ÇarŞaf Gİymek UtanÇ Verİcİ Mİdİr?

zerefşan

sustum...
Katılım
6 Haz 2006
Mesajlar
1,224
Tepkime puanı
10
Puanları
0
Konum
bensiz başkent

Evet utanç vericidir...
Bu çağda bu kafa ?
Şahsen ben utanıyorum...
Neden annem, bacım, akranlarım giymiyor/giyemiyor diye...
Selametle

çok güzel............:clap2: :clap2: :clap2: :clap2:


hasret kardeşte galiba tam okusada yazını.. ilk cümle hani çok parlak bir renk gbi gözünün önünde oldu ve gerisini anlamasına engel oldu...
 

MaADa

Paylaşımcı
Katılım
26 Eki 2006
Mesajlar
418
Tepkime puanı
13
Puanları
0
ağlamak istiyorum tek konu açmak için çarşaf giymeyi bile karıştırıyorsanız ne söyleyeyim bilmiyrum...sabır ..sabır sabır
 

Uveys El Konevi

Paylaşımcı
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
284
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Konya
ÇARŞAF HAKKINDA!!!

Yirmi üç senelik bir uygulama müddeti içinde tedricen indirilen Kur'an-ı Azimüşşan; muhatab olarak kabul ettiği toplumun öteden beri alışageldiği ve sürdürdüğü adet, gelenek ve değerlerinin olduğunu, bütün bunların da bir anda terk edil¬mesinin mümkün olamayacağı gerçeğini göz önüne alarak, teşri'de (hüküm koyma hususunda) buna muvafık bir usul tercih etmiştir. İlahi hükümlerde ehemmiyet sırasını gözönünde bulundurarak insanların ihtiyaçlarını gözetmiş ve kolaydan zora doğru bir yol ta'kib etmiştir. İşte bu hikmetlere binaen, tedricen farz kılınan emirlerden biri de “Tesettür-i şer’i ” emridir.
Müfessirlerin beyanına göre, hususan Muhammed Ali Sabuni'nin tesbitine göre; “tesettür” emri, Müslümanlar tarafından daha kolay kabul edilmesi ve toplumda daha rahat uygulanması için bir kaç merhalede nazil olmuştur. En son ve en mükemmel şeklini ise" cilbab" da, yani "çarşaf” ta bulmuştur. Şimdi bu merhaleleri kısaca öğrenmeye çalışalım:

Birinci Merhale: Cenab-ı Hak (cc), kadınların tesettürü hak¬kında ilk merhalede Ahzab Suresinin gelecek 33. ayet-i kerimesini inzal buyurmuştur;

Ey Nebi (sav)'in hanımları ve Müslüman hanımları! Hanelerinizde karar kılın (oturun) ve kendinizi süsleyerek sokakta erkekler içine karışıp cahiliyye-i ûlâda olduğu gibi açılıp saçılmayın." (Ahzab, 33)
Ayet-i kerimede geçen "cahiliyye-i ûlâ" ta'biri, bir görüşe göre; İbrahim (as)'ın veladetleri devri olmakla; o zaman kadınlar elbiselerini çeşitli zînetlerle donatarak başları, yüzleri, boyun ve bacakları açık olarak erkekler arasında gezerlerdi. Ahzab Süresi 33. ayet-i kelime ile kadınların böylece dışarı çıkmaları yasaklanmış ve yuvalarında oturmaları emredilmiştir.
"Cahiliyye-i uhra" ise; Hz. Isa (as) ile Hz. Muhammed (asm) arasındaki devredir. Bu devirde ise, kadınların baş, bacak ve kolları örtülü olup üzerlerinde başörtüleri ve elbiseleri vardı. Sadece yüzleri, boyunları ve göğüsleri açıktı ve zînetleri görünüyordu.

İkinci Merhale: Kur'an-ı Mu'cizü'I-Beyan, ikinci merhalede Nur Süresinin 31. ayetiyle kadınların yüz, boyun ve göğüslerinin de zînet olduğunu ve bunların setredilmesi gerektiğini emretti. Şöyle ki:

"Ve (kadınlar) zinetlerini izhar etmesinler. Onlardan zahir olanı müstesna. Ve başörtülerini yakalan üzerine sarkıtsınlar ve zinetlerini açmasınlar." (Nûr, 31)
Demek bu ayet-i kerime, 'kadınların ihtiyaç durumunda dışarı çıktıklarında, "yüz, boyun ve göğüslerini' de örtmeleri gerektiğini emretmektedir. Bu konu ile ilgili tafsilatlı bilgi ileride gelecektir.

Üçüncü Merhale: Bu merhalede Ahzab Süre-i Celilesinin gelecek 59. ayet-i kelimesi nazil olmuştur:

"Ya Muhammed! Zevcelerine ve kızlarına ve mü'minlerin zevcelerine söyle ki; sokağa çıktıklarında cilbablarını (çarşaflarını) üzerlerine örtsünler!” (Ahzab, 59)

Nazil olan bu cilbab ayeti ile de kadınların namahrem erkeklere karşı çarşafla baştan ayağa kadar kapanmaları farz kılınmış ve zinetten sayılan başörtülerini ve elbiselerini de örtmeleri emredilmiştir. Böylece bu ayet-i kelime ile, kadınların baş örtülerini ve elbiselerini yabancı erkeklere göstermeleri yasaklanmıştır.

Dördüncü Merhalede: Ahzab Süresinin 53. ayet-i kelimesi nazil olmuştur. Şöyle ki:

"Peygamber (sav) 'in zevcelerinden bir şey istediğinizde, onu perde arkasından isteyin, Bu, sizin kalpleriniz için de, onların kalpleri için de daha temizdir."
Şafii Mezhebine göre, yukarıda zikredilen ve "hicab ayeti'" denilen Ahzab Süresinin bu 53. ayet-i kelimesi Peygamberimizin zevcelerine hastır. Bu sebeple ezvac-ı tahirat dışındaki mü'mine kadınların, evin içinde çarşaflı bir surette erkeklerin huzuruna çıkması caizdir.
Bir kısım Fukaha-yi İslam ise şöyle buyurmuştur: Bu Ayet-i kerime, ezvac-ı tahirata (Peygamberimizin zevcelerine) has değildir. Belki ezvac-ı tahirat dâhil, umum mü'mine kadınların ev içindeki hicablarını beyan etmektedir. Bu görüşe göre, kadınlar, evin içinde namahrem erkeklerle ancak bir perde veya duvar veyahut kapı arkasından konuşabilirler. Böyle bir hicab olmadan evin içinde erkeklerle karşılıklı konuşamazlar. Âlem-i İslam’ın tatbikatı bu halde devam edegelmiş, haremlik ve selamlık muhafaza edilmiştir. Mü'mine kadınlar dışarı çıkınca da her iki mezhebe göre, Ahzab suresinin 59. Ayet-i kerimesinin delaletince çarşaf giyeceklerdir.

İHTAR: Hazret-i Peygamber (asm) başta olmak üzere Sahabe-i Kirâmın erkeklerinin tesettürsüz kadınlarla konuşmaları ve başta ezvac-ı tahirat olmak üzere Sahabe-i Kirâmın hanım¬larının tesettürsüz erkeklerle konuşmaları ile alakalı hadis-i şerifler ve tarihi vak'alar, daha tesettür emri nazil olmadan önceki devreye aittir ve bu hüküm, tesettür ve hicab ayetleriyle mensuhtur

Abdullah İbn-i Mes'ud (ra)'ın rivayet ettiğine göre Nebiyy-i Muhterem (sav) şöyle buyurmuştur:
................
"Kadın avrettir. Dışarı çıktığında şeytan onu gözetler (Fitneye sevk eder.) Kadının, Rabbinin rahmetine en yakın olduğu hâl, evinin içinde bulunduğu vakittir." (Tirmizî, İbn-i Hibbân)


Yukarıda bahsi geçen Ayet-i kerimeler ve Tirmizi ve İbn-i Hibbân rivayet ettiği hadis-i şerif gibi bu konudaki sair Ehadis-i nebeviyye; kadınların yuvalarında kalmalarını, zaruret ve ihtiyaç olmadıkça erkeklerin içine karışmamaları gerektiğini ve dışarı çıktıklarında namahrem erkeklere karşı çarşafa bürün¬melerini emretmektedir.
İşte Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, bu Ayet-i kerimelerin ve Ehadis-i nebeviyyenin hükmüne dayanarak, "Lemâat” adlı eserinde ve daha başka risalelerinde, "Kadınlar yuvalarından çıkıp beşeri yoldan çıkarmış, yuvalarına dönmeli” deyip ve "Tesettür Risalesi"nde kadının "siperi ve kal'ası çarşafı" olduğunu beyan buyurup, kadının namahrem erkeklere karşı çarşafa bürünerek örtünmesinin hem emr-i İlahi, hem de kadının fıtratının muktezası olduğunu izah etmiştir. Hem kadınların hürmetleri, sıyânetleri, dünya ve ahiret saadetleri ancak evlerinde karar kılmaları ile mümkün olduğunu; tebezzül ve teberrüc suretiyle erkeklerin içine karıştıkları takdirde iffet ve namuslarının pâ-yi mâl olacağını, bu suretle sû-i ahlâka ve fuhşiyyâta sebeb olacaklarını ilmen ve hikmeten izah ve isbat etmiştir. Bugünkü hM-i Alem ve bilhassa memleketimizdeki açık saçıklık ve bunun neticesi olarak meydana gelen sukut-ı ahlak örnekleri bunun şahididir.
Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, Ehl-i Sünnet ve ehl-i sünnet olmayan (Mu'tezile, Şia, Vehhabîlik gibi) mezhebIerin ittifaken "şer'î tesettür' olarak kabul ettikleri "çarşafın” farziyyetini, hikmetleriyle beraber eserlerinde izah ve isbat etmiştir. Manto ve başörtüsünü tesettür-i şer'i olarak kabul etmeyen Üstad Bediüzzaman Hazretleri, kadınların manto giyip başörtüsü takmak suretiyle daha cazibedar bir hale gelip erkeklerin bulunduğu meclislere, sempozyum ve konferanslara katılmalarına da asla fetva vermemiş; haremlik ve selamlığı ortadan kaldırmamış; bilakis kadınların yuvalarında kalmalarını, dışarıya çıktıkları zaman ise" “hicab-ı şer'î” olan “çarşaf” a bürünmelerini müdâfaa etmiş ve Kur'an'ın bu farz hükmünü isbat etmiştir.
Ma'lûm olsun ki; kadınlara çarşafı farz kılan cilbab ayeti nazil olunca, başta Peygamber Efendimiz (asm)'ın ezvac-ı tahiratı olmak üzere, bütün sahabe-i kiramın hanımları ve on¬lardan sonra gelen bütün Müslümanların hanımları, Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin ifadesiyle, bin üç yüz elli sene bo¬yunca bilfiil çarşafa bürünmüşlerdir. Ancak, kılık-kıyafet inkılâbı ile beraber, Kur'ân-ı Azîmüşşân'ın kadınlara farz kıldığı bu tesettür-i şer'i olan çarşaf kaldırıldı. Onun yerine, şer'an zinet sayılan ve üzerleri çarşafla örtünmeleri gereken manto ve başörtüsü ikame edildi. Üstad Bediüzzaman Hazretleri hayatta iken ve Tesettür Risalesi"ni yazdığı devirde resmen baş açıklık yoktu. Çarşaf yerine manto ve başörtüsü getirilmişti. Üstad Bediüzzaman Hazretleri, açık saçıklık ile değil; manto ve başörtüsü ile yüzü açık bırakma bid'ası ile mücadele etti. Çünkü kılık kıyafet inkılâbı, çarşafa karşı yapılmıştı. Bu kıyafet, yani manto ve başörtüsü, 1960 Cemal Gürsel inkılâbına kadar devam etti. Daha sonra açık saçıklık yayıldı. Hattâ okullarda okutulan ders kitablarında, Kur'an'ın farz emri olan çarşafın kadınlar için bir esaret alameti olduğu, onun yerine ikame edilen manto ve başörtüsünün ise güya kadınlar için hürriyet ve serbestiyyet alameti ve medeniyyet-i sefihenin mehasini olduğu fotoğraflarla gösterilmiş; böylece bin üç yüz elli seneden beri devam edegelen Kur'an'ın bu hükmüne karşı muaraza edilmiştir. Dolayısıyla, sadece ders kitablarındaki fotoğraflara bakılsa bile, tesettür-i şer'inin çarşaf olduğu, manto ve başörtüsünün ise onun yerine ikame edildiği bedaheten görülecektir.
Tesettür Risalesi"nde Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, Kur'ân-ı Azimüşşân'ın emrettiği tesettür-i şer'i olan çarşafa bürünmelerinin kadınlara hem farz olduğunu, hem fıtratlarının muktezası olduğunu, hem de onları tecavüzattan koruyan bir kal'a ve siper olduğunu ilmen ve hikmeten isbat ederek müdâfaa etmiştir. Yoksa hâşâ, o zat, manto ve başörtüsünü tesettür-i şer’i yerinde kabul edip müdâfaa etmemiştir. Belki eserlerinde açık ifade ile kadının siperi ve kal'ası çarşafı olduğunu ifade etmekle beraber, el ve yüzün de kapanması gerektiğini yine aynı eserin şu cümlesinde, “Çünkü, mahremin siması, mahremiyyetten haber verir ve namahreme benzemez” buyurmak suretiyle, yüz ve el mahremlere karşı ka¬panmaz, ancak namahremlere karşı onların da kapanması gerektiğini açıkça ifade etmişlerdir. Evet, bu cümle ifade eder ki; “yüz” mahremiyyetten haber veriyor ve namahreme benzemiyor. Bu sebeble kadın, yüzünü mahreme karşı açabilir, namahreme karşı açamaz.
Bediüzzaman Hazretleri, "Tesettür Risalesi”nde, bin üç yüz elli sene zarfında her asırda üç yüz elli milyon insanın içtimâî hayatında kudsi bir düstur olarak yer alan ve üçyüzelli bin tefsirin tasdik ve ittifaklarına ve geçmiş ecdadımızın i'tikad ve uygulamalarına istinad eden tesettür-i şer’înin çarşaf olduğunu izah; ve kadınların baştan ayağa kadar, yüz ve eller dahil olmak üzere cilbâb (çarşaf)'la örtünme¬lerinin Kur'an'ın kesin bir emri olduğunu isbat etmiştir.
Hem dellâl-ı Kur'an olan Bedîüzzamân Hazretlerinin, Kur'ân'ın kadınlara yönelik bir emri olan çarşafı müdâfaa etmesi; mahkemelerde ve yirmi sekiz senelik hapis müddetinde en mühim bir suç ve ceza unsuru olarak kabul edilmiş ve mahkûmiyetinin en mühim sebeblerinden biri olarak gösterilmiş olduğu unutulmamalıdır.
Demek, manto ve başörtüsünü kadının şer'i tesettürü yerinde kabul edip müdâfaa eden bir kimse; hem Kur'an'ın "cilbab" (çarşaf) emrine karşı muaraza etmiş, hem üç yüz elli bin müfessirin ve fukaha-yı İslam’ın ittifakıyla sabit olan" Müslüman kadının şer'i tesettürü çarşaftır' hükmünü tekzib etmiş, ve bin üçyüz elli senelik Âlem-i İslamın uygulamasını reddetmiş, aynı zamanda bu hükm-i Kur'ani'yi kaldıran ecnebi ve bid'atçi komitenin fikirlerine ve uygulamalarına destek ve revaç vermiş ve onlara tabi' olmuş olur.
Hem Ahzab Suresi 59. ayet-i kerimesindeki cilbab ayeti; tesettürün keyfiyetini, manto ve başörtüsünün şer'i bir tesettür olmadığım gayet açık bir şekilde beyan ettiği halde; bu asırdaki ekser insanlar gaflet, iğfal, gelenek, görenek ve cehalet gibi sebeblerle böyle bedihi bir mes'elede bile aldanmakta; hatta geniş bir mantonun da tesettür yerine geçebileceğini iddia etmektedirler. Onların temeldeki hataları, ayetin sadece" setr-i avret"i emrettiğini zannetmeleridir. Hâlbuki ayet, setr-i avretle beraber, asıl setr-i zîneti emretmektedir. Ayetin ma'nasını anlamak için, nazil olduğu zamana fikren gitmek lazımdır. Şöyle ki;
Bu ayet-i kerime Medine'de nazil olmuştur. O zamanki Arap kadınları, setr-i avrete riayet etmekteydiler. Yani, başörtüleri ve elbiseleri vardı. Cilbab ayeti, Müslüman kadınların başörtülerini ve elbiselerini örtmeleri için nazil olmuştur. Demek, cilbab ayetinin nüzul sebebi, sadece setr-i avret için değil belki kadının -yüz dahil- baştan ayağa kadar bütün bedenini ve başörtüsü, elbise ve zinetlerini setretmek içindir.
Böylece cilbab ayeti; Müslüman kadınların, giydikleri elbiseler cinsinden olmayan başka bir örtü ile örtünmelerini ve Kur' an nazarında zinet kabili edilen elbiselerini de o örtüyle örtmelerini emretmektedir. Üstteki örtünün alttaki elbise ile aynı cinsten olmasıyla, yani bir elbisenin üstüne bir başka elbise giymekle tesettür emrinin yerine gelmeyeceği açıktır. Eğer Kur'an'ın tesettür emri bu şekilde olsaydı; bu durumda Kur'an-ı Hakîm'in bu emri -haşa- abes olurdu. Manto ise; bluz, kazak, ceket ve etek gibi bir elbisedir. Çünkü "elbise"; giyilen ve süs sayılan ve onunla setr-i avret yapılan şeydir. "Örtü" ise; giyilmeyip, başın üstünden sarkıtılarak, bütün beden ve elbiselerin onunla saklandığı şeydir. Bu mevzuun daha iyi anlaşılması için şöyle bir izahat getirilebilir: Bir kadın manto giyse, setr-i avret tahakkuk etmiş olur ve onunla namaz kılabilir. Fakat namahrem erkeklere onunla tesettür etmiş sayılmaz. Ancak, baştan ayağa kadar bütün vücudu örten, şeffaf ve ince olmayan, vücud hatlarını belli etmeyecek derecede geniş olan, zinet özelliği taşımayan, erkeklerin nazar-ı dikkatini celbetmeyen ve erkeklerin elbiselerine de benzemeyen bir örtü ile örtünürse tesettür etmiş sayılır.
Bilindiği gibi Kur'an-ı Kerim'de erkek elbisesi konusunda detaylı açıklama bulunmadığı halde, kadın kıymeti konusunda te¬ferruatlı emir ve yasaklar vardır. Bunlardan birkaçını şöyle sıra¬layabiliriz:
a) Kadınlara evlerinde oturmaları ve zinetlerini izhar ederek sokağa çıkmamaları,
Zinetlerini ve zinet yerlerini açmamaları,
c) Başörtülerini yakalarım kapatacak biçimde üzerlerine sarkıtmaları,
d) Zinetlerini izhar için ayaklarım yere vurmamaları,
e) "Cilbab"larını üzerlerine örtmeleri emredilmiştir ki; bütün bunlar kadının tesettürü hususunda Kur'anın ne kadar tafsilat verdiğinin açık delilleridir.
Bunlara bir de Rasulullah (asm) Efendimizin açıklamaları eklenirse, kadın kıymetinin üzerinde ne kadar ehemmiyetle durulduğu akl-ı selim sahipleri tarafından anlaşılmış olur.
Allah (cc), Nur Suresi 31. ayet-i kerimesinde,
"Kadınlar, başörtülerini, yakalarını örtecek biçimde başlarına örtsünler" emrini vermiştir.
Bu ayetten daha sonra gelen Ahzab Süresi 59. ayeti ile de Allah,
"Mü'minlerin kadınlarına da söyle, cilbablarını(çarşaflarını) üzerlerine sarkıtsınlar, yaklaştırsınlar' (Ahzab, 59) emrini vermiştir.

İşte daha sonra gelen bu "cilbab" ayeti, önceki ayet ile aynı şeyi anlatmış olmayacağına göre, birincisinde anlatılan başörtüsüne ilave olarak başka bir örtüyü emrediyor demektir. İşte ulema-i İslam, bu ince noktadan ve bu ayetin başta Asr-ı Saadet olmak üzere bin dört yüz sene zarfında uygulanma biçiminden hareket ederek, "cilbab" hakkında çeşitli izah ve ta'rifler getirmişlerdir. Biz de o izah ve ta'riflerden numune olarak bir kısmını nakledip tafsilatını inşallah gelecek bölümlerde ele alacağız.

Ahzab Suresi 59. ayet-i kerimesinde geçen "Cilbab" nedir? Tefsirlere ve Arapça sözcüklere baktığımızda, "cilbab" için şu değişik ta'riflerin yapılmış olduğunu görürüz:
Milhafe, yani çarşaf, vücudu baştan ayağa kadar örten bir örtü;
mikna'a, yani peçe, başörtünün üzerinden örtülen rida; kadının elbisesinin ve başörtüsünün üzerinden büründüğü çarşaf. (Bu açıklamalar, " cilbab" kelimesinin pek çok tefsirden çıkarılan ta'rifinin özetidir.)
Görüleceği gibi bu ta'riflerde umumiyetle belirlenen ortak özellik, “cilbab"ın, "giyilen" den çok, ”bürünülen” ve normal elbisenin üzerine örtülen bir “örtü" olduğudur.

Cilbabın giyiniş şekli:
Müfessirler, bize cilbabın nasıl giyildiğini ve uygulama biçimini de arılatırlar. Mesela:
İbnü'l Cevzi, "Başlarını ve yüzlerini örterler' demiştir.
Ebu Hayyan, "Ahzab Suresi 59. ayet-i kerimede geçen “Cilbab”larını üzerlerine örtsünler' ifadesi, bütün bedenin örtülmesini anlatır. 'üzerlerine' ifadesiyle de yüzlerini örtmeleri kastedilmiştir. Çünkü, cahiliyye devrinde kadınların açık olan yerleri yüzleri idi" demiştir.
Ebu's-Suud, "Kadın cilbabı başına atar ve kenarını da göğsüne sarkıtır. Bu ayet, 'Kadınlar herhangi bir sebeble dışarı çıkarlarsa, yüzlerini ve bedenlerini örterler ma'nasına gelir' demiştir.
Süddi, "Bir gözleri hariç, bütün yüzlerini kapatırlar' demiştir. İbn-i Kuddame, "Cilbab giyilmeyerek en tari üzerinden kuşa¬nılır' demiştir.
İbn-i Abbas, "Kadınlar, hür olduklarının bilinmesi için tek gözleri hariç, başlarını ve yüzlerini örterler' demiştir.
İbn-i Sîrîn diyor ki: “ Ubeyde es-Sem'ani'ye cilbabın nasıl örtüldüğünü sordum. Bir çarşaf alıp kuşandı. Başının tamamını kaşlarına kadar örttü. Sol gözünü açık bırakarak yüzünü de örttü; 'İşte cilbab böyle kuşanılır' demiş oldu."
(bk. Zadü'l-Mesir, c. 5, s. 250; Ebu's-Suud, c. 6, s. 81; İbn-i Kuddame, el-Muğni, c. 1, s. 602; Ebu Hayyan, el-Bahru'l-Muhit, c. 5, s. 250; Sabuni, Ruhu'l-Beyan, c. 2, s. 283, 381)

Elmalılı Hamdi Yazır, Ahzab Süresi 59. ayet-i kerimede ge¬çen, "Cilbablarını sarkıtsınlar, yaklaştırsınlar" ifadesini anlattıktan sonra şunları ekler:
"Bu açıklamada da iki şekil vardır:
"Birisi, kaşlarına kadar başlarını örttükten sonra, büküp yüzünü de örtmek ve sadece tek bir gözünü açık bırakmak. (Bizler yetiştiğimiz zaman validelerimizin tesettür tarzı bu idi.)
"İkincisi de, alnının üzerinden sıkıca sardıktan sonra burnunun üzerinden dolayıp, gözlerinin ikisi de açık kalsa bile, yüzünün ekserisini ve göğsü tamamen örtmüş bulunmaktır. (1310 'da İstanbul’a geldiğim zaman, İstanbul hanımlarının, bir peçe eklemek ve elde açık bir şemsiye bulunmak şartıyla tesettür tarzları da bu idi.)" (Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, c. 6, s. 351)

CİLBABDA RENK MÜHİM MİDİR?
Ümmü Seleme Validemiz şöyle demiştir: "Cilbab ayeti nazil olduğu zaman, Ensar kadınları siyah çarşaflara büründüklerinden ötürü, başlarında siyah kargalar varmış gibi çıktılar."
(Cessas, Ahkamü'I-Kur'an, c. 1, s. 372; Sabunî, c. 2, s. 382)Demek, başta ezvac-ı tahirat ve
Peygamberimizin kızları olmak üzere sahabe-i kiramın hanımları siyah çarşaf giymişler ve uygulama ekseriyetle günümüze kadar" siyah çarşaf şeklinde gelmiştir. Cilbabın verdiğimiz ta'rifIerinden de anlaşılacağı gibi, cilbabın asıl vazifesi kadının zinetlerini örtmesi ve dışarıda kadının çekiciliğini azaltmasıdır bunu ise siyah renk daha iyi te'min eder. Müfessir Alusi şöyle der:
"Sonra bilesiniz ki, bana göre günümüzde ileri düzeyde (müreffeh) hayat süren birçok kadının, evlerinden çıkarken, üst elbise olarak giydikleri şeyler, cilbab olamayacakları gibi, gösterilmesi yasaklanan zinetler türündendir. Çünkü bunlar nakışlı, desenli ve göz alıcı giysilerdir. Bana göre erkeklerin, kadınlarına dışarıya bu şekilde çıkma izni vermeleri, bundan hoşlanmaları ve ka¬dınlarının yabancı erkekler arasında bu şekilde dolaşmaları gayret azlığındandır. Bu, yaygın bir musibet halini almıştır. Böyle yaygın musibet haline gelen şeylerden biri de, kadınların, kayınbiraderlerinden sakınmamaları, kocalarının da buna aldırmamaları, hatta çoğu zaman da bunu bizzat kendilerinin emretmeleridir. Bütün bunlar Allah ve Rasulü'nün müsaade etmediği şeylerdir. La havle ve la kuvvete illa billah..." (Alusi, c. 17, s. 146)


CİLBABTA ARANAN ÖZELLİKLER:
Fukaha-yi İslam, kadının avreti ve tesettürü ile ilgili olan bütün ayet ve hadisleri gözönünde bulundurarak, kadının tesettürü için aşağıdaki özelliklerin şart olduğunu belirlemişlerdir:

1. "Cilbab' bütün bedeni örten bir örtüdür. Cilbabın farz kılınmasının asıl hikmeti, fitneyi ortadan kaldırmak için yüz ve eller dâhil bütün bedeni örtmektir, sadece avret mahallini örtmek değildir. Çünkü avret mahalli elbise ile örtülmektedir.
2. Cilbab, ince ve şeffaf olmamalıdır. Çünkü tesettürden maksat, bedeni göstermemektir. Hâlbuki şeffaf bir örtü vücudu gösterir, hatta ba'zan daha cazib hale getirir. Dolayısı ile, bu tür bir örtü ile örtünen bayan, "Zinet yerlerini göstermesinler' emri¬ne uymuş olmaz. Rasulullah (sav) Efendimiz, ince bir örtü ile ya¬nına giren baldızı Esma'dan yüzünü çevirmiştir (Ebu Davud). Aişe validemiz, ince bir başörtüsü ile gördüğü Abdurrahman kı¬zı Hafsa'nın başörtüsünü yırtmış ve ona kalın bir başörtü ört¬müştür. (İbn-i Sa'd, Tabakat, c. 8, s. 71-72; Muvatta, Libas, s. 6)
3. Cilbab, dar olup vücud hatlarını belli etmemelidir. Hz. Ömer (ra) halife İken halka dağıttığı bir çeşit örtünün, vücud hatlarını belli edeceği için kadınlara giydirilmemesini emretmiştir. (Beyhaki, s. 234-35; Serahsi, Mebsut, c. 10, s. 155)
Kadının vücud hatlarını dışarı vuran bir elbiseye bakmak, fukaha-yi İslam’ca o uzuvlara bakmak sayılmıştır.
İbn-i Abidin, "Kim bir kadını arkadan hayale dalar ve kemiklerinin şekli belirecek derecede elbisesini görürse, Cennet'in kokusunu duyamaz' hadisini dem tutarak, "Uzuvların şeklini belli eden elbise, kalın olsa ve cildi göstermese bile yasaktır' demiştir (İbn-i Abidin).
4. Kokusunu yabancılar duymamalıdır. Allah Rasulü (sav) Efendimiz, kokuyu çok övmek ve tavsiye etmekle beraber, başkalarının duyacağı şekilde koku sürünüp dışarı çıkan kadının zina etmiş gibi günah alacağını bildirmiştir. Yani, koku sürünüp camiye giden kadının namazının kabul olunmayacağını haber vermiştir. (Ebu Davud, Teraccul 7; Tirmizi, Edeb 35; Nesai, Zi¬net 35; Darimi, İsti'zan 18.)
5. Kadının tesettür-i şer' isi erkek elbisesine benzememelidir: Rasulullah (sav) Efendimiz, "Erkeğe benzeyen kadına ve kadına benzeyen erkeğe Allah lanet etsin" buyurmuş ve "Böyle olanları evlerinize sokmayın" diye emir vermiştir. (Buhari, li¬bas 62; Ebu Davud, Edeb 53; Tirmizi, Edeb 34)
6. Kadının şer’i tesettürünün kendisi de süslü olmamalıdır. Çünkü kadınların yabancılara zinetlerini göstermeleri ayetle yasaklanmıştır. Allah Rasulü (sav) kendisine biat eden kadınlardan, cahiliyye kadınları gibi zinetlerini göstererek çıkmamaları üzere biat almıştır (Taberi, c. 1, s. 79; Heysemi, Mecmau'z-Zeva¬id, c. 6, s. 42). Kadının namahremlere göstermediği elbisesi ise istediği kadar süslü olabilir.
7. Kadının bürünmekle emrolunduğu şer’i tesettür, gayrı müslimlerin özel elbiselerine benzememelidir. Çünkü Efendimiz (asm), "Kim, bir kavme benzerse, o da onlardan olur' (Ebu Davud, Libas 4; Müsned 50; benzer bir hadis için bk. Tirmizi, Isti'zan 7) buyurmuş ve Müslümanları devamlı, başkalarından ayrı olmaya çağırmıştır.
8. Ayakkabılar, dikkat çekecek derecede ses çıkaran türden olmamalıdır. Allah (cc) bu konuda; "Kadınlar, gizlediklerinin bilinmesi için ayaklarını yere vurmasınlar' (Nur, 31) buyurmuştur.
İslam dini, sanıldığı gibi kadının süslenmesini ve güzel giyinmesini yasaklamamış, aksine buna izin vermiştir. Hatta altın ve ipek gibi değerli takı ve kumaşları erkeğe yasaklarken, kadınlara serbest etmiştir. Çünkü kadınlar fıtraten süslenmeye eğilimlidir. Ancak, kadın, süslü elbiselerini namahrem olmayan yerde, evinde, özellikle kocasının yanında giyecektir.
Bu ta'rifler muvacehesinde anlaşıldı ki, "cilbab", yüz ve eller dâhil baştan aşağı bütün vücudu örten ve beden hatlarını belli etmeyen bir örtüdür.

Elhasıl: Tesettür ikidir:
Biri: "Avretin tesettürü" dür ki; bu, "elbise ve başörtüsü" ile olur. Diğeri: Fitne ve fesaddan mahfuz kalmak için" kadının na¬mahrem erkeklere karşı olan tesettürü" dür ki; bu da çarşaftır.

Tesettür-i şer'i olan çarşafın farziyyetine ve kadının başörtüsü, elbisesi, yüzü ve eli zinet ve sebeb-i fitne olduğundan onların da örtünmesi gerektiğine dair Kitab, sünnet, İcma-i ümmet (sahabe ve müctehidin-i izamın icmaı) ve kıyas-ı fukahanın tafsilatlı delilleri eklenecektir.

Not: Bu yazı benim değildir..İstifade için yayınlıyorum.Yazıyı yazan kardeşin ismini unuttum,İnşallah hakkını helal eder...
 

kul emir

Profesör
Katılım
17 Haz 2006
Mesajlar
2,862
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Konum
yalnızlık ülkesinden
Şunu söylemek istiyorum öncelikle;demokrasinin var olduğu bir sistemde insan istediğini giyme hakkına sahiptir.Bunda gocunulacak ,utanılacak bir şey yoktur.bu ister mini etek olsun ister çarşaf olsun..Ancak benim aklıma şu takılıyor.Bu kadar kapalılık doğru mu?Yani Kur'an-ı Kerim'de geçen tesettür şekli bu mudur?Hatta bir arkadaş ÇARŞAF GİYMEK FARZDIR diye bir ifade kullanmış.Şimdi normal olarak tesettürde bir bayan yani çarşaf giymeyen bir bayan haram mı işlemiş oluyor?Ve sormadan edemeyeceğim:neden çarşaf ?bu tanıma bu tür bir giysiye nereden ulaşılmış??Ve giymeyenler günah işleyen olarak kabul ediliyor?

SAYGILARIMLA
kardeş sen ne demokrasisinden bahsediyorsun allah aşkına demokrasi var doğru ama söz konusu başörtüsü olduğu zaman demokrasi ortalarda görünmüyor demokrasi sadece bazı şeylein üzerini örtmek için var kardeşim demokrasi var amaaaaaaaaa her zaman değil gerekli yerlerde bu böyle isteniyor böyle olacak onun için bana demokraside şu var bu var demeyin madem demokrasi var neden benim kardeşim üniversiteye irerken başını açmak zorunda haaa o zamanda laiklik var değilmi
 

Uveys El Konevi

Paylaşımcı
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
284
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Konum
Konya
kardeş sen ne demokrasisinden bahsediyorsun allah aşkına demokrasi var doğru ama söz konusu başörtüsü olduğu zaman demokrasi ortalarda görünmüyor demokrasi sadece bazı şeylein üzerini örtmek için var kardeşim demokrasi var amaaaaaaaaa her zaman değil gerekli yerlerde bu böyle isteniyor böyle olacak onun için bana demokraside şu var bu var demeyin madem demokrasi var neden benim kardeşim üniversiteye irerken başını açmak zorunda haaa o zamanda laiklik var değilmi

Hattap kardeş...Sana katılıyorum...Bu demokrasi herhalde dünya üzerinde bi Müslümanlara uygulanmıyor...Diğer tüm inanç ve geleneğe sahip insanlar demokrasinin nimetlerini kullanıyor ama bize gelince orda bir "duuuuuur" deniliyor..Niye mi?
Çünkü biz farklıyız kardeş..."Küfür milleti tektir" belki de ondan....
 

BADUH

Asistan
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
506
Tepkime puanı
1
Puanları
0
"Çarşaf giymek farzdır."

Birşeyin FARZ olabilmesi için Kur'an-ı Kerim'de bizzat (zahiren) emredilmesi gerekir. Kur'an-ı Kerim'de başın örtünmesi bile muğlak (bizzat başınızı örtün yok) olduğu halde nasıl çarşaf giymek farz oluyor yani bravo alim arkadaşlarımıza.

Bugün çarşaf farz deyin yarın inkarı küfür deyin (gerçi yarını bile beklemiyeceksinizdir). Sonra müslümanların yüzde 99'u çarşaf giymiyor ve bunu farz olarak görmüyor belki takvadır diyor onları da karşı tarafa koyun, indirin müslümanların sayısını yüzde bire. Cennette artık çarşaflı çarşaflı dolaşırsınız.

Bir müddet sonra da ortaçağ hıristiyanları gibi kadınların insan mı yoksa hayvan mı olduğunu tartışmaya başlarız.

Eğer anane olarak başını basit bir başörtüsü ile örten bacımız dahi bugün askeri lojman kapısından, kamusal alan diye uydurulan yerlerden hatta mahkeme kapısından döndürülüyorsa bunda emin olun bu zihniyetin vebali vardır.

Tabi diyeceksiniz ne olmuş dönerse dönsün kapıdan. Gerçi sizin için başörtüsü türban da (çarşaf dışı her örtü) zaten karşı tarafdı...

İyi çalışmalar.
 
Katılım
13 Haz 2006
Mesajlar
444
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
45
Web sitesi
beysehiraktuel.blogcu.com
çarşafa da farz dediniz ya el insaf..Ne biçim bu düşünce ya bu..İslama en çok zararı sizler veriyorsunuz kendinize gelin.İslamı yanlış tanıtmayın.Örtülecek yerler ve şartları bellidir.İsteyen istediği gibi örter.
 

Savm

Profesör
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
3,874
Tepkime puanı
76
Puanları
0
ben ne insanlar gördüm ceket ve pantolonları yoktu. ben ne ceket ve pantolonlar gördüm içlerinde insan yoktu .hz.mevlana.kardeşim sana ayetlerle çevap veriyoruz hadislerle cevap veriyoruz .bu sanayetmiyorsa ne diyeyim allah seni ve senin gibi düşünenlere hidayet versin.
 

islamveinsan

Doçent
Katılım
28 Eyl 2006
Mesajlar
1,360
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
Suvas
S.a

Uveys el konyevi; Allah ın selamı seninde üzerine olsun.... Güzel bir çalışma paylaşmışsın, ben daha öz kısmını kaç defa paylaştım deliller verdim ama algılamadılar... Kitap ın yazarı Allah u Alem "Tesettür Risalesi ve Şerhi" eseridir, Üstad ın eserini Muhammed el ... kardeşimiz şerh etmiştir...

Şükran; Hakikat i görmeye gözlerini kapamayan seni tebrik ediyorum....

HakanCan; Evet Çarşaf farzdır, farz ı inkar etmek kafir olmak için yeterlidir..
Yarın ı bekleyemedim, haram ı kabul etmek ve taraf olmak haramdır...

Ayetlerin yerine; adetlerinizi, abilerinizi, hocalarınızı, efendilerinizi
Sünnet i seniyenin yerine; keyfiyetlerinizi, heva ve heveslerinizi, şeyhlerinizi
KOYMAKTAN VAZGEÇİN....

Emre muhatap olun, şartsız,sorgusuz ve sualsiz kabul edin...
Külli irade karşısına - Cüz i iradenizi koymayın, yıkılırsınız..

Selametle...
 

Sofuoglu

Ordinaryus
Katılım
29 Tem 2006
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
254
Puanları
83
"Çarşaf giymek farzdır."

Birşeyin FARZ olabilmesi için Kur'an-ı Kerim'de bizzat (zahiren) emredilmesi gerekir. Kur'an-ı Kerim'de başın örtünmesi bile muğlak (bizzat başınızı örtün yok) olduğu halde nasıl çarşaf giymek farz oluyor yani bravo alim arkadaşlarımıza.

.

Yasar Nuri kokulari aliyorum,galiba sizlerin alimi o zat,
basini ortun diye ayet yokmus,vah vahki ne vah,birde sana tesekur eden arkadasda fikriyatini ne guzelde koymus ortaya,

kuranda kelime kalimesine basinizi ortun ayetimi ariyorsunuz?
peki siz namazi neye gore kiliyorsunuz sasiyorum,
kuran-i kerimde namaz kiliniz diye gecer ama nasil kilinacagi kac vakit oldugu vs bildirilmemistir,
sizin mantiginizla nasil kilinacagi gecmiyor nasilsa,herkes kafasina gore namaz kilsin o zaman.....

birakin bos lafi satin almayi yahu........
 

islamveinsan

Doçent
Katılım
28 Eyl 2006
Mesajlar
1,360
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Konum
Suvas
S.a

Kuran ı anlamak isteyen Hz Muhammed sas i anlasın
Hz Muhammed sas i anlayamayan Kur'an ı anlayamaz..

Örtünün hakikati ni görmek isteyenler; sahabenin ve Efendimizin eşlerine baksın..
Yoruma kapalıyız... Allah Rasulunun yorumu yeter bizim iiçin...

ÇARŞAF FARZ DIR...
YADA ALLAH IN RASULU HZ MUHAMED İN EŞLERİ, SAHABELER HATA ETTİLER...
BAŞ ÖRTÜSÜNÜ YANLIŞ ANLADILAR

SELAMETLE...
 

BADUH

Asistan
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
506
Tepkime puanı
1
Puanları
0
SA,

Daha ilkokul hatta anaokulu seviyesinde çocukların bile rahatlıkla anlayabileceği ve anlaşabileceği temel kavramlar konusunda bile anlaşamıyoruz.

Usul-u ilm-i Din'de iki temel kuraldan bahsettim. Bu anaokulu seviyesinde en temel bilgi olarak öğretilir dedim vay sen misin bunu deyen, hadis düşmanı, Yaşar Nuri talebesi, hatta kafir oldum (Not: Yaşar Nuri Hoca'nın ilme ayırdığı vaktin binde birini keşke her müslüman ilme ayırabilse...).

Arkadaşlar bu sığ yaklaşımlarla hiçbir yere varamazsınız.

Namaz Kur'an'da emrediliyor olması ile baş örtülmesinin emredilmesi aynı şeyler mi ki öyle kafanıza göre yorum yapıyorsunuz. Biri zahiren NAMAZ KILIN diye emrediliyor diğeri için hangi ayette BAŞINIZI ÖRTÜN diye emrediliyor da biz ÇARŞAF'a kadar geliyoruz. Yine ne güzel itham ediyorsunuz.

ÇARŞAF FARZ'dır. Yok devenin nalı. Öyle iki laklakla konuyu kapatamazsınız. Bana delikanlı gibi DELİL getireceksiniz. FARZ'ın delili de KUR'AN'dır. Getirin NAMAZ KILMAK delili gibi zahiri bir delil.

İyi çalışmalar.
 

Sofuoglu

Ordinaryus
Katılım
29 Tem 2006
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
254
Puanları
83
burda artislik veya kabadayilik yapmaya calisma,sen kimsin yahu
burda herkes algilayamadi anlamadida bir tek senmi anladin,egitimi nerden aldigin her halinden belli,

"ÇARŞAF FARZ'dır. Yok devenin nalı."

bu sozunle kufre girdin,biran once tovbe et,
sana kurandan ve sunnetden delilleri sunduk hala israr ediyorsun,

sabr-i zorlama,hakaretbari cumlelerle hicbiryere varamazsin,

ha belani ariyorsan ,aman uzak dur...........!!!!!
 

BADUH

Asistan
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
506
Tepkime puanı
1
Puanları
0
SA,

Arkadaş, ne herkes senin gibi ne de benim gibi düşünmek veya inanmak zorunda değil. Seviyeyi de mümkünse düşürmeyelim. Eğer niyetim kabadayılık yapmak veya artistlik yapmak olsaydı veya art niyetli olsaydım en sonunda "İyi çalışmalar." temennisinde bulunmazdım.

Ayrıca ne o öyle kabadayı edaları yok belanı arıyorsan falan gibi. Ne bela araması arkadaş. O kadar basit bir konuda yine dönüp dolaşıp kafir ettin beni. O kadar basit mi bir insanı kafir diye itham etmek. Ben delil diyorum yine dönüp dolaşıp aynı basit aristo mantığıyla yapılmış şahsi ve dini dayanağı olmayan (daha önce belirttiğim usul-u ilm-i Din'in en temel kurallarına dahi uymayan) yorumla ÇARŞAF FARZ'dır aksini iddia eden kafirdir diyorsun.

En azından şöyle diyeceksin arkadaş: "İmam-ı Azam'ın bu konuda şu kaynakta şu fetvası vardır. Veya İmam Şafii'nin ha keza..." ki o zaman durup bir nefes alalım. Yoksa senin veya bir başkasının böyle yaptığı kıyası ben kabul etmiyorum. Eğer illetleri birebir örtüşse senin kıyasını da kabul edeceğim ama kıyasta en temel düstur olan illetlerin birebir örtüşmesi ÇARŞAF konusunda yok. Ki HARAM'lık konusunda kıyası dahi kabul etmeyen islam alimleri mevcut. Buna İmam-ı Azam'ın içki-şarap konusundaki fetvasını en basitinden örnek verebilirim. Gerçi bunu duyunca büyük bir ihtimalle İmam-ı Azam da kafirmiş diyeceksiniz ama her neyse.

Aldığım eğitime gelince öncelikle babamdan direk miras kalmadı, Seyyit-Şerif falan değilim. Uyurken rüyamda birileri gelip de beynime batıni ilim falan da nakşetmedi. Afedersin eşşek gibi çalışıp kesben bilgilerimi ediniyorum. Bu da her müslümanda olmasını temenni ettiğim bir husustur.

Mümkünse konuyu soru cevap mantığıyla yani itiraz ettiğim konulara odaklanıp devam ettirin. Yoksa kesip atmayın. Zira bu konu öyle kesilip atılacak bir konu değil. Ben de öyle yok kafirsin sen şusun sen busun yok asarım yok keserim sözleriyle sözümden dönecek biri değilim. Ancak bu sözlerle sığ insanları susturabilirsiniz.

Tekrar varsa belirttiğim bir İmam'ın sunduğu delil sunun ve biraz nefes alalım durup düşünelim.

İyi çalışmalar.
 

Sofuoglu

Ordinaryus
Katılım
29 Tem 2006
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
254
Puanları
83
ÇARŞAF FARZ'dır. Yok devenin nalı.

kardes sana delilleriyle kuran sunnet ve kiyasla sunduk sen hala delil diyorsun,ne yapabilirm sana,benmi ictihat vereyim,
su yukardaki sozunle kufre girdigini belirttik,tovbe etmen senin icin hayirlidir diyoruz,sana kafir vs dedigimiz yok,kuran ve sunnetle Allah(c.c) hukmune sen nasil olurda hasa yok devenin nali dersin,simdi bizmi seni kufre yonelttik,yoksa senmi kufre girdin,
bunlari soyle guzelce bir etut et ve soluklan ne diyelim

hadi kal saglicakla
 

kul emir

Profesör
Katılım
17 Haz 2006
Mesajlar
2,862
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Konum
yalnızlık ülkesinden
hocam kuranda nur suresinde sanırım tam emin değilim cilbab diye geçen bir tabir var bununda çarşaf olup olmadığı konusu tartışılır sizin delilleriniz nedir allah aşkına
 

halimselim

Paylaşımcı
Katılım
27 Eki 2006
Mesajlar
378
Tepkime puanı
0
Puanları
0
toplumsal kontrol kişinin tek başına iken yaptığı yanlışlıkları yapmadığı alandır.

çarşaf giyip ellerini yüzlerini kapatan kişiler tanınmaz olduğundan toplumsal kontroldan çıkmaktadır bu da sakıncalıdır. bence kişi tanınacak halde dışarı çıkmalıdır.
 

Sofuoglu

Ordinaryus
Katılım
29 Tem 2006
Mesajlar
4,603
Tepkime puanı
254
Puanları
83
toplumsal kontrol kişinin tek başına iken yaptığı yanlışlıkları yapmadığı alandır.

çarşaf giyip ellerini yüzlerini kapatan kişiler tanınmaz olduğundan toplumsal kontroldan çıkmaktadır bu da sakıncalıdır. bence kişi tanınacak halde dışarı çıkmalıdır.

sadece :) :) :) :) :uzgunum[1]:
 

halimselim

Paylaşımcı
Katılım
27 Eki 2006
Mesajlar
378
Tepkime puanı
0
Puanları
0
üzülmen için yazmamıştım. düşünmen için yazmıştım.
 
Üst