Konumuzun daha iyi anlaşılabilmesi için Otuzuncu söz’ün ikinci maksadı’nın haşiyesindeki bazı terimleri de iyi anlamamız gerekiyor:
“ H A Ş İ Y E Kur'ân-ı Hakîmde İmam-ı Mübin ve Kitab-ı Mübin mükerrer yerlerde zikredilmiştir. Ehl-i tefsir "İkisi birdir"; bir kısmı "Ayrı ayrıdır" demişler. Hakikatlerine dair beyanatları muhteliftir. Hülâsa, "İlm-i İlâhînin ünvanlarıdır"demişler Fakat Kur'ân'ın feyziyle şöyle kanaatim gelmiş ki:
İmam-ı Mübin, ilim ve emr-i İlâhînin bir nev'ine bir ünvandır ki, âlem-i şehadetten ziyade âlem-i gayba bakıyor Yani, zaman-ı halden ziyade, mazi ve müstakbele nazar eder Yani, herşeyin vücud-u zâhirîsinden ziyade aslına, nesline ve köklerine ve tohumlarına bakar Kader-i İlâhînin bir defteridir Şu defterin vücudu, Yirmi Altıncı Sözde, hem Onuncu Sözün haşiyesinde ispat edilmiştir Evet, şu İmam-ı Mübin, bir nevi ilim ve emr-i İlâhînin bir ünvanıdır Yani, eşyanın mebâdileri ve kökleri ve asılları, kemâl-i intizamla eşyanın vücutlarını gayet san'atkârâne intaç etmesi cihetiyle, elbette desâtir-i ilm-i İlâhînin bir defteriyle tanzim edildiğini gösteriyor Ve eşyanın neticeleri, nesilleri, tohumları, ileride gelecek mevcudatın programlarını, fihristelerini tazammun ettiklerinden, elbette evâmir-i İlâhiyenin bir küçük mecmuası olduğunu bildiriyorlar Meselâ, bir çekirdek, bütün ağacın teşkilâtını tanzim edecek olan programları ve fihristeleri ve o fihriste ve programları tayin eden o evâmir-i tekvîniyenin küçücük bir mücessemi hükmünde denilebilir Elhasıl, İmam-ı Mübin, kader-i İlâhînin bir defteri, bir mecmua-i desâtiridir O desâtirin imlâsıyla ve hükmüyle, zerrat, vücud-u eşyadaki hidemâtına ve harekâtına sevk edilir
Kitab-ı Mübin ise, âlem-i gaybdan ziyade âlem-i şehadete bakar Yani, mazi ve müstakbelden ziyade zaman-ı hazıra nazar eder Ve ilim ve emirden ziyade kudret ve irade-i İlâhiyenin bir ünvanı, bir defteri, bir kitabıdır İmam-ı Mübin kader defteri ise, Kitab-ı Mübin kudret defteridir Yani, herşey vücudunda, mahiyetinde ve sıfât ve şuûnâtında kemâl-i san'at ve intizamları gösteriyor ki, bir kudret-i kâmilenin desâtiriyle ve bir irade-i nâfizenin kavâniniyle vücut giydiriliyor; suretleri tayin, teşhis edilip birer miktar-ı muayyen, birer şekl-i mahsus veriliyor. Demek o kudret ve iradenin küllî ve umumî bir mecmua-i kavânini, bir defter-i ekberi vardır ki, herbir şeyin hususî vücutları ve mahsus suretleri ona göre biçilir, dikilir, giydirilir İşte şu defterin vücudu, İmam-ı Mübin gibi, kader ve cüz-ü ihtiyarî mesâilinde ispat edilmiştir
Ehl-i gaflet ve dalâlet ve felsefenin ahmaklığına bak ki, kudret-i fâtıranın o Levh-i Mahfuzunu ve hikmet ve irade-i Rabbâniyenin o basîrâne kitabının eşyadaki cilvesini, aksini, misalini hissetmişler; hâşâ, "tabiat" namıyla tesmiye etmişler, körletmişler İşte, İmam-ı Mübin'in imlâsıyla, yani kaderin hükmüyle ve düsturuyla, kudret-i İlâhiye, icad-ı eşyada herbiri birer âyet olan silsile-i mevcudatı, "Levh-i Mahv, İsbat" denilen zamanın sahife-i misaliyesinde yazıyor, icad ediyor, zerrâtı tahrik ediyor Demek, harekât-ı zerrat, o kitabetten, o istinsahtan, mevcudat âlem-i gaybdan âlem-i şehadete ve ilimden kudrete geçmelerinde olan bir ihtizazdır, bir harekâttır
Levh-i Mahv, İsbat ise, sabit ve daim olan Levh-i Mahfuz-u Âzam'ın daire-i mümkinatta, yani mevt ve hayata, vücut ve fenâya daima mazhar olan eşyada mütebeddil bir defteri ve yazar bozar bir tahtasıdır ki, hakikat-i zaman odur Evet, herşeyin bir hakikati olduğu gibi,
zaman dediğimiz, kâinatta cereyan eden bir nehr-i azîmin hakikati dahi, Levh-i Mahv, İsbat'taki kitabet-i kudretin sayfası ve mürekkebi hükmündedir. Lâ ya'lemu'l-ğaybe illâllah(16)
Rabbimizin konumuzu daha iyi anlamamıza yardımcı olan bazı kanunları vardır ki, iyi anlayıp düşünmemiz, kadere îmanımızı ve O’na inancımızı kuvvetlendiriyor On altıncı sözün - Küçük bir zeyli gerçekten iyi okunmalıdır
“1-Kadîr-i Alîm ve Sâni-i Hakîm, kanuniyet şeklindeki âdâtının gösterdiği nizam ve intizamla kudretini ve hikmetini ve hiçbir tesadüf işine karışmadığını izhar ettiği gibi;
2- şuzûzât-ı kanuniye ile, âdetinin harikalarıyla, tagayyürat-ı sûriye ile, teşahhusatın ihtilâfâtıyla, zuhur ve nüzul zamanının tebeddülüyle meşietini(isteğini), iradetini, fâil-i muhtar olduğunu ve ihtiyarını ve hiçbir kayıt altında olmadığını izhar edip yeknesak perdesini yırtarak ve herşey, her anda, her şe'nde, her şeyinde Ona muhtaç ve rububiyetine münkad olduğunu ilâm etmekle gafleti dağıtıp ins ve cinnin nazarlarını esbabdan Müsebbibü'l-Esbâba çevirir Kur'ân'ın beyanatı şu esasa bakıyor
Meselâ, ekser yerlerde bir kısım meyvedar ağaçlar bir sene meyve verir Yani rahmet hazinesinden ellerine verilir, o da verir Öbür sene, bütün esbab-ı zahiriye hazırken, meyveyi alıp vermiyor”(17)
Diğer kanunları da –Mesnevi-i Nuriye’den takip etmeliyiz “İ’lem eyyühe'l-aziz! Cenab-ı Hakkın atâ, kazâ ve kader namında üç kanunu vardır. Atâ, kazâ kanununu; kazâ da, kaderi bozar
3-Meselâ: Bir şey hakkında verilen karar, kader demektir
4- O kararın infazı, kazâ demektir
5- O kararın iptaliyle hükmü kazâdan affetmek, atâ demektir
Evet, yumuşak bir otun damarları katı taşı deldiği gibi, atâ da kazâ kanununun kat'iyetini deler. Kazâ da ok gibi kader kararlarını deler Demek, atânın kazâya nisbeti, kazânın kadere nisbeti gibidir Atâ, kazâ kanununun şümulünden ihraçtır. Kazâ da kader kanununun külliyetinden ihracıdır. Bu hakikate vakıf olan ârif, "Yâ İlâhî! Hasenatım senin atândandır Seyyiatım da senin kazândandır Eğer atân olmasaydı helâk olurdum" der”(18)
Rumuzat-ı Semaniye Risalesinde bu kanun daha da geniş açıklanıyor;
“Çünkü, meşiet-i İlâhiye hâkim-i mutlaktır, o mahkûm olamaz Her hadisenin gizli bazı şeraiti bulunabilir Levh-i mahfuz’un hadisat-ı zamaniye dairesinde bir nüshası olan Levh-i Mahv İsbat namındaki bir sahifey-i Kaderiye kabil-i tebdildir, değiştirilebilir Hadis-i sahihde vardır ki: Bazen belâ nazil olur karşısına sadaka gibi bir şey çıkar, mukabele eder. Bazıların ecel-i mübremden ayrı olan ecel-i muallakı geldiği halde bir vesile ile teehhür ettiğini ehl-i tahkik hükmetmişler. Hatta Levh-i Mahfuzda Kader-i ezeli ile ecel-i mübrem dahi, gayet kutsî bir zâtın meşiet-i ilâhiyeden istimdat ve niyazı ile tebdil edildiği kuvvetle ihbar edilmiştir.”(19)
Bediüzzaman hazretleri Mesnevî-i Nuriye isimli eserinde de aşağıda belirtilen ikazlarını yapmaktadır:
“ İ'lem eyyühe'l-aziz! Nefis daima ıztıraplar, kalâklar içinde evhamdan kurtulup tevekküle yanaşmıyor. Hükm-ü kadere razı olmuyor. Halbuki, şemsin tulû ve gurubu muayyen ve mukadder olduğu gibi, insanın da bu dünyada tulû ve gurubu ve sair mukadderat, kalem-i kaderle cephesinde yazılıdır. İsterse başını taşa vursun ki, o yazıları silsin-fakat başı kırılır, yazılara birşey olmaz ha!
Ve illâ muhakkak bilsin ki: Semâvat ve arzın haricine kaçıp kurtulamayan insan, Hâlık-ı Külli Şeyin rububiyetine muhabbetle rızâdâde olmalıdır.” Hülâsa: Arının dimağını, mikrobun gözünü tanzim eden Zat, senin ef'âl ve a'mâlini mühmel, başıboş, hesapsız, kitapsız bırakmayarak İmâm-ı Mübînde yazar. Ona göre muhaseben olacaktır.”(20)
Büyük üstad bu safhadan sonra müthiş bir soruya daha cevap verererek gönüllerimizi fethediyor;
Eğer dese: Kader bizi böyle bağlamış, hürriyetimizi selb etmiştir. İnbisat ve cevelâna müştak olan kalb ve ruh için kadere iman bir ağırlık, bir sıkıntı vermiyor mu?
Elcevap: Kat'a ve asla! Sıkıntı vermediği gibi, nihayetsiz bir hiffet, bir rahatlık ve ravh ve reyhânı veren ve emn ü emânı temin eden bir sürur, bir nur veriyor. Çünkü, insan kadere iman etmezse, küçük bir dairede cüz'î bir serbestiyet, muvakkat bir hürriyet içinde dünya kadar ağır bir yükü, biçare ruhun omuzunda taşımaya mecburdur. Çünkü insan bütün kâinatla alâkadardır. Nihayetsiz makasıd ve metâlibi var. Kudreti, iradesi, hürriyeti milyondan birisine kâfi gelmediği için, çektiği mânevî sıkıntı ağırlığı ne kadar müthiş ve muvahhiş olduğu anlaşılır. İşte, kadere iman, bütün o ağırlığı kaderin sefinesine atar, kemâl-i rahatla, ruh ve kalbin kemâl-i hürriyetiyle kemâlâtında serbest cevelânına meydan veriyor. Yalnız nefs-i emmârenin cüz'î hürriyetini selb eder ve firavuniyetini ve rububiyetini ve keyfemâyeşâ hareketini kırar.
Kadere iman o kadar lezzetli, saadetlidir ki, tarif edilmez. Yalnız şu temsille o lezzete ve o saadete bir işaret edeceğiz. Şöyle ki:
İki adam bir padişahın pâyitahtına giderler. O padişahın mahall-i garaip olan has sarayına girerler. Biri, padişahı bilmez, o yerlerde gasıbâne, sârıkane tavattun etmek ister. Fakat o bahçe, o sarayın iktiza ettikleri idare ve tedbir ve varidat; ve makinelerini işlettirmek ve garip hayvânâtın erzakını vermek gibi zahmetli külfetleri görür, mütemadiyen ıztırap çeker. O cennet gibi bahçe, başına bir cehennem gibi oluyor. Herşeye acıyor, idare edemiyor. Teessüfle vaktini geçirir. Sonra da, o hırsız, edepsiz adam, tedip suretiyle hapse atılır.
İkinci adam, padişahı tanır, padişaha kendini misafir bilir. Bütün o bahçede, o sarayda olan işler bir nizam-ı kanunla cereyan ettiğini, herşey bir programla, kemâl-i suhuletle işlediğini itikad eder. Zahmet ve külfetleri padişahın kanununa bırakıp, kemâl-i safâ ile o cennet-misal bahçenin bütün lezzetlerinden istifade edip, padişahın merhametine ve idare kanunlarının güzelliğine istinaden herşeyi hoş görür, kemâl-i lezzet ve saadetle hayatını geçirir. (22)
Haddim olmayarak kardeşlerime tavsiye ediyorum ki, gerek bu metinleri gerekse orijinal metinleri samimi birkaç arkadaş okuyup anlamaya çalışırlarsa istifadeli olacağını ümit ediyorum. Kainatta cebrî kaderin hakim olduğu da unutulmamalıdır. Dualarınızı niyaz ediyorum.
KADERLE İLGİLİ AYETLERE DE BAKMALIYIZ
1-"Hiçbir şey yoktur ki, hazineleri Bizim yanımızda olmasın. Herşeyi Biz belirli bir miktarla indiririz." Hicr Sûresi, 15:21.
2-"Biz herşeyi İmam-ı Mübinde tek tek sayıp yazdık." Yâsin Sûresi, 36:12.
3-"İnkâr edenler, 'Kıyamet başımıza gelmez' dediler. Sen de ki: Evet, gaybı bilen Rabbime yemin olsun ki başınıza gelecektir. Ne göklerde ve ne de yerde zerre kadar birşey Ondan uzak kalamaz; bundan küçük veya büyük ne varsa hepsi ap açık bir kitapta yazılmıştır." Sebe' Sûresi, 34:3.
4-"Yaş ve kuru ne varsa hepsi ap açık bir kitapta yazılmıştır." En'âm Sûresi, 6:59.ayet, 5 )Nisa-79.ayet,6)Yasin-12.ayet, ,7)Ra’d -39. ayet,8) İsra-13.ayet
ÖZET CÜMLELER;
1- “Kader ve cüz-ü ihtiyarî, İslâmiyetin ve imanın nihayet hududunu gösteren, hâlî ve vicdanî bir imanın cüzlerindendir. Yoksa ilmî
ve nazarî değillerdir
2-“ KADER; ilim nevindendir. İlm-i Îlâhî’nin bir nev’İdir.”
3-“ kader, nefsi gururdan; ve cüz-ü ihtiyarî, adem-i mes'uliyetten kurtarmak içindir ki, mesâil-i imaniyeye girmişler.”
4”- Kader, ilim nev'indendir. İlim, malûma tâbidir. Yani, nasıl olacak, öyle taallûk ediyor. Yoksa, malûm, ilme tâbi değil.”
5-” Kisb-i şer, şerdir; halk-ı şer, şer değildir.”
6-“ Bir şerr-i cüz'î için hayr-ı kesiri terk etmek, şerr-i kesir olur.”
7-“ Maziye, mesâibe kader nazarıyla; ve müstakbele,meâsîye teklif noktasında bakmak lâzımdır.”
8-“ Hakîm-i Mutlak, o zayıf, cüz'î iradeyi, irade-i külliyesinin taallûkuna bir şart-ı âdi yapmıştır.”
9-“ Cenab-ı Hakkın atâ, kazâ ve kader namında üç kanunu vardır. Atâ, kazâ kanununu; kazâ da, kaderi bozar.”
10-“Çünkü , meşiet-i İlâhiye hâkim-i mutlaktır, o mahkûm olamaz.”
11-“ Hadis-i sahihde vardır ki: Bazen belâ nazil olur karşısına sadaka gibi bir şey çıkar, mukabele eder.”
12-“Hülâsa: Arının dimağını, mikrobun gözünü tanzim eden Zat, senin ef'âl ve a'mâlini mühmel, başıboş, hesapsız, kitapsız bırakmayarak İmâm-ı Mübînde yazar. Ona göre muhaseben olacaktır.”
ANAHTAR KELİMELER; Kader, Cüz-i İrade, İrade-i Külliye, Şuzûzât-ı kanuniye, Meşiet-i ilâhiye, atâ, kaza, Levh-i mahfuz, imam -ı mübin, kitab-ı mübin, levh-i mahv isbat, ecel-i mübrem, ecel-i muallak.
Dipnotlar
(1)26. söz sf; 488
(2)26. söz sf; 491
(3)26.söz sf ; 491
(4) 26. söz sf ; 488
(5)26. söz sf ; 489
(6)26.söz sf; 492
(7)26.söz sf; 492
(8)26.söz sf; 489
(9)26.söz sf; 489
(10)26.söz sf; 489
(11)26. söz sf;489
(12)26.söz sf; 492-493
(13)Mektubat 465 Hakıkat Çekirdekleri-45
(14)26.söz sf; 494
(15)26.söz sf;494
(16)30.Söz sf;581-582
(17)16.söz sf; 209
(18)Mesnevi-i Nuriye sf;1351 Nesil, iki cildlik.
(19)Rumuzat-ı Semaniye sf;221
(20)-Mesnevi-i Nuriye sf;1351 iki cildlik Nesil
(21)-Rumuzat-ı Semaniye sf;221
(22)-26.söz sf;497