhammed Ebû Zehra, Usulü'l Fıkh, s.113, 114).

3) İcmâ: Sözlük anlamı; ittifak ve görüş birliği demektir. Bir terim olarak; Hz. Peygamber'den sonraki bir çağda İslâm müctehidlerinin, bir konu üzerinde ittifak edip aynı görüşü paylaşmalarıdır. Bu târife göre icmâda şu şartların bulunması gerekir:

a) Müctehid olmayanların ittifakı, dini bir delil sayılmaz. Müctehid; delillerden dinî hükümler çıkarma yeteneğine sahip olan kimsedir.

b) Müctehidlerin ittifakı, dinî bir meselenin hükmü üzerinde ilk görüş birliği meydana geldiği zaman aranır. Daha sonra görüş değiştirmekle icmâ bozulmaz. İcmâ için müctehidlerin bir mecliste toplanması şart değildir. Bütün dünyadaki İslâm bilginleri bir meselede görüş birliği etmekle icmâ oluşturulmuş olur.

c) İcmâ, bir asırdaki bütün müctehidlerin ittifakı olduğundan, bir grup müctehidlerin ittifakı icmâ sayılmaz.

d) Dinî yönü bulunmayan konulardaki görüş birliği icmâ sayılmaz. Zaten İslâm'da dini ilgilendirmeyen bir mesele olmaz. Dünyada meydana gelen her olayın dinî yönü vardır. Ve İslâm her konuda hüküm koymuş her meseleye çözüm getirmiştir. İşte bu şartlar yerine gelince icmâ bir delil olur. Artık müslümanların bu meseleye uymaları gerekir.

Ayette; "Kim kendisine hidâyet belli olduktan sonra, Rasûl'e karşı gelir, mü'minlerin yolundan başka bir yola uyarsa ona döndüğü yolda bırakırız ve cehenneme sokarız" (en-Nisâ, 4/115) buyurulur.

İcmâ'ın bir delil olduğunu ifade eden hadisler de vardır: "Müslümanların güzel gördüğü şey, Allah katında da güzeldir" (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 379). "Ümmetim dalâlet üzerinde birleşmez" (İbn Mâce, Fiten, 8). Hz. Ömer'den şöyle nakledilmiştir: "Kim cennetin ortasında olmak yani oraya girmek istiyorsa, cemaatten ayrılmasın; çünkü şeytan boş kalan kimse ile beraber olup iki kişiden uzaktır" (İmam,Şâfii, er-Risâle, s.474).

İcmâ; sarih, sükûtî ve meselenin belli bir kısmı üzerinde görüş birliği etmek üzere üçe ayrılır. Sarih icmâ; her müctehidin icmâ konusu mesele üzerindeki görüşünü açıkça söylemiş olduğu icmâdır. Sükuti icmâ; herhangi bir asırda, ictihad yetkisi olan bir ilim adamı belli bir görüşe varır ve bunu ilân ederse ve kendisini tenkid eden çıkmazsa buna sükûti icmâ denir

İmam Şafii ve bazı bilginler bunu delil saymaz. Meselenin bir kısmı üzerinde icmâ'a gelince; meselâ miras konusunda sahâbiler, ölenin kardeşleriyle birlikte mirasa giren dedeşinin üçte birden az olmamak üzere mirasçı olacağını, kimisi de mirasın tamamen dedeye kalacağını söylemiştir. Burada dedenin her iki durumda da miktarı değişmekle birlikte mirasçı olacağı konusunda görüş birliği oluşmuştur (Muhammed Ebû Zehra, İslâm Hukuku Metodolojisi, s.179).

4) Kıyas: Bir şeyi başka bir şeyle ölçmek, karşılaştırmak anlamına gelir. Bir terim olarak; hakkında âyet ve Hadislerde bir hüküm gelmemiş olan bir meseleyi ortak özelliklerinden dolayı, hakkında hüküm gelmiş olan bir mesele ile karşılaştırmak, onun hükmünü buna da vermek demektir. Kur'ân ve hadiste bulunmayan yeni bir olay, Kur'ân ve hadisteki benzerleriyle karşılaştırılır. Aralarında ortak benzerlik olunca birinin hükmü diğerine verilir. Buna şarap örnek verilebilir. Şarap Kur'ân-ı Kerîm'de yasaklanmıştır. Ancak daha sonraki dönemlerde rakı, votka, şampanya, viski gibi değişik adlarda içkiler ortaya çıkmıştır. Bunlar Kur'ân-ı Kerîm'de isim olarak zikredilmez. Şarabın sarhoşluk verdiği için yasaklandığı, üzerinde düşünülünce anlaşılacağı gibi, çeşitli hadisler de bunu belirtmiştir. Bu yeni içki çeşitleri de sarhoşluk verir. Bu ortak özellikten dolayı şarabın hükmü kıyas yoluyla diğerlerine şamil olur.

Kıyasın delil oluşu âyet ve hadislerle sâbittir. Ayette; "Ey iman edenler Allah'a itâat edin, Peygamber'e itâat edin ve sizden buyruk sahiplerine itâat edin. Eğer bir şeyde çekişirseniz, Allah'a ve Peygamber'e havale edin " (en-Nisâ, 4/59) buyurulur. Birşeyi Allah'â ve Rasulüne havale etmek, ancak Kur'ân ve Sünnetin işaret ettiği amaçları bilmekle olur. Bu da kıyas demektir.

Bazı sahâbîler, Ebû Bekir'e bey'at ederken, Peygamber (s.a.s.)'in Onu namaz için İmam olarak seçtiğini gözönüne almışlar ve hilâfeti, namaz imamlığına kıyas ederken; ''Peygamber, onu din işimizde İmam tâyin etmiştir. Öyleyse biz onu, dünya işimizde niçin İmam tanımayalım'' (es-Serahsı, Usûl, II, 131, 132; İbn Kayyim el-Cevziye, İ'lâmü'l-Muvakkıîn, Kahire, 1325-1326, I, 253)

Kıyas dört rükünden meydana gelir:

a) Asl: Bu, hükmü beyan eden nass olup "hüküm kaynağı" adını da alır. b) Fer: Bu, hakkında nass bulunmayan meseledir.

c) Hüküm: Bu, kıyas vasıtasıyla asl'dan fer'e geçmesi istenilen şeydir.

d) Ortak illet: Bu da hem asl hem fer'de bulunan bir vasıftır. Kıyasın dayanmış olduğu esası teşkil eder.

İlletle hikmet birbirinden farklıdır. Hikmet, hükme uygun bir vasıf olup, çoğu hallerde gerçekleşen mazbut ve mahdut olmayan bir şeydir. Fakihlerin büyük çoğunluğuna göre hükümler hikmete değil, illete dayanırlar.

İslâm hukukçularının çoğunluğuna göre bazan kıyas nass'la çatışabilir. Bu Kur'ân ile sünnetin âmm (umûmî) ifadeleri veya haber-i vâhid olduğu zaman meydana gelir. Hanefilere göre âmm delâlet bakımından kesindir. Kıyas ise nasıl olursa olsun zannîdir. Ancak âmm herhangi bir delil ile tahsis edilirse zannı olur. Çünkü âmm, tahsis edildikten sonra şâmil olduğu fertlerden bazısına delâlet etmez. Bu yüzden Hanefiler, âmm'ın ilk tahsisten sonra artık kıyas ile de tahsis edileceğini söylerler. Meselâ; "...Bunlardan başkası size helâl kılındı" (en-Nisâ, 4/24) âyeti, Hz. Peygamber'in ittifakla kabul edilen "...Kadın, erkek kardeşinin kızı ve bacısının kızı üzerine nikâh edilmez" (Buharı, Nikâh, 27; Müslim, Nikâh, 37-39) hadisi ile tahsis edilmiştir. Bu şekilde bir defa tahsise uğrayan bir âyet, zannı bir delil ile tekrar tahsisi kabul edebilir.

ALINTI


“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

‘İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, onu fetheden ordu ne güzel ordudur.’

Bu hadis Ahmed bin Hanbel’in Müsned’inde geçiyor
 

karadamlalar

Asistan
Katılım
28 Eki 2013
Mesajlar
267
Tepkime puanı
1
Puanları
0
kuran sünnette yok, icma kıyasta nerede var? icmayı kıyası kabul red bahsi ayrı bir bahistir de bu ayasofyanın camileştirilmesine icma ya da kıyasta da bir delil yoktur artık islami bahaneler bulamayacağınızı anlayın, örfümüz bu atamız böyle yaptı deyin de islama mal etmeyin.
 

KARAMURAT-3

Kıdemli Üye
Katılım
11 Eki 2007
Mesajlar
4,706
Tepkime puanı
54
Puanları
0
Konum
Ankara
Web sitesi
mazlumlarvezalimler.blogcu.com
kuran sünnette yok, icma kıyasta nerede var? icmayı kıyası kabul red bahsi ayrı bir bahistir de bu ayasofyanın camileştirilmesine icma ya da kıyasta da bir delil yoktur artık islami bahaneler bulamayacağınızı anlayın, örfümüz bu atamız böyle yaptı deyin de islama mal etmeyin.


500 sene camii olarak kullandık.Avrupa'da bile bazı kiliseleri satın alıp camiye çeviren gurbetçilerimiz var.

Sana ne oluyorda tekrar kiliseye çevirelim diyorsun.Sen takiyye yapıyorsun. Senin müslüman olduğuna inanmıyorum. Müslüman olan böyle konuşmaz. Yoksa Mesihçi gibi Hristiyanmısın? Ama o açıkça ben Hristiyanım diyor.

Ayrıca sen o dönemin islam alimlerinden iyim bileceksinki yarım yamalak bilgilerinle böyle bir karar veriyorsun.

Timurtaş Uçar Hoca'nın İstanbul Fethiyle ilgili bir sohbeti var.Yıllar önce kasetinde dinlemiştim.

Fatih Sultan Mehmet, Cuma namazını Ayasofya'da büyük bir cemaatle kılmış.Üç kere elini kaldırarak tekbir getirmiş üçüncü tekbir getirişte Kâbe-i Muazzamayı görmüş. Yanındakiler sormuşlar niye 3 kere tekbir getirdin diye. O da Kâbe-i Muazzamayı görmek için demiş.

Ayrıca icma-i ümmet var.


  1. İcma-i ümmet aynı asırda yaşamış olan İslam alimlerinden müctehid olanların, şeriatın bir mes'elesi hakkında verilen hükümde birleşmeleridir.

Bu konudada İslam alimleri bu mesele hakkında ortak bir görüşe hareket etmişler. Feth edilen bir ülkenin en büyük ibadethanesi camiiye çevrilmiştir.
 

karadamlalar

Asistan
Katılım
28 Eki 2013
Mesajlar
267
Tepkime puanı
1
Puanları
0
"Ayrıca icma-i ümmet var."

icma i ümmet zamana bağlı bir olgu değildir, geçmişteki alimlerin fetvasını almadan bu işte icma vardır deseniz bile bunun genel bir bağlayıcılığı yoktur fıkıhta da geçersizdir.
 

KARAMURAT-3

Kıdemli Üye
Katılım
11 Eki 2007
Mesajlar
4,706
Tepkime puanı
54
Puanları
0
Konum
Ankara
Web sitesi
mazlumlarvezalimler.blogcu.com
"Ayrıca icma-i ümmet var."

icma i ümmet zamana bağlı bir olgu değildir, geçmişteki alimlerin fetvasını almadan bu işte icma vardır deseniz bile bunun genel bir bağlayıcılığı yoktur fıkıhta da geçersizdir.

Bu konuda İslam alimleri bu mesele hakkında ortak bir görüşle hareket etmişlerdir.Fıkıhta niye geçersiz olsun?
 

KARAMURAT-3

Kıdemli Üye
Katılım
11 Eki 2007
Mesajlar
4,706
Tepkime puanı
54
Puanları
0
Konum
Ankara
Web sitesi
mazlumlarvezalimler.blogcu.com
1461766_427430304046387_1611309909_n.jpg


BU HABERİ TARİHE NOT DÜŞÜN!


MHP Kayseri milletvekili Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu’nun, AYASOFYA CAMİ İBADETE AÇILSIN” KANUN TEKLİFİ MECLİSTE ÇOĞUNLUĞA SAHİP AKP OYLARIYLA REDDEDİLDİ!


Maalesef AKP'nin izlediği bazı yanlış politikalar vardır ...Ve bunun başında da canımız kadar sevdiğimiz ve uğrunda hiç düşünmeden öleceğimiz atamız Fatih Sultan Muhammed Han'ın bize miras'ı emanet'i olan Fethin Sembolü Ayasofya gelmektedir..



Fakat muhafazakar kesimin sesi olduğunu söyleyen AKP bu yaptığı ile tartışmasız bir yanlış'a girmiştir..




BU İSTİSMARA SESSİZ KALMA!


Parti ya da kişiler davamdan daha üstündür diyenlere
yazıklar olsun.

Atamız Fatih'in Vakfiyesi belli..!


Çünkü kusursuz olan insan değil,İSLAMDIR!


 

Mahpeyker

Kıdemli Üye
Katılım
2 Eyl 2009
Mesajlar
4,456
Tepkime puanı
742
Puanları
0
oylamada hayir diyenlerde olmus. cok tuhaf bir durum. yahu bu hayir diyeler acaba Ayasofyanin kültürümüzde ki yerini bilmiyorlarda mi hayir diyorlar yoksa cahili cühela mi bunlar !?

akp ye sünni kurulus olarak bakanlar yaniliyorlar. onlar on senedir islama hic bir sekilde hizmet niyetlerinin olmadigini cok acik bir sekilde gösterdiler.

okullarda siyer, kuran vs dersleri ek ders olarak getirdiler daha ne yapsinlar demesin kimse- egitim sistemini yakindan bilen cok iyi farkindadir ki alt yapi olusturulmadan sadece göz boyama amacli getirildi bunlar. yoksa islama, kurana ve Allaha hizmet icin degil !

bunlarin defterleride dürülür bir gün. Allah aceleci degildir ceza hükmünde. merhametinden dolayi bekler ve bazende azaplari cogalsin diye beklerde sonra keser cezalarini.

müslüman ülke olan türkiyede süt bankasi inanilmaz büyük derecede bir skandaldir. o zaman kendisi torunlarina süt bankasindan süt verdirsin !

ama yapmaz domuz gribi asiri gibi ... milleti tesvik ettiler olmalari icin kendisine gelince olmam dedi ... acaba neden !? icinde ki katki maddelerini biliyor muydu ? ve ileriki zamanlarda getirecegi riskleri !?

balik hafizali olmamak lazim

 

KARAMURAT-3

Kıdemli Üye
Katılım
11 Eki 2007
Mesajlar
4,706
Tepkime puanı
54
Puanları
0
Konum
Ankara
Web sitesi
mazlumlarvezalimler.blogcu.com
Ayasofya Camii 19 Şubat 1936 tarihli tapu senedine göre: Fatih Sultan Mehmed Vakfı adına 'türbe, akaret, muvakkithane ve medrese-i müştemil Ayasofya'yı Cami-i Şerifi olarak tapuludur. Vakıflar Genel Müdürlüğü Kütük Defterinde de aynı şekilde cami olarak kayıtlıdır. Şu an müze olarak kullanılması yasalara uygun değildir. Bugün, tüm selatin camilerimiz sabah ezanından yatsı ezanına kadar, haftanın her günü, hangi dinin mensubu olduğuna bakılmaksızın herkesin ziyaretine, ibadetine ücretsiz olarak açıkken, Ayasofya, yasalara, hukuka aykırı olarak, ancak müze olarak ziyaret edilebilmektedir

http://www.sondakika.com/haber/haber-mhp-li-halacoglu-ndan-ayasofya-teklifi-5279393/
 

PUTKIRAN

Kıdemli Üye
Katılım
21 Eki 2009
Mesajlar
3,228
Tepkime puanı
189
Puanları
0
Konum
Ankara
HAC 40:
Onlar sırf, "Rabbimiz Allah'tır" dedikleri için yurtlarından çıkarıldılar. Eğer Allah'ın, insanların bir kısmını bir kısmıyla defetmesi olmasaydı, içlerinde Allah'ın adı çokça anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler her halde yerle bir edilirdi. Allah, kendisine yardım edene elbette yardım eder. Allah elbette Kavî, Azîz'dir.


Ayetinde de görüldüğü gibi mabetler kutsaldır.Kilise camiye cami kiliseye çevirilemez.
Ayasofya ibadete açılacaksa kilise olarak açılmalıdır.
 
Üst