Abdulkadir Geylani'nin İbnu'l Arabi'nin geleceğini haber vermesi (S.8-9)
Seyyid Abulkadir Geylânî'nin "benden sonra Mağrip diyarından aziz bir zât zuhur edecektir, bu hırkayı ona teslim ediniz" diye vasiyet ettiği hırkanın Abdulkadir'in veresesi tarafından kendisine verildiğini sonra onu manevî oğlu Sadruddin Konevi'ye teslim ettiğini FasI ul-hitap adlı eserinde yazmaktadır.
Muhyiddin Arabi'nin Hz. Muhammed (a.s)'e iftirası (S.11)
Fusûs ul-hikem, Muhyiddin-i Arabi'nin 627 hicret yılında Şam'da bulunduğu sıralarda bir gece görmüş olduğu gerçek bir rüyan'ın ilhamıyla yazılmıştır. Şeyh o gece mâna âleminde Hazret-i Peygamber'i görüyor, elinde bir kitap tutmuş, kendisine hitap ederek, "bu, Fusûs ul-hikem kitabıdır. Bunu al ve halkın faydalan*ması için muhteviyatını açıkla" diyor.
Şeyh de Yüce Peygamber'in bu manevî işaretine uyarak hemen Cenab-ı Peygamber'den aldığı emir ve ilham çerçevesi içinde, kitap muhtevasını, artıksız ve eksiksiz olarak, olduğu gibi naklediyor, daha doğrusu Hazret-i Peygamber'den aynen nakil ve tercüme ediyor.
Fusus ul-Hikem'in bir hadis kitabı gibi telaki edilmesi yalanı (S.12)
Fusûs ul-Hikem'in doğrudan doğruya Hazret-i Peygamber tarafından Şeyh-i Ekber'e talim ve telkin edilmiş bir eser olduğuna göre, Şeyhin taraftarlan bu hususta şüphe ve tereddüde mahal olmadığını ve Şeyh'e hâşâ yalan isnatı varit olamayacağını söyliyerek mevzu ve gayesi iman ehlinin irşadına matuf olan bu eserin biı hadîs kitabı gibi telâkki edilmesi gerekli bulunduğunda ittifak etmişlerdir.
Yaratan, yaratılan, halık, mahluk, hep o'dur. Yalanı (S.13)
Yaratan, yaratılan, halık, mahluk, hep O'dur.O'nun dışında, O'nun varlığı haricinde hiçbir varlık tassavur edilemez. Çünkü Vücut birdir.
Arabi , yalanlarına Hz. Muhammed'i alet ediyor.(S.19)
627 hicret yılı Muharrem ayının son günlerinde, Şam'da (bulunduğum sıralarda) Tann Peygamberi Hazret-i Muhammed'i gerçek bir rüya âleminde gördüm. Elinde bir kitap tutuyordu. Bana buyurdular ki, bu Fusûs ul-hikem = (Hikmetlerin özü) kitabıdır. Bunu al ve halka açıkça anlat da bu hikmetlerden herkes faydalansın.
Arabi, Allah'ı (haşa) kendine kul ediyor. Şirki (S.83)
Allah beni över, ben de Onu. O bana kulluk eder, ben de Ona,
Bir halde ben Onu ikrar eder ve eşyadaki çokluk ve değişiklikiği görünce inkâr ederim.
Bizden nasıl vazgeçebilir? Ben Ona müsaade eder ve Onu zuhur alanına çıkarırım.
"Bir vakit olur ki, kul şüphesiz rab olur." İftirası (S.95-96)
ŞİİR
Bir vakit olur ki Kul şüphesiz Rab olur. Başka bir vakitte de iftirasız kulluk ve derekesine iner.
Kul kulluk derekesine inerse Hak ile genişler. Rab olursa yaşayışı daralır.
Kul oluşundan dolayı nefsinin aynını görür, dilekleri şüphesiz Hak'tan genişler.
Rab oluşundan dolayı da Mülk ve Melekûl âlemlerindeki bütün mahlûkların kendisinden bir şey istediklerini görür.
Halbuki onların dileklerini yerine getirmekten zâtiyle âcizdir. Bundan dolayı bazı arifler bu yüzden ağlarlar.
O halde sen Rabb'ın kulu ol, Onun kulunun Rabb'ı olmaya bakma; sonra bu ilgi sebebiyle ateşe ve erimeye mahkûm olursun.
"Sen kulsun ve sen Tanrı'sın." İftirası (S.101)
Sen kulsun ve sen Tanrı'sın; kulluğun kimin kulu olduğunu bildiğin içindir.
Sen Tanrısın ve kulsun; çünkü sözleşmenle kendini Tanrı'ya bağladın.
Şahsın taşıdığı her akideyi o akideden başka inancı olanlar çözebilir.
"Küfür ve isyan ehli cehenneme girse de orada lezzet vardır." Yalanı (S.104)
ŞİİR
Hakk'ın yalnız va'dinde sadık olması tarafı kaldı. Ceza tehdidinde sadık olduğuna dair açık bir alâmet yoktur.
Küfür ve isyan ehli cehenneme girseler de, orada kendileri için bir zevk ve lezzet vardır. O da onlar için bir cennettir.
Ancak onların cennetleri Huld cennetlerinin nimetlerine benzemez. İkisi de birdir amma aralarında tecelli farkı vardır.
- Onların cennetine tatlılığından dolayı azab denir. Bu azab sözü onda gizli olan lezzet için bir kabuk gibidir. Kabuk ise özü koruyan bir şeydir.
"Tek varlıktan başka varlık yoktur. Nur ve zulmet aynıdır." Yalanı (S.152)
---- Var olan kimdir? Varlık nedir? Varlıkta bir belirme vardır. O beliren var olan zâtın kendisidir.
Onu umumîleştiren, hususleştirmiş oldu. Onu hususî gören de umumîleştirmiş oldu.
Tek varlıktan başka varlık yoktur. Şu halde Nur ile Zulmet aynıdır.
Bu hakikatten gafil olan kimse, nefsinde perdeler bulur.
"Biz Allah'ın insan kılığına giren belirtileriyiz." Yalanı (S.190)
ŞİİR
Eğer o olmasaydı veya biz olmasaydık, olan şeyler olmazdı.
Şu halde biz hakikatte kullarız. Allah da muhakkak bizim mevlâmızdır.
Sen veya ben insan dediğimiz vakit, biz onun aynı, yani insan kılığına giren belirtisi oluruz.
Şu halde sen insan sıfatı ile perdelenme, sana bir delil de gösterdi.
İster Hak ol, ister halk ol, Allah ile Rahman olursun.
"Allah Firavunu pak ve temiz öldürdü." Yalanı (S.300-301)
Nasıl ki Firavun suda boğulurken Allah'ın kendisine verdiği iman sayesinde Musa onun için de göz nuru oldu. Şu halde Allah, (bu yüzden) Firavun'un pak ve temiz öldürdü. Çirkin ve fena amellerinden onda bir şey kalmadı. Çünkü Allah onun ruhunu yeni bir günah işlemeden önce ve imana geldiği anda kabz etti. Halbuki İslâm (Yani Hakk'ı teslim ve tasdik) evvelce geçmiş olan günahları ortadan kaldırır. Allah, bu İlim ve mazhariyeti dilediği kimse için âyet ve alâmet kıldı. Tâ ki hiç kimse İlâhî rahmetten umutsuzluğa düşmesin. Çünkü kâfirlerden başka hiç kimse Tanrı rahmetinden umut kesmez.
Şu halde Firavun eğer umutsuzlardan olsaydı imana yanaşmazdı. Demek ki, Firavun'un eşi Asiye'nin kendi hakkında "O, benim ve senin için göz nuru olsun, onu öldürmeyin, ola ki yakında bize faydası dokunur" dediği gerçekleşti ve iş böyle oldu. Gerçi her ne kadar Musa'nın Firavun mülkünü ve adamlarım öldürmeye muktedir bir Nebi olduğuna (kan ve kocadan) ikisinin ve şuuru yoktu. Fakat Allah, Musa ile her ikisine de menfaat verdi.
(Fusus ul-Hikem - Muhyiddin-i Arabi, M.E.B. Yayınları, İst-1992)
Muhyiddin İbn Arabi'nin diğer küfür sözleri ise şöyledir :
"Vakit olur ki kul Rabb olur, şüphesiz, vakit olur ki kul, kul olur şeksiz.”
(Muhyiddin İbn Arabi, Fususu'l-Hikem, 90. Bosnevi, 1, 433)
"Bizler Allah'ın zahiri suretleriyiz, O'nun tecellisiyiz. Alem ve kevn aslında bir hayal olduğu için biz O'yuz."
(Muhyiddin İbn Arabi, Fususu'l-Hikem, 159. Bosnevi, 345)
“Halık (yaratıcı) ile mahluk bir tek şeydir.”
(Muhyiddin İbn Arabi, Fususu'l-Hikem, 78)
“O’ bana hamdeder, be de O’na, O’ bana ibadet eder, ben de O’na. Bir hal içinde O’nu ikrar eylerim, a’yanda ise O’nu inkar eylerim.”
(Muhyiddin İbn Arabi, Fususu'l-Hikem, 83. Bosnevi, 1, 384-385)