Evliyaullah, Rabıta ve Hadis-i Şerfilerle+Alimlerin Görüşleriyle Tasavvuf

adalı

Profesör
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
1,907
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Web sitesi
adali81.blogcu.com
alıntı....
Kabirde olanlardan murad ruhu ölmüş olanlardır. Onlar hiçbir hakikati duymazlar.


Körle gören, karanlıkla aydınlık, gölge ile hararet bir ....

körden murad ne,görenden murad ne?
veya karanlıktan murad ne aydınlıktan murad...?
ya gögeden murad nedir,veya hararetten....

Ayet hiç bir şekilde saptırmaya meydan vermemek için somut zıtlıklarla örnekler vermiş ama yine de tevil yapıp HAŞA Allahın anlatamadığı muradına tercüman olmuşsunuz...
pes...
Ruh ölümsüzdür diyordunuz şimdide ölümlü oldular...

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'lerinde buyurur ki:

"Körle gören, karanlıkla aydınlık bir değildir." (Fâtır: 19-20)

Adı geçen bu kör, bakar kördür. Bakıyor, fakat hakikatı göremiyor.
Birisi iman nuruyla münevver olmuş, diğeri dalâlette kalmış. Bunlar da bir değildir.

"Gölge ile hararet bir değildir." (Fâtır: 21)

"Dirilerle ölüler de bir değildir." (Fâtır: 22)

Kalpleri iman ve marifetullah ile ebedî bir hayata nâil olmuş bulunan müminlerle, kalpleri küfür ve isyan zulmetleri içinde kalmış, mânen ölmüş, böyle bir hayattan mahrum kalmış kimseler eşit bulunamazlar.

"Allah dilediği kimseye işittirir." (Fâtır: 22)

"Sen kabirlerde olanlara işittiremezsin." (Fâtır: 22)

Cesedi var amma ruhu ölmüş, onun cesedi kabri olmuş, dünyada iken kabre girmiş, canlı cenaze.

"Resulüm! Sen ancak bir uyarıcısın." (Fâtır: 23)

Senin vazifen sadece tebliğ etmek, uyarmaktır. Eğer uyarılan kimse sapıklık üzerinde ısrar edenlerden olursa, bundan dolayı da kendini üzme.
"Kötülükleri yapanlara gelince, kötülüğün cezası kendi mislidir. Onları zillet kaplar. Onları Allah'tan koruyacak hiç kimse bulunmaz. Onların yüzleri sanki karanlık geceden bir parçaya bürünmüştür. İşte bunlar da cehennemliklerdir. Orada ebedî kalacaklardır." (Yunus: 27)
 

elmnightmare

Profesör
Katılım
8 Eyl 2007
Mesajlar
1,734
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Ölüleri ayakta, dirileri mezarda gördüm diyordu merhum Kutub(r.a.)
BAk gördün mü ne kadar doğru demiş...
İnsanların yüzüne ayetler okunuyor da hala imana gelmiyorlar...İmana gelmeyen adam ölü değil de nedir?
Dirilerde mezarda ayıldılar ama nasıl ayıldılar...Müslüman ölü değildir çünkü bir odadan başka bir odaya nakledilmiştir..KAfir ise inkar ettiği gerçekle yüzyüze gelince uyandı ama iş işten geçti....:clap2:
 

fakiri

Kıdemli Üye
Katılım
14 Ocak 2007
Mesajlar
15,969
Tepkime puanı
355
Puanları
83
Konum
KOCAELİ
Çürük Tahta Çivi Tutmaz !

Çürük tahtalara çivi çakmaktan ne zaman vazgeçeceksiniz ?

:lac:
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
"Allah'ın veli kullarından birini gördüğün zaman ona saygıda kusur etme. Bu konuda gösterilecek kusur, onun önünde edeple oturup, hayır ve bereket ummaktan seni mahrum eder."

"Bil ki, âdemoğlu velayet katında edeplendiği gibi; yer ile gök de ona karşı edebini takınır. "

"Şüphe yok ki, ibadetlerin en güzeli, Allah'a güvenmektir."


Kaynak: Gelin Tâcı- İbn Ataullah el-İskenderî

(Tevekkül'den alıntıdır)
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Sultan Seyda Muhammed Raşid Erol Hazretleri, nasihat etmişlerdir:

"Mürşidler, kuvvetli imanlarından ve İlahi tasarruflarından dolayı talebelerinin kalblerini dünya sevgisi ve malayani (boş) şeylerden temizleyip ALLAH’a bağlarlar. Bu da tevbe-i nasuh (kesin tevbe) ile meydana gelir. Tevbe-i nasuh, insanın sıfatını değiştirir. Sıfatın değişmesi demek, haram fiilleri, çirkin sıfatları terk ederek, İslam’ın meşru dairesine girmek, yani sırat-ı müstakim üzere yaşamaktır."

"Siz dininizi beldenizde bulunan en büyük, en muttaki alimlerden öğreniniz. Herkesden fetva sormayın. Çünkü memlekette fetva verecek kimse çok azdır. İlimle meşgul olan kimse, dünyada en güzel iş ile meşgul oluyor. İlim olmadığı zaman cehalet olur. Cahilin abidi de, sofisi de hüsrandadır. Osmanlıya bakınız: Ne idi ne oldu?"

(hüseyni'den alıntıdır)
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Risale-i Rufaiyye sf. 14'de kayıtlıdır:

Bu yolda aşk, muhabbet olmaksızın da yürünemez. Aşk kelimesinin aslı “ışk” olup sarmaşık manasına gelir. Sarmaşık nasıl sarıldığı yeri istilâ ederse, aşk da girdiği kalbi öylece istilâ ettiğinden, şiddetli sevgiye aşk denilmiştir. Kur’ân’daki eşedd-i hubb lafzı da buna işaret etmektedir. Yine 'Allah onları, onlar da Allah’ı severler' ayetiyle de muhabbetin önce Hakk’tan zuhur ettiği teyid edilmiştir.

Ahmed er-Rufaî Hazretleri sâlik’in Allah aşkına erebilmesi için zikre devam etmesi, Allah’ın nimet ve ihsânını tefekkür etmesi, Allah dostlarıyla olan bağını kavî kılması, Allah’ın emirlerine itaat etmesi ve Allah’dan muhabbet talebiyle duada bulunması gerektiğini söyler. Buyurmuşlardır ki:

'Aşkı mumdan öğrenin. Renginin sarılığı, gözyaşı ve bedenini yakması sebebiyle o, âşıkların şeyhidir.'
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
"Allah'ın göklerde ve yerde olan herşeyi bildiğini görmüyor musun? Her hangi üç kişinin fısıldaşması halinde mutlaka dördüncüleri O'dur, beş kişinin de altıncıları mutlaka O'dur. Gerek daha az, gerek daha çok her nerede olsalar, mutlaka O, beraberlerindedir. Sonra yaptıklarını kıyamet gününde kendilerine haber verecektir. Haberiniz olsun ki Allah herşeyi tamamıyla bilir. "

Mücadile Suresi (58. Sure/ 7. ayet)


"Allah arzunuza ulaştırsın. Allah niyetinizi halis etsin, niyetinizin neticesine ulaştırsın, ameller niyete bağlıdır. Bu da bir ameldir. Allah'ın emirleri insanlara amel oluyor. İşte Allah'ın emri:

'Allah için birbirinizi sevin, Allah için bir araya gelin.'

Kelâm-ı kibârda şöyle geçer:

Gelin ey yâr-ı sâdıklar
Bu meydân-ı muhabbettir
Bütün cem olsun âşıklar
Bu meydân-ı muhabbettir
Şefîimiz Muhammed'dir


Sadıkların, inananların, müslümanların ruhları Cenâb-ı Hakk'a belâ demiş. Allah'ın fermanına, "Elestü birabbiküm" fermanına inanmışsa müslüman, kim olursa olsun, sadıklarla beraber. Yani Allah'a vermiş olduğu sözün üzerinde durur. Yani sadıktır.

- İşte bu nedir?

- Allah'a vermiş olduğu söz için büyük bir amel için gelirler. Bundan büyük amel olamaz. Çünkü Cenâb-ı Hakk tekrar buyuruyor ki: "Allah için iki müslüman bir araya gelirse," akraba olarak değil, iş ortağın var, işinden dolayı gitmişsin, veyahut birinden ihsan görmek için gitmişsin bunlar değil. Sırf Allah için. Onun için Cenâb-ı Hakk buyuruyor ki: "İki müslüman Allah için bir araya gelir konuşurlarsa üçüncüsü biz oluruz. O cemaat üç kişi olursa dördüncüsü biz oluruz, dört kişi olursa beşincisi biz oluruz. Cemaat ne kadar çoğalırsa çoğalsın mevcut olanların bir fazlası biziz".

Büyük bir ameldir, bu tarîkat sohbeti. Allah'ın büyük bir lütfudur. Büyük bir ihsanıdır insanlara. Niye? Çünkü:

Anın dervişleri kalmaz gaflette
Çoklarını irşad eder sohbette


Sohbet ne yapıyor? Müridi irşad ediyor.

Derviş kim? Allah için her işini bırakıp bir araya gelenler. Sohbet dinleyenler, amel işleyenler.

... İla Ahir...
"

Abdurrahim Reyhan Hz. (K.S)
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
İbn Teymiyye şöyle der:

"Zevk, vecd, mükâşefe ve muhataba ehlinin hüccetine gelince, bunlardan ehl-i hak olanlar, vakıaya mutabık sahih ilhamlara mazhardır. Nitekim Sahîhân'da (el-Buhârî ve Müslim''in Sahîh'leri) Hz. Peygamber (s.a.v)'in şöyle buyurduğu nakledilmiştir:

"Sizden önceki ümmetlerde "muhaddes"ler (ilham sahipleri) vardı. Eğer ümmetimde de (muhaddes) biri varsa, Ömer'dir."

Hz. Ömer (r.a) de şöyle derdi:

"İtaatkâr insanların ağızlarına yakın durun ve onların söylediklerini işitip dinleyin. Zira onlar için sadık/doğru işler tecelli eder."



Mecmû'u'l-Fetâvâ, XIII, 68-9.

(MOLLA'dan alıntıdır)
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
TEVESSÜL'E DEVAM:

ALLAH, bu ümmete ancak aralarında bulunan zayıf görünümlü salihlerin duası, namazı ve ihlası sayesinde yardım eder.” (Nesaî)

Siz ancak içinizdeki zayıf ve garib görünümlü salih kimselerin dua ve bereketiyle ilahi yardıma ve zafere ulaşırsınız.” (Buharî, Ebu Davud, Tirmizî)

Zayıf görünümlü salihleri ihmal etmeyiniz. Çünkü siz onlar sayesinde rızıklandırılır ve ilahi yardıma mazhar kılınırsınız” (Nesaî)

Konumuzla alâkalı bir başka hadiste de, bazı savaşlarda sahabe, tabiîn veya etbau tabiîn’den olan kişiler hürmetine o orduya zafer ihsan edileceği belirtilmiştir. (Buhari, Müslim)

İslâm tarihinde, peygamber, veli ve alimleri vesile ederk ALLAHu Tealâ’dan bir şey istemenin örnekleri çoktur. Bu manada ilk vesileyi Hz. Adem (A.S.) yapmıştır.

Hz. Ömer (R.A.) naklediyor: Hz. Rasulullah (A.S.) buyurdu ki:

"Hz. Adem (A.S.), cennetten çıkarılmasına sebep olan hatayı işledikten sonra affedilmesi için şöyle dua etti: ‘ALLAH’ım beni Muhammed’in hakkı için affeyle, tevbemi kabul buyur.’" (Hakim, Beyhakî, Tabaranî, Heysemî)

İbnu Hacer el-Mekki (Rh.A.) naklediyor: “İmam Şafiî, Bağdat’ta kaldığı günlerde İmam Ebû Hanife’nin türbesine gelir, ziyaret eder, kendisine selam verir, sonra onu vesile edip ALLAHu Tealâ’ya ihtiyacını arzederdi.”

İmam Ahmed b. Hanbel (Rh.A.), ALLAHu Tealâ’dan bir şey isterken İmam Şafiî’nin ismini zikrediyor ve onun hatırına ihtiyacının giderilmesini istiyordu. Oğlu Abdullah buna hayret edip babasına durumu sorunca, İmam Ahmed:

Şüphesiz İmam Şafiî, insanlar için güneş gibidir; herkese fayda sebebidir” demişti.

Yine İmam Şafiî’ye, Kuzey Afrika’lı müslümanların İmam Malik’in ismini anarak ALLAH’tan birşeyler istediklerinin haberi ulaşınca, bunu hoş görmüştü.

İmam Ebu’l Hasen eş-Şâzelî (Rh.A.) demiştir ki: “Kimin ALLAHu Teâlâ’ya arzedecek bir ihtiyacı olursa, İmam Gazzalî ile tevessül edip ihtiyacını Cenab-ı Hakk’a arzetsin.” (Nebhanî, Şevahidü’l-Hak).


(Dr. Dilaver Selvi'den nakildir)
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
MEKTUBAT
40. MEKTUP

ŞEYH MUHAMMED ES’AD ERBİLÎ
(Kuddise Sırruh)


MÜRŞİDE OLAN İHTİYAÇ

İltifat dolu mektubunuz ulaştı. Hadsiz ve hesapsız sevinç duydum.

Zihni Efendi kardeşimizin, haberleşmenin devamına dair olan istekleri birtakım inandırıcı delillerle kabule lâyık görülmüş olduğu halde bu konuda fakiriniz de faydadan hâli olmayacağı düşüncesi ile birkaç söz söyleyerek başınızı ağartmaya cesaret eyledim. Şöyle ki:

1- “Allah’ı unuttuklarından dolayı Allah’ın da kendilerine kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte onlar yoldan çıkmış fâsıkların tâ kendileridir.” (Haşr: 19) Âyet-i celîle’si icâbınca Cenâb-ı Allah, zikir ve fikirden hâli olan müminleri “fâsık” kelimesiyle tâbir buyuruyor.

2- Tarikatların herhangisinde olursa olsun zikir ve fikir ile sâlih olmak isteyen bir mümin, o tarîki bilemediğinden herhalde bir yol göstericiye, nefis ve şeytan gibi eşkıyadan muhafaza için uyanık bir yardımcıya muhtaçtır.

3- Allah-u Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri, “Sâdıklarla beraber olunuz.” (Tevbe: 119) buyuruyor. Mürşidle beraberliğin bir kısmı cismâni olduğu gibi bir kısmı da rûhânîdir ki, bunu râbıta ile izah edebiliriz. Râbıtanın azlık ve çokluğu, yani zayıflık ve kuvvetliliği muhabbetin azlık ve çokluğuna tâbi bulunacağından muhabbet arttıkça râbıtanın kuvveti de artar. Râbıtaya ihtiyacını kavrayan hayırlılar için mürşidin muhabbeti gibi leziz bir ilaç bulunamaz. Bu ilacın tesirine mani bir şey varsa o da perhiz hususunda riayet edilmesi gerekenlere riayet etmemekten ibarettir ki, bunun birincisi şeriata muhalif, ikincisi de israf kabilinden olan birtakım süs ve ziynete muhabbet, üçüncüsü ehl-i gaflet ve kasvetle ülfet ve sohbet etmektir. Cenâb-ı Hakk bu fakir-i hakir ile bütün değerli kardeşlerimi maddi ve mânevi müfsidlerden koruyarak uhrevî olan büyük maksatlarımıza nâil buyursun, âmin.



Allah razı olsun adalı kardeşim, kıymetli bilgilerdir; faydalı olan ilimdir..
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Nisbet almanın dördüncü yolu; diri bir şeyhe intisab etmekle tezhibi ahlak (ahlakı güzelleşirmek, süslemek), tevhide fena bulmak için diri şeyhin sohbetine gitmektir.

Ümmetten bu yolda tehlike gören hiçbir zat olmamıştır. Sohbet ve mücahede intisab edilen şeyhe hizmet etmekten ibarettir. Sohbet kemal bulunca salik Cenab-ı Hakk’ın izin ve iradesiyle kendini kemalata erdirmiş olduğundan, başkalarını da Hakka davet etmeye hak kazanır.

Bu yol her zamanda revaç bulmuş, Sıddıkiye ve Şazeli meşayıhı tarafından tecrübe edilmiştir. Şazelilerden asrının müceddidi İmam Şerani, ikinci binin müceddidi İmam Rabbani rahimehullah her zamanda bu yolun açık olduğunu ve kıyamete kadar devam edeceğini beyan etmişlerdir.

İmam Rabbani diri bir kediye intisab, vefat etmiş bir arslana intisabdan daha hayrlıdır demekle bu yol ashabı kiramın yoludur, şüphe ve tehlikelerden aridir buyurmuştur.

İmam Şerani de, bir insan 600 kanatla tek başına amel etse bile kemalatı elde etmeye yol bulamaz ve mürşidsiz yola çıkanın evham ve hayal tuzaklarında boğulmasından korkulur. Onun için diri bir şeyhe intisab etmek vaciblerden sayılmıştır. Ben de en son bütün ilim ve bilgilerimi terk etmekle Hace Ali el Havvas’ın kuddise sırruh sohbetine girdim, ondan sonra bu kavmin hakiki olan meşreblerine vakıf oldum. Hatta ilimde tekamül etmeme rağmen Hace’nin sohbetine devam ettikten sonra hiçbir şey bilmediğimi idrak ettim, buyurmuştur.


Kaynak: Edeble Varış Lütüfla Dönüş Dilara Yayınları Üstaz Fakih İsmail Çetin kuddise sırruh.

Nette neşreden: Hak-dilaram
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Halidiye.com'dan Muhammed Mehdi bildirdiler:

Ferdiyyet makamı

Ferdiyet makamı, çıkış makamlarının nihayetinde bir makamdır. Salikin yüzü tamamen Mevla'ya dönüktür, onun hali daimi zevk üzeredir. Ferdiyet makamına yükselmiş bir salik asla ve kat'a bir an bile olsa mahlûka yönelmez, onlarla ilgilenmez bunu zul görür, eziyet kabul eder. Mevla’yı bilişi tam ve kâmil olmakla beraber insanlara irşad evliyasının (Vazifeli Mürşid-i Kamilin) verdiği faydayı vermez, veremez.

Bu makama çıkmak için ne yapmak gerekir?

Ferdiyet makamında bulunan ya da Kamil ve Mükemmil bir büyük ALLAH dostunun sohbetine katılmakla, şayet yaradılışında da böyle bir kabiliyet varsa salik bu makama çıkabilir. Akıl ile, tefekkür etmekle, isimden müsemmaya ulaşmaya çalışmakla bu makamı elde etmek mümkün değildir. Bırakın bu makamdan söz etmeye, salt akılla yapılan tefekkürle dünya semasını bile geçmek mümkün değildir. Yani tasavvuf ehli olmaksızın ferdiyet makamından söz edilmesi mümkün değildir.

Peki bir kimse üveysi olarak ferdiyyet makamına çıkabilir mi?

Yani vefat etmiş bir mürşid-i kâmilin ruhaniyetinin terbiyesine girerek, onun teveccühüyle ferdiyet makamına çıkılabilir mi? Azın da azı ihtimalle böyle bir şey mümkün olmakla beraber, nüzul edip irşad edebilmesi için zamanın halifesine, yaşayan o biricik sultana bağlı olması, o makamdan inmeyi istemesi gerekir (ki bu makamdan inmeyi hiç istemez). ALLAH onu irşad için vazifelendirirse cebren zevk makamından, kulluk makamına indirir.

Ferdiyet Makamı ile ilgili en güzel numune Hacem Muhammed Parisa Kuddise Sırrıhudur. Pirimiz Şahı Nakşibend hazretleri: "Yaradılışımdan maksat Hace Muhammed Parisa'dır" demiş ve o istiğrak halindeyken defalarca ayaklarını öpmüştür. Muhammed Parisa hazretleri öylesine varlık aleminden soyutlanmıştı ki kendi varlığı kalmadığı gibi mahlûkatı da göremiyordu. Öyle büyük bir Sultanın evladı olmasına rağmen, geri dönmeyi hiç istemediği için Nakşibend Hazretleri ona iniş teveccühü yapmadı ve İrşad görevini Hace Alâeddin Attar hazretlerine verdi. Muhammed Parisa ilgili kıssalar dikkatle okuna. (Reşahat'e bakınız)

Peki iddia ettikleri gibi Fethullah Gülen ya da Risale-i Nurlar, cemaat manevi şahsiyeti bu ferdiyyet makamının mazharı olabilir mi?

ALLAH, insanın terbiyesini yine insana vermiştir. Çünkü insan yaratılmışların en hayırlısıdır. Tek başına kitap irşad edemez. Kalbi yok, ruhu yok, sırrı yok, hafisi yok, ahvası yok, nefsi yok, kalıbı yok? Kalbimi terbiye edebilmesi için bana kalbiyle aynalık etmesi gerekir, Ruhum için Ruhu, Sırrım için sırrı vs vs... Kitapta bu letaiflerin hiçbiri olmadığı için seyr-i süluk yaptırmaları mümkün değildir. Kamil Mükemmil bir Mürşid Şarttır. Dolayısıyla risale okumakla hatta en kıymetli Tasavvuf eserleri de olsa başka herhangi bir kitabı okumakla ALLAH'a vasıl olunamaz.

Said Nursi’nin Ruhaniyeti Ferdiyet Makamını temsil edebilir mi?

Said Nursi merhum, Şeyh değil bir mütefekkirdir. Müslüman ilim ve düşünce adamıdır. O ALLAH'ın ayetlerini, hadis-i şerifleri, alimlerin görüşlerini ve zamanın şartlarını aklıyla idrak etmiş ve buna uygun çözümler, öneriler sunmaya hasbel kader gayret etmiştir. Aklı, bir dehanın aklı olabilir ama letaifleri gönlü, bir Şeyh olmadığı böyle bir terbiye görmediği için yetiştiren vasfını kazanamaz. Dolayısıyla bırakın o ferdiyet makamını, kalp latifesinin arşın ötesine çıkması dahi Kamil Mükemmil Şeyhsiz muhaldir. Ki bu durumda başka birini ruhaniyetiyle terbiye edip olgunlaştırması mümkün olsun. Zaten Said Nursi merhumun şeyh olmadığını bütün Nurcular, talebeleri kabul, ikrar ve ilan etmektedirler. Bu gizli bir şey değildir.

Bütün bu hakikatlere rağmen, nasıl olmuşsa olmuş ve Said Nursi merhum ferdiyet makamına çıkmış olsun. İmkânsız da bu hadi öyle olsun ve O'nun ruhaniyeti de Fethullah Gülen Hoca'nın Ruhaniyetini terbiye etmiş olsun. Böylece Fethullah Gülen ferdiyet makamından nasiplenebilir mi?

Muhal kere muhal olmakla beraber böyle bir şey vaki olsa bile, ferdiyet makamı hizmete manidir. Yani hem Said Nursi merhum hem de Fethullah Gülen Hoca ya da başka bir abi, eğer o makamda iseler, onların mahlûkata yönelip onların işlerini görmeye çaba sarf etmekleri, onları irşad etmeleri, cemaat lideri olmaya takat getirmeleri makamın hakikati icabı mümkün değildir. Mahlûkun kokusu bile onlara eziyet ederken hatta onları göremeyecek bir makamda bulunurken nasıl olur da bu vazifeyi yüklenebilirler? Ferdiyet makamında olmadıkları gibi, bu makamın inceliklerinden ve icaplarından da kesinlikle haberdar değiller.

Bu muhal kere muhal şey cereyan etmiş olsun ve nasıl olmuşsa ferdiyet makamına çıkılmış ve o makamdayken nasıl olmuşsa cemaat liderliği, hizmet gibi vazifeler yüklenmiş olsun (uzletin zirvesi ve hizmet nasıl bir araya gelmişse). Ve bu makam ile İrşad kutupluğunu kendisinde barındırabilir mi?

Ferdiyyet makamında bir Evliyanın Kutbu'l irşad makamını elde edebilmesi için, iniş makamları olan Seyri anillah’ı ve Seyri Fil Eşyayı tamamlaması gerekir. Seyri Anillah’ı tamamlarsa Gavs, Seyri fil Eşyayı tamamlarsa da Kutbul irşad olur. Çıkış makamındaki Gavslık ve kutbul irşadlık bu makamların gölgesidir ve "asıl" Gavslık, Kutbu'l İrşadlık inişteki bu makamdadır. Kutbu'l irşad olabilmek için tam olarak mahlûkata inmek gerekir. Tam çıkış için yaşayan bir mürşid-i kâmile bağlı olmak gerekmeye bilir. Hatta vefat etmiş bir meşayıh kınından çıkmış bir kılıç gibi olduğu için bu makama yükselişte ondan istifade etmek Ferdiyet makamına çıkmayı kolaylaştırabilir de. Ancak o sırf ve daimi zevk makamından cebren indirilip irşad kutbunun kemalatını da elde etmek için vefat etmemiş, o an yaşayan bir mürşid-i kâmile bağlı olması gerekir. Yani zamanın kutbu'l irşadına intisab etmiş olması gerekir. İniş teveccühünü size kim yaptı?

Muhal kere muhal kere muhal olan bu durum için sorulacak soru şudur:

Fethullah Gülen Hoca'yı ya da başka bir abiyi, hadi Said Nursi merhumun Ruhaniyeti Ferdiyet makamına çıkardı. Hadi öyle oldu. Peki, ona o istemeden zorla kim seyr-i anillah'ı ve seyr-i fil eşyayı yaptırıp tam iniş seyrini yaptırıp kutbu'l irşad makamına indirdi? O teveccühü hangi Şeyh Efendi yaptı? Yaşayan ve üstelik Kutbu'l İrşad olan Şeyhleri mi var? Varsa bu makamdan diğer hizmet neferlerinin de istifade etmesi için neden bunu ilan etmiyorlar? Millete talkını verip kendileri salkımı mı yiyor?
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Büyük veli Hakim et-Tirmizî K.S, irşadla görevli Allah dostlarının çok özel hallerinden bazılarını şöyle anlatır:

"Ehlullahın bir kısmı, en yüksek velâyet derecesine sahip olur. Bu kimse, Allah Tealâ'nın kendisini özel dostluğuna seçtiği ve bu yolda kullandığı bir kuldur. O devamlı Allah ile beraberdir, O’nun himayesinde hareket eder. Allah ile konuşur, Allah ile görür, Allah ile alır, Allah ile verir. Allahu Tealâ onunla kullarını terbiye eder. Onun nazarı ile ölü kalpleri diriltir, onu vesile ederek halkı kendi yoluna çevirir. Onunla ilâhi ahlâkı ve adaleti ayakta tutar. Bu kimse devamlı Yüce Rabbini sena ve yüceltmekle meşgul olur.

Rasulullah A.S. onunla Allah'ın huzurunda övünür, sevinir. Allah onu nefsini görmekten ve kendisine güvenmekten korur. Bu haliyle onun sözü kalpleri Allah'a bağlar. Görülmesi nefislere şifa verir. Onun bir insana teveccühü ve yakınlığı kötü huyları temizler. O herkese fayda veren bir rahmet bulutudur. Hak ile batılın arasını ayırt eder. O sıddıktır, hak adamıdır. Allah'ın has dostudur, ariftir. İlhama mazhardır.
" (Nevadiru'l-Usul, I, 339)(alıntıdır)
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Rahmetli Fehmi Kuyumcu'nun bastırdığı, Şeyh Kuddusi Hazretlerinin Divanında, 425. Şiirinde mübarek nazmen buyurmuştur:

"Ey gardaş, eğer erenler, Allah'ın velileri zümresinden olmak istiyorsan evvela Şeriatten ayrılıp delalete düşmeyesin. Bununla beraber, dini inkar edenler ile görüşüp ihtilat da etmeyesin.

Çünkü tarikat asla şeriatsiz olmaz! Fakat hakikat de tarikatsiz olmaz
!"

427. Şiirinde de şöyle nasihat ediyorlar:

"Eğer maksadın Allah'a kavuşmak ise bir Kamil Mürşide uy, ona tabi ol.. Eğer, Kamil olmayan, yolu bilmeyen birine tabi olursan o seni sarp dağlara götürür, yolunu çıkmazlara sürer!"
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Rahmetli Fehmi Kuyumcu'nun bastırdığı, Şeyh Kuddusi Hazretlerinin Divanında, 799. Şiirinde mübarek nazmen buyurmuştur:

"Yüzyıl okusan marifet ehli (Arif) olamazsın; aşık olanın ise irfan gözleri bir anda açılır."
 

kumpas

Paylaşımcı
Katılım
5 Ocak 2008
Mesajlar
129
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
60
Değerli arkadaşlar ben siteye yeni üye oldum zaman buldukça yazılarınızı takip etmeye çalışıyorum. İlgimi çeken bir kaç konu var burada. Bazı çözemediğim ve anlamadığım sorularıda burada cevaplanacağını umud ediyorum.
Benim birinci sorum
Hz. Adem halk olunurken Hz. Muhammedin başında Nebi olduğu söyleniyor.
Benim bildiğim yanlışım varsa lütfen düzeltin, Nebiler Peygamberden sonra gelir. Yani Peygamber gelecek ondan sonra Nebi gelecek. Dolaysıyle durum böyleleyse Adem Halkolunurken Başında olan Nebiden önceki Peygamber kimdi.

İkinci bir sorumda.
Hz. Ademe Ruhu nef eden sıfat nedir.Ve nef olunan sıfatın nefsi varmıydı.

Üçüncü bir sorumda Hz. Ademin toprağı ölümlü dünyadan ve ( beytullahtan ) alındığı söyleniyor.
O zaman dünya kurulmamıştı. Hz. Adem cennetten kovulduktan sonra dünya halk olundu. Durum böyle ise var Olmayan bir Dünya toprağını mevcut olan veya olunan bir ademe nasıl bir toprak alınabilir.
teşekkürer.
 

hirahos

Kıdemli Üye
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
35,948
Tepkime puanı
483
Puanları
0
Yaş
55
Kumpas kardeşim,

Sorularınızın cevabını bilmiyorum, bilenler var ise inşallah lutfedip cevaplarlar..

Dünya yaratıldıktan çok sonra Adem AS. halk edilmiştir.. Envaru'l Aşıkin'de okumuştum..


-----------------------------------------------

"Sulük etmemiş bir ABİD, bu afetlerden kurtulmak istese, İMKANSIZ bir işi istemiş olur. Onun için ebrarın ileri gelenlerini görürsün ki kötü sıfatların birinden kurtulmaya bir gün çalışırlar ve ele geçer. Lakin ertesi gün, ondan daha acı ve daha çirkin bir baska sıfata müptela olurlar. Bir başka haslette muztarip kalırlar.

Zira onlar, bütün afetler kurtaran mukarrebler yoluna SULÜK etmediler. Kibir ve benliklerini koyup, Hakkın HUZURUNA gitmediler. Onun için zahmet ve meşakatte kalıp, rahat ve saadete yetmediler. Demek ki ebrar, amellerinde İHLAS üzere olsalar da, yine de BÜYÜK tehlikededirler.
"

(Erzurumlu ibrahim Hakkı Hz. Matifetname, s.954)(Adem66'dan alıntıdır)
 

elmnightmare

Profesör
Katılım
8 Eyl 2007
Mesajlar
1,734
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Benim birinci sorum
Hz. Adem halk olunurken Hz. Muhammedin başında Nebi olduğu söyleniyor.
Söyleniyor değil bu bir hadis-i şeriftir...

Yine Ebu Hureyre (radıyallahu anh) hazretleri anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü! dendi. Sana peygamberlik ne zaman vacib oldu?
Şöyle cevap verdi:
"Hz. Adem ruhla cesed arasında iken!" [Tirmizî, Menakıb 1)
Ahmed Bin Hanbel de de vardır buna benzer hadis Adem ruhla ceset arasında iken ben peygamberdim...

İkinci bir sorumda.
Hz. Ademe Ruhu nef eden sıfat nedir.Ve nef olunan sıfatın nefsi varmıydı.
Bu meselenin izahını Allah bilir...
Sadece ayet vardır SAD 72- Onu biçimlendirip ona ruhumdan üflediğim zaman derhal ona secde edin
Onun dışında nedir ne değildir bilemeyiz...

Üçüncü bir sorumda Hz. Ademin toprağı ölümlü dünyadan ve ( beytullahtan ) alındığı söyleniyor.
Bununla ilgili rivayetler var....İbn Kesir tefsirinde bahsediyor...Fakat en doğrusunu Allah bilir.
 
Üst