İslam ülkelerini laikleştirme çabaları
Batılı ülkelerin ortak hedefleri, giderek İslam ülkelerini İslam'dan uzaklaştırmaktır. Ama taktik icabı laikleştirmek girişimi ile işe başlamayı tercih ediyorlar.
Bu uzun ve çok muhtevalı konuyu özetlemek için açıklamalarıma cumhuriyet devri ile başlayacağım. Şöyleki:
1- Cumhuriyet Devri:
Cumhuriyet ilan edildikten sonra, Mustafa Kemal Paşa, Balıkesir'de ki Zağanos Paşa Camii'nde, camideki halka hutbe irad ediyor. Ve:
- Şüphesiz ki bizim ANAYASAMIZ KUR'AN-I KERİM'dir, diyor.
Fakat ne yazık ki, Paşa bu kararda kalmıyor, çevresindeki bazı masonik kişilerin telkinine kapılıyor, bırakınız anayasayı, bütün kânunlarımızı Batılılardan terceme ettirerek kanunlaştırmaya başlıyor.
Medeni Kanun, Borçlar Kanunu, Ticaret Kanunu, Türk Ceza Kanunu ve diğer kanunların herbiri başka başka ülkelerden alınıp yürürlüğe konuluyor.
Halbuki aslolan ve tabii olan çözüm her milletin kendi kanunlarını halkın karakterini, özelliklerini, milli, dini ve manevi değerlerini bilen kendi hukukçuları eliyle yapmasıdır.
Bu terceme ve taklit işi, dahada ileri götürülüyor ve Osmanlı İmparatorluğu'nu 634 sene payidar kılmış olan işlene işlene mükemmel bir tekamüle kavuşturulmuş bulunan mevzuatımız LAİKLEŞTİRME adı altında tamamen devreden çıkartılıyor.
Şu yakın senelerde aslından milletimizi bu derece aslından uzaklaştırmak, dejenere etmek yetmiyormuş gibi, "Biz Avrupa Birliği'ne gideceğiz" diye, AB'nin bütün kanunları, yine 'üstünkörü' olarak virgülüne ve noktasına dokunulmaksızın habire terceme ediliyor yürürlüğü konuluyor.
Bizim karakterimize, dinimize, itikadımıza, örf ve adetlerimize uymayan bu taklid mevzuat neticesinde, millet bir karmaşa içindedir. Zorla sevmediği yemeği yedirmek bile insana eziyet olduğu halde, bize uymayan kanunlar bize dayatılmaktadır.
2- Turgut Özal'ın Türk Cumhuriyetleri laikleştirme çabaları.
Birden bire konuyu değiştirdiğimi zannetmeyin. Elbette, siyasi ve hukuki tarihimiz, bu küçük köşe yazısı içine sığmaz. Onun için konuya bir kaç çarpıcı misal vererek hali pürmelalimizi tarif etmek zorundayım.
Rahmetli Özal Cumhurbaşkanı ve Yıldırım Akbulut ise Başbakan iken o dönem de Kominizm ani olarak haritadan siliniyor. Türki Cumhuriyetler birer birer bağımsızlıklarını ilan etmeye başlıyor. Turgut bey değişen bu durum üzerine dostu ABD senatörü Rabirt Bört aracılığıyla baba Bush'a bir teklif iletiyor:
"Sakın ha, Başkan Bush, artık Kominizm belası ortadan kalktı diye Türkiye'nin stratejik önemi kalmadı fikrine kendini kaptırmasın, ABD'nin Türkiye'ye olan ihtiyacı daha da arttı. Çünkü Türki Cumhuriyetler bağımsızlığına kavuştu. Şimdi onlar pek tabii olarak siyasi sistem olarak, İslam'a sarılacaklar, Türkiye olarak biz onların LAİKLEŞTİRİLMESİNE gayret ederek, ABD'nin politikalarına yardımcı olabiliriz; Ayrıca Orta Asya'daki stratejik madenlerin ABD'ye yönlendirilmesinde de köprü vazifesini görürüz" diye teklifleri iletiyor. Gelen cevab şöyle:
- Doğru söylüyorsunuz amma, sizin Başbakanınız Yıldırım Akbulut'la bu anlattıklarınız icraat asla gerçekleştirilemez, Çünkü Anavatan Partisi'nde Akbulut'un etrafında Milliyetçi Muhafazakar tandansta 150'ye yakın milletvekili mevcut...
Ondan sonra yapılmış olanları o günleri iyi bilenler hatırlarlar, Sayın Akbulut değiştiriliyor, Mesut yılmaz başbakan yapılıyor. Sayın Yılmaz'ın, Başbakan olmak üzere iken verdiği ilk beyanat aynen şöyle:
- Ben şayet başbakan olursam, kökten dinciliğe karşı çıkacağım, bazı sınai mahreçlerin ABD'ye yönlendirilmesine çalışacağım..?
3- "Gelelim Arap Baharı adı verilen ülkelerde, ABD'nin tertibiyle liderleri değiştirilmiş ve değiştirilmekte olan Mısır, Tunus, Libya gibi ülkelerin, yeniden yapılandırılması safhasında Başbakan'ın başkanlığında yürütülen laikleştirilme çabalarına:
Sayın Başbakan'ın laikleştirme ve ona benzer "Ilımlı İslam" deyimleriyle alevlenmiş olan tartışmalarda, yine ABD'nin rolü olduğu görülüyor.
İlk itiraz Mısır'daki İhvani Müslimin (Müslüman Kardeşler) camiasından geldi.
Bence bu konuda İhvanı Müslimin sözcüleri yerden göğe kadar haklıdır. Bilindiği gibi daha önceleri sırıf İhvanı Müslimin mensuplarını ezmek, ezdirmek için ABD, General Muhammed Necib'e ve Cemal Abdunnasır'a kanlı bir darbe yaptırmıştı. Bu camianın en kıymetli alimleri Seyyid Kutup ve arkadaşları idam edilmiş, hapse atılmışlardı.
Bu da bir laikleştirme operasyonu idi. Hüsnü Mübarek gibi kişiler yine ABD desteğiyle meydanı boş bulmuşlar ve en üstün himayeye mazhar dost ülke lideri muamelesine tabi tutulmuşlar idi.
Bu safhada Türkiye'nin rolü sistem ve laiklik dayatmacılığı olmamalı, tam tersine ABD'den ve AB ülkelerinden gelen dayatmacı girişimlere karşı koymak olmalıdır.
ABD'nin eski ve yeni başkanları ve eski Dışişleri Bakanları, Büyük Ortadoğu projesini mutlaka uygulayacağız, 22 islam ülkesinin siyasi haritalarını baştan başa değiştireceğiz diye bütün dünyaya ilan ettiler. Bu işgal, saldırı istila ve siyasi harita değişikleri şimdi hızla uygulanıyor. Sayın Başbakan'ın bu bir barışçı projedir sözünün artık inandırıcılığı kalmamıştır. Şu Eşbakanlık sevdasından artık vazgeçilmeli.
Süleyman Arif Emre