Halidiye.com'dan Muhammed Mehdi bildirdiler:
Ferdiyyet makamı
Ferdiyet makamı, çıkış makamlarının nihayetinde bir makamdır. Salikin yüzü tamamen Mevla'ya dönüktür, onun hali daimi zevk üzeredir. Ferdiyet makamına yükselmiş bir salik asla ve kat'a bir an bile olsa mahlûka yönelmez, onlarla ilgilenmez bunu zul görür, eziyet kabul eder. Mevla’yı bilişi tam ve kâmil olmakla beraber insanlara irşad evliyasının (Vazifeli Mürşid-i Kamilin) verdiği faydayı vermez, veremez.
Bu makama çıkmak için ne yapmak gerekir?
Ferdiyet makamında bulunan ya da Kamil ve Mükemmil bir büyük ALLAH dostunun sohbetine katılmakla, şayet yaradılışında da böyle bir kabiliyet varsa salik bu makama çıkabilir. Akıl ile, tefekkür etmekle, isimden müsemmaya ulaşmaya çalışmakla bu makamı elde etmek mümkün değildir. Bırakın bu makamdan söz etmeye, salt akılla yapılan tefekkürle dünya semasını bile geçmek mümkün değildir. Yani tasavvuf ehli olmaksızın ferdiyet makamından söz edilmesi mümkün değildir.
Peki bir kimse üveysi olarak ferdiyyet makamına çıkabilir mi?
Yani vefat etmiş bir mürşid-i kâmilin ruhaniyetinin terbiyesine girerek, onun teveccühüyle ferdiyet makamına çıkılabilir mi? Azın da azı ihtimalle böyle bir şey mümkün olmakla beraber, nüzul edip irşad edebilmesi için zamanın halifesine, yaşayan o biricik sultana bağlı olması, o makamdan inmeyi istemesi gerekir (ki bu makamdan inmeyi hiç istemez). ALLAH onu irşad için vazifelendirirse cebren zevk makamından, kulluk makamına indirir.
Ferdiyet Makamı ile ilgili en güzel numune Hacem Muhammed Parisa Kuddise Sırrıhudur. Pirimiz Şahı Nakşibend hazretleri: "Yaradılışımdan maksat Hace Muhammed Parisa'dır" demiş ve o istiğrak halindeyken defalarca ayaklarını öpmüştür. Muhammed Parisa hazretleri öylesine varlık aleminden soyutlanmıştı ki kendi varlığı kalmadığı gibi mahlûkatı da göremiyordu. Öyle büyük bir Sultanın evladı olmasına rağmen, geri dönmeyi hiç istemediği için Nakşibend Hazretleri ona iniş teveccühü yapmadı ve İrşad görevini Hace Alâeddin Attar hazretlerine verdi. Muhammed Parisa ilgili kıssalar dikkatle okuna. (Reşahat'e bakınız)
Peki iddia ettikleri gibi Fethullah Gülen ya da Risale-i Nurlar, cemaat manevi şahsiyeti bu ferdiyyet makamının mazharı olabilir mi?
ALLAH, insanın terbiyesini yine insana vermiştir. Çünkü insan yaratılmışların en hayırlısıdır. Tek başına kitap irşad edemez. Kalbi yok, ruhu yok, sırrı yok, hafisi yok, ahvası yok, nefsi yok, kalıbı yok? Kalbimi terbiye edebilmesi için bana kalbiyle aynalık etmesi gerekir, Ruhum için Ruhu, Sırrım için sırrı vs vs... Kitapta bu letaiflerin hiçbiri olmadığı için seyr-i süluk yaptırmaları mümkün değildir. Kamil Mükemmil bir Mürşid Şarttır. Dolayısıyla risale okumakla hatta en kıymetli Tasavvuf eserleri de olsa başka herhangi bir kitabı okumakla ALLAH'a vasıl olunamaz.
Said Nursi’nin Ruhaniyeti Ferdiyet Makamını temsil edebilir mi?
Said Nursi merhum, Şeyh değil bir mütefekkirdir. Müslüman ilim ve düşünce adamıdır. O ALLAH'ın ayetlerini, hadis-i şerifleri, alimlerin görüşlerini ve zamanın şartlarını aklıyla idrak etmiş ve buna uygun çözümler, öneriler sunmaya hasbel kader gayret etmiştir. Aklı, bir dehanın aklı olabilir ama letaifleri gönlü, bir Şeyh olmadığı böyle bir terbiye görmediği için yetiştiren vasfını kazanamaz. Dolayısıyla bırakın o ferdiyet makamını, kalp latifesinin arşın ötesine çıkması dahi Kamil Mükemmil Şeyhsiz muhaldir. Ki bu durumda başka birini ruhaniyetiyle terbiye edip olgunlaştırması mümkün olsun. Zaten Said Nursi merhumun şeyh olmadığını bütün Nurcular, talebeleri kabul, ikrar ve ilan etmektedirler. Bu gizli bir şey değildir.
Bütün bu hakikatlere rağmen, nasıl olmuşsa olmuş ve Said Nursi merhum ferdiyet makamına çıkmış olsun. İmkânsız da bu hadi öyle olsun ve O'nun ruhaniyeti de Fethullah Gülen Hoca'nın Ruhaniyetini terbiye etmiş olsun. Böylece Fethullah Gülen ferdiyet makamından nasiplenebilir mi?
Muhal kere muhal olmakla beraber böyle bir şey vaki olsa bile, ferdiyet makamı hizmete manidir. Yani hem Said Nursi merhum hem de Fethullah Gülen Hoca ya da başka bir abi, eğer o makamda iseler, onların mahlûkata yönelip onların işlerini görmeye çaba sarf etmekleri, onları irşad etmeleri, cemaat lideri olmaya takat getirmeleri makamın hakikati icabı mümkün değildir. Mahlûkun kokusu bile onlara eziyet ederken hatta onları göremeyecek bir makamda bulunurken nasıl olur da bu vazifeyi yüklenebilirler? Ferdiyet makamında olmadıkları gibi, bu makamın inceliklerinden ve icaplarından da kesinlikle haberdar değiller.
Bu muhal kere muhal şey cereyan etmiş olsun ve nasıl olmuşsa ferdiyet makamına çıkılmış ve o makamdayken nasıl olmuşsa cemaat liderliği, hizmet gibi vazifeler yüklenmiş olsun (uzletin zirvesi ve hizmet nasıl bir araya gelmişse). Ve bu makam ile İrşad kutupluğunu kendisinde barındırabilir mi?
Ferdiyyet makamında bir Evliyanın Kutbu'l irşad makamını elde edebilmesi için, iniş makamları olan Seyri anillah’ı ve Seyri Fil Eşyayı tamamlaması gerekir. Seyri Anillah’ı tamamlarsa Gavs, Seyri fil Eşyayı tamamlarsa da Kutbul irşad olur. Çıkış makamındaki Gavslık ve kutbul irşadlık bu makamların gölgesidir ve "asıl" Gavslık, Kutbu'l İrşadlık inişteki bu makamdadır. Kutbu'l irşad olabilmek için tam olarak mahlûkata inmek gerekir. Tam çıkış için yaşayan bir mürşid-i kâmile bağlı olmak gerekmeye bilir. Hatta vefat etmiş bir meşayıh kınından çıkmış bir kılıç gibi olduğu için bu makama yükselişte ondan istifade etmek Ferdiyet makamına çıkmayı kolaylaştırabilir de. Ancak o sırf ve daimi zevk makamından cebren indirilip irşad kutbunun kemalatını da elde etmek için vefat etmemiş, o an yaşayan bir mürşid-i kâmile bağlı olması gerekir. Yani zamanın kutbu'l irşadına intisab etmiş olması gerekir. İniş teveccühünü size kim yaptı?
Muhal kere muhal kere muhal olan bu durum için sorulacak soru şudur:
Fethullah Gülen Hoca'yı ya da başka bir abiyi, hadi Said Nursi merhumun Ruhaniyeti Ferdiyet makamına çıkardı. Hadi öyle oldu. Peki, ona o istemeden zorla kim seyr-i anillah'ı ve seyr-i fil eşyayı yaptırıp tam iniş seyrini yaptırıp kutbu'l irşad makamına indirdi? O teveccühü hangi Şeyh Efendi yaptı? Yaşayan ve üstelik Kutbu'l İrşad olan Şeyhleri mi var? Varsa bu makamdan diğer hizmet neferlerinin de istifade etmesi için neden bunu ilan etmiyorlar? Millete talkını verip kendileri salkımı mı yiyor?