Çarşaf illa çarşaf mı olacak?

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Katılım
14 Ara 2006
Mesajlar
68
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
Soruya Soruyla Karsilik Vermek İstemem Ama Cevap Bunun İÇİnde Bende Dİyorumkİ Neden Carsaf DeĞİlde Parduse Veya Vs Seyler? Tesetturden Maksat Nedİr Sİzce?
 

balamir

Üye
Katılım
6 Kas 2006
Mesajlar
96
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
52
Konum
anadolu
Mü'min kadınlara da söyle: "Gözlerini (harama çevirmekten) kaçındırsınlar ve ırzlarını korusunlar; süslerini açığa vurmasınlar, ancak kendiliğinden görüneni hariç. Baş örtülerini, yakalarının üstünü (kapatacak şekilde) koysunlar. Süslerini, kendi kocalarından ya da babalarından ya da oğullarından ya da kocalarının oğullarından ya da kendi kardeşlerinden ya da kardeşlerinin oğullarından ya da kız kardeşlerinin oğullarından ya da kendi kadınlarından ya da sağ ellerinin altında bulunanlardan ya da kadına ihtiyacı olmayan (arzusuz veya iktidarsız) hizmetçilerden ya da kadınların henüz mahrem yerlerini tanımayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Hep birlikte Allah'a tevbe edin ey mü'minler, umulur ki felah bulursunuz." (NUR SURESİ / 31)
Ey Peygamber, eşlerine, kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına dış elbiselerinden (cilbablarından) üstlerine giymelerini söyle; onların (özgür ve iffetli) tanınması ve eziyet görmemeleri için en uygun olan budur. Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. (AHZAB SURESİ / 59)
Kadınlardan evliliği ummayıp da oturmakta olanlar, süslerini açığa vurmaksızın (dış) elbiselerini çıkarmalarında kendileri için bir sakınca yoktur. Yine de iffetli davranmaları kendileri için daha hayırlıdır. Allah, işitendir, bilendir. (NUR SURESİ / 60 )

çarşaf kelimesi nerede??
esad çoşan nın görüşü
--Tesettür sadece çarşafla mı olur, mantoyla tesettür sağlanamaz mı?

--Hayır! Tesettür çarşafla değil, hasırla bile olur. Dışardaki namaz kılınan hasırı bürünse, hasırla bile olur. Mühim olan, insan günah yerlerini, ayıp yerlerini örtmesidir. Bu örtmeyi nasıl sağlarsa, olur.

Bizim Hanefî fıkhında, ille belli bir kıyafet olacak, ille belli bir renk olacak diye şart yoktur. Muhtelif şekillerde olabilir. Çarşaf olur, harmânî olur, abâye olur, bol manto olur... Daha başka şekiller olur, bol şalvar olur... Mühim olan vücudun hatlarının belli olmaması ve kumaştan öbür tarafının görünmemesi... Öbür tarafı göründü mü, içi belli oldu mu, kalın kumaş olsa bile olmaz!
 

Bedrin_Aslanı

Profesör
Katılım
20 Haz 2006
Mesajlar
1,792
Tepkime puanı
3
Puanları
0
yazılarn hiç birini okumayan ve başlığa bakıpda neden sadece çarşaf diyenlerin şerrinden ve fitnesinden Allah C.C sığınırım. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak. BEnim en büyük hastalıklarımdan birisidir. İnşa'Allah sizler yakalanmazsınız....
 

hasret

Asistan
Katılım
23 Eki 2006
Mesajlar
748
Tepkime puanı
29
Puanları
0
Konum
Y@R ŞEHİR......
s.a arkadaşlar cilbab kelimesine dikkatinizi çekerim dış örtülerini diyorsunuz soruyorum size vucud hatlarını belli etmesinler buyuruyor Efendimiz peki pardüse sizce belli etmiyormu heleki şimdiki pardüseli arkadaşlarımızın hali ortada!!çarşaf diye kayıtlanmıyor zaten 5 türlü örtünme var mesela şalvar üstüne bol omuzlardan aşağıya sarkan bi örtü.renginin özellikle siyah olmasına gelince;cilbab emri gelince mekke sokakları kara kargalara büründühadisi şerifi yeter zannımca...selametle...
 

johncoffey07

Asistan
Katılım
26 Eki 2006
Mesajlar
898
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Konum
THE EARTH
s.a arkadaşlar cilbab kelimesine dikkatinizi çekerim dış örtülerini diyorsunuz soruyorum size vucud hatlarını belli etmesinler buyuruyor Efendimiz peki pardüse sizce belli etmiyormu heleki şimdiki pardüseli arkadaşlarımızın hali ortada!!çarşaf diye kayıtlanmıyor zaten 5 türlü örtünme var mesela şalvar üstüne bol omuzlardan aşağıya sarkan bi örtü.renginin özellikle siyah olmasına gelince;cilbab emri gelince mekke sokakları kara kargalara büründühadisi şerifi yeter zannımca...selametle...



Walla olcak oldumu çarşaftan da belli oluyo ama..Önemli olan bence tesettüre tam layıkıyla girmek..Eğer bir kişi pardesü giyiyor ve bir şekilde bu vücut hatlarını gizliyorsa neden giymesin ki pardesü??
 

johncoffey07

Asistan
Katılım
26 Eki 2006
Mesajlar
898
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
Konum
THE EARTH
yazılarn hiç birini okumayan ve başlığa bakıpda neden sadece çarşaf diyenlerin şerrinden ve fitnesinden Allah C.C sığınırım. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak. BEnim en büyük hastalıklarımdan birisidir. İnşa'Allah sizler yakalanmazsınız....



:thinking: :thinking: :thinking:
 

doğuhan

Profesör
Katılım
13 Ara 2006
Mesajlar
1,425
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
38
Konum
orta dünyalar
soruma hala net bir yanıt alamadım.Habire tartışıyorsunuz.Cevaplarınızı kaynakları ile yazarsanız memnun olurum,lütfen sahih kaynaklardan olsun.bu arada johncoffey07 kardeşimi tebrik ederim,fikirlerini beğeniyorum.
 

islamveinsan

Doçent
Katılım
28 Eyl 2006
Mesajlar
1,360
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
Suvas
soruma hala net bir yanıt alamadım.Habire tartışıyorsunuz.Cevaplarınızı kaynakları ile yazarsanız memnun olurum,lütfen sahih kaynaklardan olsun...

S.a
Kardeş daha önce çarşaf hakkında delilleriyle isbat ettik...
Lakin herkes görmek istediğini görüyor, yaşadığına iman ediyor yada etmek istiyor... Forum da arasan görürsün...


Selam ve dua ile....
Sene; 1400 sene önce...
 

doğuhan

Profesör
Katılım
13 Ara 2006
Mesajlar
1,425
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
38
Konum
orta dünyalar
S.a
Kardeş daha önce çarşaf hakkında delilleriyle isbat ettik...
Lakin herkes görmek istediğini görüyor, yaşadığına iman ediyor yada etmek istiyor... Forum da arasan görürsün...

Selam ve dua ile....
Sene; 1400 sene önce...
burada yazmanın bir sakıncası mıvar?KOrkulacak bir şey mi?Yoksa zahmet mi oluyor?:(
 

islamveinsan

Doçent
Katılım
28 Eyl 2006
Mesajlar
1,360
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
Suvas
s.a
Uzun aramalarım sonunda kendime ait yazıları bulamadım ya silinmiş yada ben bulamiyorum....
Ama başka bi arkadaşa ait bi konu buldum kopyaladim
ÇARŞAF HAKKINDA!!!

Yirmi üç senelik bir uygulama müddeti içinde tedricen indirilen Kur'an-ı Azimüşşan; muhatab olarak kabul ettiği toplumun öteden beri alışageldiği ve sürdürdüğü adet, gelenek ve değerlerinin olduğunu, bütün bunların da bir anda terk edil¬mesinin mümkün olamayacağı gerçeğini göz önüne alarak, teşri'de (hüküm koyma hususunda) buna muvafık bir usul tercih etmiştir. İlahi hükümlerde ehemmiyet sırasını gözönünde bulundurarak insanların ihtiyaçlarını gözetmiş ve kolaydan zora doğru bir yol ta'kib etmiştir. İşte bu hikmetlere binaen, tedricen farz kılınan emirlerden biri de “Tesettür-i şer’i ” emridir.
Müfessirlerin beyanına göre, hususan Muhammed Ali Sabuni'nin tesbitine göre; “tesettür” emri, Müslümanlar tarafından daha kolay kabul edilmesi ve toplumda daha rahat uygulanması için bir kaç merhalede nazil olmuştur. En son ve en mükemmel şeklini ise" cilbab" da, yani "çarşaf” ta bulmuştur. Şimdi bu merhaleleri kısaca öğrenmeye çalışalım:

Birinci Merhale: Cenab-ı Hak (cc), kadınların tesettürü hak¬kında ilk merhalede Ahzab Suresinin gelecek 33. ayet-i kerimesini inzal buyurmuştur;

Ey Nebi (sav)'in hanımları ve Müslüman hanımları! Hanelerinizde karar kılın (oturun) ve kendinizi süsleyerek sokakta erkekler içine karışıp cahiliyye-i ûlâda olduğu gibi açılıp saçılmayın." (Ahzab, 33)
Ayet-i kerimede geçen "cahiliyye-i ûlâ" ta'biri, bir görüşe göre; İbrahim (as)'ın veladetleri devri olmakla; o zaman kadınlar elbiselerini çeşitli zînetlerle donatarak başları, yüzleri, boyun ve bacakları açık olarak erkekler arasında gezerlerdi. Ahzab Süresi 33. ayet-i kelime ile kadınların böylece dışarı çıkmaları yasaklanmış ve yuvalarında oturmaları emredilmiştir.
"Cahiliyye-i uhra" ise; Hz. Isa (as) ile Hz. Muhammed (asm) arasındaki devredir. Bu devirde ise, kadınların baş, bacak ve kolları örtülü olup üzerlerinde başörtüleri ve elbiseleri vardı. Sadece yüzleri, boyunları ve göğüsleri açıktı ve zînetleri görünüyordu.

İkinci Merhale: Kur'an-ı Mu'cizü'I-Beyan, ikinci merhalede Nur Süresinin 31. ayetiyle kadınların yüz, boyun ve göğüslerinin de zînet olduğunu ve bunların setredilmesi gerektiğini emretti. Şöyle ki:

"Ve (kadınlar) zinetlerini izhar etmesinler. Onlardan zahir olanı müstesna. Ve başörtülerini yakalan üzerine sarkıtsınlar ve zinetlerini açmasınlar." (Nûr, 31)
Demek bu ayet-i kerime, 'kadınların ihtiyaç durumunda dışarı çıktıklarında, "yüz, boyun ve göğüslerini' de örtmeleri gerektiğini emretmektedir. Bu konu ile ilgili tafsilatlı bilgi ileride gelecektir.

Üçüncü Merhale: Bu merhalede Ahzab Süre-i Celilesinin gelecek 59. ayet-i kelimesi nazil olmuştur:

"Ya Muhammed! Zevcelerine ve kızlarına ve mü'minlerin zevcelerine söyle ki; sokağa çıktıklarında cilbablarını (çarşaflarını) üzerlerine örtsünler!” (Ahzab, 59)

Nazil olan bu cilbab ayeti ile de kadınların namahrem erkeklere karşı çarşafla baştan ayağa kadar kapanmaları farz kılınmış ve zinetten sayılan başörtülerini ve elbiselerini de örtmeleri emredilmiştir. Böylece bu ayet-i kelime ile, kadınların baş örtülerini ve elbiselerini yabancı erkeklere göstermeleri yasaklanmıştır.

Dördüncü Merhalede: Ahzab Süresinin 53. ayet-i kelimesi nazil olmuştur. Şöyle ki:

"Peygamber (sav) 'in zevcelerinden bir şey istediğinizde, onu perde arkasından isteyin, Bu, sizin kalpleriniz için de, onların kalpleri için de daha temizdir."
Şafii Mezhebine göre, yukarıda zikredilen ve "hicab ayeti'" denilen Ahzab Süresinin bu 53. ayet-i kelimesi Peygamberimizin zevcelerine hastır. Bu sebeple ezvac-ı tahirat dışındaki mü'mine kadınların, evin içinde çarşaflı bir surette erkeklerin huzuruna çıkması caizdir.
Bir kısım Fukaha-yi İslam ise şöyle buyurmuştur: Bu Ayet-i kerime, ezvac-ı tahirata (Peygamberimizin zevcelerine) has değildir. Belki ezvac-ı tahirat dâhil, umum mü'mine kadınların ev içindeki hicablarını beyan etmektedir. Bu görüşe göre, kadınlar, evin içinde namahrem erkeklerle ancak bir perde veya duvar veyahut kapı arkasından konuşabilirler. Böyle bir hicab olmadan evin içinde erkeklerle karşılıklı konuşamazlar. Âlem-i İslam’ın tatbikatı bu halde devam edegelmiş, haremlik ve selamlık muhafaza edilmiştir. Mü'mine kadınlar dışarı çıkınca da her iki mezhebe göre, Ahzab suresinin 59. Ayet-i kerimesinin delaletince çarşaf giyeceklerdir.

İHTAR: Hazret-i Peygamber (asm) başta olmak üzere Sahabe-i Kirâmın erkeklerinin tesettürsüz kadınlarla konuşmaları ve başta ezvac-ı tahirat olmak üzere Sahabe-i Kirâmın hanım¬larının tesettürsüz erkeklerle konuşmaları ile alakalı hadis-i şerifler ve tarihi vak'alar, daha tesettür emri nazil olmadan önceki devreye aittir ve bu hüküm, tesettür ve hicab ayetleriyle mensuhtur

Abdullah İbn-i Mes'ud (ra)'ın rivayet ettiğine göre Nebiyy-i Muhterem (sav) şöyle buyurmuştur:
................
"Kadın avrettir. Dışarı çıktığında şeytan onu gözetler (Fitneye sevk eder.) Kadının, Rabbinin rahmetine en yakın olduğu hâl, evinin içinde bulunduğu vakittir." (Tirmizî, İbn-i Hibbân)


Yukarıda bahsi geçen Ayet-i kerimeler ve Tirmizi ve İbn-i Hibbân rivayet ettiği hadis-i şerif gibi bu konudaki sair Ehadis-i nebeviyye; kadınların yuvalarında kalmalarını, zaruret ve ihtiyaç olmadıkça erkeklerin içine karışmamaları gerektiğini ve dışarı çıktıklarında namahrem erkeklere karşı çarşafa bürün¬melerini emretmektedir.
İşte Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, bu Ayet-i kerimelerin ve Ehadis-i nebeviyyenin hükmüne dayanarak, "Lemâat” adlı eserinde ve daha başka risalelerinde, "Kadınlar yuvalarından çıkıp beşeri yoldan çıkarmış, yuvalarına dönmeli” deyip ve "Tesettür Risalesi"nde kadının "siperi ve kal'ası çarşafı" olduğunu beyan buyurup, kadının namahrem erkeklere karşı çarşafa bürünerek örtünmesinin hem emr-i İlahi, hem de kadının fıtratının muktezası olduğunu izah etmiştir. Hem kadınların hürmetleri, sıyânetleri, dünya ve ahiret saadetleri ancak evlerinde karar kılmaları ile mümkün olduğunu; tebezzül ve teberrüc suretiyle erkeklerin içine karıştıkları takdirde iffet ve namuslarının pâ-yi mâl olacağını, bu suretle sû-i ahlâka ve fuhşiyyâta sebeb olacaklarını ilmen ve hikmeten izah ve isbat etmiştir. Bugünkü hM-i Alem ve bilhassa memleketimizdeki açık saçıklık ve bunun neticesi olarak meydana gelen sukut-ı ahlak örnekleri bunun şahididir.
Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, Ehl-i Sünnet ve ehl-i sünnet olmayan (Mu'tezile, Şia, Vehhabîlik gibi) mezhebIerin ittifaken "şer'î tesettür' olarak kabul ettikleri "çarşafın” farziyyetini, hikmetleriyle beraber eserlerinde izah ve isbat etmiştir. Manto ve başörtüsünü tesettür-i şer'i olarak kabul etmeyen Üstad Bediüzzaman Hazretleri, kadınların manto giyip başörtüsü takmak suretiyle daha cazibedar bir hale gelip erkeklerin bulunduğu meclislere, sempozyum ve konferanslara katılmalarına da asla fetva vermemiş; haremlik ve selamlığı ortadan kaldırmamış; bilakis kadınların yuvalarında kalmalarını, dışarıya çıktıkları zaman ise" “hicab-ı şer'î” olan “çarşaf” a bürünmelerini müdâfaa etmiş ve Kur'an'ın bu farz hükmünü isbat etmiştir.
Ma'lûm olsun ki; kadınlara çarşafı farz kılan cilbab ayeti nazil olunca, başta Peygamber Efendimiz (asm)'ın ezvac-ı tahiratı olmak üzere, bütün sahabe-i kiramın hanımları ve on¬lardan sonra gelen bütün Müslümanların hanımları, Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin ifadesiyle, bin üç yüz elli sene bo¬yunca bilfiil çarşafa bürünmüşlerdir. Ancak, kılık-kıyafet inkılâbı ile beraber, Kur'ân-ı Azîmüşşân'ın kadınlara farz kıldığı bu tesettür-i şer'i olan çarşaf kaldırıldı. Onun yerine, şer'an zinet sayılan ve üzerleri çarşafla örtünmeleri gereken manto ve başörtüsü ikame edildi. Üstad Bediüzzaman Hazretleri hayatta iken ve Tesettür Risalesi"ni yazdığı devirde resmen baş açıklık yoktu. Çarşaf yerine manto ve başörtüsü getirilmişti. Üstad Bediüzzaman Hazretleri, açık saçıklık ile değil; manto ve başörtüsü ile yüzü açık bırakma bid'ası ile mücadele etti. Çünkü kılık kıyafet inkılâbı, çarşafa karşı yapılmıştı. Bu kıyafet, yani manto ve başörtüsü, 1960 Cemal Gürsel inkılâbına kadar devam etti. Daha sonra açık saçıklık yayıldı. Hattâ okullarda okutulan ders kitablarında, Kur'an'ın farz emri olan çarşafın kadınlar için bir esaret alameti olduğu, onun yerine ikame edilen manto ve başörtüsünün ise güya kadınlar için hürriyet ve serbestiyyet alameti ve medeniyyet-i sefihenin mehasini olduğu fotoğraflarla gösterilmiş; böylece bin üç yüz elli seneden beri devam edegelen Kur'an'ın bu hükmüne karşı muaraza edilmiştir. Dolayısıyla, sadece ders kitablarındaki fotoğraflara bakılsa bile, tesettür-i şer'inin çarşaf olduğu, manto ve başörtüsünün ise onun yerine ikame edildiği bedaheten görülecektir.
Tesettür Risalesi"nde Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, Kur'ân-ı Azimüşşân'ın emrettiği tesettür-i şer'i olan çarşafa bürünmelerinin kadınlara hem farz olduğunu, hem fıtratlarının muktezası olduğunu, hem de onları tecavüzattan koruyan bir kal'a ve siper olduğunu ilmen ve hikmeten isbat ederek müdâfaa etmiştir. Yoksa hâşâ, o zat, manto ve başörtüsünü tesettür-i şer’i yerinde kabul edip müdâfaa etmemiştir. Belki eserlerinde açık ifade ile kadının siperi ve kal'ası çarşafı olduğunu ifade etmekle beraber, el ve yüzün de kapanması gerektiğini yine aynı eserin şu cümlesinde, “Çünkü, mahremin siması, mahremiyyetten haber verir ve namahreme benzemez” buyurmak suretiyle, yüz ve el mahremlere karşı ka¬panmaz, ancak namahremlere karşı onların da kapanması gerektiğini açıkça ifade etmişlerdir. Evet, bu cümle ifade eder ki; “yüz” mahremiyyetten haber veriyor ve namahreme benzemiyor. Bu sebeble kadın, yüzünü mahreme karşı açabilir, namahreme karşı açamaz.
Bediüzzaman Hazretleri, "Tesettür Risalesi”nde, bin üç yüz elli sene zarfında her asırda üç yüz elli milyon insanın içtimâî hayatında kudsi bir düstur olarak yer alan ve üçyüzelli bin tefsirin tasdik ve ittifaklarına ve geçmiş ecdadımızın i'tikad ve uygulamalarına istinad eden tesettür-i şer’înin çarşaf olduğunu izah; ve kadınların baştan ayağa kadar, yüz ve eller dahil olmak üzere cilbâb (çarşaf)'la örtünme¬lerinin Kur'an'ın kesin bir emri olduğunu isbat etmiştir.
Hem dellâl-ı Kur'an olan Bedîüzzamân Hazretlerinin, Kur'ân'ın kadınlara yönelik bir emri olan çarşafı müdâfaa etmesi; mahkemelerde ve yirmi sekiz senelik hapis müddetinde en mühim bir suç ve ceza unsuru olarak kabul edilmiş ve mahkûmiyetinin en mühim sebeblerinden biri olarak gösterilmiş olduğu unutulmamalıdır.
Demek, manto ve başörtüsünü kadının şer'i tesettürü yerinde kabul edip müdâfaa eden bir kimse; hem Kur'an'ın "cilbab" (çarşaf) emrine karşı muaraza etmiş, hem üç yüz elli bin müfessirin ve fukaha-yı İslam’ın ittifakıyla sabit olan" Müslüman kadının şer'i tesettürü çarşaftır' hükmünü tekzib etmiş, ve bin üçyüz elli senelik Âlem-i İslamın uygulamasını reddetmiş, aynı zamanda bu hükm-i Kur'ani'yi kaldıran ecnebi ve bid'atçi komitenin fikirlerine ve uygulamalarına destek ve revaç vermiş ve onlara tabi' olmuş olur.
Hem Ahzab Suresi 59. ayet-i kerimesindeki cilbab ayeti; tesettürün keyfiyetini, manto ve başörtüsünün şer'i bir tesettür olmadığım gayet açık bir şekilde beyan ettiği halde; bu asırdaki ekser insanlar gaflet, iğfal, gelenek, görenek ve cehalet gibi sebeblerle böyle bedihi bir mes'elede bile aldanmakta; hatta geniş bir mantonun da tesettür yerine geçebileceğini iddia etmektedirler. Onların temeldeki hataları, ayetin sadece" setr-i avret"i emrettiğini zannetmeleridir. Hâlbuki ayet, setr-i avretle beraber, asıl setr-i zîneti emretmektedir. Ayetin ma'nasını anlamak için, nazil olduğu zamana fikren gitmek lazımdır. Şöyle ki;
Bu ayet-i kerime Medine'de nazil olmuştur. O zamanki Arap kadınları, setr-i avrete riayet etmekteydiler. Yani, başörtüleri ve elbiseleri vardı. Cilbab ayeti, Müslüman kadınların başörtülerini ve elbiselerini örtmeleri için nazil olmuştur. Demek, cilbab ayetinin nüzul sebebi, sadece setr-i avret için değil belki kadının -yüz dahil- baştan ayağa kadar bütün bedenini ve başörtüsü, elbise ve zinetlerini setretmek içindir.
Böylece cilbab ayeti; Müslüman kadınların, giydikleri elbiseler cinsinden olmayan başka bir örtü ile örtünmelerini ve Kur' an nazarında zinet kabili edilen elbiselerini de o örtüyle örtmelerini emretmektedir. Üstteki örtünün alttaki elbise ile aynı cinsten olmasıyla, yani bir elbisenin üstüne bir başka elbise giymekle tesettür emrinin yerine gelmeyeceği açıktır. Eğer Kur'an'ın tesettür emri bu şekilde olsaydı; bu durumda Kur'an-ı Hakîm'in bu emri -haşa- abes olurdu. Manto ise; bluz, kazak, ceket ve etek gibi bir elbisedir. Çünkü "elbise"; giyilen ve süs sayılan ve onunla setr-i avret yapılan şeydir. "Örtü" ise; giyilmeyip, başın üstünden sarkıtılarak, bütün beden ve elbiselerin onunla saklandığı şeydir. Bu mevzuun daha iyi anlaşılması için şöyle bir izahat getirilebilir: Bir kadın manto giyse, setr-i avret tahakkuk etmiş olur ve onunla namaz kılabilir. Fakat namahrem erkeklere onunla tesettür etmiş sayılmaz. Ancak, baştan ayağa kadar bütün vücudu örten, şeffaf ve ince olmayan, vücud hatlarını belli etmeyecek derecede geniş olan, zinet özelliği taşımayan, erkeklerin nazar-ı dikkatini celbetmeyen ve erkeklerin elbiselerine de benzemeyen bir örtü ile örtünürse tesettür etmiş sayılır.
Bilindiği gibi Kur'an-ı Kerim'de erkek elbisesi konusunda detaylı açıklama bulunmadığı halde, kadın kıymeti konusunda te¬ferruatlı emir ve yasaklar vardır. Bunlardan birkaçını şöyle sıra¬layabiliriz:
a) Kadınlara evlerinde oturmaları ve zinetlerini izhar ederek sokağa çıkmamaları,
Zinetlerini ve zinet yerlerini açmamaları,
c) Başörtülerini yakalarım kapatacak biçimde üzerlerine sarkıtmaları,
d) Zinetlerini izhar için ayaklarım yere vurmamaları,
e) "Cilbab"larını üzerlerine örtmeleri emredilmiştir ki; bütün bunlar kadının tesettürü hususunda Kur'anın ne kadar tafsilat verdiğinin açık delilleridir.
Bunlara bir de Rasulullah (asm) Efendimizin açıklamaları eklenirse, kadın kıymetinin üzerinde ne kadar ehemmiyetle durulduğu akl-ı selim sahipleri tarafından anlaşılmış olur.
Allah (cc), Nur Suresi 31. ayet-i kerimesinde,
"Kadınlar, başörtülerini, yakalarını örtecek biçimde başlarına örtsünler" emrini vermiştir.
Bu ayetten daha sonra gelen Ahzab Süresi 59. ayeti ile de Allah,
"Mü'minlerin kadınlarına da söyle, cilbablarını(çarşaflarını) üzerlerine sarkıtsınlar, yaklaştırsınlar' (Ahzab, 59) emrini vermiştir.

İşte daha sonra gelen bu "cilbab" ayeti, önceki ayet ile aynı şeyi anlatmış olmayacağına göre, birincisinde anlatılan başörtüsüne ilave olarak başka bir örtüyü emrediyor demektir. İşte ulema-i İslam, bu ince noktadan ve bu ayetin başta Asr-ı Saadet olmak üzere bin dört yüz sene zarfında uygulanma biçiminden hareket ederek, "cilbab" hakkında çeşitli izah ve ta'rifler getirmişlerdir. Biz de o izah ve ta'riflerden numune olarak bir kısmını nakledip tafsilatını inşallah gelecek bölümlerde ele alacağız.

Ahzab Suresi 59. ayet-i kerimesinde geçen "Cilbab" nedir? Tefsirlere ve Arapça sözcüklere baktığımızda, "cilbab" için şu değişik ta'riflerin yapılmış olduğunu görürüz:
Milhafe, yani çarşaf, vücudu baştan ayağa kadar örten bir örtü;
mikna'a, yani peçe, başörtünün üzerinden örtülen rida; kadının elbisesinin ve başörtüsünün üzerinden büründüğü çarşaf. (Bu açıklamalar, " cilbab" kelimesinin pek çok tefsirden çıkarılan ta'rifinin özetidir.)
Görüleceği gibi bu ta'riflerde umumiyetle belirlenen ortak özellik, “cilbab"ın, "giyilen" den çok, ”bürünülen” ve normal elbisenin üzerine örtülen bir “örtü" olduğudur.

Cilbabın giyiniş şekli:
Müfessirler, bize cilbabın nasıl giyildiğini ve uygulama biçimini de arılatırlar. Mesela:
İbnü'l Cevzi, "Başlarını ve yüzlerini örterler' demiştir.
Ebu Hayyan, "Ahzab Suresi 59. ayet-i kerimede geçen “Cilbab”larını üzerlerine örtsünler' ifadesi, bütün bedenin örtülmesini anlatır. 'üzerlerine' ifadesiyle de yüzlerini örtmeleri kastedilmiştir. Çünkü, cahiliyye devrinde kadınların açık olan yerleri yüzleri idi" demiştir.
Ebu's-Suud, "Kadın cilbabı başına atar ve kenarını da göğsüne sarkıtır. Bu ayet, 'Kadınlar herhangi bir sebeble dışarı çıkarlarsa, yüzlerini ve bedenlerini örterler ma'nasına gelir' demiştir.
Süddi, "Bir gözleri hariç, bütün yüzlerini kapatırlar' demiştir. İbn-i Kuddame, "Cilbab giyilmeyerek en tari üzerinden kuşa¬nılır' demiştir.
İbn-i Abbas, "Kadınlar, hür olduklarının bilinmesi için tek gözleri hariç, başlarını ve yüzlerini örterler' demiştir.
İbn-i Sîrîn diyor ki: “ Ubeyde es-Sem'ani'ye cilbabın nasıl örtüldüğünü sordum. Bir çarşaf alıp kuşandı. Başının tamamını kaşlarına kadar örttü. Sol gözünü açık bırakarak yüzünü de örttü; 'İşte cilbab böyle kuşanılır' demiş oldu."
(bk. Zadü'l-Mesir, c. 5, s. 250; Ebu's-Suud, c. 6, s. 81; İbn-i Kuddame, el-Muğni, c. 1, s. 602; Ebu Hayyan, el-Bahru'l-Muhit, c. 5, s. 250; Sabuni, Ruhu'l-Beyan, c. 2, s. 283, 381)

Elmalılı Hamdi Yazır, Ahzab Süresi 59. ayet-i kerimede ge¬çen, "Cilbablarını sarkıtsınlar, yaklaştırsınlar" ifadesini anlattıktan sonra şunları ekler:
"Bu açıklamada da iki şekil vardır:
"Birisi, kaşlarına kadar başlarını örttükten sonra, büküp yüzünü de örtmek ve sadece tek bir gözünü açık bırakmak. (Bizler yetiştiğimiz zaman validelerimizin tesettür tarzı bu idi.)
"İkincisi de, alnının üzerinden sıkıca sardıktan sonra burnunun üzerinden dolayıp, gözlerinin ikisi de açık kalsa bile, yüzünün ekserisini ve göğsü tamamen örtmüş bulunmaktır. (1310 'da İstanbul’a geldiğim zaman, İstanbul hanımlarının, bir peçe eklemek ve elde açık bir şemsiye bulunmak şartıyla tesettür tarzları da bu idi.)" (Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, c. 6, s. 351)

CİLBABDA RENK MÜHİM MİDİR?
Ümmü Seleme Validemiz şöyle demiştir: "Cilbab ayeti nazil olduğu zaman, Ensar kadınları siyah çarşaflara büründüklerinden ötürü, başlarında siyah kargalar varmış gibi çıktılar."
(Cessas, Ahkamü'I-Kur'an, c. 1, s. 372; Sabunî, c. 2, s. 382)Demek, başta ezvac-ı tahirat ve
Peygamberimizin kızları olmak üzere sahabe-i kiramın hanımları siyah çarşaf giymişler ve uygulama ekseriyetle günümüze kadar" siyah çarşaf şeklinde gelmiştir. Cilbabın verdiğimiz ta'rifIerinden de anlaşılacağı gibi, cilbabın asıl vazifesi kadının zinetlerini örtmesi ve dışarıda kadının çekiciliğini azaltmasıdır bunu ise siyah renk daha iyi te'min eder. Müfessir Alusi şöyle der:
"Sonra bilesiniz ki, bana göre günümüzde ileri düzeyde (müreffeh) hayat süren birçok kadının, evlerinden çıkarken, üst elbise olarak giydikleri şeyler, cilbab olamayacakları gibi, gösterilmesi yasaklanan zinetler türündendir. Çünkü bunlar nakışlı, desenli ve göz alıcı giysilerdir. Bana göre erkeklerin, kadınlarına dışarıya bu şekilde çıkma izni vermeleri, bundan hoşlanmaları ve ka¬dınlarının yabancı erkekler arasında bu şekilde dolaşmaları gayret azlığındandır. Bu, yaygın bir musibet halini almıştır. Böyle yaygın musibet haline gelen şeylerden biri de, kadınların, kayınbiraderlerinden sakınmamaları, kocalarının da buna aldırmamaları, hatta çoğu zaman da bunu bizzat kendilerinin emretmeleridir. Bütün bunlar Allah ve Rasulü'nün müsaade etmediği şeylerdir. La havle ve la kuvvete illa billah..." (Alusi, c. 17, s. 146)


CİLBABTA ARANAN ÖZELLİKLER:
Fukaha-yi İslam, kadının avreti ve tesettürü ile ilgili olan bütün ayet ve hadisleri gözönünde bulundurarak, kadının tesettürü için aşağıdaki özelliklerin şart olduğunu belirlemişlerdir:

1. "Cilbab' bütün bedeni örten bir örtüdür. Cilbabın farz kılınmasının asıl hikmeti, fitneyi ortadan kaldırmak için yüz ve eller dâhil bütün bedeni örtmektir, sadece avret mahallini örtmek değildir. Çünkü avret mahalli elbise ile örtülmektedir.
2. Cilbab, ince ve şeffaf olmamalıdır. Çünkü tesettürden maksat, bedeni göstermemektir. Hâlbuki şeffaf bir örtü vücudu gösterir, hatta ba'zan daha cazib hale getirir. Dolayısı ile, bu tür bir örtü ile örtünen bayan, "Zinet yerlerini göstermesinler' emri¬ne uymuş olmaz. Rasulullah (sav) Efendimiz, ince bir örtü ile ya¬nına giren baldızı Esma'dan yüzünü çevirmiştir (Ebu Davud). Aişe validemiz, ince bir başörtüsü ile gördüğü Abdurrahman kı¬zı Hafsa'nın başörtüsünü yırtmış ve ona kalın bir başörtü ört¬müştür. (İbn-i Sa'd, Tabakat, c. 8, s. 71-72; Muvatta, Libas, s. 6)
3. Cilbab, dar olup vücud hatlarını belli etmemelidir. Hz. Ömer (ra) halife İken halka dağıttığı bir çeşit örtünün, vücud hatlarını belli edeceği için kadınlara giydirilmemesini emretmiştir. (Beyhaki, s. 234-35; Serahsi, Mebsut, c. 10, s. 155)
Kadının vücud hatlarını dışarı vuran bir elbiseye bakmak, fukaha-yi İslam’ca o uzuvlara bakmak sayılmıştır.
İbn-i Abidin, "Kim bir kadını arkadan hayale dalar ve kemiklerinin şekli belirecek derecede elbisesini görürse, Cennet'in kokusunu duyamaz' hadisini dem tutarak, "Uzuvların şeklini belli eden elbise, kalın olsa ve cildi göstermese bile yasaktır' demiştir (İbn-i Abidin).
4. Kokusunu yabancılar duymamalıdır. Allah Rasulü (sav) Efendimiz, kokuyu çok övmek ve tavsiye etmekle beraber, başkalarının duyacağı şekilde koku sürünüp dışarı çıkan kadının zina etmiş gibi günah alacağını bildirmiştir. Yani, koku sürünüp camiye giden kadının namazının kabul olunmayacağını haber vermiştir. (Ebu Davud, Teraccul 7; Tirmizi, Edeb 35; Nesai, Zi¬net 35; Darimi, İsti'zan 18.)
5. Kadının tesettür-i şer' isi erkek elbisesine benzememelidir: Rasulullah (sav) Efendimiz, "Erkeğe benzeyen kadına ve kadına benzeyen erkeğe Allah lanet etsin" buyurmuş ve "Böyle olanları evlerinize sokmayın" diye emir vermiştir. (Buhari, li¬bas 62; Ebu Davud, Edeb 53; Tirmizi, Edeb 34)
6. Kadının şer’i tesettürünün kendisi de süslü olmamalıdır. Çünkü kadınların yabancılara zinetlerini göstermeleri ayetle yasaklanmıştır. Allah Rasulü (sav) kendisine biat eden kadınlardan, cahiliyye kadınları gibi zinetlerini göstererek çıkmamaları üzere biat almıştır (Taberi, c. 1, s. 79; Heysemi, Mecmau'z-Zeva¬id, c. 6, s. 42). Kadının namahremlere göstermediği elbisesi ise istediği kadar süslü olabilir.
7. Kadının bürünmekle emrolunduğu şer’i tesettür, gayrı müslimlerin özel elbiselerine benzememelidir. Çünkü Efendimiz (asm), "Kim, bir kavme benzerse, o da onlardan olur' (Ebu Davud, Libas 4; Müsned 50; benzer bir hadis için bk. Tirmizi, Isti'zan 7) buyurmuş ve Müslümanları devamlı, başkalarından ayrı olmaya çağırmıştır.
8. Ayakkabılar, dikkat çekecek derecede ses çıkaran türden olmamalıdır. Allah (cc) bu konuda; "Kadınlar, gizlediklerinin bilinmesi için ayaklarını yere vurmasınlar' (Nur, 31) buyurmuştur.
İslam dini, sanıldığı gibi kadının süslenmesini ve güzel giyinmesini yasaklamamış, aksine buna izin vermiştir. Hatta altın ve ipek gibi değerli takı ve kumaşları erkeğe yasaklarken, kadınlara serbest etmiştir. Çünkü kadınlar fıtraten süslenmeye eğilimlidir. Ancak, kadın, süslü elbiselerini namahrem olmayan yerde, evinde, özellikle kocasının yanında giyecektir.
Bu ta'rifler muvacehesinde anlaşıldı ki, "cilbab", yüz ve eller dâhil baştan aşağı bütün vücudu örten ve beden hatlarını belli etmeyen bir örtüdür.

Elhasıl: Tesettür ikidir:
Biri: "Avretin tesettürü" dür ki; bu, "elbise ve başörtüsü" ile olur. Diğeri: Fitne ve fesaddan mahfuz kalmak için" kadının na¬mahrem erkeklere karşı olan tesettürü" dür ki; bu da çarşaftır.

Tesettür-i şer'i olan çarşafın farziyyetine ve kadının başörtüsü, elbisesi, yüzü ve eli zinet ve sebeb-i fitne olduğundan onların da örtünmesi gerektiğine dair Kitab, sünnet, İcma-i ümmet (sahabe ve müctehidin-i izamın icmaı) ve kıyas-ı fukahanın tafsilatlı delilleri eklenecektir.

Not: Bu yazı benim değildir..İstifade için yayınlıyorum.Yazıyı yazan kardeşin ismini unuttum,İnşallah hakkını helal eder...

Fitne ve fesad olmaz ise yüz helal olabilir lakin bizim toplumda fitne yoktur herşey aleni yapılıyor...

İnş. istifade edersiniz selametle..
 

hamra-a

Üye
Katılım
4 Ocak 2007
Mesajlar
26
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
43
Konum
istanbul
Walla olcak oldumu çarşaftan da belli oluyo ama..Önemli olan bence tesettüre tam layıkıyla girmek..Eğer bir kişi pardesü giyiyor ve bir şekilde bu vücut hatlarını gizliyorsa neden giymesin ki pardesü??

benimde niyetim çarşaflı insanları tenkid etmek değil
ama ve malesefki caddelerde (her kes için elbetteki geçerli değil)pardüselilerden fazla dikkat çeken çarşaflı
bayanlar var bunuda göz ardı edemeyiz ayrıca amaç her ne şekilde olursa olsun(çarşaf veye pardüse)sonuç itibariyle önemli olan her halukarda dikkat çekmemek

ayrıca çarşaf takvadır ve ben siyahın dışındada bir renk düşünemiyorum (pardüse buna dahil):thinking:
 

islamveinsan

Doçent
Katılım
28 Eyl 2006
Mesajlar
1,360
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
Suvas
s.a

Sokaklarda günlük sevişme terapileriyle aşk tazeleyen gençler dikkat çekmiyor...
Mini etekli bady giyen kızlar dikkat çekmiyor...
İç çamaşırlarını göstermeyi çağdaşlık adleden insanlar dikkat çekmiyor..
Yüzün de kırk türlü boya ile güzelleşen bayanlar dikkat çekmiyor
......
......

Çarşaf giyen; "kul" olanlar dikkat çekiyor...
Bu kadar ucuz olmayın.... ucuz olarak sadece "çin" işleri prim yapıyor....

Başka bi konuda utanç vericimidir denmişti çok yazdık çizdik...
Yine söylüyorum;
Utanmazlar içinde utanmak size düştüyse "Utanın"...
Çarşaf Ahkam ı İlahidir
Sünnet i Seniyedir
İster dikkat çeksin, ister cellat ipimi...

selam ve dua ile...
 

VAHID

Üye
Katılım
7 Ocak 2007
Mesajlar
11
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Ustad Said-i Nursi , tesettürün (Cilbab) ÇARŞAF demekte. : YİRMİ DÖRDÜNCÜ LEM'A

Tesettür hakkındadır

On Beşinci Notanın İkinci ve Üçüncü Meseleleri iken, ehemmiyetine binaen Yirmi Dördüncü Lem'a olmuştur.
b730.gif


b731.gif


devamı :
http://www.risaleara.com/oku.asp?id=1419&t=&b=&s=&l=&p=1
 

balamir

Üye
Katılım
6 Kas 2006
Mesajlar
96
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
52
Konum
anadolu
s.a
Uzun aramalarım sonunda kendime ait yazıları bulamadım ya silinmiş yada ben bulamiyorum....
Ama başka bi arkadaşa ait bi konu buldum kopyaladim


Fitne ve fesad olmaz ise yüz helal olabilir lakin bizim toplumda fitne yoktur herşey aleni yapılıyor...

İnş. istifade edersiniz selametle..

bu yazdıklarını araştıracağım doğru ise kabulümdür:shake2[1]:
 

VAHID

Üye
Katılım
7 Ocak 2007
Mesajlar
11
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Kadının Sesi Avret Midir?

İslâm fitne ve fesada sebeb olacak herşeyi haram kılmıştır. Hatta kadınların yürürken ayaklarını yere sert vurmalarını bile yasaklamıştır. Çünkü kadınların ayak sesleri erkeklerinkinden farklıdır. Bu bakımdan erkeklerin kalbinde kadın arzusunu tahrik eder. Nitekim Allahu taala «Gizleyecekleri ziynetleri bilinsin diye ayaklarını da vurmasınlar.» buyurmuştur.

Hanefiler bu âyete dayanarak kadının sesinin de avret olduğuna hükmetmişlerdir. Zira bu âyet, kadınların ayaklarına taktıkları halhaiların sesini duyurmaları yasaklanmaktadır. Kadının sesi, elbetteki halhalın sesinden daha caziptir. Bu yüzden de yasaklanması zarurîdir.

Cessas tefsirinde şöyle demektedir: «Bu âyet kadının yüksek sesle konuşmasının haram olduğuna delalet eder. Çünkü kadının sesi halhal sesinden daha çok fitne uyandırır. Bunun içindir ki mezhebimiz kadının ezan okumasını yasaklamıştır. Bu âyet kadının sesinin yasak olduğuna delalet ettiği gibi, erkeklik hissini uyandırarak fitne ve şüphe doğuracağından kadının yüzüne bakmanın da haram olduğuna delalet eder.»
[Cessas. age. C. 3. S. 393. 2ö]


Hanefiler, kadının sesinin avret olduğuna hükmederken, «Cemaatle kılınan namazda imamı ikaz etmek gerektiğinde erkekler tekbir getirirler, kadınlar ise sağ ellerini sol elleri üzerine vururlar.» hadisini de delil almaktadırlar.

İmam Şafii (ra) ve diğer alimler ise kadının sesinin avret olmadığına hükmetmişlerdir. Zira kadının alış-veriş yapması, şehadette bulunması caizdir. Zira bu hallerde konuşması zaruridir.

Alusî bu hususta şöyle der: «Şafiilerin muteber kitaplarında zikrolunan ve benim de katıldığım görüş, kadınların sesinin avret olmadığıdır. Ancak fitneye sebeb olursa o zaman elbetteki haramdır.»
[Aiusi, age. C. 18, S. 146]

Fitneden emin olmak şartıyla kadınların sesi avret değildir. Zira Rasulullah (sav)'ın zevceleri erkeklerle konuşur ve hadis rivayet ederlerdi. Şüphesiz konuştuğu ve hadis rivayet ettiği erkekler arasında onların mahremi olmayan erkekler de bulunmaktaydı. Bunların konuşmalarına hiçbir sahabi de itiraz etmemiştir.

İbni Kesir, «Erkeğin arzusunu tahrik edecek herşey kadına haramdır. Bu yüzden evlerinden çıktıkları zaman kadınların koku sürünmeleri ve bu kokuyu erkeklere belli etmeleri yasaktır. Zira Resululiah (sav), «Haramc bakan her göz zanidir. Koku sürerek erkeklerin yanından geçen kadın da...»
[Ebu Davud. Nesai ve İbni Kesir.] buyurmuştur.» demektedir.

Yine kadının kolundaki bilezikleri, ellerini sallayarak belli etmesi haramdır. Erkeklere düşen kadınların dar ve cazip renkli elbiselerle sokağa çıkmalarına, sokağa çıkarken koku sürmelerine ve erkekleri cezbedecek biçimde yürümelerine ve konuşmalarına mani olmaktır. Çünkü Allahu teala, «Eğer (Allahtan) korkuyorsanız (size yabancı olan erkeklere) yumuşak söylemeyin. Sonra kalbinde bir maraz bulunanlar tamaa düşerler.» ve «{Vakar İle) evlerinizde oturun. Evvelki cahiüyet (devri kadınlarının kınla döküle, süslerini göstere göstere) yürüyüşü gibi yürümeyin.» (Ahzab: 32-33) buyurmaktadır.

Fesadın yayılması, ahlakın bozulması, erkeklerin hareketsiz ve gayretsiz kalmalarındandır. Namusunu kıskanmayan kimse müsliiman olamaz.
Zira Resulullah (sav), «Üç sınıl insan vardır ki ne cennete girebilir, nede cennetin kokusunu duyabilir. Kendisini erkeklere benzeten kadınlar, devamiı içki içenler ve deyyuslar.» dedi. Ashab-ı kiram, «Deyyus kimdir?» diye sorunca da, «Aile halkını erkeklerden kıskanmayanlardır.» buyurdu.



Yüzü Açmak Bid'attır


Günümüzde yeni bir iddia ortaya atılmaktadır. Bu, kadının ev içinde kullandığı başörtüsü ile dışarıya çıkabileceği iddiasıdır. Bunlara göre yüzün örtülmesi şer'i değildir. Çünkü yüz, avret değildir. Bu iddiayı ortaya atanlar, kendilerini Resulullah (sav)'ın haber verdiği her yüz senede ortaya çıkacak mücedditlerden saymaktadırlar. Bunlar bu iddiaları ile müctehid olduklarını, geçmişteki İslâm müctehidleri ile yarışarak İctihadlarda bulunduklarını kabul ettirerek modernist görüşlerinin benimsenmesini, kendilerine uyulmasını istemektedirler. Bu görüşler bilhassa modernistler arasında yaygınlık kazanmaktadır.
Şüphesiz bu görüşün yaygınlık kazanması onların iddialarının doğruluğunu isbat etmez. Bu, insanların hayvani hislerine hitap etmelerinin bir sonucudur. Hayvani hisler de herzaman şehvanî arzularla beraber yürür. Şehvet ise herkeste vardır. Öyleyse bu görüşün revaç bulmasında hayret edilecek bir taraf yoktur.
Bu İddia sahipleri görüşlerinin kitap ve sünnete uygun olduğunu, böyle bir Örtünmenin müslüman kadına emredilen şer'İ örtünmeyi yerine getirdiğini sanıyorlar. Böylece kendilerinin. «Hakikat indirdiğimiz o açık açık âyetlerimizi ve doğruyu —biz kitapta İnsanlara onu pek aşikar bir surette bildirdikten sonra— gizleyenler (yok mu?) İşte onlar(ın hali ) onlara hem Allah lanet eder ve hem lanet etmek şanından olanlar lanet eder.». (Bakara: 159) âyetinde ifadesini bulan İlmi ketmenin günahından kurtulduklarım düşünyorlar.

Ben onların hangi günahtan kurtulduklarını bilmiyorum. Çünkü onlar kadının yüzünden hicabını atmasını ve şehvani arzuların kaynadığı, kötülük alevlerinin heryanı sardığı bir toplumda gezmelerini istiyorlar. Bunlardan daha evvel, aynı görüşü bazı sapık fikirli şairler savunmuştu. Nitekim bunlardan biri şöyle demişti: «O güzel başörtüsü ile örtünen güzel kadına de ki, sen bu Örtüyü örtmekle ibadet ehil takva kardeşinin dinini götürdün. Örtünün parıltısı ile senin yüzünden doğan aydınlık bir araya gelin;ce yüzünün yanıtlamasına hayret ediyorum.»

Bu müceddit taslaklarının İddia ve davaları, şer'i örtüyü atmış, İslâ-.mi adaba muhalefet ederek sokaklarda cahiliye devri kadınları gibi açılıp saçılarak gezen kadınlara vücudlarını örtmelerini, buna karşılık yüzlerini ' açmalarını teklif etmiş olsalar bir dereceye kadar haklılık kazanabilir, hoş görülebilir. Çünkü İslâm kanunları da tedrici olarak gelmiştir. Fakat bunlar davetlerini bunlara değil, bilakis Allanın emrettiği şekilde her taraflarını kapattıkları gibi yüzlerini de kapatan kadınlara yapıyorlar. Bu mümin kadınların da yüzlerini açarak kadınlık vekarlanndan soyunmalrını istiyorlar.
Bu husustaki tek dayanakları da yüzün avret olmadığı görüşüdür.

Burada ben, Resulullah (sav)'m savaşlarından birinde oğlu şehid olan 1 mümin kadının kıssasını hatırlatmak istiyorum: Kadın yüzü örtülü olduğu "'halde cenazeler arasında şehid olan oğlunu arıyor. Ona, «Yüzündeki bu "örtü ile oğlunu nasıl bulacaksın?» diyorlar. Bu söze karşı kadın, «Çocuğu-" mu kaybetmem, hayamı kaybetmem kadar ağır değildir.» cevabını veriyor.

Müslüman kadından din namına yüzünü açmasını İsteyen bu İddia sahiplerine ve benzerlerine hayret ediyorum. Bilhassa ahlaksız insanların oâaldığı ve ahlaksızlığın ortalıkta kol gezdiği günümüzde bunu nasıl İşeyebilirler?

Bu müceddit ve müctehid taslaklarına sesleniyorum: Siz, doğru yolu şaşırdınız. İslâmı ve şeriatln hükümlerini doğru anlamıyorsunuz. Sizinle aklî ve şer'î mantıkla konuşuyorum. Fakihlerden yüzün avret olmadığını söyleyenler, fitneden emin olmak şartını öne sürüyorlar. Onlara göre de eğer fitneden korkulursa yüzün açılması haramdır. Şimdi soruyorum size, siz günümüzde fitneden emin misiniz?

islâm, kadına, fitne korkusu ile yabancı erkekler karşısında avretinden herhangi bir yerini açmasını haram kılmıştır. İslâm kadının saçlarını ve ayaklarını örtmesini emrederken yüzünün ve ellerinin açılmasına müsamaha etmesi düşünülebilir mi?

Ey modernistfer! Size diyorum! Erkekleri yüz mü yoksa ayaklar mı daha çok iğfal eder? Aklınızı başınıza toplayın. Halka dini işlerde herhangi bir şüphe sokmayın. O İslâm ki ayakiarındaki halhalların sesleri duyulmasın diye kadınlara ayaklarını yere sert vurmayı yasaklamış, ziynetlerinden herhangi birşeyin açılmasını haram kılmıştır. Nasıl ofur da güzelliğin esası ve fitnenin kaynağı olan yüzün açılmasına müsade eder?

Mevzuyu Mevdudi'nin Nur Suresi Tefsin isimli kitabındaki âyetin «bunlardan görünen kısmı müstesna» bölümü hakkındaki açıklamalarıyla bitiriyorum :
«Âyet-i kerimedeki bu cümle, kadınların ziynetlerini kasdi olarak açmalarının caiz olmadığına delalet eder. Şu varki, kendi kasıtları olmadan açılmaları hal) müstesnadır. Birde, dıştan giydikleri çarşaf ve benzeri giysileri gizlemeleri mümkün değildir. İşte bu üstten giyilen çarşaf ve benzeri giyeceklerin görünmelerinde bir beis yoktur. Âyetin bu şekildeki tefsiri Abdullah İbni Mes'ud (ra) ve Hasan-ı Basrî (ra) gibi kimselerden de rivayet edilmiştir.

«Başka bazı kimseler ise âyetten yüz ve elin açılabileceği hükmünü çıkarırlar. Bunlara göre âyetteki «görünen kısımsdan maksat, insanın adet üzere açabileceği kısımdır. Buna göre, kadının yüzü ve elleri üzerlerindeki ziynetle birlikte açmak caizdir. Yani, kadının gözünün sürmesi, yüzünün makyajı, kınası, yüzüğü, bileziği açık olarak gezmesi caizdir.
«Bize göre âyetteki «görünen kısım müstesna» ifadesinden bu mana ,ve sonucun çıkarılması-caiz değildir. Çünkü âyetteki ifade, kendi kendine i; kasıtsız olarak görünen kısım anlamındadır. Kendiliğinden görünmekle in-^ sanın kasdi olarak açıp göstermesi arasında açık bir fark vardır. Zira eâyet sarih olarak ziynetlerin açılmasını haram kılmıştır. Ancak kasıtsız ..olarak açılması halini istisna kabul etmiştir. Bu İstisnayı genişleterek kast den açma haddine ulaştırmak Kur'ana ve Resulullah (sav)'tûn rivayet edilen sahih hadislere muhalefet etmektir.
«Resulullah (sav) zamanında kadınların yabancı erkeklere karşı yüzlerini açtıkları tesbit edilmemiştir. Çünkü hicab emri yüzü de içine almaktadır. O zaman yüzün örtüsü, kadının elbisesinin bir parçasıdır. Yalnız hacda ihramda iken yüz ve ellerin açılması mubahtır. Kadınların yüz ve elleri açık olarak yabancı erkekler karşısına çıkmalarını mubah görenlere hayret ediyorum. Onlar yüz ve eller avret değildir demektedirler. Halbuki hicabla setr-i avret arasında büyük bir fark vardır. Avret, kocanın dışındaki mahrem erkekler karşısında da açılması caiz olmayan şeye denir. Hicab ise isetr-i avretin üzerine giyilen örtüye denir

AHKAM TEFSİRİ

MUHAMMED ALİ SABUNİ

Şamil yayınları , Cilt 2 , 46. ders : Sayfa 178 -184 arası
 

VAHID

Üye
Katılım
7 Ocak 2007
Mesajlar
11
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Hem Bedîüzzamân Hazretleri o ifsâd komitesine şöyle bedduâ etmiştir:
Bu mübârekleri ifsâd eden komiteler kahrolsunlar!.. Allah bu hemşîrelerimi de bu serserilerin şerlerinden muhâfaza eylesin, âmîn.”(Lem’alar, 191)
O gizli ecnebî komite, Bedîüzzamân Hazretlerinin vefâtından sonra bu def’a, Kur’ân’ın tesettürle alâkalı fâsid te’vîllerini reddeden Üstâd Bedîüzzamân Hazretlerinin “Tesettür Risâlesi”ndeki ba’zı cümlelerini dahi te’vîlât-ı fâside ile şöyle te’vîl etmektedir.
O gizli komite diyor ki:
Tesettür-i şer’î husûsunda İslâm âlimlerinin iki görüşü mevcûddur:
Bir kısmı, ‘Çarşaf giymek ve yüzü kapatmak azîmet ve takvâdır’ diyorlar.
Bir kısmı da, ‘Manto ve başörtüsü giymenin ruhsat olduğunu ve bununla da tesettürün olabileceğini’ söylüyorlar.
Üstâd Bedîüzzamân Hazretleri, bu konuda azîmet ve takvâ tarafını tutmuş, ruhsatla amel etmemiştir. Demek manto ve başörtüsü de tesettür-i şer’î sayılır.
Hâşâ, böyle fâsid ve bâtıl bir fikir, İslâm âlimlerinden sudûr etmemiştir ve böyle mesnedsiz bir isnâd, İslâm âlimlerine, bâhusûs Bedîüzzamân Said Nursî Hazretlerine bir iftirâdır. Zîrâ, Üstâd Bedîüzzamân Hazretleri, “Tesettür Risâlesi” adlı eserinde; bin üç yüz elli sene zarfında her asırda üç yüz elli milyon insânın ictimâî hayâtında kudsî bir düstûr olarak yer alan ve üç yüz elli bin tefsîrin tasdîk ve ittifâklarına ve geçmiş ecdâdımızın i’tikád ve uygulamalarına istinâd eden tesettür-i şer’înin ancak “çarşaf” olduğunu îzâh ve kadınların baştan ayağa kadar yüz ve eller dâhil olmak üzere cilbâb (çarşaf)’la örtünmelerinin Kur’ân’ın kesin bir emri olduğunu; manto ve başörtüsünün ise tesettür-i şer’î olmadığını ve bu husûsta böyle bir ruhsatın bulunmadığını isbât etmiştir
 

zebih

Kıdemli Üye
Katılım
22 Ara 2006
Mesajlar
4,033
Tepkime puanı
100
Puanları
63
Konum
kayseri
Kadının Sesi Avret Midir?

İbni Kesir, «Erkeğin arzusunu tahrik edecek herşey kadına haramdır. Bu yüzden evlerinden çıktıkları zaman kadınların koku sürünmeleri ve bu kokuyu erkeklere belli etmeleri yasaktır. Zira Resululiah (sav), «Harama bakan her göz zanidir. Koku sürerek erkeklerin yanından geçen kadın da...»
[Ebu Davud. Nesai ve İbni Kesir.] buyurmuştur.» demektedir.

erkegin arzusunu tahrik eden kadinin sesi haram oldugu gibi, kadina sesini yumusatan erkegin durumu nedir acaba?

namahrem kadinla konusurken telefonda, yuzyuze normal disi sekilde sesini incelterek, bir karizma veya buyulu hava olusturmaya calismasi erkegin ne derece dogru?

veya yazi diliyle bunu boyle yapmasi?

asli karakterinde bulunmayan vasiflarla anilacak sekilde (mesela duygusal, romantik, hosgorulu, cok okumus, kulturlu v.s oldugu imajini olusturacak sekilde etkileyici olma adina ) yazilar yazmasi?

bunlar nedir?
 

islamveinsan

Doçent
Katılım
28 Eyl 2006
Mesajlar
1,360
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
Suvas
s.a

Bu konuda geniş bilgi için size Şiddetle tavsiye edeceğim bir eser var;
Hem Said Nur un "Tesettür Risalesini" hem "ulemanın görüşlerini" hem sünnet i seniyeyi hem Ahkamı ilahi yi yeterince izah ediyor...

Çarşaf ı ise iki kere iki dört eder derecesinde kati surtele isbat ediyor

"Tesettür Risalesi ve Şerhi" El Hac Molla Muhammed Ali Doğan
Tahsiye yayınları... İsteyenlere yada bulamayanlar temin de edebiliriz...


Selam ve dua ile
 

VAHID

Üye
Katılım
7 Ocak 2007
Mesajlar
11
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Örtünmenin Şekil Nedir ?


Aliahu taala mümin kadınlara, iffet ve haysiyetlerinin korunması için yabancı erkekler karşısında uzun bir örtü İle elbiselerinin üzerinden Örtünmelerini emretmiştir. Alimler bu tesettürün nasıl olacağı hususunda İhtilaf ederek birkaç görüşe ayrılmışlardı:

1- Taberî İbni Sirin'den şöyle rivayet eder:
«Abide es-Selmant (ra)'ye «...dış elbiselerinden üstlerine giymelerini söyle.» âyetinin manasını sordum. Büyük bir çarşaf alarak onunla bütün vücudunu örttü. Başını ta kaşlarına kadar kapattı. Yüzünü de tamamen kapattı. Yalnız sol gözü;nü açık bıraktı. Böylece âyeti fiilî olarak tefsir etti.» [Taberi, Hazin, el-Cemel, Celaleyn Haşiyesi.]

2- Taberî ve Ebu Hayyan ibni Abbas (ra)'tan şöyle rivayet etmişlerdir:
«Kadın cilbabınt alnının üzerine İndirir ve oradan sıkar. Alttan da burnunun üzerine kadar kapatır. Yalnız gözleri dışarda kalmalıdır. Yüzünün kalan kısmı ile göğsünü tamamen 'kapatmalıdır.» [Ebu Hayyan, age. C. 7, S. 250.]


3- Yüzü örtmenin keyfiyeti hakkında Süddî'den şöyle rivayet edilmiştir:
«Örtü, kadının sol gözü hariç bütün yüzünü kapatmalıdır.» Ebu Hayyan şöyle der: «Endülüs'teki adet de Süddinln tarif ettiği gibi idi. Kadın bütün vücudunu Örter, yalnız tek gözü açıkta kalırdı.» [Ebu Hayyan, age. C. 7, S. 250.]


4- Abdürrezzak ve bir cemaatin rivayetine göre müminlerin annesi Ümmü Seleme (ra) şöyle demiştir:
«Bu âyetin nüzulünden sonra ensarî kadınları siyah çarşaflara büründüler. Sanki hepsinin başına birer karga konmuştu.»
[Cessas.age. C. 3. S. 372.]



Kadına Yüzünü Örtmesi Farz Mıdır?

Nur Suresinin tefsirinde geçtiği gibi, kadının ziynetlerini mahremlerinden başkasına göstermesi haramdır. Zira Ailahu taala, «Ziynet (mahal)-lerini kendi kocalarından, yahut kendi babalarından, yahut kocalarının babalarından, yahut kendi oğullarından, yahut kocalarının oğullarından, yahut kendi biraderlerinden, yahut kendi biraderlerinin oğullarından, yahut kızkardeşlerinîn oğullarından, yahut kendi kadınlarından, yahut kendi ef-lerindekl memlukelerden, yahut erkeklerden yana İhtiyacı olmayan (yont erkeklikten kalmış bulunan) hizmetçilerden, yahut henüz kadınların giril yerlerine muttali olmayan çocuklardan başkasına göstermestnler. Gizleyecekleri ziynetleri bilinsin diye ayaklarım da vurmasınlar.» (Nur: 31) buyurmuştur. Yüz, ziynetin ve güzelliğin aslı, fitnenin kaynağı olduğu için onun da yabancılara karşı örtülmesi zaruridir.

Yüzün avret olmadığını söyleyenler ise, bunu iki şarta bağlamışlardır. Bu şartlardan birisi, yüzün tabii durumunda bulunması (yani makyajsız olması), ikincisi, fitneden emin olunmasıdır. Şayet yüzün açılması fitneye sebeb oluyorsa açılması haramdır. Şüphesiz asrımızda fitneden emin olunamaz. Bunun için müslüman bir kadının şerefini korumak için yüzünü örtmesi farzdır. Bu husustaki şer'i delilleri Nur Suresinin tefsirinde beyan ettik. Ancak buraya bozt müfessirierin yüzün Örtülmesinin farz olduğu hususundaki görüşlerini ilave edeceğiz.


Müfessirierden bir zümre yüzün örtülmesinin farz olduğuna kaildirler:


1- İbni Cevzî, «...Dış elbiselerinden üstlerine giymelerini söyle.» âyetinin tefsirinde İbni Kuteybe'den naklen şöyle der: «Başlarını ve yüzlerini Örtünmelerini söyle ki onların hür oldukları bilinsin. Âyetteki «celabib» kelimesinden maksat da, normal elbiselerin üzerini kapatacak ve vücud hatlarını göstermeyecek bir örtüdür.» [İbni Cevzi, age. C. 6. S. 422.]

2- Ebussuud Efendi: «Cibabtan maksat, çok geniş ve uzun bir örtüdür. Kadın bununla başını örttüğü gibi yüzünü ve göğsünü de örterek ayaklarına kadar salar. Buna göre âyetin manası, «Kadınlar dışarıya veya yabancı bir erkeğin karşısına çıkacakları zaman bu örtüyle yüzlerini ve bütün vücudlarını Örtsünler.» olur.
Süddî de âyetin tefsirinde, «Kadın alnını ve yüzünü örter. Yalnız birtek gözü açtk kalır.» demiştir.»
[Ebussuud. C. 6. S. BOl (Razı kenarında).]


3- Ebu Hayvan: «...Dış elbiselerinden üstlerine giymelerini söyle.» âyeti tepeden tırnağa kadar bütün vücudun örtülmesini emreder. Veya âyetteki «üstleri» kelimesinden maksat yalnız yüzlerdir. Yani âyet yüzlerin örtülmesini emretmektedir. Çünkü cahillyet devrinde hür kadınlar zaten yüzleri hariç bütün vücudlarını (saçları dahil) Örtmekteydiler.»


4- Cessas: «...Dış elbiselerinden üstlerine giymelerini söyle.» âyeti, genç kadınları yabancı erkeklere karşı yüzlerini örtmeleri gerektiğine delalet ediyor. Kadınlar dış örtülerine bürünmelidirler ki kötü niyetli kimseler onlardan birşey umarak eziyet etmesinler.» [Cessas, age. C. 3, S. 372]

5- Celaleyn: «Celabib», cilbab'ın çoğuludur. Cilbab İse, »kadının bütün vücudunu kapatan örtüdür. İbni Abbas (ra), «Hür olduklarının bilinmesi ve iffetlerinin korunması için mümin kadınlara bir gözleri hariç bütün baş ve yüzlerini örtmeleri emredilmiştir.» demiştir.» [Celaleyn. C. 2]

6- Taberî, İbni Sirln'den şöyle nakleder: «Abide es-Seimanî (ra)'-den, «...Dış elbiselerinden üstlerine giymelerini söyle.» âyetinin manasını sordum. Büyük bir çarşaf alarak onunla bütün vücudunu Örttü. Başını ta kaşlarına kadar kapattı. Yüzünü de tamamen kapattı. Yalnız sol gözünü açık bıraktı. Böylece âyeti fiili olarak tefsir etti. Bunun benzeri İbni Abbas (ra)'tan da nakledilmiştir» [Taberi. Tefsir. C. 22]

Bu ve bunların emsali nakiller İle meşhur müfessirlerin kavilleri, kadınların yabancı erkekler karşısında ve dışarıda yüzlerini örtmelerinin farz olduğuna açıkça delalet etmektedir. Ancok birkaç istisnaî durumda yüz açılabilir. Bunlardan birisi, sünnet vechl ile evlenmek isteyen bir erkek talib olduğu kadının yüzüne bakabilir. Bir de kadın, hac ihramına girdiği zaman yüzünü örtmez. Çünkü bu İbadet zamanıdır ve fitne sözkonusu olamaz. Kadının hacda yüzünü açması başka hallerle kıyas edilemez.

Günümüzde bazı cahiller, «Madem ki kadın ihramlı iken yüzünü kapatmıyor, öyleyse diğer zamanlarda da yüzünü açabilir. Çünkü yüz avret değildir.» diyorlar. Bu İddia İslâm fıkhını bilmeyenlerin sözüdür. Selef-İ salihinin hayatını, sahabl ve tabiinin kadınlarının yaşayışlarını ve İslâmın altın devrindeki kadınların örtünmelerini, korunmalarını inceleyen, araştıran herkes, yüzün avret olmadığını .açılmasının mubah olduğunu söyleyenlerin hata ettiklerini kesin olarak anlar.

Bu İddiacılar, yüzün avret olmadığını söyleyerek müslüman kadına yüzünü açmasını tavsiye ederler. Kendi zanlanna göre böylece ilmi ketmetmenln günahından da kurtulmuş olmaktadırlar. Halbuki yüzün avret olmadığını İlk defa ortaya atanlar din düşmanları olmuştur. Bu din düşmanları tedrici olarak müslüman kadınları şer'î hicabından çrkararak İslâmın içine fitne salmaya ve dini yıkmaya çalışmışlardır. «İnna lillah ve Inna lleyhl ractun.»


Şer’i Örtünmenin Şartları?

Şer'î örtünmenin zaruri şartları vardır. Bunları şöyle sıralayabiliriz:


1- Örtü, bütün vücudu örtmelidir. Zira Allahu taala, "...Dış elbiselerinden üstlerine giymelerini söyle.» buyurmuştur. Cilbab, bütün vücudu örten bir elbise, bir Örtüdür. «Yüdnine», idna kökünden gelen bir fiildir. İdna elbiseyi, örtüyü aşağıya doğru salıvermektir. Buna göre şer'î Örtünme, vücudun tamamını örtmektir.


2- Örtü, alttaki elbiseyi gösterecek kadar İnce olmamalıdır. Zira hlcabtan maksat gizlemektir, ince örtü. alttaki elbisenin görünmesini önleyemez. Bakışlara da mani olamaz. Nitekim Hz. Ayşe, «Ebubekir Sıddık'ın kızı Esma üzerinde İnce bir elbise İle Resulullah (sav)'ın yanına gelince Rasulullah (sav} ondan yüzünü çevirdi.» [ Ebu Davud]

3- Örtünün kendisi bir ziynet olmamalı ve cazib renkli kumaşlar kullanılmamalıdır. Zira Allahu taala, «Ziynetlerini açmasınlar. Bunlardan görünen kısım müstesna.» buyurmuştur. Ayetteki «görünen kısımdan maksat, kasıtsız olarak görünen kısımdır. Eğer üstten örtülecek örtünün kendisi ziynet sayılabilecek renk ve görünüşte olursa ona hicab denilemez. Böyle bir örtüyle Örtünme de caiz değildir. Zira Örtünmekten maksat, ziynetlerin yabancılar tarafından görülmesini önlemektir.


4- Örtü, vücud hatlarını belli edecek ve fitneye sebeb olocak kadar dar olmamalıdır. Zira Rasulullah (sav), «İki sınıf insan vardır ki oniar cehennem ehlidirler. Sığırların kuyruğuna benzer sopalarla halkı döğenler ve vücud hatlarını tamamiyle belil edecek elbise giyen kadınlar. Ki bunlar bu elbiselerle erkeklerin kalblerlni çelmek İçin gezerken kırıtarak yürürler. Saçlarını da deve hörgüçlerine benzetirler. Onlar cennete giremeyecekleri gibi çok uzaklardan duyulabllen cennet kokusunu bile duyamazlar.» buyurmuştur. Hadisin diğer bir rivayetinde de, «Cennetin kokusu beşyüz yıllık yoldan geldiği halde onlar kokloyamazlar. [Müslim] buyurulmuştur.

Hadisteki "kasiyatün ariyat"ın manası, «sureta giyinik fakat hakikatta çıplaktırlar» demektir. Çünkü onlar öyle ince ve dar giyiniyorlar ki, elbise ne avretlerini, ne de vücudlarını örtmektedir. Bu hadis de Resultullah (sav)'ın mucizelerinden birisidir. Çünkü kendisinden blndörtyüz sene sonra geleceği tasvir etmiştir.



5- Örtüden güzel koku gelmemelidir. Çünkü güzel koku, erkekleri İğfal eder. Zira Rasulullah (sav), «Harama bakan göz zanidlr. Güzel koku sürünerek erkeklerin arasına çıkan kadın da.» buyurmuştur. Diğer bir rivayette de, «Bir kadın güzel koku sürünerek erkeklerin arasından geçer ve erkekler o kokuyu alırlarsa o kadın zanidir.» buyurulmuştur.


Musa bin Yesar'dan şöyle rivayet edilmiştir:
«Güzel koku sürünmüş bir kadın geçiyordu. Ebu Hüreyre (ra) ona, «Ey cebbarın annesi nereye gidlyorsun?» dedi. Kadın, «Mescide» cevabını verdi. Ebu Hüreyre (ra), «Sen koku süründün mü?» diye sordu. Kadın, «Evet» dedi. O zaman Ebu Hureyre (ra), «Evine dön. Koku gidinceye kadar yıkan. Zira ben Rasulullah (sav)'tan, «Allahu taala süründüğü kokuyu etrafa saçan bir kadının namazını, dönüp yıkanıncaya kadar kabul etmez.» dediğini işittim.» dedi.»
[Tergib ve Terhib. C. 3. S. 65]


6- Kadın ne erkek elbisesi giymeli, ne de giydiği elbise erkek elbisesine benzemelidir. Zira Ebu Hüreyre (ra), «Rasulullah kadın elbisesi giyen erkekte erkek elbisesi giyen kadını lanetlemiştir.» demiştir. [Ebu Davud, Nesai. Tahricüs-Sünen, C. 6. S. 57]
Diğer bir hadiste de Resulullah (sav), «Allahu taala kendilerini kadınlara benzeten erkeklerle erkeklere benzeten kadınları lanetler.» buyurmuştur.

Ayetten alınacak dersler


1- Örtünmek bütün mümin kadınlara kesin bir farzdır.
2- Resulullah (sav)'m zevce ve kızları bütün mümin kadınlara Örnek ve önderdir.
3- Örtünün vücudun ziynetlerini ve elbisesini kapatması farzdır.
4- Örtünme müslüman kadına zorluk değil bilakis onun şeref ve haysiyetini korumaktır.
5- Hicab kadınların iffetini koruduğu gibi toplumu da fitne ve fuhşun yapılmasından korur.
6- Müslüman kadın Allah (cc)'ın emirlerine sımsıkı sarıldığı gibi, Islâmın farz ettiği içtimaî edeblerle de edeblenmelidlr.
7- Allahu taala kullarını çok esirgediği için onlara dünya ve ahirette çok hayırlı olan hükümleri emretmiştir.


AHKAM TEFSİRİ

MUHAMMED ALİ SABUNİ

Şamil yayınları , Cilt 2 , 57. ders : Sayfa 327 -331 arası
 

VAHID

Üye
Katılım
7 Ocak 2007
Mesajlar
11
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Resululiah (sav), «Harama bakan her göz zanidir. Koku sürerek erkeklerin yanından geçen kadın da...»
[Ebu Davud. Nesai ve İbni Kesir.] buyurmuştur.»

Hak-dilaram :

erkegin arzusunu tahrik eden kadinin sesi haram oldugu gibi, kadina sesini yumusatan erkegin durumu nedir acaba?

Allah (islam) zinaya giden bütün yolları tıkamıştır .
Mutlaka zinanın haram -helali konusunda her iki tarafta eşittir. Özellikle süslenmesi , ses tonunu fitne çıkacak şekilde ayarlaması kadınlar arasında oldukça yaygındır. Kadın fıtratı açısından erkeğe oranla zayıf mahuklardır .
Dışarıda zinaya teşvik edici vaziyette arz-ı endam eden kadınların olduğu aşikardır .Bu durum fiziksel görünüm ,giyim , ses-konuşma tarzı ve işveleriyle karşıt cinslerine karşı şeytanın yaverliğine soyunmuşlardır .
İslamın ilk gelişinden günümüze kadar bu fitne ve fısk durumun kadınlar lokomotifi olmuşlardır . Tabi ki aynı oranda olmasa da erkeklerden de bu işin öncülüğünü yapanlar vardır. Bu durumda hüküm iki cins içinde aynıdır.
Başlangıç ve çoğunluk kadınlarda görüldüğü için kadınlar örnek verilerek söylenmiştir.
Zina yapan evli ister erkek olsun ister kadın olsun recm tatbik edilir. Bekar ise 100 sopa vurulur. Cinsler arasında ayırım yapılmaz.


namahrem kadinla konusurken telefonda, yuzyuze normal disi sekilde sesini incelterek, bir karizma veya buyulu hava olusturmaya calismasi erkegin ne derece dogru?

Kadın erkek aynı sorumluluktadır . zaten bir önceki sorunuzda bununla ilgili açıklamalar verildi. Allah cc harama giden (zina) yolların bakışmakla (göz ile) başladığından daha ilk adımından her iki cinsi de uyarmıştır !
Nur suresi 30- (Resulüm!) Mümin erkeklere, gözlerini (harama) dikmemelerini, ırzlarını da korumalarını söyle. Çünkü bu, kendileri için daha temiz bir davranıştır. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarından haberdardır.

31- Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında bulunan (köleleri), erkeklerden, kadına ihtiyacı kalmamış (cinsî güçten düşmüş) hizmetçiler, yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına zinetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye, ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler! Hep birden Allah'a tevbe ediniz ki, kurtuluşa eresiniz.



veya yazi diliyle bunu boyle yapmasi?
asli karakterinde bulunmayan vasiflarla anilacak sekilde (mesela duygusal, romantik, hosgorulu, cok okumus, kulturlu v.s oldugu imajini olusturacak sekilde etkileyici olma adina ) yazilar yazmasi?
bunlar nedir?

Herhangi bir ticaret (alış-veriş) esnasında bile aldatanlara karşı Rasulullah " Bizi aldatan bizden değildir" buyurmuştur.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst